Hz.  Hamza'nın İslam Oluşu. 2

Ömer  (R.A.)'In İslam'a Girişi 2

Birinci Habeşistan Hicreti 6

İlk Ambargo Ve İlk Göç Emri 8

Dımâd (R.A.)'ın İslam'a Girişi 14

Cinlerin Müslüman Oluşu Allah (C.C) Şöyle Buyuruyor: 14

Cin Telkinleri Ve Kâhin Sözleri 16

Ayın Yarılması 18

Ruh Meselesi 19

Müşriklerin Efendimiz'e Ve Müslümanlar'a İşkenceleri 21

Ebû Talib Koyağındaki Sıkıntılı Günler Ve Ka'beye Asılan Sahife. 24

Allahla Yetinme. 25

Rasülü Ekremin Kureyş'e Kıtlık Gelsin Diye Bedduası 26

Kurandaki Rum Hadisesi 27

Hüzün Yılları Amcası Ebû Talibin Vefat Etmesi 28

Hz. Hatice'nin Ölümü. 31

İsra Bir Gece Mekke Haremin'den Kudüs Haremine. 33

Efendimiz Allahı Gördümü  ?. 39

Efendimiz  (S.A.V)'İn Hz. Âişe Ve Hz. Sevde İle Evlenişi 48

Peygamberimizin Kabilelere Tebliğe Çıkması 49

Süveyd B. Sâmit Hadisi 51

Buâs Hadisi Ve İyas B. Muaz'ın İslam Oluşu. 51

Ensar'dan Gelen İlk Haberler Ve Birinci Akabe Bîâtı 52

İkinci Akabe Bîatı 56

Akabe Biatında Bulunanların Adları 60

Amr B. Cumuh'un Putu Men At İn Kıssası 61

Medine'ye İlk Hicret Edenler 61

Ömer  (R.A)'In Hicreti 63

Efendimizin Medine'ye Hicreti 66

Medine'ye Geliş Tarihi 75


Hz.  Hamza'nın İslam Oluşu

 

İbni İshak derki: Bana ilim sahibi Eşlem kabilesinden bir adam anlattıki; Ebû Cehil Safa'nın yanında Allah Rasülüne rast gelip ona eziyet verip kötü sözler sarfetmişti. Nebi (s.a.v.) ona cevap vermemiş ti. O esnada Abdullah b. Ced'ân'a ait bir cariye Ebû Cehilin sözlerini duyuyordu. Sonra Ebû Cehil ayrılıp ka'bedeki Kureyşlilerin devam etti­ği kulübe gelip onlarla beraber oturdu. Çok geçmeden kendine ait bir Avlık'tan dönmekte olan Hamza b. Abdi'l muttalib yayı boynuna takılı olarak çıkageldi. Hamza avcı sahibi biriydi. Avdan dönünce ilk önce ka'beyi tavaf ederdi. Kureyş arasında en şerefli genç onların en şeki-metlisi O idi. O cariyenin yanından geçerken cariye ona: "Ey Ebû Um-âra! Az önce kardeşiyin oğlunun Ebû'l Hakem'den gördüğü manzarayı

-Daha bana, seni buraya getiren şeyin ne olduğunu anlatmayacakmı-sın? demiş Ebû Zer de ona:

-Beni doğruya ulaştıracağına söz ve teminat verirsen istediğini yapa­rım dedi. Ali söz verince o da vaziyeti anlatmış Bunun üzerine Ali (r.a.):

-O gerçekten haktır, o Allah'ın Rasülüdür. Sabahleyin benim peşime düş! Senin için korkacak bir durum görürsem su dokermiş gibi dikilece­ğim. Yürüyüp gidince peşime düş ve girdiğim yere gir, dedi. Ebû Zer dura dikile Ali'yi takbi edip nihayet Ali ile Efendimiz'in olduğu yere girmiş, Efendimiz'in sözlerini işitip orada müslüman olmuş Efendimiz ona:

-Haydi şimdi kavmine dön ve emrim sana gelene kadar onlara haber ver. (Benim da'vetim açıktan açığa ortaya çıkınca bana gel, buyurdu.

Haberin gerisi Zehebî'nin nakli gibidir. 3: Hakim 3/342, Taberâni 2/147.

bir görmeliydin. Ebû Cehil onu şurada oturuyor görünce ona eziyet edip sövdü ve alacağı öcünü aldı gitti. Ama Muhammed ona sesini çı­karmadı" dedi. Hamzayı bir öfkedir tuttu. Bir kere Allah (c.c) onunla bir Kerametini gerçekleştirmeyi irade etmişti. Sür'atle koşarak Ebû Ce-hil'i yakalamaya gitti. Onu kavmi arasında oturmuş görünce Ebû Cehl'e doğru yürüyüp baş ucuna gelince yayı çıkarıp Ebû Cehil onunla vurdu. Başında büyük bir yara açtı ve ardından:

-Demek ona sövüyorsun hâ! İşte bende onun dinindeyim. Onun de­diklerini söylüyorum. Erkeksen gücün benide reddetmeye yetsin, diye gürledi. Ebû Cehil'e yardım etmek için Benî Mahzûm'da bir takım adamlar Hamza'ya saldırmak Üzere ayağa fırladılarsada Ebû Cehil on­lara:

-Ebû Umâra'ya dokunmayın! Vallahi ben onun kardeşi oğluna çok kötü şövmüştüm, dedi.

Hamza Efendimize biatla İslam'a girişini ikmal etti. Hamza müslü­man olduğu zaman Kureyşliler Peygamber (s.a.v.)'in kesinlikle izzet sa­hibi olup artık dokunulmayacağını ve Hamza (ra.)'ın Onu savunaca­ğını anlamış bulunuyorlardı. Böylece bir takım teşebbüslerinden vaz­geçmişlerdi. [372]

 

Ömer  (R.A.)'In İslam'a Girişi

 

Abd b. Humeyd ve diğerleri Ebû Amir el-Akadî, Hârice b. Abdillah b. Zeyd -Nafî', İbni Ömer (r.a.) isnadıyla Nebi (s.a.v.)in şöyle buyurdu­ğunu naklederler.

"AUahım! Şu ikisinden, sana daha sevimli olan birisiyle, Ömer b.

Hattab yada Ebû Cehl b. Hişam ile İslam'a izzet ver.[373]

Böyle bir rivayet Ubeyduîlah b. Dinar aracılığıyla yine İbni Ömer' den (r.a.) nakledildi.

Mübarek b. Ftidâle de Ubeyduîlah- Nâfi - İbni Ömer- İbni Abbas isnâdıyla Nebi (s.a.v.)in "Allahım! Ömer ile Dîne izzet ver" buyurduğunu anlatır.[374]

Abdlilaziz el-Evsî, Mâcişûn b. Ebî Seleme- Hişam b. Urve babası hz. Aişe isnadı ile Nebi (s.a.v.)'in:

 "Allahım! İslam dinine özellikle Ömer b. el-Hattâb ile izzet ver" buyurduğunu anlatır.[375]

Kays aracılığıyla fsmâil b. Ebû Hâlid de İbni Mesûd (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder: "Ömer müslüman olduktan sonra hep izzet içinde olduk." Bu haberi Buhari rivayet etmiştir.[376]

İmam Ahmed Müsned'inde Ebu'l Muğire-Safvân-Şüreyh b. Ubeyd isnâdıyla Ömer (r.a.)'ın şöye dediğini anlatın:

Rasüiullah'a kendimi arzetmek için huzuruna çıktım. Ama onu benden önce Mescide gitmiş buldum. Arkasından bende mescide girip dikildim. Efendimiz (s.a.v.) "El-Hâkka" suresini okumaya başladı. Kur' ani-Kerim'in te'lifindeki güzelliğe şaşıp kalarak "Vallahi Kureyşlilerin de dediği gibi bu adam şairdir" dedim. Bu arada Rasülullah (s.a.v.):

"Şüphesiz O Kur'an ı Kerim bir elçinin sözüdür. O bir şair sözü de­ğildir. Ne az inanıyorsunuz." (El Hakka suresi 40) ayetini okuyuverdi. İşte o anda İslam bütün benliğimi sarmıştı.[377]

Ebû Bekr, îbni Ebî Şeyhe, Yahya b. Yala el-Eslemî- Abdullah b. Müemmel- Ebuz-Zübeyr isnadı ile Câbir (r.a.)tan şöyle dediğini rivayet eder:

Ömer'in İslama girişinin başlangıcını kendisi şöyle anlatıyor. "Kız kardeşime bir gece deve boduğu toslamışti. Evden çıkıp parlak bir gece Ka'be örtüsü arasına girdim. Nebi (s.a.v.) de gelip Kabedeki Hıcr-ı İsmail'e girdi. Üzerinde küçük bir don vardı. Allah'ın dilediği kadar na­maz kıldı, ve geri döndü. O anda benzerini hiç duymadığım bir şey işit­tim. Peygamber (s.a.v.) Ka'be'den çıktı, bende peşine takıldım. Bunun üzerine "Kim o" buyurdu. "Ömerdir" dedim. O da "Ey Ömer! Beni ne gündüz nede gece rahat bırakmıyorsun" deyince ben bana beddua eder diye korkup hemen "EşhedUeltâ ilahe illallah ve Enneke Rasülullah" dedim. Nebi (s.a.v.) de a^' j^ ^ "Ey Ömer islam olduğunu gizle" buyurdu. Bunun üzerine bende "seni hak ile gönderen Allah'a yemin ol-sunki olmaz. Şirki alenen yaptığım gibi İslama girişimi de öyle alenen yapacağım" dedim.[378]

Muhammed b. Ubeydullah b. el Munâdi, İshak el-Ezrak- Kasım b. Osman el Bısrî isnadıyla Mâlik b. Enes (r.a.)ın şöyle dediğini rivayet eder:

Ömer kılıcını kuşanıp çıkmıştı. Yolda kendisine Zühre oğullarından birisi rastladı, ve "Ya Ömer! Yönün nereye?" dedi. Ömer de "Muham­medi öldürmek istiyorum" dedi. Adam da: "Peki sen Muhammedi öldür­müş olsan Hâşim oğullan ile Zühre oğulları arasında nasıl güvenle do­laşabileceksin?" dedi. Ömer de "Seni ancak dinini değiştirmiş olarak görüyorum" deyince Adam da "Sana bundan daha fazla şaşacağın bir şeyi haber vereyim mi? Senin eniştende kız kardeşinde din değiştirdiler senin dininden ayrıldılar" dedi. Ömer de öfkeyle yürüyüp onlara geldi. Yanlarında o zaman Habbâb b. Erat (r.a.) vardı. Ömerin sesini işitince evde bir yere gizlendi. Ömer içeri girerek "bu duyduğum ses neydi" de­di. Onlar o sırada "Tâhâ" sûresini okuyorlardı. "Aramızda konuşmadan başka geçen bir ses yoktu" dediler. Ömer de "Sanıyorum siz dininizi değiştirdiniz" dedi. Eniştesi "Yâ Ömer! Eğer Hak, senin dininden baş kasındaysa" diyecek olduysada Ömer hemen üzerine atılarak onu şid­detle ayağının altına aldı. Kocasını korumak üzere kız kardeşi önüne atıldiysada Ömer ona öyle bir tokat indirdiki kadıncağızın yüzü kanlar içinde kaldı. Bunun üzerine kadıncağız büyük bir Öfkeyle: "Eğer hak senin dininden başkasında ise ne yapalım. Ben Allah'tan başka ilah ol­madığına şahitlik ederim. Ve kesinlikle Muhammedin onun kulu ve el­çisi olduğuna şahitlik ederim" dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) "Bana şu yanınızdaki kitabı getirinde onu bir okuyayım" dedi. Ömer kitab oku­masını bilen biriydi. Kızkardeşi Ömer'e "Sen pissin. O Kur'an'a temiz olanlar dışında kimse el süremez. Kalk yıkan yada abdestlen" dedi. Ömer de kalkıp abdestlenerek kitabı alıp 'Tâhâ" suresini baştan ta; «şüphesiz ben kesinlikle Allahım. Benden başka İlah yoktur. Bana tbadet et ve, Namazı benim zikrimle yerine getir" (Taha 16) ayetine kadar okuyup sonrada "bana Muhammedi gösterin" dedi. ömerin bu sözlerini işiten Habbab (r.a.) gizlendiği yerden çıkarak:

-Müjde yâ Ömer! Ben Rasülullah (s.a.v.)in çerşembe gecesi yaptığı . "Allahım! İslam ainine Ömer b. Hattab yada Amr b. Hişâm'dan bin ile izzet ver" duası­nın senin için tahakkuk etmesini umuyorum, dedi.

O zaman Rasülullah Safâdaki evin içinde gizleniyorlardı. Ömer kalkıp kapıya kadar geldi. Kapıda Hamza (r.a.) Talha (r.a.) ve bir takım insanlar vardı. Ömer'i gören Hamza (r.a.), "İşte Ömer! Eğer Allah Ömerle hayır murad etmişse müslüman olur. Eğer başka birşey murad ediyorsa onu öldürmek bize gayet kolay olur'' dedi. O sırada Rasülullah (s.a.v.) içerde bulunup kendisine Vahiy geliyordu. Vahiy tamamlanınca kalkıp Efendimiz çıkıp Ömerin yanına geldi. Elbisesinin çevresi ile kı­lıç kuşağını tutup:

Ey Ömer! Allahın Velid b. Muğire'ye indirdiği rüsvaylık ve aşağılık durumu sanada indirinceye kadar hala inadından vazgeçmiyecekmisin? İşte Ömer! Allahım! İslama Ömer ile izzet ver." buyurdu. Bunun üzeri­ne Ömer de "Eşhedü el-Lâ ilahe illallah ve enneke Abdullahi ve Rasu-lühü"dedi.

Aynı hadiseyi Yunus b. Bükeyr İbni İshak'tan nakleder. Bu rivayet­te: "Kız kardeşinin kocasının Said b. Zeyd b. Amr" olduğunu sö­ylüyor.[379]

İbni Uyeyne, Amr aracılığıyla İbni Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatıyor. "Ben bir damın başında idim. İnsanların bir adamın basma toplanarak Ömer din değiştirdi" diye bağnştiklarını gördüm. Üzerinde ipekli kaba elbise ile Âs b. Vâil gelip: "Eğer Ömer din değiştirmişse ne olmuş ben onun komşusuyum" dedide insanlar çevresinden ayrılıp git­tiler. Ben onun hatırı sayılısına hayrette kaldım.

Bu haberi Buhârî Ali b. El Medînî yolu ile Sufyan b. Uyeyne'den  nakleder. [380]

Bekkâî'nin demesine göre İbni İshak, Nafi aracılığıyla İbni Ömer'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır: "Ömer İslam'a girince Kureyşlilerin en iyi laf nakledeni kim?" diye sordu. Kendisine "Cemîl b. Ma'mer el-Cüme-hi" dir denilince onun yanma gitti. İbni Ömer derki: Bende peşi sıra gittim. O zaman aklı ermeye başlamış bir çocuk idim. Ömer (r.a.) onun yanma gelince "biliyormusun ben müslüman oldum" dedi. Vallahi Ce­mîl ona hiç cevap veremeyip elbiselerini sürüyerek kalktı. Mescidin kapışma geldiğinde olanca sesiyle bağırdı. "Ey Kureyş topluluğu! Bilinizki Hattab oğlu din değiştirdi. (Sabîî) oldu. Ömer de bu sırada onun arkasından "Yalan söylüyor ben ancak İslam'a girdim" dedi.

Bunun üzerine oradakiler Ona saldırdılar. Nihayet onlar birbiriyle çarpışa çarpışa, gün başlan üzerinde yükseldi. Nihayet Ömer (r.a.) yorulup oturunca diğerleri baş ucuna toplandılar Ömer onlara "diledi­ğinizi yapın! Allah'a yemin ederimki biz üçyüz kişi olmuş olsaydık mutlaka onu sizin için yada siz bizim için terkederdiniz." dedi. Onlar böyle iken üzerinde alacalı yemen hüllesi ile alaca çizgili bir gömlek bulunan herif gelip başlarına dikildi ve onlara "Bu ne hal?" dedi. "Ömer din değiştirdi" dediler. Adam da "Ne var bunda! Adam kendisine bir şey tercih etmiş siz ne istiyorsunuz, siz Ka'b b. Adiy oğullarının onu size teslim edeceğinimi sanıyorsunuz. Adamı bırakın" dedi. (İbni Ömer derki) Vallahi sanki Ömerin üzerinden açılıveren bir elbise gibi oluverdiler. Medine'ye hicret ettikten sonra babama "Babacığım Ku-reyşlileri etrafından azarlayarak dağıtan adam kimdi?" dedimde "Âs b. Vâil di" dedi.

Haberi İbni Hibban Cerir b. Hazim yoluyla İbni İshak'tan nakleder.[381]

İshak b. İbrahim b. el Huneynî, Üsâme b. Zeyd b. Eşlem, babası ve dedesi[382] isnadıyla dedesinin şöyle dediğini anlatır. Bize Ömer (r.a.) şöylece anlattı:

-Ben Allah Rasülüne insanların en amansız düşmanı olanlardan biriydim. Sıcak bir gün öğle vakti ben Mekke yollarından birinde gider­ken bana bir adam rast gelip "Hayret sana ey Hattab oğlu! Sen kendini şöyle şöyle sanıyorsun Halbuki İslam senin evinde koynuna girmiş" de­di. "Bu da ne ola" dedim. "Kızkardeşin müsluman olmuş" dedi. Öfkeyle oraya döndüm ve kapıyı çaldım. Meğer o zaman malı mülkü olamayan bir iki kişi müsluman olursa, Rasüluüah onları durumu iyi olanlara teslim eder onlarda hane sahibinin yemek fazlasıyla geçinirlermiş. Kız kardeşimin kocasmada yardım etmesi için iki kişi vermiş. Ben kapıyı çalınca "buda kim?" denildi. "Ömerdir" denilince acele kalkıp benden gizlendiler. Onlar önlerine alıp okudukları bir sahifeyi bırakmış yada unutmuşlardı. Bacım kapıyı açtı. Ben "Bire kendi canının düşmanı! Di­ninden döndünmü?" diyerek elimdeki bir şeyi basma vurdum. Kan ak­maya başladı. Kız kardeşim ağlayarak: "Ey Hattab oğlu! Elinden ne ge­liyorsa yap, işte ben din değiştirdim" dedi.

Ömer devamla derki: Ben içeri girip divanın üzerine oturdum ve O sahifeye bakıp "bu ne! Ver şunu" dedim. Bacım da "sen onu almaya hakkı olmayan birisin. Sen cünüplükten temizlenmedin. Bu kitap ise kendisine ancak temiz olanların el sürebileceği bir kitaptır." dedi isede ben ısrarımdan vazgeçmeyince onu bana uzattı. Ben sahifeyi açtım. Ne göreyim içinde "Bismillahirrahmânirrahim" yazmıyormu! Okurken rast geldiğim Allah (c.c)'nun her isminden ürküntü duydum! Sahifeyi elimden bırakıp kendi kendime düşünüp tekrar sahifeyi elime aldım ve "Allaba ve Rasülüne inanın" ayetine kadar okudum ve "EşhedU el-Lâ ilahe illallah" dedim. Bunun üzerine koşarak yanıma gelip AllahU ekber diyerek "Müjdele haydi! RasUlullah (s.a.v.) pazartesi günü dua edip: "Allahım şu ikisinden sana daha sevimli olanı ile ya Ebû Cehil ya Ömer ile İslam'a izzet ver" buyurmuştu dediler ve beni Safa'nın aşağı tarafındaki Rasulullahın bulunduğu bir eve götür­düler. Ben yukarı çıkıp kapıyı çaldım. "Kim?" diye sordular. "Hattaboğ-lu" dedim. Onlar benim Rasülullaha karşı ne amansız bir düşman oldu­ğumu biliyorlardı. Hiç kimse kapıyı açmaya cesaret edemedi. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.) "Ona kapıyı açın, eğer Allah onunla hayır dilemişse onu hidayete erdirir'1 buyurduda öyle açtılar. İki adam kollarımdan tu­tarak beni Nebi (s.a.v.)'e getirdiler. RasulUllah (s.a.v.) "Onu bırakın" buyurdu ve benim gömleğimin yakalarını tutup beni kendine çekti son­rada:

«Müslüman ol, ey Hattab oğlu! Alla­hım ona hidayet ver!» buyurdu. Bunun üzerine ben Şahadet kelimeler­ini söyleyince Müslümanlar öyle bir tekbir getirdilerki ta Mekke soka­klarından duyuldu. Halbuki o zaman gizleniyorlardı. Döven ve dövü­lenlerden istediğim herkesi gördüm ama bana bu dövme dövülme ha­disesinden hiç bir zarar ulaşmadı. Ben kalkıp dayım (Ebû Cehl)'a gel­dim. Kavmi arasında şerefli biriydi. Kapısını çaldım "Kim O" dedi. Bende, "Ömer dir. Dinini değiştirdi." dedim. "Öyle yapma" deyip içeri girdi ve kapıyı yüzüme kapadı. "Bu bir şey sayılmaz" deyip Kureyş ulu­larından birine gittim ve dışardan ona seslendim. Dışarıya çıkınca ay­nen dayıma söylediklerimi önada tekrarladım. O da bana aynen dayım gibi konuşup içeri girip kapıyı yüzüme kapadı. Kendi kendime "Buda bir şey sayılmaz Müslümanlar dayak yiyorlar halbuki bana dokunulma-makta" dedim. Adamın birisi "Müslüman olduğuyun bilinmesini ister-misin?" diye sorunca "Evet" dedim. O da "Öyleyse insanlar (Ka'bede-ki) Hıcrı-İsmâil'de toplandıklarında falancaya git- O falanca dediği sır tutmayan biriydi ve: "Seninle Onun arasındaki durumu anlatıp ben din değiştirdim" de. "Zira o sırrı pek az saklayan biridir." dedi. İnsanlar Hicri İsmail'de toplandıkları sırada ona gelip benimle efendimiz ara­sında geçen olayı anlatıp "Ben din değiştirdim" dedim. "Gerçekten öyle yaptınmı?" dedi. "Evet" diye cevap vedim. Bunun üzerine o olanca sesi  ile :

-Hattabın oğlu din değiştirmiş, diye bağırdı. Bunun Üzerine orada­kilerin hepsi benim üzerime çullandılar. Bu halde adamlar toplanmış onlar bana ben onlara vurmaya devam ediyordumki dayım: "Bu cemaat neyin nesi?" diyerek çıka geldi. Kendine "Ömerdir, dinden dönmüş" denilince Hicrin üzerine çıkıp elbisesinin yenleri ile-koruma işareti yaparak; "Dinleyin! ben bacımın oğlunu himayeme aldım" dedi de, etrafımdan açılıp gittiler. Daha önce müslümanlardan dövüp dövülen hangi adamı dilemişsem onu görmüştüm. "Müslümanların başına gelen herşey benimde başıma gelmedikçe buda birşeymi?" dedim. Dayıma geldim ve "senin himayen sana geri verildi" dedim. Böylece Allah (c.c) İslam'a kuvvet verene kadar dayak atıp dayak yiyerek günlerimi geçir­dim.[383]

Zayıf bir isnadla nakledildiğine göre İbni Abbas (r.a.) şöyle demiş; Ömer (r.a.)'a "Sana ne diye (Fârûk) ad verilmişti?" diye sorduğumda bana şöyle cevap verdi:

-Hamza benden üçgün önce İslama girmişti. Bende Ka'be'ye git­tim. Ebû Cehil koşup geldi ve Nebi (s.a.v.)e sövdü, saydı. Hamza'ya du­rum haber verilmiş. O da okunu yayını alıp Ka'be'ye gelip içlerinde Ebû Cehlin de bulunduğu topluluğa geldi, Ebû Cehle karşı yayına dayanıp ona bakmaya başladı. Ebû Cehil, Hamza'nın yüzündeki şerli vaziyeti anlamıştı. Ona, "Sana ne oluyor ey Ebû Umara?" der demez Hamza yayını kaldırıp boynunun etrafındaki damarlara vurarak onu parçaladı ve kan akmaya başladı. Daha büyük bir kötülük olur korkusuyla Kureyşliler sulh yaptılar. Rasûlullah (s.a.v.) o zaman Mahzum oğulların­dan Erkam b. Ebi'I Erkamın evinde gizleniyordu. Hamza da onun yamna gelip müslüman oldu. 8u hadiseden henüz UçgUn geçmiştiki ben Mahzum oğullarından falancaya rastlamıştım. Ona "Ecdadıyın dinin­den aynlıpta Muhammedin dininemi girdin?" dedim. O da. "Eğer ben böyle yaptımsa senin Üzerinde hakkı benden daha fazla olan kimsede öyle yaptı" dedi. Ben, "kimmiş O ?" dedim. "Bacın ile enişten" dedi. Bende hemen oraya gittim ve içeride birtakım iniltiler işittim. İçeri gi­rip "bu ne?" diye sordum. Aramızda münakaşa böyle sürüp giderken eniştemin kafasından kavrayıp onu duvara vurdum ve başını yarıp ka­nattım. Bunun üzerine bacım üzerime saldırıp başımdan tutarak bana "Sana rağmen bu böyle olmuştur" diye bağırdı. Bende kanı gördüğüm için utanmıştım. Oturup, "şu kitabı bana bir gösterin" dedim. Bacım "ama onu temiz olanlardan başkası tutamaz" dedi. Kalkıp yıkandım. Onlarda bana içerisinde; "Bismillahirrahmânirrahim" yazılı bulunan bir sahifeyi çıkarıverdiler. Kendi kendime "ne güzel ne temiz isimler" diyerek "Tâhâ. Biz sana Kur'anı eziyet çekesin diye indirmedik" ayetinden itibaren  "Gü­zel isimler hep ona aittir" (Taha 1) ayetine kadar okudum. Göksümde bu işi gayet muazzam buldum. Kendi kendime "Kureyş bundan mı ka­çıyor?" deyip hemen müslüman oldum. "Rasülullah (s.a.v.) nerede?" dedim. Bacım "O Erkam'ın evindedir." dedi. Bende oraya gidip kapıyı çaldım. Oradakiler biraraya gelmişlerdi. Hamza da "size ne oluyor?" demiş. Onlarda "Ömer geldi" demişler Hamza da "Ve Ömer ha? Haydin ona kapıyı açıverin. Eğer kabul ederse bizde onun gelişini kabul ederiz. Yok eğer red ederse onu öldürürüz"' dedi. Rasülullah (s.a.v.) bu konuş maları işitince "Ne oluyor size?? dedi. "Ömer geldi" dediler. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) dışarı çıktı. (Ömerin elbise uçlarını tuttu ve onu kendine öyle şiddetli çektiki nerdeyse dizüstü yere çöke yazdı. Ona "hâla vazgeçmeyecekmisin ey Ömer?" buyurdu.[384]

Bunun üzerine Ömer Şehâdet getirdi. Evde bulunanlar durumu gö­rünce öyle bir tekbir getirdilerki ta Mescidi Haram'dan duyuldu. Ömer devamla derki: Ben, "Yâ Rasûlallah! Biz hak üzere değilmiyiz?" dedim "Evet" buyurdu. Bende "öyleyse bu saklanma niye?" dedim. (Vallahi Seni Hak İle Gönderen İçin Elbette Mescide Çıkacaksın)[385]

Ben Rasülullah (s.a.v.)ın bir yanında, Hamza öbür yanında olarak çıktık ve Mescidi Harama girdik. Kureyş bana ve Hamza'ya bakıyorlar­dı. Onlara (şimdiye kadar hiç başlarına gelmeyen) büyük bir üzüntü çökmüştü. İşte Rasülullah (s.a.v.) beni "Faruk" diye adlandırdı. Hak ile batılın arasını ayırdı.

Vakidî, Muhammed b. Abdillah Zührî isnadiyla Saîd b. Müseyyebin "Ömer kırk adam ve on kadından sonra İslam'a girdi. İslam'a girdiğinde İslam Mekke'de açıkça ortaya çıktı." dediğini anlatır.

Vakidî de Ma'mer aracılığıyla Zührî'nin: "Ömer (r.a.) Efendimiz'in (s.a.v.) Erkam'ın evine girdikten ve kırk küsur kadın erkek müslüman olduktan sonra İslama girdiğini ve Ömer'in müslüman olması üzerine Cebrail'in indirilip "Yâ Muhammed! Sema ehli Ömerin müslüman oluşunu müjdeliyor" dediğini nakleder.[386]

Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan: "Ömerin İslam'a girişi ashabdan Habeşistan'a göç edenlerin yolculuğundan sonra olmuştu" dediğini an­latır.[387]

Yine İbni İshak AbdUrrahman b. el Haris- Abdü'l Aziz b. Abdillah b. Âmir b. Rabia isnadıyla Anası Leyla'nın şöyle dediğini anlatır:[388]

-Müslüman oluşumuza en çok kızan kimse Ömer idi. Habeşistan'a gitmek Üzere hazırlandığımızda Ömer bana geldi. Bende devemin üze­rinde hareket etmek üzereydim. Bana "Nereye ey Ümmü Abdillah?" dedi. "Dinimizden dolayı bize eziyet ettiniz. Bizde Allahın toprakların­dan Allahin kullarının eziyet görmeyeceği bir yere gidiyoruz" dedim. "Allah yoldaşınız olsun deyip" gitti. Kocam Âmir b. Rabîa gelince ona Ömer b. Hattabta gördüğüm ince yürekliliğini anlattı. O da "Onunda müslüman olacağınımi umuyorsun yoksa?" dedi. "Evet" dedim. Kocam­da "Vallahi Hattabın eşşeği müslüman olana kadar o müslüman olmaz" dedi. Bununla onun müslümanlara karşı ne acımasız bir düşman oldu­ğunu kasdediyordu.[389]

Yunus İbni İshaktan "Müslümanlar o gün kırk küsur erkek ve onbir kadın idi" dediğini anlatır.[390]

 

Birinci Habeşistan Hicreti

 

Ya'kûb el-Fesevî[391] Tarihinde derki: Bana Abbas b. Abdil Azim, Beşşâr b. Mûsâ el Haffâf, Muhammed b. Vasî Camii imamı Hasen b. Ziyâd  el-Bürcumî  aracılığıyla  Katâde'nin:   "Allah  yolunda  ailesiyle birlikte ilk hicret eden Osman b. Affân idi" dediğini anlattı. Nadr b.

Enes'i de şöyle derken duydum.:

-Ebû Hamze, yani Enes b. Mâliki (r.a.) şöyle derken işîtmiştim: -Osman (r.a.) Rasülullah'ın kızı Rukiyye ile beraber Habeşistan'a gitmişti. Onun gidiş haberi geç geldi. Kureyş'ten bir kadın gelip "Yâ Muhammedi Ben damadını karısıyla beraber gördüm" dedi. Rasülullah da "Onları ne halde gördün?" diye sordu. Kadın da, gördüm ki o ha­nımı şu gördüğüm (zayıf) hayvanlardan bir eşeğe bindirmiş kendide o hayvanı sürüyordu, dedi. Bunun Üzerine Rasülullah (s.a.v.) de

"Allah yoldaşları olsun! Lut'tan sonra eşi ile birlikte ilk göç eden Osman olmuştur" buyurdu.[392]

Yine bu ilk göç olayını Yahya b. Ebû Tâlib, Beşşar Abdullah b. İdrîs- İbni İshak -Zührî aracılığıyla Ebû Bekir b. Abdirrahman Urve ve Abdullah b. Ebî Bekir üçlüsünün herbirinden Ebû Bekir (r.a.) on­danda Ümmü Seleme (r.a.)ın şöyle dediğini rivayet eder:

-Habeşistana göçmekle emrolunduğumuzda başımıza gelen bela­ları gören Rasülullah (s.a.v.):

"Habeşistan toprağına gidin! Çünkü orada yanında kimseye zü­lüm edilmeyen bir kıral vardır. Allah içinde bulunduğuz şu durumdan size bir çıkış verene kadar orada eğleşin." buyurdu. Bizde oraya gelip onun ülkesinde güvence içinde olduk.[393]

Beğavi de "El Muhallasiyyât" adlı eserin (Ebû Tarıir el-Mulahha-sma ait) dokuzuncusunda derki: îbni Avn da Umeyr b. İshak aracılığı ile Amr b. el- Âs (r.a.)'tan bu hadisin bir kısmını rivayet etmiştir.[394]

Bekkâi nin rivayet edişine göre İbni îshak bu olayı şöyle anlatır:

-Rasülullah (s.a.v.) ashabının uğradığı belalara bakıp kendisinin Allanın lütfü, amcasının yardımı ile içinde bulunduğu zatı afiyetle, ashabmdanda hâla bu belâları defetmeye gücü yetmediğini görünce onlara şöyle dedi:

«Habeş topraklarına çekip gitsenizya? Zira orada, katında kim­seye zulmedilmeyen bir kıral var. Hem orası adalet mülküdür. Tâki Allah içinde bulunduğumuz şu durumdan size bir kurtuluş verene ka­dar orada kalsanız.» İşte müslümanlar o zaman fitne korkusu ve din­leri Alfana kaçıp kurtulabilmek için hemen yola çıktılar.[395]

Böylece hanımı ile birlikte Osman, yine hanımı Sehle bn. Süneyi b. Amr ile Utbe b. Rabia b. Abdişems'in oğlu Ebû Huzeyfe, (ki bu Sehle Habeşistan'da Ebû Huzeyfe'den Muhammed adlı oğlunu dünyaya getirdi) Zübeyr b. el Avâm Mus'ab b. Umeyr el- Abderî, Abdürrah-man b. Avf, Ebû Seleme b. Abd el-Esed el-Mahzûmî, (Ozamanki) ha­nımı Ümmü'l Mü'miniî Ümmü Seleme, Osman b. Maz'ûn el- Cümehi Hattab oğullarıyla anlaşmalı Âmir b. Rabi a, bunun hanımı Leylâ bn. Ebî Husme el -Adeviyye, Ebû Sebre b, Ebî Ruhm b. Abdi'l Uzza el Âmiri, Süheyl b. Beyzâ (ki asıl adı Süheyl b. Vehb el-Hârisidir) Ha-beşe doğru yola çıktılar. İşte Habeşistana ilk göçen gurup bunlardır.[396]

Bundan sonra Ca'fer b. Ebî Tâlib Habeşistana gitti. Böylece müs­lümanlar birbirinin ardı sıra Habeşe doğru yola koyuldular. Bunları belirttikten sonra İbni İshak oraya giden gurubun adını verir ve "Habeşistan'a gidenlerin ve orada doğanların hepsinin sayısı seksen Üç kişi İdi. Necâşî'nin koruması altında Allah'a kulluk ve hamd ettiler. Bu konuda Abdullah b. Haris b. Kays es -Sehmî şu şiiri inşad etmişti

1- Ey yolcu! Benim bu mektubumu Alîaha ve dine ulaşmayı ümid eden kimeseye tebliğ et

2- AIIah kullarının her biri Mekke vadisinde kahrolmuş, aklı ka­rışmış ve zulme uğramıştır.

3- Biz Allahm  ülkerini  zilletten  horlanıp hakarete  uğratmaktan kurtulabilecek kadar geniş bulduk.

4- Artık bu şekilde zelil bir hayat perişan bir ölüm böyle bir ayıp ve güvencesi olmayan bu yerde eğeleşmeyin.

5- Biz AMahın peygamberine tabi olduk. Onlarsa peygamberin sö­zünü reddettiler, tartıya hile yaptılar.

6- Artık ey Allahim! Onların gaîib gelerek bana zulmetmelerinden sana sığınarak derimki, azabını asi gelen topluluk Üzerine kıl.![397]

Osman   b.Mazun   (r.a.)ta   kendisine   işkence   eden   amcası   oğlu Ümeyye b. Halefi şu şiirleri söyleyerek hicvediyordu.;

Ey Avf oğlu Teym ve önünde (bize gelmek için) deniz dalgaları ve birçok deve sürüleri (yada deve çökekleri) olmasına rağmen bize buğuzla (kinle) gelen kimse!.....[398]

Sen beni Mekke vadisinden günahlı bir halde[399] çıkarttın ve beni (Habeşteki) pis Sarhi Beydâ'da oturmaya mecbur ettin.

Sen, servetini, samanını vermeyen insanları desteklerken, malını mülkünü sana toplayıp gelen hayırlı insanlarıda köstekliyorsun.

Sen soylu ve güçlü insanlarla harbe tutuştunda (daha önce yardı­mına sığındığın insanları mahvettin).

Bir gün başına bir belâ gelipte Şu kavme sonradan katılan za­yıflar seni düşmana teslim ettiği zaman ne yaptığını anlayacaksın.[400]

 

İlk Ambargo Ve İlk Göç Emri

 

(Rasülullah Şi'b EbîTalib'de)

Musa b. Ukbe anlatıyor:

Daha sonra Kureyşliler bir kongre toplayıp hilelerini artırdılar Rasül-ü Ekrem (s.a.v.)i öldürme yada yurdundan çıkarmaya karar verdiler. Hatta bunun için peygamberin kabilesine Peygamberi öldü­rüp onlara diyetini  vermeyi  teklif ettilersede peygamberin  kavmi, kavmiyetçilik taassubu ağır bastığından bu teklifi red ettiler.

Rasulu Ekrem (s.a.v.) Abdül Muttalib oğullan oymağının otur­dukları koyağa (sığınma kasdıyla) girdiğinde ashabına Habeşistan'a gitmelerini emretmişti.[401] Bu gidiş iki defa vuku buldu. Şöyleki; İlk giden gurup Necm suresi indirildiği zaman Habeş'ten geri gelmişlerdi. Müşrikler "Eğer Muhammed ve arkadaşları putlarımızı iyilikle anar­larsa onların burada karar kılmalarına razı oluruz. Lakin Muhamme-din dinine muhalefet eden yahûdi ve hiristiyanlar bile ilahlarımıza onunki kadar kötü söz söylemiyorlar" dediler. RasUlU Ekrem (s.a.v)de onların hidâyete ermelerini arzuluyordu. (Bundan Önceleri Rasüllillahın ve ashabının uğradığı eziyet ve yalanlanma çok şiddetlenmiş olup kavminin dalâleti Efendimizi son derece üzüyordu.)[402] Nihayet Allah (c.c)

"Lat ve Uzza'yı ve di­ğer üçüncüsü Menât'ı gördünüzmü..." (Necm suresi 19) ayeti celîlesi-ni indirdiğinde Şeytan (Allah'ın bu son putun adını andığı kelimenin arkasına «Ve onlar yücelere yükselen (kuğu kuşu gibi ak) ilahlardır. Şü­phesiz onların şefaatlan Umid edilir» gibi bir takım cümleler ekledi. Bu Mekkedeki her müşriğin kalbine bir şey düşmesine sebeb oldu. (Bu şeytanın fitnesi bir kaç seçili sözünden ibaretti.) dilleri buna dö-nüverdi ve biribirlerine bu müjdeyi vererek "Muhammed gerçekten bizim dinimize döndü" dediler. (Bu hadise namazda idi) Rasüiüllah (s.a.v.) Necm sûresinin sonuna gelince secdeye kapandı. Orada bulu­nan herkes; Müslüman yada kâfir hepsi birden secde ettiler. Sadece Velid b Muğire yaşlı bir adam olduğundan elleri dolusu toprağı alıp onun üzerine secde etti. Orada bulunan her iki gurupta bu secde hususunda Rasüluliah (s.a.v.) ile beraber secde etmelerine hayret etti­ler. Müslümanlar Kâfirlerin kendileri ile beraber secdeye kapanmala­rına şaşırıp kalmışlardı. Zira müslUmanlar şeytanın kafirlere duyur­duğu bu kelimeleri işitmemişlerdi. Müşrikler ise Rasüluliah (s.a.v.)in bu arzuladığı şeyler içine ilkâ edilen sözler sebebiyle Peygamber ve arkadaşlarından güven duymuştu. Şeytan kendilerini, Rasûlullahfs.a. v.)'ın bu kelimeleri secdede okumuş olduğunu anlatmış, onlarda bu­nun üzerine ilahlarını ta'zim için secdeye kapanmışlardı.

İşte bu söz derhal insanlar arasında yayılmış şeytan onun ortaya çıkmasına yardımcı olmuş hattâ ta Habeşistan'a kadar varıp orada bulunan Osman b. Maz'un ve arkadaşları tarafından bile duyulmuştu. (Anlatıldığına göre, Mekke halkının hepsi müslüman olup namaz kıl­maya başlamışlar müslümanlar Mekke'de emniyet içerisinde yaşıyorlarmış.) Bunun üzerine Habeştekiler acele Mekke'ye döndüler. Halbuki Allah (c.c) şeytanın atmış olduğu bu sözleri kaldırmış (ayetlerini muhkem kılarak) onları bâtıl şeylerden korumuş ve şöyle buyurmuştu:

"Senden önce Rasûl ve Nebilerden (herhangi arzu ettiğin bir şeyi) temenni ettiğin zaman şeytanın onun temenni ettiği şeye (Onu karıştıracak bir söz) atmadığı hiç birini göndermedik. Allah ise Şe­ytanın bu attığını yok ediyor, sonrada ayetlerini gayet sağlam yapıyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir. Taki (böyle yapmakla) şeytanın attığı bu sözleri kalblerinde hastalık olanlara ve kalbleri katılaşmış olanlara bir imtihan yapmış olsun. Şüphesiz zâlimler(uzlaşmaya) çok uzak bir ayrılık içerisindedirler. (Hac 52-53)".

Nihayet Allah (c.c) bu konudaki hükmünü açıklayıpta Efendimizi şeytanın Seçili sözlerinden uzaklaştırınca müşrikler yine eski sapı­klık ve düşmanlıklarına geri döndüler.

Osman b. Maz'ûn ve arkadaşlarıda geri dönenler arasındaydı. Mekke'ye (Müşrikler'den) birinin himayesi olmadan girmeye güçleri yetmedi. Velid b Muğire de Osman b. Maz'ûn (r.a.)ı himayesine aldı. Osman b. Maz'ûn kendisine hiç birşey olmayıp da arkadaşlarının baş ına gelen bu belayı görüp içlerinden bir kısmının sopa ve ateşle iş kence edildiğinin farkına varınca "bu belayı afiyet içinde yaşamaya tercih ederek kendi kendine Allah ve Rasûlünün zimmetine girip de Cenabı Allah'ın İslam'a girenler arasından kendine dost olarak tercih ettiği kimseler bu bu belalara uğrar, ona dahil olanlar korku içerisin­de yaşarken şeytan ve şeytan dostları insanlarla anlaşma yapanlar afiyette olacak ha" diyerek doğruca Velid b. Muğire'ye gelerek) "Am­cacığım! Sen beni garantin altına aldın, ve bana iyilikte bulundun, Ben ise, senin beni kabileyin arasına götürerek onların yanında artık beni himaye etmekten vazgeçtiğini açıklamanı arzu ediyorum" dedi. Velid de "Ey kardeşim oğlu! Belkide biri sana işkence etti veya sögüp saydı?" deyince o  "Hayır! Vallahi  bana  kimse ne dokundu ne de eziyet etti." Velîd onun kendisini himayesinden çıkartmaktan başka birşeye razı olmadığını görünce Onu kureyşlilerinde orada olduğu bir zamanda Ka'beye götürdü. Kureyş alabildiğine toplanmış Şair Lebid b. Rabİa onlara şiir okuyordu. Velîd, Osmanın elini tutup: "Bu adam beni kendisini korumadan vazgeçmeye zorladı. Bende onu korumadan vazgeçtiğime sizi şahit tutuyorum. Yok kendi; korumamı tekrar ister­se ne âla" dedi. Osman da doğru söyledi. "Vallahi buna onu ben zorladım. Artık benden uzaklaşmıştır" deyip Kureyşlilerle beraber otur­du. Bu sırada Lebid şiirini okuyarak:

"Dikkat edin! Allah dışında herşey bâtıldır" beytini söyleyince Osman "doğru söyledin" dedi.

Lebid beytin diğer yarısı olan "Çaresiz her nimet yok olup gidecektir" kısmını okuyunca da, "yalan söyledin" dedi. Orada bulunanlar ne dediğini anlamayip sustular, sonra ikinciyi tekrarlayarak bunu onun tekrar söylemesini emrettiler. Osman yine; Lebid önceki sözlerini tekrarladığında "bir kere doğru dedin, bir kere yalan söyledin" dedi. Allah'tan gayrinin batıl olduğunu söyleyince onu tasdik edip, her nimet çaresiz yok olacak, deyince onu yalanlamıştı, çünkü "Cennet nimeti yok olmayacaktı" İşte tam bu sırada Kureyş'ten biri gelerek gözüne bir yumruk patlattı. Velid ve arkadaş lan Osman'a "sen bir kefalet altında garantide idin onu bıraktın. Sen şu uğradığın şeylere ihtiyacı olmayan biriydin" dedi. Osmanda "aksi­ne ben sizden gördüğüm şu belalara muhtaçtım. Şu diğeri gibi yumruklanmayan öbür gözümde muhtaçtır. Bana en güzel örnek bana sizden daha sevimli olan zat da vardır" dedi. Velid yine Üsteleyerek "dilersen  seni ikinci  kez  himayeme alırım" dediysede Osman  (r.a.)

"artık benim senin himayene merakım yok" dedi.[403] Böylece Kureyş ona eziyet imkanı bulmuş oldu.

Mûsâ b. Ukbe şöyle devam ediyor:

-Ca'fer b. Ebî Tâlib ve arkadaşları dinlerini kurtarabilmek için Habeşistan'a geldiler. Kureyş de Amr b. el-Âs ve Umara b. Velid b. Muğire'yi arkalarından gönderip acele etmelerini tenbih ettiler. On­larda bunu yerine getirdiler: Necâşî'ye bir at ve ipekli cübbe hediye ettiler. Habeş ileri gelenlerinede hediyeler verdiler. Necaşi onların hediyelerini kabul edip Amr'ı kendi yanına tahtına oturtunca Amr: "Şu anda senin topraklarında ne senin dininden nede bizim dinimiz­den olan bir takım akılsızlar var. Onları bize geri ver" dedi. Necâşi de "onlarla bir konuşayım ve onların hangi dinde olduklarını bir öğ-reneyimde öyle" dedi. Bunun üzerine Amr da "onlar bizden yeni or­taya çıkan adamın arkadaşları olup İsânın Allah'ın oğlu olduğunu ka­bul etmezler ve yanma girerken de sana secde etmezler" dedi.

Bunun üzerine Necâşi Ca'fer İle arkadaşlarına gelsinler diye ha­ber yolladı. (Amrı da yanma oturttu) Ca'fer ve ashabı girince Necaş i'ye secde etmeyip selam verdiler. Bunun üzerine Amr: "Sana bunla­rın durumlarını ve senden ne aradıklarını haber vermedimmiydi." de­di. Necâşi de:

-Anlatın bakalım ey topluluk ! Ne için sizin kavminiz Kureyşli diğer kimselerin yanıma girerken bana yaptıkları secde selamı gibi bir selamla beni selamlamadınız? İsa hakkında ne diyorsunuz? Dini­niz nedir? Siz H iri s ti yan mısınız? diye sordu.

-Onlarda, "hayır değiliz" dediler. Necâşi de: -Peki Yahudîmisİniz? deyince onlarda "hayır" dediler. O; -Kendi milletinizin dininden misiniz? dedi. "Hayır" dediler. O -Dininiz ne? dedi. "İslam" dediler. "İslam da ne" dedi.

-Tek olan Allah'a İbâdet eder, ona hiç bir şeyi ortak yapmayız, dediler:

-Bu dîni size kim getirdi? dedi Onlar da:

"Onu içimizden kendisini ve soyunu gayet iyi bildiğimiz bir zat getirdi. Allah bizden önceki mîlletlere peygamberler gönderdiği gibi onuda peygamber olarak gönderdi. O da bize iyilik yapıp sadaka ver­meyi, sözde durmayı ve emâneti korumayı emretti. Putlara tapma­mızı yasaklayıp Allah'a ibadet etmemizi emretti. Bizde onu tasdik ettik ve Allanın Kelâmını anladık. Bunun üzerine kendi kavmimiz bi­ze ve Ona düşman kesilip onu yalanladılar. Bizim putlara tapmamızı istediler. İşte bizde dinimiz ve kanımızı korumak için sizin yanınıza kaçıp geldik" dediler. Bunun üzerine Necâşi:

-Vallahi bu Kur'an'da aynen İsa'nın İncili'nin çıktığı kandilden çıkmıştır, dedi. Cafer de «selam meselesine gelince peygamberimiz Cennet halkının selamının "Selamün aleyküm" olduğunu haber verdi. Bizde seni onunla selamladık. İsa'ya gelince O Allanın kulu ve Mer­yem'e ilkâ ettiği kelimesidir, kendinden bir ruhtur, bekar namuslu Meryem'in oğludur." dedi. Bu sözler üzerine Necâşi elini yere uzattı ve bir çöp alarak:

"Vallahi Meryem oğlu İsa bu anlattıklarınız üzerine şu çöp ağın-Iığı kadar bile fazla birşey ilave etmemiştir" dedi. Onu işiten Habeş ileri gelenleri de "Vallahi Habeşîiler senin şu sözlerini duysalar seni kıratlıktan atarlar" dediler. O da: "Vallahi İsa hususunda bundan başka asla bir söz söyleyemem. Bana.Allah kıralliğımı verdiğinide in­sanlar benim hakkımda Allah'a itaat etmiş değildiler. Ben şimdi Al­lah'ın dini hususunda insanlara İtaat edeceğim ha! Böyle birşeyden Allaha sığınırım" dedi.

Necâşİ'nin babası Habeş kiralı idi, daha Necâşi bebek çağındayken öldü. Ölürken kardeşine "Oğlum yetişene kadar kavmiyin kıralli­gi sana aittir. Ama büyüyünce o kıral olacak" demişti. Kardeşi de kı­ral kalma hevesine kapılıp Necaşi'yi bebek iken bir tüccara sattı. (Tüccar'a da "Onu şimdi burada bırak da yola çıkacağında bana ha­ber ver. Onu sana o zaman teslim edeceğim" dedi. Birgün tacir yola çıkacağını haber verdi. O da çocuğu gönderdi. Onu bir geminin yanı­na getirip durdurdu. Necâşi kendinden ne istendiğini bilmiyordu).[404] İşte o sırada Allah (c.c) kendini satan amcasının ansızın canını alı­verdi. Habeşlilerde kıraliyyet tacını getirip Necâşinin başına geçiri-verdiler. Ve onu kıral ilan ettiler. (İşte Necâşi "Vallahi insanlar be­nim hakkımda Allah bana kıraİlığımı geri verdiğinde Allah'a itaat.et­memişlerdi, sözünü buna işareten söylemişti) iddia ederlerki Necâşi' yi satın alan tacir: "Bana ya satın aldığım çocuğu verin yada paramı demiş" Necâşi de "doğru söylüyorsun" cevabını verip "Ona malını verin" dedi.

Mûsâ b. Ukbe devamla derki: Ca'fer kendisine durumu anlattı­ğında Necâşî, Amrı kasdederek: "Bu herife getirdiği hediyelerini geri verin. Vallahi buna karşı bu herif bana altından bir dağı rüşvet verse onuda kabul etmezdim." diyerek Cafer ve arkadaşlarına da "Güven içinde oturun Allah sizi korumuştur" deyip onlara geçinebilecekleri kadar münasib bir rızık verilmesini emretti. {Bu topluma kötü gözle bakan bana kesinlikle isyan etmiştir dedi.)

Daha Necâşİ'nin yanına ulaşmadan önce yolda Allah Amr ile Umara b. Velîd arasına düşmanlık koymuştu. Amr arkadaşına tuzak kurarak: "Sen yakışıklı birisin. Eşi yanından ayrıldığı bir sırada Ne-câşi'nin hanımına git ve onun yanında meseleyi ona aç. Böylesi ih­tiyacımızı gidermeye iyi yardım eder" dedi. Umara da bir elçi gibi kıralicenin yanına girdi. Umara girince Amr hemen Necâşi'ye gelip: "Benim şu yol arkadaşım varya tam bir karı .düşkünüdür, senin aile-nide arzuluyor, durumu bilmiş ol" dedi. Necâşi de bir adam yolladı. Ne görsün Umara karısının yanında değilmi? Necâşi emretti de Um-âra'nın sidik yolundan ciğerine hava pompalayıp şişirdiler (yani kor­kuttular) sonrada denizdeki bir adaya bırakıldı. O da delirip vahşileşerek vahşi hayvanlarla yaşamaya başladı. Amr b. e! Âs'ta mesaisi boşa giderek Mekke'ye geri döndü.[405]

Bekkâî lbni İshak'ın şöyle dediğini anlatır: Bana Zührî, Ebû Be­kir b. Abdirrahman aracılığıyla Ümmü Seleme'nin (r.a.) şöyle dediği­ni anlattı:

-Habeş topraklarına geldiğimizde Necâşi'nin himayesi altında çok rahat bir şekilde orada İkâmet ettik. Artık dinimiz güvencede idi ve hiçbir eziyet görmeden hoşlanmayacağımız kötü bir söz duymadan Allaha İbâdet ediyorduk. Bu durum Kureyşlilere ulaşınca hemen bir kongre yapıp iki cesur adamı hediyelerle Necâşi'ye gönderme kararı aldılar Hediyeleri Abdullah b. Amr b. el Âs ve Abdullah b. Ebî Rabia ile yolladılar.

-Ümmü Seleme (r.a.)'nin bu anlattağını İbni İshak baştan sona anlatıyorki inşâallah biraz ilerde kıssanın gerisini tekrar anlatacağız. Bu hadiseyi ileri gelen hadisçilerin çoğu İbni İshak'dan naklederler. Vakidi ise ikinci Habeş hicretinin peygamberliğin 5. yılında olduğunu anlatır.[406]

Hu8deye b. Muâviye de Ebû İshak Abdullah b. Utbe isnadı ile İbni Mes'ud (r.a.)'tan bu hadiseyi şöyle anlatır:

-Rasüiullah {s.a.v.) bizi Necâşi'ye gönderdi. Seksen kişiydik. Be­raberimizde Ca'fer ve Osman b. Mazûn da vardı. Kureyş imâra ve Amr b.  el-Âs'ı  peşimize salıp onlarla Necâşi'ye birtakım hediyeler yolladılar. Bu ikisi Necâşi'nin yanma girince ona secde ettiler. (Se­lamladılar) O'na hediyeleri sunup: "Milletimizden bir kısım adamlar dinimizden vazgeçip sizin topraklarınıza geldiler. Onları geri yolla" ricasında bulundular. Ca'fer ise bize:

-Bu gün (sizin yerinize kirala konuşacak olan) hatibiniz benim, dedi. Muhacirler Ca'ferin peşinden yürüyerek Necâşi'nin yanma gir­diler, ama ona secde etmediler. Necâşi onlara:

-Siz ne oluyorsunuzki kirala secde etmiyorsunuz? diye sordu. Cafer de:

-Allah bize peygamberini yolladı. O da bize Allah'tan başka kim­seye secde etmememizi emretti, dedi. Necâşide "bu nedir?" dediyse-de Amr atılarak, "Onlar İsâ konusunda sana muhalefet ediyorlar" de­di. O da, "İsâ ile anası hakkında ne diyorsunuz?" diye sorunca Ca­fer;

-Tıpkı Allanın buyurduğu gibi "İsa Allah'tan bir ruh ve hiç bir beşer eli değmeyen bakire Meryem'e ilka ettiği kelimesidir. İsa'dan evvelde asla bir çocuk doğurma ona etki etmemişti" dedi. Necâşi bu­nun üzerine yerden bir çöp alarak:

"Ey Keşişler ve Rahibler topluluğu! Şunlann söyledikleri söze şu çöp ağırlığı kadar bir şey ekleyemezsiniz, Sizede yanından geldiğiniz zatada Merhaba. Ben onun peygamber olduğuna şahitlik ederim. Onun yanında olupta ayakkabılarını taşimayj-veya ona hizmet et­meyi ne kadar isterdim. Topraklarımın neresine isterseniz konaklay­ın" dedi. îbni Mes'ud Habeş'ten gelip Bedir harbine katıldı. Bu olayı Ebû Dâvûd-u Tayâlisi Müsned adlı eserinde Hudeyc'ten nakleder.[407]

Ubeydullah b. Musa İsrail Ebû İshâk Ebû Bürde isnadıyla babası (Ebû Musa el Eşarî (r.a.)'tan anlatır:

-Rasüiullah (s.a.v.) bize Cafer ile birlikte Habeş'e gitmemizi em­retti, dediğini anlatarak geri kalan kısmını Hude'yc hadisi gibi anlatır.[408]

 (Zehebi Derki) Bana öyle geliyorki bu rivayette râvi tsrâil yanıl­mıştır, ve hadisler bir biriyle karışmış olsa gerek. Yoksa bu hadise ol­duğu zaman Ebû Musa el Eşarî (r.a.) neredeydi.

Şimdide az önce Ümmü Seleme'den naklettiğimiz kıssaya geri dönelim. ÜmmU Seleme (r.a.) devamla derki:

-İmâra ile Amr, Necâşi ile konuşmadan önce Onun patriklerin­den hediye vermedik kimse koymadılar. Bu patriklere maksatlarını anlatarak müslümanlan geri vermesi için bunların Necâşi'ye torpil geçmesini istediler. Daha sonrada Necâşi'ye hediyeleri takdim ettiler. O da kabul etti. Sonra şöyle diyerek ona vaziyeti anlattılar:

-Ey Melik! Senin ülkene bizden bazı akılsız köleler geldi. Ka­vimlerinin dininden ayrılıp sizin dinede geçmediler. Uydurdukları bir din ortaya attılar. Bunu ne biz biliyoruz nede sen. İşte bizde bunlar hakkında bunlarında akrabaları olan Kavminin eşrafı kimseler bu he­rifleri bunlara geri verirsiniz diye gönderildik. Bu gelenler onları en iyi tanıyan ve bunların yaptığı ayıbı en iyi bilenlerdir.

