V-HİCRETİN BEŞİNCİ YILI (626-627 M.)
1- BENÎ MUSTALIK
GAZÂSI (MÜREYSİ' SAVAŞI)
(2 Şabân 5
H./17 Aralık 626 M.)
Mustalikoğulları
Huzâa kabilesindendir. Necid bölgesinde, Medine'ye 9 günlük bir yerde
yerleşmişlerdi. Müslümanlarla iyi geçiniyorlardı. Fakat, Kureyşlilerin
teşvikiyle kabîle reisi Ebû Dırâr oğlu Hâris çevrede yaşayan bedevi kabîlelerle
birleşerek Medine'ye baskın için hazırlığa başladı. Rasûlullah (s.a.s) durumu
öğrenince, Medine'de Zeyd b. Hârise'yi kaymakam bıraktı. 30'u atlı, 1000 kişilik
bir kuvvetle Benî Mustalık üzerine yürüdü. (2 Şabân 5 H./17 Aralık 626 M.)
Bedevîler,
Müslümanların üzerlerine geldiğini duyunca, korkup dağıldılar. Hâris'in
etrafında sâdece kendi kabilesi kaldı.
Benî Mustalık
Müreysi' suyu yanında toplanmış henüz hazırlıklarını tamamlayamamıştı. Müslüman
olmaları teklif edildi, kabûl etmediler. Fakat Müslümanların düzenli hücûmlarına
karşı duramayıp bir saat içinde dağıldılar.
Savaş sonunda,
Müslümanlardan bir kişi şehid oldu, müşrikler ise 10 ölü verdiler. Ayrıca,
Müslümanlar ganimet olarak 700 esir, 5000 koyun, 2000 deve ele geçirdiler.
2- RASÛLULLAH
(S.A.S.)'IN CÜVEYRİYE İLE EVLENMESİ
Esirler
arasında, kabile reisi Hâris'in kızı Cüveyriye de vardı. Kocası Safvan oğlu
Müsâfî savaşta ölmüş, kendisi de esir düşmüştü. Ganimetlerin taksiminde, Sâbit
b. Kays'ın payına ayrılmıştı. Babası Hâris, Peygamber (s.a.s)'e başvurarak
kızının şerefinin korunmasını istedi.
Hz. Peygamber
(s.a.s), Cüveyriye'nin bedelini Sâbit b. Kays'a ödeyerek onu serbest bıraktı.
Cüveyriye kabîlesine dönmedi, kendi isteği ile Rasûlullah (s.a.s)'la evlendi.
Bunun üzerine ashâb:
-"Rasûlullah
(s.a.s)'in eşinin yakınları esir tutulmaz" diyerek ellerindeki bütün esirleri
serbest bıraktılar. Bu sebeple Hz.Âişe:
-Kavmi için,
Cüveyriye kadar hayırlı başka bir kadın bilmiyorum, demiştir.(222/1)
Görüldüğü üzere
Peygamber (s.a.s) Efendimizin Cüveyriye ile evlenmesinin amacı siyâsî idi. Bu
evlilik sebebiyle,bütün esirler fidye ödemeden serbest bırakıldılar.
Mustalıkdğulları daha sonra toptan Müslüman oldu.
3- TEYEMMÜMÜN MEŞRÛ
KILINMASI
Rasûlullah
(s.a.s) her sefere çıkışında, aralarında kur'a çekerek hanımlarından birini
yanında götürürdü. Benî Mustalık Gazâsında, Hz. Âişe'yi götürmüştü. Dönüşte, bir
gece konak yerinden hareket edileceği sıra Hz. Âişe'nin gerdanlığının kaybolduğu
anlaşıldı. Rasûlullah (s.a.s), aranmasını emretti, bu yüzden hareket gecikti.
Derken sabah namazı vakti oldu. Oysa abdest için yanlarında yeterli su yoktu.
Zamanında hareket edilebilseydi, su başına yetişilecekti. Namaz vakti çıkacak,
diye herkes telâş içindeydi. Hz. Ebû Bekir, bu hâle sebep olan kızı Âişe'yi
azarlamış hatta hırpalamıştı. İşte Müslümanlar böyle bir sıkıntı içindeyken, su
bulunmadığında temiz toprakla teyemmüm yapılacağını bildiren âyet indi.(222/2)
Müslümanlar son derece sevindiler, hemen teyemmüm yaparak namazlarını kıldılar.
