|
||
endisiyle Görüşmeden Önce Sadaka Verilmesi | ||
Kendisiyle özel görüşme yapılmadan önce bir sadakanın verilmesi hususu, Hz.Peygamberin özelliklerinden birisi olarak görülmektedir. İbn Abbas’ın rivâyetine göre, bazı sahâbiler, Resûlullâh'ın meclisinde lüzumlu lüzumsuz fısıltı ile ona bir şeyler arzetmeye kalkıyor ve bu durum gittikçe artıyordu. Hz. Peygamber de engin hoş- görüsünden dolayı bunların hiçbirisini reddetmiyordu. Yüce Allah, elçisini rahatlatmak için özel görüşmeden önce sadaka vermeyi gerekli kıldı: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمْ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ذَلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (12) أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللهَ وَرَسُولَهُ وَاللهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Ey iman edenler! Şayet Resûlullah ile başbaşa görüşmek isterseniz, bu özel görüşmeden önce bir sadaka verin. Böyle yapmak sizin için daha hayırlı, şaibeden daha uzak, günahlarınızı temizleme yönünden daha uygun bir davranış olur. Eğer buna imkân bulamazsanız Allah sizi muaf tutar, çünkü Allah Gafurdur, Rahimdir. Özel görüşmeden önce sadaka vermeniz halinde fakir düşeceğinizden mi korktunuz? Size emredilen bir tasadduku yapmadığınıza göre, Allah da sizi bundan muaf tuttu. Artık namazı hakkiyle ifa edin, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücâdele 58/12-13) Böylece pekçok kimse, meşgul edici soru sormaktan vazgeçtiler.[1] Burada “Ğafûr” isminin zikredilmesi, “kaddimû” emrinin ibâha değil vücub ifade ettiğini göstermektedir.[2] Şunu da unutmamak lâzımdır ki, Resûlullah kendi adına hediye kabul ederdiyse de, sadaka kabul etmezdi. Hattâ şunu da belirtmek gerekir ki Hz.Peygamber (s.a.v)’in âile fertlerinin bile sadaka ve zekât almaları haramdır. Onun için burada verilmesi emredilen sadakadan maksat, lüzûmuna göre fakirlere sarfedilmek üzere verilen sadakadır.[3] Nitekim diğer bir âyette: لاَ خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِنْ نَجْوَاهُمْ إِلاَّ مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلاَحٍ بَيْنَ النَّاسِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ مَرْضَاةِ اللهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا “Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin, fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur. Bu görüşmelerde hayır olması için onların muhtaçlara yardımı, güzel bir davranışı yahut dargın insanların arasını bulmayı gözetmek gerekir. Kim Allah’ın rızasını arzulayarak bunu yaparsa, Biz de ona çok büyük mükâfat veririz.” (Nisâ 4/114) buyrulmuştur. Bazıları da buradaki emrin, vücub değil de, nedb ifade ettiğini söylemişlerdir.[4] Resûlullah ile özel olarak konuşmadan önce sadaka verilmesi hükmünün, kısa bir süre sonra neshedildiğini söyleyenler olduğu gibi,[5] bunun neshedilmeyip, bilahare vücuptan çıkarılarak, isteğe bırakıldığını savunanlar da vardır.[6] Böyle bir davranışta, değişik hikmetlerin olması düşünülebilir. Bunlar: 1. Hz. Peygamber ve onunla konuşmanın kıymetine dikkatleri çekmektir. Zîra insan bir şeyi zorlukla elde ettiği zaman, onu gözünde büyütür ve kıymetini daha iyi anlar. Fakat kolaylıkla elde ederse, ona fazla önem vermez. 2. Resûlullah ile konuşmadan önce verilecek böyle bir sadaka sayesinde, fakirlere pekçok faydalar vardır. 3. Lüzumsuz sorulardan dolayı boş yere meşgul edilen Hz.Peygamberin, böylelikle yükü hafifletilmiş oldu. 4. Çok soru sormadan sakındırmaya dikkatler çekilmiştir. 5. Sorularında samimi olanlarla olmayanlar, münafıklarla, gerçekten inananlar birbirinden ayırdedilmiş oldular.[7] [1] Taberî, Tefsîr, 28/28; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 5/315; Kurtubî, a.g.e, 17/301; İbn Kesîr, Tefsîr, 8/76. [2] Râzî, Tefsîr, 29/236; Elmalılı, a.g.e, 7/468; Zuhaylî, Tefsîr, 28/47. [3] Elmalılı, a.g.e, 7/468. [4] Râzî, Tefsîr, 29/236; Şevkânî, a.g.e, 5/190; Ebu’s-Suûd, a.g.e, 8/221; Âlûsî, a.g.e, 28/30; Zuhaylî, a.g.e, 28/47. [5] Taberî, Tefsîr, 28/27vd; Kurtubî, a.g.e, 17/303vd; Râzî, Tefsîr, 29/236; İbn Kesîr, Tefsîr, 8/76; Âlûsî, a.g.e, 28/30; Zuhaylî, a.g.e, 28/47. [6] Cessâs, a.g.e, 5/316; Râzî, a.g.e, 29/237; Şevkânî, a.g.e, 5/190; Ateş, a.g.e, 9/325. [7] Bkz: Râzî, a.g.e, 29/235-236; Ebu’s-Suûd, a.g.e, 8/220-221; Âlûsî, a.g.e, 28/30; Zuhaylî, a.g.e, 28/48-49. |
||