Esma devamla dediki: Abdullah b Ebî Rabi'a ile Amr b. El Âsa Necâşi'nin müslümanlarm sözlerini dinlemesinden daha kötü hiç bir şey yoktu. Necâşi'nin etrafındaki patrikler "Ey Kıral! Bu ikisi doğru söylüyorlar. Kendi oymakları onları daha iyi tanır, ve bunların onla­rın dinine yaptığı ayıbın daha iyi farkındadırlar. Qnları bunlara tes­lim edelim" dediler. Bu sözler Üzerine Necâşi öfkelendi ve "Allah için böyle bir durumda bunları bu ikisine asla teslim etmem. Onları çağı­rıp bunların haklarında söylediklerini kendilerinden sormadan, benim ülkeme gelip bana sığınan, başkalarına karşı bu konuda beni tercih eden bir kavmi onlara terketmem mümkün olamaz" diyerek sahabeye adam yolladı. Onlar geldiklerinde Necâşi Papazlarımda da'vet etmiş onlarda gelip kitaplarını açmış bulunuyorlardı. Onlara; "dininiz ne­dir?" diye sordu. Onun sorularını cevaplandıran Cafer {r.a.) idi. "Ey kiral ! biz Cahiliye devri adamları olup putlara tapan, (kesilmeden ölen hayvanın) leş etinden yiyen, fuhuş icra eden, akrabalık gözet­meyen komşu hukukunu unutan kuvvetlisi zayıfını yiyen bir toplum idik. Biz işte böyleydik. Nihayet aramızdan soyunu doğruluğunu gü­venli halini ve namusluluğunu iyi bildiğimiz birisi peygamber olarak gönderildi. O da bizi Allah'ı tek tanımaya ona ibadet edip atalarımı­zın taptığı taşları terketmeye da'vet etti. Bize doğruluk emanet ve akrabalık bağını geliştirmeyi emretti. (Cafer böylece İslam'ın getirdi­ği diğer hususiyetleri saydı.)[409] Böyece bizde onu tasdik edip ona uyduk. (Bir Allah'a kulluk edip şirk koşmadık, Onun yasakladıklarını bırakıp, helal ettiklerini aldık). Ama toplumumuz bize hücuma geçip bize işkence ettiler. Bizi dinimizden döndürmeye urağşıp dünyayı bi­ze dar ettiler. (Daha Önceki yaptığımız gibi putlara tapıp aleni kötü­lük işlememiz için baskı yaptılar. İşte ey kıral! İşte onların bize zu­lüm ve zorla dinimize inanmaya mani oldukları bir zamanda) bizde seni başkalarına tercih ederek senin yurduna çıkıp geldik. Senin yanında kimseye zulüm edilmeyeceğini umduk. Bunun üzerin Necâşi:

-Allah tarafından peygamberinizin getirdiği bir şey varmı? diye sordu. Cafer (r.a.) da "Evet " diyerek:

 "Kâf-Hâ-Yâ-Ayyyn-Sâd" (Meryem 1) suresinin baş tarafını okudu. Vallahi bunun üzerine Necâşi öyle ağladı ki sakalları ıslandı Kiralın din adamlanda buna öyle ağladılar ki göz yaşlarından kitapları ıslandı. Sonra Necâşi (iki Kureyşli'ye hitaben) "Şüphesiz bunun okuduğu şu kelam ile Musa'nın getirmiş oluduğu Tevrat aynı kaynaktan gelmektedir. Haydi gidin.[410] Vallahi olmaz onları ikinize asla veremem"

Bu ikisi kiralın yanından çıkınca Amr b. el Âs arkadaşına:

-Vallahi yarın bunlara anlatacak Öyle şeyler getireceğim ki onla­rın yeşilliklerini kökünden yolduracaktır, dedi. Bu ikisinin bizim hak­kımızda daha merhametlisi olan İbni Ebî Rabîa da:

Sakın öyle yapma ! (Bize muhalefet etseler de) onlarla hâla aka-rabalık bağlarımız var, demiş. Amr da:

-Vallahi Kirala onların İsa'ya kul dediklerini haber vereceğim, dedi ve ertesi gün gidip (Ey Kıral! Onlar Meryem oğlu İsa hakkında ağza alınmayacak derecede sözler sarfediyorlar diyerek) anlatacağını anlattı. Bunun üzerine kıral da bizi yine çağırttı. Şimdiye kadar bu­rada başımıza böyle bir şey gelmemişti. Müslümanlar toplandılar ve "Kıral size İsa hakkında soru sorarsa ne diyeceksiniz?" diye birbir­lerine sordular. Hepsinin cevabıda:

Vallahi Allah bu konuda ne buyurmuş (Peygamber (s.a.v.) bize ne anlatmışsa onu anlatırız, şeklinde oldu. Necâşi'nin yanına girdikler­inde O:

-Meryem oğlu İsa hakkında ne düşünyorsunuz?dedi. Cafer b. Ebî Talib (r.a.) da: "İsâ (a.s.) Allanın kulu ve elçisi, ruhu ve bakire olan tertemiz Meryem'e koyduğu (Ol) kelimesidir' dedi.

Bunun üzerine Necâşi yerden bir çöp alarak: "Senin bu dedikler­ini İsa'nın doğumu şu çöp kadar ileri geçmez" deyince etrafındaki patrikler homurdanmaya başladılar. Necâşi de "homurdansanız ne olur Vallahi vaziyet budur." diyerek müslümanlara döndü ve haydi yerinize gidin.! Siz benim ülkemde garanti içindesiniz. Size söğen cezalandırılacaktır. Sizden birine eziyet etmiş olmam halinde altın­dan bir dağım olmasını istemem" diyerek adamalarına da:

Şu ikisine hediyelerini geri verin benim onlara ihtiyacım yok. Vallahi Allah bana (beni kıral yaparak) mülkümü geri verdiğinde benden rüşvet almadı ki şimdi onun için yaptığım bir şeyden bende rüşvet alayım. Allah benim hakkımda (Çocukken amcamın kırallığı almak için Habeşlilerin teşvikiyle beni sattığında) insanların sözüne uymadı ki ben şimdi onlara uyayım, dedi.

Böylece iki Kureyşli rüsvay bir halde hediyeleri geri çevrilmiş olarak dışarı çıktı gittiler. (ÜmmU Seleme derki: Biz ise onun yanında iyi bir yerde garanti altında yaşadık.)

ÜmmU Seleme (r.a.) şöyle anlatmaya devam etti;

-Biz bu şekilde yaşayıp gidiyorken birden bire bir adam ortaya çıkıp Necâşi'yi kıratlıktan atmak için onunla harbe tutuştu. Vallahi şimdiye kadar bu olaydan duyduğumuz ölçüde hiçbir üzüntü duymuş değildik. Bu adam Necâşi'ye galip gelir, bizim hukukumuzuda Necâşi kadar bilmeyen bu herif   tahta oturur diye korktuk. Necâşi de onun üzerine yürüdü. RasUlullah (s.a.v.)ın ashabı "Savaşın olduğu yere gi-dipte bize haber getirebilecek  kim vardır?" dediler. Aralarında Nil nehri vardı. Zübeyr (r.a.) "ben" dedi. Onlarda bir su tuluğu bulup şiş irdiler. Zübeyr onu göğsünün altına alarak onunla yüzdü, ve iki or­dunun karşılaşacağı Nil'in öbür tarafına geçti. Sonra yürüyerek ordu­nun yanına geldi. Biz Necâşi için Allah'a dualar ediyorduk. Biz bu şekilde duaya devam ederken (birgün) birde baktık ki Zübeyr uzak­tan elbisesini sallayarak görünüp: "Müjde! Necâşi galip geldi. Allah onun düşmanını yok edip Onu da yurdunda hakim kıldı;" diye bağı­rıyordu.[411]

Zührî derki: Zübeyr (r.a.)'ın oğlu Urveye bu hadisi bahsetmiştim. Bana "Sen Necâşi'nin, Allah mülkü bana geri bağışladığı zaman ben­den rüşvet almadıki şimdi bende şu onun için yapmış olduğum şeye karşılık ondan rüşvet alayım"....... diye devam eden sözlerinin ne de­mek olduğunu biliyormusun? diye sordu. Ben "hayır" deyince şöyle anlattı:

-Bana Mü'minlerin annesi Âişe (r.a.)'nın anlattığına göre bu Ne­câşi (Ashame)'nin babası milletinin kıraliymiş ve Necâşi'den başka çocuğuda yokmuş. Necâşî'nin on iki çocuklu bir amcası varmış. Ha-beşliler bir gün "Şu kiralı öldürüpte yerine kardeşini kıral yapsak her halde daha iyi olur. Zira bunun şu çocuktan başka evladı yok. Kar­deşinin ise on iki tane çocuğu var. Ölecek olursa bundan sonrakiler birbir'edr in yerine geçerek Habeş devleti uzun bir ömür sürer" diye düşünerek Necâşi'nin babasına saldrnp onu öldürdüler, yerine kardeşini kıral yaptılar. Böylece bir süre hayat sürdüler. Necâşi amcasi-nın yanında büyüyordu, gayet akıllı ve zeki idi. Necâşi'nin her türlü işinde artık onun sözü geçiyordu. Babasını öldürten habeşîiler Necâş i'nin amcası katındaki bu yüce rütbesini görünce kendi aralarında "Vallahi şu çocuk amcasını bastırdı. Korkanzki amcası onu başımıza brai yapar, kırallığı ele geçirincede babasının intikamını almak için bizi öldürür" diye konuşup durumu kirala anlattılar. O da "yazıklar olsun size" Daha dün babasını öldürdüm. Bu günde kendinimi öldü­reyim! Ancak onu ülkenizden çıkartırım dedi. Onu yurdundan çıkarıp bir tüccara altıyüz dirheme sattılar. Tüccar da onu bir gemiye bindi­rip oradan ayrıldı. Daha aynı günün sonuna yeni gelinmişti ki bir yağmur bulutu geldi. Amcası da yağmurdan ıslanayım diye dışarı çık-mıştıki birden kendisine bir yıldırım değerek öldü. Habeşîiler telaşla kiralın çocuğuna geldiler ki ne görsünler, o ahmak olup asla hayır gelecek bir çocuk değil, iş iyice karıştı. Bunun üzerine Habeşîiler toplanıp "şunu iyi bilinki Vallahi sizin devlette düzeninizi sağlayabi­lecek yegâne kıral bu gün kuşluk vakti sattığınız kişidir." diyerek te­krar onu aramaya çıkıp onu tüccardan geri aldılar. Geri getirerek başına kirallık tacını giydirip devlet tahtına oturttular.

Tüccar, arkalarından gelip malımı verin deyince "sana hiç bir şey vermeyiz" dediler. Tüccar Necâşi ile konuşunca Necâşi adamlarına "tüccara ya parasını veya kölesini verin" emrini verdi. Onlarda köle­sini değil ancak parasını veririz" dediler.

İşte Allah kendisinden razı olsun bu olay Necâşi'nin adaletindeki ilk denenmesi olmuş oldu.[412]

Yezîd  b.  Roman, Urve'den şöyle dediğini nakleder: "Necâşi ile konuşan ancak Osman b. Affan (r.a.) idi[413]

Bana İbrahim b. Hamed ve bir gurup âlim İbni Mûlâib el-Ermevi-Câbir b. Yasin -el-Mühallıs-Beğavi- Abdullah b. Amr b Ebân- Esed b. Amr el-Beceîî- Mücâlid-Şa'bi- Abdullah b. Cafer isnadı ile babası Ca'fer'in şöyle dediğini haber verdi:

"Kureyş göç edenlere işkence etsinler diye Amr ve Umârayı bir takım hediyelerle Necâşi'ye yolladılar. Onlar buna aldırmadılar. Amr b. el As bunun Üzerine Necâşiye "onların İsa hakkındaki görüşleri senin görüşünden başkadır" demiş. O da bize gelin diye haber sal­mıştı. Necâşi'nin bu ikinci da'veti bize çok ağır geldi. Necâşi bize:

-Şu peygamberiniz İsâ hakkında ne diyor?, diye sordu. (Ravi ha­disin burasını önceki rivayetteki gibi anlattı ve söz tekrar gelince) Necâşi Amra "Onlar sizin kölenizmiydi?" dedi. "Hayır" dediler. Ne-caşi "Onların size borcumu vardı!" deyince yine "Hayır" dediler. Ravi devamla şöyle anlattı: (Cafer de, İsa hakkında bizim peygamberimiz)

"İsâ Allah'ın ruhu bakire hiç evlenmemiş İffetli Meryem'e ilkâ ettiği kelimesidir," diyor, dedi. Necâşide:

-Bana falan keşişi falanca rahibi çağırın deyince bu guruplardan epey insan yanına geldi. Necâşi onlara:

-İsa hakkında siz ne diyorsunuz? diye sordu. Onlarda "Sen bizim en biiginimizsin" dediler. Necâşi de yerden bir şey alarak:

Şu müslümanların söylemiş oldukları kanaatlerini şu (Çöp) kadar bile aşmamıştır, dedi. Sonra müslümanlara:

«Size kimse eziyet ediyormu?» dedi. "Evet" dediler Necâşi de "Kim onlardan birine eziyet ederse onu dört dirhem borçla cezalan­dırırım dedikten sonra bize "bu kadarı yetermi" diye sordu. "Hayır onu artır" dedik.

Cafer derki, Nebi (s.a.v.) Peygamberliğini tam ortaya koyup ar­dından Medine'ye hicret edince bizde durumu Necâşi'ye haber verdik. O da bize yol hazırlığımızı yaptırıp gemiye bindirdi ve bana "sen peygamberine benim size yaptıklarımı haber ver. Ve ben Allah'tan başka ilah olmadığına ve onun Allah'ın elçisi olduğuna şahadet ediyorum. Peygambere söyle benim için istiğfar ediversin" dedi.. Biz­de Medine'ye geldik. Peygamber (s.a.v.) beni karşılayınca kucakladı ve:

lemiyorum Caferin gelişinemi yoksa Hayberin fethinemi daha çok sevineyim buyurup ardından üç kere "Allahım! Necâşi'ye mağfiret et' diye dua etti. Bütün müslümanlarda "âmin" dediler.[414]

 

Dımâd (R.A.)'ın İslam'a Girişi[415]

 

Dâvûd b. Ebî Hind, Amr b.Said -Said b Cübeyr aracılığıyla Ibni Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:

-Dımâd Mekke'ye gelmişti. Kendisi Ezdi-Şenûe kabilesindendi. Ve kendisi Cin çarpmalarına karşı muska yapan biriydi. (Mekke deki)bir takım akılsız insanların "Muhammed'i cin çarpmış" dediklerini du­ymuş ve kendi kendine "şu adamın yanına varayımda bir bakayım. Belki Alîah şifasını benim elimle verir," demiş. Dımâd derki:

-Muhammed (s.a.v.)e rasiadım ve "ben cin çarpmasına karşı muska yaparım, Allah (c.c) da benim elimle dilediği kimseye şifa verir, (istersen) haydi gel de sana muska yapayım" dedim. Muham­med (s.a.v.) de: "Şüphesiz Hamd Allaha mahsustur. Ona hamd eder, Ondan yar­dım dileriz. Allah kime hidayet vermişse onu saptıracak kimse ola­maz. Onun sapıttırdığına kimse hidayet veremez. Allah'tan başka ilah olmadığına onun tek olup ortağı olmadığına şahadet ederim. Ve Muhammed'in de onun kulu ve RasûİU olduğuna şehadet ederim, ve..." buyurdu. (Dımâd şu sözleri bana bir daha tekrarla dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de bunu Uç kere tekrarladı.[416]    Bunun üzerine Dımâd da:

-Vallahi ben kâhinlerin de sihirbazların da şairlerin de sözlerini duydum. Ama şu kelimeler gibisini asla duymadım, (bu sözler ta de­nizin en derin yerine ulaştı) Hadi ver elini de İslam Üzere sana biat edeyim dedi. Rasulullah (s.a.v.) onun bîatını alarak ona "Kavmin üzerinede al" dedi. Dımâd da "Kavmimede" karşılığını verdi.

İbni Abbas derki: Rasulullah (s.a.v.) birinde bîr cihad gurubu gön­dermişti. Bunlar Dımâd'm kavmine rast gelmişler. Askerlerin komu­tanı bölüğüne: "Bu kavimden bir şey ele geçirdinizmi?" diye sorunca içlerinden birisi "ben onlardan bir su Matarası (Ibrıkta olur) aldım." Bunun üzerine komutanda :

"Onu geri verin! Çünkü bunlar Dımâd'm kavmidir" dedi. Bu ha­beri Müslim rivayet etmiştir.[417]

 

Cinlerin Müslüman Oluşu Allah (C.C) Şöyle Buyuruyor:

 

"Hani biz cinler­den bir gurubu o vakit kuran dinlemeye sana yöneltmiştik. O (kur' â)m (dinlemeye geldiklerinde birbirlerine) susunuz, demişlerdi. (Kur'anın okunuşu) tamamlanıncada kendi toplumlarına birer ikazcı olarak döndüler. (Ahkâf 29)

"Ey cin ve İnsan topluluğu! İçinizden benim ayetlerimi bahsede­cek, şu gününüzle karşılaşacağınız konusunda sizi ikaz eden pey­gamberler gelmedi mi?" (Enam suresi 130)

Hem Cinlerin İslama girişi hakkında "Cin" suresi indirildi.

Said b. Cübeyr aracılığıyla Ebû Bişr İbni Abbas (r.a.)'ın şöyle de­diğini rivayet ediyor: Rasulullah (s.a.v.) Cinlere ne Kuran okudu ve ne de onları gördü. Rasülü Ekrem (s.a.v.) ashabından bir gurubu ile birlikte Ukaz panayırına doğru gidiyordu. Tam o esnada Şeytan ile gökten haber çalabileceği yer arasına, Allah tarafından bir engel ko­nulmuştu. Şeytanlar Melekleri dinlemek üzere göğe çıktıklarında üzerlerine yakıcı yıldız gönderilmişti. Şeytanlar perişan bir halde ar­kadaşlarına geri geldiklerinde "size ne oluyor?" dedüer. Onlarda "bi­zimle gök haberi arasına engel konulup üzerimize yıldız gönderildi.[418] dediler. Arkadaşlarıda "öyleyse sizinle gök haberi arasına gerilen şey mutlaka yeni ortaya çıkan bir hadisedir. Haydi gidip doğuyu da batıyı da araştırıp bunun ne olduğunu bir anlayın" dediler.

İşte bu araştırmayı yapmak üzere Tihame tarafına yönelen bu cin gurubu, Nebi (s.a.v.) Ukaz panayırına doğru yol alıp (Mekkeden bir gün uzakta bulunan) Nahle denen yerdeyken kendisine geldiler.

Cinler geldiğinde Nebi (s.a.v.) ashabına sabah namazı kıldırıyordu. Kur'am işitince susup dinlediler ve "Vallahi bizimle gök haberi arası­na gerilen engel budur" deyip böylece kavimlerinin yanına döndük­lerinde "Biz olgunluğa ulaştıran acayip bir Kur'an işittik ve ona iman ettik ve Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayız" dediler. Bunun üzerine Cin  suresi olan "Deki bana vahyolduki..." suresi indirildi. Bu hadisçilerin ittifakla naklettiği bir haberdir.[419]

İbni Abbas hazretlerinin "Nebi (s.a.v.) cinlere ne kur'an okudu ve nede onları gördü" şeklindeki sözü ile Cinlerin Kuranı ilk defa işit­tikleri zamanda görmemişti demek istediği" şeklinde yorumlanır. Da­ha sonra Cin da'vetçisi peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e bizzat gelmiş tir. Nitekim İbni Mes'ud (r.a.)m haberide bu yoldadır. Hem İbni Mes' ud her iki kıssayıda gayet iyi bilmektedir. Süfyân-ı Sevri, Âsim -Zirr isnadiyla Abdullah İbni Mes'ûd'un:

-Peygamberimiz (s.a.v.) Nahle denen yerde Kur'an okuyorken cinler Onun yanına kondular. Onun okuduğunu duyunca susup "sah" dediler. Onlar yedi kişi olup biriside Zebe'a adlı cin idi. Bunun üzeri­ne Allah (c.c) "Hani sana cinlerden bir gurubu yöneltmiştik" ayetini indirdi.[420] dediğini anlatır.

Mis'ar. Maan aracılığıyla Maan'ın babasından şöyle dediğini nak­leder; Mesrûka:

Kur'an'ı dinledikleri gün Cinleri Nebi (s.a.v.)'e "kim bildirdi?" diye sordum. O da "Bana baban yani İbni Mes'ud anlattıki Cinleri Nebi (s.a.v.)e ağaç haber vermiş" dedi.[421] Bu rivayet de müttefekun aleyhtir.

Dâvûd b. Ebî Hind, Şâ'bî aracılığıyla Alkame'nin şöyle dediğini haber verir. İbni Mes'ûda:

-Cin gecesi içinizden Rasülullah'a arkadaşlık eden oldumu? diye sordumda, "bizden hiç kimse onunla beraber olmadı. Lakin biz Efen­dimiz (s.a.v.)'i bir gece Mekke'de kaybettik. Kendi kendimize "Pey­gamber belki helak edildi, belki kaçırıldı, başına birşeyler geldi" deyip o gece toplumumuz çok şerli bir gece geçirdi. Sabahın yüzü gö­rünürken yada seherle birlikte birden ne görelim: Nebi (s.a.v,) Hıra tarafından çıkıp getmezmi! Ben atılıp Yâ Rasûiallah! dedim.

-İbni Mes'ud derki ashab içinde bulundukları durumu Efendimize anlattılar. Nebi (s.a.v.) de:

"Gerçek şu ki bana cin­lerin da'vetçisi gelmişti. Ben onlara gidip Kur'an okudum" buyurdu. Sonra gidip bize cinlerin izleri ile onların ateş izlerini gösterdi. Ha­beri Müslim anlatmıştır.[422]

Hadislerde bu habere muhalif olan rivayetlerde vardır. Abdullah b. Salih anlatıyor: Bana Leys -Yunus- İbni Şihab-ı Zührî aracılığıyla nakleder ki: Şam halkından Ebû Osman b. Senne el-Hûzâî bana ha­ber verdiki kendisi İbni Mes'ûdu şöyle derken duymuş: Rasülullah (s.a.v.) daha Mekke'de iken ashabına şöyle buyurmuştu:

"İçinizden bu gece Cinlerin durumunu görmeyi arzulayan bunu görmeye gelebilir." Ama onlardan, benim dışımda hiç gelen olmadı. Rasülullah (s.a.v.)la bir­likte ta Mekke'nin yukarı tarafına kadar varmıştık ki Efendimiz (s.a.v.) ayağı ile bana bir çizgi çizip bana orada oturmamı emretti. Sonra oradan ayrılıp ilerde durdu. Kuran okumaya başladı. Bunun üzerine etrafını bir sürü karaltı çevirdi. Benimle Efendimiz (s.a.v.) arasına engel oldular. Öyleki sonunda Efendimizin sesini duyamaz oldum. Sonra Cinler kalkıp bulut parçaları gibi bölünerek gitmeye başladılar.   Sonunda   onlardan   hiç   bir   gurup   kalmadı.   Rasülullah (s.a.v.) onlarla meşguliyetten şafakla beraber kurtulabildi. Sonra gö­rünerek bana geldi ve "Gurubun ne yaptığını biidinmi?" diye sordu. Bende: "Onlar bunfarmiydı ey Allanın Rasülü! dedim. Efendimiz bir kemik ve kığı alıp onlara azık olarak vermişti. Sonrada herkesi kemik ve kığı ile taharet etmekten men etti.

Bunu Nesâî, Yûnus yolu ile rivayet etmiştir.[423]

Süleyman et Teymî'nin Ebû Osman en Nehdî'den nakline göre İbni Mes'ud (r.a.) yolda Çingen (yada hint) tipli birilerini görünce: "Bunlar ne millettir?" diye sormuştu. "Bunlar Çingendir" diye cevap verdiklerinde İbni Mes'ud (r.a.): "Bunlar aynen Cin gecesi gördüğüm cinlere benzemekteler. Onlar eteğini toplamış bir birinin peşine düş müş bir haldeydiler" dedi. Bu sahihtir.

"Buradaki kelimesinin aslı jİ'm.ıi dan olup "birisi etek­lerini uyluklarından kaldırıp beline bağlarsa araplar derler. Yine köpekte kuyruğunu bacakları arasına sokunca böyle söylerler. Hayız gören kadına luta bağlaması içinde denilir.

Osman b. Amr b. Fâris, Müstemir b. Er-Rayyân -Ebul Cevza is-nadıyla İbni Mes'ud'un şöyle dediğini bahsediyor. Cin gecesi Rasüîul-lah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktım. Hucûn denen yere geldiğinde bana bir çizgi çizip kendisi cinlere doğru yürüdü. Cinler Efendimiz (s.a. v.)'in etrafında bir izdiham oluşturdular. Efendileri olup Verdân deni­len Cin: "Ben onları senden uzaklaştirayım deyince, O da "Ona isy­an edersem beni Allah'tan koruyacak kimse yoktur" diye cevap verdi.[424]

İbni Münker aracılığıyla Züheyr b. Muhammed et Temîmi Câbir (r.a.)'m şöyle dediğini anlatıyor: Rasülullah (s.a.v.) "Rahman suresini (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatıyor: Rasülullah (s.a.v.) "Rahman suresini okudu ve:

"Ne oluyor sizi suskun görüyorum! Cinler sizden daha iyi muka­belede bulunuyorlardı. Bir keresinde onlara "Rabbinizin hagi nimetini yalanlıyorsunuz (Rahman suresi)" ayetini okumuştum. Hemen hepsi birden Ey Rabbimiz senin ni'metlerinden hiç birini yalanlamayız. Sa­na hamd olsun" dediler. Buradaki Ravi Züheyr zayıftır.[425]

Amr b. Yahya b. Said b. Amr b. el-Âs dedesi Said'den şöyle dedi­ğini anlatır. Ebû Hureyre elinde bir ibrıkla abdest alması için Rasü-lullah (s.a.v.)ın ardından gidiyordu.......

(Hadisi uzunca anlatır) Orada şunlarda vardır:

Bana Nusaybin Cinleri gelip azık hakkında soru sordular. Bende "Onların rastladıkları her kemik ve kığının kendilerine yiyecek olma­sı için Allaha dûa ettim[426] Bunu Buharî nakleder. Bu konu "Peygam­ber (s.a.v.)in yiğitliği ve kalb gücü" konusuna girer.

Muhammed b. Ziyâd in Ebû Hüreyre (r.a.) tan naklettiği şu ha-disde bu konudaki haberlerden biridir. Nebi (s.a.v.) buyurduki:

Cinlerden bir ifrit dün gece namazımı bozdurmak için bana sal­dırdı. Allah bana ona galibiyet imkanı verdide onu yakaladım (hadis­in bir lafzıda yakalayıp ömükledim şeklindedir) ve hepinizin onu se­yredebilmesi için mescit direklerinden birine bağlamak istedim. O es­nada kardeşim Süleyman Peygamber (s.a.v.)in «Ya Rab! bana benim dışımda kimseye layık olmayacak şekilde bir hükümdarlık ver» şeklindeki duasını hatırladımda onu hakir bir şekilde defettim. Hadis­in bir lafzında da: "Onu yakalayıp boğazaladım" şeklinde geçer. Bu müttefekun aleyh bir haberdir.[427]

 

Cin Telkinleri Ve Kâhin Sözleri

 

İbni Vehb anlatıyor: Bana Ömer b. Muhammed, Salim b. Abdul­lah aracılığıyla babası Abdullah b. Ömer (r.a.)m şöyle dediğini anlat­tı:

«Ömer (r.a.)'ın bir şey hakkında "Ben bunun şöyle olduğunu sa­nıyorum1' deyip de, zannettiği gibi çıkmayan hiçbir sözünü duyma­dım. Bir gün Ömer oturuyorken yakışıklı bir adam geçti. Bunun üze­rine Ömer tahminim beni yanılttımı ne şu adam cahiliye döneminde­ki dini üzerinde yada onların kâhini idi. Adamı bana çağırın! dedi. Adam çağrıldı. Ömer (r.a.) ona: "Ben firasetli bir adamdım ama bu sefer) tahminim galiba yanıldı. Sen ya hâla cahiliye dönemindeki di­nin  üzeresin  yada sen  kavrniyin  kâhini  idin? değilmi» diye sordu. Adam  da   "Müslüman   bir  kimsenin   bu  günkü   karşılandığı   şekilde karşılanışını şimdiye kadar hiç görmemiştim." dedi. Ömer de: "Şüphe­siz ben  senden  sadece bana haber verdiğin  şeyi söylemeni istiyo­rum," deyince adam da: "Evet ben cahiliye döneminde onların kâhini idim" deyince Ömer (r.a.) "Senin Cinnin sana   getirdiği haberler ara­sında en hayrete giden hangisi idî?" diye sorunca adam şöyle anlat­tı.:

-Ben bir gün çarşıda oturuyorken kendisini korku verişinden ta­nıdığım cin geldi ve "Cinleri ve zelil olarak susup kalışlarını değişiklikten (yıldız sön­mesi ile gök haberini alamamaktan) sonraki ümitlerinin sönüşlerini ve Cinnin dişi deve havutu altına çekilen çuluna iltihak edişini gö-rüyormusun!" dedi. Ömer (r.a.) da:

-Doğru söyledi. Ben onların ilahları yanında uyuduğum bir sırada ne göreyim birisi: Yâ Celîh! (şeytanın adı) başarılı bir iş olacak. Bu işi "Lâ ilahe İllallah" diyen fasih dilli biri başaracak diyerek bağırdı. Oradaki toplum yerinden fırladı. Ben kendi kendime bunun ardında ne olduğunu anlamadan buradan ayrılmayacağım" dedim. Sonra o ba­ğıran tekrar "Ey Celih denen şeytan! başarılı bir iş olacak onu Fasih dilli "Lâ ilahe illallah" diyen biri yapacak, diye bağırdı. Ben yine "bunun arkasında ne olduğunu anlamadan buradan ayrılmayacağım1' dedim. O bağıran kimse bu sözlerini (Üçüncü) kere yine tekrarladı. Bende oradan ayrıldım. Fazla bir zaman bir şeylerle meşgul olmaya vakit kalmadan  "İşte peygamber budur" denildi. Kıssayı Buhârî bu şekilde naklediyor.[428]

Bu haberin zahirine göre kesilen buzağıdan gelen sesi bağıran cinni işiten Ömer (r.a.)ın kendisidir. Diğer rivayetlerde ise bunu iş itenin Ömer değil o kâhin olduğuna delâlet vardır.

Yahya b. Eyyûbun İbnü'İ Hadi Abdullah b. Süleyman, Muhammed b. Abdillah b. Amr- Nafi isnâdıyla naklettiği haberde geçtiğine naza­ran îbni Ömer(r.a.) şöyle anlatmıştır. Adamın biri geçip gidiyorken; Ömer:

-Ben benim perim olmadığı halde son derece ferasetli birisi idim. Şu herif fala bakan ve geleceğe ait tahminlerde bulunan birisi değil-miydi! Onu bana çağırıverin, dedi. Adamı çağırdılar. Ömer ona:

Nereden geldin? dedi. Adam "Şam'dan" diye cevap verince Ömer: "Nereye?" diye sordu. Adam da "Şu Beytullah'a gitmek istiyorum. Sana gelmeden yola çıkmayacaktım" dedi. Ömer de; "Sen kehanet is terline bakan biri değilmiydin?" deyince "evet" dedi. Hz. Ömer de "hadi anlat bana bakayım" deyince adam:

-Ben bir gece vadinin birinde iken birden şöyle diyen bir ses duydum.

-Ey kendisine düşman olunan! Başarının haberidir bu. Lâ ilahe illallah diye nida eden bir zat. Cinler ve gök haberinden ümitsiz ka­lışlarına,  İnsanlara yese düşmelerine.atlara ve çullarına  yemin olsun.[429]

Ben buda kim ola. Bu cinlerin ümitlerini kesen bir haber. İnsan­larda bundan ye'se düşmüşlerdir. Bu haberde atlar (harbe) teşvik edil­mişlerdir." dedim. Üzerinden daha bir yıl geçmemiştiki Rasülullah (s.a.v.) peygamber olarak gönderildi.[430]

Aynı olayı Velîd b. Mezyed el-Uzrî de Abdurrahman b. Yezid b. Câbir-  İbni  Miskin  el-Ensârî  isnadıyla  "Ömer oturuyorken........" diyerek nakleder. Ama bunun senedi munkatfdır.[431]

Yine Haccac b. Erta da bunu Mücâhit'ten nakleder. Yine meşhur kıraat imamlarından olan İbni Kesir de haberi Mücâhit'ten mevkuf olarak nakleder.[432]

Burada bahsi geçen kâhinin Ahmed b. Mûsâ el Hammâr'ın Zİyâd b. Yezid el Kasrî- Muhammed b. Türâs el Kafî Ebû Bekr b. Ayyaş-Ebî İshak isnadıyla Berâe (r.a.)'tan naklettiği hadiste adı geçen Sevâd b. Karib olması akla daha yatkındır. Orada Berâe (r.a.) derki:

-Bir gün Ömer hutbe esnasında "aranızda Sevad b. Karib var-

mı?" diye sordu. O yıl kimse ona (ben Sevâdım diye) cevap vermedi. Gelecek yıl olunca yine "Aranızda Sevad b. Kârib varını?" dedi. Ora-dakilerde "Sevâd b. Kâribde neyin nesi?" dediler. Ömer de "Onun İslam'a girişi çok acayib bir şeydi" diye cevapladı. Biz böyle konuşup dururken birden Sevâd b. Kârib cıkageldi. Bunun üzerine Ömer "İs­lam'a girişini bize anlatsana Yâ Sevâd! " deyince Sevad:

Ben Hind'de konaklamıştım. O vakit benim Cinlerden bir perim var idi. Bir gece ben uyurken bu peri rüyamda bana geldi ve "kalkta iyi anla ve iyi akıi et eğer akıl edebilirsen. Lüey b. Gaüb oğulların­dan bir peygamber gönderildi." deyip sonrada şu şiiri okudu:

Cinlerin ve onların necis olanlarına ve beyaz develere çul bağla­malarına hayret ettim. Hızla Mekke'ye doğru hidayet aramaya gi­diyor. Cinlerin inananları murdarları gibi değildir. Hadi Haşimoğulla-rının hayırlısının yana git, ve gözlerini onun başına dik. (Sonra beni uyandırıp kaldırdı ve) Yâ Sevâd ! Allah (c.c) şüphesiz bir peygamber gönderdi. Hadi durma ona gidip hidayet ve rüşde ulaş dedi,

İkinci gece olunca yine gelip beni uyandırdı ve şöyle söyledi.:

Cinlere, tekrar tekrar isteklerine, beyaz develere havut vuruluşuna şaştım. Mekke'ye doğru hidayet aramaya koşuyor. Onun kanat tüyleri kuyruklarındaki gibi değildir. Hadi kalkta Haşimoğullannın en hayırlısının yanına var ve gözlerini onların seyyidine dik. Üçüncü günü yine cin gelip beni uyandırdı ve: "Cinlerin ve haberlerine beyaz develere havut vurmalarına şaştım.

Mekke'ye hidayet aramaya koşar. Onların şerlisi hayırlısı gibi de­ğildir. Hadi Haşimoğullarmın hayırlısıyla beraber ol. Cinlerin mü' minleri kafirleri gibi değildir." dedi. (Bende Cinnin bunları her gece gelip tekrar edeceğini duyunca gönlüme İslam sevgisi düştü. Havutu-mu deveme bağlayıp doğru Nebi (s.a.v.)e geldim. O vakit Efendimiz (s.a.v.) Medine deydi İnsanlar etrafını at yelesi gibi sarmışlardı. Beni görünce:

Merhaba ey Sevad b. Kâ-rib, seni buraya neyin getirdiğini biliyoruz." buyurdu. Bende: Yâ Ra-sûlallah ben şiir yazdım onu dinlermisin? deyip (şöyle okudum)

1- Bir gece ve uyku sonrası bana bir peri geldi. Önceki denemeli-rimde O hiç yalancı değildi.

2- Onun üç gece -üst üste- sözü, "sana Lüey b. Gâlib oğulların­dan bir peygamber geldi" demek oldu.

3- Bende paçalarımı sıvadım, süratli ve güçlü devem beni çölün ortasına aldı geldi.

4- Şahadet ederim ki Şüphesiz Allah zatından başkası mevcut olmayan zattır. Sen de her gaib üzerine güvenilen bir zatsın.

5- Ey Cömertlerin ve güzellerin evladı! Şüphesiz şefaat bakımın­dan peygamberlerin Allah'a en yakın olanısın.

6- Ey Yürüyenlerin en hayırlısı! Kanları eriten sıcaklar içinde bile olsa sana gelen şeyi bize emret.

7- Şefaat sahibinin olmayacağı o gün bana şefaatçi ol. Senin dış ındakiler Sevad b. Kârib'e zaten dönüp bakmazlar.

Bunun üzerine Rasüiullah (s.a.v.) güldü ve bana "Kurtuldun ey Sevâd" buyurdu.

Ömer (r.a.) da ona "hâla bu peri sana geliyormu?" dedi.

Sevâd da  "Kuran'ı okuduğum  günden   sonra  bir daha  gelmedi, 17 Cinnin yerine Allah'ın kitabı ne güzel oldu" dedi.[433]

Bir kere bu münker bir hadistir. Muhammed b. Türâs ile Ziyad meçhul kimselerdir. Rivayetleri kabul edilemez. Hatta ben bu haberin Ebû Bekir b. Ayyaş adına uydurulmuş bir hadis olmasından korkarım. Ama hadisin aslı meşhurdur.

Ebû Yala el Musili ve Ali b. Şeybân, Yahya b. Hucr eş Sami, Ali b. Mansur el- Ebnâvi, Ebû Abdirrahman el Vakkâsî isnadıyla Mu­hammed b. Ka'b el Kurazî'nin şöyle dediğini rivayet ederler:

-Ömer oturuyorken bir adam geçmişti. Birisi "bunu biliyormu-sun?" dedi. O da "kimmiş o?" deyince adam "bu Sevâd b. Karibtir" dedi. Hz. Ömer de birisini yollayıp çağırttı ve "Sen Sevâd b. Kârib misin?" diye sordu.

-Evet, dedi.

-Peygamberin çıktığını perisinin haber verdiği kişi senmisin?

-Evet.

-Halâ kâhinliğe devam ediyormusun?....

Bunun Üzerine Sevad kızdı ve İslama girdiğinden beri hiç kimse beni böyle bir sözle karşılamadı (Ey EmîrUl mU'minin) dedi.

Bunun üzerine Ömer (r.a.) da: "Sübhânallah! Bizim yaşamış oldu­ğumuz Şirk (kahinlikten) daha büyük bir günahtı. Hadi bana peygam­berin zuhuruyla ilgili olarak periyin sana getirdiği haberi anlat" dedi, O da şöyle söyledi:

-Bir gece uykuyla uyanıklık arasındayken peri bana geldi ve aya­ğıyla bana dürterek: "Ey Sevâd b. Karib! Kalkta yapabilirsen aklını başına al.

Çünkü Lüey b. Gaîib oğullarından insanları Allah'a kul olmaya çağıran bir peygamber gönderildi.............

Sonra Sevad az önce geçen şiire yakın bir şiir okudu. Sonrada Ömer (r.a.) şöyle demeye başladı:

-Biz bir gün Kureyşten kendilerine Âli Zerîh denilen bir topluluk içinde idi. Onlar bir buzağı kesmişlerdi. Kasapta onu parçalamakla meşguldü. Birden bire biz buzağının kamından bir ses duyduk. Hal­buki hiç bir şey görmüyorduk. O ses şöyle diyordu.:

Yâ Âl-i Zerîh! Başarılı bir iş olacak fasih bir dil İle birisi "Allah'tan başka ilah yok" diye bağıracak .....[434]

Buradaki Ebû Abdürrahmanm adı Osman b. Abdirrahman olup hadisçiler onu ittifakla terketmişlerdir. Ali b. Mansur da da meçhul-luk vardır. Bununla birlikte bu hadisin senedi de kesiktir.

Bu haberin bir benzerinide e!-Hasen b. Süfyan ile Muhammed b. Abdül vehhâb el-Ferrâ Yahya b. Hacerin kardeşi Bişr b. Hacer'den o da Ali b. Mansur aracılığıyla Osman b. Abdürrahman'dan rivayet et­miştir.[435]

İbni Adiy el Kâmil adlı eserinde der ki: Bize Remle şehrindeki Velîd b. Hammad, Süleyman b. Abdürrahman, Hakem b. Ya'la el Mu­haribi aracılığıyla Ebû Ma'mer Abbâd b. Abdüssamedden nakleder ki Said  b.  Cübeyr'i  şöyle derken  işittim.  Bana Sevâd  b. Kârib şöyle söyleyerek anlattı:

«Ben Seraî sıra dağlarından birinde uyuyordum. Biri bana gelip ayağıyla dürterek: "Kalk yâ Sevâd! Lüey b. Galib oğullarından bir peygamber geldi" dedi.» diyerek Sevâd hadiseyi anlattı......[436]

Yine bu rivaytte "Said diyor ki, bana Sevâd haber verdi" şeklin-dede rivayet vardır. Bu rivayetteki Abbad b. Abdüssamed sika değil­dir. Çok acayip rivayetler yapan biridir.

Zührî aracılığıyla Ma'mer b. Râsid, Ali b. El Hüseyin'in şöyle de­diğini anlatır: Peygamberin geleceği hakkında Medine'de ilk duyulan haber "Medine halkından Fâtime denilen ve cinlerden dostu olan bir kadına bu cin dostunun bir gün gelip evinin duvarına konduğu kadı­nında "neye içeriye gelmiyorsun"? demesi üzerine Cinnin "çünkü Zi­nayı haram eden peygamber zuhur etmiştir" dediği haberdir. Bu olayı bu kadın kendine gelip giden cinden naklet mistir. İşte bu konuda Me­dine'de konuşulan ilk haber budur.

Yahya b. Yusuf ez-Zemmî anlatıyor: Bize Ubeydullah b. Amr, Abdullah b. Muhammed b. Akıl aracılığıyla Câbir (r.a.)'ın şöyle dedi­ğini anlattı. Peygamberimizin zuhuruna dair Medinede duyulan ilk haber şu idi. Medine'de bir kadının kendine gelip giden bir cinni var­dı. Bu cin bir kuş suretinde gelip evlerinin duvarına konmuş. Bu ka­dında "in" demiş. Cin de "Hayır. Çünkü Mekke'de zinayı yasaklayan bir peygamber gönderildi. Bizimde bir yerde eğleşip yerleşmemiz en­gellendi" dedi. Bu konuda pek çok hadis varsada umumiyetle sened yönünden çok çürüktürler.[437]

 

Ayın Yarılması

 

Allah (c.c) şöyle buyuruyor;

«Saat (kıyamet) yaklaştı ve ay yarıldı. Eğer bir âyet (Mucize) görseler yüz çevirir ve "devamlı olan bir sihirdir" derler. Yalanladılar ve heveslerine uydular» (Kamer 1.2.3.)

Katâde aracılığıyla Şeyban, Enes (r.a.)'ın: "Mekkeliler Nebi (s.a.v.) 'den bir mucize göstermesini istediler. O da onlara iki defa ayın varıldığını gösterdi1' dediğini naklederler. Hadisi Buharî ve Müslim Şeyban'dan naklederler. Ama Buharî kendi rivayetinde (iki defa) kıs­mını söylemiştir.[438]

Ma'mer de Katâde aracılğıyla Enes (r.a.)'tan yukardakinin aynısı-nı rivayet eder ve 'İki defa iki parçaya ayrıldı" diye anlatır.[439] Buha-rî'nin de İbni Ebî Arûbe aracılığıyla Enes (r.a.)tan naklettiği buna benzer bir haberi vardır.[440] Buharı ve Müslim yine bu haberi Şu'be ha-dişi olarak Katâde'den naklederler.[441]

İbni Uyeyne ve diğerleri. İbni Ebî Necîh- Mücâhit- Ebû Ma'mer isnadıyla İbni Mes'ûd (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatırlar: "Ben Mekke' de Peyğamber'in (s.a.v.) Medine'ye çıkışından önce ayı iki parçaya ayrılmış olarak gördüm. Bir parçası Ebû Kubeys dağının üzerinde diğer parçasıda Süveydâ tepesi Üzerindeydi. Bunun üzerine müşrikler "aya büyü yapıldı" dediler.[442]

Abdürrezzak'ın İbni Uyeyne'den naklinde şu lafız vardır: (Pey­gamber (s.a.v.)'in çıkışından önce) sözüyle Medine'ye hicreti kasde-diyor.

Buharı ile Müslim de bu haberi İbni Uyeyne'den şu sözlerle nak­lederler: "Ay Rasülullah (s.a.v.)'m zamanında iki parçaya ayrıldı. Bu­nun üzerine Allah Rasülü "Şahit olun" buyurdu.[443]

Yine Buharı ile Müslim bu haberi Ömer b. Hafs, babası Hafs A'meş -İbrahim Nehâî- Ebû Ma'mer aracılığıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'tan şöyle naklettiler: Biz Rasülulİah (s.a.v.) ile beraber iken ay yarıldı. Bir parçası dağın arkasına diğer parçasıda ön tarfına gitti. Rasülullah (s.a.v.) bunun üzerine "Şahit olun" buyurdu.[444] Yine bunu Şu'be hadisi olarak A'meş "ten naklettiler.[445]

Ebû Davud'u Tayalisi'de Müsned'inde Ebû Avâne, Mağire, Ebû'd Duhâ- Mesrûk aracılığıyla Abdullah b. Mesut (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır: Rasülullah (s.a.v.)'in zamanında ay yarıldı. Kureyşliler: "İşte bu olay İbni Ebî Kebşe (Peyğamberimiz)'nin bir büyüsüdür." dediler. Sonrada "Durun bir bakalım, misafirler ne haber getirecekler. Çünkü Muhammed'in bütün insanları büyülemeye gücü yetmez1' diye konuştular. Yolcular geldiklerinde (sordular da onlar da) "bu doğru" dediler.[446]

Hüşeym de Muğire'den bunun aynısını nakleder.[447]

Ebû Bekir b. Müdar da Ca'fer b. Rabîa - İrak b. Mâlik, Ubeydul-lah b. Abdillah b. Utbe aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır: "Ay Rasülullah (s.a.v.) zamanında ikiye ayrıldı." Bu Bekrin hadisi olarak ittifakla rivayet edilmiş bir hadisdir.[448]

Şube, A'meş- Mücâhit isnadıyla "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" ayeti hakkında İbni Ömer (r.a.)'ın: Bu olay Rasülullah (s.a.v.) devrin­de vuku bulup iki parçaya ayrılmış bir parçası dağın önüne diğer par-çasida dağın ardına gitmişti. Bu hadise üzerine Peygamber (s.a.v.):

"Allahım şâhid ol!" buyurmuştu dediğini anlatm Ha­disi Müslim rivayet eder.[449]

İbrahim b. Tahmân ile Hüşyem de Husayn Cübeyr b. Muhammed b. Cübeyr b. Mutim babası Muhammed aracılığıyla dedesi Cübeyr b. Mut'im (r.a.)'tan :

-Rasülullah (s.a.v.) zamanında biz Mekke'de iken ay yarılmıştı, dediğini naklediyorlar. Yine bu haberi Ebû Küdeyne ile Mufaddal b. Yûnus Husayn'dan nakleder. (Muhammed b. Kesir de Kardeşi Süley­man aracılığıyla Husayn) isnadıyla Cübeyr (r.a.)tan naklederlersede önceki haber daha sahihtir.[450]

 

Ruh Meselesi

 

Dâvûd b. Ebî Hind, İkrime isnadıyla sevkettiği hadisinde Yahya b. Ebî Zaide İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:

Kureyşliler yahudilere gelip bize bir takım bilgiler verin de şu adama onları soralım dediler. Yahudiler de "ona Ruhu sorun" dediler. Bu olay Üzerine:

"Sana Ruh hakkında soruyorlar. Deki Ruh Rabbimin emrindedir. Ve size (o konuda) az bir bilgi verilmişdir." (Îsra85). Bu ayeti okuyan yahudiler "Bize İlimden az birşey verilmiş ha! Halbuki bize içinde Allahm hükmü bulunan Tevrat verilmiştir. Kime Tevrat verilmişse gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir" diye itiraza kalktılarsada bu kerede "Deki: Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için denizler mürekkeb olsa Rabbimin sözleri daha tü­kenmeden bir o kadarını da yardıma getirsek bile yine) deniz tüke­nirdi" (Kehf 109) ayeti indirildi. Bu sahih bir isnaddır.[451]

Yunus b. Bükeyr İbni İshak'tan şöyle nakleder. Bana Mekkeli bir adam Said b. Cübeyr yoluyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder: "Kureyş müşrikleri Nadr b. el Haris ile Ukbe b. Ebî Muayt'ı, Medine yahudilerine yolladılar. Onlara da "Muhammed hakkında onlara sorun bakalım onlarada Muhammedin sıfatını beliritip görüşlerinide onlara haber verin çünki ilk kitab ehli insanlar onlardır. Onlar da bizde ol­mayan bilgiler vardır." diye tenbih ettiler. Bu ikisi kalkıp Medine'ye geldiler ve Yahudi âlimlerine Rasülullah (s.a.v.) hakkında sorular yöneltip onlara peygamber (s.a.v.)in dinini ve bir takım görüşlerini açıkladılar. Yahudi alimleride onlara "Muhammed'e size belleteceği­miz şu üç şeyi sorun. Eğer onları size anlatabilirse O Allah tarfın-

dan gönderilmiş bir peygamberdir. Yok cevap veremezse o adam kuru iddiacıdan başka birşey değildir." dediler.

1- Ona eski çağlarda yaşamış olan gençleri (ashabı Kehf'i) onla­rın hikayelerindeki esası sorun. Zira bu hadise arabiar için çok acayib bir olaydı.

2- Yine ona yeryüzünün doğusunada batısınada varan seyyah kişi (Zülkarneyni) ile ona dair haberleri sorun.

3- Ona ruhun ne olduğunu sorun, dediler. Bu bilgileri alan ikisi doğruca Mekke'ye geldiler ve "Ey Kureyş topluluğu! İşte Muhammed ile sizin aranızda ayrım yapabilecek bir bilgiyi size getirdik. Yahudi âlimleri bu bilgileri Muhammed'e sormamızı tavsiye etti" dediler. Bir­likte Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip:

-Ey Muhammed! hadi şunlara cevap ver bakalım diyerek, sorula­rını yönelttiler. Peygamber (s.a.v.) de "Size yarın bildilereyim" diye­rek "inşaallah" diye istisna yapmadı. Müşrikler geri döndüler. Rasû­lullah böylece önbeşgün bekİediysede Aliah (c.c)'tan bu konuda ken­disine herhangi bir vahiy gelmedi. Cebrail inmedi. Nihayet Mekke halkı kötü söze dalıp "bize yarın diye söz verdi, bugün ise onbeşinci gün oldu" dediler. Vahyin duraklaması Rasülü Ekremi mahzun etmiş ti. (Mekkelilerin kendi hakkında konuştukları şeyler ona pek ağır gel­mişti.) Daha sonra Cebrail, içerisinde peygamberin bu üzülmesine Allanın hitabı gençlerin ve seyyahın haberİeride bulunan[452] Eshab-ı Kehf suresini indirdi ve "Sana ruh hakkında soruyorlar. Deki Ruh Rabbİmin işlerlindedîi." (Esra 58)[453]  buyurarak soruları açıkladı.

îbni Mesudun haber verdiği hadise gelince. Orada yahudilerin Ruh konusundaki sorularının Mekke'de değil Medine'de olduğunu gös­termektedir.[454]

Belkide bu soru iki defa tekrarlanmıştır.[455]

Cerir b. Abdü'I Hamid A'meş- Cafer b îyas Said b. Cübeyr isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır:

Mekke halkı Efendimiz'den Safa tepesini kendilerine altın yapma­sını Mekke'deki dağları da kendilerinden uzaklaştınvermesini (böylece dağların yerinde ziraat yapılabilmesini) istediler. Bunun üzerine Allah (c.c):

«Ey Muhammed dilersen bu istediklerini onlara vereyim. Ama bundan sonra küfrederlerse kendilerinden önce küfürleri yüzünden helak edilen milletler gibi yok edilecektirler. Yok dilersen onlara mühlet vereyim» buyurunca, Rasülullah (s.a.v.) de "Helak değil aksine! onlara mühlet ver" buyurdu. Bununu üzerine Al­lah (c.c) de:

"Bizi önceki (geçen millet)lerin (ayetleri) yalanlamalarından baş ka hiç bir şey ayetler (mucizeler) göndermekten alakoymadı. Semûda açık bir mucize olarak (dişi deveyi) verdikte bununla zulmettiler. Halbuki mucizeleri korkutmaktan başka bir gaye için göndermedik"

(Esra 59) ayetini indirdi.

Bu sahih bir hadistir. Yine bu hadisi Seleme b. Küheyl, İmran aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'Un Eyyûb da Saîd b. Cübeyr aracılığıyla İbni Abbas'tan rivayet etmiştir.[456]

 

Müşriklerin Efendimiz'e Ve Müslümanlar'a İşkenceleri

 

El-Evzaî, Yahya b. Ebî Kesîr, Muhammed b. İbrahim et Teymî aracılığıyla Urve'nin şöyle dediğini anlatır: Abdullah b. Amr (r.a.)'a "Müşriklerin Rasülullah (s.a.v.)'a yaptıkları en feci işkenceyi bana anlat" dedim de, dedi ki:

-Nebi(s.a.v.) Ka'be'nin yanında namaz kılarken Ukbe b. Muayt gelip Efendimizin elbisesini boynuna dolayarak şiddetle boğazını sık­tı. Durumu gören Ebû Bekir (r.a.) hemen atılıp omuzlarından kavray­arak herifi Rasülullah (s.a.v.)'ın üzerinden fırlatıp attı ve sonra şu ayetle bağırdı:

"Rabbinizden  size deliller getirmiş olmasına rağmen, Rabbim AUahtır diyen bir insanı öldürecekmisiniz?"[457]   (Gafir 28)  İbni İshak da aynı kıssayı Yahya b. Urve aracılığıyla Abdullah b. Amr dan nakleder.[458]

Yine bu haberi Süleyman b. Bilal ile Abde,[459] Hişam b. Urve- Ba­bası aracılığıyla Amr b. el Âs'tan nakleder. İşte bu isnad illeti açıkça belli olan bir haberdir. Ama Muhammed b. Füleyh bu hadisi Hişam babası aracılığıyla Abdullah b. Amr'dan nakleder. Buda birinci rivayet için tercih sebebidir.

Süfyan ve Şu'be (Lafız Şu'benindir) Ebû İshak'tan naklederlerki Amr b. Meymûnu Abdullah b. Amr dan şöyle dediğini naklederken iş itmiş.:

-Etrafında Kureyş'ten bir takım insanlar olduğu halde Rasûlullah secdede idi. Orada bir deve karnı vardı. Kureyşliler birbirlerine "Kim bu devenin rahim yatağını alıpta Muhammedin sırtına koyar?" dedi­ler. Bunun üzerine Ukbe b. Ebî Müayt hemen atılıp onu Rasülullahın sırtına attı. Hz. Falıma da (r.a.) gelip onu Rasûlullah'm üstünden alarak bunu yapana beddua etti. Abdullah derki: "Rasülullahı onlar

[460] Beyhakî Delâü 2/277 Müsned 2/218-5/331 Taberî Tarih 2/333 1/14

aleyhine o günden başka beddua ettiğini görmedim. Efendimiz şöyle beddua etti:

«Allah'ım Kureyş'ten şu topluluğu sana havale ederim. Allah'ım Ebû Cehil b. Hişam'ı Utbe b. Rabiâ'yı Şeybe b. Rabiâ'yı, Ukbe b. Ebî Muaytı ve Ümeyye b. Halefi sana havale ederim.» Şu'be Rivayetinde "Übey b. Halef mi" diye şüphe etti. Süfyan ise onun Ümeyye olduğu-nada şüphe etmedi. Abdullah derki: ben onları Bedir savaşı günü öl­dürülüp bir çukura atılmış gördüm. Ancak Ümeyye çok iri kıyım bir adam olduğundan kuyuya ulaşamadan parçalandı.

Haberi Buhari ve Müslim Şu'be ve Süfyan hadisi olarak tahric ederler.[461]

Müslim anlatıyor. Bize Abdullah b. Ömer b. Ebân Abdürrahim b. Süleyman- Zekeriyya- Ebû İshâk Amr b. Meymûn isnadıyla Abdullah (r.a.)'tan şöyle dediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v.) Beytin yanında na­maz kılarken Ebû Cehil ve avanesi oturuyorlardı. Orada bir gün önce deve kesilmişti. Ebû Cehil yanındakilere; "hanginiz kalkıp şu deve­nin rahim yatağını alıp Muhammed secdeye gidince onun omuzuna atacak?" dedi. İçlerinden en eşkıyası "Ukbe b. Muayt" fırlayıp onu aldı ve Efendimizin omuzuna koydu. Gülüşüp birbirlerine eğleniyor­lardı. Ben dikilmiş bakıyordum. Eğer düşmana karşı koyacak gücüm olsaydı elbette onu Rasûlullahın üstünden kaldırıp atardım. Nebî (s.a.v.) secdeden hâla başını kaldırmıyordu. Henüz genç kız çağındaki Fatıma (r.a.) gelip onu üzerinden atarak müşriklere kötü sözler söyledi. Rasûlullah namazını bitirince sesini yükseltti, sonra onlara beddua etti. Rasûlullah beddua edince üçkere düa eder, birşey istedi­ğinde de üçkere isterdi. Sonra üçkere "Allahım Kureyşi sana havale ederim!" buyurdu. Onlar Rasûlullahın bu beddu­asını duyunca neşeleri  kesildi ve Efendimizin duasından korktular.