Hareket edileceği
sırada, gerdanlık bulundu. Hz.Âişe'nin çökmüş olan devesinin altında
kalmıştı.(223)
4- İFK (İFTİRA)
OLAYI (224)
Mureysi' Savaşı
dönüşünde, bir konaklama sırasında Hz Âişe kazâ-i hâcet için mahfesinden*
çıkarak, konaklama yerinden uzaklaşmıştı. Bu sırada Yemen boncuğundan yapılmış
gerdanlığı düşmüş, onu ararken gecikmişti. Dönüşünde, kafileyi yerinde bulamadı.
O'nu mahfesinde sandıkları için, beklemeyip hareket etmişlerdi.
Hz. Aişe, -mahfede
olmadığım anlaşılınca,- beni ararlar, diye olduğu yerde beklerken, arkadan
askerin bıraktığı şeyleri toplamakla görevlendirilen Safvân b. Muattal geldi.
Hz. Âişe'yi görünce, devesini çöktürdü; Hz.Âişe bindi. Safvân deveyi önünden
çekerek ilerledi. Öğle sıcağında başka bir konak yerinde kafileye yetiştiler.
Münâfıklar bu olayı
fırsat bildiler. Hz. Âişe tamâmen örtülü olduğu ve Safvân ile aralarında konuşma
bile geçmediği halde, Hz. Âişe'nin iffetine iftirâ etmekten çekinmediler.
Rasûlullah (s.a.s) son derece üzüldü. Hz. Âişe kederinden hastalandı. Sonunda
masûm olduğu âyetle bildirildi.(225) İftirâcılara da "hadd-i kazf"(iffetli
kimselere iftira cezâsı) uygulandı. Her birine 80'er deynek vuruldu.(226)
5- HENDEK SAVAŞI
(Şevval 5 H./ Şubat 627 M.)
Mü'minler,
müttefik düşman birliklerini
gördüklerinde,
"İşte Allah ve Rasûlünün
bize vâdettiği
şey budur. Allah ve Peygamber doğru söylemiştir" dediler. Bu, onların imân ve
teslimiyetlerini artırmaktan başka bir şey yapmadı."
(el-Ahzâb Sûresi,
22)
Bir taraftan karşı
tarafa geçmeyi engelleyen derin ve uzun çukara"hendek" denir. Medine'yi savunmak
üzere, çevresine hendek kazıldığı için bu savaşa, "Hendek Gazvesi" denildiği
gibi, bir çok müşrik ve Yahûdî kabîlesi, Müslümanlara karşı birleştiği için"
Ahzâb Harbi" de denilmiştir.
"Ahzâb", "hızb"
kelimesinin çoğuludur. Hizb, aynı düşünce, inanç ve kanaatı paylaşan insan
topluluğu demektir.
a) Yahûdîlerin
Müşriklerle İşbirliği
Medine'den
sürülen Benî Nadîr Yahûdîlerinin reisleri, Hayber'e sağınmışları. Müslümanlardan
öc almak istiyorlardı. Başta Ahtaboğlu Huyey olmak üzere, 20 kadar Yahûdî lideri
70 kişilik bir hey'et ile Mekke'ye gittiler.
-Müslümanlar gün
geçtikçe kuvvetleniyor. Onlara kırşı birlikte hareket etmeliyiz. Biz savaş için
hazırız. Medine'deki Benî Kurayzalı kardeşlerimiz de savaşta Müslümanları
arkadan vuracak... diye müşriklere işbirliği teklif ettiler. Kendileri "ehl-i
kitab" ve tek tanrı inancında oldukları halde, putperest müşriklere hoş görünmek
için:
-"Sizin tuttuğunuz
yol, (sizin dininiz) Müslümanlarınkinden daha doğru..."(227) dediler. Daha sonra
Mekke dışındaki Gatafan, Esed, Kinâne, Süleym, Fezâre, Mürre, Eşca ve Eslem...
gibi bedevi Arap kabileleriyle görüştüler. Hayber'in bir yıllık hurma mahsûlünü
vermeği va'd ederek, onların da savaşa katılmalarını sağladılar.
