4- HZ. HAMZA VE HZ. ÖMER'İN MÜSLÜMAN OLMALARI
a) Hz. Hamza'nın
Müslüman Olması
Hamza,
Peygamberimizin amcalarındandır. Süveybe'den O da emdiği için, Rasûlullah
(s.a.s.) ile süt kardeştir. Mekke Devri'nin 6'ıncı (616 M.) yılında Müslüman
olmuştur.
Peygamberimiz bir
gün "Safâ" tepesinde otururken yanından Ebû Cehil geçti. Rasûlullah (s.a.s.)'e
çirkin sözlerle hakarette bulundu. Peygamberimiz hiç bir karşılık vermedi.
Hamza o gün ava
gitmişti. Dönüşünde, bir câriye, olayı Hamza'ya anlattı. Hamza henüz Müslüman
olmamıştı. Yeğenine hakaret edilmesine dayanamadı, silahını çıkarmadan, derhal
Kureyşin toplantı yerine gitti. "Kardeşimin oğluna hakaret eden sen misin?"
diyerek yayı ile Ebû Cehil'in kafasına vurup yaraladı. Ebû Cehil, "Hamza
Müslüman oluverir" korkusu ile ses çıkarmadı. (87) Ebû Cehil'den, Peygamberimize
yaptığı hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (s.a.s.)'e giderek O'nu teselli
etmek istedi. Rasûlullah (s.a.s.)'in ancak imân etmesi ile memnûn olacağını
söylemesi üzerine, şehâdet getirip Müslüman oldu.(88)
Hz. Hamza son
derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakınmaz bir kişiydi. Kendisinden üç gün
sonra da Ömer Müslüman oldu. Bu ikisinin Müslüman olmalarıyla, Müslümanlar büyük
destek buldular.
b) Hz. Ömer'in
Müslüman Olması
Hz. Hamza'nın
İslâm'ı kabûlü, Müslümanları sevindirmiş fakat müşrikleri telaşlandırmıştı.
Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" de toplandılar. "Bunlar gittikce çoğalıp
kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride önünü alamayacağımız
tehlikeler doğar... Buna kesin çâre bulmalayız" dediler. Çeşitli teklifler
ortaya atıldı. Ebû Cehil:
"-Muhammed
(s.a.s.)'i öldürmekten başka çıkar yol yok. Bu işi yapana şu kadar deve ve altın
verelim," deyince Ömer ayağa kalktı:
"-Bu işi ancak
Hattâb oğlu yapar"? dedi. Ömer alkışlar arasında yola çıktı. Silahlarını kuşanıp
giderken yolda Abdullah oğlu Nuaym'e rastladı. Nuaym:
"-Nereye böyle ya
Ömer"? diye sordu. Ömer:
"-Araplar arasına
ayrılık sokan Muhammed'in vücûdunu ortadan kaldırmağa"... diye cevâp verdi.
"-Ya Ömer, sen çok
zor bir işe kalkışmışsın. Müslümanlar Muhammed (s.a.s.)'in etrafında pervane
gibi dönüyor, seni O'na yaklaştırmazlar. Yapabildiğini kabûl etsek,
Hâşimoğulları seni yaşatmazlar"... dedi. Ömer bu sözlere kızdı.
"-Yoksa sen de mi
onlardansın"? diye çıkıştı. Nuaym:
"-Sen benden önce
kendi yakınlarına bak. Enişten Saîd ile kız kardeşin Fâtıma Müslüman oldular,"
dedi.
Ömer buna hiç
ihtimâl vermedi. Fakat içine düşen şüpheyi gidermek için, yolunu değiştirip
doğru eniştesi Saîd b. Zeyd'in evine vardı. Bu esnâda içeride Kur'ân-ı Kerîm
okunuyordu. Ömer, kapı önünde okunanları işitti. Kapıyı kırarcasına vurdu.