Sonra "Allahım Ebû Cehil b. Hişamla Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia Velid b. Ukbe Umeyye b. Halef ve Ukbe b. Muaytı sana havale ede­rim" dedi. Yedinci kişiyi söylemişti ama onu belleyemedim. Muham-med'i hak ile gönderene yemin ederimki Efendimizin adını saydığı bu adamları Bedir günü yere serilmiş olarak gördüm. Sonra bir kör kuyuya Bedir kuyusu denen kör kuyuya sürünüp attılar.[462]

Zaide, Âsim Zirr isnadıyla Abdullahın şöyle dediğini anlatır: "İslâm olduğunu ilk açıklayan şu yedi kişidir.

1- Rasülullah (s.a.v.)

2- Ebû Bekir (r.a.)

3- Ammâr

4- Annesi SUmeyye

5- Suheyb

6- Bilâl

7- Mikdâd. dır. Rasülullah'a gelince Onu Allah (c.c) amcası ile korudu. Ebû Bekri ise Allah kavmi ile korudu.

Diğerlerine gelince: Müşrikler onları yakalayıp demir zırhları gi­ydirerek güneşe bıraktılar. Bilal dışında onların hepsi onların istediği şeylere muvafakat ettiler. Bilal ise Allah uğrunda canının bir değeri olmadığına karar verdi. Müşrikler onu çocuklara verdiler. Onlarda onu alıp Mekke sokaklarında dolaştırıyorlar o da "Allah tektir Allah tektir" diyordu.[463] Bu sahih bir hadistir.

Hişam ed Düstüvâî de Ebu'z Zubeyr aracılığıyla Câbir (r.a.)'tan şöyle nakleder: Rasûlullah (s.a.v.) Ammarla ailesine uğramıştı. Onlara işkence ediliyordu. Rasülü Ekrem:

"Ey Yâsir oğullan müjdeleyin! Çünkü size va'd edilen yer Cennettir'' buyurdu.[464]

Sevrî, Mansur aracılığıyla Mücahid'in "İslam'da ilk şehit Am-mar'ın annesi SUmeyye (r.a.) idi. Ebû Cehil bir hançerle onun ön ta­rafına saplayarak şehit etmişti" dediğini nakleder.[465]

Yunus b. Bükeyr Hişam b. Urve Babası Urve aracılığıyla anlatırki Hz Ebû Bekir (r.a.) Allah yolunda işkence edilen yedi kişiyi azad et­mişti. Bunlar arasında "Zinnîra" da vardı ki gözü kör olmuştu. Bu kadında Allah için İslam uğruna işkence görenlerdendi. İslam'dan başka hiç bir şeye evet demiyordu. Gözü kör olduğunda müşrikler "onun gözüne Lat ve Uzza'dan başka hiç bir şey isabet etmiş değil" demişlerdi o da «hayır vallahi o asla öyle değildir.» diye atılmış Al­lah (c.c) de onun gözlerinin nurunu geri vermişti.[466]

İsmail b. Ebî Halid ve diğerleri anlatıyor: Bize Kays Habbâb b. Eret (r.a.)'i şöyle derken işittiğini anlattı:

-Rasülullahın yanına gelmiştim. Ka'be'nin gölgesinde hırkasına yaslanmış bir haldeydi. Müşriklerden çok feci işkenceye uğramıştık. "Yâ Rasûlullah hâla Allah'a (Kurtulmamız) için duâ etmiyecekmisin?" dedim. Yüzü kızarmış olarak oturumuna geldi ve:

"Sizden önceki inananların demir taraklarla kemiğinin dışındaki et yada sinirleri taranırdıda bu zulüm onu kesinlikle dininden dönde-remezdi. Bıçkı baş ayrımına koyulup, başı ikiye biçilirdide bu yine onu dininden döndüremezdi. Allah (c.c) bu İslam işini süvarinin birinin San'â'dan çıkıp Hadramut'a kadar Allah'tan başka kimseden kork­madan gidebileceği bir emniyet meydana gelene kadar tamamlay­acaktır" buyurdu.[467] Bu Müttefekun aleyh bir hadistir.[468] Buhari bu hadisteki Beyân b. Bişr tarîkında (Aliahtan başka......kısmının sonu­na): "Koyununa karşı kurttanda korkmaz" ilevesi ol­duğunu belirtir.

Bekkâi de İbni İshak'tan şöyle nakleder. Bana Hukeym b. Cübeyr Said b. Cübeyr'in şöyle dediğini anlattı. 'İbni Abbâs'a Müşrikler Ra-sülullah'ın ashabına dinlerini terketmiş olmalarını ma'zur saydıracak kadar işkence ediyorlarmiydı." diye sordumda: "Evet Vallahi onları öyle dövüp öyle aç ve susuz koyarlardık! bu zulme uğrayan kişi baş ına gelen felaketin şiddeti yüzünden düzgün oturmaya bile gücü yetmezdi. Ve onlara fitneye dair kendinden istedikleri şeyi yapmaya mecbur kalırdı. Hatta ona "Lât ve Uzza senin Allah'tan başka ilah­larındır" derlerde o zavallıda "evet öyledir" demeye mecbur kalırdı. Hatta oradan geçen bok böceğini gösterip şu böcek senin Allah dış ında putun değilmi?" diye istihza ile sorarlar da bu miskin de bu za­limlerin  canına tak eden  zulmünden  kurtulabilmek için  "evet" der diye anlattı.[469]

Yine İbni îshak derki bana Zübeyr b. Ukkâse anlattıki kendisine anlatıldığına göre Mahzum oğullarından bir takım adamlar Hişâm b. Velîde kardeşi Velîd b. Velîd müslüman olduğu zaman uğramışlardı. Bunlar aralarında Seleme b. Hişam ile Ayyaş b. Ebî Rabianm da bu­lunduğu kendi kavimlerinden İslama giren bir gurup genci yakala­maya gelmişlerdi. Hişam b. Velide bunların şerrinden korkar oldukla­rı halde "Biz seninde şu yeni ortaya çıkan dine girmiş olmaları sebe­biyle şu gençleri ayıplamanı istiyoruz[470]. Zira biz böyle yapmakla bundan başka ortaya çıkacak şeylere karşıda kendimizi güvenceye almış oluruz." dediler. Hişam da "İşte sizin kendi işiniz." Kardeşini kasdederek "Hadi onuda kınayacaksanız kınayın. Ama bu iş bitince onun canından sakının" deyip arkasından: "Dikkat! Kardeşim Uyeyşi sakın öldürmeyin. O zaman aramızda sonsuza dek kavga kalır." beytini okuyup"Sakın canına kasd etmeyin. Allah'a yemin ederimki eğer onu öl­dürecek olursanız sizin en şerefli adamınızı öldüreceğim" dedi. On­larda kendi kendilerine Allah La'net etsin! bu habis herife kim kanar. Eğer kerdeşi elimizdeyken ona bir şey olsa en şereflimiz onun canı İçin ölecek ha" diyerek onu bırakıverdiler. Böylece Allah (c.c) Hişam vasıtasıyla bu gençleri onların şerrinden korumuştur.[471]

İbni Uyeyne nin nakline göre Amr b. Dinar şöyle der.

-Amr b. el Âs (Müslümanları yakalamaya gittiği) Habeşistan'dan dönünce evine kapanıp kalmıştı. Halk "ne oluyor niye dışarıya hiç çıkmıyor" dediler O da onlara "şu Habeş kiralı Ashame şu adamınız Muhammedin peygamber olduğunu sanıyor" dedi.[472]

Muhammed b. Humeyd er Razi tarikıyla İbni -İshak'tan rivayet olunuyorki. Nebi (s.a.v.) İslama da'vet eden bir mektubunu Necâşiye yazıp gönderdi. Bu mektup, Amr b. Ümeyye ed Damrî'nin yanında idi. Necâşi de Efendimiz'e şöyle cevap yazıp yolladı.

«Bismİllahirrahmanirrahim.

Habeş kiralı Ashame b. Ebhur'dan Allah Raslilü Muhammed'e Se­lam sana ey Allah'ın Nebîsi. Allah'ın rahmet ve bereketi senin Üzeri­ne olsun. (Yâ Rasûlullah! İsa hakkında bahsettiğin mektubun bize ulaştı. Yerin ve göğün Rabbine yemin olsun ki İsâ senin anlattıkla­rından çöp kadar fazla değil. O senin dediğin gibidir Senin bize ne ile gönderildiğini anlamış bulunuyoruz. Amcan oğluyla arkadaşlarını ağırladık.[473] Senin Allah Rasülü olduğuna şahadet ederim. Sana ve amcan oğluna (Ca'fere) bîat ettim. Onun önünde alemlerin Rabbi Allaha teslim oldum. Oğlum Eriha'yı sana gönderiyorum. Çünkü ben ancak kendime sahibim. Yâ RasüluIIah sana gelmemi istersen bunu da yerine getiririm.»[474]

Yunus, İbni İshak'tan şöyle dediğini anlatır: Necâşî'nin adı "Mashame" idi. Bu arabca "el Atıyye" (bağış) anlamına gelir. Necâşi ise (İran'da) Kisra (Bizans'ta Kayser) ve Hirakl Kelimelerindeki gibi Kıral demek anlamına gelen bir isimdir.[475]

Cabir (r.a.)'ın naklettiği bir hadiste ise "Nebi (s.a.v.) Necâşi As­hame üzerine gaiben cenaze namazı kıldı" denmektedir.[476] İbni İshak'ın bu zata (Ashame yerine) Mashame demesi gerçekten garib olup başkasından duyulmamış bir sözdür.[477]

 

Ebû Talib Koyağındaki Sıkıntılı Günler Ve Ka'beye Asılan Sahife

 

Mûsâ b. Ukbe; Zührî'nin şöyle dediğini anlatır.:

-Sonra müşrikler işkencelerini olanca güçleriyle artırdılar. Öyleki müslümanların canına tak etti. Belâlarını artırdılar. Kureyşliler Pey-ğamber'in alenen Öldürülme çaresini aramak için toplantı yaptılar. Ebû Talib onların bu icraatlarını görünce Haşimoğullarını toplayıp onlara, Rasûlullah (s.a.v.)'i kendi koyaklarına (Mahalleciğine) katıp onu öldürmek isteyenlere karşı onu korumalarını emretti. Ebû Tâlib'in bu emri üzerine Haşimilerin MüslUmamda kâfiride bir araya geldiler. Kimi bunu kavim gayretkeşliğinden kimide imanından dolayı yaptı. Kureyşliler Haşimoğullannın Muhammed (s.a.v.)'i müdafa ettiklerini anlayınca, Haşimilerle RasüİuIIah'i öldürmeleri için kendilerine tes­lim edinceye kadar onlarla oturup kalkmamaya alış veriş etmemeye (Boykot etmeye) karar verdiler. Bu hilelerinin gerçekleşmesi hususun­da bir sahifeye anlaşma sözleşmelerini (Rasülullah'i (s.a.v.) öldürme­leri için teslim edinceye kadar Haşimoğullarından asla sulh talebi kabul edilmeyecek ve onlara açınılmayacak) şeklinde yazdılar.

Bu şekilde ağır bir boykot altında Haşimoğullan kendi mahalle­rinde üç yıl mahsur kaldılar. Bu zamanda üzerlerindeki bela iyice arttı, onların çarşıya giden yollan kesildi.

Ebû Talib insanlar uyuduğunda Rasûlü Ekrem'e yatağına uzan­masını (uyumamasını) emrederdi. Bunu Efendimize tuzak kurmak ve helak etmek isteyenler olur diye yapıyordu. İnsanlar uyuyunca Ebû Talib çocuklarından veya kardeşlerinden birine emreder de o da gidip Rasûlullahm yatağına uzanır, Rasûlullah da gelip onun yatağına uza­narak uyurdu.

Nihayet üçüncü yılın başında Abd-i Menafoğulları, adamları Ku-say oğullarını adamları ile anneleri Haşimoğulları kadınlarından olan adamları birbirlerini ayıpladılar, akrabalık bağlarını koparıp hakkı ha­fife aldıklarını anladılar. Nihayet bir gece Efendimiz aleyhine anlaş ma yaptıkları kağıdı yırtıp ondan kurtulmaya karar verdiler.

Allah (c.c) onların asılı kağıdına güve musallat etti. Güve o say­fada bulunan anlaşmaları yedi bitirdi. Denildiğine göre o kağıt Be-ytullahın damında asılıydı. Güve orada Allah'a ait hiç bir isim bırak­mayıp hepsini yedi. Geriye Kureyşlilerin şirk ve zulüm kelimeleri kaldı. Allah (c.c) Peygamberini durumdan haberdar etti. O da bunu Ebû Talibe söyledi. Bunun üzerine Ebû Talib "Zühal yıldızına yemin olsunki hayır! Muhammed bana hiç yalan söylememiştir" deyip Ab-dülmuttalib oğullarından bir gurup ile beraber yürümeye başladı ve Kureyşten bir gurub etrafını çevirmiş olarak Ka'beye geldi. Bu durum Kureyşin hoşuna gitmedi. (Ebû Talibi bu muhasarınin şiddetinden usanıp kendilerine Rasülullah'ı vermeye geldiklerini sandılar) Ebû Talib şöyle konuştu:

"Aranızda size hatırlatmayacağımız bir takım şeyler olmuş. Üze­rinde anlaşmanızı yazdığınız sayfanızı getirin haydi. Belkide bizimle sizin aranızda bir sulha sebeb olabilir."

Bunun üzerine onlar sahifeyi getirdiler ve "İşte siz şimdi bu şartları kabul ediyor ve milletinizi birleştirecek bir tutuma giriyorsu­nuz. Bizimle sizin aranızı açan sadece şu bir tek adamdır. Siz de onu kavminizin ve kabilenizin helak olma tehlikesi yaptınız" dediler. Ebû Talib de:

-Ben size ancak sizin yarı hakkınız olan bir işi teklif etmeye geldim. Benim kardeşim oğlu bana ''Allah'ın (c.c) bu sahifeden uzak olduğunu haber verdi. Şimdiye kadar bana hiç yalan söylemiş değil­dir. Allah; o sahifede bulunan kendine ait bütün isimleri silmiş. Ora­da sadece sizin aldatmalarınızı ve akrabalığı kesen laflarınızı bırak­mıştır, dedi. Eğer durum Muhammedin dediği gibi ise kendinize gelin! Vallahi en sonuncumuzun yanındakide ölene kadar onu size teslim etmeyeceğiz. Eğer söylediklerinin aslı yok ise o zaman Muhammed'i size veririz." dedi.

"Dediğine razıyız" deyip sayfayı getirerek açtılar ki onu aynen doğru sözlü Muhammed'in dediği gibi buldular. Kureyşliler sayfayı aynen Ebû Talibin dediği gibi bulunca "Vallahi bu sizin adamınızın yaptığı sihirden başka birşey değil" diyerek işin içinden cıkamayıp küfürlerine geri döndüler. Bunun üzerine Abdü'l Muttalibin beraberinde gelen çocuklarıda "yalan söyleyip sihir yapmaya bizden başka­ları daha layıktır. Biz şunu kesinlikle biliyoruzki, sizin bizim aleyhi­mize topluca verdiğiniz akrabalık bağlarını kesme kararınız büyü ve sinire bizim işimizden daha yakındır. Eğer siz sihir yapmaya topluca karar vermeseydiniz bu sahife bozulmayacaktı. Halbuki işte sahife sizin elinizdedir. Biz mi sihirbazlarız yoksa siz mi?" dediler.

Bunun üzerine Ebu'l Buhterî, Mut'ım b. Adiy, Züheyr b. Ebî Ümeyye el Muğire, Ze'ma b. el Esved ve anlaşma sayfası elinde bulu­nan Hişâm b. Amr (ki Amir b. Lüey oğullarından idi) ileri gelenler­den bir gurup atılıp "biz bu sahifedeki anlaşmalara uzağız" dediler. Ebû Cehil bu duruma kızarak "bu işe dün geceden karar verilmiş" dedi.

(Ebû Talib bu sahifenin durumunu belirtip Kureyş'ten ayrılanla­rın ve Necâşi'nin methini yapan bir şiir inşad etti.)[478]

îbni İshak da buna benzer bir kıssayı şöyle diyerek anlatır: Bana Hüseyin b. Abdillah'ın haber verdiğine göre kavmi Şi'bı Ebî Talib'den ayrıldığı zaman Ebû Leheb, Utbe b. Rabia kızı Hind'e rastlamış ve ona "Lat ve Uzza'ya yardım edip onları terk edenlerden de ayrıldın-mı?" diye sormuş o da "Evet Allah seni hayırla mükâfatlandırsın yâ Ebâ Utbe" diye cevap vermiş.[479]

Haşimoğulları bu boykot altında iki yahut üç sene yaşayıp canla­rından bezmişlerdi. Kendilerine kimsenin haberi olmadan gizlice ulaşanlar dışında hiç şey ulaşmıyordu. Anlatılışa göre Ebû Cehil, Ha­kim b. Hizam b. Huveylide rastlamıştı. Hakimin yanında buğday taş ıyan bir köle vardı. Hakim buğdayı halası Hatice (r.a.)'a götürmek istiyordu. Hatice de o zaman Ebû Talib koyağında yaşıyordu. Ebû Cehil ona takılarak "Ne o Haşimoğullanna yemek mi taşıyorsun? Vallahi yemeğinle beraber bir yere kıpırdama seni Mekke'de rüsvay edeceğim" dedi. Bu sırada oraya gelen Ebû'l Buhteri Ebu Cehlin yanına gelmiş ve "ondan sana ne?" diye sormuştu. "HaşimoğuIİarına yiyecek taşıyor1' deyince Ebul Buhteri "Halasının yiyeceği kendi yanındaymış. Yiyeceği sahibine göturmesinimi engelliyorsun? Çekil adamın yolundan" dedi. Ebû Cehil diretince birbirleriyle kapışıp vu­ruşmaya başladılar. Ebû'l Buhteri eline bir deve çenesi geçirerek onunla vurup Ebû Cehili yaraladı ve altına alıp iyice çiğnedi. Hamza durumu görüyordu. Bu durumun Rasülullaha ve ashaba ulaşıpta ken­dilerinin düştükleri bu duruma sevinmelirini hiç istemiyorlardı.

İbni İshak derki; bütün bu işkence ve mihnetlere rağmen Allah Rasûlü gece gündüz gizli açık ayırımı yapmadan devamlı kavmini Al­lah'a   çağırıyordu. [480]

Musa b. Ukbe derki; Allah (c.c) bu anlaşma sayfasınıfn oyununu) bozunca Rasülullah (s.a.v.) ile beraberindekiler Ebû Talib koyağından dışarı çıkıp rahat bir nefes aldılar ve insanlarla karşılaştılar. [481]

 

Allahla Yetinme

 

Sufyan-ı Sevrî, Ca'fer b. İyâs- Said b. Cübeyr isnadıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)tan şöyle nakleder: "Alaycılara karşı sana biz kâfiyiz" (Hicr ayet 95) ayetindeki alaycıların Velîd b. Muğîre, el Eseved b. Abdiyeğûs ez Zuhri, Esed b. Abdüİuzza oğulla­rından Ebû Zam a el Esved b. el Muttalib, Haris b. Aytal es-Sehmi, ve Âs b. Vâil idi.

Cebrail geldiğinde Peygamber (s.a.v.) bu adamları şikayet etti ve Velîd'i Cebrail'e gösterdi. Cebrail de Velîd'in kolu içindeki "el Ebcel" denen damarına işaret etti. "Ne yaptın?" deyince "Ona karşı koru-nuldun" dedi. Sonra Efendimiz ona el Esvedİ gösterdi. Cibril onun gözlerine işaret etti. "Ne yaptın" diye sormasınada "Ona karşı ko­rundun" dedi. Sonra Ebû Zem'a'yı gösterdi. Cibril onun kafasına iş aret etti. "Ne yaptın?" demesinede "ona karşı konrunuldun" dedi. Sonra ona el Hâris'i gösterdi. Cibril onunda başına ve karnına işaret etti ve "ona karşı korunuldun'1 dedi. (As b. Vâil ona uğramıştı. Onun da tabanına işaret etti. Efendimizin ne yaptın demesinede "Ona karşı korundun" dedi.)

Velîd b. Muğîre'ye gelince O Huzâ'a kabilesinden kendisine ok ucu sivriltiveren birine uğradı da bu oklardan biri onun işaret olunan damarına saplanıp kesti. Esved b. Muttalibde kör oldu. Esved b Adiyeğüs ise başında bir yara çıkarak iyileşemeyip öldü. Haris b. Ay­tal da karnında sarı su toplanma hastalığına tutulup bu su ta ağzın­dan gelmeye başlayınca ölüp gitti. El Âs ta başına şıbrıka denen di­kenli bir hicaz otu batıp hertaraft şişerek öldü. Bu haberi rivayet eden bir başkası bu Âss'in Taife giderken bindiği eşeğin tökezliyerek

onu şıbrıka dikeninin Üzerine düşürüp oradan tabanına batan bir di­kenle Öldüğünü söyler. Bu sahih bir hadistir.[482]

 

Rasülü Ekremin Kureyş'e Kıtlık Gelsin Diye Bedduası

 

Ebu'd Duhâ aracılığıyla A'meş Mesrûk un şöyle dediğini anlatır: Adamın biri (Kinde) mescidinde konuşuyorken şu sözleri de sarfetmişti. "O gün gökyüzü belli bir duman getirir." ayetinde geçen "duman" kıyamet günü olacak, münafıkların gözlerini kör kulaklarını sağır edecektir. Müslümanlara tesiri ancak grip kadar olacaktır".

Biz kalkıp İbni Mes'ûd (r.a.)'ın evine geldik ve vaizin dediklerini ona anlattık. O yaslanmış duruyordu. Kızıp oturumuna geldi ve Ey İnsanlar! Bir bilgisi olan bunu söylesin. Bilmeyende "Allah daha iyi bilir" desin zira âlimin bilmediği bir konuda "Allah bilir" demeside ilimden sayılır.

Allah Peygamberine şöyle buyurdu:

«Deki : Ben buna karşı sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şey teklif edenlerden değilim.» (Sad ayet 86) Ben size "duman"ı açıklayacağım. Kureyşiler Allah Rasülüne isyan edip İslama girmede geciktiklerinde Efendimiz (s.a.v.):

"Allahım onlara Yusuf'un yedi yılı gibi yedi yıl kuraklık vererek bana yardım et" buyurdu. Bunun üzerine onlara öyle bir kıtlık gelip çattıki her şey kuruyup kavruldu. Hatta leş ve cifeleri bile yemeye mecbur kaldılar. Hatta onlardan ki­mileri açlık sebebiyle kendileri ile gökyüzü arasında bir duman gö­rüyorlardı. Sonra ayette haber verildiği gibi:

«Ey Rabbimiz! Bizden bu aza­bı kaldır" (Duhan ayet 12) diye yalvardılarda bu azab kendilerinden kaldırıldı, dedi. Sonra Abdullah (ta.):

«Biz azabı biraz kaldıracağız. Şüphesiz sizde geri dönücülersiniz." (Duhan 15) ayetini okuyarak "Mekke müşrikleri gerçekten geri dönüp küfrettiler." dedi. Abdullah devamla şöyle anlattı:

Allah onlara "O gün (onları) en çetin bir kavramayla yakalarız" (Duhan 16) ayeti yle belirttiği Bedir harbi gününe kadar süre tanıdı. Bedir günü onlardan intikamını aldı.

Bu Buhârî ve Müslimin ittifakla rivayet ettikleri bir haberdir.[483]

Hicri 219'da ölen Ali b. Sabit ed- Dehhân anlatıyor. Bize Esbat b. Nasr, Mansûr-Ebûd Duna, Mesrûk isnadıyla Abdullah b. Mesut'tan şöyle dediğini anlattı: Allah RasülÜ insanların kendine sırt çevirdiği­ni görünce: "Allahınm Yûsuf'un yedi kıtlık yılı gibi yedi yıl ver" buyurdu. Onları öyle bir kıtlık sardıki leşleri derileri ve kemikleri bi­le yediler. Ebû Süfyan ve diğerleri Efendimize gelerek: Birde sen Rahmet olarak gönderildiğini iddia ediyorsun. Halbuki senin kavmin helak oluyor. Onlar için Allah'a dûa ediversene dediler. Efendimiz de onlara dûa edince yağmura kandılar. (Böylece yedi gece hava kapalı yağdı. İnsanlar yağmurun afatından şikayete başlayınca Efendimiz (s.a.v.):

"Allahım üzerimize değil çevremize yağdır" buyurunca bulutlar çekildi ve yağmur çevreye yağdı.[484]

İbni Mes'ut devamla derki Kureyş'e bela olan Dûhan ibreti, Rum ibreti kıskıvrak yakalama ve ay yarılması ibretlerinin hepsi gerçe­kleşmiştir. Bunların hepsi Bedir günü olmuştur.[485]

Yine Şeyhayn A'meş hadisinde Ebû'd Dûfıa- Mesruk isnadıyla Ab­dullah (r.a.)ın şöyle dediğini anlatır: Beş alamet olup geçmiştir.

1- E1-Lizâm ayetinde onlara yakında gerekli görülen azab

2- Rûm âyeti

3- Duman ayeti

4- Ay yarılma âyeti

5- Batşe (kıskıvrak kafirlerin yakalanması) ayeti.[486]

Eyyub ve diğerleri İkrime aracılığıyla İbni Abbas'tan şöyle dedi­ğini anlatırlar: Ebû Süfyan açlıktan dolayı Nebi (s.a.v.)e yardım iste­meye geldi. Çünkü yiyecek hiç bir şey bulamıyorlardı. Hatta deve tüylerini kanla karıştırıp ateşte kızarttıkları ILHIZ denen şeyi yemeye başlamışlardı. Bunun üzerine:

«Andolsun biz onları öyle bir azabla yakaladıkki buna rağmen, Rablerine ne boyun eğdiler ne de tazarruda bulundular. (Mü'minûn ayet 76)» ayeti indi. Bunun üzerine Rasülullah dûa ettide onlardan bu darlık gitti.[487]

 

Kurandaki Rum Hadisesi

 

Ebû İshak el Fezâri, Süfyan- Habibe b. Ebû Amra Said b. Cübeyr isnadıyla İbni Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Semavi kitab ehli olmaları sebebiyle müslümanlar Rumların (Bi­zanslıların) İranlıları yenmesini istiyorlardı. Mekke müşrikleride sırf İranlılar put peresttir, diye İranlıların Bizanslıları yenmesini istiyor­lardı. Bu durumu müslümanlar Hz. Ebû Bekr'e anlattılar. O da bunu Nebi (s.a.v.)'e bahsetmişti. Nebi (s.a.v.) de "Ama onlar yakında galib gelecektirler" buyurdu. Ebû Bekir de bunu onlara anlattı. Onlarda "haydi bizimle sizin aranızda bir müddet koy. Bu sürede yenerlerse şöyle şöyle olsun dediler" Ebû Bekir de aralarına beş yıl koydu. Ama bu süre içinde Rumlar galib gelemediler. Ebû Bekir (r.a.) durumu Ra­sülullah (s.a.v.)e anlatınca Rasülullah (s.a.v.) sanıyorum "O süreyi on yılın biraz altında yapsaydın olmazmıydı?" buyurdu. Bundan bir süre sonra Rumlar galib geldiler. İşte bu Kur' an'da Allahm:

"Elif Lâm Mim. Rumlar arablara en yakın topraklarda (Filistin-de) yenildi. Onlar yenilgilerinden sonra yakında yeneceklerdir. Bir kaç yıl içinde..." (Rum ayet 1-3) ayetiyle haber verdiği olaydır. (Rum önce yenilip sonra İranı yendi. Bundan (yenilgiden) önce de sonrada iş Allah'a aittir. O gün mü'minler sevinirler) Süfyan devamla şöyle dedi.:

Duyduğuma göre Rumlar da Bedir günü gaiib gelmişler imiş.[488]

El-Huseym b. El Hasen b. Atıyyete'l Avfî anlatıyor: Bana babam dedesinden o da İbni Abbas (r.a.)'tan  "Elif Lâm Mîm Rum yenildi" ayeti hakkında şunları anlattığını knaber verdi.:

Bu süre geçmiş ve İranlılar Rumları yenişti. Bu yenilgiden daha sonra da Rumlar onları yendi. Allanın Peygamberi arab müşrikleriyle çarpışıyordu. O sırada Rum ve İran orduları .birbirine girmiş duru­mundaydı, Allah (c.c) müşriklere karşı Rasülüne zafer ihsan etti. Rumlarda İran ateşperestlerine galib kılındı. Böylece Mü'minler hem Allahın kendilerine verdiği zafere hemde Ehl-i Kitabın Zaferine se­vindiler.

Atıyye devamla derki: Ben bu ayeti Ebû Said el Hudrî (r.a.)'a sordum. Bana şunları anlattı:

-Rasülü Ekremie birlikte biz arap müşrikleriyle harb için karşı karşıya geldik. Rumlarda İranlılarla karşılaşmışlar. Allah müşriklere karşı bize zafer nasib etti. Mecûsilere karşıda Ehli Kitaba Zafer ih­san etti. Biz hem kendi zaferimize hem onların galibiyetine sevin­dik.[489]

Leys, Ukayl İbni Şihâb-ı Zührî isnadıyla Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'nin şöyle dediğini haber verir: Şu Rum suresinin baş tarafın-daki iki ayet indirildiğinde Ebû Bekir bir takım müşriklerle eğer iranlılar yedi yıl içinde maglub olmazlarsa onlara birşey vermek Üzere bahse girmişti. Bu kumar ve benzeri şeylerin haram edilişinden ön­ceydi. RasUlullah (s.a.v.) bundan haberdar olunca)

Niye öyle yaptın (Kuran bu ko­nuda onların yenileceği tarih olarak söylenen) Bid'a (birkaç yıl) keli­mesi on sayısından az olan herşeye kullanılır." buyurdu. İranlıların Rumları yenmesi bu ayetin gelişinden sonraki yedinci yılda oldu. Rumların İranı yenmesi ise dokuzuncu yılda oldu. Sonra Allah Hudeybiye zamanında İran'a karşı Rumlara zafer verdide müslümanlar bu­na pek sevindiler.[490]

İbni Arûbe Yakın bir yerde" ayeti hakkında Katâde'nin: "İranlılar onlara Şam diyarı yakınlarında galib geldiler, O zaman milslümanlar "yakında rumlar galib gelecektir" buyuran Rab-lerini tasdik edip Rumların bu yenilgiden sonra galib geleceklerine kesinlikle inandılar. Böylece onlar müşriklerle beş genç dişi deve üze­rine bahse girip aralarında beş yıl süre koydular. Müslümanların de­velerini ödemeyi Ebû Bekir Müşriklerin develerini ödemeyi de Ubey b. Halef üstlendiler. Bu olay kumarın yasaklanmasından öceydi. Bu müddet dolunca Rum İran'a galib gelemedi. Müşrikler girdikleri bu kumarın kazancı olan develeri istediler. Bunun üzerine RasUlullah (s.a.v.)

"Sizin bu süreyi on yıla yakın olarak vermeniz daha doğru olmazmıydı. Çünkü (arabcada) "Bida" kelimesi üç ile on arasındaki şeylere denilir. Haydi gidip develerin sayısını artırın süreyide uzatın" buyurdu. Müslümanlarda Öyle yaptılar. Allah (c.c) de bu yarışmanın yedinci yılı başlarında Rumları gâlib getirdi. Bu olay müslümanların

Hudeybiye dönüşleri sırasına rastlamıştı. Müslümanlar buna pek se­vindi.[491]

Velîd b. Müslim anlatıyor: Üseyd b. Kullâbî el Alâ b. ez Zübeyr el Külâbî'yi babasından şöyle naklederken işitmiş: Ben İranlıların Rumları yendiğini gördüm. Sonrada Rumların İranlılara galibiyetini gördüm. Sonra da Müslümanların hem Rum'a hem İran'a galip gelerek Şam ve İrak'ta ortaya çıkışlarını gördüm. Bütün bunlar onbeş yıl içinde gerçekleşti.[492]

 

Hüzün Yılları Amcası Ebû Talibin Vefat Etmesi

 

«Onlar On­dan men ederken Ondan uzaklaşıyorlar. Onlar ancak kendilerini he­lak ediyorlar» (En'am 26) ayetinin Ebû Talib hakkında indiği söylenir.

«Şüphesiz sen sevdiklerine hidayet veremezsin. Lakin Allah dilediğine hidayet ver­ir.» (Kasus 56) ayeti ise Ebû Talib hususun da nazil olmuştur.[493]

Süfyani Sevri Habib b. Ebî Sâbit'ten "Onlar ondan (insanları) men eder kendileri ondan uzaklaşır." ayeti konusunda İbni Abbas (r.a.)'ı dinleyen birinden şöyle dediğini rivayet eder. Bu ayet Ebû Talib hakkında inmiştir. Ebû Tâlib Müşriklerin Ra-sülullaha eziyet etmelerine mâni olur, kendi ise ondan uzak dururdu.[494]

Yine aynı olayı. Hamza ez Zeyyât. Habib b. Ebî Sâbit'ten şöyle diyerek Said b. Cübeyr aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)tan nakleder. (Bu­rada "Müşrikleri men eder kendi onun getirdiğine uzak durur der.[495]

Mamer, Zührî, Said b. Müseyyeb isnadıyla babası Müseyyeb'den şöyle nakleder: Ebû Talibe ecel geldiğinde Peygamberimiz yanına girdi   Ebû Cehil ve Abdullah b. Ebû Ümeyye el Muğire de oradalardı.

Nebi (s.a.v.) Ebû Talibe: «Ey Amcacığım! "lailâhe illallah" de de Allah katında onunla seni savunayım» buyurdu. O ikisi atılıp "Ey Ebû Talib! Abdütmuttalibin dininden dönecekmisin!'1 dediler. (Böyle bir o bir ötekiler teklif ve telkinde bulunurken) Ebû Talibin en son sözü "Abdülmuttalibin dini üzere1' demek oldu. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.): "Sana yasaklanmadığım sürece istiğfarda bulunacağım" buyurdu da hemen:

'Teyğambere iman edenlere müşriklere af edilmeleri için Allah'a yakarıvermeleri yakışmaz" (Tevbe 123) ayetiyle "Sen sevdiklerine asla hidayet veremezsin" ayeti indi.

Bunu Müslim rivayet etti. Buhari 'riin de Şuayb b. Ebû Hamza ta­riki ile aynen böyle bir rivayeti vardır.[496]

Ebû Talİb'den adınırr Abdümenâf olduğunu oğlu Ali ile Efendimiz (s.a.v.) in kölesi Ebû Râfi naklet mislerdir.

İbni Avn Amr b. Said aracılığıyla Ebû Talibin şöyle dediğini riva­yet eder: (Arafatta bir yer olan) Zil Mecâz'da idim. Yanımda kardeş im oğlu (Muhammed) vardı. Çok susamış ve durumu ona açmıştım. O ökçesiyle toprağa dürttü de su kaynamaya başladı. Bende ondan iç­tim.

Tabiinden biride: "Cahiliyye döneminde mal yardımı dışında kim­se lider olmamıştır. Sadece Ebû Talib ve Utbe b. Rabia bunun dışın­dadır." der.

(Zehebî olarak) Derimki: Ebû Talibin Siyer ve diğer eserlere kaydedilmiş bulunan pek çok şiiri vardır.[497]

İmam Ahmedin Müsnedinde geçtiğine göre Yahya b. Seleme b. KUheyl, babası Seleme aracılığıyla Habbete'I Urani'nin şöyle dediğini anlatır:

-Hz. Ali'yi minberde azı dişleri görününceye kadar gülerken gör­düm. Sonra Ali (r.a.) Ebû Talibin bir sözünü şöyle hatırlattı: Ben Nahle vadisinde Rasülullah (s.a.v.) ile beraber namaz kılarken Ebû Talib yanımıza çıkageldi ve "Ey kardeşim oğlu ne yapıyorsunuz?"de-di, Rasülullah (s.a.v.) de onu İslâm'a çağırdı. Bunun üzerine O "Yaptığınız fena bir şey değil. Lâkin Vallahi kıçım beni yukarı asla kaldırmıyor" dedi. Ben babamın bu sözüne hayret ettiğimden gül­düm.[498]

Mutemir b. Süleyman babasından şöyle nakleder: Kureyşliler Muttalib oğullarına karşı açıkça düşmanca bir tavır takınıp söğüp saymaya başlamışlardı. Ebû Talib avânesini topladı ve onları Ka'be Örtüsünün altında durdurup kendilerine zulmedenlere beddua etmeye başladılar. Ebû Talib orada şöyle dedi: Kavmimiz bize ancak zulmet­mekte diretiyor. Yardımında acele et. Kardeşim oğlunu öldürmek isteyenlere onların arasını uzak et. Sonra çocuklarını alıp tekrar koyağına döndü.

İbni İshak anlatıyor: Bana Abbas b. Abdullah b. Ma'bed ailesinde biri aracılığıyla anlattıki İbni Abbas (r.a.) şöyle demiş: Nebi (s.a.v.) Ebû Talibe gelince Ona "Amcacığım! Lâ ilahe illallah dede bununla sana şefaat dileme hakkım olsun" buyurdu. Ebû Talib de "Ey yeğe­nim! Vallahi sana ve ailene benim bu sözü ölüm korkusuyla söyledi­ğimi sanarak bir âr bir utanç olmayacak olsaydı, elbette bu sözü söylerdim. Onuda sırf seni sevindirmek için söylerdim." dedi. Ebû Talib ecel şiddetiyle iyice ağırlaşınca dudaklarını hareket ettirdiği görüldü. Kardeşi Abbas ona eğilip kulağını verdi, sonra başını üzerinden kaldıdrıp "Yâ Rasûlallah! Vallahi o (dediğin) sözleri söyledi" dedi. RasülÜ Ekrem (s.a.v.) de "ben onu duymadım" buyurdu.[499]

Deri m ki:

«Bu haber sahih olamaz. Eğer Abbas onun bu Lâilâhe illallah de­diğini gerçekten duymuş olsaydı, Peygamberimize "Senin Amcana hiç faydan dokunabildim!?" diye sormazdı. Yine Hz. Ali (r.a.)'tan ba­basının ölümünden sonra "Ya Rasülullah Amcan denen şu sapık ih­tiyar Öldü" demezdi.[500]

Hem Amr b. Dinarın Ebû Said b. Rafî'den naklettiği: "İbni Ömer (r.a.)'a sen asla dilediğine hidayet veremeyeceksin" ayeti Ebû Talib hakkındamı indi? diye sordumda "Evet" dedi. şeklindeki hadis sahih bir haberdir.»

Zeyd b. el Hubâb, Hammâd, Sabit İshak b. Abdiliah b. el Haris isnadıyla Hz. Abbas (r.a.)'tan nakiederki. Abbas Nebi (s.a.v.)e "Ebû Tâlib hakkında ne umuyorsun" diye sormuş Efendimiz (s.a.v.)de "Rabbim'den her hayrı umarım" cevabını vermiş.[501]

Eyyub, İbni Sİrin'den şöyle nakleder Ebû Tâlib ölüm gelip çattı­ğında Nebi (s.a.v.)i çağırtmış ve "Ey Kardeşim oğlu! Ben Öldüğüm va­kit sen (Medinedeki) dayıların olan Neccâr oğullarının yanına git. Zira yurtlarında oturan insanlara karşı yeryüzünün en güvenilir in­sanları onlardır." dedi.

Urveb. Zübeyr anlatıyor. Rasüluflah (s.a.v.):

"Amcam ölünceye kadar Kureyşin benden korkusu devam etti" buyurdu.[502]

Yezid b. Keysan anlatıyor: Bana Ebû Hazım Ebû Hüreyre (r.a.)' tan nebi (s.a.v.)in amcasına: "La ilahe illallah dede onunla sana kıyamet günü şahit olayım" buyurunca Onun "Kureyşliler onu böyle demeye ölüm korkusu şev­ketti diyerek beni ayıplamayacak olsalardı bu kelimeleri söyleyerek gözlerini aydınlatırdım." dediğini bunun Üzerine "Sen dilediğine bi­dayet veremeyeceksin" ayeti indiğini haber verir.[503]

Ebû Avâne Abdül Melik b. Umeyr Abdullah b. Haris b. Nevfel is­nadıyla Hz. Abbas'tan naklederler ki Abbas: "Yâ Rasûluîlah! Ebû Ta-lib'e hiç yararın dokundumu? Zira o seni korur ve senin için akraba­larına Öfkelenirdi." dedi. Efendimizde:

"Evet! O şimdi topuğuna kadar çıkabilen bir ateş içinde olacak. Ben olmamış olsaydım elbette cehennemin en alt tabakalarında olacaktı1' buyurdu. Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Üstelik bu ha­disi iki Süfyân, Süfyân-ı Sevrî ile Süfyân b. Uyeyne Abdü'l Melik'ten rivayet ederler.[504]

El Leys İbnU'l Hâd Abdullah b. Habbâb isnadıyla Ebû Saîd el Hüdrî (r.a.)'den naleder ki, Ebû Saîd yanında amcası bahsedildiğinde Nebi (s.a.v.):

"Belki kıyamet günü şefaatim ona yarayacaktır. O topuklarına kadar gelip oradan beynini kaynatacak bir ateş tabakası içine konu­lacaktır." derken işitmiş. Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir.[505]

Hammad b. Seleme Sabit Ebû Osman en Nehdî isnadında İbni Abbas'dan (r.a.) yoluyla Efendimiz (s.a.vj'in:

"Ateş tekilerin azabı en hefif olanı Ebû Talibdir. Dimağını kaynayan iki ayakkabı giyinmiş haldedir." buyurduğunu belirttiler.[506]

Sevrî ve diğerleri Ebû İshak Naciye b. Ka'b isnadıyla Hz Ali'nin şöyle dediğini anlatır. «Ebû Talib Öldüğünde Peygamber (s.a.v.)'e gel­dim ve "Şu sapık ihtiyar amcan ölmüştür" dedim. Bana:

"Git de babanın ölüsünü göm. Bana gelinceye kadarda kimseye bir şey söyleme" buyurdu. Bende öyle yapıp ona geldim. Bana emretti de guslil yaptım. Sonra Nebi (s.a.v.) bana öyle bir dûa ettiki artık onların yanında yer yüzünde olan heşey benim olsa bu kadar sevindiremezdi.» buyurdu.[507]

Ebû Dâvûd-u Tayâlîsİ Müsned'inde Şu'be kanalıyla bu hadisi Ebû İshak'tan nakledip "git ve onu göm" buyurdu. Tayalîsi'nin bu hadis-inide Naciye b. Ka'b Hz. Ali'den işttiğini bizzat tasrih ederek "Ali'yi şöyle derken gördüm'* demeketedir. Bu isnadı hasen dereceye ulaşmış muttasıl bir hadistir.[508]

Abdullah b. İdris anlatıyor: Bize Muhammed b. İshak kendisine anlatan birinden o da Urve b. Zübeyr aracılığıyla Abdullah b. Ca' ferden şöyle dediğini anlattı: Ebû Tâlib öldüğünde alçak bir kureyşli Rasülullah'ın önüne geçti ve üzerine toprak attı. Rasülullah evine döndü. Kızı gelip Efendimizin yüzünden tozlan silip ağlamaya başla­dı. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) de:

"Ey kızım ! Ağlama, Çünkü Allah babanı korur" buyurdu. Bu olay esnasında Efendimiz:

"Ebû Talib ölünceye kadar Kureysliler bana hoşlanmadığım hiç birşey yapamadılar" buyurmuştu.[509] Bu garib ve (Abdullah b. Ca'fer o devreye yetişmediği için) mürsel bir haberdir.

İbni Cüreyc Atâ aracılığıyla İbni Abbas'tan şöyle nakleder: Nebi (s.a.v.) Ebû Talibin cenazesinin Önüne geçti ve:

"Akrabalık bağı sana ulaştı ey amcam. Sen Hayırla Mükafatlandırıldın." buyurdu. Bu hadisi bu isnadla İbrahim b. Abdirrahman el Harzemî tek başına rivayet etmiştir.

Bu zat "Münkerü'l hadis" diye tanınır ve kendinden İsâ Goncar ile El-Fadl eş Şeybânî hadis rivayet ederlerdi.[510]

Yunus b. BUkeyr, İbni İshak Abbas b. AbdiIIah b. Ma'bed ailesin­den biri isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır.

-Rasülullah (s.a.v.) amcası Ebû Talibe son hastalığında ziryarete geldiğinde: öluül . "Amcacığı! Lâ ilahe illallah de de onunla Kıyamet günü sana şefaat etme imkanım olsun" buyurdu. Ebû Talib de "yağenim, Vallahi benim bu kelimeleri ölüm gelip çatınca korkumdan söylediğimi sanarak sa­na ve ailene bir leke olmayacak olsaydı elbette bunları söylerdim. Onu sırf seni memnun etmek için söylerdim" dedi. Ebû Talib ağırlaş ınca dudaklarını kımıldattığı görüldü. Abbas onu duymak için eğildi. Abbas başını üzerinden kaldırınca "Yâ Rasülullah! Vallahi o gerçek­ten senin söylemesini istediğin cümleyi söyledi" dedi. Rasülullah da (s.a.v.): £wl J "Ben duymadım." buyurdu.[511]

Bu senedi zayıf bir hadistir. Bir kere isnada hiç bilinmeyen birisi var. Üstelik Ebû Talib'in Ölümünde Abbas (r.a.) müslüman değil Cahi-Hyye itiakadı üzerine idi. Bunun için hadis eğer sahih ise Efendimiz (s.a.v.) Abbasın dinlediğini aktarmasını kabul etmemiş ve "duyma­dım" buyurmuştur. Daha önce geçtiği gibi Abbas (r.a.) iman ettikten sonra "Yâ Rasulullah Ebû Talibe yararım dokundumu. Zira o seni korur senin için etrafa öfkelenirdi." demiştir. Eğer Abbas (r.a.)rn kar­deşi Ebû Talib'in müslüman olduğuna dair bir bilgisi olsaydı elbette böyle bir sözü sarfetmez ve Efendimiz (s.a.v.)'in Ebû Talib topuğuna kadar gelen bir ateş tabakası içindedir demesine asla suzmazdı. Üstelikte "Ben kardeşimi Lâ ilahe illallah derken duydum." derdi. Ne yazikki onu müslüman sayan) Rafıziler pek bedbaht bir toplumdur.

İbni İshak derki: Sonra Hatice b. Huveylit ile Ebû Talib aynı yılda öldüler. İkisinin ölümü yüzünden Efendimiz'e peşpeşe üzüntü gelip çatmış oldu.[512]

 

Hz. Hatice'nin Ölümü

 

Hz. Hatice İslam davasında Efendimiz (s.a.v.)'in sadık bir vezire-siydi. Efendimiz teselliyi onda bulur (derdini ona açardı).[513]

Vakîdi de müslümanların Şı'b daki boykot muhasarasından Medi­ne'ye hicretten üç yıl önce çıktıklarını ve ikisininde bu yıl içinde öl­düklerini, Hz. Hatice'nin Ebû Tâlib'den otuz beş gün önce öldüğünü bahseder.[514]

Ebû Abdillah Hâkim ise Müstedrekinde Hz. Hatice'nin Ebû Talib' den üç gün sonra vefat ettiğini söyler.[515] Başka alimlerdende bu gö­rüşe katılanlar olmuştur.[516]

Hz. Hatice (r.a.) Beni Esed kabilesinden olup Huveylid b. Esed b. Abdil Uzzâ b. Kusayy'ın kızıdır.[517]

Zübeyr b. Bekkâr anlatıyor: Hz Hatice Cahiliye döneminde "Ta-hira" adıyla anılırdı. Annesi Beni Âmir kabilesinden Zaide b. El Esam kızı Fatıma bn. Zaide dir. Daha önce Hz. Hatice Temim kabi­lesinden Ebu Hâle b. Zürâra'nın nikahında idi. Bu Ebû Hâle'nin asıl adı çelişkilidir. Ebû Hâle'nin ölümenden sonra Hatice (r.a.) Atîk b. Aziz b. Abdillah b. Ömer b. Mahzumla evlenmiş. Ondan sonrada Nebi (s.a.v.) ile evlenmiştir.[518]

İbni İshak ise bu konuda "aksine Ebû Hâle Haticeyle Atik'ten sonra evlenmiştir. İslam'da Efendimizin en doğru yardımcısı oldu." der.[519]

Hz.Aişe (r.a.) "Hatice (r.a.) Namaz farz kılınmadan önce vefat etmişti" der.[520] Hz. Hatice'nin Ramazan ayında vefat edip (Mekke de­ki Cennetu't Muallanın arka tarafı) El-Hucûna defnedildiği öne sürü­lür. Bir görüşe göre 65 yıl yaşamıştır.[521]

Zübeyr "Nebi (s.a.v.) Hatiyceyle evlendiğinde Hatice 40 yaşın­daydı Efendimizle 24 yıl beraberlikleri oldu" der.[522]

Mervan b. Muâviye el Fezzârî, Vâil b. Dâvûd, Abdullah el Behiy isnadıyala Hz. Aişe'nin şöyle dediğini adatır: "Rasülü Ekrem (s.a.v.) Hatice'yi hatırlayınca sanki onu övmekten hiç usanmaz hep ona mağfiret dilerdi. Bir gün onu anlatınca kıskançlığım tuttu. 'Allah sa­na yaşlı birinin yerine gencini verdi" dedim. Bunun üzerine Rasülul-lah'ın  (s.a.v.)  öyle öfkelendiğini gördümki  kendi kendime "Aİlahım! Eğer Rasülüyün öfkesini benden alırsan bir daha kötüleyici bir sözle Hatice'yi ağzıma almam" dedim. Benim halimi gören Rasülullah:

"Sen bu sözü nasıl olduda söyledin. Vallahi insanlar beni inkâr ederken o bana iman etti. İnsanlar benden kaçarken beni o sığındır­dı. İnsanlar beni yalanlarken o tasdik etti. Siz benden çocuğa hamile kalmaktan mahrum bırakılmışken ben Hatice'den çocukla rizıklandı-nldım." buyurdu. Böylece Rasülullah (s.a.v.) ayrılıp bir ay yanıma gelmedi.[523]

Hişam b. Urve de babası aracılığıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini anlatır: "Rasülullahın onu çok hatırlaması sebebiyle hiç bir kadını Hatice'yi kıskandığım gibi kıskanmadım. Efendimiz benimle Hatice' nin vefatından üç yıl sonra evlenmişti. Rabbi (c.c) Efendinmize (s.a.v.) Hatice'yi Cennet'te inciden yapılmış ayıbı ve İçerde gürültü

patırtısı olmayan bir ev ile müjdelemesini emretti." Bu Buhârî ve Müslim'in ittifakla naklettikleri bir hadistir.[524]

ZUhrî de, "Hz. Hatice namaz farz kılınmadan önce ölmüştü" de­mektedir.[525]

İbnll Fudayl, Umara aracılığıyla Ebû Zur'â'nın şöyle dediğini nakleder: Ebû Hüreyre'yi (r.a.) şöyle derken işittim: Cebrail Nebi (s. a.v.)'e geldi ve:

-Şu Halicedir. Sana beraberinde içinde yemek ve katık (yada su) bulunan bir kabla geliyor. Sana gelince ona Rabbin'den ve benden selam söyle ve Onu cennette içi boş inciden yapılmış binasında ku­suru içinde gürültüsü olmayan bir evle müjdele, dedi.

 Bu Şeyhayn'in ittifakla rivayet ettikleri bir hadistir.[526]

Abdullah b. Ca'fer anlatıyor: Hz Ali (r.a.)'ı şöyle derken işittim.: Ben Nebi (s.a.v.):

"(Kendi devrinde yada âhirettekiler içinde) En hayırlı kadın İmran kızı Mer-yemdir. (DUnyadakilerin içinde) En hayırlı kadın Huveylid kızı Hatice dir." derken duymuştum.[527]  Bunu Müslim nakleder. [528]

 

İsra Bir Gece Mekke Haremin'den Kudüs Haremine

 

Mûsâ b. Ukbe. Zührî'den nakleder: Rasülullah (s.a.v.) Kudüs'teki Beyte hicretten bir yıl önce götürülmüştür. İbni Lehî'a da Ebû'l Esved aracılığıyla Urve'nin bu görüşte olduğunu söyler.[529]

Ebû îsa et Tirmizî anlatıyor: Bize İshak b. el Alâ b. ed Dahhâk ez Zebîdî b. Zibrik, Amr b. e! Haris -Abdullah b. Salim ez Zübeydî, Mu-hammed b. Velid- el Velîd b. Abdirrahman, Cübeyr b. NUfeyr isnadıyla Şeddâd b. Evs'in şöyle dediğini anlatıyor:

-Yâ Rasûlallah! Nasıl Mi'rac'a götürüldün? dedikte, şöyle buyurdu:

-Mekke'de ashabıma sarıklı olarak yatsı namazını kıldırdım. Ce­brail bana beyaz renkli merkepten büyükçe, katırdan ufakça bir hay­van getirip "bin" dedi. Lakin hayvan bana serkeş davranıp bindirme­mek istedi. Cebrâîil de onun kulağına birşeyler söyledi. Sonra beni üzerine bindirip bu hayvan ayağını gözünün alabildiği en son uzaklığa atarak beni süratle götürdü. Nihayet hurmayla kaplı bir araziye var­dık. Beni indirip Cibrîl "hadi namaz kıl" dedi. Bende namaz kıldım. Sonra tekrar bindik. Cebrail:

-Nerede namaz kıldığını biliyormusun?, sen Medinede, Taybe'de namaz kıldın dedi.

Yine hayvan göz ucuyla görebildiği uzaklığa adım atarak bizi sü­ratle götürdü ve bir yere geldik. Cibril "İn ve kıl" dedi. Bende öyle yaptım. Sonra tekrar bindik. Cibrîl bana: "Nerede namaz kıldığını bi­liyormusun?" dedi. "Allah bilir" dedim. "Sen Medyen şehrinde, Mûsâ (a,s.)'m ağacı altında namaz kıldın" dedi.

Yine hayvan göz ucuyla görebildiği en son yere ayağını atarak bizi hızla götürdü ve bizi Sarayları görünen bir toprağa ulaştırdı. Cebrail "in ve kıl" dedi. Bende kıldım ve tekrar bindik.

Cebrail bana "sen İsâ (a.s.) doğduğu Beyt-i Lahm şehrinde namaz kıldın" dedi. Sonra beni götürdü ve şehrin sağ kapısından içeri girdik. Mescidin kıblesine gelip hayvanı oraya bağladı. Bizde Mescide güneş ve ayın meylettiği kapıdan girdik. Mescidde Allanın dilediği kadar na­maz kıldım. Orada alabildiğine susadım. Birinde süt diğerinde bal bu­lunan iki kap getirildi. İkiside bana gönderilmişti. Her ikisindende iç­mekte muhayyer kılındım. Sonra Allah bana hidayet etti de sütü aldım. İçindekinin hepsini içtim. Önümde kendine ait bir sürü eşyaya yaslan­mış bir ihtiyar Cebrail'e "arkadaşın fıtratı seçti. O kesinlikle hidayet olunmuştur" dedi.

Sonra Cibrîl beni alıp şehirdeki vadiye geldik. Birde ne görelim; Cehennem tıpkı sararıp kalmış otlar gibi görünmüyormu.?

(Şeddad derki) «Yâ Rasûlallah! Cehennemi nasıl buldun?» dedim. Efendimiz {s.a.v.) de: "O sıcak balçık gibiydi." buyurup devam etti:

-Sonra beni oradan ayırdı. Kureyş'ten bir topluluğa şöyle şöyle bir yerde rastladık. Develerini yitirmişler. Deveyi de falanca bağlamıştı. Ben onlara selam verince birbirlerine "Yahu bu ses Muhammedin sesi­dir" dediler.

Sonra sabah namazından Önce Mekkedeki ashabımın yanına gel­dim. Ebû Bekir yanıma gelip "Yâ Rasûlallah geceleyin neredeydin! Seni bulabileceğimi tahmin ettiğim her yerde aradım" dedi. "Biliyormusun ben geceleyin Beytü'İ Makdise gittim" dedim. Ebû Bekir "Yâ Rasûlal­lah! Orası bir aylık mesafe. Beyti Makdisi bana anlatsana" dedi. Rasü-îullah devamla şöyle anlattı: Sanki bu sorulunca önümde ta oraya ka­dar bir cadde açıldıda oraya bakıyordum. Bana sorduğu her şeyi haber verdim. Bunun üzerine Ebû Bekir: "Senin gerçekten peygamber olduğuna şahadet ederim" dedi. Müşrikler ise "Şu Ebî Kebşe'nin oğluna bakın! Bu gece Beytü'l Makdise gidip geldiğini iddia ediyor" dediler. Efendimiz onlara: "Ben yolda sizin kervanınıza şu yerde rastladım. Onlar deve­lerini yitirmişler deveyi ise falanca bağlamıştı. Yolculukları şimdi şu tarafa doğru olup şu mıntıkada konaklayacaklar, sonra şu mıntıkada falan günde size gelecekler. Onların kervanını karayağız, üzerinde bir torba, iki harar bulunan bir deve çekip geliyor" buyurdu.

Nihayet Efendimizin belirttiği gün gelip çatınca insanlar çıkıp o tarafa bakınmaya başladılar. Gün ortaya doğru yaklaştığında bu deve­nin o kervanı çekip geldiğini gördüler.