Mekke'liler 300'ü
atlı, 1500'ü develi 4000 kişilik bir kuvvet hazırladılar. Mekke dışındaki bedevî
kabîlelerin katılmasıyla ordunun sayısı 10 bine ulaştı. Şimdiye kadar böyle bir
kuvvet toplanmamıştı. Medine'yi basıp Müslümanlığı yok edeceklerdi. Ordunun
başkomutanı Ebû Süfyân idi.
b) Medine Çevresine
Hendek Kazılması
Rasûlullah
(s.a.s.) Mekke'deki hazırlıkları, Kureyş ordusu henüz hareket etmeden haber
aldı. Ashâbını toplayarak, bu korkunç saldırıya nasıl karşı koyacaklarını
istişâre etti. Müzâkere sırasında, aslen İranlı olan Selmân (Selmân-ı Fârisî):
-Yâ Rasûlallah,
İran'da düşman saldırısından korunmak için, şehrin etrâfına, hendek kazarlar.
Biz de öyle yapalım, dedi.
Esâsen Medine'nin
üç tarafı, evlerin yüksek dış duvarları, yalçın kayalıklar ve sık hurmalıklarla
çevrilmişti. Düşman saldırısına karşı, sadece kuzey yönü açıktı. Bu tarafa da,
düşmanın geçemeyeceği derinlikte bir hendek kazılırsa, savunma kolaylaşırdı.
Arablarca
bilinmeyen bu savunma şekli uygun görüldü. Saldırıya elverişli olan kuzey
tarafda hendek kazılacak yer işâretlendi.
Rasûlullah
(s.a.s.), ashâbını 10'ar kişilik gruplara ayırdı. Her grubun kazacağı kısmı
belirledi. Mevsim kış, hava soğuktu. Esen rüzgâr, hendekte çalışanların ellerini
ayaklarını âdeta donduruyordu. Medine'de kıtlık vardı. Müslümanlar üç gün bir
şey yemeden aç çalıştılar.* Rasûlullah (s.a.s.) bile açlıktan karnı üzerine taş
bağlamıştı.(228) Ashâbla birlikte Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzât toprak kazıyor,
açlığa, soğuğa, yorgunluğa karşı gayretlerini artırıcı sözler söylüyordu. Bir
ara, sert bir kaya çıkmış, kimse parçalayamamıştı. Rasûlullah (s.a.s.) hendeğe
indi, ilk vuruşta, kayanın üçte biri koptu. Hz. Rasûlullah (s.a.s.):
-Allâhü Ekber, bana
Şam'ın anahtarları verildi. Şu anda Şam'ın kırmızı köşklerini görmekteyim, dedi.
İkinci vuruşta kayanın yarısı daha koptu. Rasûlullah (s.a.s.):
-Allâhü Ekber, bana
Fars ülkesinin anahtarları verildi. Şu anda, Kisrânın beyaz köşklerini
görmekteyim, buyurdu. Üçüncü darbede kaya, tamâmen parçalandı. Rasûl-i Ekrem
(s.a.s.):
-Allâhü Ekber, bana
Yemenin anahtarları verildi. Şimdi ben San'a'a'nın kapılarını görüyorum,
buyurarak bütün bu ülkelerin pek yakında Müslümanların olacağını müjdeledi.(229)
Münâfıklar, Rasûlullah (s.a.s.)'in bu müjdelerini, hayal sayıyorlardı.
"Münafıklar ve
kablerinde hastalık olanlar: Allah ve Rasûlü bize sâdece kuru vaadlerde
bulundular, diyorlardı." (Ahzâb Sûresi, 12)
Açlığa, soğuğa ve
her türlü sıkıntıya rağmen, yaklaşık 5,5 km, uzunlukta bir atın karşıya
sıçrayamayacağı genişlik ve derinlikte kazılan hendek, düşman gelmeden önce, iki
hafta içinde tamamlandı.
c) Müşriklerin
Medine'yi Kuşatması
Müşrikler,
Medine önünde, şimdiye kadar benzerini görmedikleri derin bir hendekle
karşılaşınca, şaşırdılar. Bir hamlede Medine'yi alt üst edip, Müslümanları yok
edeceklerini hayâl etmişlerdi. Bunun kolay olmayacağını gördüler. Hendek
boyunca, aşağı-yukarı ilerlediler, geçecek bir yer bulamadılar. Sonunda,
Kureyşliler hendeğin batı kısmına, Bedevî kabîleler de doğu kısmına karargâh
kurdular. Böylece Medine'yi kuşattılar. (Şevvâl 5 H./Şubat 627M.)
d) Sıkıntılı Günler
10 bin kişlik
müşrik ordusu karşısında, Müslümanların sayısı 3 bin kadardı.Yalnızca 36 atları
vardı. Önlerinde hendek, arkalarında ise Sel‘ Dağı bulunuyordu. Ancak Benî
Kurayza anlaşmayı bozar da müşriklerle işbirliği yaparsa, Müslümanlar çok
tehlikeli bir duruma düşeceklerdi. Bu takdirde, Müslümanlar Hendek önünde
düşmanla uğraşırken, Yahûdîlerin Medine'yi basıp, kadınları ve çocukları
kılıçtan geçirmeleri mümkündü.
