|
||
“Makâm-ı Mahmûd”, yüce bir makamdır ki, orada bütün insanlar, Resûlullâh'ın şefâatıyla acele hesapları görülüp, çok uzun bir beklemeden kurtulup, ebedî rahata kavuştuklarından, Hz. Muhammed’e (s.a.v) şükranlarını arzederler. Bazıları da “Makâm-ı Mahmûd”u, kısaca makâm-ı şefâat diye tarif etmişlerdir.[1] Müfessirlerin, عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا “Böylece Rabb’inin seni Makam-ı Mahmûda eriştireceğini umabilirsin.” (İsrâ 17/79) âyetinde geçen “Makâm-ı Mahmûd”dan kasdedilen şeyin, şefâat makamı olduğu hakkında ittifakları vardır.[2] Nitekim Resûlullah (s.a.v) bu âyetle ilgili olarak: “Bu, üzerinde, ümmetime şefâat edeceğim bir makamdır.”[3] Buyurmuşlardır. Âyetin lafzı da bu anlamı ihsas ettirmektedir. Zîra insan, ancak başkası kendisini medh-ü senâ ettiği zaman, övülmüş olur. Hamd ise ancak bir iyiliğe karşı yapılır. Binâenaleyh âyette geçen “Makâm-ı Mahmûd”un, kendisinde, Hz.Peygamberin, bazı kimselere iyilikte bulunup, o insanların bu iyilikten ötürü, onu medhettikleri bir makam olması gerekir. Bu iyiliğin, Resûlullâh'ın, dini tebliği ve onu öğretmesi olduğu düşünülemez. Çünkü bu, zaten mevcuttur. O zaman âyette geçen: “Böylece Rabb’inin seni Makam-ı Mahmûda eriştireceğini umabilirsin.” ifadesi bir ümit vermedir. Halbuki kişiyi, zaten kendisinde mevcut bulunan bir şey va’dederek, onda arzu uyandırmak mümkün değildir. Binâenaleyh, kendisinden ötürü teşekkür edilecek bu iyiliğin, insanlara bilahare ulaşacak bir iyilik olması gerekir. Bu ise, Resûlullâh'ın, Yüce Allâh'ın huzurunda ümmetine şefaatçi olmasıdır.[4] Hz.Peygamberin (s.a.v) şefâatıyla ilgili olarak, hadis kitaplarında pekçok hadis vardır. Bunlardan sâdece birisini aktarmakla iktifa edeceğiz. Resûlullah şöyle buyurdular: “Kıyamet günü insanlar, cemaatler halinde olacaklar. Her ümmet kendi peygamberini takip edip: “Ey falan! Bize şefâat et, ey falan! Bize şefâat et! diyecekler. Sonunda şefâat etme işi bana kalacak. İşte “Makâm-ı Mahmûd” budur.[5] Şefâat meselesi tartışmalı bir konu olup, bazı kimseler Kur'ân-ı Kerim’deki bazı âyetlere bakarak, bunun olamayacağını söylemişlerdir. Ancak büyük bir çoğunluk, şefâatın hak olduğunu ve özellikle de Resûlullâh'ın şefâtının ümmeti hakkında gerçekleşeceği konusunda ittifak halindedirler.[6] [1] İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, 1/437; Tâhir b. Âşûr, a.g.e, 15/185; Tabâtabâî, a.g.e, 13/172. [2] Taberî, Tefsîr, 15/179; Râzî, Tefsîr, 21/26; İbn Kesîr, Tefsîr, 5/101; Zuhaylî, Tefsîr, 15/146-147. [3] Ahmed b. Hanbel, 2/441, 528. [4] Râzî, Tefsîr, 21/26. [5] Buhârî, Tefsîr-u sûre (17) 11. [6] Şefâatın leh ve aleyhindeki deliller için bkz: Yiğit Yılmaz, Ergene Mehmet, Çağdaşlık mı? İnhiraf mı? s. 77-119. |
||