Beyhakî: Bu Sahih bir isnaddır der.[530]

Derimki: İshak (b. İbrahim el Alâ) b. Zibrîk hakkında Nesâî tenkid-de bulunurken Ebû Hatem de "O şeyhtir" tabirinde bulunur. Hammâd b. Seleme de Ebû Hamza İbrahim (en Nehai) Alkame isnadıyla İbni Mes' ûd (r.a.)m şöyle dediğini rivayet eder: Rasülullah (s.a.v.) şöyle anlattı.:

-Bana bir Burak getirildi. Burağa Cibril'in terekesinde bindim. Bizi götürdü. Bir dağa gelince arka ayakları uzar düzlüğe inince ön ayaklan uzardı. Bizi güzel kokulu bir yere getirdi. Ayakta dikilmiş namaz kılan bir adamın yanına geldik. O "Bu yanındaki kim Yâ Cebrail ?" dedi. O da "Kardeşin Muhammed'dir" dedi. O zat "Merhaba" deyip bana bereket duası yaptı ve banada "Ümmetin için kolaylığı iste" dedi. Sonra yola devam etti ve Musa'ya ve îsa'ya uğradı. Sonra bir takım kandillerin ol­duğu yere geldikte ben "bu ne?" diye sordum. Cibril de: "Bu baban İbrâhimin ağacı. Oraya yaklaşmak istermisin." diye sordu. "Evet" de­dim. Oraya yaklaştık. O da beni selamladı. Sonra yola devam edip. Be­ytü'l Makdis'e geldik. Allanın adını bana bildirdikleri peygamberlerle, bildirmediklerinin hepsi oraya toplanıldı. Ben şu Üçü, Musa, İsa ve İb­rahim dışındakilerin hepsine namaz kıldırdım. Burağı daha önce pe­ygamberlerin bineklerini bağladıkları halkaya bağladım. Ardından Mescide girdimde peygamberlerden Allanın adını Kur'an'da bildirdikleri ve bildirmedikleri bana yaklaştırıldı. Bende onlara İmam olup namaz kıldırdım....[531]

Bu garib bir hadistir. Ravi Ebû Hamze'nin adı Meymûn olup âlim-lerce zayıf olarak nitelendirilmiştir.

Yûnus, Zührî, Said b. Müseyyeb isnâdiyla Ebû Hureyreden (r.a.) şöyle dediğini nakleder: İliya'ya yürütüldüğü gece Rasülullaha biri şarap diğeri süt iki kadeh getirildi. Rasülullah ikisinede bakıp sütü aldı. Bunun üzerine Cebrail de "Seni fıtrata ulaştıran Allaha hamdolsun. Eğer şarabı alsaydın ümmetin azacaktı" dedi. Bu Şeyhayn'ın rivayetin­de ittifak ettiği bir hadistir.[532]

Kadı Süleyman b. Hamza'dan şu silsileyle okudum. Hafız Muham-med b. Abdil Vahid-Fadl b. el Huseyn AH b Hasen el Mevâzinî Muham-med b. Abdirrahmân-Yusuf el Kadı- Ebû Ya'la et Temîmû Muhammed b. İsmail el Vesâvisî Damra- Yahya b. Amr eş Şeybanî- Ümmü Hânî'nin kölesi Ebû Salih, ÜrnmU Hani (r.a.)dan şöyle nakleder; Ümmü Hânî b. Ebî Tâlib derki: Rasülullah (s.a.v.) alacaşafakta evime geldi. Ben yatağımın Üzerindeydim. Şöyle buyurdu:

Dün gece Mescid-i Haram'da uyuduğumu hatırlıyorum. Cebrail gelip beni Mescidin kapısına götürdü. Orada merkebten irice katırdan küçükçe kulakları ince ufak bir hayvan duruyor. Hayvana bindim. Ayaklarını gözünün alabildiği en son noktaya atıyordu, Rampa aşağı vadiye inerken ön ayaklan uzar arka ayaklan kısalırdı. Yokuşa çıkar­ken arka ayaklan uzar ön ayakları kısalırdı. Cebrail beni geçmiyordu. Nihayet Beytü'l Makdise geldik. Onu daha önceki peygamberlerin hay­vanlarını bağladıkları halkaya bağladım. Aralarında İbrahim, Musa ve İsa'nın da bulunduğu peygamberlerden bir gurub diriltilip yanıma geti­rildi. Ben onlara namaz kıldırıp kendileriyle konuştum. Bana kırmızı ve beyaz iki adet kap getirildi. Beyaz olanından içtim. Cebrail bana "Sütü içip şarabı bıraktın. Şarabı içseydin ümmetin dinden döneceklerdi" de­di. Sonra yine hayvana binerek Mescidi Haram'a (Ka'be'ye) gelip orada kuşluk namazı kıldım.

(Ümmü Hani derki) Efendimizin elbisesinden tutup : "Allah için ant veririm! Ey amca oğlu! Bu hadiseyi Kureyşlilere anlatamasan ol-mazmı? Çünki senin doğruluğuna inananlarda seni yalanlamaya kal­karlar" dedim. Efendimiz eliyle elbisesine vurup onu elimden çıkarttı. Çekince elbise karnından yukarıya doğru çıktı. Ben izarınin üst tara­fından açılan göbek kıvrımını gördüm, tıpkı kağıdın kat kat katlandığı yer gibiydi. Birde baktımki ne göreyim. Kalbinin yanında bir nur ya­yılıyordu. Neredeyse gözümün ferini alayazdı. Ben hemen secdeye ka­pandım. Başımı secdeden kaldırdığımda Efendimiz evimden çıkmıştı.

Cariyem Na'be'ye "ne duruyorsun hadi ardından gitde duruma bir bak" dedim. Na'be gidip geri gelince bana haber verdi ki; Efendimiz Ka'be' deki Hatım'da içlerinde Mut'ım b. Adiy, Amr b. Hişâm ve Velid b. el Muğireninde bulunduğu kureyşli bir gurub adamın yanına varmış ve onlara bu İsrâ olayını anlatmış. Bunun üzerine Amr b. Hişam alaya alır bir eda ile "Hadi öyleyse bana bu gördüklerini bir anlatıversene" dedi. Efendimiz de "İsa (a.s.) ortadan uzunca boylu, geniş göğüslü yanal[533] yanaklı kıvırcık saçlı pembeliği rengine galib gelmiş sanki Sakif kabile­sinden Urve b. Mesûd gibi birisiydi. Musa (a.s.)'a gelince; O iri yapılı, esmer, sanki Şenüe kabilesinin adamlarından biriymiş gibi uzun boylu, gür saçlı çukurca gözlü, düzgün sık dişli, kısa dudaklı diş etleri bakın­ca görünen sert çehreli bir zat idi. İbrahim (a.s.) ise, Vallahi yaratılış şeklide huyuda insanlar arasında bana en çok benzeyen odur" dedi. Bunları dinleyen Kureyş'e, bu anlatılanları kabul etmek pek zor geldide bir gürültü kopardılar. Mutım b. Adiy "Bundan önceki bu sözüyün dış ındaki bütün işlerin -kabul edilecek kadar- kolay şeylerdi. Ben senin yalancı olduğuna şahadet ederim. Biz develerle Beytil Makdise bir ay­da varıyoruz. Sen oraya bir gecede vardın ha!" dedi.

Ravi hadisi böyle diyerek sonuna kadar anlatıyor. Bu rivayettede eşi görülemediğinden garib bir hadistir. Ravilerden El Vesâvîsî zayıf bir kimse olup bu şekilde rivayeti yalnız kendisi yapmış kendinden başka­ları böyie bir haber anlatmamışlardır.[534]

Müslim derki: Bize Muhammed b. Râfi; Huceyn b. el Müsenna, Abdü'I Aziz b. Ebî Seleme Abdullah b. el Fadl el Hâşimî- Ebû Seleme isnadıyla Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle dediğini anlattı: Rasülulİah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

Ben kendimi Hıcırda kureyşlilerin bana İsrâ yolculuğumu sorarken buldum. Bana Kudüs mescidinden hiç dikkat etmediğim yerleri sordular. Öyle üzüldüm ki, şimdiye kadar bu derecede hiç üzülmemiştim. Birden Allah (c.c.) aradan perdeleri kaldırıp onu önüme getirdi de Bey­te bakmaya başladım. Artık bana sordukları her soruya cevap veriyor­dum. (O yolculuk esnasında) Kendimi Peygamberler arasında buldum. Mûsâ dikilmiş namaz kılıyordu. Onu zayıfça kıvırcık saçlı sanki Şenûe kabilesinden birisi imiş gibi gördüm. Meryemoğlu İsa da namaz kılıyor­du. Ona en çok benzeyen insan Sakif kabilesinden Urve b. Mesûd dur. İbrahim de ayakta namaz kılıyordu. İnsanların ona benzeyeni -Kendini kasdederek- sizin adamınızdı. Namaz vakti oldu da onlara imam ol­dum. Namazı bitirince birisi bana "Yâ Muhammedi İşte şu zat Cehen­nem bekçisi Mâliktir. Ona selam ver" dedi. Ben ona doğru dönünce ba­na selamı o verdi.

Ebû Seleme (Abdullah b.Fadl dan naklettiği gibi) aynı haberi daha kısaca olarak Câbir (r.a.)tan da rivayet etmiştir.[535]

Leys, Akıl isnadıyla - İbni Şihab'tan şöyle nakleder. Ebû Seleme bana Cabir b. Abdillah (r.a.)ı "Rasülullahı şöyle derken işittim" diyerek şöyle nakletti:

"Kureyş beni yalanladığında Htcir'da durdum. Allah bana Beyti Makdis'i gösterdi de onun alâmetlerini Kureyşe Ona bakarak cevap verdim" Buharı ve Müslim naklettiler.[536]

İbrahim b. Sa'd Salih b. Keysan İbni Şihâb isnadıyla naklederki; îbni Şihâb Saîd b. Müseyyeb'i şöyle derken duymuş: "Rasülullah Beytil Makdise vardığında orada İbrahim, Mûsâ ve İsa (a.s.)lara rastladı.

Sonra kendine gece yolculuğu yaptırıldığını anlattı. O zaman müslü-man olmuş bulunan birlikte namaz kıldığı birçok insan bile (sonra zu­hur eden) fitneye düştü."

Said b. Müseyyeb hadisin gerisini üst haber gibi anlatır. (Said saha­be olmadığı için) bu haberi mUrseldir.[537]

Muhammed b. Kesir el Massîsî anlatıyor: Bize Ma'mer, Zührî, Ur­ve isnadıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini haber verdi:

-Nebi (s.a.v.) Mescidi'l Aksaya yürütüldüğünde insanlar bunun de­dikodusunu yapmaya koyuldular. İnananlardan bir kısmı dininden dön­düler ve koşarak Ebû Bekr'in yanma gelip; 'Adamında ne laflar var ha­berin varmı? Bu gece Beyti Makdise götürülüp getirildiğini iddia ediyor dediler" Ebû Bekir de: "Böyle söyledimi!" dedi. "Evet" dediler. O da "Eğer böyle söymişse mutlaka doğru söylemiştir." dedi. Onlar; "Sen onu şimdiden mi tasdik ediyorsun yani?" deyince Ebû Bekir (r.a.) "Ben onu bundan daha uzak ihtimalli şeylerde bile tasdik ediyorum. Ben onu sa­bah akşam gökten gelen habere inanarak "vahye" inanarak tasdik ediyorum ya" dedi. İşte bu sebeble kendisine Ebû Bekr es-Sıddıyk adı verildi.[538]

Mutemir b. Süleyman, babası aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Peygam­berin ashabından birinin kendisine şunları anlattığını, söylediğini işit­miş. Nebi (s.a.v,) Miraca götürüldüğü gece Musa (a.s.)'a kabrinde na­maz kılarken uğramıştı.... Enes (r.a.) hadisin gerisini yukarıdaki gibi anlatmıştır.[539]

Fakih Abdülaziz b. İmran b. Miklâs, Yûnus ve diğerleri, İbni Vehb Yakub b. Abdirrahman ez Zührî- Babası Abdurrahman b. Haşim b. Utbe b. Ebû Vakkâs isnadıyla Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:

-Cebrail Peygamber (s.a.v.J'e Burağı getirdiğinde kuyruğunu salla­maya başladı. Cibrîl ona "Ağır ol ey Burak! Vallahi onun gibi bir zat sana şimdiye dek binmiş değildir" dedi. Böylece Rasülullah (s.a.v.) gece yolculuğuna başladı. Yolun kenarında yaşlı birine rastladı da "Ey Ce­brail bu neyin nesi?" diye sordu. Cibrîl de "Yürü Yâ Muhammed" dedi. Allanın dilediği kadar yürüdü. Birde bir yerde yoldan kendini uzaklaş tırmak için bir şeyin kendisine "gel Yâ Muhammed" diye çağırdığını gördü. Cebrail yine yürü "Yâ Muhammed dedi" yine Allahm dilediği kadar yürüdü. Orada kendisine yaratıklardan bir gurub rast gelip Ona: "EsselamÜ aleyküm Yâ Âhir, es selâmü aleyke Yâ Haşir" dedi. Nebi (s. a.v.)de onun selamını aldı. Böylece Beytül Makdis'e geldiler. Kendisine su, şarap ve süt takdim edildi. O da sütü aldı. Cebrail kendisine "fıtratı elde ettin. Suyu içseydin ümmetin desen de suda boğulacaktınız. Şa­rabı içseydin ümmetin de sen de sapıtacaktınız" dedi. Daha sonra Efendimiz (s.a.v.)'e Âdem ve diğer peygamberler gönderildi. O gece Ra-sülullah (s.a.v.) onlara imam oldu. Sonra Cebrail yolda gördüklerini ha­ber vererek;

O ihtiyara gelince- İhtiyar dünyayı temsil ediyordu. Dünyanın öm­ründen geriye kalan kısım bu ihtiyarın ömründen geri kalan kadardır. Seni kendine doğru çağıranda Allah düşmanı Şeytandı. Seni kendine çekmek istemektedir. Sana selam veren toplulukta, İbrahim, Mûsâ ve İsâ peygamberler idi" dedi.[540]

Nadr b. Şümeyl, Ravh ve Ğunder derlerkî: Bize Avf Zürârâ b. Evfâ İbni Abbas (r.a.) isnadıyla Rasüİullah (s.a.v.)ın şöyle dediğini anlatır:

«Yürütüldüğüm gece sabahında Mekke'ye geldiğimde basımdaki işin heybetinden çekindim ve İnsanların beni yalanlayacağını anladım.» İbni Abbas devamla derki: Rasülullah Üzgün bir halde bir köşeye çekil-

di. O sırada Ebû Cehil kendisine uğradı ve yanma gelip oturarak alay edercesine "Yeni bir şeyler varmı?" dedi. RasUİullah "evet" dedi. "O ne?" diye sordu. Ebû Cehil..- Rasülullah da (s.a.v.): "Ben bu gece yürü­tüldüm" buyurdu. Ebû Cehil "nereye?" dedi. Efendimiz "Beytül Mak­dis'e" cevabını verdi. Ebû Cehil de: "Sonra aynı gece yanımızda oldun-ha!" deyince "evet" buyurdu.

Bunları dinleyen Ebû Cehil Peygamberimizin (s.a.v.) bu konuşmayı inkâr ederek kendisini yalancılıkla itham edeceği korkusuyla hemen onu yalanlamak istemedi ve biraz alttan alarak: "Ne dersin kavmini buraya çağırsam bana anlattıklarını onlarada aniatırmısın"dedi. Rasü-lü Ekrem de "evet" deyince Ebû Cehil Kureyşlileri "Ey Ka'b b. Lüey oğullan topluluğu gelin" dedi. Onların meclisi bu da'vet ile bozulmuş oldu. Hemen gelip Rasülullahın yanına oturdular. Ebû Cehil "İşte geldi­ler hadi onlarada anlatı ver" dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):

"Ben bu gece yürütüldüm" dedi. "nereye yürütüldün?" dediler. "Beytül Makdise" diye cevapladı. "Sonra aynı gün aramızdamı oldun?" dediler. "Evet" buyurdu. Bunun üzerine bu yalan ve iddialara hayret ve şaşkınlıklarından oradakilerin kimisi el çırpıyor kimi elini başına koyu­yordu. Onların içinde Küdüse kadar gidip oradaki Mescidi görmüş olan birisi vardı. O atılıp; "Sen bize mescidin şeklini anlatabilirmisin?" diye sordu. Rasülullah (s.a.v.) derki; "Ben mescidi anlatmaya başlamıştım. Nihayet bazı yönlerine bakmadığım için onları bilemiyecektim ki, bîr­den bire Mescid getirilip sanki Âkiyl'in (Yahut Ikâl in) evinin önüne konulduda artık ben ona bakarak niteliklerini sayıyordum." Bunun üze­rine müşrikler (İsra olayına inanmasalarda) "Vallahi mescidi anlatma­da isabet etti" dediler. Aynı olayı Hevze de Avf yolu ile rivayet etmiştir.[541]

Müslim b. İbrahim Haris b. Ubeyd, Ebû İmran Enes (r.a.) isnadıyla Rasülü Ekremin şöyle buyurduğunu anlatır.:

«Bir gün oturup duruyorken birden Cebrail yanıma girdi ve omuz kemiklerim arasına eliyle (hadi kalk gidelim demek için) hafifçe dürt­tü. Ben üzerinde sanki iki kuş yuvası varmış gibi görünen bir ağacın yanına geldim. Birinin üzerine Cebrail diğerine ben oturdum. Ben yükselip ta yücelere çıktım. Hatta doğu ile batıyı kapattım. Sanki iste­sem o anda gökyüzüne dokunabilecektim. O esnada gözlerimi sağa so­la çeviriyordum. Cebrail'e baktım (Allanın azametinden) sanki yere yapışmış gibi idi. O zaman Cebrail'in Allah'a (c.c.) dair ne kadar geniş bilgisi olduğunu anladım. Bana semanın kapısı açıldı da en büyük nuru gördüm. Sonra Allah bana vahyetmeyi murad ettiği şeyleri vahyetti.»[542]

Bu hadisin senedi gayet iyi olup hasen derecelidir. Ravilerden Ha­ris, Müslim'in ricâlindendir.

Said b. Mansur rivayet ediyor: Bize Ebû Ma'şer, Ebû Hureyre'nin kölesi Vehb aracılığıyla Ebû Hureyre'den (r.a.) şöyle nakletti: Rasülul-lah Miraca götürüldüğü gece geri döndüğünde:

"Ey Cibrîl! Kavmim benim (bu anlatacaklarımla) beni doğru bulmayacaklardır," dedi. Cibrîl de, "Seni Ebû Bekir doğrulayacaktır. Zira O Sıddıyk'tır", cevabını verdi.[543]

Yine Isra hadisesini İshak b. Süleyman, Yezid b. Hârûn-Miş'ar- Ebû Vehb Hilal b. Habbâb - İkrime isnadiyla İbni Abbas'dan (r.a.) şöyle de­diğini nakleder:

-Nebi (s.a.v.) onlara Beytü'l Makdis'in alametlerini anlattı. Onlar küfren bunu reddettiler. Allah onların boyunlarımda[544] Ebû Cehl ile be­raber kıldı. Ebû Cehil "Muhammed bizi Zakkum ağacı yemekle korkut­mak istiyor. Haydi yağ ile hurma getirin" dedi. Getirdiklerinde beraber­ce zıkkımlandılar. (Zakkum niyetine yediler) Rasülullah (s.a.v.) orada bizzat gözleriyle Deccâl'ı esas kılığında gördü. Bu uykudaki görüş tarzı değildi. İsa, Mûsâ ve İbrahim'i de gördü. Bundan sonra İbni Abbas ha­disin gerisini diğerlerindeki gibi anlattı.[545]

Hammâd b. Seleme, Âsım-Zirr isnadıyla Huzeyfe'den (r.a.) şöyle nakleder. :

- Nebi (s.a.v.)e Burak denen, merkepten iri katırdan ufak beyaz bir hayvan getirildi. Efendimiz ve Cibrîl Onun sırtından ayrılmadan Be-ytü'l Makdise vardılar. Cebrail Efendimiz (s.a.v.)'i Semaya çıkardı ve orada gök kapısının açılmasını istedi. Efendimize (s.a.v.) Cennet ve Cehennemi gösterdi.

Burada Huzeyfe (Zirr'in kendine itirazı üzerine) bana "Sen Efendi­miz (s.a.v.)'i Beytü'l Makdiste namaz kıldım! sanıyorsun?" dedi. "Evet" dedim. "Senin adın ne kel kafa?" dedi. "Zirr b. Hubeyş" dedim. "Efen­dimiz (s.a.v.)'in orda kıldığını hangi delilde gördün?"dedi. Bende hemen (İsra birinci ayeti):

(CBir gece, kulunu Mescidi Haramdan Mescid-i Aksâya yürüten za­tın sânı ne yücedir!" ayetini te'vil ettim. Huzeyfe'de bana: "Eğer Efen­dimiz (s.a.v.) orada namaz kılsaydı Mescid-i Haram'da namaz kıldığı­mız gibi oradada namaz kılardınız" dedi. Ben Huzeyfe'ye: "Efendimiz (s.a.v.)nin diğer peygamberlerin bağladığı gibi Burağı o halkaya bağla-mışmiydı?" diye sorunca Huzeyfe (r.a.): "Burağı Efendimize Allah gön­dermişken Peygamberimiz (s.a.v.), bağlamazsa kaçıp gideceğindenmi korkuyordu" dedi. Sanki Huzeyfe'ye, Efendimiz (s.a.v.)in Mescidi Aksa'da namaz kıldığı haberi île Burağı oradaki halkaya bağlama haberi ulaşmamış gibi geldi.[546]

SUfyan İbni Uyeyne'de Amr - İkrime isnadıyla Ibni Abbas (r.a.)ın "Biz sana göstermiş olduğumuz O temaşayı ve Kur'anda La'netlen-miş olan ağacı, ancak insanları denemek için yaptık" (îsra ayet 60) ayeti hakkında: "Bu bizzat gözle olan bir temaşa olup İsra gecesi Ra-sûlullaha gösterilmişti. Bu adı geçen melun ağaçta Zakkumdur" dediği­ni nakleder. Bunu Buhari rivayet etmiştir.[547]

Mi'râc[548] Allah (c.c.) Necm sûresine (ayet 5- 11):

"Ona (vahyi), kuvetlinin en çetini (Cibril) öğretmiştir. (O Cibril) sağlam- Sıhhatli olup (asıl şekli ile) doğruldu. O (Cibrîl) en yüce ufuk­ta idi. Sonra yaklaştı da hemen sarktı, (ona öyle yaklastıki) iki yay (uzunluğu yahut yay ile kirişinin arası) kadar, yahut daha yakın oldu. Allah kendine neyi vahyettiyse kuluna onu vahyetti. Gördüğünü kalbi yalanlamadı." ve (aynı surenin) 13 cü ayetinde:

 "Andolsunki onu (bir di­ğer keresinde) Sidratü'I Müntehâ'mn yanında görmüştü" buyuruyor. Bunun tefsiri konusunda Zaide ve diğerleri Ebû İshak eş Şeybâni'den şöyle naklederler:

-Zirr b. Hubeyşe "iki yay kadar yada daha yakın oldu" ayetindeki Efendimiz (s.a.v.)'in gördüğü şeyi sormuştum. Dedi ki: Bize Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) anlattıki "Efendimiz (s.a.v.) Cebrâili altıyüz kanatlı olarak görmüş" Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.[549]

Şu'be de Şeybânî'den aynı haberi nakleder. Ancak İbni Mesûd'a

"Andolsunki Rabbinin en büyük ay­etlerinden bir kısmını gördü" (Necm 18) ayetini sordumda o da "Efen­dimiz (s.a.v.)in Cebrâili altıyUz kanatlı olarak gördüğünü anlattı" diye rivayet eder.[550]

Buharî anlatıyor: Bize Kubeysa, Süfyan- Ameş -İbrahim Alkame isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd'un "Andolsunki (o) Rabbinin en büyük ay­etlerinden   bir kısmını görmüştür." ayetinin tefsirinde "O yeşil renkli Refret ufukları kaplamış olarak gördü" dediğini anlatır.[551]

Hammâd b. Seleme derki : Bize Asım (b. Behdele), Zirr aracılığıyla Abdullah b. Mes'ûdun "Andoİsun onu bir kere daha görmüştür" ayeti hakkında şöyle dediğini nakleder: -Rasüluîlah (s.a.v.):

"Cebrail'i Sidratü'lmünteha'nın yanında gördüm. Altı yüz kanadı vardı. Tüylerinden çeşitli renkte eşyalar, yakut ve inciler dökülüyordu" buyurdu. Asım b. Behdele, "el Kâri" lakabh bir kişi olup kuvvetli bir ra-vı değildir.[552]

Mâlik b. Miğvel, Ez Zübeyr b. Adiy- Talha b. MUsarrıf- Mürra el-Hemedanî aracılığıyla îbni Mes'ûd (r.a.)ın şöyle dediğini anlatır:

-Nebi (s.a.v.) Isra gecesi yürütüldüğünde Sidratü'I Münteha'ya var­mıştı. Orası yedinci kat semada idi. Yer yüzünden oraya kadar kendisi ile çıkılan şeyler oradan alınana kadar ancak oraya (sidreye kadar) va­rabilir. Onun yukarısından kendi ile inilen şeylerde oradan alınana ka­dar ancak oraya varabilir. Abdullah (r.a.) dediki:

İar"öyleki Sidra'yi bürüyen alabildiğine buruyordu." (Necm 16) ayetindeki bürüme: "Onu altın bir kelebeğin bü-rümesidir. Orada Rasülullah'e (s.a.v.) beş vakit namaz ve Bakara sure­sinin son ayetleri verilmiştir. Ümmetinden Allah'a şirk koşmayanların helak edici büyük günahları bağışlanmıştır.[553] Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

İsrail de, Ebû İshak- Abdürrahman b. Yezid isnadiyla Abdullah b. Mesut'tan "Gördüğünü kalb yalanlamadı." (Necm 5) ayeti hakkında Rasülüllah'ın (s.a.v.) Cebrail'i üzerinde yeşil atlastan bir elbise ile yer ve gök arasını doldurmuş olarak gördüğünü söylediğini rivayet eder.[554]

Abdüî Melik b. Ebî Süleyman da Ata aracılığıyla:

"Andoİsun onu başka bir kere daha görmüş tür" ayeti hakkında Ebû Hureyre (r.a.)'ın "Efendimiz Cebrâili görmüş tü" dediğini rivayet ediyor. Hadisi Müslim rivayet ediyor.[555]

Zekeriyya b. Ebî Zâide'de İbnü Eşva'-Şa'bi -Mesut isnadıyla şöyle nakleder: Hz. Âişe'ye: "Allahın İ^-&* ^3 fi sonra yaklaştı ve sark­tı) ayeti ne faususundaydı ya?" dedimde bana: "O yaklaşıp sarkan Ce-brâil idi. Ona insan kılığında gelirdi. Ama bu kere Efendimize kendi asıl kılığında geldi ve gökyüzündeki ufku kapladı" diye cevap verdi. Bu Şeyhayn'ın ittifakla rivayet ettikleri bir hadistir.[556]

Ibni Lehî'a anlatıyor: Bana Ebû'l Esved (Muhammed b. Abdirrah-man) Urve aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)tan şunları nakletti: Efendimiz'in (s.a.v.) Peygamberliğe başlamasında ilk önce gördüğü şey ru'ya ile-eldu. Cebrail'i ilk önce (Kabenin güneyindeki) Ecyad denen yerde görmüştü. O zaman Efendimiz bir ihtiyacını görmek için oraya çıkmıştı. Kendis­ine "Yâ Muhammed, Yâ Muhammed!" diye çağrıldı. Sağına ve soluna bakındı ama hiç birşey göremedi. Sonra yine etrafına bakında. Ama yine birşey göremedi. Sonra yine etrafına bakındı. Ama yine birşey gö­remedi. Birde başını yukarı kaldırınca ne görsün! Cebrail bir ayağını öbürü üzerine atmış bir halde gökyüzündeki ufkun üzerinden kendisine bakıyor. Efendimizi teskin etmek için "Yâ Muhammed! Cebrail Cebra­il" diyordu. Bunun üzerine Muhammed (s.a.v.) hemen oradan kaçıp in­sanların arasına girdi ve tekrar gök yüzüne baktı ama bir şey göremedi. Sonra insanların arasından çıkıp yine bakınca onu yine gördü. İşte bu olay:

"İnip çıkan Süreyya yıldızına and olsun Adamınız ne saptı ve nede azdı" ayeti ile haber verilen olaydır.[557]

Muhammed b. Amr b. Alkame de Ebû Seleme aracılığıyla İbni Ab-bas (r.a.)'ın "Andolsun onu Sidretü'l Münteha'nın yanında bir daha gör­dü" ayeti hakkında, "Rabbi ona iyice yaklaştı da sarktı. İki yay kadar veya daha yakın oldu. Kuluna vahyettiğini vahyetti" demiştir. İbni Ab-bas derki: "Nebi (s.a.v.) onu gerçek haliyle görmüştür." Bu hadisin isnadi hasendır.[558]

Bize et-Tâc Abdü'l Halik, İbni Kudâme- Ebû Zur'a El -Mukaddı-mî-Kâsım b. Ebû'l Münzir-İbnı Seleme -İbni Mâce-Ebû Bekr b. Ebî Şe-ybe-Hasen b. Musa- Hamrnad b. Seleme-Ali b. Zeyd-Ebûs Salt - Ebû Hureyre (r.a.) isnadıyla Rasülullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

Kudüse yürütüldüğüm gece karınlan evler gibi şişip içinde yılanlar bulunan bir kavme uğradım. Yılanlar karınlarının dışından görünüyor­lardı. "Bunlar da kimdir yâ Cibril?" dedimde bana "İşte bunlar faiz yi­yenlerdir" buyurdu. Yine bu hadisi İmam Ahmed de Müsned'in de Ha­san ve Affan isnadıyla Hammad b. Seleme'den nakleder ve bu hadise "Yürütüldüğüm gece yedinci kat semaya vardığımda gördüm ki....[559] ilavesini yapar. Lâkin hadisin rivayetindeki Ebû's Salt meçhul biridir.

Bize İsmail b. Abdirrahman el Mirdâvî, Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed el Fakîh-Hibetullah b. Hasen b. Hilâl 484.yılında Abdullah b. Ali b. Zekeri-Ali b. Muhammed b. Abdillah-Ebû Ca'fer Muhammed b. Amr -Sa'd b. Nasr-Muhammed b. Abdillah el Ensârî - İbni Avn- Kasım b. Muhammed isnadıyla Hz. Aişe (r.a.)nin şöyle dediğini rivayet eder:

-Kim Muhammed Rabbini gördü diyorsa Allah'a gerçekten büyük bir iftira atmış olur. Ama Efendimiz biri yaratılış kılığı diğeri göründü­ğü sureti ile olmak üzere Cebrail'i ufukların arasını kaplamış olarak gördü.[560] Hadisi Buharî de Muhammed b. Abdillah b. Ebus Sele aracılığıyla El Ensârî'den nakleder.[561]

 

Efendimiz Allahı Gördümü  ?

 

(Zehebî) Derimki: Muhammed (s.a.v,) Rabbini görmüş olması huşu-sunuda ashab ihtilaflıdır. Hz. Aişe böyle bir şey olmadı diyerek bunu inkâr eder. İbni Mes'ud (ra.)'tan yapılan rivayetlere gelince; Onun söz­lerine göre Necm süresindeki ayetlerin tefsiri olarak (orada görülenin Allah değil Cibril olduğu) söylenmiş olup Onun sözlerinde Allah'ı gör­mesi olayını inkâr eden her hangi bir şey mevcut değildir. Onun bu söz­lerini Buharî ve diğerleri rivayet etmişlerdir.

Yunus, İbni Şihab-ı ZUhrî aracılığıyla naklederki Enes (r.a.) şöyle diyor; Ebû Zer (r.a.) RasUlullah (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu anlattı

«Mekkede olduğum bir sırada evimin çatısı yarıldı ve Cebrail içeri girdi. Göksümü yarıp orayı zemzem suyu ile yıkadı. Sonra içi ilim ve iman dolu altından yapılma bir tas getirip onu göksüme başalttı. Sonra yardığı yeri kapadı. Sonrada elimden tutup beni dünya semasına çı­karttı. Oranın bekçisine "aç" dedi. O da "kim o?" diye sorunca "Cebra­il" dedi. "Yanında kimse varmı?" diye sorunca "evet Muhammed" var dedi. O; "O semaya (emirle) gönderildimi?1' dedi. "Evet" deyince kapıyı açtı. Dünya semasına yükseldiğimizde sağında solunda bir sürü insan­lar bulunan bir adam duruyordu, sağına bakınca gülüyor soluna bakın­ca ağlıyordu. (Bizi görünce) Salih peygambere, Salih evlada selamlar olsun, dedi. Bende "Yâ Cibril! Buda kim ola?" dedim. "Âdem'dir, şu gördüğün insanlar onun evlatlarının ruhlarıdır. Sağda bulunanlar Cen­net ehli, solundakiler ise ateş ehlidirler" dedi. Sonra Cibril beni yukarı götürüp ikinci kat semaya geldik. Oranın bekçisine aç dedi. Bekçide ona aynen dünya semasının bekçisinin sorduğu şeyi sordu. O da kapıyı açtı.

Burada Enes (r.a.) derki: Ebû Zerr anlattiki: Efendimiz göklerde Âdem, İdris, İsâ, Mûsâ ve İbrahim'i bulmuş. Lakin Ebû Zerr (r.a.) onla­rın yerlerinin hangi katlarda olduğunu tesbit etmemiş. Sadece Efendi­mizin Âdem (a.s.)ı dünya semasında bulduğunu İbrahim'in altıncı katta olduğunu anlattı. Cebrail ile Rasûlullah (s.a.v.) İdris (a.s.)'a uğradıkla­rında, O "Merhaba ey Salih Peygamber, ey Salih kardeş" dedi. Efendi­miz derki: Sonra onun yanından ayrılınca "bu kimdir" dedim "İdris'tir" dedi.

Efendimiz devamla buyurduki: Sonra Musa'ya uğradımda bana "Merhaba ey salih peygamber ey salih kardeş" dedi. "Bu kim?1' deyince "Muşadır" dedi. Sonra İsa'ya uğradım "Merhaba ey salih Peygamber ey salih kardeş!" dedi. "Bu kimdir?" dedimde "İsâ" dedi. Sonra İbrahim'e uğradım. Bana "merhaba Salih peygamber ey salih evlat!" dedi. Bu kimdir dedimde "İbrahimdir" dedi.

Hadisin burasında (Hadisi Enes'ten nakleden) Zührî derki Bana  (Sahabi olan) Ibni Hazm[562] haber verdiki: İbni Abbas ile Habbete'l -Ensa-ri (ra.)lar: RasUlullah'ın (s.a.v.):

«Sonra beni Cebrail yukarı götürdü. Nihayet öyle bir yüceliğe vardımki orada (Kudret) kalemin cızırtılarını işitiyordum.» dediğini anlatırlardı.

Yine Zührî şöyle der: İbni Hazm ve Enes (r.a.)lar Rasülullahın şöyle buyurduğunuda haber verdiler:

«Allah ümmetime hergün elli vakit namaz kılmayı farz etti. Bende bunun Üzerine geri dönüp Mûsâ (a.s.)ın yanma uğradım. Bana "Rabbin ümmetine ne farz etti?" dedi. "onlara elli vakit namaz farz etti" de­dim. Mûsâ da "Rabbine ricaya geri dön. Zira ümmetiyin buna gücü yetmez." dedi. Bende Rabbimin huzuruna geri döndüm. Benden bunun yarısını kaldırdı. Musa'ya gelip haber verdim. "Rabbine git zira ümme­tin bunada dayanamaz" dedi. Ben Rabbimin huzuruna geldim "O artık beş vakittir. Bu (sevabca) elli sayılmıştır. Artık benim katımda (bundan başka) söz değişmez" buyurdu. Musa'nın yanına geldim O bana yine

Rabbine git dediysede ben "artık Rabbim'den utanır oldum." dedim. Sonra Cebrail beni Sidratü'l Münteha'ya götürdü. Onu öyle renkler bü-rümüştü ki neler olduğunu bilmiyorum. Sonra Cennete girdim. Birde ne göreyim O(nun evleri) inciden kubbeler değilmi toprağı'da sanki misk idi.[563]

Bize bu hadisi İskenderiye'de Yahya b. Ahmed el-Mukrî ve Mısırda­ki Muhammed b. Hüseyin el Fevvî ikilisi Muhammed b. Imâd -Abdul­lah b. Rifâ'a, Ali b. el Hasen eş Şafii-Abdürrahman b. Ömer el-Bezzâr -Ebut Tâhir Ahmed b. Muhammed b. Amr el-Medinî, Ebû Musa Yunus b. Abdil A'lâ es Sadefî -İbni Vehb -Yunus isnadıyla haber verdiler.[564]

Müslimde aynı hadisi Harmele aracılığıyla Ibni Vehb'den nakleder.[565]

Nesâî de hadisin ikinci yarısını İbni Şihab'ın ağzından: "Bana İbni Hazm, İbni Abbas ve Ebû Habbe haber verdiler ki" diyerek hadisi Yûnus aracılığıyla nakleder.[566] Zehebî derki: Biz bu rivayete âli bir isnadla muvafakat etmiş bulunuyoruz.

Buharı bu hadisi Leys hadisi olarak Yunustan nakleder. Akîl'de bunu Zührî'den alarak ona uyar.[567]

Hemmâm b. Yahya anlatıyor: Katedeyi Enes (r.a.)tan şöyle nak­lederken işittim. Mâlik b. Sa'sa'a kendisine anlatmışki: Nebi (s.a.v.) on­lara Mir'raca götürüldüğü geceyi şöyle diyerek anlatmış: Isrâ Hadisesi «Ben Hatım'da iki kişi arasında) yaslanmış bir halde duruyordum-ki, (Uç kişi olarak[568]) birileri bana geldi, (onlar ortalarındaki adama şu ikisinin arasındaki diye beni tarif etti. O da gelip) ve göksümü aşağı doğru yardı. (Katade bu yarılan yeri eliyle işaret edip) "şuradan şura arasını yardı." der. Katade devamla derki: Ben yanımda oturan Cârûda "şuradan şura demeyle ne demek istiyor" dedimde o da "Göğüs kemik­lerinin bitiştiği çukurluktan göbek altı tüy biten yere kadar" dedi. Efendimiz derki:

«Kalbimi çıkardı. Sonra bana altından yapılma iman dolu bir tas getirildi. Kalbim bununla yıkandı, sonrada dolduruldu. Sonra yerine konuldu. Ardından bana katırdan ufak eşekten irice beyaz bir hayvan getirildi. (Cârûd yine ona "O burakmıydı ey Ebû Hamza?" deyince "evet" dedi.) Adımını gözünün görebildiği en uzak yere atardı. Üzerine bindirildim. Cebrail beni götürü dünya semasına çıkardı ve kapıyı aç­maları için izin istedi. Ona "Kim o?'1 denilince. "Cebrail" dedi. "Bera­berindeki kim?" denilince, "Muhammeddir" dedi. "Kendisi semaya gönderildimi?" diye sorunca "evet" buyurdu. Ona Merhabalar olsun. Ne güzel gelişti. Deyip geldi ve kapıyı açtı oradan kurtulup girince ne gö­reyim Adem (a.s.) orada değilmi. Cebrail bana "Bu baban Âdemdir. Ona selam ver" dedi. Ben ona selam verdim oda selamımı aldı sonrada: "Merhaba salih evlad, merhaba salih peygamber" dedi. Sonra yükseldik ikinci semaya geldik ve girmek için izin istedi. Kendisine "Kim o?" de­nilince "Cebrail" dedi. "Beraberinde kim var?" denilince "Muhammed" dedi. "Kendisi semaya gönderildimi'' denilince "evet" dedi. "Ona mer­habalar! bu ne güzel geliştir" dendi. Kapıyı açtı. İçeri girince birbiriyle teyze çocukları olan Yahya ve İsâ (a.s.)ları gördüm. Cibril: "Bu Yahya bu da İsâ dır. Onlara selam ver" dedi. Bende onlara selam verdim. On­lar selamı alarak "SaÜh kardeşe merhaba, Salih peygambere merhaba" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü kat semaya kadar çıkardı ve kapıyı çaldı. "Kim o?" denilince "Cebrail" dedi. "Beraberindeki kim?" denilin­ce "Muhammed" dedi. "Kendisi buraya gönderildimi?" denilince "evet" dedi. O zaman "ona merhaba! Bu ne güzel gelişle geldi" dendi ve kapıyı açtı. İçeri girince Yusuf (a.s.) ile karşılaştım. Cibril bana "Bu Yusuf'tur hadi ona selam ver" dedi. Ben ona selam verince o da selamı alıp "Sa­lih kardeşe merhaba, Salih peygambere merhaba!" dedi. Sonra Cibril beni yükseltip dördüncü kat semaya vardı, ve kapıyı çaldı. "Kim o" de­nilince "Cibril" dedi. "Beraberinde kim var?" denilince "Muhammed" dedi. "O buraya gönderildimi" denilince "evet" dedi. Ona selamlar ol­sun ne güzel gelişle geldi! deyip kapıyı açtı. İçeri girince İdris (a.s.) ile karşılaştım. Cebrail "İşte buda İdris'tir, ona selam ver" dedi. Ben selam

verince selamımı alıp sonrada: "Salih kardeşe selam olsun, Salih pey­gambere selam olsun" dedi. Sonra beni çıkarıp beşinci kat semaya geldi ve kapıyı çaldı. "Kim O" denilince "Cibril" dedi. "Yanındaki kim?" de­nilince "Muhammed" dedi. O buraya gönderildimi? denince "evet" dedi. "Ona merhabalar olsun ne güzel gelişle geldi" denilip kapıyı açtı. İçeri girince Harun'u gördüm. Cibril "bu Harun'dur, hadi onu selamla" dedi. Ona selam verince O selamımı alıp "Salih kardeşe selamlar olsun, Sa­lih peygambere merhabalar" dedi. Sonra Cibril beni alıp altıncı kat se­maya çıkarıp kapıyı çaldı. "Kim O" denilince "Cibril" dedi. "Beraberin­de kim var?" denilince "Muhammed" dedi. "O gönderildimi?" denilince "evet" diye cevap verdi. "Ona selamlar olsun ne güzel bir gelişle geldi" denilip kapıyı açtı. İçeri girince Mûsâ (a.s.) ile karşılaştım. Cibril "bu Musa'dır haydi selam ver" dedi. Bende ona selam verince Mûsâ selamı­mı aldı ve "Merhaba ey salih kardeş, Merhaba ey salih peygamber" de­di. Onun yanından ileri geçince Musa ağladı. Kendisine; "Seni ağlatan sebeb ne?" diye sorulunca: "Tabi ağlarım zira Muhammed benden son­ra Peygamber oldu. Buna rağmen onun ümmetinden cennete girenlerin sayısı benim ümmetimden daha fazladır" dedi. Sonra Cibril beni alıp yedinci kat semaya çıkardı ve kapıyı çaldı. "Kim o?" dediler "Cibril" dedi "Beraberindeki kim" dediler. "Muhammed" dedi. "O gönderildimi?" diye sorulunca "evet" dedi. "Ona merhabalar olsun. Ne güzel gelişle geldi." denilip (biri) kapıyı açtı. İçeri girdiğimde İbrahim (a.s.)la karş ılaştım. Cibril "bu İbrâhimdir, Ona selam ver" deyince Ona selam ver­dim. O selamımı alıp, "merhaba salih evlad, merhaba ey salih peygam­ber!" dedi. Sonra bana Sidretü'lmüntehâ gösterildi. Birde ne göreyim Sidratü'lmünteha'nm meyveleri Hacer köyünün[569] testileri gibi değilmi! Onun ağaçlarının yaprakları fil kulakları gibi. Cibril bana "İşte Sidra-tü'lmünteha" dedi. Orada ikisi açıkta ikiside batını nehir olmak Üzere dört nehir vardı. Ben "Yâ Cibril bunlar nedir?" diye sorunca Cibril "Batını nehirler cennetteki nehirlerdir. Zahir olan Nil ile Fırat nehir­leridir" dedi. Sonra bana "Beytü'L Ma'mûr" gösterildi. Sonra bana bir kap dolusu şarap bir kap stit ve bir kapta bal getirildi. Bende sütü al­dım. Cibril de, "İşte (isabet ettin) bu senin ve Ummetiyin üzerinde bu-

lunacagı fıtrattır" dedi.

Sonra bana hergün elli vakit olmak Üzere namaz farz kılındı. Ben­de geri dönüp Musa'ya uğradım. Bana "ne ile emrolundun?" diye sordu. "Her gün elli vakit namazla" dedim. "Senin Ummetiyin buna gücü yetmez. Ben senden önce insanları denedim. İsrail oğullarını sıkı şekil­de alıştırmaya çalıştım. Rabbine dön ve bunu hafifletmesini iste" dedi. Bende: "Ben Rabbim'den bunları isteye isteye artık utanır oldum. La­kin ben artık (ona tekrar istemeyerek ) hükmüne razı oluyor ve tesli-miyet gösteriyorum" dedim.[570] Oradan ayrılınca bir münâdi; "Farzımı imzaladım (Hüküm haline getirdim) Kullarıma hafiflettim" diye ses­lendi.

Buharı bu hadisi Hüdbe rivayeti olarak Hemmam'dan nakleder.

Muaz b. Hişâm da Babası Hişâm- Katâde - Enes isnadıyla bu ha­beri Malik b. Sa'saa'dan "Rasülulîah (s.a.v.) buyurduki" diyerek rivayet eder. Orada şu ilave vardır: "İçi İman ve hikmet dolu altın bir tas geti­rildi, göğüs çukurluğumdan etekdeki kıl biten yere kadar yardı, Zem­zem suyu ile yıkadı, sonra içini İman ve hikmetle doldurdu.

Hadisi Müslim bütün uzunluğuyla nakleder.[571]

Said b. Arûbe'de Katâde, Enes b. Malik (r.a.)Malik b. Sa'sa'a (r.a.) aracılığıyla Nebi (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu anlatır.

-Ben Beytullahın yanında uykuyla uyanıklık arasında iken birisinin "İki kişi arasındaki üç kişiden biri odur" diye söylediğini duydum. Yanı­ma gelindi ve beni götürdü. Sonra içinde zemzem suyu bulunan altın bir tas getirdiler. Şuradan şuraya kadar göküsümü yardılar,

-Katade derki: Yanımdaki arkadaşıma bununla kasdi ne? diye sor­dum da, O da "karnının altına kadar demek istiyor" dedi.

Rasülullah (s.a.v.) derki: Kalbimi çıkarıp zemzem suyu ile yıkadı­lar. Sonra yerlerine koydular ve organlar dolgunlaşti. [(s.a.v.) iman ve hikmetle dolduruldu, da demiş olabilir.] Bu şüphe ravi Said'indir. Sonra Burak denilen eşekten iri katırdan ufak, ayağını gözünün görebildiği en son noktaya atan bir hayvandı. Beni üzerine bindirdi. Yanımdaki arka­daşım benden hiç ayrılmıyordu. Yürüyüp birinci kat semaya vardı...

Diyerek hadisin arkasını aynen Hemmam'ınki gibi naklederek sözü Beytü'I Mamura getirir. Orada: "Beyti Ma'mur'a hergün yeimiş bir me­lek girer -Tavaf eder -Nihayet oradan çıkıp gidince bir daha oraya dönmezler" ilavesi vardır.

Derimki: İşte bu ilave Hammam'ın kendi hadisinde yaptığı rivayet­te geçmektedir. O, İbni Arûbe'den daha sağlamdır. Orada şöyle der:

Katade derki: Bize Hasen-i Basrî. Ebû Hüreyre (r.a.)'tan şöyle nak­lediyor: "Efendimiz (s.a.v.) Beytü'I Mamuru gözle gördü. Oraya yetmiş bin melek giriyor. Sonra bir daha oraya dönmüyorlar."

Bundan sonra sözü Enes hadisine getiriyor:

İbni Arübe'nin rivayet ettiği hadiste Sidratü'lmünte-ha konusunda "Sidre'nin yapraklan fil kulakları gibidir" fazlalığı vardır.

Bu hadisin metni şudur. "Sonra Musa'ya geldim. Bana "Ne ile emrol-dun?" dedi. "Elli vakit namaz ile" dedim. Musa da: "Ben senden önce insanları denedim. İsrail oğullarını bunu yapmaya çok zorladım. Senin ümmetin buna dayanamaz. Rabbine dön! Ümmetine hafifletilmesini iste, dedi. Bende döndüm. Rabbim benden beş namazı sildi. Ben Rab-bimle Mûsâ arasında gidip gelmeye başladım. Ona her ge!i- simde aynı sözleri tekrar etti. Nihayet günde beş namazla döndüm. Bu gelişimde Musa yine aynı sözleri tekrarladı. Bende "Rabbime utanıncaya kadar gidip geldim. Artık onun emrine razıyım ve teslim oluyorum." dedim. O anda bana: "Farzımı imzaladım, kullarıma hafiflettim her bir sevabı on sevab yaptım" diye bir nida geldi. Bunu Müslim rivayet eder.

Yine aynı hadisi Sabit el, Bunânî'de Şerîk b. Ebî Nemir aracılığıyla Enes'den (r.a.) direk olarak rivayet edip hadisi ne Ma'lik b. Sa'sa'ya ne de Ebû Zerr'e dayandırır. Ama bunun gibi bir rivayetin sakıncası yoktur. Zira Sahabenin (diğer sahabeden duyduğunu belirtmeyip Efendimiz'den duymuş gibi naklettiği) mürselleride yine (haberi kabulde) hüccet teşkil eder.[572]

Hammad b. Seleme, Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Bana Burak getirildi: O beyaz bir hayvandı. Ona binip Beytü'l Makdise geldim. Onu daha Önce peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım. Sonra mescide girip na­maz kıldım. Bana şarab ve süt olarak iki kap getirildi. Ben sütü seçtim. Cibril de "Sen fıtrata isabet ettin" dedi. Sonra beni dünya semasına yükseltti. Cibril kapıyı çaldı ve "Kim o?" denildi. "Ben Cibrîlim" dedi. "Yanındaki kim!" dendi. "Muhammed" dedi. "Yukarıya gönderilmişini?" diye soruldu. Cibril de "gönderildi" deyince kapı açıldı. Birden Âdem (a.s.) ile karşılaştım...".

Ravi hadisi böylece diğerleri gibi anlatıyor. İşte bu rivayette şu ilâ­veler vardır: (kapıdan girince) Yusuf (a.s.) ile karşılaştım. Gördümki güzelliğin yansı ona verilmiş. Beni selamladı ve bana hayır duada bu­lundu...

Yedinci kat sema açıldıktan sonra şöyle anlatmaya devam eder:

"Birde ne göreyim İbrahim (a.s.), Beytul Ma'mûr'a yaslanmış du­ruyor. Bana merhaba deyip, hayır duada bulundu. Beyt-i Ma'mur (bir muazzam bina olup) hergün yetmiş bin melek ona girip bir daha oraya geri dönmüyor. Sonra Cibril beni Sidratü'l Müntehâ'ya götürdü. Bir baktım ki; yaprakları fil kulağı gibi meyveleride testi kadar idi. Allanın emrinden bürüyen şey sidreyi bürüyünce o öyle bir değişikliğe uğruyor-ki, Ondaki bu güzellikler sebebiyle Allah'ın yarattıklarından hiç biri onun güzelliğini anlatamaz. Sonra (Cebrail) yaklaşıp sarktıda kuluna vahyettiğini vahyetti. Her gün bana elli vakit namaz farzetti. Sidreden inip Musa'ya uğradım. Bana:

-Rabbin ümmetine neyi farz etti?, dedi. Bende: -"Her gece ve gündüzde elli vakit namaz" dedim. O da:

-"Rabbİn katına dönde ümmetine bunun hafifletilmesini iste. zîrâ ümmetiyin buna gücü yetmez. Ben İsrail oğullarını deneyip imtihan et­tim" dedi. Bende dönüp:

"Yâ Râb! ümmetime bunu azalt!" diye yakardım. Benden beşini in­dirdi. Dönüp Musa'ya geldim. "Ne yaptın?" dedi. "Beşini benden kaldır­dı" dedim. "Ümmetiyin gücü buna yetmez. Dönde Rabbin'den ümmetin için bunu azaltmasını iste" dedi. Ben rabbim ile Mûsâ arasında gidip gelmeye devam ettim. Nihayet Rabbim: "O hergün beş vakit namazdır. Her namaza on sevap (verdiğim için) bu elli vakit namaz sayılır" buyurdu.

Bu hadisi aynı isnadla Müslim'den rivayet etmiş ama içinde "Yak­laşıp sarktı" cümlesi yer almıyor. Bu rivayet Haccâc b. Minhâl'in riva­yetinde mecuttur. Haccac da Hammâd b. Seleme'den yaptığı rivayetler­de çok itinalı sağlam birisidir.[573]

Süleyman b. Bilâl anlatıyor: Şerik b. Abdillah b. Nemir: "Ben Enes (r.a)'ı işittim: Diyordu ki," diyerek bu İsrâ hadisini anlatır. İşte bu ha­diste şunlar vardır:

"Sonra onu yedinci kat semaya çıkardı. Sonrada onu bunlardan da­ha yukarılarda Allah'tan başka kimsenin bilmediği yerlere yükseltti. Nihayet Sidretü'l Müntehâ'ya geldi. İzzet sahibi Rab Cebbar Tebâreke ve Teâlâ yaklaştı [574] da bunun üzerine o da sarktı. Hatta iki yay arası kadar yahut daha yakın oldu."

Buharî hadisi Abdul Aziz b. Abdillah aracılığıyla Süleymandan ri­vayet etmiştir.[575]

Şeybân da Katâde, Ebu'l Âliye aracılığıyla İbni Abbas'ın (r.a.) şöyle dediğini anlatır. Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Ben İsrâ hadisesi gecesinde Musa (a.s)'ı uzun boylu, kıvırcık saçlı tıpkı Şenûe kabilesinden bir adammış gibi bir halde gördüm. İsa'yı da orta boylu, yanal benizli düz saçlı biri olarak gördüm."

Allanın kendisine gösterdiği ayetler içinde cehennem bekçisi olan Mâlik ile Deccal da vardı.

Katâde: "Sakın, sen Allah'a mülaki olaca­ğından, asla şüphe içinde olma" (Secde sûresi 23) ayetini "Nebi {s.a.v.) Musa'ya mülâki olmuştur" diye tefsir ederdi. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.[576]

Sahihayndaki Said b. Müseyyeb hadisinde Ebû Hüreyre (r.a.) Nebî (s.a.v.)'in İsra gecesi yürütüldüğünde: "Ben Musa ve İsa'ya rastladım" buyurup sonra onları tarif ettiğini ve "İbrahim'i gördüm. Ona en çok benzeyen çocuğu benim" dediğini rivayet eder.[577] Mervan b. Muâviye el-Fizâriy, Kanan en Nihmî aracılığıyla Ebû Zabyân el-Cenbî'nin şöyle dediğini anlatır: Biz Ebû Ubeyde b. Abdillah ile Hz. Sa'd İbni Ebi Vakkas'm oğlu Muhammed b. Sa'd'ın yanında oturuyor idik. Muhammed, Ebû Ubeyde'ye: Bize Rasûîü Ekremin geçir­diği İsra gecesini babandan duyduğun gibi anlatsana dedi. Ebû Ubeyde de "Hayır sen onu bize babandan rivayeten anlat" dedi.

Muhammed de, "Ben istemeden sen benden isteseydin ben isteğini yerine getirirdim." dedi. Ebû Ubeyde de "Rasulullah (s.a.v.) buyurduk^ diyerek kıssayı şöyle anlatmaya başladı:                                        

«Cebrail bana katırdan ufak, merkepten büyük bir hayvan getirip beni ona bindirdi. Hayvan bizi uçar gibi götürmeye başladı. Bir tepeye tırmanırken ard ayaklan (uzayıp) ön ayaklan ile aynı seviyeye gelirdi. Tepeden inerken ön ayakları (uzayıp) arka ayaklan aynı seviyeye ge­lirdi. Nihayet düz saçlı esmer bir adama uğradık. Sanki Ezd-i Şenue kabilesinin adamlarından biri gibi idi. Sesini yükselterek "ona ikram etti, onu üstün tuttun!" diyordu. Ona ulaşıp selam verdik selamımızı aldı ve "Beraberindeki kim yâ Cibril?" dedi. O da "bu Ahmed dir" dedi. Bunun üzerine bu zât:

-Ümmî olup Rabbi'nin risâletini tebliğ ve Ümmetine nasihat eden peygamber merhaba, dedi. Sonra yola koyulduk. Ben "kim bu yâ Ci­bril?" dedim. "Mûsâdır" dedi.. Ben, "kime serzenişte bulunuyor?" de­dim. Cibril de "Senin hakkında Rabbine serzenişte bulunuyor" dedi. Ben "Rabbine karşı sesini yükselterek ha!" deyince Cebrail "Allah (c.c) onun hiddetli biri olduğunu bilir" dedi.

Sonra devam edip meyveleri kandiller gibi olan bir ağaca geldik. Altında yaşlı birisi ile çoluk çocuğu vardı. Cebrail bana "Baban İbra­him'e yürü" dedi. Biz ona selam verdik o da selamı alıp "bu beraberin­deki kim? Yâ Cibril" dedi. "Oğlun Ahmed'dir" dedi. İbrâhimde "Rabbi-nin risaletini tebliğ edip ümmetine nasihat eden Peygambere merhaba­lar olsun. Oğulcuğum! Sen bu gece Rabbine kavuşacaksın. Eğer ümme­tin hakkında bir ihtiyacın var ya da birçok ihtiyacın varda Rabbine ar-zetmeye gücün yeterse bunu yerine getir" dedi.