Karşılıklı ok ve
taşların atılmasıyla başlayan kuşatma, aralıksız 27 gün sürdü. Müslümanlar açlık
ve sefâlet içinde, zor ve sıkıntılı günler geçirdiler. Savaşın en tehlikeli bir
ânında, Benî Nadir Reisi Ahtab oğlu Huyey'in teşvikiyle Benî Kurayza Yahûdîleri
de anlaşmayı bozup, müşriklerle işbirliğine başladılar. Rasûlullah (s.a.s.)'in
nasihat için kendilerine gönderdiği Evs kabilesi Reisi Sa'd b. Muâz'ı
dinlemediler. Düşmanlıklarını açıkça bildirdiler.
Müslümanlar, hendek
önünde 10 bin kişilik müşrik ordusuna karşı durmağa çalışırken, bir yandan da,
Medine'yi Yahûdîlerin baskınından korumak zorunda kaldılar. Böyle tehlikeli bir
anda, münâfıklar da bozgunculuğa başladılar. Hem savaşı bıraktılar, hem de
askerin mâneviyâtını sarsıcı propaganda yaptılar.(230)
Kuşatmanın uzayıp
gitmesi, müşrikleri de usandırdı. Mevsim kış, havalar soğuktu. Esâsen onlar,
böyle günlerce sürecek bir kuşatma için değil, bir kaç saatte sonuca ulaşılacak
bir zafer için gelmişlerdi. İşi bir an önce bitirmek için bütün güçleriyle genel
bir hücûma geçtiler. Bir taraftan Müslümanların üzerine ok yağmuru yağdırırken
içlerinden (Dırâr, Cübeyre, Nevfel, Amr b. Abdivedd gibi) bir kaç tanesi de,
elverişli bir yerden atlarıyla hendeği geçtiler. Bunların her biri, Araplar
arasında bin kişiye denk sayılıyordu. En meşhûrları olan Amr b. Abdivedd
mübâreze sonuda Hz. Ali tarafından öldürüldü; diğerleri kaçtılar. Nevfel
kaçarken hendeğe düştü ve Hz. Ali'nin kılıcıyla can verdi.
Ertesi gün, savaşın
en çetin günü oldu. Bir taraftan müşrikler, diğer taraftan Benî Kurayza
Yahûdîleri hücûma geçtiler, aralıksız akşama kadar ok yağmurunu sürdürdüler.
Rasûlullah (s.a.s.) ve Müslümanlar, o gün namaz kılmak için bile fırsat
bulamadılar. Öğle, ikindi ve akşam namazlarını, yatsıdan önce, tek ezanla,
tertip üzere kazâ ettiler.(231)
e) Harb Hiledir
Gatafan
Kabilesinden Nuaym b. Mes'ûd, bu sırada müslüman olmuştu. Bundan kimsenin haberi
yoktu. Rasûlullah (s.a.s.)'la gizlice görüşerek, müşriklerle Yahûdîlerin arasını
açmak için izin istedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-Harp hiledir*,
yapabilirsen yap, buyurdu. Nuaym önce Benî Kurayza'ya gitti.
-Benim size olan
dostluğumu bilirsiniz. Sizin için endişe ediyorum. Mekkeliler bu işten usandı,
bırakıp giderlerse, Müslümanlar karşısında yapayalnız kalacaksınız. O zaman
hâliniz nice olur? Onlardan bir kaç rehin isteyin, aksi halde yardım etmeyin...
dedi. Sonra Ebû Süfyân'a geldi:
-Duydun mu, Benî
Kurayza anlaşmayı bozduğuna pişman olmuş. Sizi bırakıp giderler diye,
Müslümanlarla yeniden anlaşmaya başlamış. Sizden rehin alıp, onlara teslim
etmeği vadetmiş, dedi. Ebû Süfyân esâsen Yahûdîlere pek güvenemiyordu. Ertesi
gün, denemek için Yahûdîlerden yardım istedi. Yahûdîler hemen rehin istediler.