İçerdekiler Ömer'i
görünce telaşlandılar. Ömer'in İslâm'a olan düşmanlığını biliyorlardı. Hemen
Kur'ân sahifesini sakladılar ve kapıyı açtılar. Ömer:
-"Nedir o
okuduğunuz şey"? diye bağırdı. Eniştesi:
-"Bir şey yok",
diye cevap verdi. Ömer:
-"İşittiklerim
doğruymuş" diyerek, hiddetle eniştesinin üzerine atıldı. Araya giren kız
kardeşinin, bir tokatla yüzünü kan içinde bıraktı. Canı yanan kızkardeşi Fâtıma:
-"Ya Ömer,
Allah'tan kork. Ben ve eşim Müslüman olduk, bundan gurur duyuyoruz ve senden
korkmuyoruz. Öldürsen de dinimizden dönmeyiz"... dedi ve şehâdet getirdi. Yüzü
kan içindeki kız kardeşinin bu hâli ve sözleri Ömer'i sarstı, kalbinde bir
yumuşama başladı, âdeta yaptıklarına pişmandı. Olduğu yere oturdu:
-"Hele şu
okuduğunuz şeyi getirin, göreyim", dedi. Kız kardeşi Kur'ân-ı Kerîm sahifesini
O'na verdi. Bu sahife "Tâ Hâ" veya "Hadîd" Sûresinin ilk âyetleriydi. Ömer büyük
bir ilgi ile sahifeyi okumaya başladı.
"Göklerde ve yerde
ne varsa, hepsi Allah'ı tesbîh ederler. Yegâne galip ve hikmet sahibi olan
O'dur. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur,
hem diriltir, hem öldürür. O her şeye hakkıyla kâdirdir. O her şeyden öncedir.
Kendisinden sonra hiç bir şeyin kalmayacağı Son'dur, varlığı aşikârdır, gerçek
mâhiyeti insan için gizlidir, O her şeyi bilir"... (el- Hadîd Sûresi, 1-3)
Ömer bu âyetleri
okuduktan sonra derin bir düşünceye daldı. Allah Kelâmı'nın yüksek mânâ ve
fesâhati onun kalbine işlemişti. "Göklerde ve yerde olan şeyler hepsi Allah'ın,
bizim putlarımızın bir şeyi yok...," diye düşündü. "Beni Rasûlullah (s.a.s.)'in
yanına götürün" dedi O esnada Hz. Peygamber (s.a.s.) Safâ semtinde Erkâm'ın
evindeydi.
Ömer'in silahlı
olarak geldiğini gören Müslümanlar telaşlandılar. Yalnızca, Hz. Hamza:
-İyilik için
gelirse ne âlâ, aksi halde geleceği varsa, göreceği de var, telâşa gerek yok...
dedi. Sağından ve solundan iki kişi tutarak Rasûlullah (s.a.s.)'in huzuruna
götürdüler. Ömer, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in önünde diz çökerek şehâdet getirdi.
Orada bulunanlar sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler. Safâ tepesinde
yükselen "Allâhü Ekber" sadâsı ile Mekke ufuklarını çınlattılar.(89)
Ömer:
-"Kaç kişiyiz"?
diye sordu.
-"Seninle 40
olduk," dediler. Ömer:
-"O halde ne
duruyoruz"? Hemen çıkalım, Harem-i Şerîf'e gidelim, dedi. Bütün Müslümanlar
toplu halde Kâbe'ye gittiler.
Kureyş,
Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi. Müslümanların toplu halde
Harem-i Şerîf'e ilerlediğini görünce:
-"İşte Ömer,
hepsini önüne katmış getiriyor... " dediler.
Ömer Kureyşlileri
görünce:
-"Beni bilen
bilsin, bilmeyen öğrensin, Ben Hattab oğlu Ömer'im. İşte Müslüman oldum..." dedi
ve şehâdet getirdi. Kureyşliler şaşkına döndüler. Her biri bir tarafa savuştu.
Müslümanlar ilk
defa Harem-i Şerîfte saf olup topluca namaz kıldılar.(90)
Hamza ve Ömer'in
Müslüman olmalarıyla, İslâm'ın yayılması hız kazandı. Daha önce 6 yılda sayıları
ancak 40 kişiye ulaşabilmişken bir yıl sonra Müslümanların sayısı 300'ü geçmiş,
bunlardan 90 kişi Habeşistan'a hicret etmişti.
(87) İbn Hişâm, 311-312;
İbnü'l-Esîr, 2/83
(88) Târih-i Dini İslâm, 2/228
(89) İbn Hişâm, 1/366-371; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/84-87
(90) Târih-i Din-i İslâm, 2/238-239