Sonra yola koyulup Mescid-i Aksâ'ya geldik. Burak'tan inip onu mescidin kapısında bulunup peygamberlerinde bu hayvanı bağladıkları halkaya bağladım. Sonra mescide girdim. Orada peygamberlerin kimi secde, kimi rukuda kimide ayakta olarak tanıdım. Sonra bana bal ve süt dolu iki kap getirildi. Ben sütü içtim. Cebrail omuzuma dokunarak "Muhammedin Rabbine andolsunki Fıtrata isabet ettin." dedi. Sonra namaza kamet getirildide ben onlara imam oldum. Sonra dönüp yönel­dik...

Bu hasen dereceli ama garib bir hadistir.[578]

Sabit el-Bünânî ve Süleyman et Teymî tarafından sahih bir senedle nakkslduğuna göre Nebi (s.a.v.):

"İsrâ'ya götürüldüğüm gece kızıl bir kum yığınının yanından, kabri üzerinde namaz kılarken Mûsâ (a.s)'a geldim.1' buyurmuştur. Yine Ebû Seleme'nin Ebû Hureyre (r.a) aracılığıyla Nebi (s.a.v)'in

"Kendimi peygamberlerden bir gurup içerisinde gördüm. Musa da orada namaz kılıyordu." diye İbrahim ve İsa'yı da bahsettikten sonra "Namaz vakti girince onlara imam oldum" buyurmuş olduğu hadiste sahihtir.[579]

Yine Said b. Müseyyeb'in naklettiği hadiste de «Efendimiz (s.a.v)' in peygamberlere BeytÜ'l Makdiste rastladığı haberi mevcuttur. Böyle olunca bu hadislerle önce geçen hadislerdeki aykırılıkların arasını bul­mak nasıl olacaktır. Zira yukarda geçen hadiste onları göklerde gördü­ğü Musaya tekrar tekrar gidip geldiği haberi geçmektedir,» diye bir iti­raz öne sürülürse:..

Bunun cevabı şudur: Peygamberler Efendimiz (s.a.v)'e gösterildiler. Onları birkaç kere gördü. Giderken Mûsâ (a.s)ı kabrinde namaz kılar­ken görmüştü. Sonra onu Beytü'l Makdis'te gördü. Sonrada altıncı kat semaya vardığında Onu ve diğerlerini tekrar gördü. Bizim Peygamberi­mizin yükseklere çıkartıldığı gibi (Salat ve selam onlara olsun) onlarda göğe çıkarıldılar. Şehitlerin Rableri katında hayatları gibi Peygamberler de Rableri katında diridirler. Onların hayatları dünya halkının hayatla­rı tarzında olmadığı gibi, âhiret ehlinin hayatınada benzemez. O ayrı bir şekildedir. Nitekim hadiste varid olduğuna göre; Şehitlerin hayatla­rı, "Allanın onların ruhlarını yeşil renkli kuşların kursaklarına koymuş ta cennette gezinip arşın altında asılı bulunan kandillere tünemiş ola­rak yaşamalarından ibarettir." İşte onlar bu itibarla Rableri katında di­ridirler. Nitekim Allah, onların cesetleri kabirlerinde bulunduğu halde bu durumu haber veriyor.[580]

Bu olaylar insan aklının alabileceği şeylerden daha büyük hadise­lerdir. Allanın: "O muttekîler gayba iman ederler" (Bakara 3) ayetinde buyurduğu gibi bu hadiselere iman etmek farzdır.

Bize Ebû'l FadI Hibetullah, Ebû Ravh Abdü'l Muiz b. Muhammed Kitabî olarak haber verdi ki; Temîm b. Ebû Saîd el-Cürcânî onlara şöyle haber vermiş. Biz Ebû Sa'd Muhammed b. Abdirrahman, Ebû Amr b. Hamdân-Ahmed b. Ali b. Müsennâ-Hüdbe b. Hâlid-Hammad b. Sele­me, Ata b. Es-Sâib- Saîd b. Cübeyr-İbni Abbas (ta) isnadıyla Rasülul-lah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlattı:

«İsra gecesi güzel bir kokuya rast geldim. "Bu koku da neyin nesi yâ Cebrail?"» diye sordum. Cibril de "Bu kabir Firavn'un kızının hiz-

«Sakın Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin Aksine onlar diridirler. La­kin size farkında değilsiniz.»

Allah (cc) yine Aü İmran 166'da buyıırurki:

Allah yolunda Bldürülenleri sakın ölü saymayın. Aksine onlar Rableri ka­tında diri olarak nzıklandınlıyoriar.»

metcisi olan Mâşita (ile iki çocuğu ve kocası)'nın kabrinin kokusudur. Bir gün saçını tarıyordu. Tarak elinden düşünce "Bismillah" dedi. (Al­lanın adıyla) Firavn'un kızıda "Babamımı kasdediyorsun" deyince "Be­nim ve babaym Rabbi olan zatı" dedi. Kız da "öyleyse bunu babama söyleyeceğim" dedi. "Söylersen söyle dedi." Kız da Firavn'a haber ver­di. Firavn ona "Senin benden başka Rabbinmi var!" deyince "O Benim ve seninde Rabbin olup semalardaki zattır" deyince Firavn kızıp "bunu bakırdan yapılma büyük bir kazanda kızartın5' diye emir verdi. Kadın da "benim sana bir ihtiyacım var" dedi. Firavan "o ne imiş" deyince kadın: "Benim ve çocuğum kemiklerini bir araya (bir kabre) koyuverin" dedi. Firavn da "Bu dediğin benirn senin bizde olan hakkına karşılık yerine getireceğimiz bir görevdir" dedi. Kadıncağızın çocukları birer birer kızarmış kazana atıldılar. En son çocuğu henüz ufacık bir bebek­ti. (O an dile gelip) "Anacığım sabret! Zîra sen hak üzeresin" dedi.

İbni Abbas derki: Henüz bebek iken dört çocuk konuşmuştur. 1,-Fi­ravn kızı Mâşita'nın oğlu. 2- Cüreyc adlı rahibin suçsuzluğunu söyle­yen çocuk 3-Meryem oğlu İsa 4-Dördüncünün adını bilemiyorum.

Bu hasen dereceli bir hadistir.[581]

İbni Sa'd derki: Bize Muhammed b. Ömer (Vakîdî) Ebû Bekir b. Ebî Sebre ve diğerlerinin şöyle dediğini anlatır:

-Rasüîullah (s,a.v) Rabbinden Cennet ve Cehennemi kendine gös­termesini istiyordu. Ramazanın başlangıcından itibaren onyedinci Cu­martesi günü olunca, bu olay hicretten onsekiz ay önce idi. -Rasüîul­lah (s.a.v) evinde uyurken Cebrail ona Mi'racı (göğe çıkılacak şeyi) ge­tirdi. O manzarası son derece güzel bir şeydi. Onunla tek tek semalara çıktı. Orada Peygamberlerle görüştü. Sonunda Sidretü'l Müntehâ'ya ulaştı.[582]

İbni Sa'd derki: Bize Muhammed b. Ömer, Usâme b. Zeyd el-Leysî-Amr b. Şuayb-Babası Şuayb b. Amr aracılığıyla dedesi Amr b. el 'Âs (r.a)'tan:

-Yine Muhammed b. Ömer, Mûsâ b. Ya'kûb ez Zem'î-babası dedesi aracılığıyla ÜmmU Seleme (r.a)'tan:

-Yine Mûsab b. Ya'kub, Ebû'l Esved-Urve isnadıyla Hz. Âişe (r.a) 'tan:

-İshak b. Hazim'de Vehb b. Keysân-Ebû Murre aracılığıyla Ümmü Hâni (r.a)'tan:

-Abdullah b. Ca'fer de Zekeriyya b. Amr-İbni Ebî Müleyke isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan -birinin hadisi diğerinin içindede bulunarak şöyle anlatırlar:

"Rasûlullah (s.a.v) Şİ'b'i Ebî Tâlib'den Hicretten önce Rebi'ül ev­vel ayının onyedinci gecesi Beytil Makdise yürütüldü".

-Hadisi böylece naklederek sözü şöyle tamamiarlar.:îçlerinden bi­risi bu hadiste şunu anlattı "Rasûlullah da (s.a.v) evinden kayboldu­ğunda Abdülmuttalibin oğulları onu aramak için etrafa dağıldılar. Hat­ta Abbas (r.a.) "Zü Tuva" denen yere kadar varıp "Yâ Muhammed! Yâ Muhammed diyerek bağırmaya başladı. Rasûlullah da (s.a.v) ona "Leb-beyk" diye cevap verince Abbas: "Yâ kardeşim oğlu! Dün geceden beri neredeydin kavmini yordun." dedi. Efendimiz (s.a.v) de:

-Beytül Makdis'den geldim dedi. Abbas:

-Bu gece ha! deyince, (s.a.v) evet buyurdu. Abbas da:

-Ancak hayırmi başına geldi! deyince "evet, benim başıma hayır­dan başka birşey gelmedi" buyurdu.

Ümmü Hanî "O ancak bizim evden Mi'raca gitti" Efendimiz O gece bizde yatsıyı kıldıktan sonra uyudu. Sabah namazından önce biz onu uyandırdık. Kalkıp sabah namazını kıldı ve: "Yâ Ümmü Hanî! Ben Bey-tü'l Makdise gidip orada namaz kıldım. Sonrada kuşuluğu sizinle kıl­dım." dedi. Ümmü Hani Efendimize "Sakın bunu insanlara anlatma se-ni yalanlarlar" dedi. Rasûlullah da (s.a.v) "Vallahi onlara anlatacağım" diyerek gidip haber verdi. Onlarda bu habere şaşıp kaldılar...

İbni Sa'd da böylece kıssanın gerisini naklediyor.[583] Burada gördüğünüz gibi Vakîdî İsra ile Mi'racı birbirinden ayrı ola­rak mütala edip onların her birine ayrı bir tarih veriyor.

Abdü'I Vehhab b. Ata anlatyor: Bize Raşid Ebû Muhammed el Hu-mâni, Ebû Hârûn et Abdî aracılığıyla Ebû Saîd el Hudrî aracılığıyla As-hab-ı Kiramın "Yâ Rasûlullah! Bize Mirac'a götürüldüğün gece hakkında bahsedermisin" dedikleri zaman Rasülü Ekrem'in (s.a.v):

«Bit gece kulunu ayetlerimizden bir kısmını göstermek için Mes-cid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götüren zatın sânı ne yücedir» (İsra 1) ayetini okuyup sonra şöyle buyurduğunu nakleder.:

«Ben yatsı vakti Mescidü'l Haram'da uyurken bana birisi gelip beni uyandırmaya çalıştı. Bende uyandım. Ama birşey görmeyip sonra uyku­ma döndüm. Sonra beni tekrar uyandırdı. Uyandımsada yine bir şey göremedim. Sonra yine uyudum. Beni tekrar uyandırınca uyandım ama birşey göremedim. Birde bakınca hayal şeklinde birşey gördüm. Gözle­rimle onu takib ettim. Takib ederek Mescit'ten çıktımki sizin katırları­nızdan ufakça iri kulaklı, Burak denilen bir hayvan. Benden önceki Peygamberler de ona binerdi. Ayağını gözünün en son gördüğü noktaya atan bir hayvandı. Bende üzerine bindim. Bu Hayvanın sırtında gi-diyorken sağ tarafımdan birisi "Yâ Muhammed! Beklede sana birşey sorayım" dedi. Cevap vermedim. Yoluma devam ettim. Bu kerede baş kası sol tarafımdan "Yâ Muhammed! Beklede sana bir soru sorayım" dediysede ben ona cevap vermedim. Sonra birden bire kollan açık, Üzerinde her türlü takı eşyaları olan bir kadın yanıma geldi. "Yâ Mu­hammed bekle sana bir şey sorayım" dediysede ben ona iltifat etme­dim. Ve Beytü'l Makdise geldim. Hayvanımı halkaya bağladım. Cebrail bana şarap ve süt dolu olarak iki kap getirdi. Ben sütü içtim. Cibrîl de "Fıtrata isabet ettin" dedi. Ben Cibril'e sağ tarafımdan çağıran kim­seyi anlattım. Bana "O Yahudi dininin da'vetçisiydi. Eğer onun çağrısı­na icabet etseydin ümmetin yahudileşecekti. Diğeride Hıristiyanlığın da'vetçisiydi. Onun çağrısına uysaydın ümmetin hırıstiyanlaşak idi. O gördüğün kadında Dünyadır. Onun davetine uysaydın ümmetin ahirete dünyayı tercih edeceklerdi." dedi.

Sonra Cibrîl ve ben Beytü'l Makdise girdik. İki rekat namaz kıldık. Sonra   âdemoğulları   ruhlarının   üzerinde  semaya   çıkarıldığı  Mi'rac (merdiven) bana getirildi. Yaratıklar Mi'rac'dan daha güzel bir şey gör­müş değillerdir.  Siz ölünün ölürken gözlerini semaya doğru çevirdiğini görmedinizmi? O bunu Miracın  güzelliğine hayret ettiğinden böyle yapar. Ben ve Cibrîl göğe yükseldik. Ben orada Dünya semasının sahibi olan ve İsmail denilen bir Melek gördüm. İki elleri arasında yetmişbin melek vardı. Allah (c.c) (Müddesir 31) «Rabbiyin ordusunu ancak kendisi bilir.» buyuruyor. Cebrail göğün ka­pısını   çaldıda  "kim  O?" denildi.   "Cebrail"  deyince,  "beraberindeki kim?" denildi. "Muhammeddir" deyince "O gökyüzüne gönderildimi" denildi. "Evet" dedi (de kapı açıldı). Birde ne göreyim Âdem (a.s) Alla­nın kendini ilk yarattığı gündeki görünümünde değilmi! Kendine kendi neslinin mU'minlerinin ruhları gösteriliyorduda: "Ne güzel ruh ne güzel nefs, onu İlliyîn'e koyun" diyordu. Sonra zürriyetinden fâcir olanların ruhları gösteriliyor o da "ne kötü ruh ne kötü nefs onu da Siccîn'e atın" diyordu. Sonra oradan arza geçince kendimi bir takım sofralarda bul­dum. Üzerinde yarılarak kesilmiş etler vardı. Ama yakınında kimseler yoktu. Birde diğer sofraya baktım. Onun Uzerindede bozulup kokmuş bir et vardı. O sofrada yemek yiyen bir takım insanlar vardı. "Yâ Cibi-ril! Bunlarda kim?'" dedim. O da "Bunlar senin ümmetinden helâli bıra-kıpta harama giden insanlardır." dedi. Az daha geçti. Karınları evler gi­bi olmuş bir topluluğa geldim. Onlardan biri ayağa kalkmak istedikçe "Allahım kıyameti koparma!" diyerek yere yıkılıyordu. Bunlar Firavn neslinin yolu üzerindedirler. Yolcular gelip onları oradan atıyorlar. Ben onları Allah'a karşı gürültü çıkardıklarını işittim. "Bunlar kim?" dedim. "Bunlar senin ümmetinden faiz yiyenlerdir" dedi. Sonra az daha geçti birden dudakları deve dudağı gibi olmuş bir kavme rastladım. Ağızlan açılıp taş yutuyorlar sonra taş altlarından çıkıyor ve onlarda bunun acısıyla feryad ediyorlardı. "Bunlar kim?" dedim. "Bunlar insanların malını zorla yiyen zâlimlerdir" dedi. Az daha geçince göğüslerinden asılmış kadınlara rast geldim. Onlarıda Allah'a feryad ederken işittim. "Bunlar kimlerdir, yâ Cibril?" dedimde. "Bunlar Ümmetiyinin fahişele­ri" dedi. Az daha geçti. Ben yan taraflarından kendi etleri kesilip ken­dilerine yedirilen ve "hadi dünyada kardeşleriyin etini yediğin gibi kendi etinide ye" diye azarlanan bir topluluğa uğradım. "Bunlarda kim?" diye sorduğumda Cibrîl "bunlar senin Ümmetin içinde insanları yüzüne değilde arkasından ayıplayan ile insanları el-göz kaş işaretiyle alaya alanlardır." dedi. Sonra ikinci kat semaya çıktım. Orada Allanın yarattığı en güzel bir adama rastladım. Dolunay gecesi ayın diğer yıldızlara olan parlaklığı gibi buda insanlara güzellikte üstün kılınmış ti. "Yâ Cebrail! bu kim!" deyince, "0 kardeşin Yusuftur" dedi. Yanında kendi kavminden bir gurup vardı. Bende onlara selam verdim. O da be­ni  selamladı.  Sonra üçüncü  kat semaya çıktım. Birde ne göreyim! Yahya, İsa ve beraberlerinde kendi milletlerinden bir gurup vardı. Ben ona selam verdim o da beni selamladı. Sonra dördüncü kat semaya çık­tım. Orada İdris'i gördüm. Sonra beşinci kat semaya çıktım. Orada Ha­run ile karşılaştım. Sakalının yarısı beyaz yansı kara idi. Sakai uzun­luğundan dolayı neredeyse göbeğine değiyordu. "Yâ Cibrîl! Bu kim?" deyince Cibrîl: "Bu kavminin sevgilisi İmran oğlu Hârundur" dedi. Yanında kendi milletinden bir gurup vardı. Ben ona selam verdim. Son­ra altıncı kat semaya çıktım. Orada gür saçlı buğday benizli bir adam halinde Musa ile karşılaştım. Üzerinde iki kat gömlek olsa bile tüyleri onlardan dışarı çıkardı. O şöyle diyordu. "Birde İnsanlar Allah katında bu zattan daha ikramlı olduğumu sanıyorlar. Aksine bu zât Allah ka­tında benden daha ikramlidır." diyordu, "bu kim?" diye sorunca Cibrîl "Muşadır" dedi. Sonra yedinci kat göğe çıktım. Orada birden İbrahim ile karşılaştım. Sırtını Beyti ma'mura yaslamışti. İnsan güzel biriyidi. "Bu kim?" diye sordumda, "bu baban İbrahim Halilü-r Rahmân'dır" de­di. (Yanında kendi kavminden bir gurup insan da vardı. Ben ona selam verdim, O da beni selamladı. Ümmetimide orda gördüm. Bir kısmı ka­ğıtlar gibi ak, bir kısmı boz elbiseliydiler. Beytü'I ma'mura girdim. Be­nimle beraber beyaz elbiseli olan ümmetimde içeri girdi. Üzerlerinde boz elbiseli olanlara engel olundu. Onlar sıcakta kaldılar. Ben ve bera-berimdekiler Beyt-i Ma'mur'da namaz kıldık. Sonra çıktık. Beyti ma' murda hergün yetmiş bin melek namaz kılıp bir daha oraya dönmüyor­lar. )[584]

Sonra Sidretü'l Müntehaya yükseltildim. (Sidm denen o ağacın) Her yaprağı neredeyse bu ümmeti kaplayacak büyüklükteydi. Orada kaynayıp akan bir pınar vardı ve ona "Selsebîl" deniyordu. Ondan İki nehir ayrılıyordu. Birisi "Kevser"dir, diğeri "Rahmet nehri" dir. Orada yıkandım. Geçmiş ve gelecek günahlarım bağışlandı.

Sonra Cennete götürüldüm. Beni bir cariye karşıladı. "Sen kimin cariyesisin?" dedimde "Zeyd b. Hârise'nin" dedi. Sonra birden bozul­mayan değişmeyen sulardan meydana gelen bir nehirle ve tadı bozul­mayan sütten nehirlerle içenlere lezzet veren şerbetten nehirlerle sü­zülmüş bal ırmakları gördüm. Cennetin narları kova gibi iri idi.

Efendimiz burada dediki "Allah salih kullarına hiç bir gözün gör­mediği, hiç bir kulağın duymadığı, hiçbir kimsenin aklına hayaline ge­lemeyen nimetler hazırladı." Sonra Cehennem gösterildi. Ve kapatıldı. Sonra ben Sidretü'l Müntehâ'ya götürüldüm. Benim için bürüdü. Be­nimle arasında i)ci yay kadar yada daha yakın oldu. Her yaprağın üzeri­ne bir melek konmuştu. Bana elli vakit namaz farz kılındı. Oradan Mû-sâ'nın yanına getirildim.

Râvî burada Efendimiz (s.a.v)'in Mûsâ ile,Rabbi arasında namazın azaltılması için gelip gittiğini anlatır ve Efendimizin:

«-"Rabbime o kadar çok gidip geldimki artık utanır oldum" de­dim.» sözüne kadar hadisi anlatır.

Sonra Mekke'de müşriklere bu harikulade durumu haber vererek "ben dün gece Beytü'I Makdise geldim. Sema'ya çıkarıldım ve şunları şunları gördüm" deyince Ebû Cehil "Şu Muhammedin dediklerine şaş rmyormusunuz" dedi. Râvî hadisin gerisini (Ebû Cehlin itirazına Efen­dimiz (s.a.v)'in devesini yitiren Kureyş kervanını haber verip geleceği saati bile bildirmesini, kervanın dediği şekilde gelince durumu soruştu­rup "Muhammed doğru söylemiş" dediklerini) anlatarak bitirir.[585]

Bu çok acayip, garib bir hadis olup ben yansını buraya almadım. Bu haberi Neciy b. Ebî Tâlib de Abdül Vehhab'dan nakleder. Bu zat Sa-dûk biri olup bu haberi Raşid (Ebû Muhammed) el-Humânî'den nakle­der. ElHurnâni (Sika olmamakla beraber) "Meşhur" bir zattır. Kendisinden Hammad b. Zeyd ve Ibnü'I Mübarek hadis nakleder. Ebû Hâtera onun hakkında "Saİhü'l Hadis" tabirini kullanıyor. Onun naklettiği Ebû Harun imâra b. Cüveyn el Abdî ise hadiste zayıf biri olup şiâ mezhe­bi nd endir.

Bu hadisi Ebû Harun el-Abdî'den Hüşeym ve Nuh b. Kays el Had-dâni de sonuna kadar naklederler. Onlardan da bunu Kuteybe b. Said rivayet eder.

Yine Seleme b. El Fazl'da İbni İshak- Ravh b. el-Kâsım aracılığıyla Ebû Harun el-Abdi'den sonuna kadar nakleder. Yine Esed b. Mûsâ da-Mübarak b. Füdâle aracılığıyla rivayet eder. Abdürrezzak da Ma'mer b. Râşit ve Hasen b. Arefe aracılığıyla Ammâr b. Muhammed'den nakle­der. Bunların hepside (tek kaynak olarak) Ebû Hanından naklederler. Böyle bir hadisi asıl sevkeden kaynak olması hasebiyle Ebû Harun el Abdî (Hadis ilmi gereğince) hadisi terkediİen "Metruk biri" oluyor.[586]

İbrahim b. Hamze ez Zübeyrî anlatıyor: Bize Hâtem b. İsmail, İsâ b. Mâhân -Rabî' b. Enes-Ebû'l Âliye-isnadıyla Ebû Hüreyre'den: Yine Hâşim b. el-Kasım da Yûnus b. Bükeyr ve Haccâc el-A'ver-Ebû Ca'fer er Razî (ki bu İsa b. Mâhandır) Rabî' b. Enes-Ebû'l Âliye-Ebû Hüreyre (r.a) veya diğerlerinden Nebi (s.a.v) den:

"Kulumu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürüten

AHahın şanı ne yücedir." ayeti hakkında şöyle anlatır:

-Bir at getirilip üzerine binildi. Gözünün en son gördüğü uzaklığa adım atardı. Böylece Efendimiz de Cibril de yola koyuldu. Bir gün ekip ertesi gün biçen bir kavme geldiler. Ne zaman biçseler hemen eski ha­line geliveriyordu. "Yâ Cibrîl! Bunlar kim?" deyince "Bunlar Allah yolunda yurudunu terkeden göçmenlerdir. Onların sevapları:

"Bir şey infak etmişseniz Allah onun yerine (daha iyisini verir)" (Sebe ayet 39) ayetinin gereği olarak yedi yüz misli artırılıyordu.

Sonra başları kaya ile ezilen bir topluluğa geldi. Başları ezildikçe tekrar iyileşiyordu. "Yâ Cibrîl! Bunlar kim?1' deyince "bunlar kafaları namaz kılmada ağır olanlardır.1' dedi. Sonra önleri ve arkalarında ya­malık bulunan ve hayvanların otladığı gibi otlayıp dikenli hurma, zak­kum cehennem taşı (denen kızgın taşlar)dan yiyen bir cemaata rastla­dı. "Ya Cibril! Bunlarda kim?" deyince, o da: Bunlar zekâtlarını ver­meyenlerdir, dedi.

Sonra yolun kenarında bulunan ve her gelenin üzerine oturduğu bir kütüğe geldi. Allah (c.c) (Araf suresi ayet 86):

"Tehdid ederek insanları Allah yolundan alakoyarak her yola oturmayın" buyuruyor.

Sonra kaldıramiyacağı kadar büyük bir yük demeti toplamış olan birine rastladı. Adam daha da toplamak istiyor ;'Ya Cebrail bu kim?1' dedi. O da: "Bu üzerinde emânet olup onu ödemeye bir türlü gücü yetmeyip hâlâda onu artırmaya çalışan ümmetinden birisidir." dedi. Sonra dil ve dudakları demir bir makasla kesilmiş bulunan bir toplu­mun yanına geldi. Kesildikçe dil ve dudakları eski haline geliyordu. "Yâ Cibrîl! kim bunlar?" diye sorunca, "bunlar fitne hatipleridir." dedi.

"Sonra (s.a.v) Cennet ve Cehennemin sıfatlarını anlattı" diyerek hadis devam eder ve......

-Sonra yürüyüp Beytü'l Makdis'e geldi. Girip namaz kıldı. Sonrada Peygamberlerin ruhları geldi ve Rablerine sena ettiler.

-Ravi böyle diyerek üç büyük yaprak (6 sahîfe) tutan bir hadis naklediyor.[587]

Ebû Ca'fer er Râzî bu hadisi tek başına rivayet etmişitir. Kendisi sağlam biri değildir. Hadis "münker" bir hadis olup tıpkı hikayecilerin sözlerine benzemektedir Ben bunu sadece bilinip ibret olsun diye bu­raya aldım. Yoksa bunu delil saymak için değil.

Mi'rac konusunda Sika (güvenilir) bir kişi olmayan İshak b. Bişr de İbni Cüreyc- Ata isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan bir hadis rivayet eder. Ma'mer b. Raşid de Zührî- Urve isnadıyla Hz. Âişe (r.a)'ın "Namaz Mekke'deyken Nebi (s.a.v)'e ikişer rekat olarak farz kılınmıştı. Medine' ye göç edip gelince dört rekat farz kılındı. Sefer namazıda iki rekat olarak kaldı." dediğini nakleder. Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.[588]

İsrâ hadisesi burada sona erdi.[589]

 

Efendimiz  (S.A.V)'İn Hz. Âişe Ve Hz. Sevde İle Evlenişi

 

Hişam b. Urve babası aracılığıyla Hz, Âişe (r.a)'ın şöyle dediğini

anlatır:

-Rasülullah (s.a.v) benimle Hicret'ten önce Hatice (r.a)'in vefa­tından sonra nikahlandı. Ben o zaman henüz altı yaşında bir kızdım. Rasülullah benimle zifafa girdiğinde ben dokuz yaşında bir kız çocu­ğu olup, kadınlar bana (gelinliği hazırlamaya) geldiklerinde ben sa­lıncak üzerinde sallamrdjm. Saçları omuzlarına dökülmüş biri idimde beni kadınlar hazırlayıp süslediler ve sonra Nebi (s.a.v)'e getirdiler. Urve Hz. Âişe'nin Efendimiz (s.a.v)'in yanında dokuz yıl kaldığını söyler. Bu sahih bir hadistir.[590]

Ebû Usâme de Hişâm aracılığıyla babası Urve'nin "Hz.Hatice Nebi (s.a.v)'in Medine'ye hicretinden üç yıl önce vefat etti. Rasülul­lah (s.a.v) iki yıl veya iki yıla yakın öylece kalıp henüz attı yaşların­da olan Âişe'yi (r.a) nikahladı. Sonra o dokuz yaşına gelince zifafa girdi." dediğini rivayet eder. Hadisi Buhâri bu şekilde Urve'den (Hz. Aişe'yi atlayarak) mürsel birşekilde rivayet eder.[591]

Hişâm b. Urve babası Hz. Aişe isnadıyla Rasülullah (s.a.v)in

«İki defa rüyamda bana gösterildin. Adamın birini rüyamda beyaz ipekler içerisinde seni taşırken gördüm, (bana) İşte bu senin hanımındır, diyordu. Bunun üzerine ben (yüzündeki ) Örtüyü açıp seni görüyor ve "Eğer bu (evlilik) Allah katından ise Allah onu icra eder" diyorum.»[592]

Abdullah b. İdriste Muhammed b. Amr -Yahya b. Abdirrahman b. Hâtib isnadıyla Hz. Âişe (r.a)'in şöyle dediğini anlatır:

Hatice (r.a) vefat ettiğinde Havle b. Hakim Rasülullah (s.a.v)'e geldi ve: "Evlenmeyecekmisin?" diye sordu. Rasülullah (s.a.v) de: "Kim ile?" diye sordu. Havlede "Dilersen kız dilersen dul olur" dedi.

Efendimiz "Kız kim olur dul kim olur?" buyurunca Havle:

Kıza gelince o Allah kullarının sana en sevimlisi Ebû Bekrin kızı Âişe'dir. Dulda sana iman edip tam bağlanan Zem'a kızı Sevde'dir, de­di. Rasülullah (s.a.v) "bunları bir müzakere edeyim" buyurdu.

Havle derki: (Hz. Ebû Bekrin karısı) Ümmü Rûmân'a geldim ve "Yâ Ümmü Rûman. Allah size ne hayır ve ne bereketler ihsan etti!" dedim. O da: "ne demek bu?" dedi. Bende:

-Rasülullah (s.a.v) Âişeyle evlenme konusunda müzakere ediyor dedim. Ümmü Rûmân da "Bekle biraz Zira Ebû Bekir gelmek üzere" dedi. Derken Ebû Bekir geldi. Bende bu durumu ona anlattım. Ebû Bekir de:

-Peki ama Âişe Efendimize uygun olurmu. Çünkü O Efendimizin (kendini kastederek) kardeşinin kızıdır?" dedi.

-(Bu haberi alan ) Rasülullah (s.a.v) de kî "Ben onun o benim din kardeşimdir. Onun kızı bana dinen uygundur." buyurdu.

Böylece Ebû Bekir kalkıp gitti. Ümmü Rûmân bana "Mutim b. Adiy de Aişe'yi oğluna almayı konuşmuştu. (Ebû Bekri kasdederek) Vallahi şimdiye kadar hiç sözünden caymadı" dedi. Havle derki:

-Ebû Bekir (r.a) Mut'ım b. Adiye geldi ve şu kızcağızın konusun­da ne diyorsun?" dedi. Mut'im karısına giderek ona "Sen bu konuda ne düşünüyorsun?" dedi. Kadın da doğru Ebû Bekir (r.a)'a gelip "Eğer biz bu genci senin kızla nikahlarsak belki onu senin dininden çıkar­tıp kendi dinine sokarsın" dedi.

Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a) da Mutim'e dönüp "sen ne diyor­sun" dedi. Mutim "karımın dediklerini sende duyuyorsun" deyince Ebû Bekir (r.a) oradan ayrıldı. Artık içinde "söz vermiş olmak" gibi vicdanî birşey kalmamıştı. Havle'ye dönüp "Rasûlü Ekrem'e söyle dü­nürlüğe gelebilir" dedi. Rasûluİlah (s.a.v) gelip Hz. Aişe'yi nikâhına aldı.

Havle derki: Sonra ben Zem'a kızı Sevdeye gittim. Babası gayet yaşlı biri olup o yıl hacca gidememişti. Ben ona Cahiliye adeti Üe selam verdim, ve "iyi sabahlar" dedim. "Sen kimsin?" dedi. "Hakim kızı Havleyim" dedim. Bana "merhaba" diyerek Allanın söylemesini dilediği şeyleri söyledi. Ben ona "Muhammed b. Abdiliah b. Abdi'l Muttalib Şevde ile evlenmeyi düşünüyor" dedim O da "Çok uygun bir eş tam dengi ama (kızını kasdederek) arkadaşın ne düşünüyor?" dedi. "O bunu istiyor" dedim. Zem'a da: Ona söyle buraya dünürlüğe gel­sin" dedi. Rasülullah da ona gelip Sevdeyi nikahladı.

Havle derki; bu evlilik üzerine olayı duyan (ve henüz müslüman olmayan Sevdenin kardeşi) Abd b. Zem'a gelip başına toprak saç­maya başladı. Abd Müslüman olduktan sonra: "Ben Rasülullah (s.a.v) Sevde'yi aldı diye başına toprak saçtığım gün gerçekten çok akılsız-mışim" derdi. Bu isnadı hasen bir hadistir.[593]

 

Peygamberimizin Kabilelere Tebliğe Çıkması

 

İsrail, Osman b. el-Muğîre,-Sâlim b. Ebİ'l Ca'd isnadıyla Câbir'in (r.a) şöyle dediğini bildirir. Rasülulah (s.a.v) hac zamanı arafatta kendini insanlara arz ediyor ve:

"Beni kendi kavmine götürecek kimse varmı? Çünkü Kureyş beni Rabbimin kelamını tebliğ etmekten alakoydu." buyuruyordu. Ebû Dâ-vûd da bu hadisi Muhammed b. Kesir-fsrâil ile nakleder. Bu hadis (rical yönünden) Buharî'nin şartlarını taşımaktadır.[594]

Mûsâ b. Ukbe İbni Şihab'tan naklediyor:

-Rasûlullah (s.a.v) bu yıllarda, her hac mevsiminde kendini kabi­lelere arzediyor, toplumun ileri gelenleriyle konuşuyor, buna rağmen kendini barındırıp korumaları dışında başka birşey istemiyordu. O şöyle diyordu:

"Sizden hiç birinizi her hangi bir şeye zorlamayacağız. Da'vet ettiğim şeye sizden razı olan varsa ne âla. İstemeyene asla zorla­mam. Ben sadece beni öldürmek isteyenlere karşı korumanızı istiyo­rum. Tâki böylece Rabbimin Risaletini tebliğ edebileyim ve Allah benim ve bana yoldaşlık yapan kimse hakkında dilediği hükmü verin­ceye kadar kalayım"

Lakin hacca gelenlerin hiç biri bu ricayı kabul etmiyor ve "Onu kendi kavmi bizden iyi bilir. Siz kendi kavmini ifsâd etmiş birinin bi­zi İslah edebileceğinimi sanıyorsunuz?" diyorlar ve Efendimizi (s.a.v) geri gönderiyorlardı. İşte onların bu red etmeleri Ensar lehine bir be­reket depolaması oluyordu.

Bu arada Ebû Talib Ölmüş ve Rasûlullah eskisinden daha çetin bir imtihanla karşılaşıyordu. Kendini belki barındırırlar ümidiyle Taifteki Sakîf kabilesine gitmeyi arzu etti. Onlardan üç kişi buldu. Bunlar, Abdliyâleyl, Habib b. Amr ve Mesûd b. Amr idiler. Bunlar Sa-kiflilerin seyyidleriydi. Efendimiz (s.a.v) onlara kendini takdim edip durumun vehâmetini anlattı. Kavminin kendine ona karşı saygısızlık­ta bulunduğu hususları açıkladı.

Onlardan birisi: "Eğer Allah seni peygamber gönderdiyse Ka'be-nin örtüsünü çalmış olayım" dedi. Diğeri; Allah senden başkasını göndermekten âcizmiydi?" dedi. Ötekide: "Vallahi seninle şu oturum­dan sonra asla biraraya gelmeyeceğim. Vallahi eğer sen gerçekten Allah'ın peygamberi isen, benimle konuşmaya tenezzül etmeyecek kadar hakkın ve şerefin olması lazım. Yok Allah adına yalan sö-ylüyorsan, ben seninle konuşamayacağım kadar şerli birisin dedi. Bö­ylece Efendimizi istihza ve alaya aldılar. Efendimizin kendileriyle istişare ettiği şeyleri kavimleri arasında yaydılar ve Peyğameber (s. a.v)in geçeceği yolun kenarına iki saf halinde oturdular. Peygamberi­miz (s.a.v) yanlarına geldiğinde her adımını kaldırıp yere basışında ayaklarına taş vurarak ezip kanlar içinde bıraktılar. Onların ellerin­den kurtulduğunda ayaklarından kanlar akıyordu. Onların bahçelerin­den birine doğru yönelip bir asmanın gölgesine sığındı. Çok üzüntü ve acı içindeydi. Bahçede Rabia oğlu Utbe ile kardeşi Şeybe vardı. Rasûlullah onları görünce eski düşmanlıklarını bildiği için onlara ait bir yerde olmaktan hoşlanmadı. Onlarda Efendimizi görünce Addâs adındaki köleyi Ona gönderdiler. Addas Ninovâ halkından hıristiyan bir gençti. Beraberinde üzüm vardı. Addâs gelince Rasûlullah ona: "Yâ Addas! Sen hangi diyardansın?" buyurdu. "Ninova halkından" dedi. Nebi (s.a.v) de:

"Salih kişi Yûnus b. Metta'nın şehrindenmisin?" Duyurdu. Addâs "Sen Yûnus b. Mettâ hakkındaki haberi nerden biliyorsun?" deyince, Efendimiz:

"Ben Allanın Rasülüyüm. Yunusun haberini bana Allah verdi." buyurdu. Addâs Efendimizden bu haberi duyunca Rasûlullah'ın (s.a.v) önünde secdeye kapanıp kan ak­makta olan el ve ayaklarını öpmeye başladı. Utbe ve Şeybe köleleri­nin bu yaptıklarını görüp ses çıkarmadılar. Yanlarına gelince, "Sana ne oldu da Muhammedin ayaklarına kapanıp öptün?" dediler. O da "Bu zat salih bir insandır. Allanın bize gönderdiği, Yunus b. Metta denilen bir peygamberin hakkında bildiğim şeyleri bu zatta bana ha­ber verdi." deyince ona güldüler, ve "Sakın bu adam seni hıristiyanîı-ğından saptırmasın. Bu çok düzenbaz bir adamdır." dediler. Rasûlul-lahta Mekke'ye geri geldi.[595]

Yûnus b. Yezîd derki: Zührî'den bana Urve haber verdiki kendis­ine Âişe (r.a) anlatmışki: Birgün Rasûluİlaha (s.a.v): "Sana Uhud gü­nündeki sıkıntıdan daha beter sıkıntı çektiğin bir günün oldumu?" dedim. Buyurduki:

«Senin kavminden neler çektim gördüğüm en çetin bela akabe gününde oldu. O gün kendimi İbni Yâlil b. Abdi Kûlâl'e arzetmiştim. O arzumu yerine getirmedi. Üzgün bir halde önüme doğru yürümeye başladım. Ancak (Mekke yolu üzerindeki) Karnü's Seâlib denen yere gelince kendime gelebildim. Başımı kaldırınca beni bir bulutun gölge­lendirdiğini gördüm. Dikkatle bakınca içerisinde Cibrîli gördüm.[596] Ce­brail bana seslenerek:

"Şüphesiz Allah (c.c) kavmiyin sana söylediklerini ve ne diyerek seni geri çevirdiklerini duymuştur. Onlar hakkında dilediğin şeyi ken­disine emretmen için sana dağlar meleğini göndermiştir" dedi. Sonra dağlar meleği seslenerek beni selamladı ve:

- Yâ Muhammed! Şüphesiz Allah kavmiyin sözlerini duydu. Ben dağlar meleğiyim. Dilediğini bana emredesin diye Rabbin beni sana gönderdi. Eğer (Ebû Kubeys ile el-Ahmer'den ibaret olan) Ahşeb dağlannı onların  üzerine kopar ive rmemi dilersen öyle  yapayım, dedi. RasuJulIah (s.a.v) de ona:

«Aksine ben, Allanın onların en şerlilerinden (bir rivayetle zür-riyetlilerinden) Allaba kulluk edip ona hiçbir şeyi şirk koşmayan kimseler çıkaracağını ümit ediyorum,» buyurdu. Bu hadisi Şeyhayn nakletti.[597]

Bekkâi, İbni İshak'tan nakleder: Bana Yezîd b. Ziyâd, Muham-med b. Ka'b el-Kurazî'nin şöyle dediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v) Taife varınca Sakîfliler'den bir kaç kişiyle görüşmeye yöneldi. O gün bunlar toplumunun lider konumunda olanlarıydı, bunlar Abdi Yâlîl b. Amr ile Kardeşleri Mesûd ve Habîb olmak üzere üç kişiydiler. Bun­lardan birinin yanında Kureyşin Cumah boyundan bir kadın vardı. Rasûlullah (s.a.v) onların yanına varıp oturdu ve onları Allah'a da'vet etti. İçlerinden birisi: "Allah seni Peygamber diye gönderdiyse Ka'be' nin örtüsünü parçalayayım" dedi. Biriside: 'Allah senden başka gön­derecek kimse bulamadımı" dedi. Öbürü de: "Vallahi ben seninle ko­nuşmayacağım" dedi.

İbni İshak hadiseyi aynen İbni Şihâb'm hadisinde olduğu gibi an­latıp şu bilgileride ilave etmiştir. Bana anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v) biraz sakinleşince şöyle duâ etmiş:

"Allahim! Gücümün zayıflığını, çaremin azlığını ve insanlar nez-dindeki umursanmazlığımı sana şikayet ederim. Ey Rahmet edenlerin en iyi rahmet edeni! Zayıfların Rabbi sensin. Sen benim Rabbimsin.

Beni (buhalde) kime bırakıyorsun, bana surat asan -neseben- bana uzak otanlarami, yoksa işimi kendine havale ettiğin düşmanamı? (Bu perişan halde bile) eğer bana öfkeli değilsen (ben bu sıkıntılara) hiç önem vermem. Gazabiym bana gelmemesi veya hoşnudsuzluğuyun bana isabet etmesinden, senin afiyetin bana daha genişlik verir. . Karanlıkların kendisiyle aydınlandığı dünya ve âhiret işlerinin dü-zenlene bilmesi ancak onun üzerinde olan yüzüyün nuruna sığınırım.

Sen kendin razı olana kadar af ederek razı olmak ancak senin elindendir. Güç ve kuvvet ancak senindir.[598]

Bana Hüseyin b. Abdillah b. Ubeydulîah b. Abbâs bana haber verdiki: Ben Rabîa b. Abbâd'ı Babama şöyle anlatırken duydum: Ben küçük bir çocukken Mina'da babam ile beraberdim. Rasûlullah (s.a.v) de Arap kabilelerinin yanında durmuş onlara:

"Ey falanca oğulları! Ben Allanın size gönderdiği Rasülüyüm. Al­lah size kendine ibadet edip hiç bir şeyi ona ortak koşmamanızı ve Ondan başka bütün taptıklarınızı terketmenizi bana iman edip beni tasdik etmenizi ve ben Allanın benimle gönderdiği ilahi hükmü açı­klayana kadar beni korumanızı size emrediyor" buyurdu. Efendimizin arkasında şaşı gözlü, alçak boylu başında iki tutum saçı bulunan, üzerinde Aden işi bir elbise bulunan bir herif duruyordu. Rasûluîlah sözünü bitirince bu herif şöyle dedi:

-"Ey falan oğulları! Bu herif sizi Lât ve Uzzâ'yı bırakmaya Mâ­lik b. Ukayş oğullarından olan sizin dost ve müttefikiniz olan kabile­den sıyrılıp çıkarak kendi getirdiği bid'at ve dalâlete girmeye çağı­rıyor. Sakın ona itaat etmeyin Onun konuştuklarını dinlemeyin" dedi. Ben babama "bu kimdi?" diye sordum da bana "bu Muhammedin Amcası Abdü'l Uzza Ebû Lehebtir" diye cevap verdi.[599]

Bana İbni Şihâb haber verdiki Nebî (s.a.v) Hacdaki vakfe yaptık­ları yerde Kinde kabilesine geldi. İçlerinde Müleyh denen liderleri vardı. Rasûlullah (s.a.v) onları Allah'a îmana çağırıp kendini onlara arz etti isede onlar reddettiler.[600]

Bana Muhammed b. Abdurrahman b. Abdillah b. Husayn anlatti-ki: Efendimiz (s.a.v) hacca gelen KELB kabilesinden vakfe yerinde duran ve Abdullah oğullan denen bir oymağa da gelip kendini arze-derek onları AMaha çağırdı. Onlara: "Ey Abdullah oğullan! Allah ba­banızın adını en güzel koymuş" buyurup Allah'a inanmaya çağırdıy-sa da onlar bu da'veti kabul etmediler.[601]

Yine İbni İshak derki: Bana arkadaşlarımdan biri anlattıki: Efen­dimiz (s.a.v) Hacdaki konukladıklan yerlerinde Hanife oğullarına da gelip onları Allaha çağırarak kendini arzetmişti. Arablardan hiç bir kabile Efendimizi bunlardan daha çirkin red etmemiştir.[602]

Yine bana Zührî'nin anlattığına göre; Nebî (s.a.v) Âmir b. Sa'saa oğullarına gelip kendini onlara arzeyleyerek Allaha da'vet etmiş. On­lardan Bahîra b. Firâs denen bir adam: "Vallahi şimdi ben bu genci Kureyş'ten almış olsam bununla bütün arapları yerim" deyip sonra Efendimize: "Ne dersin şimdi biz senin bu dinine girsek sonra Allah seni muhaliflerine gâlib kilsa sen Öldükten sonra bu işin kırallığı bi­ze kalırmı?" deyince Efendimiz:

"Bu iş Allahındır. Onu dilediğine verir." buyurdu.

Adam da "Demekki bizim göğüslerimiz senin önünde (koruyucu olmak için) arablara hedef olacak, Allah seni üstün getirince liderlik başkasının olacak ha. Bizim senin dinine ihtiyacımız yok" deyince hepsi reddettiler.[603]

 

Süveyd B. Sâmit Hadisi

 

Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor; Bana Âsim b. Amr b. Katâde kendi kavminden bir takım şeyhlerin şöyle dediğini haber verdi: Amr b. Avf'ın kardeşi Süveyd b. Es-Sâmit Hac yada Ömre kasdı ile Mekke'ye gelmişti. Bu Süveyd halkı kendi aralarında yiğitli­ği, yaşlılığı ve şiirleri sebebiyle "Kâmil" diye adlandırmıştı. Rasûlul­lah ona gidip kendisini Allaha da'vet etti. Süveyd de:

-Belki sendeki bu din ilmi bende olanın aynısıdır, deyince Rasü-lulah (s.a.v) de: "Sende bulunan ne?" buyurdu. O da, "bende Lok-man'ın (a.s) hikmetlerinden oluşan bir defter var" dedi. Efendimiz (s.a.v) "onu bana bir göster" buyurunca Süveyd onları çıkarıp göster­di. Rasûlullah (s.a.v) de:

-«Bu sözler gerçekten çok güzel, bendekiler ise bunlardanda üstün. O, Allah'ın (c.c) indirdiği Kur'an'dır." buyurdu. Ve Süveyd'e Kur'an okudu. Onu İslam'a çağırdı. O da bunu olmayacak bir şey ola­rak karşılamadı ve "Bu söz hakikaten çok güzelmiş" deyip dönüp Medine'ye kendi kavminin yanma geldi. Aradan çok geçmeden Haz-reç kabilesi onu öldürdü. Süveyd'in kabilesinden bir kısım adamlar: "Biz şüphesiz onun Müslüman olarak öldürüldüğüne inanıyoruz" di­yorlardı. Süveyd Buâs harbi günü öldürüldü.[604]

Bekkâî, İbni İshak'tan nakleder: "Şu şiirleri söyleyen Süveyd idi."

Dikkat et. Nicelerine dost diye çağırışında yokluğunda onun uydurup söylediği sözler seni çok üzer.

Onun yüzüne karşı sözleri petek balı gibi isede arkamdan söylediği sözler Göğüs deliği gırtlak üzerindeki süslü kılıç gibi­dir.

Dıştan görünüşü sana sevinç verir. Derisinin altında (içinde) İse sırt kaslarını kesen aldatıcı bir muska vardır.

Gözleri yan bakışlarıyla içinde gizlediği kin ve buğzu sana açıklar.

Haydi bana şimdi yardım et. Zira uzun süre beni yonttun durdun (zayıflattın) Dostun hayırlısı destek olur ama yontup za­yıflatmaz.[605]

 

Buâs Hadisi Ve İyas B. Muaz'ın İslam Oluşu

 

Yunus, İbni İshak -Husayn b. Abdirrahman b. Sa'd b. Muaz isna-diyla Mahmud b. Lebîd'in şöyle dediğini nakleder: Ebû'l Hayser laka-blı Enes b. Râfî Mekke'ye geldiğinde beraberinde AbdU'l Eşhel oğul­larından bir genç gurubu vardı. İyas b. Muâz da bunlar arasında bu­lunuyor ve Kureyş'ten Hazreç kabilesi aleyhine kendi kabilesi ile dostluk antlaşması yapmak istiyordu. Rasûlullah (s.a.v) bunları duyunca hemen yanlarına gelmiş ve Onlara Ja "Sizin gerçekleştirmeye geldiğiniz şeyden daha hayırlı bir şeyOin sizin olmasını istermisiniz?" buyurmuş. Onlarda "O da ne imiş?" deyince, "Ben Aüahın Rasülüyüm. Allah beni kullara peygamber ola­rak göndermiştir" buyurarak onlara İslam'ı anlatmış, ve onlara Kur' an okuyuvermişti. O zaman küçük bir çocuk olan İyâs: "Ey topluluk! Vallahi bu sizin gerçekleştirmeye geldiğiniz şeyden çok daha iyi" de­di. Bunun üzerine Ebû'l Hayser de yerden bir avuç toprak alıp onu İyas b. Muâz'ın yüzüne çırpmış ye "sen bize akıl vermeyi bırak İ Hayatıma yemin ederimki biz buraya bundan başka bir maksatla gel­dik." dedi. İyas'ta sesini çıkarmadı. Nebî (s.a.v)de onların yanından ayrıldı, onlarda Medine'ye geri döndüler. Bu Buâs olayı Evs ile Haz-

reç kabileleri arasında geçen bir olaydı. Aradan çok geçmeden İyas b.Muâz ölmüştü.

Mahmud b. Lebîd derki: İyas ölüm döşeğindeyken benim kav­mimden başucumda bulunanlardan biri bana haber verdiki "Onlar İy-âs'ın ölünceye kadar Allah'a tehlil ve tekbir, teşbih ve hamd etmekte olduğunu işitmişler. Onlar İyas'ın müslüman olarak öldüğünde asla şüphe etmiyorlarmış onun müslüman olduğu peygamberle oturmuş bulunduğu o mecliste anlaşılmıştı.[606]

Hişâm b. Urve babası aracılığıyla Hz. Âişe'den (r.a) şöyle dediğini anlatır: Buâs günü Allanın Peygamberine önceden takdim ettiği bir gün olmuştu. Rasûlullah bu olaydan sonra Medine'ye geldi. O geldi­ğinde onların topluluğu dağılmış ileri gelenleri öldürülmüş (bir birini yaralamış bulunuyorlardı) idi. Allah Medinelilerin İslama girmeleri için o günü peygamberinin gelişinden öne almıştı. Bunu Buharî anlatır.[607]

 

Ensar'dan Gelen İlk Haberler Ve Birinci Akabe Bîâtı

 

Ahmed b. Mikdâd el-lclî, Hişâm b. Muhammed el-Keİbî- Abdü'l Hamid b. Ebî Abes b. Cübr- babası isnadıyla şunları anlatır. Abes b. CUbn derki: Bir gece Kureyşüler Ebû Kubeys dağı üzerinden şöyle diyen bir ses işittiler:

«İki Sa'd (kabilesi) eğer müslüman olacak olursa Muhammed Mekke'de muhaliflerinden korkmayacak hale gelmiş olacaktır.»

Sabah olunca Ebû Süfyan: "İki Sa'd da kim? Sa'd b. Bekr yada Sa'd b. Temim'mi?" dedi. İkinci gece olunca -sahibi görünmeyen- bir sesin şöyle dediğini duydular:

-Ey Sa'd kabilesi, Evs'in Sa'dı! Sen yardımcı ol. Ey Hazreçlilerin Sa'd'ı zarif gençler. Hidayet da'vetçisine katılın ve arif insanların Cennetteki idealini Allahtan temenni edin. Zira hidayet arayan kim­seye Allanın sevabı, Firdevs cennetinde ipekli perdelerin salındığı bahçelerdir.

Bunun üzerine Ebû Süfyan, "Vallahi bu Sa'dlar Sa'd b. Muâz ile Sa'd b. Ubâdedir" dedi.[608]

Bekkâî, İbni İshak'tan naklediyor: Allah (c.c) dinini ortaya çıkar­mak ve peygamberine izzet vermeyi arzu buyurunca {onun emri ile) Rasûlullah (s.a.v) Ensar ile buluşmuş olduğu O hac mevsimi yine te­bliğe çıkmış ve kendini kabilelere arzetmişti. Nitekim önceieride bö-yle yapıyordu. Akabe denen (Şeytan taşlanan yerle Mekke arasındaki) yerde bulunduğu bir sırada (Medine'de oturan) Hazreç kabilesin­den bir kervana rastladı. Asım b. Amr b. Katâdenin bana kendi kav-minden bir şeyhden anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v) "siz kimsiniz?" diye sormuş onlarda; "Hazreçten bir gurub demişler. Efendimiz (s.a.v) de:

«Yahudilerle müttefik olanlardanım?» buyurun­ca "evet" demişler. Efendimiz onlara: "oturmazmısmız, sizinle biraz konuşayım?" deyince "tabi olur" dediler, ve onunla birlikte oturdular. Rasülü Ekrem onları Allah'a da'vet edip İslam'ı tanıttı, ve onlara Kuran okudu.

Medinelilerin İslam'a girmelerinden âmil olan, Allanın en büyük Iutfu, Yahudilerin onların diyarında beraber yaşamaları idi. Yahudiler kitab ehli olup bilgi sahibiydiler. Medine arapiarıysa şirk koşup ve putlara tapan bir toplum idi. Medineiiler onların ülkelerine harb açıp elde etmişlerdi. Bu yüzden yahudilerle araplar arasında ne zaman bir olay çıksa yahudiler hemen: "Yakın da bir peygamber gönderilecektir. Zamanı gölgenin üstümüze gelişi kadar yakındır. Biz ona uyacak ve sizi Âd ve İram kavimlerinin öldürüldüğü gibi öldüreceğiz" derlerdi.

Rasûl-U Ekrem bu Hazreçli gurupla konuşupta onları İslam'a ça­ğırınca, birbirleriyle "Ey topluluk! Bilinki vallahi bu yahudilerin (ge-fecğini haber vererek) bizi korkuttukları peygamberdir. Sakın bu zata katılmada yahudiler sizden önce davranmasın" diye konuşup peygam­berin bu da'vetine icabet ederek müslüman oldular, ve Efendimize:

-Biz kavmimizi terk etmiş idik. Bizim kavmimizin arasında olan şer ve düşmanlık gibi dünyada aralarında böyle şey olan bir kavim yoktur. Belki Allah senin vasıtanla onları birleştirecektir. Biz şimdi onlara gidelim ve onları senin dinine çağırıp bizim sana katıldığımız şeyi onlarada tanıtalım. Allah onları senin etrafında toplarsa senden daha güçlü kimse olamaz, dediler. Daha sonra Mekke'den ayrıldılar.

İbni İshak derki: Anlatıldığına göre Hazreç'ten altı kişilermiş:

1- Es'ad b. Zürâra

2- Avf b. Afra,

3- Rafi b. Mâlik ez Zürâkî,

4- Kutbe b. Âmir es Sülemî,

5- Ukbe b. Âmir,

6- Adiy bin Ganem oğullarından Cabir b. Abdillah. Bunu İbni Hazm tbni tshak'tan naklederek Ukbe'nin yerine Muavvez b. Afra yi zikreder. Bunlar Medine'ye gelince ka­vimlerine Rasûlullah'ı anlattılar ve onları İslam'a çağırdılar. Arala­rında Allah RasülünUn adı hızla yayıldı. Ertesi yıl olduğunda hac mevsiminde Ensar'dan on iki kişi Mekke'de hazır bulundu. Rasüllullah (s.a.v) onlarla Akabe'de buluştu. (İşte bu ilk Akabe'dir.)

Bunlar Efendimize kadınların bîat şartlarıyla biat ettiler Zira bu olay müslümanlara harb yapma emrinin gelişinden önce idi. Bu ge­lenler

1- Es'ad b. Zürâra,

2- Avf,

3- Muavvez (bu ikiside Afra'nm çocuklarıdır)

4- Zekvân b. Abdi Gays

5- Rafi b. Mâlik

6- Ubâde b. Es-Sâmit

7- Yezid b. Salebe el-Bedevî,

8- Abbas b. Ubâde b. Nadle

9- Kutbe b. Âmir

10- Ukbe b. Âmir, bu adları verilenler Hazreç kabile-sindendir.