Ebû Süfyân isteklerini kabûl etmeyince, her iki taraf da:
-Nuaym doğru
söylemiş, dediler. Aralarında güven kalmadı. (232)
f) Rasûlullah
(s.a.s.)'in Duâsı ve Kuşatmanın Sona Ermesi
Rasûlullah
(s.a.s.), o sıkıntılı gün:
-Allah'ım, ey
Kur'ân'ı indiren ve hesâbı tez gören Rabbım; Şu Arap kabîlelerini dağıt,
topluluklarını boz, iradelerini sars. (233) diye duâ etti. Duâsı bitince,
Rasûlullah (s.a.s.)'in yüzünde sevinç eseri görüldü. Rabb'ımın yardım va'dini
size müjdelerim, buyurdu. İşte o akşam, âyet-i celîle ve hadis-i şerifte
bildirilen "sabâ rüzgârı" esmeğe başladı.(234) Fırtına ve kasırga çadırları
söküp uçurdu, yemek kazanları devrildi, ocaklar söndü, develer ve atlar
birbirine karıştı. Müşriklerin ağızları, burunları, gözleri toz-toprakla doldu.
Karargâhları alt üst oldu. Ortalığı dehşet kapladı. Neye uğradıklarını
bilemediler.
Müşriklerin
mâneviyâtı iyice bozulmuştu. İçlerine korku düştü. Uzun süren ve hiç bir sonuç
alınamayan kuşatmadan usanıp bezmişlerdi. Ebû Süfyân:
-"Ben dönüyorum,
siz de gelin, diyerek devesine bindi. Mekke'nin yolunu tuttu. Diğerleri de onu
izlediler.
Panik pek âni ve
şuursuzca olmuştu. Bu yüzden, müşrikler pek çok techizât, gıda maddesi ve eşyayı
toplayamadan çekildiler. Sabah olunca, Müslümanlar düşmandan kalan eşyâyı ve
sağa-sola dağılan develeri toplayıp ordugâhlarına getirdiler. Ebû Süfyân'ın
Yahûdîlerden aldığı 20 deve yükü hurma da ele geçen ganimetler arasındaydı.
Böylece, Müslümanlar hem kuşatmadan, hem de açlık sıkıntısından kurtuldular.
Kur'an-ı Kerîm'de
bu durum şöle anlatılmaktadır:
"Ey inananlar,
Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın. Üzerinize ordular gelmişti, Biz de
onların üzerine rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular (Melekler) göndermiştik."
(el-Ahzâb Sûresi.9)
"Allah, kâfirleri
hiçbir zafer elde edemeden, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Savaşta mü'minlere
Allah'ın yardımı yetti. Allah yegâne kuvvetli ve galib olandır." (el-Ahzâb
Sûresi, 25)
Bu savaşta,
müşriklerden 4 kişi ölmüş, Müslümanlardan 5 kişi şehid düşmüştür. Savaştan sonra
Rasûlullah (s.a.s.):
-"Bundan sonra sıra
bizde. Müşrikler artık üzerimize gelemeyecek, biz onların üzerine gideceğiz."
buyurdu.(235) Gerçekten de öyle oldu.
6-
KURAYZAOĞULLARI GAZVESİ (Zilkade 5 H,/Mart 627 M.)
a) Savaşın Sebebi
Rasûlullah
(s.a.s.) Medine'deki Yahûdî kabîleleriyle ayrı ayrı anlaşmalar yapmıştı.
Bunlardan Kaynuka ve Nadîroğullarının, anlaşma hükümlerine uymadıkları için
Medine'den çıkarıldıklarını daha önce görmüştük. Kurayza oğulları ise, Uhud
Savaş'ından sonra anlaşmayı yeniledikleri için yerlerinde kalmışlardı.
Hendek Savaşında,
Benî Kurayza Yahûdîleri önce anlaşmaya bağlı kaldılar. Hendek kazılırken, kazma,
kürek gibi âletler vererek Müslümanlara yardımcı oldular. Ancak, savaşın en
tehlikeli bir ânında, Benî Nadîr Reisi Huyey b. Ahtab'ın teşvikiyle anlaşmayı
bozdular. Müslümanlarla birlikte Medine'yi savunmaları gerekirken, müşriklerle
birlikte, Müslümanlara karşı savaşa girdiler.(236) Böylece vatana ihânet suçu
işlediler. Rasûlullah (s.a.s.)'in nasihat için gönderdiği Evs Kabilesi Reisi
Sa'd b. Muâz'ın sözlerine de kulak asmadılar. Hz. Peygamber (s.a.s.) hakkında
çirkin sözler söyleyerek düşmanlıklarını açıkça ilân ettiler. Ancak, Benî
Kurayza'dan yaptıklarının hesâbı sorulacaktı. Bu sebeple, Hendek Savaşından
Medine'ye döner dönmez, Benî Kurayza üzerine sefer emri verildi.