11- Ebû Heysem et Teyhân,

12- Uveym b. Sâide bu ikiside Evs kabilesindendiler.[609]

Yûnusla diğer âlimler İbni İshak'tan şöyle naklederler: Bana Yezîd b. Ebî Habîb, Mersed b. Abdillah el Yezeni-Ebû Abdillah es-Sunâbihi AbdUrrahman b. liseyle - lsnadıyla Ubâde b. Es-Sâmit'den (r.a) şöyle dediğini anlattı:

«Biz birinci Akabe gecesi on iki kişilik bir gurup Rasûlullaha bi­at ettik. Ona kadınların biat şartlarıyla biat ettik. Efendimize 'Al­lah'a hiç bir şeyi ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, el ve ayakla­rımız arasındaki biriyle iftira edip bühtan etmeyeceğimize, ma'rufta ona âsi gelmeyeceğimize" dair biat ettik. Bu biat harbin farz kılın­masından önceydi. Rasûlullah (s.a.v) diyorduki: "Eğer sözünüzü yeri­ne getirirseniz Cennet sizindir. Eğer bunlardan bir şeyi gizlice yapar­sanız işiniz Allaha kalmıştır. Dilerse af eder, dilerse azab eder."» Hadişi Buharı ve Müslim Kuteybe-Leys-Yezîd b. Habîb isnadıyla rivayet ederler.[610]

(Zehebî kendi isnadiyla derki:) Bize el-Hıdr b. Abdirrahman ile İsmail b. Ebî Amr, Hasen b. Ali b. Hüseyn b. Hasen b. el-Bünn -De­desi Ebû'l Kasım eI-Hüseyn-(479 yılında) Ebû'l Kasım Ali b. Muham-med b. Ali b. Ebi'l Ulâ -AbdUrrahman b. Osman el- Muaddel -Ali b. Ya'kub- Ahmed b. İbrahim el-Kureyşî, Muhammed b. Âiz, İsmail b. Ayyaş, Abdullah b. Osman b. Hüseyn, İsmail b. Ubeyd b. Rifâ'a -is­nadıyla Ubâde b. Es Sâmit (r.a)'tan şöyle dediğini rivayet ettiler.:

«Biz çalışkan halimizde de, tembel halimizde de dinleyip itaat etmek, dar durumda da bol durumda da nafaka vermek, emri bil ma­ruf yapıp kötülüklere engel olmak, hiç bir kınayanın lafına aldırma­dan Allah yolunda hak sözü söylemek, Medine'ye yanımıza gelince kendimizi çocuklarımızı ve karılarımızı koruduğumuz gibi onu korumak ve karşılığında Cennet bizim olmak üzere biat ettik.[611] Bu hadisi Züheyr b. Muâviye de İbni Husaym- İsmail b. Ubeyd b. Rifa'a - ba­bası Ubeyd aracılığıyla Ubâde b es- Samit (r.a)tan buna benzer bir ifadeyle nakletmiştir. Ancak Dâvûd b. AbdUrrahman el-Attâr ile Yahya b. Süleym buna aykırı olarak hadisin bu metnini apayrı bir is-nad ile İbni Huseym'den rivayet etmişlerdir ki bu haberi Ebu'z Zübey aracılığıyla Cabir'den (r.a) nakleder. Bu az ileride gelecektir.

Bekkâi; İbni İshak'tan şöyle nakleder. Medineiiler yurtlarına geri dönünce Efendimiz (s.a.v) Mus'ab b. Umeyr el Abderî (r.a)'ı onlara Kur'an öğretip dînî konulan aydınlatması için oraya gönderdi. Mus'ab Medineye gelince Es'ad b. Zürâra (r.a)m evine misafir oldu. Hatta Âsim b. Ömer'in bana anlattığına göre Mus'ab onlara namazda kıldınyormuş. Bunun sebebi de Evs ve Hazreçlerin (Buâs harbinden yeni çıkmış olup eski düşmanlıklar henüz unutulmadığından) birbirlerinin arkasında namaz kılmak istememeleri imiş.

İbni İshak; "Medine'de Musaba bu Kuran okuttuğu için "el-Muk-ri, okutman" lakabını vermişlerdi." diyor.[612]

Muhammed b. Ebi Ümâme b. Sehl b. Huneyf bana babası Ebû Ümâme aracılığıyla Abdürrahman b. Ka'b b. Mâiik'in şöyle dediğini anlattı:

Ben gözleri kör olduğu zaman babamın yedeni[613] idim. Birgün onu Cuma namazına götürürken ezanı duyunca "Ebû Ümâme'ye Allah rahmet etsin nur içinde yatsın" diye duâ etti. Bende: "Babacığım! Sen ezanı duyunca neye Ebû Ümameye duâ ettin?" dedim. Bana "Oğulcuğum! Bizi Medine'de Cuma namazı için Benî Beyaza taşlığın-daki Hadamat kuyusunun bulunduğu Nebit alanında ilk defa bir araya getiren odur" dedi. Bende "siz o gün kaç kişiydiniz" dedim. O da, ;iKırk adam idik" dedi.[614]

Mus'ab b. Ukbe İbni Şihâb-ı Zührî'den şöyle anlatıyor:

-Hac mevsimi gelince Medine Ensarından aralarında Muâz b. Afra, Es ad b. Zürâra, Râfi b. Mâlik, Zekvân, Ubâde b. Es Sâmit, Birinci ve İkinci Akabe Biati Ebû Abdirrahman b. Tağlib, Ebû'l Heysem b. et Teyhân ve Uveym b. Sâide'nin de bulunduğu bir topluluk hac yapmışlardı. Rasûlullah (s.a.v) bunların yanına gelip kendine gelen din işini onlara haber verip onlara Kur'an okudu. Onlarda yurtlarında bulunan ehl-i Kitab' tan duymuş oldukları bilgilerin ışığı altında bu işin gerçekliğini ka­vrayıp Efendimizin söylediklerini anladılar ve gönülleri bu işe yattıda Efendimizi tasdik ettiler. Sonra peygamber (s.a.v)'e: "sen Evs ve Haz-recin arasında döktükleri kanı biliyorsun. Bizler Allanın seni İrşâd ettiği bu dinin yayılmasında çok hırslıyız. Senin için yorulmadan na-sihata devam edeceğiz. Şimdi sana kendi görüşümüzü belirtelim: "sen şimdi burada Allah'ın adı üzerinde kal. Bizde kavmimize varıp senin durumunu onlara anlatıp kendilerini İslama da'vet edelim. Belki Allah (c.c) aralarını düzeltir, onların işlerini bir araya getirir. O zaman biz gelecek hac mevsiminde seninle buluşmaya söz verelim." dediler. Ra­sûlullah (s.a.v) da bunu uygun buldu. Böylece Ensarhiar yurtlarına geri döndüler. Medinelileri gizlice dine da'vet ederek onlara Kuran okudular. Bu işe öyle çalıştılarki Ensar evlerinden içinde müslüman olmayan pek az ev kaldı.

Sonra Muâz b. Afra ile Rafî b. Mâliki kendilerine din öğretecek birinin peygamber tarafından gönderilmesini sağlamak için "Efendi­miz (s.a.v)e yolladılar. Efendimiz (s.a.v) onlara Mus'ab b. Umeyr (r.a)'ı gönderdi. Mus'ab Medine'ye gelince Benî Temîm oğulları içinde İslam'a gizlice da'vette bulunan Es'ad b. Zürâra (r.a)ın evine indi. Ar­tık İslam onlar arasında yayılarak sayılan hızla arttı. Bir gün Mus'ab b. Umeyr ile Es'ad b. Zürâra, Medinedeki Benî Marak kuyusunun başına gelip oturdular ve Ensar'dan bir guruba yanlarına gelsinler diye haber saldılar. Onlarda gizlice yanlarına geldiler. Mus'ab onlara Kuran okuyup İslam'a dair bilgiler anlatırken (o zaman henüz müs­lüman olmayan) Sa'd b. Muaz (Bazılarına göre Üseyd b. Hudayr) du­rumu Öğrenip zırhını kuşanıp elinde mızrakla onların bulunduğu yere geldi. Başlarına dikilip: "Şu ğarib, sürgün, yalnız adamı bizim evler­imize ne diye getirdin. Zayıf kimselerimizi batıl şeylerle akılsızlaştı-rıp onları kendi yoluna çağırıyor. Bundan sonra seni etrafımızı kötü-leyen biri olarak görmek istemiyorum." dedi. Onlarda kalkıp gittiler. Sonra onlar bir kere daha Benî Marak kuyusuna veya oraya yakın bir yere geldiler. Bu ikinci kerede yine Sa'd b. Muâz'a haber verildi. O da kalkıp gelerek ilk defasından daha sert bir tehdit savurdu. Es'ad b. Zürâra (r.a)ta "Teyze oğlu? Mus'ab'ı bir dinle, eğer hak bir söz duyacak olursan ona katılırsın, münker bir şey duyarsan onunkinden daha doğru birsözle onu reddedersin" dedi. Sa'd da "ne diyormuş?" dedi. Mus'ab (r.a) da Kur'an'dan apaçık Kitab'a andolsun. Biz onu belki akıl ederler diye arabca bir Kur'an olarak indirdik.» (Tuhruf ayet 1) ayetini okudu. Bunu dinleyen Sa'd da "Sizden bilmediğim bir şey duymuş değilimki" diye kalkıp git-tiysede, Allah onun kalbine bir hidayet vermiş bulunuyordu. Ama Mus'ab ile Es ad'a İslam'ı kabul ettiğini söylemedi. Sa'd kavminin yanma dönüp onlardan Abdü'l Eşhel oğullarını İslama çağırmaya başladı, ve onlara müslüman olduğunu açıkladı. Onlara: "Müslüman­ların getirdiği şeyde şüphesi olan ondan daha doğrusunu getirmelidir. Vallahi kendisinden dolayı boyunların kesileceği bir din gelmiştir" dedi. Sa'd b. Muâz'ın İslam'a girmesiyle Abdü'l Eşhel oğullarından adı verilmeyen bir kaç kişi dışında müslüman olmayan kalmadı.

Daha sonra Benî Neccâr kabilesi Mus'ab b. Umeyr'İ (r.a) yurtla­rından çıkarıp Es'ad b. Zürâra'ya da tazyik ettiler. Bunun üzerine Mus'ab da Sa'd b. Muaz'ın evine göçtü. Onun yanında güven içinde, insanları İslama da'vete devam etti ve Allah onun eliyle nicelerine hidayet nasib etti. Öyleki eşrafı inanmış olamayan pek fazla Ensar evi kalmadı. Bu davetler sayesinde Amr b. el Cümüh müslüman olup putları kırıldı. Böylece Müslümanlar Medinedeki halkın en güçlüleri oldular. Mus'ab da Medine'de Cumaya ilk cemaat toplayan insan ol­du.[615] Daha^ sonra görevini bitiren Mus'ab Rasûlullahın yanma döndü. (Ona Mukrî deniliyordu.) Zührî bu kıssayı böyle anlatır ve "Medine' de Cuma'yı ilk kıldıran Mus'ab idi' der.[616]

El Bekkâî, İbni îshak'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Muğıyra b. Muaykib, ve Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm haber verdi ki:

Es'ad b. Zürâra, Abdü'l Eşhel oğullarının ve Zafer oğullarının yurtlarına gitme arzusuyla Mus'ab b. Umeyr ile birlikte yola çıktı. Sa'd b. Muâz, Es'ad b. Zürâra'nın teyze oğluydu. Es'ad onu Zafer oğulları bahçelerinden birine getirdi. (Ravi Abdullah b. Muğire ile Abdullah b. Ebi Bekr) Bu yerin Merak kuyusu yakınında bir yer oldu­ğunu söylerler. Orada yanlarına epey insan geldi. Sa'd b. Muâz ile Üseyd b. Hudayr, Abdü'l Eşheloğullarının liderleri konumundaydılar. Sa'd ile Üseyd Mus'ab'ın dediklerini dinleyince Sa'd Üseyd'e; "Şu iki­sinin yanına gitte onları azarlayıp bizim yurdumuza gelmelerini ken­dilerine yasakla. Eğer Es'ad b. Zürâra benim teyze oğlum olmasaydı bu işte sana ihtiyacım olmazdı." Üseyd'de kargısını aldı sonra onlara doğru geldi. Es'ad b. Zürâra onu görünce "İşte bu gelen kavminin seyyididir sana geliyor. Ona Allah'ı tasdik et(menin ne demek oldu­ğunu göster)" dedi. Mus'ab da "Eğer oturursa konuşurum" Üseyd sö­verek gelip başlarına dikildi. "Sizi buraya getiren sebeb neki zayıfla­rınızın aklını çeliyorsunuz? Canınıza ihtiyacınız varsa bizden ırak durun" dedi. Mus'ab b. Umeyr (r.a) ta "Oturup bir dinlesen olmazmı? Bir şeye razı olursan onu kabul edersin. Eğer hoşlanmazsan beğen­mediğin şey senden uzaklaşır (yani gideriz)" dedi. Üseyd'de "İnsaflı konuştun" deyip harbîsini yere çakıp dikti ve yanlarına oturdu. Mus' ab da ona îslamı anlatıp Kuran okuyuverdi. (Anlatıldığına göre) Mus'ab ile Es'ad derlerki: "Vallahi daha o konuşmaya başlamadan ön­ce onun yüzünde İslamın göründüğünü anlamaya başlamıştık. Zira yüzü nurlanıp yumuşamıştı" Sonra Üseyd "Bu ne güzel sözler! Ne kadar şirin! Bu dine girmek istediğinizde ne yapıyorsunuz?" dedi. Onlarda "Boy abdesti al. Temizlen elbisenide temizle, sonra hak olan şahadeti getirir sonra namaz kılarsın" dediler. Üseyd kalkıp güsül yaptı, İslam'a girdi ve iki rekat namaz kıldı. Sonra onlara: "Şu geri tarafımda bir adam duruyor. Eğer o da size uyacak olursa onun kav­minden hiç kimse onun geldiği yolda ondan geriye kalmazlar. Şimdi ben onuda size göndereceğim" deyip Sa'd b. Muâz ve Onun kavminin yanına geri gitti. Onlar meclislerinde toplu haldeydiler. Sa'd onun geldiğini görünce: "Allah'a yemin ederimki Üseyd buradan gittiği çehreden başka bir çehre içinde geri geldi." deyip Üseyd'e de "ne yaptın?" diye sordu. Üseyd de:

-Bu iki adamla konuştum. Ben onlarda bir sakınca noktası gör­medim. Ben onlara bu tebliği yasakladım. Onlarda "İsteğini yapalım" dediler. Hem bana anlatıldı ki, Harise oğullan (teyzen oğlu) Esad b. Zürâra'yı öldürmek için yola çıkmış. Bunun sebebi, onların Esad in senin teyze oğlun olduğunu anladıklarından sana ihanet olsun diye böyledir" dedi. Bunun üzerine Sa'd öfkeli, ürkütücü, şimşek gibi yerinden fırlamış Üseydin elinden harbeyi kapmış ve: "Vallahi senin işimize yarayacak birşey yaptığını sanmıyorum" deyip, Mus'abla, Sa' d'a doğru gelmiş. Sa'd bu ikisini gayet emin bir halde görünce Üseyd' in maksadının kendisinin bunları dinlemesini sağlamak olduğunu an­layıp onlara söğerek tepelerine dikilmiş. Sonrada Es'ad'a: "Yâ Ebû Ümâme! Vallahi seninle benim aramdaki şu akrabalık olmasaydı, benden şu muameleyi görmezdin. Bizim sevmediğimiz şeyi bizim evi­mize mi bürüyeceksin" dedi. Esad da Mus'ab b. Umeyr (r.a): "Ey Mus'ab! Vallahi sana arkadakilerin seyyidi olan bir zat gelmiştir. Eğer bu sana uyarsa onun toplumundan sana uymayan iki kişi bile kal­maz" dedi. Bunun üzerine Mus'ab b. Umeyr (r.a) ona: "Oturupta bir dinlesen ne olur? Eğer sen bu işi hoşlanırda ona girmeyi arzu eder­sen biz bunu kabul ederiz. Eğer beğenmezsen, beğenmediğin bu şey bizi senden uzaklaştırır" dedi. Sa'd da "İnsafli konuştun" dedi. Bunun üzerine Mus'ab (r.a) ona İslamı tanıtıp Kuran okuyuverdi. Vallahi o daha konuşmaya başlamadan önce bile yüzünün parlayıp dilinin yumşamasmdan dolayı. Onun yüzünden İslam'a girdiğini arılıyorduk.

Sonra Mus'ab (r.a) önada Üseyd'e {r.a) yaptığı muâmeieyi yaptı. Sa'd da müslüman oldu. Sonra kargısını aldı ve kavminin toplantı meclisine (kulübüne) doğru beraberinde Üseyd olduğu halde yürüdü. Sa'dın gelişini kavmi görünce: "Vallahi Sa'd yanınıza buradan ayrıldı­ğı çehreden başka bir surat ile geri dönüyor" diye konuştular. Sa'd onlara: "Benim aranızdaki durumuma ne dersiniz?" dedi. Onlarda:

"Sen efendimiz, en iyi görüş sahibi olanımız, lider olarak en mü­barek olanımızsın" dediler. Bunun üzerine Sa'd da:

-Öyleyse iman edinceye kadar erkeğinizin de hanımlarınızın da benimle konuşması haram olsun, dedi. Vallahi Abdü'l Eşhel oğulları yurdunda  İslam'a  girmeyen  ne erkek  ne de  kadın  kaldı.  Böylece Mus'ab ile Es'ad (r.a)larda evlerine döndüler. Artık Medine Ensarına ait her evde kesinlikle erkek yada kadın bir müslüman bulunuyordu. Ancak Ümeyye b. Zeyd, Hatme, Vâil Vakıf haneleri bu işin dışında kaldı, işte bu sayılanlara "EvsU'llah" denir. Bunlar Harise oğlu Evsin kolundan gelmedirler. Bunların İslam'a giremeyişleri aralarında Sayf kabilesinden Ebû Kays b. el Eslet isimli birinin bunların şairi ve li­deri sıfatını taşıyarak bu herifi dinleyip sözünden çıkmamalarıdır. O herif bunları İslam'a girmekte geri koymuş bunlar bu halde Unut ve Hendek harbi bitene kadar böyle kalmışlardır.[617]

 

İkinci Akabe Bîatı

 

Yahya b. Süleym et-Tâi ile Dâvud el-Attar anlatıyorlar:

-Metindeki ifade Dâvûd'unkidir. Bize Huseym Ebû'z ZUbeyr el-Mekkî aracılığıyla Cabir'den (r.a) şöyle nakletti:

-Rasülü-Ekrern (s.a.v) tam on yıl boyunca hac mevsimlerinde hacca gelen hacıların oradaki konaklama yerleri olan Mecenne, Ukaz, Mina gibi yerlerinde peşlerine düştü durdu. Onlara:

Risâlet emânetini tebliğ edinceye kadar beni barındırıp, bana yardım edene Cennet vardır" buyuruyor ama hiç bir yardımcı bulamıyordu. Öyleki ta Mudar'dan yahut Yemen'den kalkıp Hac için yola çıkacak olsa bir yakını yahut kendi kavminden bir takım insanlar gelip onla­ra, aman şu Kureyşli delikanlıdan sakın da senin aklımda karıştır­masın O onların kervanları arasında dolaşarak onları Allaha çağırır durur diyerek Efendimiz (s.a.v)e işaret ederlerdi. Bu iş Allahın bizi Medine'den Ona yolladığı zamana kadar sürdü. Artık bizden Efendi­mizin yanma gidenler ona iman ediyor, oda onlara Kur'an öğreterek ailesinin yanma dönüyor, âileside onun eliyle müslüman oluyordu. Artık Medine'de her evde İslam olduğunu açıkça söyleyecek bir kaç kişi bulunuyordu. Sonra aramızda yetmiş kişilik bir kongre toplayıp:

"Rasül-U Ekrem'i Mekke dağlarında korkulu bir halde insanlara da'vet yapacağım diye dolaşıp durmasına daha ne kadar seyirci kala­cağız." deyip Hac mevsiminde bineklerimize atlayıp yanına vardık. Rasûlullah (s.a.v) buluşma yerimizi Akabe koyağı olarak bildirdi. Biz­de birer ikişer oraya gelerek Efendimizin yanında toplandık. Kendis­ine "Yâ Rasûlaîlah! Sana ne üzerine biat edeceğiz?" dedik. Efendi­miz de şöyle buyurdu:

"Bana zinde halinizdede, tenbel halinizdede dinleyip itaat etme, varlıkta da darlıkta da nafaka verme, iyiliği emredip kötülüğe engel olma, Allah için söz söyleme bu hususta hiç bir kınamaya aldırma­ma, Medine'ye yanınıza gelince bana yardım etme, kendinizi, eşler­inizi ve çocuklarınızı koruduğunuz şeylerden benide koruma şartıyla bana biat edeceksiniz, Cennet de sizin olacaktır"

Bizde, "biat ediyoruz" dedik. Bu yetmiş kişinin benim dışımda yaşça en küçüğü olan Es'ad b. Zürâra (r.a) Efendinizin elinden tuttu, ve şöyle dedi:

«Yavaş olun ey Yesrib halkı. Biz bineklerimizi bu zata ancak Al­lahın RasûlÜ olduğunu bildiğimiz için sürüp geldik. Bu gün Efendi-miz'i (s.a.v) Mekke'den çıkarıp götürmek "bütün arablardan kesinlikle ayrılmak, iyilerinizin katledilmesi kılıçların sizi biçmesi" demek an­lamındadır. Siz bu durumda kılıçlar sizi biçerken sabreden, en iyile­rinin ölümüne tahammül gösteren bütün arab kabilelerinden ayrılma­yı göze alan bir topluluk olacak iseniz haydi Muhammed'ın (s.a.v) elini biat etmek için tutunuz. Mükâfatınızıda Allah versin. Ama siz kendi canınız için korkacak olursanız onun elini tutmaktan vazgeçin. O da sizin için Allah katında mazeret beyan etsin.»

-Bunun üzerine bizde "elini çek ya Es'ad! Vallahi biz bu biattan ne vaz geçer nede ondan ayrılırız" deyip hepimiz birden ayağa kal­karak tek tek Efendimize (s.a.v) biat etmeye başladık, oda belirttiği şartlarıyla biatimizi alıp buna karşılık bize Cennet va'dinde bulu­nuyordu.[618]

Hadisin öbür ravisi Yahya kendi rivayetinin ortasında şu ilâve bilgiyi verir. Amcası Abbas bunu görünce Efendimize "Kardeşim oğlu! sana gelen bu kavim neyin nesi bilmiyorum. Oysa ben Yesrib halkı hakkında bilgisi olan biriyim" dedi. Bizde birer ikişer kişi olarak yanına vardık. Abbas yüzümüze bakınca: "Ben bunları tanıyamadım.

Bunlar yeni yetme nesil olsa gerek" dedi. Bizde "Yâ Rasûlallah! Sana hangi şartlarla biat edelim" dedik.....[619]

Ebû Nuaym de Delâilinde Zekariyya aracılığıyla Şa'bî'den bu ko­nuda şu bilgileri aktarır: Efendimiz (s.a.v) amcası Abbasla birlikte Akabe koyağındaki ağacın altında toplanan yetmiş kişilik Ensar top­luluğunun yanma geldi, ve Onlara:

"Söz­cünüz konuşsun. Ama sözünü uzatmasın. Zira Müşriklerin casusları sizi gözlüyor" buyurdu. Es'ad b. Zürâra (r.a)ta "Yâ Muhammed! Sen Rabbin için isteyeceksen onu iste. Sonrada kendin için iste. Bizden ne isteyeceksen onu da isteyip sonrada Allah'a karşı bizim görevimiz ne ise bize onu haber ver," dedi. Rasûlü Ekrem (s.a.v) de:

«Rabbim için ona ibâdet edip hiç birşeyi Ona ortak koşmamanı­zı, kendim ve Sahabem için kendinizi savunduğunuz bütün şeylerden bizi savunup barındırmanızı istiyorum» buyurdu. "Biz bunları yerine getirince mükafatımız ne olacak?" diye sordularda, Nebi (s.a.v) de:

«Cennet sizin olacaktır» buyurdu. Onlarda "Senin için bunları yerine getiririz" dediler.[620]

Bu hadisi îmam Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Zekeriyya b. Ebû Zâide-MUcâlid-Şa'bî  isnadıyla  Ebû Mes'ud  el-Ensâri'den  (r.a)  buna yakın  ifadelerle nakledip: "Ebû Mes'ud  yaşça onların en ufağıydı" der.[621]

îbni BUkeyr de İbni İshak'tan Âsim b. Ömer ve Abdullah b. Ebî Bekr ikilisi aracılığıyla Abbas b. Ubâde b. Nadle (ki bu zat Salim oğullarının kardeşi idi.) nin şöyle dediğini haber veriyor:

"Ya Hazreç topluluğu! Siz Rasûluİlah'a ne üzerine biat ettiğinizi biliyormuzsunuz? Siz ona Bizansla da kara derililerlede harbetmeküÜzere biat etmiş oluyorsunuz. Yarın musibetler malınızın tadını bo­zar, şereflilerinizi öldürünce onu terkedip teslim edecekseniz, şimdi­den kararınızı ona göre verin. Vallahi böyle yapmanız dünya ve ahi-ret rüsvayhğının ta kendisidir. Yok onunla alenen bir olup ona vefa gösterecekseniz bu dünya ve ahiretin hayrıdır" dedi. Râvi Âsim der­ki: Vallahi Abbas b. Ubâde bu sözlerini sırf Rasûlullah'a yaptıkları bu bîat akdini pekiştirmek için söylemiştir.

Yine Ravi Abdullah b. Ebî Bekir de bu konuda "O gece bu ko­nuşmalarla o kavmin işini geciktirerek durumlarını en güçlüleri olan Abdullah b. Ubeyye göstermek için böyle söyledi" der. Ensar da "bü­tün bunlara karşılık bize ne var ey Allanın Rasülü?" dedilerde Efen­dimiz (s.a.v)de "Cennet var" buyurdu, "öyleyse uzat elini" deyip ona biat ettiler. Abbas b. Ubâde de "Dilersen yarın bunu onların Üzerine kılıçlarımızla yazalım" (saldıralım) dedi. Efendimiz de: "Ben böyle birşeyle emrolunmadirn" buyurdu.[622]

Zührî de bu konuda aşağıdaki şu bilgileri verir İbni Lehîa da Ebû'l Esved aracılığıyla aynı olayı Urve'den nakleder. Bunu Mûsâ b. Ukbe de anlatır; işte kıssanın metni:

Ertesi yıl Ensar'dan yetmiş kişi hacca geldi. Bunların kırkı orta yaşlı otuzuda gençlerinden idi. En küçükleri Ebû Mes'ûd Ukbe b. Amr ile Câbir b. Abdillah idi. Efendimiz (s.a.v.) ile Akabe'de buluştular. Rasûlullah'ın (s.a.v.) beraberinde amcası Abbas'ta vardı. Onlara Al­lah'ın kendisine tahsis ettiği peygamberlik ve ikramdan bahsedip kendilerini Allah yoluna çağırınca onlar bu da'vete katılarak, "Yâ Rasûlaliah, Rabbin ve kendin için bizim Üzerimize yapmamızı arzu­ladığın her şeyi şart koşabilirsin." dediler. Nebi (s.a.v.) de:

«Rabbim için ona hiç bir şeyi ortak koşmamanızı, kendim içinde canınızı ve malınızı müdafaa ettiğiniz hususlarda benide müdafaa et­menizi şart kılıyorum.» buyurdu. Bu şarta onların gönülleri yatınca Abbas onlardan Rasûlullah'a vefa göstereceklerine dair söz almaya başladı. Abbas onlarla Rasûlullah arasındaki bu anlaşmayı çok büyütmüştü. Bu hadiste Abdü'l Muttalib'in annesi Sülmâ bn. Amr b. Zeyd b. Adiy b. Neccar'ı da anlatarak şu hadisi bütün uzunluğuyla nakleder.[623]

Urve derki: Ensar'dan Akabe biatında bulunan yetmiş erkek ve birde kadın idi.[624] İbni İshak ise "Evs ve Hazreç ve diğer kabilelerden o gece Akabe'de bulunanlar yetmiş kişiydi. Beni Hazreç'ten birisi ÜmmÜ İmâra olmak üzere iki kadınla bu Ümmü Imâra'nm kocası ve iki oğluda oradaydı. Böylece bu iki kadınla beraber Akabe'de o gece bulunanların sayısı yetmiş beş ediyor" der.[625]

Yunus b. Bükeyr İbni İshak'tan naklediyor: Bana Ma'bed b. Ka'b b. Mâlik b. el-Kayn, kardeşi Ubeydullah b. Ka'b'tan babası Ka'b'ın şöyle dediğini anlattı: Akabe'de Rasûlullah'a biat ettiğimiz yılkı hac­ca kavmimizin müşrikleriyle beraber gelmiştik. Aramızda büyüğümüz ve efendimiz olan Berâe b. Ma'rûr da vardı. El-Beyda denen yerin ötesine vardığımızda Berâe bize "bana bakın bilesinizki ben bir görüş öne sürüyorum. Bana uyup uymayacağınızı bilemiyorum." dedi. "O görüşün ne ey Ebû Bişr" dedik. "Ben -Ka'beyi kasdederek- şu binaya doğru namaz kılmak istiyorum. Sırtımı namaz kılarken (Kudüs'e dö­nüleceği için) Ka'be'ye çevirmek istemiyorum" dedi. Biz de "hayır hayır. Böyle yapma sakın Vallahi Peygamber (s.a.v)'in sadece Şam tarafına (Kudüs'e) dönerek namaz kıldığı haberi geliyor" dedik. Berâe de: "Vallahi ben Ka'beye doğru namaz kılacağım" deyip namaz vakti girince hep Ka'be'ye dönmeye başladı. Bizde Şam tarafına dönerek kıldık. Böylece Mekke'ye geldik. Berâe bana ''kardeşimoğlu! Haydi Rasûlullah'a gidipte şu yaptığımı bir soralım. Benim sizin yaptığınıza aykırı kalışımdan dolayı içimde bir şüphe var" dedi. Rasûlullah'ı (s.a.v) aramaya çıkıp el-Ebtah denen yerde birine rastladık ve "bize Muhammedi göstersana" dedik. "Siz görseniz onu tanıtmışınız?" de­di. "Hayır Vallahi" dedik. "Yâ Abbas'ı?" dedi. "Tanırız" dedik. Onu bize ticarete gelip gittiğinden tanırdık. Kabe'ye girince Abbasi bulun. Yanındaki adam odur" dedi. Harem'e girdik ki Rasûlullah (s.a.v) ile Abbas birlikte bir köşede oturuyor.

Selam verip oturduk. Rasûlullah (s.a.v): "Şu iki adamı tanıyor-musun? Ey EbÜ'l Fadl dedi." Abbas ta "Evet. Şu kavminin Seyyidi Berâe b. Mamurdur, bu da Ka'b b. Maliktir" dedi. Vallahi Rasûlul-lah'ın (s.a.v) "Şair olan mı" dediğini bir türlü unutmuş değilim. Ab­bas da "Evet" dedi. Berâe Efendimize (s.a.v) "Yâ Rasûlullah! Ben bu yolculuğumda bir görüş belirledim. Onu sana sormayı arzuluyorum." dedi. "Sorun nedir?" buyurdu. "Ben namaz kılarken sırtımı Ka'be'ye dönmek arzu etmedim ve hep Ka'beye doğru namaz kıldım" dedi. Ra­sûlullah (s.a.v) ona:

 "Sen sabretmiş olsaydın kıble üzerinde olmuş olacaktın" buyurdu. O da bunun üzerine RasûluIIah'ın (s.a.v) döndüğü kıbleye döndü. Berâenin ailesi ise "Berâe Ka'be'ye doğru ölünceye kadar namaz kıldığını sanıyorlar. Bu işi biz onlardan iyi biliriz. O kesinlikle Rasûlullahm kıblesine dönmüş ve bizimle bir­likte Şam'a doğru dönerek namaz kılmıştır."

Daha sonra teşrik günlerinin ortalarında Akabe'de buluşmak üze­re Rasûlullah (s.a.v) ile sözleştik. Biz Biat edecek 70 kişiydik. Bera­berimizde Câbir'in babası Abdullah b. Amr b. Hıram da vardı. O he­nüz İslam'a girmemiş, şirk üzere duruyordu. Onu yanımıza alıp ken­disine: "Yâ Ebâ Câbir! Vallahi senin şu anda tatbik ettiğin diniyin üzerine ölüpte yarın şu cehenneme odun olmanı arzu etmiyorum. Şüphesiz Allah (c.c) kendi zatının birliğini ve kendisine ibadet edil­mesini emreden bir peygamber göndermiştir. Kavmimden bir sürü adam müslüman oldu. Biz Rasûlullah (s.a.v)a biat etmek için sözleş tik." dedik. O da MUslümlan olup yıkandı. Elbisesini temizledide on-landa beraberinde bizimle getirdi. Bu zat da nâkiblerden biri idi. Ra­sûlullah (s.a.v) ile Minâ'da buluşacağımız gece gelip çattığında gece­nin başında kestirip gecenin üçüne kadar uyuduk. Nihayet insanların derin uykuya daldıkları bir sırada, yatağımızdan kedi sessizliği ile sıyrılıp Akabe'de toplandık. Rasûlullah (s.a.v) île amcası Abbas da geldi. Yanında başka kimsede yoktu. Abbas, kardeşinin oğlunun işini gözüyle görmek istediği için gelmek arzu etmiştir. İlk konuşan O ol­du. Dediki;

-Ey Hazreç topluluğu! (Araplar bu Ensarın Evs olsun Hazreç ol­sun hepsine birden El-Hazreç adını verenlerdi) bildiğimiz gibi Mu-hammed (s.a.v) bizden biri olup kavmi tarafından korunmada ve ken­di yurdundadır. Biz Muhammed'i, bizim gibi düşünen (inanmayan) kendi kavmimizden koruduk. Buna rağmen o bizim korumamızı iste­meyip bizden ayrılarak size katılmak ve çağırdığınız yere gitmek istiyor. Eğer sizler da'vet prensibinize bağlı kalabileceğinize güve­niyorsanız yüklendiğiniz mes'uliyyet size aittir. Yok canlarınızın rezil rüsvay olmasından korkuyorsanız Onu kavmi içinde bırakın. Zira O kendi aşireti ve kavminin muhafazası altındadır. Bunun üzerine biz­de:

"Senin dediğini duyduk, Yâ Rasûlallah! Sen konuş artık" dedik. Bunun üzerine Rasülü Ekrem söze başladı. Bizi Allah'a çağırdı. Kur' an okudu, İslama teşvik etti. Bizde onun bu çağrısına katıldık, İman edip Onu tasdik ettik ve Efendimize: "Yâ Rasûlallah! Rabbin ve ken­din için bizden biatimizi al dedik." Efendimiz de:

"Beni çocuk ve hanımlarınızı koruduğunuz şeylerden koruma şar­tıyla Matlarınızı kabul ediyorum'1 buyurdu. Berâe b. Mamur Efendi­mizin bu çağrısına icabet ederek: "Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsunki, evet hanımlarımızı koruduğumuz şeylerden senide ko­ruyacağız. Sana Biat ediyoruz. Yâ Rasûlallah! Vallahi bizler harb ve silah adamlarıyız. Biz bunu büyüklerimizden elden ele devrolarak mi­ras aldık." dedi.

Bu arada Ebu'I Heysem et-Teyhân söze karışarak: "Yâ Rasûlul­lah bizim ile bazı kabilelerin (yahudilerin) arasını bağlayan bir ip (anlaşma) var. Biz şimdi bunu kesip atacağız. Allah seni başarılı kı­larsa bizi bırakıpta kavmine geri dönmeniz söz konusu olacak mı?" deyince Efendimiz (s.a.v):

"Aksine kanınız kamındır. Boşa heder olan kanınız- benim heder olan kammdır. Ben sizdenim, siz bendensiniz. Sizin Sulh yaptığınız kimselerle ben barışığım. Harb ettiğiniz kimselerlede harbederim." buyurdu. Bunun üzerine Berâ b. Mağrur: "Uzat elinide sana bîat edeyim, yâ Rasûlullah" dedi. RasûluİIah da:

"Bana sizden on iki tane Nakîb (delege) çıkarın" buyurdu. On­larda On iki kişi seçtiler:

1- Benî Neccâr'ın temsilcisi Esad b. Zürâra (r.a) idi.

2- Benî Selemeninki, Berâe b. Mamur ile Abdullah b. Amr b. Hı­ram idiler.

3- Benî Saide'ninki, Sa'd b. Ubâde ile Münzir b. Amr,

4- Benî Zürayk'ın temsilcisi Rafi b. Malik b. Aclân,

5- Benî Haris b. el-Hazreç'in temsilcisi, Abdullah b. Ravâha ve Sa'd b. Rabi.

6- Benî Avf b. el-Hazreç'inki Ubâde b. Sâmİt. Bazıları Ubâde b. Sâmit yerine Harice b. Zeyd adım verirler.

7- Benî Amr b. Avf'ın temsilcisi Sa'd b. Hayseme,

8- Benî Abdi'l Eşhel'inki Üseyd b. Hudayr ile Ebul Heysem b. et-Teyhân, Bu boylar Evs kabilesine bağlı olanlardır.

-Bunlar 12 kişi olup dokuzu Hazreç'ten üçüde Evs'ten idiler.

Berâe b. Ma'mür Rasûluilah (s.a.v)ın elini alıp, elini onun üzeri­ne koydu. O ilk biat eden kimse olmuştur. Ardından diğerleri biat et­tiler.

Rasûlullah'a (s.a.v) bîatı tamamlayınca şeytan olanca ses tonuyla Akâbenin Üstünden şimdiye kadar bir benzerini duymadığım gürlükte: "Ey Mina evlerinde oturanlar! Şu Müzemmem denen (Muhammed) ile birlikte şu Sabâîlerin (putperestliğinden dönen Ensann) ne dedikler­inden haberiniz varmi? Onlar size karşı savaş etmek için toplanmış bulunuyorlar." diye bağırdı. Rasûlullah (s.a.v) bunun üzerine

«Bu Akabe'nin Ezeb lakablı şeytanı olup Üzeyb'in oğludur (deyip şeytana hitaben) "Ama ey Melun! Vaiİahi elbette elimi senin için bir boşa çıkaracağım," buyurdu. Sonra oradakilerede: "Haydi sizde binek­lerinizin yerine gidin." buyurdu.» Abbas b. Ubâde de:

-Yâ Rasûlallah! "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederimki, eğer dilersen yarın Minada'ki müşriklerin üzerine kılıçla saldıralım" dedi.

Rasülü Ekrem (s.a.v) de: "Biz bununla emredilmedik" buyurdu.

Bizde bineklerimizin yanına gidip yataklarımıza uzandık. Sabah olunca Kureyşin uluları aralarında Haris b. Hişâm gibi genç, yeni ayakkabılı biri de olduğu halde kalkıp geldiler ve: "Ey Hazreç toplu­luğu! bize ulaşan habere göre siz şu bizim adamı aramızdan ahp gö­türmeye gelmişsiniz. Vallahi bizim için arapİar arasında bizimle ken­dileri arasında savaşa sebeb olan bir toplumdan daha sevimsiz hiç kimse olamaz." dediler. Bunun Üzerine kavmimizin müşriklerinden olupta orada bulunanlar ayağa fırlayarak, "Böyle bir şeyin olmadığı­na, kendilerinin böyle bir şey yapmadığına Allah'a yemin ettiler." Ben Câbir'in babası Abdullah b. Amr b. El-Hıram'ın yüzüne bakıyordum. O da susmuş bende susmuştum. KureyşHİer gitmek üzere davrandık­larında sanki onlara konuşmada katılırmışım gibi: "Ya Ebâ Câbir! sen bizim efendilerimizden liderlerimizden biriyle şu kureyşli genç gibi bir çift yeni ayakkabı almıyorsun?" dedim. Genç benim dedikle­rimi duyunca ayakkabılarını ayağından çıkarıp bana attı, ve "Vallahi onları sen giyeceksin!" dedi. Ebû Câbir de: "Yavaş ol. Allah'a yemin olsun adamı kızdırdın, utandırdın, ver adamın ayakkabısını" dedi. Bende: "Vallahi olmaz. Bu iyi bir tefeül'dür. (hayra yormaktır) Vallahi ben onu zaten ondan soyup almak istemiştim." dedim.[626]

İbni İshak devamla derki: Bana Abdullah b. Ebû Bekr (kıssanın devamını) şöyle diyerek anlattı: Kureyşliler Ensarın yanından ayrılıp Abdullah b. Ubey b. Selü'lün yanına gelip önada durumu sordularsa da O, "Bu iş çok büyük birşey. Benim kavmim böyle mühim bir ha­disede (bana danışmadan) beni atlayıp geçip gitmezler" dedi. Onlar da yanından ayrıldı.[627]

İbni İdrîs, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekr' in anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v) onlara şöyle demiş:

"Sizden, İsâ b. Meryem'in havarileri gibi sizin kavminizi temsil edecek 12 tane temsilci gönderin" buyurdu. Esad b. Zurâra nm "ka­bul yâ Rasûlallah!" demesi Üzerine Allah Rasûlü:

"Sende kavmiyin temsilcisisin" buyurdu. Sonra İbni İshak bu temsilcilerin adlarını (yukarıdaki) Ma'bed b. Ma-lik rivayetinde olduğu gibi anlattı.[628]

li Vehb anlatıyor: Bana Malik anlattıki: Ona Ensardan bir şeyh anlatmış; Cebrail (a.s) Efendimize (s.a.v) temsilci yapacakları insan­lara işaret ediyormuş. Malik derki: Ben, nasıl olur, bir kabileden bir kişi temsilci olurken bir başka kabileden iki kişi temsilci oluyor diye hayret ederdim. Nihayet bu ihtiyar zat bana Akabe biati günü bunla­rın Cebrail'in tavsiye ettiğini anlatınca meseleyi anladım. Bunlar Hazreç'ten 9, Evs'ten de 3 kişi idiler.[629]

 

Akabe Biatında Bulunanların Adları

 

Temsilcilerin adlan önce bildirildiği için bunları tekrar etmiyo­rum.

Evsten Olanlar Selem b. Selâme b. Vakş.

Benî Hariseden Zuhayr b. Rafi, Ebû Bürde b. Niyâr, Büheyr b. el-Heysem.

Benî Amr B. El-Avf'tan: Rifâa b. Abdi'l Münzir İbni İshak bu zatı Ebu'I Heysem b. et,-Teyhan'ın yerine temsilci olarak gösterir. Uhut günü okçuların komutanı iken şehit düşen Abdullah b. Cübeyr b. en-Nu'mân, Yemâme harbinde öldürülen Ma'an b. Adiy ve Uveym b. Sâide. İste  Evsten  Akabe  biatında  hazır bulunanların  tamamı  11  kişidir.[630]

Benî Neccâr Hazreçinden Ebû Eyyûb Halid b. Zeyd, Muâz b. Afra, Avf b. Afra, imâra b. Hazm. Bu son zat yemame günü şehit edildi.

Benî Amr B. Mebzul Bedir harbinde bulunan Sehl b. Atik.

Benî Amr B. Neccar: (Bu oymak Hudeyle oğullarından gelme­dir) Evs b. Sabit. Ebû Talha Zeyd b. Sehl.

Benî Mazin B. Neccar: Kays b. Ebî Sa'sa Amr b. Guzeyye.

Bıl-Hâris B. El Hazreç: Hârice b. Zeyd, Hallâd b. SUveyd, bu zat Kureyza seferinde şehit oldu. Ebû Mes'ud, Ukbe b. Amr.

Benî Beyâda: Ziyad b. Lebîd, Ferve b. Amr, Halid b. Kays.

Benî Zürayk: Zekvân b. Abdi'l Kays. Bu zat Medine'den Mekke ye Rasülü Ekremin yanma göç ettiğinden kendine "Muhacir Ensarlı" denilirdi. Uhut harbinde şehit oldu. Abbâd b. Kays Harise b. Kays.

Benî Seleme: Bişr b. Berâe b. Ma'rur. Bu Akabedeki temsilciler­den biriydi. Sinan b. Sayfî, Tufeyl b. Numân (Hendek harbinde şehit edildi) Ma'kıl b. MUnzir, Mes'ûd b. Yezîd, Dahhâk b. Harise, Yezid b. Hirâm, Cebbar b. Sahr, Tufeyl b. Mâlik. Benî Ganm B. Sevâd: Süleym b. Amr, Kutbe b. Âmir, Yezîd b. Âmir, Ebû'l Büsr Ka'b b. Amr, Sayfî b. Sevâd. Benî Nâbî B. Ammâr: Sa'lebe b. Ğareme (Hendekte öldürüldü) Amr b. Gamame. tsa b. Âmir. Abdullah b. Üneys, Halid b. Adiyy Benî Hıram: Câbir b. Abdillah (babası) Abdullah b. Amr b. Hı­ram, Muaz b. Amr b. el-Cumûh. Sabit b. el Ceza (Taif'te şehid edil­di) Umeyr b. el-Hâris, Hudeye b. Selâm. Muâz b. Cebel: Benî Avf B. El Hazreç Abbas b. Ubâde (Bedir harbinden şehid oldu). Ebû Abdirrahman Yezid b. Sa'lebe el-Belevî. Bu zat on­ların anlaşmalısıydı. Amr b. el Haris. Benî Salim B. Ğanm B. Avf: Rifaa b. Amr, Utbe b. Vehb. Benî Sâide: Sad b. Ubâde ile Münzir b. Amr. Bu ikisi akabe gü­nü temsilcilerdi. Münzir Bi'ri Mâûne faciasında emir idi. Orada şehid oldu.

İki kadına gelince: Bunlar Ümmü Menî' Esma b. Amr b. Adiy ile Akabe biatmda kocası Asım b. Ka'b ve iki oğlu Habib ve Abdullahla beraber hazır bulunan Ümmü Umara Nesîbe idi. Yalancı peygamber MUseyleme'nin öldürüldükten sonra organlarını tek tek kestiği zat bu Habib idi.[631]

İbni İshak derki: Ensar biati yapıp oradan ayrıldığının ertesi sa­bahı Kureyş biat durumunu ve neler olduğunu araştırmaya koyulup bu işin gerçek olduğunu öğrendiler. Hemen Ensarı aramaya çıktılar. Yolda Sa'd b. Ubâdeye yetiştiler. Yanındaki Münzir b. Amr ise kaçıp kurtulabildi. Sa'd b. Ubade'nin ellerini bir kendirle boynuna bağladı­lar. Sa'd gür saçlı idi. Onun kaküllerini yolmaya yere vurmaya yumruklamaya başlayıp tâ Mut'ım b. Adiy ile Haris b. Ümeyye oraya gelene kadar dövdüler. Sa'd bu ikisini Medineye geldikleri zaman hi­maye ederdi. Bunlarda Sa'dı Kureyşlilerin elinden alıp serbest bırak­tılar.[632]

 

Amr B. Cumuh'un Putu Men At İn Kıssası

 

(Medine'ye geldiklerinde orada İslam'ı açıkça ortaya koydular. Q zaman aralarında hâla şirk üzere eski inancını taşıyan yaşlı insan­lar vardı. Bunlardan biri de Amr b. Cumuh (b. Zeyd b: Hıram b. Ka'b,

b. Ganm b. Ka'b b. Seleme) idi. Bunun oğlu olan[633]  Muaz b. Amr b. el-Cumûh Akabe biatmda bulunmuştu. Babası Benî Seleme kabilesi­nin efendilerinden birisiydi. Evinde kütükten oyma "Menâf" (İbni Hişâm'a göre Menât) denilen bir put yaptırmıştı. Seleme oğulları ka­bilesinin gençleri Muaz b. Cebel ile bu Amrın oğlu Muâz ve diğerleri müslüman olunca geceleri gizlice Amrm bu putunun yanma giriyor onu alıp (Selemİİlerin tuvalet) çukurundan içi bok dolu olan birine başı Üstüne dikerek atarlardı. Amr Sabahleyin durumu görünce; "Ya­zıklar olsun! İlahlarımıza kim saldırdı bu gece!" diye söylenerek onu aramaya çıkar buluncada onu yıkayıp temizler ve koku sürer "Vallahi bunu kimin yaptığını bir bilecek olursam onu rüsvay edeceğim" derdi. Akşam olupta uyuyunca gençler bu işi tekrar yaparlardı. Bunu defa­larca tekrarladılar. Sonuncusunda Amr kılıcını putunun boynuna taktı ve "Vallahi ben bu işi sana kimin yaptığını kesinlikle bilemiyorum. Eğer sende gerçekten bir hayır varsa kendini kendin koru. İşte kılıç seninle beraber" dedi. Gece olupta Amr uyuyunca gençler gelip kılıcı putun boynundan alırlar sonra getirdikleri Ölü bir köpeğin boynuna takarlar. Sonra bu köpeğide puta bağlayarak ikisini birlikte Seleme oğullarının birinin tuvalet pisliğine dökülen çukuruna atarlar. Amr sabah putun yanına gelince onu yerinde bulamaz. Putu aramaya çı­kan Amr b. Cumûh onu sonunda bir çukurda köpekle beraber tepe Üstü dikilmiş olarak bulur. Putu bu halde görünce durumu anlar. Ken­di kavminden olan kimselerde kendisi ile (bu konuda) konuşunca müslüman olur. Ve çok iyi bir müslümanlık yaşar.

Allah gerçeğini, Allah'tan öğrenip, müslüman oJupta putunu ha­tırlayarak Allah'a şükran ifadesi olarak şu şiiri söyler.

Vallahi, eğer sen ilah olaydın, köpekle birlikte bir ipe bağlı ola­rak çukurun ortasında olmazdın.

Of be senin zelil bir ilah olarak yere çarpılmış haline! İşte şimdi senin ne sefih olduğunu kavradık.

Hamd, minnet sahibi yüce, Vehhab ve Razzâk sıfatlarının sahibi dinlerin koruyucusu Allah'a aittir.

Kabir karanlıkları içinde rehin kalmadan önce beni kurtaran İlah O Allahtır.[634]

 

Medine'ye İlk Hicret Edenler

 

Ukayl ve diğerleri Zührî,- Urve isnadıyla Hz. Aişe'den (r.a) nak-lederlerki: Nebî (s.a.v) Mekke'de müslüman olanlara şöyle söylemişti:

"Bana hicret yolunuz gösterildi. Bana (orası) iki kara taşlık ara­sında hurmalarla dolu çorak bir yer olarak gösterildi." Bu iki kara taşlık (bugünde bilinen Hârrai Şarkiye ile Hârrai Garbiyye adındaki) iki kara taşlıktır. Efendimiz (s.a.v) bunu söyleyince Medine'ye doğru göç etmeler oldu. Habeşistan topraklarına daha önce Mekke'den gö-çetmiş müslümanların bir kismıda Medineye geldiler. Ebû Bekr (r.a)ta Medine'ye göç hazırlığına başladılar. Rasûlullah (s.a.v) ona:

"Sen ağır davran bakalım! Zira ben bana da göç izni verileceğini umuyorum." Duyurunca, Ebû Bekir: ilAnam babam sana feda olsun! Sen bunu ümit ediyorsun ha!" demek­ten kendini alamadı. Efendimiz (s.a.v) de "Evet" buyurdu. Ebû Bekir de Rasûlullah'a (s.a.v) yol arkadaşlığı yapmak için kendini yoldan alakoyup yanında bulunan iki devesini (Semür denen bir türlü Mû-ğaylân) ağacının yaprağıyla dört ay besiye çekti. Bu haberi Buharı ri­vayet ediyor.[635]

Bekkâî, îbni İshâk'ın şöyle dediğini anlatıyor: Allah (c.c) Pey­gamberine müşriklerle harb etme izni veripte[636] Ensar'dan yukarda adı

geçen kabileler İslam ve Peyğamber'e yardım etme hususunda Efen­dimize (s.a.v) biat ettiklerinde Efendimiz (s.a.v) Mekke'deki kendine inananlara Medine'ye çıkmalarına oraya hicret etmelerine ve Ensara katılmalarına dair talimat verdi. Onlarda peyderpey yola çıktılar, Me­dine'ye ilk hicret eden kimse Ebû Seleme b. Abdi'l Esed oldu. O Me­dine'ye büyük Akabe bîatindan bir yıl önce hicret etmiştir. Önce Habeşe gitmiş sonra Mekke'ye geri dönmüş bunun üzerine Kureyşliler ona işkenceye başlamışlardı. Ensar'dan bir gurubun Müslüman oldu­ğunu haber alınca Medine'ye hicret etti.[637]

ÜrnmU Seleme (r.a) şöyle der: Ebû Seleme (r.a) hicrete karar ve­rince devesini benim için göçe hazırlayıp sonra beni ve oğlumu üze­rine bindirdi. Ardından deveyi çekerek beni yola çıkardı. Muğire oğullarından bir takım adamlar Ebû Seleme'yi giderken görünce he­men ona geldiler ve, "Bu senin kendi canın. Onunla bize galib geldin sana bir şey demeyiz, ama biz seni ne diye bu kadınla başka bir diyara götürmene müsade edelim" diyerek devenin yularını onun elinden çekip çıkararak beni elinden aldılar. İşte o zaman Ebû Sele-me'nin kavmi (olan Abdul Esed oğulları) kızıp öfkelenerek: "Vallahi bizde çocuğumuzu o kadının yanında bırakmayız, zira siz onu bizim adamımızdan ayırdınız" diyerek oğlum Seleme'yi asıldilarda artık be­ni tutamayıp eli çözüldü. Onu Abdül Esed oğullan götürdü. Beni de Muğire oğulları yanlarında tutukladılar. Kocam da Medine'ye doğru (hızla) yol aldı. Bizi birbirimizden ayırmışlardı. Hergün sabah evden çıkar, El Ebtah denen yerde oturur, tâ akşam kararıncaya kadar ağ­lardım. Bir yıl veya ona yakın bir süre sonra amcam oğullarından bir adam bana uğrayıp halime çok acıdı. Onlara "Şu zavallıyı salıverse-niz olmazmı. Onunla yavrusunu birbirinden ayırdınız" dedi. Onlarda bana ''hadi kocayın yanına git" dediler. İşte Abdü'l Esed oğulları o zaman çocuğumu bana verdiler. Bende devemi yola hazırlayıp Sele­me'yi kucağıma aldım. Medine'deki kocama kavuşmak ümidiyle yola çıktım. Beraberimde Allah kulu olarak kimsecikler yoktu. Kendi ken­dime: "Kocama ulaşıncaya kadar yolda rastladığım kimselerle yeti-neyim" dedim. Ten'ime vardığımda Osman b. Talha el-Abderîy'ye rastladım. Bana, "Nereye ey Ebû Umeyye'nin kızı?" dedi. "Medinede-ki kocama uluşmak istiyorum" dedim. "Yanında hiç kimse yokmu?" diye sordu. Ben "Hayır Vallahi ancak Allah ve bir de şu yavrucağım var" dedim. Osman da "Vallahi sen terk edilecek değilsin" diyerek devenin yularını tuttu ve benimle birlikte hızla yola koyuldu. Vallahi araplar arasında ondan daha keremli biriyle yoldaşlık yaptığımı san­mıyorum. O çok çekingen (terbiyeli) bir zat olup yolda bir konak yerine geldiğimizde deveyi inmem için ıhtırır[638] ve benim (rahatça in­mem için) geri çekilir, ben inincede deveyi çekip yükünü indirir, sonra onu bir ağaca bağlar, kendide ilerdeki bir ağacın altına gider yaslanırdı. Yolculuk vakti gelince deveme varıp hevdecini yükler, sonra geri çekilip, "haydi bin" der, Ben hevdece çıkıpta yerleşince gelip devemin yularını alır ve öteki konak yerine kadar beni devem­de çeker giderdi. Bu şekilde devam ederek nihayet beni Medine'ye ulaştirdı. Kuba'daki Amr b. Avf oğulları köyüne bakınca, "Kocan bu köyde" dedi. Sonra dönüp Mekke'ye geri gitti.[639]

(İbni İshak derki) Ebû Seleme'den sonra Medine'ye ilk hicret eden, Adiy b. Ka'b oğullarının anlaşmalısı Âmir b. Rabî'a ile hanımı idiler. Onun ardından Ümeyye oğullarının anlaşmalısı Abdullah b. Cahş (r.a) ile hanımı ve kardeşi Ebû Ahmed göç etti. Ebû Ahmedin gözleri kör olup Mekke'de iken oranın sokaklarında elinde yeden ol­madan dolaşabilirdi. Kendisi şair idi. Ebû Süfyan'ın kızı Fâria bn. Ebî Süfyan onun nikahmdaydı. Annesi de Abdulmuttalib kızı Üme-yme idi. Bu adı geçenler Küba da oturan Mübeşşir b. Abdi'l Münzir' in evine misafir oldular.[640]

Musa b. Ukbe, İbnİ Şihâb-ı Zührî'nin şöyle dediğini anlatır:

-Müşrikler Rasûlullah (s.a.v) ile ashabına işkenceyi artırınca Al­lah Rasûlü arkadaşlarına Medineye göçmelerini emretti. Onlarda bö­lük bölük yola çıktılar. Mekke'deki müslümanlardan Peyğamber'den (s.a.v) önce şunlar yola çıktılar: Ebû Seleme ile Hanımı, Amr b. Ra-bîa ile hanımı, Ebû Hasme kızı ÜmmU Abdillah, Mus'ab b. Umeyr, Osman b. Maz'ûn, Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabia, Abdullah b. Cahş, Osman b. eş-Şerid, Ammar b. Yasir.

Bunların ardındanda Ömer ve Ayyaş b. Ebî Rabîa ile bir gurup yola çıktı. Ebû Cehil ile Haris b. Hişâm ana kardeşlen olan Ayyaş'1 (r.a) aramaya çıkıp Medine'ye geldiler. Ayyâş'ı bulup ona annesinin onun gidişine çok üzüldüğünü ve asla oğlu gelene kadar çatı altına girmeyip güneş altında kalmaya yemin ettiğini, anlattılar. Ayyaş an­nesine karşı çok şefkatli idi. Onun bu halini duyunca çok üzüldü, ve onların dediklerine inandı. Ebû Cehil ile Haris onu yola çıkar çıkmaz yakalayıp kıskıvrak bağladılar ve onu Mekke'ye getirdiler. Mekke fet­hinden az Öncesine kadar ellerinde esir kaldı. {Rasûlullah (s.a.v) onun kurtuluşuna dua etmişti).

(Zehebî) derimki: İşte Efendimiz (s.a.v) kunutta:

"Allahım! Seleme b. Hişâm'ı kurtar. Allahım! Velid b. Velidi kur­tar. Allahım! Ayyaş b. Rabî'ayı kurtar. Allahım! Müminlerden zayıf olanları kurtar. Allahım! Mudar'ı şiddetle çiğne. Allahım onlara Yusu-fun kıtlık yılları gibi kıtlık ver" diye duâ ettiğinden birisi bu zat idi.[641]

Zührî devamla derki: Bundan sonra Abdurrahman b. Avf yoîa çıktı. Medine'ye gelince Sa'd b. Er Rabî'in evinde konakladı. Osman (r.a) Zübeyr, Talha b. Ubeydullah ile bir gurub insanda göç ettiler. Sahabeden bîr kısmı da Mekke'de kalıp Efendimiz (s.a.v) İn Medine' ye Hicretinden sonra geldiler. Sa'd b. EM Vakkas da bunlar arasındadır. Ancak bu husus ihtilaflıdır.[642]

 

Ömer  (R.A)'In Hicreti

 

Yûnus b. Bükeyr de İbni İshak Nafî-İbni Ömer (r.a) isnadıyla ba­bası Ömer b. el-Hattab'ın (r.a) şöyle dediğini anlatıyor:

-Hicret etmeye karar verince ben, Ayyaş b. Ebî Rabîa ve Hişâm b. el-Âs b. Vail sözleşip "buluşacağımız yer Gıfar oğullan bataklığındaki Ettenâdıp denen (Serîf yolu üzerinde) yer olsun. Sabahleyin orada olmayan yakalanıp hapsedildi demektir. (Diğerleri durmayıp yoluna devam etsin)" diye konuştuk. Sabahleyin ben ve Ayyaş orada hazır bulunmamıştık. O meğer yakalanıp dinden dönmeye zorlanmış (ve dönmüş).

«Medine'ye geldik.[643] "Medine'ye varınca Küba'da Amr b. Avf oğul­larına indik. Hişâmın iki oğlu Ebû Cehil ile Haris anadan kardeş ba-badanda Amca oğullan olan Ayyaş'ı aramaya gelmişler. Medine'ye yanımıza geldiler. Rasûlullah (s.a.v) O sırada Mekke'de idi. Onlar Ayyaş'a 'Annen seni görünceye kadar ne başına tarak vurmayacağı­na ve gölge altına girmeyeceğine yemin etti. Ey Ayyaş anana acı" diye konuştular. Ben Ayyaş'a "Bak eğer kardeşlerin seni dininden döndürmeye geldilerse onlardan kendini koru. Allaha yemin olsun ki anayin başı bitlenirse tarak kullanmaya mecbur kalır. Mekke'nin sı­cağı bastırınca mecburen gölgeye kaçacak" dedim. Ayyaş da "Anamın yeminini yerine getirmiş olacağım. Orada malım kaldı. Hem onuda alır gelirim." dedi. Bende: "Vallahi sende bilirsinki ben Kureyşin malı

çok olan adamlarından biriyim. İşte malımın yansı, onu alda sakın onlarla beraber gitme" dedimsede beni dinlemeyip onlarla yola çık­maya karar verdi. Onun kesin kararlı olduğunu görünce ben, "sen yapacağını yapacaksın ama şu devemi al. Zira o uysal çok iyi cins bir devedir. Ona bin ve inme eğer bu heriflerden yolda şüphelenecek olursan onun üzerinde kaçar kurtulursun." dedim. O da bu devenin sırtında onlarla yola çıktı. Biraz yol alınca Ebû Cehil ona, "Kar­deşim oğlu! Benim devem iyice yoruldu benide deveyin arkasına al-sana" deyince Ayyaş da "olur" der. Ve deveyi ıhtırır. Onlarda yer de­ğiştirme gayesiyle devlerini ıhtırırlar. Yere iner inmez hemen üzerine saldırıp onu bağlayarak Mekke'ye getirip zorlayarak onu dininden döndürürler.

İbni İshak derki: Ayyâş'ın soyundan birinin bana haber verdiğine göre onlar Ayyaşı Mekke'ye getirince oraya gündüz girmişler ve Ayyaş bağlıymış. Bu ikisi: "Ey ehli Mekke! Sizde akılsızlarınıza bizim bu akılsız kardeşimize yaptığımız gibi yapın." demişler.»

Ömer (r.a) devamla derki: Biz kendi aramızda "Artık Allah (c.c) kendi zafını tanıyıp ona imân edip ve Rasûlünü tasdik ettikten sonra başlarına gelen dünyalık bir belâdan dolayı dinlerinden dönen şu he­riflerin tevbesini asla kabul etmez." diyorduk. Bunun üzerine, "Deki: Ey kendi nefisleri aleyhine israfta bulunan kullarım! Alla-hın rahmetinden, ümidinizi kesmeyin! Şüphesiz Allah (c.c) günahların hepsini bağışlar. Zira O Gafur ve Rahim din Rabbinize yönelin, size azab gelmeden önce ona teslim olunuz. Sonra yardım olunmayacak­sınız. Siz hiç farkında değilken ansızın azabın size gelmesinden Önce Rabbinizden size indirilen en güzel şeye (Kur'ana) tabii olun." (Zü-mer ayet 53-54-55) ayeti indirildi. Bende bu ayeti elimle bir kâğıda yazdım, sonra onu Hişâm'a gönderdim. Hişâm b. el- Âs (daha sonra bana) dediki: Mektup bana gelince onu (Mekke'nin aşağı tarafındaki) Zi Tuvâ denen yere götürdüm. Onu anlamak için bakışlarımı iyice üzerine yönelttim. Tekrar tekrar okuyordum ama anlayamıyordum.[644]

"Allahım onu bana anlamayı nasib et" diye yalvardım. O zaman Allah kalbime bunun anlamını doğurdu da, bu ayetin bizim hakkı­mızda, kendi kendimize söylediğimiz ve hakkımızda söylenen şeyleri düzeltmek için indirildiğini anladım. Hemen eve dönüp deveme atla­dım ve Rasûlullah'm (s.a.v) yanına gittim.[645]

 Ibni Ishak: "Hişâm Ecnâdeyn'de   şehid edildi[646] der Abdü'laziz et Derâverdî, Ubeydullah, Nafî isnadıyla Abdullah b. Ömer'in (r.a) şöyle dediğini rivayet eder. Mekke'den Medine'ye geldiği zaman (Küba civarındaki) el Usbe denilen yere Ömer b. Hattâb, Ebû Ubeyde, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim birlikte inmiştik. Onlara na­mazda Salim imamlık yapıyordu. Zira Kur'anı en fazla bilenleri o idi.[647]

İsrail, Ebû İshak aracılığıyla Berâe (r.a)ın şöyle dediğini anlatır.:

-Medine'de yanımıza ilk gelen, Mus'ab b. Umeyr (r.a) olmuştu. Biz ona: " Rasûlullah (s.a.v) ne yaptı?" diye sordum. O da, "O yerin­de duruyor ashabı ise peşim sıra geliyorlar" dedi. Onun arkasından Fihr oğullarının kardeşi gözleri amâ Amr b. Ümmü Mektum geldi. Ar­dından Ammar b. Yâsir, Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Mes'ûd ve Bilâl onları takib etti. Sonrada yirmi kişilik bir kervanla Ömer b. el-Hattab (r.a) geldi. Bundan sonra da Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekr (r.a) birlikte bize geldi. Rasûlullah (s.a.v) ben Kurandaki Mufassal[648] bölümden bir sure okuyuncaya kadar bize gelmemişti.

Bunu Müslim nakletti.[649]

İbni Lehî'â da Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den şöyle nakleder:

-Rasûlullah (s.a.v) Hac'dan sonra Zilhicce ayının gerisini Muhar­rem ve Sâferî Mekke'de geçirdi. Kureyşli Müşriklerde Rasûlullah'ı (s.a.v) yakalayıp ya öldürme, yada hapsetme yada sürgün etme hu-sundaki tuzaklarında söz birliği ettiler. Onların bu tuzaklarını Allah (c.c) haber vererek:

"Hani, kâfirler seni bağlamak veya öldürmek, ya da yurdundan çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da onlara tuzak kuruyor, Allah tuzak kuranların hayirlısıdır." (Enfal sûresi no 30) ayetini indirdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) de Ebû Bekirle beraber Sevr'deki mağraya doğru gece karanlığında yola çıktı.

Ali b. Ebî Tâlib de casuslardan gidişlerini saklamak için gelip Rasû-lullahm (s.a.v) yatağında uyudu.[650]

Mûsâ b. Ukbe'de haberi aynı şekilde anlatıp şu ilaveyi yapar:

-Kureyş o gece bir biriyle çekişe çekişe danışa danışa sabaha ka­dar yatağın üzerine kimin çullanıpta içindekini bağlayacağını konuş tular. Sabah olunca ne görsünler, yataktaki Ali değilmi! Ona peygam­berin nerede olduğunu sordular. O da "Ben nerede olduğunu bilmiyo­rum" dedi. O zaman Rasûlullah'ın (s.a.v) ellerinden kurtulup gittiğini anladılar, ve derhal bineklerine atlayıp onu her tarafta aramaya git­tiler.[651]

İbni İshak da bu hadiseyi şöyle anlatır:

-Kureyşliler, Muhammed (s.a.v)e bîat ettiklerini (ve Rasûlullah'ın (s.a.v) kendileri dışında da taraftan olduğunu) kesinlikle anlayınca ve Rasûluliah (s.a.v)ın kendi ashabından Mekke'de olanları Medine' deki kardeşlerine gidip katılmalarını emrettiğini duyunca kendi ara­larında bir müzakere yapıp, "Muhammed'in bu din işi meselesini hal­letmek için bir araya gelecek yegane zaman şimdidir. Vallahi sanki o size adamlarıyla saldırmak için geri gelecektir. Onu ya burda tutun, ya öldürün, yada sürüp çıkarın" dediler.

"Dâru'n Nedve" denilen kongre merkezinde onu öldürmek için toplandılar. İçeri girdiklerinde taylasan elbiseler içinde güzel bir adam kılığında şeytan onlara göründü ve "Bende girebilirmiyim?" de­di. "Sende kimsin dediler?" O, "Ben Necd halkından sizin toplanış sebebinizi duyup buraya girmeyi arzu eden biriyim. Umarım ki benim nasihat ve kanaatlerimden mahrum kalmazsınız." dedi. "Evet buyur" dediler. Şeytan içeri girdiğinde birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı: "Bu güne kadar olanları biliyorsunuz. Bu herif hususunda artık bir görüş birliğine varın!"

-Bunun Üzerine birisi, "Benim kanaatime göre en İyisi onu hap­sedelim" dedi. Necidli "Bu da bir görüşmü yani? Vallahi onu hapse­derseniz onun görüşleri ve sözleri peşine takılan ashabına ulaşır. Belkide gelip onu elinizden alırlar sonrada şimdi sizin elinizde olan şeylede sizi yenerler" dedi. Onlardan biride: "Onu buradan çıkarıp sürgün edelim, Onun suratı ve lafları bizden gitsinde nere giderse gitsin beni alâkadar etmez" dedi. Yine Necidli: "Buda iyi bir görüş değil. Siz Muhammedin konuşmasındaki tatlılığı sözlerindeki güzelli­ği, karşılaştığı her insana Üstün geldiğini görmüyormusunuz.? Eğer bu dediği şeyi yapacak olursanız Muhammed de gidip arap kabilele­rinden birine varır, onları kendi görüşü etrafında toplar, sonra da on­larla size saldırarak onlara sizi kırdırır." dedi. Bu ara Ebû Cehl de: "Vallahi benim esaslı bir görüşüm var ama sanırım hiç birinizin aklı­na böyle bir şey düşmedi" dedi. Kureyşliler; "görüşün ne?" diye sor­dular. Ebû Cehil de şöyle dedi.:

-Bence "Kureyşin her kabilesinden güçlü, kuvvetli, genç, soylu ve şerefli birini alıp her birine keskin birer kılıç verin. Bunlar Mu-hammede saldırıp bir tek adam vuruşu gibi ona vursunlar. Böylece Onun kanı bütün kabileler arasında dağıtılmış olur. Böylelikle Abdü Menâf oğulları ne yapacağını bilemez ve bütün arap kavimlerine harb açmayada gücü yetmez" görüşündeyim, o zaman Abdi Menâf oğullan bizden sadece onun diyetini istemeye mecbur kalır. Sizde onlara onun diyetini ödersiniz. Necidli o zaman: "Allah için bu gen­cin görüşü ne isabetlidir. Görüş işte bu görüştür, yoksa diğerleri hiç bir şey değildi" deyince Kureyşlilerde Ebû Cehlin görüşünde karar kı­larak toplantıdan dağılırlar. RasülÜ Ekrem'e bu haber ulaştırılıp bu gece kendi yatağında yatmaması evinde gecelememesi aksine yata­ğında Aliyi geceletmesi emrolunmuştur. Bu hadisi Saîd b. Yahya b. Saîd el Emevî babasından rivayet etmiştir.[652]

Bi2e İbni İshak, Ubeydullah b. Ebi Necih, Mücahit yolu ile İbni Abbas'dan (r.a):

Yine İbni İshak - Kelebi- Ümmü Hânî'nin kölesi Bâzâm isnadiyla İbni Abbas'dan (r.a) bu hadisi aynı anlamda naklederek bu rivayette şu ilaveyi verir.:

-O zaman Allah (c.c) Peygamberine çıkış izni verdi. Medine'de de Ona Enfal suresini indirip orada Peygamberine verdiği nimeti ve onu kendi katında denemeye tabi tuttuğunu haber vererek:

«Hani seni tutuklamak, öldürmek veya yurdundan çıkarmak için sana tuzak kurmuşlardı».... Buyurdu...[653]

 

Efendimizin Medine'ye Hicreti

 

Ukayl, İbni Şihab -Urve isnadıyla Efendimizin (s.a.v) eşi Âişe' nin (r.a) şöyle anlattığını rivayet eder:

O zaman anne ve babamın bir dinleri olup onu tatbik ettiklerini hatırlıyorum. Üzerimizden hiç bir gün geçmezdiki sabah akşam Ra-sûlullah (s.a.v) bize uğramamış olsun. Müslümanlar müşrik belasına uğradığı zaman, babam Ebû Bekir de Habeşistan topraklarına doğru hicret için yola çıktı. Berki Gımâd denen yere vardığında El Kârra kabilesinin reisi İbni'd Dağine ona rastladı, ve "Yâ Ebâ Bekir! Ne­reye gitmek istiyorsun?" dedi. Babamda, "Kavmim beni yurdumdan kovdu. Artık bende yeryüzünde seyyah olup dolaşarak Rabbime hu­zur içinde ibadet etmek istiyorum." dedi. İbni'd Dâğıne de; "senin gi­bi bir zatın ne yurdundan çıkması nede kovulması doğru olur. Zira sen yoksulları giydiren, akrabalık bağlarını hiç koparmayan, milletin yükünü omuzlayan, misafiri ağırlıyan, hak yolunda gelen meşakkat-larda (halka) yardım eden birisisin. Ben seni Icorumam altına alıyo­rum. Haydi yurduna dön ve Rabbine orada ibadet et." dedi.

İbni Dağine de Ebû Bekirle birlikte yola çıkıp Mekke'ye geldi ve Kureyş eşrafını dolaşıp onlara: "Ebû Bekir gibi bir adam yurdundan çıkmazda, çıkarılmazda. Siz yoksulları giydiren, akrabalık bağlarını geliştiren, milletin yükünü omuzlayan, misafiri ağırlayan hak yolda başa gelen, sıkıntılarda halka yardım eden bir zatı mı yurdundan çı­karıyorsunuz.?" dedi. Artık Kureyş İbni Dâğıne'nin Ebû Bekri himaye etmesini yalanlayamayip   kabul ettiler. Ancak İbnî Dağıne'ye de:

"Ebû Bekre söylede Rabbine evinde kulluk etsin orada dilediği kadar namaz kılsın, istediği kadar Kur'an okusun ama bunları Ka'be' de yapıp da bize eziyet etmesin, hem ibadetini milletin gözü önünde açıkça yapmasın. Zîra biz çocuklarımızın ve karılarımızın dinimizden sapacağından korkuyoruz" dediler. İbni Dâgıne'de kendisine söylenen­leri Ebû Bekre anlattı.

Ebû Bekir de evinin içinde, Rabbine ibadet ederek, namazını açıkta görünen yerlerde kılmayarak ve kendi evi dışında kimsenin evinde Kuran okumaksızın hayatına bir süre böyle devam etti. Sonra Ebû Bekrin aklına bir fikir geldi ve hemen evinin havlusunda bir mescidcik yaptırdı. Artık namazını orada kılıyor, Kuranını okuyordu. Müşriklerin kadınları ve çocukları da Ebû Bekrin başına birbirini ezercesine toplanıp gelirler ve Ebû Bekre hayran kalarak bakarlardı. Ebû Bekir (r.a) çok gözü yaşlı bir adam idi. Kur'an okuduğu zaman göz yaşlarını tutamazdı. Kadın ve çocukların bu meyilleri Kureyş eşrafının müşriklerini müthiş bir korkuya itti. Hemen İbni Dağıne'ye haber saldılar. İbni Dağıne yanlarına geldiğinde Kureyş ileri gelenleri ona,

"Biz senin kendisine himaye vermen sebebiyle bizde Ebû Bekrin Rabbine evinde kulluk etmesi şartıyla himayesini kabul etmiştik. Ar­tık Ebû Bekir sınırını aştı, evinin avlusunda bir mescid yaptırıp ora­da namazımda Kur'an okumayıda alenen yapmaya başladı. Biz ço­cuklarımızla karılarımızın dinlerinden döneceğinden korkuyoruz ona bunu (Hamisi olman hasebiyle) yasakla. Eğer Rabbine evinin içinde ibadet etmekle yetinecekse bunu yapabilir. Eğer illâda bunları alenen yapmakta direnecek olursa sende ondan himaye hakkını geri al. Biz senin taahhüdünü bozmak istemiyoruz. Ebû Bekrin ibadetini alenen yapmasına da göz yumamayız." dediler.

Hz. Âişe (r.a) devamla derki: Bunun üzerine İbni'd Dâğıne Ebû Bekre gelerek: "sen kesinlikle senin için ne üzerine akid yapmış ol­duğumu biliyorsun. Şimdi ya bu eski şartlarla yetinirsin, yada bana, Sana verdiğim-koruma- zimmetini geri verirsin çünkü ben himaye için akid yaptığım bir adam hakkında arapların "ahdi bozulmuş diye duymalarından hoşlanmam" dedi. Ebû Bekir (r.a) da: "Ben senin korumanı sana geri veriyor ve AHahm korumasına razı oluyorum" dedi. O gün Rasûlullah (s.a.v) Mekke'de imiş, Nebî (s.a.v) müslümanlara

"Bana (iki kara taşlık arasındaki)[654] Hurmalıklı bir yer sizin hicret yurdunuz olarak gösterildi." buyurmuştu. Bunun üzerine Medine'ye doğru göçebilenler hicret etti. Sonrada Habeş topraklarına daha önce göç etmiş olan müslUmanfarm hepsi de geri dönüp Medine'ye hicret ettiler.[655]

Ebû Bekir (r.a) da Medine'ye gitmek üzere hazırlığa girişti. O za­man Rasûlullah (s.a.v) ona: "Sen yavaş ol! Zira ben, banada hicret izni verileceğini Umid ediyorum" buyurdu. Ebû Bekir bunu duyunca sevinçle "Anam babam sana feda olsun yâ Rasûlullah! Sen böyle bir şeyi ümid ediyormusun?" diye sorunca Nebî (s.a.v): "Evet" buyurdu. Ebû Bekirde Efendimizle yol arkadaşlığı yapmak için kendini yoldan alakoydu. Yanında bulunan iki devesini Talh (yada Muğâylan) ağacı­nın yapraklarıyla 4 ay besiye çekti. (Zührî bunu bastonla ağaçtan yere dökülen yapraklar diye izah eder. )

İbni Sihab, Urve aracılığıyla Hz. Aişe'den kıssanın devamını şöyle anlatır:

-Bir gün öğle sıcağının en şiddetli olduğu bir sırada Ebû Bekirin evinde oturduğumuz bir anda adamın birisi: "Şu başı kapalı (miğfer gibi örtülü) zat Rasûlullah (s.a.v)dir. dedi. Bu onun bize gelme âdeti olduğu bir saat değildi. Bunun üzerine Ebû Bekirde: "Anam babam ona feda olsun. Vallahi bu saatte onu buraya getiren önemli bir se­li     

beb olsa gerek" dedi. Rasûlullah (s.a.v) geüp girmek için izin istedi. Ebû Bekir onu "buyur" edince içeri girdi ve Ebû Bekir'e hitaben: "Bu­rada bulunan herkesi yanından çıkart" buyurdu. Ebû Bekirde: "Anam babam feda olsun onlar senin ailendir" deyince Nebî (s.a.v): "Bana yola çıkmak için izin verildi." buyurdu. Ebû Bekir de "bende seninle gelebilirmiyim. Anam babam sana feda olsun ey Allanın RasûlU!" deyince, Efendimiz (s.a.v): "Evet" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir ağladı. Ben o zamana kadar sevinçten ağlandığını bilmiyordum.[656]

Ebû Bekir, "Babam sana feda olsun! Benim şu develerimden biri­ni al, yâ Rasûlullah! deyince Efendimiz (s.a.v): "Parayla almak şar-tıyla olur" buyurdu.[657]     Hz. Aişe devamla derki:

-Çabucak onları yola hazırladık. Onlara deri bir kab içinde yol azığı koyduk. Onu Esma b. Ebî Bekr kendi kuşağının bir yarısın kes­miş ve onunla azık kabının ağzını bağlamıştı. (Diğer yansıda kendine kaldı.) İşte Esmâ'ya bu yüzden, "Zatı'n-Nitâkayn" adı takılmıştı. Sonra Rasülulİah (s.a.v) Ebû Bekirle beraber Sevr'deki mağaraya var­dılar. Orada üç gece uyudular. Beraberinde Ebû Bekrin oğlu Abdullah da yatıyordu. O zaman genç bir delikanlı olup çok zeki ve kültürlü biriydi. Şafakla beraber onların yanından ayrılır ve sabahleyin Ku-reyşlilerle sanki Mekke'de gecelemiş gibi yapardı. Orada Kureyşlilerin kurmak istedikeri tuzaklarından işittiği şeyi ezberleyip akşam karan­lığı çökünce Efendimizle babasına getirip söylerdi. Ebû Bekrin azad ettiği kölesi Amr b. Füheyre onlara sütünden istifade etmeleri için geçici bir süre bağışlanan koyunları güder, koyunları gece yatsıyı biraz geçince onların bulunduğu tarafa doğru sürer onlarda koyunları­nın taze sütünü ve içine kızgın taş konularak ısıtılmış sütü içerek gecelerler sonra Amr b. Füheyr koyunlara şafakla birlikte ünlerdi (Sabahla birlikte diğer insanların otlattığı yerde olur, ne kimse duru­mun farkına varmazdı) Burada kaldıkları Uç gecenin Uçündede böyle yaptı.

Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekir Abd. b. Adiy Oğullarından (Ab­dullah b. Üveykıt adında) birini yol kılavuzluğu ve geçit yerlerini iyi bilen biri olarak kiralamışlardı. Bu adam Âs b. Vâil oğulları hakkında (Cahiliye âdeti üzere) anlaşma yaptığına dair elini (kan çanağına) daldırmıştı. O hâlâ Kureyş kafirlerinin dini üzere yaşamaktaydı. Ra­sûlullah (s.a.v) ve Ebû Bekir Onu güvenli bir kişi görüp develerini ona verdiler ve üç gece sonra binekleriyle beraber Sevr mağarasında sabahleyin onunla buluşmak üzere sözleştiler. (Üçüncü gün sabahla beraber bu adam gelince) Efendimiz ve Ebû Bekirle birlikte Amr b. Füheyre ile kılavuz (Abdullah )ta yola çıktılar. Kılavuz onları (Us-fân'dan aşağıdaki) Es Sahil yolu ile götürdü.[658] Hadisi Buharı rivayet etmiştir.

Ömer (r.a) şöyle diyor:

-Vallahi Ebû Bekrin hayatında geçirdiği bir geceyle bir gündüz varki o (bile) Ömer'den daha hayırlıdır. Rasûlullah (s.a.v) bir gece Mekke halkından kaçarak yola çıkmış, Ebû Bekir de arkasına düş müştü. Efendimizi korumak için kâh önünde kâh ardında yürüyerek gidiyordu. Rasûlullah (s.a.v) O gece sabaha kadar yürümüş ve ayak­kabıları parçalandığından ayakyalın kalmıştı. Ebû Bekir Efendimizin ayaklarını görünce onu omuzuna aldı. Böylece onu mağaranın ağzına kadar taşıdı. Mağarada içinde yılanlar bulunan delikler vardı. Ebû Bekir burlardan birşeyler çıkıpta Rasûlullah (s.a.v)a eziyet verebile­ceğinden korktu. Ve ayağıyla onu tıkadı. Yılanlar gelip çıkmak için onun ayağını ısırarak sokmaya başladılar. Ebû Bekrin gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Rasûlullah (s.a.v): "Üztilme! Allah bizimledir." (Tevbe 40) ayetini okuyordu, (işte Ebû Bekir'i üstün yapan gece bu idi.) (Onu üstün yapan) Gündüzüne gelince: Araplar dinden döndük­lerinde ben Ebû Bekre "Ey Rasûlullah'm halifesi! İnsanlara davranır­ken kalplerini ısındıracak şekilde davran, Onlara merhametli ol!" de­dim. Ebû Bekir de bana: "Sen cahiliye döneminde Cebbardın, İslam döneminde gevşekmi oldun. Onlarla ne hususunda ülfetleşip anlaş acağiz. Uydurma bir şiir ile mi? Yoksa uydurma bir sözîemi?" dedi.[659]

Ömer'in (r.a.) ağzından anlatılan bu kıssa uydurma münker bir haberdir. Beyhaki bu hadisi sevkedip hiç tâ'Iilde bulunmamıştır. Bu haberi Yahya b. Ebû Tâlib- Abdürrahman b. İbrahim er-Rabîsî-Furat b. es Saib- Meymûn-Dâbbe b. Muhassan isnadıyla Ömer (r.a)tan nak­lediyor. Bu haberin belası şu Rabîsî denen heriftir zira o sika değil­dir. Üstelik hiç tanınmayan kimliği meçhul biridir. Hatib onu Târîh-i Bağdad'mda bahsedip iğnelemistir.[660]

El Esved b. Amr anlatıyor: Bize İsrail, el Esved aracılığıyla Cün-düp'ten şöyle rivayet etti: Ebû Bekir mağarada Rasûlul'ab (s.a.v.) ile beraberdi, eline bir taş isabet etmiş (ve kanatmıştı) bunun üzerine şunu söyledi:

"Sen kanayan parmaktan başka bir şey değilsin, Allah yolunda karşılaştığın pek fazla bir şey değil.[661]

Hadisteki Câbir'den nakleden Esved, Kaysın oğlu olup Cündüp el-Becelî'den rivayet vardır. Sahihayn'da onun rivayeti hüccet olarak alınmıştır.

Hemmam anlatıyor; Bize Sabit, Enes'den (r.a) Ebû Bekrin kendi­sine şöyle dediğini anlattı: Rasûlullah (s.a.v)ile mağarada beraber idim. "Yâ Rasûlâllah! Müşriklerden birisi ayaklarının altına bakıverse bizi görecekler" dedim. Efendimiz (s.a.v) de:

"Ya Ebû Bekir! Üçüncüleri Al­lah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?" buyurdu.[662] Bu müttefekun a-leyh bir hadistir.

İbnî Lehîa, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den naklederki Kureyşliler her tarafta Nebî (s.a.v)'i aramaya koyuldular. Su başlarında otu­ranlara onu yakalamaları için emirler çıkarıp bu işe gidenlerede büyük Ücretler koydular.[663] İçinde Nebî (s.a.v)'in gizlendiği magarımn bulunduğu Sevr dağına gelip zirvesine tırmandılar. Nebî (s.a.v) ile Ebû Bekir onların konuşmalarını duydular. Ebû Bekir korkalayıp ken­dini bir üzüntü ve tasa kapladı. İşte o zaman Rasûlullah (s,a.v) "üzülme Allah (c.c) bizimledir" diyerek Rabbine dua etti. Bunun üze­rine Allah katından:

"Allah, Rasûlüne ve mU'minlere Sekînet indirdi. Küfredenlerin sözlerini en aşağıda Allanın keümesini de en yukarda kıldı. Allah azîz ve hakîmdir,[664] şeklinde ifade edilen "Sekînet" İndirildi.

Ebû Bekrin Mekke'de ailesi ve kendisi için ayırdığı sütlük koyun­ları vardı. Ebû Bekir, Âmir b. Füheyrâ'yı gönderdide o bu davarları mağaradaki Rasûlullah'a yakın yere sürüp geldi. Bu Âmir Ebû Bekrin kölesiyken azat ettiği gayet güvenli, çok dindar biriydi. Ebû Bekir (r.a) Abd b. Adiy oğullarından Üreykıt denen bir adamı kiralamıştı. Bu adam önce Kureyşlilerle sonra Sehm oğullarıyla ardından Âs b. Vâil oğullarıyla anlaşma yapmıştı. İşte bu Ureykıt el-Adevî o zaman henüz müşrik idi ve yol kılavuzluğu yapardı. Efendimizle Ebû Bekir mağarada kaldıkları gecelerde bineklerini aşağı indirirlerdi. Ebû Bek­rin oğlu Abdullah da gece olunca Mekke'de olup biten bütün haberleri onlara getirirdi. Âmir b. FUheyr de koyunları geceleyin onların bu­lunduğu yere doğru sürüp getirir onlarda koyunları sağıp geceleyin geri mağaraya çıkarlardı. Sonra Âmir erkenden koyunları otlamaya götürür ve sabahın erken saatinde otlakta bulunduğu için hiç kimse durumun farkına varmıyordu. Nihayet herkes uyuyup el ayak çekilin­ce bu adamlar onlara develerini alıp gelirdi. Böylece mağarada iki gece ve iki gündüz geçirdiler."

-Kılavuz onları Mekke'nin tâ aşağı tarafına götürdü. Sonra on­larla birlikte Üsfan'ın aşağı tarafındaki es-Sâhil denen yerden geçti. Daha sonra Kudeyd denen yeri geçtikten sonra yol kesilen yere ka­dar geldiler. Oradan el-Harrâr üzerine saparak el-Mera tepesini geç­tiler, oradan Medlecetü'l Lakfa oradan Medlecet'ü Micâc vadisine girdiler. Sonra Mercah-ı zil Saveyen vadisinden el Kâha'ya geçtiler. Sonrada el-Arac'a indiler. Ardından el-Gâir denen yeri (Rakübenin sağında kalır) geçip Rîm vadisine indiler. Oradanda el Âliye üzerin­den Küba'ya geldiler.[665]

Müslim b. İbrahim anlatıyor: Bize Avn b. Amr el Kaysî anlattıki, Ebû Mus'ab el Mekkî'yi şöyle derken işittim. Ben Mugîre b. Şu'be, Enes b. Mâlik ve Zeyd b. Erkam (r.a)lara yetiştim. Onları Nebî'den (s.a.v) şunları naklederken işittim '"Mağarada kaldıkları gece Allah (c.c) bir ağaca emretmişte ağaç Nebî (s.a.v)in yüzünde biterek onu gizlemiş. Örümceğe de emredip mağaranın ağzını ağla örüp Efendimi­zi gizlemiş. İki yaban güvercinine emir buyurmuş onlarda gelip ma-ğannm ağzına konmuşlar. Kureyşliler sopalarını ve kılıçlarını alıp dağa gelmişler. Onlardan birisi mağaranın ağzına kadar gelip sonra geri döndü ve diğerlerine; "Ben mağaranın ağzında iki güvercin gör­düm. Anladımki mağarada hiç kimse yoktu." dedi.[666]

İsrail de Ebû İshak aracılığıyla Berâe'den (r.a) şöyle nakleder:

Ebû Bekir (r.a) Âzib'den onüc dirheme bir deve palanı satın al­mıştı. Ebû Bekir Âzib'e "(oğlun) Berâe'ye söylede onu benim bineği­min sırtına vuruversin" deyince Âzib de "hayır, sen bana Rasûİullah (s.a.v)ile birlikte hicrete cıkıpta kafirlerin sizi yakalamak için arka­nıza düştüklerinde ne yaptığınızı anlatmazsan olmaz" dedi. Bunun üzerine Ebû Bekirde şöyle anlattı:

-Mekke'den  geceleyin  yola çıktık. Gece gündüz demeden  hızla yol alıp öğle vakti çatana kadar gittik. Güneş tepemize dikilmişti. Ben sığınacak bir gölge bulmak ümidiyle gözlerimi sağa sola çevi­riyordum. Nihayetinde bir kaya görüp yanına gittim. Baktım ki, az bir gölgesi daha kalmış ben oranın çakıllarını temizleyip düzelttim. Sonra postu Rasûİullah için serdim ve "Yaslan Yâ Rasûlallah!" de­dim. Efendimiz de  yaslandı.  Sonra isteyecek birşey görebilirmiyim diye çevreye bakmaya gittim. Baktım ki çobanın birisi bizim gölge aradığımız gibi kayaya doğru gölge aramaya geliyor. Ben ona, "sen kimin çobanısın?" diye sordum. O da "Kureyşli bir adamın" diyerek adını verdi. Ben  adamı tanıdım. Ben ona "koyunlarıyin içinde sütü olan varmı?" dedim "Evet var"   dedi. "Sen bize süt sağabilirmisin?" dedim. "Evet" deyince bende ona "hadi durma öyleyse" dedim. O sü­rüden bir koyun ayırdı. Ben ona koyunun memesini toprakla bulama­sını sonra ellerini toza bulayıp silkelemesini söyledim. O da "Söyle­mi" diyerek elinin birini diğerinin üzerine vurdu. Bize az bir miktar süt sağdı.  Ben Rasûlulİah için  beraberimde taşıdığım  ağzı  çabutla kapatılmış bir su kabını acele etmeden aldım. Suyu süt kabının altı­na boşaltıp altındaki soğuyuncaya kadar bekledim. Rasûluliaha ver­mek üzere kabı alıp gittim. Tam yanma vardığım zaman Rasûlullah (s.a.v) uyandı, "iç Yâ Rasûlallah!" dedim O da beni razı edene kadar içti. Sonra ben "Şimdi yolculuk sırası geldi!" dedim. Böylece tekrar yola çıktık. Kureyş bizi aramakla meşguldü.[667]

Bize atının üzerinde gelen Sürâka b. Mâlik b. Cu'şüm dışında yetişebilen hiç kimse olmadı. Ben "işte bizi arayanlar bize yetiştiler Yâ Rasûlullah?" dedim. Efendimiz de: "Üzülme Allah bizimledir1' buyurdu. Bize iyice yaklaşıpta aramızda iki Üç mızrak boyu bir me­safe kalınca "Ya Rasûlullah şu bizi arayan birisi kesinlikle bize yetişti deyip ağladım. Efendimiz "Seni ağlatan ne?" buyurdu. "Valla­hi kendi canım için ağladığım yok. Ben sana ağlıyorum" dedim. Ra-sülü Ekrem gelen atiıya beddua ederek "Allahım! ona karşı bizi dilediğin şeyle sen bize yet" buyurdu. O anda atı onunla beraber karnına kadar kumlara çakıldı. Atın Üzerinden doğru­lup "Ya Muhammed! kesinlikle anladtmki bana bunu sen yaptın. Al­lah'a duâ et de beni şu vaziyetimden kurtarsın, vallahi seni arkan sıra aramaya gelenleri şaşırtacağım. İşte şu benim ok kuburum. İçin­den bir tane ok al. Zira sen falan falanca yerlerde benim koyun ve deve sürülerime rastlayacaksın. Bunu göstererek onlardan ihtiyacın kadarını al" diye yalvardı. Rasûlullah (s.a.v) de "Benim senin davar­larına da devene de ihtiyacım yok" buyurup Onu kurtarması için dua etti. Sürâkâ da kalkıp diğer arkadaşlarının yanına geri döndü. Ra-sûl-ü Ekrem (s.a.v) de benimle birlikte yola devam ederek geceleyin Medine-i Münevvere'ye geldik. Buharı bu hadisi İsrail -Abdullah b. Raca isnadıyla Ebû İshak'tan nakleder.[668]

Ukayl derki: Bana Zühri Abdürrahman b. Malik el-Müdlici babası Mâlik'in, Sürâka b. Malik b. Cu'şümü şöyle derken duyduğunu anlattı:

-Bize Kureyş elçileri, "Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekri yakalayan yada öldürenlere bunların her birinin diyeti olarak yüz deve verileceği" haberini getirdiler. Ben kavmim Müdlic oğulları meclisinde otu-ruyorken onlardan bir adam gelip, biz otururken, başucumuza dikildi ve "Yâ Sürâka! Ben az önce Es-Sâhil de bir takım insan karaltıları gördüm. Sanıyorum Muhammedle arkadaşları olsa gerek" dedi. Ben onların kesinlikle bunlar olduğunu anladım. Ama O adama "O gör­düklerin onlar değil, onlar falan ile falancaydı sen onları gördün, haydi bizim gözcülerle gidip bakın" dedim. Orada az daha oturup kalktım ve evime girdim. Cariyeme atımı çıkarıp tepenin arkasındaki düzlüğe indirerek bağlamasını söyledim. Bende mızrağımı alıp evin arka tarafından çıktım. Mızrağın arkasıyla toprağı çizdirerek (izini yok ederek) mızrağın ucundan tutup yürüyerek atımın yanına geldim Atıma binip rahvan yürüyüşle atım sürerek Onlara doğru gittim. On­lara yaklaştığımda atım tökezleyip beni yere düşürdü. Kalkıp elimi ok kuburuna uzatıp okları çıkardım onlara zarar verip veremeyeceği­mi anlamak için bu oklarla fal çekmeye başladım. Şansıma istemedi­ğim (şey olan, onlara zarar veremeyeceğim,) oka isabet etti. Ben ok falına isyan edip atıma atladım ve yine atımı rahvan olarak onlara doğru sürdüm. Onlara öyle yaklaştımki Rasûlullahın okuyuşunu işite­biliyordum. O ise dönüp bakmıyordu bile. Ebû Bekir ise dönüp dönüp bakıyordu. O esnada atın ön ayaklan ta dizine kadar kuma saplandı, bende yere sürçüldüm. Attan çekilip doğruldum. At nerdeyse ön a-yaklannı çıkaramayacaktı. Kalkıpta doğrulduğu zaman ön ayakların­dan  gök  yüzüne  doğru  tıpkı  duman  gibi  bir toz bulutu  çıkıyordu. Bende hemen oklarla fal çekmeye başladım. Şansıma "onlara zarar veremeyeceğimi  bildiren" ok düştü. Bunun üzerine bende onlardan "aman" diledim. Onlarda bunu kabul ettiler. Atıma binip yanlarına geldim. Onlarla karşılaştığımda "Onların beni hapsedeceği zîra Rasû­lullahın dininin gâlib geldiği" gibi bir fikir içime doğdu. Onlara: "kav­miniz ikiniz içinde yakalayana "kan bedeli sayılan 100 deve" diyeti ödül koymuş" deyip insanların kendileri hakkında kurduğu tuzağı ha­ber verdim. Onlara azık ve bazı ihtiyaç eşyaları vermeyi teklif ettim. Ne istediler ne de bendeki mevcutlardan  bir şey azalttılar. Ancak "kimseye bizi bahsetme" dediler. Bende Rasûlullah'tan "emniyetimi sağlayacak bir anlaşma metni yazmasını istedim". O da Âmir b. Fü-heyre emrettide Âmir bir deri parçası üzerine istediğini yazdı. Sonra Rasûlullah (s.a.v) yoluna devam etti.[669]

Mûsâ b. Ukbe de bu kıssayı Zührî, Abdürrahman b. Malik b. Cu 'şum el-Müdlici aracılığıyla babası Mâlik b. Cuş um'un kendisine kar­deşi Sürâka b. Cu'şum'Un haber verdiğini, söyleyerek hadisi sevkeder. Burada:

Silahımı alıp zırhımı giydim. Bana bu anlaşmayı Ebû Bekir yazdı ve önüme attı. Bende geri dönUp onlara dair hiç bir şeyi kimseye an­latmadan Mekke fethedilene kadar gizledim. Rasûlullah (s.a.v) Hu-neyn harbi bitirdiğinde beraberime anlaşma kağıdını alarak Efendimi­zi karşılamaya gittim. Ensar'dan bir bölük sllvari arasına katıldım. Onlar, al sana! al sana! diyerek mızraklarıyla bana dürtmeye başla­dılar. Nihayet devesi üzerinde gelen Rasûlullah'a yaklaştım. Sanki bembeyaz hurma ağacı yağı gibi üzengideki ayağına bakıyordum. Eli­mi yazılı anlaşma kağıdıyla kaldırdım ve "Yâ Rasûlullah! İşte şu se­nin mektubun" dedim. O da: "Öyleyse bugün vefa ve iyilik günüdür" buyurdu. Bende hemen müslüman oldum. Rasûlullah'a sormak isteğim şeyi söyledim. (İbni Şihâb-ı Zührî de; Peyğamerimiz'e yitik malın  hükmüyle  başka  bir şey daha  sormuştu)  der.[670]   Böylece kendi diyarımıza dönüp zekatımı ona gönderdim.[671]

Bekkâî, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Esma b. Ebî Bekrin şöyle dediği anlatıldı:

Ebû Bekir ile Rasûlullah (s.a.v) yola çıktıklarında Kureyşten bir gurup aralarında Ebû Cehil de olduğu halde geldiler. Ebû Bekir kapı­sında durdular.  Ben  ne  istediklerini  sormak için  yanlarına çıkınca "baban nerede?" dediler. Ben, "Vallahi, onun nerede olduğunu bil­miyorum" deyince Ebû Cehil elini kaldırıp yanağıma öyle bir tokat attıki kulağımdan küpem fırlayıp gitti. Habis herif çok sert ve ka­baydı.[672]

Bana Yahya b. Abbâd b. Abdullah b. Zübeyr babasının ninesi Es­ma bn. Ebî Bekr'in (r.a) şöyle dediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v) yola çıktığında Ebû Bekir de beraberinde çıkmıştı. Ebû Bekir malının hep-sinide beraberinde hayvanlara yükledi. Bu beş veya altı bin dirhem idi. Bunların hepsini beraberinde götürdü. Dedem (Ebû Bekrin baba­sı) Ebû Kuhâfe yanımıza girdi. O zaman artık gözleri görmüyordu. "Vallahi sanıyorumki Ebû Bekir kendi gitmekle acıttığı gibi birde malını götürmekle sizi çok acıttı" dedi. Bende "Hayır büyük babacı­ğım! O bize çok para bıraktı" dedim. Ve Ebû Bekrin evde parasını sakladığı küvetin içine çakıllar doldurup üzerine elbise Örttüm. Sonra dedemin elinden tutarak "elini üzerine koy işte mal1' dedim. O da elini elbisenin üzerine koyunca "Fena değil! Bu kadar para bıraktıysa gerçekten iyi etmiş, bu size yeter" dedi. Halbuki Vallahi Ebû Bekir bize hiç bir şey bırakmamıştı. Ama ben ihtiyarı teskin etmek iste­dim.[673]

Zührî, Abdürrahman b. Mâlik b. Cu'şum, Babası aracılığıyla am­cası Sürâka b. Mâlik b. Cu'şüm'ün şöyle dediğini anlatır: "Rasûlullah Mekke'den hicret için çıktığında Kureyş onu geri getirebilecek olan kimseye yüz deve ödül verilmesini kararlaştırdı. Bir gün oturup du-ruyorken bizden bir adam gelip: Vallahi ben az önce yanıma uğrayıp geçen üç kişilik bir gurup gördüm. Sanıyorum Muhammed ile arka­daşları olsa gerek" dedi. Ben ona "Sus diye işaret ettim" Sonrada "onlar Falanca oğullarından yitik develerini arayan adamlardır" de­dim. O da "belki öyleydiler" dedi. Ben biraz daha durdum, sonra ora­dan kalkıp evime girdim.

Râvİ gerisini önceki Hadisteki gibi nakletmiştir.[674]

İbni İshak devamla derki: Bana Hz. Ebû Bekirin kızı Esma'mn (r.a) şöyle dediği anlatıldı:

-Biz böylece Rasûlullah (s.a.v)in nereye gittiğini hiç anlayama­dan üç gece geçirdik. Nihayet Mekke'nin aşağı tarafından arab şiir­lerini arab makamıyla okuyarak terennüm eden bir cin yönelip geldi. İnsanlar sesini duyup peşine düşmüşlerdi. Oradan tâ Mekke'nin yuka­rı tarafına geçti gitti. Cin şöyle diyordu:

İnsanların Rabbi Allah (c.c) Ümmü Ma'bed'in çadırlarına konak­layan iki arkadaşını hayırla mükafatlandırsın.

Onlar iyilikle konuk olup sonra yollarına devam ettiler. Muham-medin arkadaşı olarak geceleyen kurtuldu.

Gençlerinin mekanları ve yerleri Mü'minler için gözetleme kulesi sayılan Ka'b oğullarına tebrikler olsun.

Esma derki: Cinnin bu sözünü duyunca Nebi (s.a.v)'in yönünün Medine'ye doğru olduğunu anladık.[675]

Derimki: Biz Nebî (s.a.v)'in sıfatını anlattığımız yerde bu Ümmü Ma'bed hadisini baştan sona anlattık. Nitekim inşallah ilerde bahsi gelecektir.

Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî Zaide anlatyor: Bize Muhammed b. Abdirrahman b, Ebi Leylâ -Abdürrahman b. el Isbehânî -Abdürrah-man b. Ebî Leylâ isnadıyla Ebû Bekr (r.a)ın şöyle dediğini haber ver­di.:

-Nebî (s.a.v) ile beraber Mekke'den yola çıktım. Gide gide arap kabilelerinden bir topluma geldik. Peygamber (s.a.v) diğer evlerden biraz uzakça bir ev görüp oraya doğru yöneldi. O evin yanına varıp bineklerimizden indiğimiz zaman orada bir kadıncağızdan başka kimsecikler görünmüyordu. Kadın "ey Allanın kullan! Ben yanında hiç kimsesi olmayan bir kadınım. Eğer misafir olarak kalmak istiyor­sanız kabilenin ileri gelen ailelerine gidin!" dedi. Rasûlullah kadına cevap vermedi.

Vakit geceydi. Nihayet (geç vakitte) oğlu keçilerini sürerek geldi. Kadın ona: «Evladım! şu keçiyi ve bıçağı onlara götür ve "Şu keçiyi kesip yiyinde karnınızı doyurun!"» diye tenbihledi. Nebî (s.a.v) de "Bıçağı sen annene götürde bize bir kap getir" dedi. Çocukta ama bu keçi kısır kaldı onun sütü yokki" dedi. Rasûlullah(s.a.v)ta "Haydi sen gitte getir" buyurdu. Çocuk gidip kabı getirdi. Nebî (s.a.v) keçinin göksünü eliyle meshetti ve ardından kab dolana kadar süt sağdı. Sonrada çocuğa; "bunu annene götür" buyurdu. Kadın doyuncaya ka­dar sütten içti. Sonra çocuk kalanı getirdi. Efendimiz çocuğa "haydi bu kabı götürde bana bir kab daha getir" buyurdu. O kabıda birinci­deki gibi sağıp doldurdu ve içindekiyle Ebû Bekrin susuzluğunu aldı. Sonra bir kase daha gelip önada sağdı. Onuda kendileri içtiler.

O gece orada yattık. Sonra oradan hareket ettik. Bu kadın Nebî (s.a.v)'i "Mübarek" diye adlandırmıştı. Kadının koyunları öyle çoğaldı ki Medine'ye kadar gelebilen sürülerini getirmişti. Ebû Bekir oradan geçerken kadının oğlu onu tanımış ve "Anne! İşte şu adam "müba­rekle" beraber olan adamdı" demişti. Bunun Üzerine kadın yerinden fırlamış ve "Ey Allanın kulu! seninle beraber olan adam kimdi?" diye sormuştu. "Onun kim olduğundan haberin yokmu?" deyince, kadın "hayır" dedi. Ebû Bekir de: "O Peygamber (s.a.v) idi" deyince kadın: "Beni onun yanma götür" dedi. Ebû Bekirde onu Nebî (s.a.v)'in oldu­ğu yere getirdi. Nebî (s.a.v) bu kadına çok ikramda ve ihsanda bulu­nup yemek yedirdi.[676]

Aynı hadiseyi Muhammed b. İmrân b. Ebî Leylâ da, Esad b. Mû-sâ Yahya isnadıyla rivayet eder: Ebû Bekir (r.a) ile Abdürrahman İbni Ebî Leylâ'nın arasında ravî kesikliği olmamış olsaydı bu hadisin isnadi gayet nazif idi.[677]

Evs b. Abdullah b. Büreyde Hüseyn b. Vâkid -İbni Bürey de ara-cılğiyia babası Büreyde'den (r.a) naklederki: Rasûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz Tefaül (hayra yorma) yapardı. Kureyşliler kendisini yaka­layıp getirene yüz deve vermeyi vaat etmişlerdi. Büreyde de Sehm oğullarından yetmiş kişilik bir gurubla atına atlamış yola çıkmıştı. Bir gece Rasûlullah (s.a.v) ile karşılaşmışlardı. Efendimiz (s.a.v) ona: "sen kimsin?" diye sorunca "Büreyde" dedi. Efendimiz bunun üzerine (Büreyde kelimesi soğuma anlamına gelen "Be-re-de" köküyle çağrış im yaptırıp (tefeül ederek) Ebû Bekre baktı ve: "İşi­mizin kızgınlığı soğudu ve sakinleşti" buyurdu. Sonra Büreyde'ye: "Kimlerdensin?" buyurdu. "Eşlem" kabilesinden dedi. Efendimiz yine (tefeül edip) Ebû Bekre: u*i-- "kurtulduk" buyurdu. Yine adama "Es-lem'in hangi boyundansın?" buyurdu. "Sehm oğullarından" deyince Nebî (s.a.v) "Senin Sehmin (hissen, payın) çıkmıştır." buyurdu. Bunun üzerine Büreyde ve yanındakiler Müslüman oldular. Sabah olunca Büreyde Efendimize: "Medineye beraberinde sancak al­madan girme" ricasında bulunup sarığını çözdü. Sonra onu bir mızra­ğa bağlayarak Peygamberin (s.a.v) önünde yürüdü ve; "Yâ Rasûîul-lah! bizim evde konaklasanız" dedi. Efendimiz de "Bu konuda deveme Allah tarafından emir verilmiştir" buyurup tâ Eyyüb el-Ensârî (r.a)'ın evine kadar yola devam etti. Oraya gelince deve onun kapısını önünde yere çöktü. (Zehebî) Derimki: Bu rivayeti yapan Evs "Metruk" bir adam olup hadisi delil olarak alınamaz.[678]

Hafız Ebû Velîd et Tayâlîsi anlatıyor: Bize Ubeydullah b. lyâd b. Lakîyd- babası lyad aracılığıyla Kays b. Nu'manın şöyle dediğini an­lattı: Nebî (s.a.v) ile Ebû Bekir gizlice hareket ettiklerinde davar güden bir çobana rastladılar ve kendilerine süt vermesini istediler. Ço­banda "Bende sütlü koyun yok. Ancak şurada bir (Yaşı geçmiş oğlak)[679] yazmış var. O da ilk oğlağa gebe kalmış ve yavrusunu günü dolma­dan  düşük  yapıp  sütü  kurumuştu." dedi. Nebî (s.a.v)  "onu  buraya istet" buyurdu. Çobanda onu getirdi. Efendimiz (s.a.v) onu bağlayıp göğüslerini meshedip dûa edince süt geldi. Ebû Bekirde miğfer gibi bir kab bulup geldi. Ona sağdı. Efendimiz sütü önce Ebû Bekre içirdi. Sonra tekrar sağıp çobana içirdi. Tekrar bir daha sağıp kendileri içti­ler. Çoban hayretle "Allah için ant veriyorum! sen kimsin? Vallahi şimdiye kadar senin gibi bir kimseyi hiç görmemiştim?" dedi.

Peygamberimiz (s.a.v) de "peki, sana kim olduğumu söylersem gizleyebilecekmisin?" diye sordu. Çoban da "Evet" deyince Nebî (s.a.v): "Ben Allanın Rasülü Muhammed'im" buyurdu. Çoban:

-Şu Kureyşin Sabii (dininden çıkan) oldu, dedikleri sensin de­mek, dedi. Efendimizde: "Bunu Kureyşliler böyle söyler" buyurdu. Çoban: "Ben senin Nebî (s.a.v) olduğuna Şahadet ediyorum. Senin getirdiğin dinin hak olduğunada şahadet ediyorum. Zira senin yaptı­ğın şeyi peygamber olmayan birisi asla yapamaz. Ben sana uyuyo­rum." dedi. Efendimiz de ona:

«Sen bu gününde bana uyup gelmeye güç yetiremezsin. Ama sa­na benim düşmanlara galip geldiğim haberi ulaşacak olursa işte o za­man bana gel.!» buyurdu.[680]

Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr -Urve b. Zübeyr- Abdurrahman b. Uveym, b. Saide isnadıyla kavminden bir takım kimseleri şöyle dediklerini haber ver­di,

-Rasûlullah (s.a.v.) Mekke'den yola çıktı haberi bize ulaştığında her sabah erkenden Hârra (denen kara taşlık yer)'in dışına çıkıp oturur, güneş iyice kızdırınca duvarların gölgesine sığınır beklerdik, gü­neşe dayanılmayacak hale gelince evimize öyle dönerdik. Rasûlul-lah'ın   (s.a.v)   Medine'ye  geldiği  gün  yine  yaptığımız  şekilde  çıkıp yolda oturduk. Biz bekleyip evimize geri döndüğümüz zaman Rasû-lullah (s.a.v) çıkıp gelmiş onu ilk gören bir yahûdî olmuştu. Yahudî onu görünce olanca avazıyla "Ey Kayle oğulları! İşte dedeniz geldi." diye bağırmaya başladı. Biz hemen dışarı fırladık. Rasûlullah (s.a.v) Ebû Bekirle beraber develerini bir gölgeye çöktürmüşlerdi. Vallahi biz hangisini daha yaşça büyük olduğunu anlayamadık. İkiside aynı yaşta idi. Nihayet Ebû Bekrin gölgeden başını geri çekip gölgeyi ona verdi­ğini görerek, böylece Rasûlullah (s.a.v)'in hangisi olduğunu anladık. Yine bu haberi nakleden o kavimden biri "Ebû Bekir kalkıp rîdası ile Nebî (s.a.yje gölge yapıyordu. Biz böylece efendimizi tanıdık." diye anlatıyor.[681]

Muhammed b. Hımyer b. İbrahim b. Ebî Able- Ukbe b. Vessâc isnadıyla Enes b. Malik (r.a)tan naklederler ki: Nebî (s.a.v) Medine' ye geldiğinde Ashabı içinde Ebû Bekir (r.a) dışında hiç kırsaçfı olanı yoktu. O da saçlarını  ketm ve kına ile boyardı. Bu haberi Buharî Muhammed b. Hımyer hadisi olarak nakleder.[682]

Şu'be anlatıyor; Bize Ebû İshak. Berâe'den (r.a) şöyle derken işit­tiğini anlatıyor. Medineye yanımıza gelen İlk Sahabe Mus'ab b. Um-eyr (r.a) ile İbnİ Ümmü Mektûm idi. Onlar Kuranı en iyi okuyanlar­dı. Sonrada Ammâr, Bilâl ve Sa'd bunların peşinden yirmi kişilik bir gurubla başlarında Ömer b. El Hattab (r.a) geldi. Sonradan Rasülü Ekrem (s.a.v) geldi. Medine halkının Rasûlullah (s.a.v)ın gelişine se­vindiği gibi başka bir şeye sevindiğini görmedim. Hattâ çocuklarım ve daha ufak Sabi çocuklarım bile yollarda koşarak "Rasûlullah gel­di, Rasûlullah geldi" diye sevinç çığlıkları attıklarını görüyorduk. Medine'ye gelince "Sebbihisme Rabbike'Ia'lâ" ve bunun uzunluğunda (Kur'anin) "Mufassal" bölümünden birkaç sure ezberledim. Buharî Rivayet ediyor.[683]

İsrail, Ebû İshak aracılığıyla Berâe b. Âzib'den (r.a) naklettiği Ebû Bekrin binek satın aldığını anlatan hadiste Ebû Bekir (r.a) şöyle diyor. «Rasûlullah (s.a.v.) yola devam etti. Bende beraberindeydim. Geceleyin Medine'ye geldik. Medineliler onun kimin evine misafir olacağı hususunda bir birleriyle münakaşaya başladılar. Bunun üzeri­ne Hz. Rasûlullah (s.a.v):

«Ben bu gece Abdü'l Muttalib oğullarının dayısı olan Neccâr oğullarına misafir olup böylece onlara ikramda bulunmuş olayım" buyurdu. Biz Medine'ye geldiğimizde gerek yolda gerek evlerde yanı­mıza pek çok insan geliyordu. Hizmetçilerle çocuklar: "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi, Allahü Ekber Muhammed geldi, Allatıl) ekber Muhammed geldi" diye bağınşıyorlardı. Sabahleyin emrolunduğu yere konakladı. Bu haber hadisçilerin ittifakla naklettiği bir hadistir.[684]

Hâşim b. Kasım da Süleyman b. el-Mugîre- Sabit el-Bünânî is­nadıyla naklettiği hadiste Enes'in (r.a) şöyle dediğini anlatır:

-O zaman ben de çocukların arasında "Muhammed geldi" diyen­lerle beraber sağa sola koşturur durur, ama birşey göremezdim. Ço­cuklar yine "Muhammed geldi!" diye bağırırlar, bende yine koşardım. Nihayet bu koşturmamız Nebî (s.a.v) ile arkadaşının gelişine kadar sürdü. Efendimizde Ebû Bekir bir duvarın gölgesine geçip giderek gizlenmişlerdi. Sonrada çöl halkından bir adamın geldiklerini bildir­mesi için Ensar'a yollamışlar. Takriben beşyüz kadar ensarh kendisini karşılamaya çıkıp yanlarına varmışlar. Onlara "güven içerisinde size itaat olunarak buyurunuz gidelim" demişler. Rasûlullah ve arkadaşı onların arasında Medineye doğru sürümüşler. Medine halkı da evle­rinden çıktılar. Hatta Medine'nin genç kızları evlerinin damına çıkıp Efendimizi gözleriyle arayarak "Hangisi?" diye soruyorlardı. O günkü gördüğümüz manzara gibisini daha önceleri hiç görmemiştik.[685] Bu sa­hih bir haberdir.