Rasûlullah (s.a.s.)
Hendek Savaşı'ndan dönmüş silahlarını çıkarmış, üzerindeki toz-toprağı
temizlemek için, gusletmek istemişti. Bu esnâda Cibrîl (a.s.) at üstünde ve
toz-toprak içnde geldi:
-"Aa, silahını
çıkardın mı; vallâhi biz melekler çıkarmadık. Haydi, şunların üzerine yürü",
diye Kurayzaoğullarını işâret etti. (237) Rasûlullah (s.a.s.) derhal Benî
Kurayza'ya sefer ilân etti. Ashâbın sür'atle yola çıkmalarını sağlamak için,
-Hiç kimse ikindi
namazını sakın başka yerde kılmasın, ancak Benî Kurayza yurdunda kılsın,
buyurdu.
Ashâbın bir kısmı
bu emrin zâhirine uyarak, namazlarını Benî Kurayza yurduna varınca kıldılar. Bir
kısmı da Peygamber (s.a.s.)'in maksadı, acele etmemizi sağlamaktır, diyerek,
vakit çıkmadan yolda kıldılar. Hz. Rasûlullah (s.a.s.) her iki zümrenin
yaptığını da hoş gördü.(238)
Müslümanların
toplanması yatsıya kadar devâm etti sayıları 3 bini buldu. Müslümanların
üzerlerine geldiğini görünce sövüp-sayarak kalelerine çekilen Beni Kurayza'nın
sayısı 900 kadardı.
b) Benî Kurayza'ya
Verilen Cezâ
Kuşatma 25 gün
sürdü. Kurayzaoğulları anlaşmayı bozduklarına pişman oldular. Diğer Yahudî
kabileleri gibi Medine'den çıkıp gitmek için izin istediler. Fakat Hz.
Rasûlullah (s.a.s.) kayıtsız şartsız teslim olmalarını istedi. Reisleri Ka'b b.
Esed'in başkanlığında toplandılar. Ka'b:
-"Tevratta
bildirilen son peygamberin bu olduğu anlaşıldı. Müslüman olup kurtulalım, dedi
Yahûdîler:
-Biz Tevrat üzerine
başka kitab kabul etmeyiz, dediler, Ka'b:
-Öyleyse,kadınları
ve çocukları öldürelim. Sonra kaleden çıkıp çarpışalım, belki başarırız, dedi.
Onlar:
-Çoluk-cocuğumuz
öldükten sonra, yaşamanın ne önemi var, diye cevâp verdiler. Ka'b:
-O halde, yarın
cumartesi, Müslümanlar bizden emîndir. Ansızın hücûm edelim, onları gafil
avlayalım, dedi.
-Biz cumartesinin
hürmetini bozamayız, diye reddettiler. Sonunda kayıtsız şartsız teslim oldular.
Ancak haklarında Evs Kabilesi Reisi Sa'd b. Muâz'ın hüküm vermesini istediler.
Benî Kurayza, Evs
kabilesinin himâyesindeydi. Bu yüzden, Sa'd b. Muâz'ın hakemliğini istiyorlardı.
Sa'd, hastaydı. Hendek Savaşı'nda kolundan okla yaralandığı için tedâvi
görüyordu. Haberi alınca geldi.
-Kur'an-ı Kerîm'e
göre mi, yoksa kendi kanunlarına göre mi hüküm vermemi istiyorlar, diye sordu.
Yâhudîler, kendi kanunlarına göre hüküm verilmesini istediler. Sa'd da Tevrât'a
göre karar verdi.(239)
a) Savaşabilecek
durumdaki erkeklerin öldürülmesine,
b) Kadınların ve
çocukların esir edilmesine,
c) Bütün mallarının
da zaptedilmesine hükmetti.
Rasûl-i Ekrem
(s.a.s.):
"Ey Sa'd, Allah'ın
rızâsına uygun hükmettin" buyurdu. (240) Yahudiler de karârın Tevrât'a uygun
olduğunu itirâf ettiler. Sa'd'in bu hükmü, Tevrât'ın Tesniye kitabının 20.
Babının 10-14 üncü âyetlerine uygun düşmüştü. Bu gün de vatana ihânet edenlere
ölüm cezâsı verilmektedir.
Benî Kurayza
hakkındaki hükmü Hz. Ali ve Hz. Zübeyr icrâ ettiler. Kazılan büyük bir hendeğin
kenarında 600 kadar Yahûdînin birer birer boyunlarını vurup hendeğe attılar.
İçlerinden 4 tanesi Müslüman olup hayatlarını kurtardılar. Benî Nadîr Reisi
Huyey b. Ahtab ile Benî Kurayza Reisi Ka'b b. Esed de öldürülenler arasındaydı.
Benî Kurayza'nın
malları, mücâhidlere paylaştırıldı. Arâzisi ise, ensarın rızâsiyle muhâcirlere
verildi.
"Allah, Ehl-i
Kitab'dan müşrikleri destekleyen (Benî Kurayza Yahûdî)lerini kalelerinden
indirmiş, kalblerine korku salmıştı. Onların kimini öldürüyor, kimini de esir
alıyordunuz. Yerlerini yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı bile
basmadığınız toprakları Allah size mirâs olarak verdi. Allah her şeye kadirdir
". (el-Ahzâb Sûresi, 26-27)
7- RASÛLÜLLAH
(S.A.S.)'İN CAHŞ KIZI ZEYNEB'LE EVLENMESİ:
Zeyneb,
Rasûlullah (s.a.s.)'in öz halası Ümeyme'nin kızıdır. Abdülmuttalib'in torunudur.
Hz Peygamber (s.a.s.), Zeyneb'i azadlısı Zeyd b. Hârise'yle evlendirmişti.
Dindar olmasına rağmen, azadlı bir kölenin eşi olmak Zeyneb'e ağır geldi. Asâlet
ve güzelliğini ileri sürerek, dâima Zeyd'in kalbini kırdı. Bu yüzden, Rasûlullah
(s.a.s.)'in:
-"Eşini tut,
Allah'tan kork" (241) emrine rağmen, sonunda Zeyd O'nu boşadı.
Esâsen gerek
Zeyneb, gerek kardeşi Abdullah bu evliliği başlangıçta istememişler, "halanızın
kızını azadlınıza mı lâyık görüyorsunuz?" demişlerdi. Fakat:
-"Allah ve Rasûlü,
bir şeye hükmettiği zaman, mü'min erkek ve mü'min kadın için muhayyerlik
yoktur." (el-Ahzâb Sûresi, 36) anlamındaki âyet inince, istemeyerek rızâ
göstermişlerdi. Çünkü Zeyneb, Kureyş'in Hâşimî kolundandı. Soylu bir kadındı.
İslâm'dan önceki Arap örfüne göre soylu bir kadın, azadlı da olsa, bir köleyle
evlenemezdi. Onlar, Zeyneb'in Rasûlullah (s.a.s.)'la evlenmesini istiyorlardı.
Oysa İslâm Dini bütün insanları, yaratılış bakımından eşit saymıştı.(242)
Hz. Peygamber
(s.a.s.), öz halasının kızı Zeyneb'i azadlısı ve evlâdlığı Zeyd ile
evlendirerek, Arapların yanlış anlayışını yıkmış oldu.
Diğer taraftan,
Rasûlullah (s.a.s.), peygamberliğinden önce Zeyd'i evlâd edinmişti. Arabların
örfüne göre, evlâdlık öz çocuk gibi sayılır, evlâd edinen kişinin mirâsçısı ve
mahremi olurdu. Bu sebeple, evlâdlığın boşadığı kadın, evlâd edinen kişiyle
evlenemezdi. Kur'ân-ı Kerîm Arapların bu örfünü hükümsüz saymış, evlâdlık
âdetini kaldırmıştır.(243) Bu sebeple, evlâdlığın dul kalan eşiyle, babalığın
evlenmesi helâldir.
Rasûlullah
(s.a.s.)'in, Arapların bu örfünü de yıkması gerekiyordu. Bu sabeple Zeyd'den
boşanan Zeyneb'i Allah'ın emriyle nikâhladı.(244) Böylece hem Zeyneb'i hem de
yakınlarını memnûn etmiş oldu.
Görüldüğü üzere,
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu evliliği, dinî hükümlerin uygulanması ile
ilgilidir.
(222/1) İbn Hişâm, 3/308;
İbn Sâd, Tabakat, 8/ 177; İbn Hacer, el-İsâbe, 7/565
(222/2) Bkz. en-Nisâ Sûresi, 43 ve el-Mâide Sûresi, 6
(223) Bkz. el-Buhârî, 1/86); Tecrid Tercemesi, 2/201-204 (Hadis No: İ)
(224) Olay hakkında geniş bilgi için bkz. el-Buhârî, 3/154 Tecrid Tercemesi,
8/85-112 (Hadis No: 1151); İbn Hişâm, 3/309-321; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/195-199
(*) Mahfe: Deve ve fil gibi hayvanların üzerinde seyahat edenlerin içine
oturdukları kafesli çadır veya sepet
(225) en-Nûr Sûresi, 11-13
(226) en-Nûr Sûresi, 40
(227) Bkz. en-Nisâ Sûresi, 51-52
* bk. Riyâzü's-Sâlihîn, 1/543-548 Hadis No: 522
(228) el-Buhârî, 5/45; Tecrid Tercemesi 10/227 (Hadis No: 1588)
(229) İbn Hişâm, 3/230; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/179; Târih-i Din-i İslâm,
3/258-259
(230) İçlerinden bir güruh (münâfıklar), Ey Medineliler, tutunacak yeriniz yok,
hemen geri dönün, demişlerdi. Bir kısmı da Peygamber (s.a.s.)'den evlerimiz
düşman saldırısına açık diye izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi, sadece
savaştan kaçmak istiyorlardı. (el-Ahzâb Sûresi, 13)
(231) Bu savaştan başka, hiçbir olayda Rasûlüllah (s.a.s.)'ın namazını geçirdiği
nakledilmemiştir. Burada üç vakit namazını kazaya bırakması, Hendek savaşının ne
derece sıkıntılı ve meşakkatli geçtiğinin en büyük delilidir. Bu yüzden Hz.
Peygamber (s.a.s.):
- "Allah onların dünyada evlerini, âhirette kabirlerini ateşle doldursun. Bize
ikindiyi kılacak fırsat vermediler, nihâyet güneş battı" diye bedduâ etmiştir.
(el-Buhârî, 5/48 ve 3/233; Tecrid Tercemesi, 2/238 (Hadis No: 353) ve 8/396,
(1233 numaralı hadisin izâhı,)
* el-Buhârî, 4/24 (K. el-Cihad, B. 157)
(232) İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/182-184
(233) el-Buhârî, 3/234 ve 5/49; Tecrid Tercemes, 8/395 (Hadis No: 1233)
(234) Bkz. el-Buhârî, 5/47 "Ben sabâ rüzgarıyle yardım olundum, Ad kavmi ise
debur (lodos) rüzgârıyla helâk edildi." (bkz.el-Hakka Sûresi, 6)
(235) el-Buhârî, 5/48; Tecrid Tercemesi, 10/230 (Hadis No: 1589); İbnü'l-Esîr,
a.g.e., 2/184
(236) el-Ahzâb Sûresi, 26
(237) el-Buhârî, 5/49-51; Tecrid Tercemesi, 8/ 325 (Hadis No: 1191)
(238) el-Buhârî, 5/50; Müslim, 3/1391 (Hadis No: 1770)
(239) Bkz. Tevrât, Tesniye Kitabı, Bab: 20, Ayet:10-14
(240) Bkz. el-Buhârî, 5/50; Tecrid Tercemesi, 10/ 245 (Hadis No: 1591)
(241) Bkz. el-Ahzâb Sûresi, 37
(242) "Allah katında en üstününüz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır".
(Hucûrat Sûresi, 13) "Ey insanlar Rabb'ınız birdir, babanız birdir. Arabın
Acem'e (Arab olmayana), Acemin Arab'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza veya
kızılderiliye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir." (Müsned-i Ahmed b.
Hanbel, 5/ 411; Mecmeu'z-Zevâid, 3/266 ve 8/84)
(243) "Allah evlâtlıklarınızı, oğullarınız gibi tutmanızı meşrû kılmamıştır".
(el-Ahzâb Sûresi 4)
(244) "... Sonunda Zeyd, eşiyle ilgisini kestiğinde, onu seninle evlendirdik ki,
evlâtlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde, onlarla evlenmek hususunda
mü'minlere sorumluluk olmadığı bilinsin." (Ahzâb Sûresi, 37)