Velîd b. Muhammed el Muvekkir-î ve diğerleri Zührî'den nakle­derler: Bana Urve'nin haber verdiğine göre (babası) Zübeyr (r.a.) Şam'a giden ticaret kervanı içerisinde imiş. (Babası Urve'ye şöyle an­latmış) Mekke'ye doğru geri gelirken Rasûlulİah (s.a.v) ile Ebû Be­kir'i beyaz elbiseleri içinde gördül. Müslümanlar da Rasûlullahın yola çıktığını haber almış bulunuyorlardı. Her sabah Harrâ'ya kadar çıkar ve güneş sıcağının onları evlerine geri döndürmesine kadar onu göz­lerlerdi.

Bir gün uzunca bir bekleyişten sonra evlere geri döndüler. Evle­rinin  içine girdiklerinde Yahudîler'den bir adam kale gibi Medine'yi dışardan birbirine bağlı ve yüksek olarak çevreleyen damlardan biri­ne tırmanarak gözetlemekteydi. Rasûlulİah (s.a.v) ile arkadaşları be­yaz elbiseler içerisinde sanki kendilerini serab götürüyormuşcasma uzaktan göründüler. Yahudi olanca sesiyle: "Ey arab topluluğu! İşte sizin nice zamandır beklediğiniz Ceddiniz geldi" diye bağırmaktan kendini alamadı. Bunun üzerine bütün müslümanlar Onu selamlamak için fırladılar. Rasül-ü Ekrem'i Hârra'nın dışında karşıladılar. Rasû­lulİah (s.a.v) onları sağ tarafa yöneltti ve Ensardan Arar b. Avf oğul­larına konakladı. Bu gün Rebî'ül Evvel ayının pazartesi günü idi. Ebû Bekir insanları ikaz için ayağa kalkmış Rasûlulİah (s.a.v) ise susarak oturuyordu. Daha önce Ensar'dan Rasûlulİah (s.a.v)'i görmemiş olan­lar Ebû Bekri (ayakta gördüklerinde) Efendimiz sanıyorlardı. Bu ara­da Efendimizin yüzüne güneş gelince Ebû Bekir, Efendimizin üzerine eğilip ridâsı ile ona gölge yapmıştı. Ensar ancak o zaman Rasûlul-lah'ın kim olduğunu yenice anlayabildiler. Efendimiz bu Amr b. Avf oğullan yurdunda on küsur gece kaldı.

İşte takva üzere ilk inşa edilen mescit (Küba mescidini orada) tesis etti. İçinde namaz kıldı. Sonra devesine binip yola koyuldu. Halk da  onunla  beraber yürüyorlardı. Deve Medine'de (bu günkü) Efendimizin mescidinin olduğu yere gelince çöktü. O gün orada bir kısım müslümanlar namaz kılıyordu. Orası Sehl ve Süheyl adında iki  kardeşin  hurma kurutma sergisi[686] idiler. Bu iki genç kardeş Neccar oğullarından Es'ad b, Zürâra (r.a)ın himayesinde büyüyen iki öksüz idi. Devesi oraya çökünce Efendimiz (s.a.v) de "İnşaallah evim burasıdır" buyurdu. Sonra bu gençleri çağırtıp sergiyi mescit yapmak için satmalarını istedi. Onlarda "biz burayı sana ba­ğışlamak istiyoruz1' dedilerse de bunu kabul etmeyip orayı onlardan satın alıp mescidini Öyle yaptı.[687]

Abdü'l Vâris ve diğerlerinin Ebû't Tiyyâh aracılığıyla Enes (r.a) tan nakillerine göre şöyle demiş:

Rasûluilah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde Amr b. Avf oğullan yurdunda bulunan Medine'nin Avali [688]semtinde konakladı. Onların ara­sında tam ondört gece kaldı. Sonra Neccar oğullan topluluğuna ha­ber saldı. Onlarda kılıçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben halâ Ra-sûlullah'ın (s.a.v) Ebû Bekir'i terekesine almış olduğu o günkü halini görür gibiyim.  Neccar oğullarının  topluluğuda Efendimizin etrafmdaydılar. Nihayet Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin evine indiler. Bu hadisçilerin rivayetinde ittifak ettikleri bir hadistir.[689]

Osman  b. Atâ el Horasânî babası Atâ, İkrime vasıtasıyla İbni Abbas'tan (r.a) şöyle dediğini anlatır:

-Peygamber (s.a.v) Medine'ye girdiğinde yolun kenarında otur­makta olan Abdullah b. Übeyy'e rastladı. Rasûlullah (s.a.v) kendis­inin evine da'vet etmesi ümidiyle Abdullahın yanında durdu. O za­man İbni Übey Medine halkının kendi aralarındaki lideri idi. Abdul­lah b. Übey Peyğamber'e (s.a.v) "Sen, seni da'vet edenlere bak onlara git" dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v)de Sa'd b. Hayseme'ye misafir olmak kasdıyla Amr b. Avf oğullarına varıp onun yanında indi ve üç gün orada kaldı. Kaldığı yeri mescide çevirip orada namaz kılıyordu. Sonra Amr b. Avf oğulları oraya Mescit (Küba) yaptılar. İşte takva ve Allah'tan bir hoşnutluk nişanesi olarak yapılan mescit bu idi.[690]

İlk Cuma: Rasûlullah sonra bir Cuma günü devesine binip ha­reket etti. Yolda Salim oğulları yurduna uğradı. Onlara Cum'a nama­zını kıldırdı. İşte Efendimizin (s.a.v) Medine'ye geldikten sonra kıldı­ğı ilk cum'a namazı bu idi. Bu namazda Kudüs mescidine doğru dön­müştü. Bunu gören Yahudiler peygamberin kendi kıblelerine doğru namaz kıldığını görünce kendilerinde yazılı bulunan şeye tamah et­meye başladılar. Sonra Rasûlullah (s.a.v) yola koyulup gitti. Ensar bu hareketleriyle Allanın dinine ta'zim olsun diye Peyğamber'in (s.a.v) etrafını sarıp onun devesi etrafında yürüyorlardı. Halâda devenin yularını birbirlerinin elinden kapmak için birbirleriyle çekiş halinde­ydiler. Peygamber (s.a.v) onlara:

"Deveyi serbest bırakı­nız! Ben ancak Allanın beni indirdiği yerde konaklayacağım" buyuruyordu. Nihayet vara vara Ganm oğullan arsalarında bulunan Ebû Eyyüb el-Ensârî'nin evine kadar' varan deve kapının önüne gelince çöktü. Efendimiz (s.a.v)de üzerinden indi. Sonrada Ebû Eyyüb'un evine girdi. Beni Ganm yurdunda mescidini ve evini yapana kadar Ebû Eyyüb un misafiri oldu. Mescid'in yeri Es'ad b. Zürâra'mn (r.a) kar­deşinin çocuklarına ait bir hurma sergisi idi. Es'ad b. Zurâra bu ser­giyi Nebî (s.a.v)'e bağışlayıp bunun yerinede kardeşinin bu iki oğluna Beyaza oğulları yurdunda bulunan bir hurma bahçesini verdi. Çocuk­lar da: "Biz burayı Nebî (s.a.v)e hediye edip karşılığını da almak istemiyoruz" dediler.

Nebî (s.a.v) orada (kendinin yanıbaşına) o zaman daha Habeşis­tan'da bulunan Hamza, Ali ve Ca'fere de birer ev yaptı. Onların ka­pılarını da kendi kapisıyla birlikte Mescidin iç tarafından açtırdı. Sonra daha uygun gördüğü için Hamza ve Ca'ferin kapılarını dışarı çevirtti, ve "zaten onlar Habeşistandalar" dedi. Ancak Ali, o zaman Mekke'deydi. Bu haberi îbni Âiz de Muhammed b. Şuayb aracılığıyla Enes'den (r.a) nakleder.[691]

Mûsâ b. Ukbe anlatıyor: Peygamber (s.a.v) ve Ebû Bekir (r.a) Medine'ye yaklaştığında Talha b. Ubeydullah da Şam'dan Mekke'ye doğru geliyordu. Talha Peygamberimizle Ebû Bekrin durumu kendine ulaştırılınca, ya onlara rastlamak, ya da onlar Mekke'deyken onlara yetişmek arzusundaydı. Beraberinde-sonra Ebû Bekre hediye edeceği Şam işi elbiseler vardı. Ona rastlayınca bu elbiseleri ona hediye etmiş Efendimiz ve Ebu Bekir bu elbiselerden giyinmişlerdi.[692]

 

Medine'ye Geliş Tarihi

 

Velid b. Müslim, Abdulah b. Yezîd, Ebû'I Beddâh b. Âsim b. Adiy isnadıyla Babası Âsim b. Adiy'den şöyle nakleder.:

-Peygamber (s.a.v)  Medine'ye bir pazartesi günü Rebî'Ül evvel

ayının on ikinci günü gelmişti. Medine'de, vefatına kadar-on yıl kaldı.[693]

İbni İshak da derki:

-Tam olarak bilinen Efendimiz'in (s.a.v) Rebiü'l evvel ayının on ikinci pazartesi günü gelmiş olduğudur. Kimileride Rebi'ül Evvel ayı­nın ikinci günU olduğunu öne sürerler:

Bu haberi Yunus ve diğerleri Ibni İshak'dan rivayet ederler.[694]

Abdullah b. İdrîs, İbni İshak -Muhammed b. Ca'fer-Urve -Abdur-rahman b. Uveym, isnadıyla kavminden bir adamın şöyle dediğini anlatır:

-"Nebî (s.a.v) RebiÜ'İ evvel ayının on ikisinde pazartesi günü geldi. Rebiü'l Evvelin geri kalan günleriyle üç günde (Rebiü'l Ahir­den) fazla kalarak Küba'da ikamet etti. Bir Cuma günü Kasvâ adlı devesine binip yola çıktı. Amr b. Avf oğullan Rasûlullah'm (s.a.v) kendi yanlarında onsekiz gün eğleştiğini iddia ederler.[695]

Zekeriyya b. İshak'tan Amr b. Dinar aracılığıyla Abdullah b. Ab-bas   (r.a)ın şöyle dediğini rivayet ediyorlar:

"Nebî (s.a.v) Mekke'de onüç yıl eğleşti. Altmış Uç yaşında da vefat etti"  Bu müttefekun aleyh bir hadistir.[696]

Süfyan b. Uyeyne de Yahya b. Saîd el -Ensârî aracılığıyla Saîd'in kendi  akrabalarından olan  yaşlı bir kadınin  şöyle dediğini  anlatır:

"Ben İbni Abbas (r.a)'ı Sırma b. Ebî Kays el-Ensariye[697] gelip gider­ken görürdüm. İbni Abbas şu beyitleri ondan rivayet ederdi.:

1- On hac yılı boyunca uygun bir dost bulma ümidiyle Kureyş arasında olanlara nasihat etti durdu.

2- Mevsimler boyu hacca gelen kabilelere kendini arzettiyse de, ne barındıracak birini nede da'vetçi olacak birini görebildi.

3- Bize geldiğinde ise onlardan uzaklığı ona güven verdi. Böylece Taybe (Medine) de razı ve mesrur yaşadı.

4- Artık uzak zalimin zulmünden korkusu kalmadı. Azgın insan­ların azmalarındanda korkusu yok.

5- Biz ona malımızın ekserisini ve canımızı, harp ve yardımlaşma zamanı verdik.

6- Eğer o sevgili uygun görse biz insanlardan ona düşmanlık gös­teren herkese saldırırız.

7- Kesinlikle "Allah'tan gayri birşey olmadığını" ve Allanın kitabınm hidayet rehberi olduğunu biliyoruz.[698]

Abdü'l Aziz b. Süheyl aracılığıyla Abdü'l Vâris, Enes'in (r.a) şöyle dediğini nakleder: Nebî (s.a.v) Medine'ye geldi. Ebû Bekir terekesinde  idi. (saçlarının aklığından) Ebû Bekir yaşlı bir adam gibi tanınıyor. Nebî (s.a.v) ise (kır saç olmadığından) bilinmeyen bir genç gibiydi. -Enes bu sözüyle Ebû Bekrin sakallanndaki beyazlığı kasdediyor yoksa esas yaşlılığı değil, Enes derki: Medine'ye gelirken yolda- Ebû Bekre rastlayan adamlar: "Yâ Ebû Bekir! Şu aranıza aldığınız adam kim" diye sorarlar O da:

"Bu bana yolu gösteriveren bir zat" derdi. Muhatabı o zaman bunu esas yol zannederdi. Oysa Ebû Bekir "Hayır yollarını" kasdediyordu. Yolda gelirlerken bir ara bir Süvari onlara yetişmişti. Ebû Bekir "Yâ Nebîyyallah! Şu atlı bize yetişti" demişti. Nebi (s.a.v)de: "Allahım onu yere çarp" buyurdu. Hemen atı yere serpildi. Sonra kişneyerek ayağa kalktı. Adam da "Yâ Rasû-lallah! Bana ne dilersenj onu emret, emrindeyim" dedi. Efendimiz (s.a.v) ona: "Yerinde dur da bize yetişecek adamları sakın bırakma" buyurdu. Bu herif gündüzün başın­da Peygambere savaşa gelen biriyken gündüzün sonunda Peygamber tarafından silahlandırılan bir mücahit olmuştu.

Nebî (s.a.v) El-Hârra denen yerde konaklayıp Ensâr'a haber sal­dı. Onlarda Efendimizle Ebû Bekrin olduğu yere geldiler. Selam ver­ip: "Güvenle itaat olunan kişiler olarak hayvanlara binebilirsiniz" de­diler. Onlarda develerine binip kalkınca Ensar onların etrafını silahla koruma için kuşatma altına aldılar.

Medine'de "Allah Rasûlü geldi, Allah Rasûlü geldi" denilmeye başlandı. Efendimiz yoluna devam edip Ebû Eyyüb el Ensârî'nin evi­nin yanı başına gelince hayvanından indi.

Enes devamla derki: Efendimiz kendi Medine Ensarın'a konuşur­ken Abdullah b. Selâm onu duymuştu. O zaman İbni Selâm ailesine ait bir hurmalıkta çoluk çocuğuna hurma devşiriyordu. Hurma devşir­me işinide acele ederek hurma topladığı kabla birlikte Efendimiz'e (s. a.v)e geldi. Peyğamber'den dinleyeceğini dinledi. Sonrada ailesinin yanına döndü. Nebî (s.a.v): "Ashabımın hangisinin evi daha yakın" buyuranca Ebû Eyyûb el-Ensâri "Ben yâ Rasûlullah! İşte evim şu!" dedi. Efendimiz (s.a.v) de: "Haydi git de bize öğle uykusu (Kaylede)

Efendimiz'in Medine'ye Hicreti kestireceğimiz bir yer hazırla" diye emretti. O da gidip kayluleîiği hazırladı. Sonra gelerek: "Ya Nebîyyallah! Her ikinizede-kaylûle yapacağınız bir yer hazırladım" dedi. Efendimiz Uji "Allanın bereketi üzere haydi kalkın" buyurunca gidip kestirdiler. Ne­bî (s.a.v) uykudan gelince Abdullah b. Selam tekrar geldi ve: Şahadet ederim ki, sen gerçekten Allah Rasülüsün, Hakkı getirdin. Yahudiler

kesinlikle benim seyyidleri ve bilginleri olduğumu bilir, dedi. Enes 46 gerisini anlatır(ki ileride gelecektir).[699]

Peygamberimiz, Medine'deki on yılı Üçüncü ciltle devam edecek­tir. Bundan sonraki ikinci cildde Şemail ve Delailin-Nübüvve ele alı­nacaktır.[700]

 



[372] İbni  Hişam   2/34,   İbni   İshak   171-172,  UyÛnü'l   Eser  1/104  Beyhakî Delâil 1/459, İbni Sa'd Tabakat 3/9, Nihayetü'l İreb 16/208-209.

İmam Zehebi, Tarihü’l – İslam, Cantaş Yayınları. 1/258-259

[373] Müsned 2/95, Tirmizî 3681-383, Hakim 3/502, Hilye 5/361, İbni Sa'd 3/269, İbni Hibban Sahih (El:- İhsan) 6842. Taberanî aynı haberi iyi bir İsnad ile 10/197'de Mücâlid, Sabi, Meşruk isnadıyla Abdullah b. Mes' ud (r.a.)'tan naklederki, Mücâiid b. Said dışındaki raviierin hepsi Btıharinin ricalidir. Mücalid'i İbni Main.İmam Ahmed, Nesâi Dârakutnî, Yahya b. Said'e day­anarak Buharî zayıfça biri olarak saymış Hâlid et-Tahhan da Köfe'ye ge­lişinde Mücalidin hadisini gelmişken "niye alıp yazmıyorsun" diyenlere "Çünkü onun sakalı uzundur." cevabını vermiştir. Müslim onu mutabaatta ravi olarak alırsada sadece onu hüccet saymaz. Haberi müellifin isnâdıyla Beyhakî Delâilinde  2/216'da nakleder.

[374] İbni Sa'd 3/267, Hakim 3/83, Hakim'in hadisi "Buharî ve Müslim rivayet etme m işi erse de sahihtir" demesine Zehebî telhisinde Şebâbe'nin rivayet ile (İslam yerine din dendiği rivayet ile) teyid edip "sahih" diye katılır.

[375] îbni Mâce 105, Hatib Tarihi Bağdâd 4/54 Beyhakî Sunen-i Kübrâ 6/370 Hâkim 3/83, îbni Hibbân (el İhsan) 6843, Fesevî Ma'rife vet- Tarih 3/266. Bu isnadı zayıf bir hadistir. Her ne kadar Hakim ve İbni Hibban pnu sahih saysada bu isabetsiz olsa gerek. Zira Mâcişun lakablı Abdü' İmelik b. Abdi'l Aziz' i bazıları sika-saysada bazı âlimlere göre o der­ecede değildir. Hem diğer bir rivayetinde de Müslim b. Hâlid ez-Zencî'yi Buharî, Ebû Hatem ve Nesâi gibi otoriteler zayıf ve münker olarak anar­lar İbni Hibban'in bu durumda tashihi zayıf kalır. Zaten Hakim'de hadisi önceki habere kıyasla sahih saymaktadır. İbni Adiy'de el-Kâmü'de haberi bu zatın rivayeti olarak tenkid eder 6/2312.

[376] Buharî 62/6 63/35; Beyhakî Delâil 2/215; Hâkim 3/84, İbni Hibban el İhasan 9/17, İbni Sa'd 3/269. İbnü'l Cevzi Menâkıbı Ömer s.18 ilel 2345, İbni Hibban Sire & 90 İSa'd 3/270.

[377] Müsned 1/17 Uyûnü'l Eser 1/125, Sıfatüs Safve 1/268, Bu haberdeki rical­ler sika isede senedde inkit'a vardır. Zira Şüreyh h Ubeyd Muâviye (r.a.)'a yetişip ondan nakil yaparsada Hz. Ömer'e (ta.) yetişmediği kesindir. Haberi aynı isnadla Taberâni de Mu'cemü'l Evsat'ında rivayet ediyor.

[378] İbni  Ebî Şeybe  Musannef 14/319;  İbnü'l  Cevzi Menâki-ı Ömer 15  Ebû Nuaym Hilye l/40.

[379]  İbni  Hişâm  2/95,  İbni  İshâk  sayfa  181   Beyhakî Delâü   2/219  İbni  Sa'd 3/267.  Uyûnü'l  Eser  1/122  Nihayetül   İreb 16/253,  Sıfatüs  Safve  1/269. İbni Hibbân Sire 88-90.

[380] Buharî  Menâkib   63/35;   Beyhakî   Delâil   2/419,   îbnii'l   Cevzî  Menâkib-ı Ömer 15.

[381] İbni Hişâm 2/97; İbni İshak 184; Uyûnüt Tarih 1/77; Nihayetü'l İreb 16/256;

[382] Bu Usâme, Efendimizin hizmetiçisi Zeyd (r.a.) in evladı olan Üsame ile karıştırılmasın. Bu zat Hz. Ömer'in kölesi Eslem'in oğlu olan Zeydin ço­cuğu olup hıfzı cihetiyle tenkid edilir. Bundan nakleden ravi İshâk h ibrahim de zayıftır.

[383] Beyhakî aynı isnad ile 2/216, İbnü'I Cevzî Menakıb-i Ömer la Üsdü'l Gâbe 4/54, Bezzâr bu hadisi Müsnedinde 279 no ile alır ve "Bu hali ve bu isnad ile sadece İshak b. İbrahim el-Humeynî'nİn rivayet ettiğini buna rağmen Ömerin islam oluşunda bundan daha iyi bir isnad yapılmadığını" söyler. Ebû Nuaym Hilye 1/41. Hadisi Taberanî Kebîrinde aynı isnadla na­kleder. Heysemi Keşfü'l Estar 3/169-(2493) ve Zevâidin'de 9/63 Bezzar' dan nakledip Üsame b. Zeyd'İn zayıf olduğunu söyler. Ebû Nuaym da Hi-lyesinde 1/41 aynı isnadla verir.

[384] Bu ilave Ebû Nuaym'ın Hilyesindeki metne göredir.

[385] İbni Ebû Nuaym rivayetine göredir.

[386] İbni Sa'd Tabâkat 3/269.

[387] İbni Sa'd Tabâkat 3/269.

[388] Siyer ve Megazi İbni İshak sayfa 181.

[389] İbni İshak 181, İbni Hişam 2/95, Uyunüttârih 1/75, Beyhakî Delâil 2/221.

[390] İbni İshak 184 Beyhakî Delâil 2/222, İbni tshâk ve ondan nakille Beyhakî .bunu senedi olmadan verirsede İbni Ebî Şeybe Musannefinde 13/47 (15712no) ve 14/320 (18449nolu) hadisinde Abdullah h Idris Husayn -Hilal b. Yesâf isnadıyla aynı bilgileri aktarır. Yine İbni Sa'd Tabakatmda (3/2699) Vakİdî, Muhammed h Abdillah, Zühri isnadı ile Said b. Müseyyebinde aynı bilgiyi «...ve On kadın idi» şekli ile bildirir ki, bu önceden metinde geçti.

      İmam Zehebi, Tarihü’l – İslam, Cantaş Yayınları. 1/259-270

[391] Ebû Yusuf YaTcub b. Süfyan b. Cüvvân el-Fârisî el-Fesevî, kendisine Ya' kub b. Ebî Muâviye de denirdi. Zehebî'nin Siyeri A'lâmUn Nübelâsında 13/180 belirttiğine göre hicri 190 yıllarında İranın Fesâ şehrinde dünyaya gelmiş 277 yılında seksen kiisür yaşında Basra'da vefal etmiştir. İbni Hibhan ve Hacı Halife ise onun 281 de öldüğünü yazarlar. Ya'kub el- Fe-sevî ömrünün otuz yılını ilmi araştırma için seyahatle geçirmiş bu arada Mekke, Mısır, Şam. Irak, Maşrık ve Fas'a kadar gidip ilim almıştır. Ken­disi bin küsur şeyhten ilim aldığını hepsıninde sika kimseler olduğunu (Ya"kut mucemiÜ Buldan Leyden tab'ı 892) sb'ylersede Zehebî Siyeri A'lâ-mün Nübelâsında 13/181 "Onun ilini aldığı şeyhler ancak üçyüz kadardır, gerisi   nerde?"   diye   itiraz   ederek   "hem   adı   geçenlerin   bir  kısmı   zayıf kimselerdir" der.

Dr. Ekrem Ziya Ömeri İse "el-Marife vet-TarilV'in mukaddemesinde s. 12 405 adet şeyh adı saydığını çoğunun hadiste meşhur kimseler olduğunu bildirir. Fesevî hakkında bazı kaynaklarda Şia ithamı olup Hz, Osman'ın aleyhine konuştuğu geçersede Zebebî Tezkeresinde 2/585 buna itirazla "bu söz doğru değildir." der. İbni Kesir de El Bidaye ven Niihaye ll/60ta "bu sözün doğru olduğunu sanmıyorum. Çünkü Fesevî kıymeti büyük de­ğerli  bir  hadisçidir."   der.   ibni  Hibban   onu   "Sünnette  çok  salabetli"   diye bahseder.

Fesevî Tarihinin en Önemli yanı kaynaklandır. O bu eserini Urve b. Zübe-yr, Zührî, Yahya b. Said el-Ensari, Abdulmelik b. Abdilazîz b. Cüreye, Mu­hammed b. İsbak, Ma'mer b. Râşsid Leys b. Sa'd, Hammad b. Zeyd, Mâlik b. Enes, Abdullah b. Mübarek, Velid b. Müslim, Abdullah b. Vehb, Süfyan-ı Sevri,   Süfyan   b.   Uyeyne,   Hişam   b.   Abdil melik   et   Tayâlisi,   Abdürrezzak Ebû  Nuaym  b.  Dükîn,  Humeydî, Muhammed b. Fadl, Süleyman b.  Harb, Said b. Mansur, Yahya b. Abdillah b. Bükeyr Ali b. el Medînî, Ebû Bekr h Ebî Şeybe Ahmed b. Hanbel, Ebû said b. Abdurrahman  ed Dımışkî, Ebû Ziir* a ve emsalleri gibi ümmetin yıldızlarından nakleder. Ne yazıkki halâ bu eserin sîre kısmı bulunamamıştır.

[392] El Fesevî El Ma'rife vet Târih. Beyhakî Delâil 2/297, İbni Ebî Asım Sün-ne 2/596 Taberâni Kebîr Mec Zevâid.9/80 İbni Sa'd 3/5S

[393] İbni  İshâk 213.  İbni  Hişâm  2/87, Beyhakî DelâiJ  2/301,  Beyhakî Süneni Kübra 9/9.

[394] Ebû Tâhir el Mülehhas Beğavinin talebel erindendir. "El Muhallas" adı ile bir takım  hadis  cüzleri yazmıştır.  Ne yazıkki bunların varlığından hâla habersiz bulunuyoruz. Zehebî gerek bu tarihinde gerek Siyer-i A'Iâmün Nübelâ adlı eserinde ondan bir çok nakiller yaparak âdeta bu eseri yaş atır. Ruhları şâd olsun.

[395] İbni İshâk 174 İbni Hişâm 2/69, Aynı kıssayı Beyhakî Delâilinde (2/301) İbni İshak, Zühri Ebî Bekr b Abdirrahman aracılığıyla bizzat Efendimizin eşi Ümmü Selemenin ağzından rivayet eder. Taberi 1/547 Zehebî Kıssayı nedense kısaltarak verir.

[396] İbni İshak 186 İbni Hişâm 2/70 İbni Sa'd 1/204, Taberi Tarih 1/546.

[397] İbni İshak 221; İbni Hişam 2/751

[398] Buradaki "Şirmân" kelimesi "Şerm" kelimesinin tesniyesi ise anlamı "de­niz dalgası" olur. Yoksa Habeşte bir yer adı diyede söyîenir. "Berk" keli-meside "deve gurubu" veya kelime "bîrk" ise Yemen'de bir yer adı olur. (Bak YaTcut Mucemü'l Buldan 1/400) Lisânül arab. "Be Ra Ke" maddesi.

[399] İbni Hişam buradaki günahlı anlamındaki kelimeyi güvenli anlamında (Âminen) diye yazar ki doğrusu bu olsa gerek. Zira manaya daha uygun düşüyor.

[400] İbni Hişam 2/76 İbni Hişam şiirin sonunda Osman b. Maz'ûnun beddua ettiği bu Ümeyyenin adının Teym olduğunu söyler.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/259-270

[401] Burada Musa b. Ukbe şu tafsilatıda verir "Fitneden korkup zulme uğra­dıklarından hepsi Habeşe göç ettiler. Rasüluliah (s.a.v) Abdü'lMuttalib oğulları yurdundan ayrılmadan orada kaldılar. Bu olay Ca'ferin yola çı­kışından önceydi."

[402] Zehebî merhum ihtisar kasdı ile bu hadiseyi yer yer kısaltarak veriyor. Ehemmiyetine binâen biz aynı rivayeti kaynağından alarak parantez ara­larında tamamlamaya çalışıyoruz.

[403] Parantez arasındaki ilave Beyhakî'nin Delâilindedir.

[404] Ülave Beyhakî rivayetindedir. 2/295

[405] Beyhakî Delailin Nübüvve'de 2/285 "İsmail h Ebî Üveys İsmail b. İbrahim, Amcası Musa b. Ukbe'nin "Meğazi" adlı kitabında derki şekliyle verir. Aynı kıssayı İbni İshak Ümmü Seleme (r.a.)'dan daha mükemmel olarak verirki az ilerde metinde gelecektir. Ebû Nuaym de DeJâilinde (1/243 ha­ber no 193) İbni Lühey'a Muhammed b. Abdirrahman, Urve b. Zübeyr is­nadı ile aynı kıssayı yeryer Musah Ukbe rivayetinin aynı, bazı yerde Ümmü Seleme rivayeti gibi verir. Tabi Urve Hz. Aişe'nin yeğeni olsada Tabiinden olduğundan .haber Mürseldir. Üstelik İbni Lehî'a rivayetidir. Bu zatın kitablan yanıp kocadıktan sonra yaptığı rivayetlerde hep karışıklık bulunur, tbni Sa'd 1/203,208'de Taberi 1/550-553'te İbni Hibban Sire 77de kıssanın bir kısmını rivayet ederler.

[406] İbni Sa'd Vakidî'den naklen 1/206, Beyhakî Delail 2/297.

[407] Ebû  Davud'u  Tayâlisi  müsned 346,  Beyhakî Delâil  2/298,  İbni Kesir El Bidaye 3/69 Müsned-i Ahmed 1/461.

[408] Hakim 2/309 Ebû Dâvûd 3205 İbni Ebî Şeybe 14/346 Ebû Nuaym Hılye 1/114 Beyhakî Delâil 2/299 İbni Ebî Şeybe ile Hakim hadisi Ebû Berde El Eş'ari derlerken diğerleri Ebû Mûsâ yerine "babası" der. Gerçekte o zaten Ebû Mûsânın oğludur.

Bu haber sened yönünden Hakim ve Beyhakî'nin belirttikleri gibi sahihtir. 19:   Zehebi'ni'n   bu   itirazı   doğrudur.   Gerçi   İmam   Ahmedin   Müsned'inde 1/461  deki  İbni Mes'ud hadisinde İbni Mes'ud "Rasülullah  (s.a.v.) bizi Ne-caşiye  yolladı,  Biz   seksen  kişi  kadardık"  ifadesinden   sonra  gelen   cümle "aralarında  Abdullah  b.  Mes'ud  Cafer, Abdullah  b.  Urfııta,  Osman  b.  Ma-zun ve Ebû Mûsâ el  Eş'arî de vardı." şeklindedir. Halbuki aynı haber üst dipnottaki   kaynaklarda   geçer  ve   hiç  birinde   Ebû   Musa  adı  yoktur.   De-mekki  ravi  İsrail  Zehebî'nin  de  açıkladığı gibi  diğer  bir haberi  birbirine katarak yanılmıştır. Beyhakî Delâilin de bu olayı anlatıp ravinin yanıldığı­nı söyler. O zaman  Ebû Musa'nın nerede olduğu ve işin gerçeğini Buharı Sahihinde (Meğazi bab 38 ve Menakibü'I Ensar 37) Muhammed b. el-A)â-Ebû  Ûsâme-   Büreyd  b.  Abdillah  -Ebû  Bürde  isnadı   ile  Ebû  Mûsâ  el  Eş' arî'den şöyle dediğini anlatır:

- Biz Yemen'de iken Nebi  (s.a.v.)  Efendimizin Medine'ye göç ettiği haberi geldi.  Bizde  hemen  Efendimiz  (s.a.v)'e  doğru yola  çıktık.   Ben  ve kardeş lerim beraberdik.  En  küçükleri bendim. Kardeşimin birisi Ebû Biireyde di-ğeride   Ebû  Ruh m   idi.   Benim  kavmimden   de  elli   küsur  (ya  elli   iki  veya elli   üç   dediydOkişiydi.   Bir  gemiye   binmiştik.   Gemi   bizi   (ya  yol   gereği yada  fırtına  sebebiyle)   Necaşî'nin  ülkesine götürdü.  Orada  Ca'fer b.  Ebî Tâlib   ile   karşılaştık.   Bizde   birlikte   Medine'ye   gelinceye   kadar   onunla kaldık. Peygaberimiz' e Hayberi henüz fethettiği esnada ulaştık. İnsanla­rın   bir  kısmı   biz   gemiyle  gelenleri   kasdederek   "biz   hicret   etmede   sizi geçtik" diyorlardı.  İşte  bu gemide bulunanlardan  Esma b. Umeys (r.a.) Hz. Hafsamn yamndayken  Hz.  Ömer girip  Esma'yı görmüş kimliğini  Öğrenin-cede   'Yâ  Habeşli  ya  bahriyeli"  diyerek   "ama  biz  hicrette  sizi  geçtik" deyivermiş O da 'Vallahi öyle değil. Siz Peygamberle beraberdiniz. Açları­nızı doyurup cahillerinize nasihat ediyordu. Biz ise ta uzaklarda istemedi-gimiz Habeş'de Allah  (cc)'ü ve Rasülullah (s.a.v.)  için bulunduk. Vallahi bu dediğini  Peygambere  sormadan  ne  yiyecek  ne  içeceğim. Efendimize soracağını.Vallahi ne yalan söyleyeceğim, ne kandıracağım nede dediğine İlave yapacağım" diyerek Nebi (s.a.v.)'e Ömerin dediğini sormuş Efendimiz (s.a.v.) kendinin ne cevap verdiğini sorup sonra: "O benim katımda sizden daha fazla hak sahibi değildir. O ve arkadaşlarının bir hicreti var. Fakat ey gemi ehli! Sizin iki hicretiniz var" buyurmuştur. Müslim Fazâil 169 Beyhakî Delâil 4/245 Ebû Nuaym Hılye 2/77 İbni Sa'd 8/206 Burada Ebû Musa'nın Habeş'e hicret etmediği böyle bir emir olmadığı ortadadır, îbni Ebî Şeybe 18488 ve 12246 no ile bu hadiseyi Şa"biden daha kısa olarak verir.

[409] İbni İshak bunların şöyle sıralar.: Komuşuluga riayet katillik ve kan dök­mekten vazgeçmeyi emretti. Ahlaksızlığı yalancı şahitliği, öksüz çocuk malı yemeyi, namuslu kadınlara iftira atmayı da yasakladı. Yine Allah'a şirk koşmadan tapmayı namaz klimayı oruç tutmayı emretti.

[410] Burada "Gidin" hitabı Kureyşlileredir. İbni İshakta ise cemi sığa ile "gidin" hitabı müsl umanlara aittir. İbni Hişam'ın İbni İshak'tan yaptığı rivayette Mûsâ yerine îsa geçerki doğrusu Mûsâ dır.

[411] İbni İshak 213; İbni Hişam 2/87; Beyhakî Delâil 2/301; Ebû Nuaym Delâil 1/247, Rno 194 İmam Ahmed Müsned 5/292 Urve Meğazi 113, tbnİ Sa'd 1/207 .

[412] İbni İshak 216; İbni Hişam 1/362 Beyhakî Delâil 2/304; Ebû Nuaym Delâil 1/83 Nihayetü'l İreb 16/250.

[413] Urve'nin meğazisi sayfalll Beyhakî Delâil 2/306

[414] Kaynaklar bu kıssayı uzunlu kisah ama son bölümünü İttifakla verirler. Bak İbni Ebî Şeybe 12/106-535-14/349, Taberâni Kebir 2/110 T. Sağır 1/19, İbni Adiy el Kâmil 5/1884, Hakim 2/224-3/208; Beyhakî Sünen 7/101; İbni Sa'd 4/35.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/275-291

 

 

[415] Dımâd h Sa'lebe el Ezdî (r.a.). İlk müslüman olanlardan olmasına rağmen hakkında fazla bilgi yoktur. İbni Hacer'in, El İsâbe 2/210. İbni Abdü'l Berr'in Istîâb 2/217'de verdiği bilgiye göre devrinin doktoru ve üfürükçü­sü imiş Câhüiyye döneminde de Efendimizle tanışırlarmış. 

[416] Zehebî ihtisar için burayı atlamışki bazı rivayetlerde de böyledir. Parantez arasındaki yer Müslim'in rivayetine göredir. İyice anlaşılması için ben bu rivayeti esas aldım. Zira bana Ebû Davud'u şerheden muhterem dostum Necati Yeniel bey haber verdiki bu kıssa Hayatüs Sahebe'de de varmış Ama "bunu bana tekrar et" dedi. "O da üç kere tekrar etti" kısmı kıssa­nın sonunda "bir rivayette geçtiğine göre" diyerek veriliyormuş Mütercim arkadaş bu tekrar etme alâkasını iyi kuramayınca kıssanın sonundaki "ibriği tekrar tekrar isteme" şeklinde terceme etmiş

[417] Müslim Kitabü'l Cum' a h.no 868; Beyhakî Delâil 2/223; Müsned Ebû Nu-aym Delail h. no 187; İbnü'l Cevzî Sıfatüs Safve 1/406

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/291-292

[418] Karaman ilinde buna 'Yıldız sügülmesi" denirki esas terceme budur.

 

[419] Buharı Tefsir 65 Cin suresi Müslim 449 Tirmizî 3379 Müsned 1/252 -270-274-416. Nesâî Tefsir Cin suresi.

[420] İbni Abbasın sözüne ait bu yorum aslında Zehebî'nin değil Beyhakî'nin dir. Bak Delâil 2/227

[421] Buharı Menakıbü'l Ensar 3/32, Müslim 153 Beyhakî Delâil 2/229.

[422] Müslim 450; Beyhakî Delâil 2/229 .

Hadisin arkası şöyledir. Cinler Efendimiz (s.a.v)'den ne yiyeceklerini de sordular. O da "kesilirken üzerine besmele çekilen her hayvanın kemiği sizin yiyeceğinizdir. Deve kığılanda hayvanlarımızın yiyeceğidir." buyurdu. İşte buna binâen Nebi (s.a.v): Bu ikisiyle sakın taharet yapmayın. Çünkü İkisi kardeşlerimizin yiyeceğidir buyurdu.

[423] Nesai Sünen-i Kiibra; Nesâinİn Müctebasmda î/37 de taharet bahsindeki hadis aynı hadis isede sadece son satırından ibarettir. Haberi aynı isnadla Beyhakî de Delâilinde 2/230 nakleder.

[424] Beyhakî Delâil 2/231, UyunU'l Eser 1/136. 8: Beyhakî Delâü 2/222-223

 

[425] Beyhakî Delâil 2/232 Zehebî burada bu zata zayıf dersede Mizanü'l İti­dal 'de İbni Abdü'I Berrin "O bütün âlimlere göre zayıftır" demesine "Hayır, zira Buharî ve Müslim ondan rivayet ediyor der. Üstelik Leh ve Aleyhine olanları nakleder. Ayrıca Zehebî el-Kâşifinde 1682 nolu terce-mede bu zata, "Sika biri olup garib rivayetleri vardır: "Bazı münker şey-leride naklet mistir" der.

[426] Buharî 63/32; Menakıbü'l Ensar Babü Zikril Cin. Beyhakî Delâil 2/233

[427] Buharî 60/40; Müslim 541; Müsned 2/298; Uyûnü'l Eser 1/136; Beyhakî De-lâil 7/97.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/293-298

[428] Buharî  Menâkıbü'l  Ensar 63/35  Hadis  no  3866:  Bu kâhin  Sevâd b. Kârib adında bir zattır. Beyhakî Delâil 2/243 İbni İshak Sîre İbni Hişâm 1/211.

 

[429] Matbu  nüshada   Eİ   Cin  şeklinde  isede  bu ya  okuma yada  matbu  hatadır. Doğrusu delaildeki 2/245 gibi""Le'l Cin" dir

[430] Beyhakî Delâil 2/245,  Taberani ve Bezzar’da bu hadiseyi Hz. Ömerin azatlısı Eşlem tariki ile nakleder.

[431] Beyhakî Delâil 2/246.

[432] A.g. eser 2/247.

[433] Beyhakî Delâit  2/248-25Î; Hâkim Müstedrek  2/608; Taberânî Kebîr 7/109; Ebû Ya'la Müsned; Ebû Nuaym Delâil 1/31; Uyumi'l Eser 1/72

[434] Beyhakî Delâil 2/252-253

[435] Beyhakî Delâil 2/253 Beyhakî hadisin sonundaki "Mekke'ye geldimki Rasii-Iullah (s.a.v) zuhur etti" kısmı için "bu söz bundan önceki rivayettekiler-den doğruya daha yakındır. Sahih rivayetlerde bu rivayetlere İhtiyaç ol­mayacak kadar zengin bilgiler mevcuttur" demektedir.

[436] El Kâmü Fid Duafâ 2/628; Beyhakî Delâil 2/253.

[437] İmam Zehebi, Tarihü’l – İslam, Cantaş Yayınları. 1/298-305

[438] Buharî Tefsir    61/27- 63/36; Tefsiri Sûretil Kamer 6/53, Müslim 2802 Müs-ned 1/377-447-413-3/275-278- 4/82; Beyhakî Delâil 2/262.

[439] Müslim 2802/46. Müsned 3/275-278.

[440] Buharî Menakıbül Ensar 63/36 H. no: 3868

[441] Buharî Tefsir Müslim 2802/47.

[442] Beyhakî Delâil 2/265 Buharî bu rivayete Menakıbta 63/36. 3869 nolu ha­disin sonunda "Muhammed KMüslim bu hadisi İbni Ebî Necih yoluyla na­klederek Ebid Duha'ya ta'bi olmuştur" diyerek metni vermezsede senedi belirterek mevzûya işaret eder.

[443] Buharî 4864 Müslim 2800/43 Ebû Ya'la Müsned 4968 Müsned 1/377 Tir-mizî 3283, Taberi Tefsir 27/85, Ebû Davud'u Tayâlisi 2/24-Ü978) Ebû Nuaym DelâÜ 211.

[444] Buharî Tefsir 65. 6/53 No: 4864; Menakıb 61/26; Müslim 2800/44; Beyhakî Delâü 2/265; Ebû Ya'la Müsned 5070. 4968 - 5196.

[445] Buharî 4864, Müslim 2800/45.

[446] Beyhakî Delâil 2/266, Ebû Nuaym Delaiİ 234.

[447] Beyhakî Delâil 2/266.

[448] Buharî 65; Tefsir    Kamer suresi ayeti. Hadis no 4866 Müslim  2800/48; Beyhakî Delâil 2/267.                                      

[449] Müslim 2800/45; Beyhakî Delâil 2/267.  

[450] Beyhakî Delâii 2/268 Müsned 4/82.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/306-308

 

[451] Buharî tlim 1/40; Tefsir 5/228; Tevhid 8/188; Müslim 2794; Tirmizî 5148; Müsned 1/255- 389 410 444; Beyhakî Delâil 2/269; Taberî Tefsir 15/156,

[452] "Demek önler bu söze inanmazlarsa onların ardında (insansınlar diye uğra şarak) kendini helak edeceksin ha" (Kehf 6) ayetine işarettir.

[453] İbni Hişam  î/329; Beyhakî Delâil  2/270; Uyunul Eser 1/108; Nihayetü'l İreb 16/221.

[454] Bu Beyhakî'nin görüşüdür. Bak. Delâil 2/271 Zehebî uzatmamak için İbni Mes* ud hadisini vermez ise de bizim gibiler için gerekli olduğundan İbni Mes'ûd hadisini veriyoruz. İbni Mes'ûd derki:

Peygamber (sa.v)le beraber Medine'de bir tarlada yürüyordum. Efendimiz bir hurma dalına (baston gibi) dayanıyordu. O sırada Yahudilerden bir gu­ruba rast geldik. Onlardan birisi "Ona ruhtan" sorsanız ya?" dedi. Biriside "Ona sorarsınız ama size hiçde hoşlanmayacağınız bir cevap duyurur" de­di, {sonra sormaya karar verip) "Ey Ebû'I Kasım! bize Ruhu anlat" dediler. RasüluIIah (s.a.v) onlara cevap vermeden başını kaldırıp o saat öylece durdu. Bizde kendisine Vahiy geldiğini anladık. Nihayet vahiy hali geçince Efendimiz "Ruh Rabbimin emridir. Ve size bu ilimden pek az bir şey ver­ilmiştir." buyurdu. Bu siyak Nesâî'nin Sünen-i Kübrasındaki 6/383 te 11299 nolu A'meş İbrahim- Alkeme -Abdullah b. Mes' ud isnadlı hadistir. Buharı aynı isnadla itisam 96/3 (h. no 7297) de Müslim aynı isnadla 2152'de aynı haberi ufak tefek farkla nakleder. Ebû Ya'la 5390; Müsned 1/444; Taberî 15/155 İbni Hibban 97.

[455] Zehebî Merhumun bu görüşü itiraza açıktır. Zira İbni Mes' ud hadisi bu konuda en sahih haber dir. İbni İshakm haberi ise meçhul bir Mekkeli' den zayıf bir isnaddır. İki haberi te'lif İçin bu yola başvurmaya ne hacet var. Hem İbni Mes'ut hadisinde Yahudiler sorunca Efendimiz tâ vahiy ge­lene kadar beklemiş oluyor. Eğer Ruh ayeti Mekke'de inmiş olsaydı. Efen­dimizin cevab için beklemesinin anlamı olmazdı. Zira Peygabere "unut­mak" isnadına sebeb olurdu.

 

[456] Beyhakî Delâil 2/271 2273 Beyhakî Müellifin işaret ettiği rivayetleri ayrı ayrı nakleder. Eyyûb - Said b. Cübeyr İbni Abbas İsnadında "Dilersen on­lara tevbe ve rahmet kapısını açayım" buyurunca Nebi (&a.v) de "Onlara tevbe rahmet kapısını" açıver dediğini anlatır. Bu aynı zamanda İmam Ahmedin 1/345'teki rivayetidir.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/309-312

[457] Buharı Fazailüs sahabe 62/5, Menakıbül Ensar 63/29, Tefsir 65/40 Beyha­kî Delâil 2/274, İbnü'l Cevzi 1/190 Müsned 2/204

[458] Buharî 63/29'da buna sadece işaret eder. İbni Hişam 1/319 ve Beyhakî Delâil 2/275'de müellifin bahsettiği isnadla bu olayı şöyle anlatın:

-Ben Abdullah'a "Kureyşin Rasülullah (s.a.v.)'a karşı düşmanlığından senin gördüğün en çetini hangisidir?" dedimde bana şöyle anlattı: "Bir gün Ku-reyşlilerin eşrafı Hıcrda toplandıklarında bende oradaydım. Peygamberden bahsedip. "Biz bu adamın din işine sabrettiğimiz kadar hiç bir şeye sa-bretmemiştik. Akıllımızı deli sayıp babalarımıza ve dedelerimize soğup dinimizi ayıpladı toplumumuzu dağıttı, ilahlarımıza sövdü. Hakikaten bu büyük cür'ete sabrettik" gibi bir takım laflar ettiler. Onlar böyle konuşur­ken Rasülullah (s.a.v) çıkageldi ve yürüyerek gelip Rüknü selamladı. Sonra Ka"beyİ tavaf ederek topluluğun yanından geçti Yanlarından geçerken ona laf attılar. Ben Rasülullahın yüzünde Üzüntü alametleri gördüm. Efendimiz tavafa devam  etti.  İkinci  tavafta yine yanlarından geçerken  laf attılar. Ben Rasiiullahin yüzünde yine aynı üzüntüyü gördüm. Efendimiz üçüncü defa onlara uğradığında yine laf attılar. O da duraklayıp sonra: "Ey Kıı-reyş topluluğu dııyuyormusunuz?" Nefsim elinde olana yemin ederimki si­ze keseceğiniz bir kurban getirdim. (Feleket getirdim) dedi. Onun bu sözü Kureyşlilere öyle etki ettiki herbiri sanki başlarında bir kuş varmış gibi kımıldayamaz oldular. Hatta önce kışkırtıcılıktaki en ileri gidenleri bile Peygamberin gönlünü almak için en güzel sözlerle "Hadi Ebû'l Kasım evine dön Vallahi sen cahil değilsin" demeye başladılar. O da dönüp gitti. Ertesi gün onlar yine Hıcrda toplandılar. Bende beraberdim. Onlar; "Size yaptıklarını size ulaştırılan haherlerdekini konuşuyorsunuz, o gelipte karş ınıza dikilince onu bırakıyorsunuz" diye birbirleriyle konuşurlarken Rasû­lullah çıkageldi. Hepsi birden tek adam gibi bir anda onun etrafını çevi­rip "Şöyle şöyle diyen senmisin?" demeye başladılar. Efendimiz (s.a.v.)de "Evet" onları diyen benim" dedi. Bunun üzerine içlerinden birinin (s.a.v.)'in yakasına sarıldığını gördüm. Ebû Bekir de onu korumak için onların Önü­ne geçti ve "Rabbim Allahtır, diyen bir adamı nasıl öldürürsünüz ?" dedi.

[459] Metindeki Ubeyde yanlıştır. Doğrusu Abde'dir.

 

[460] Buharî 63/29, Beyhakî DelâÜ 2/276.

[461] Buharî Cihat 56/98, Müslim Cihad 109 (no 1794); Beyhakî Delâil 2/279; Müsned 1/417; İbni Huzeyme 785; Beyhakî Sünen 9/8; Ebû Nuaym Delâil 1/9; İbni Ebî Şeybe 14/298,361.

[462] Müslim 1794( 107 Ravi Ebû İshak hadisin sonunda burada adı verilen Ve­lid b. Ukbe'nin yanlış olduğunu söyler, doğrusu Velid b. l'tbe olsa gerek. Delâil 2/279 Hilye 4/153-347, Ebû Yala Miisned 5312 Miisned 1/393-417 Nesâi Müsteba 1/161 Buharî bunun değişik ifadelerle Cihad hadis no 2934 Vudû h.n 240 Cizye h.n. 3185 Menakıbii'l Ensar 3854 Meğazi 3960'da nakleder.

[463] îbni Mâce 150; Hakim 3/284; Beyhakî Delâil 2/281; Ebü Nuaym Hilye 1/149; Müsned 1/404; İbni Hibban Sahih 9/107; İbni Abdil Ber Istiab 3/48; tmam Ahmed Fazâüüssahabe h. no: 191-282

[464] Hakim 3/388 Beyhakî Delâil 2/282 îbni Sa'd 3/249

[465] İmam Ahmed Müsned'de bunu Vekî, Süfyan Mansur aracılığıyla Mücahitten nakleder Mücahit ashabtan olmadığından bu haber mürseldir. Ancak sene­di iyidir. Haberi diğer eserler hep aynı kaynaktan aktarıp kah senet ver­irler kah vermezler. İsnadı Beyhakî Delaİlinde 2/282 de nakleder.

[466] Beyhakî Delâil 2/282 İbni Abdi'l Ber el İstîâb 4/322 (İsabenin kenarında­ki) Nihayetü'l İreb 16/230 Zinnîra (r.a.) ilk müslumanlardan ilk işkence görenlerden olup hz. Ebû Bekrin azatlısıdir

[467] Buhari Menâkıbü'l Ensar 63/29, h.no 3852; 23612-6943 Humeydî Müsned 157 Taberani 4/73 Müsned 5/109 4/257; 6/395; Beyhakî Delâil 2/283; Ebû Dâvud 2649.

[468] Müellif merhum bu kısmı aynen Beyhakînin Delâilini esas alarak yazmıştır. Hatta hadisin nıetnide tam ordaki gibi. Ama Buharî'ye nisbeti doğrudur. Onun için biz Buharîdeki metni esas aldık. Beyhakî hadisin sonunda '"Bu-harî bunun Humeydi'den nakleder. Yine Buharı ve Müslim, İsmail Tariki bir çok yönden rivayetini yapmışlardır." der. İşte bu yanlıştır. Zira bu ha­dis Müslimde mevcut değildir. Zehebî de bu sözden etkilenerek "Bu Müt­tefekun aleyh yani Buhari ve Müslimin rivayette birleştikleri bir hadistir diyor ki değildir.

[469] İbni İshak Meğazi ve Sire (Hamidullah baskısı) 172 madde no 242 İbni Hişâm 2/69.

[470] İbni Hişam da "Biz şu gençleri ayıplamak istiyoruz" şeklindedir.

[471] İbni Hişam 2/69.

[472] İbni İshak Siyre 219; Beyhakî Delâil 2/307;

[473] Parantez arası Taberî'deki ilavedir.  Biz faide tam olsun diye bu kısmı bu­raya aldık,

[474] İbni Hişanı 2/90 Beyhakî Delâil 2/309.  

 

[475] İbni İshak Sire 220 Beyhakî Delâil 2/310.

[476] Buharî   23/65   Cenâiz   Nesâi   4/69   İbni   Adiy   6/2054   İbni   Ebî   Şeybe 14/154-155 Temhîd 6/325 Beyhakî Delâil 2/310.

[477] Beyhakî'nin Delâlindeki görüşüde budur.

      İmam Zehebi, Tarihü’l – İslam, Cantaş Yayınları. 1/313-320

[478] Bu kıssadaki parantez araları Beyhakînin delâiline göre lerceme edilmiştir. Zira Müellif bazı yerleri atlamıştır. Ebû Talibin bu şiirini İbni Hişam veri­yor (2/122) Güzelliği için aynen buraya alıyorum.

Ibni Lehî'a da Ebû'l Esved -Urve isnadıyla bunun aynısını verir.

1- Aramızda olan kırgınlığa rağmen Lüeyy kabilesine bilhassa Lüey'in Kal) oğullarına benden şu mesajı ulaştırın.

2- Bilemedinİzmi ki biz Muhammed'i de Mûsâ gibi eski kitablarda peygam­ber olarak yazılı bulduk.

3- KıılIar içinde ona büyük sevgi var. Allah'ın sevgiye tahsis ettiğinden da­ha iyi kimse olamaz,

4- Sizin şu kendi lehinize o sayfaya yazdıklarınız Salih Peygamberin deve­sinin yavrusunun sesi gibi size bedbahtlık olacaktır.

5- Ayılm!  mezarlar kazılmadan  önce  (harbe girince),  Hiç  günah  işlemeyen suçlu gibi olmadan önce ayılın.

6- JurnalciIerin sözlerin ardına sakın düşmeyin. Yoksa dostluk ve akrabalık­tan sonra bağlan koparırsınız.

7- Böylece sürekli bir harbe sebeb olursunuz. Çok kere harbi tadanlara har­be sebeb olmak çok acı gelir.

8- Beytin   Rabbine   yemin   olsunki   zamanın   bizi   yemesine,   acı   vermesine rağmen Ahmed'i teslim edecek değiliz.

9- Tâki  karlı   Kusas   dağında  yapılan   kılıçlarla  kollar ve  boyunlar kesilip bizden ayrılmadıkça onu vermeyeceğiz.

10- Dar  bir  harp   alanında  parçalanmış   mızraklar  ve   içki   içmeye   oturan topluluk gibi halka halka olmuş kara başlı kartalları görürsün.

11- 0 Meydanda atların dolaşması ve yiğitlerin naraları sanki tam bir harb sahasıdıdt

12- Babamız  Hâşim  ona destek veripte  oğullarına da mızrak ve gürz  ile savaşmayı tavsiye eden kimse değümiydi.

13- Harp bizden yılmadıkça biz ondan yılacak değiliz. Bundan dolayı başı­mıza gelen şeylerden şikayetçi değiliz.

14- Lakin pür zırhlı  savaşçıların  korkudan ruhları  uçtuğunda bile  şuur ve dengesini asla kaybetmeyen yiğitleriz.

[479] İbni Hişam 2/102.

[480] İbni ishak Siyer 160; İbni Hişam 2/103; Beyhakî DelâÜ 2/314-315'te buna işaret edersede kıssayı vermez.

[481] Urve'nin Meğazîsi sayfa 117; Beyhakî Delâii 2/315

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/321-326

 

 

[482] İbni  İshak Sire 273 Beyhakî Delâii 2/317-318 Ebû Nı'ıaym Deiâil  1/91  Belâ-zuri Ensabül Eşraf 1/154 Ravdii'l Unf 2/167

Bazı rivayetlerde bu alaycıların sekiz kişi olduğu yazılıdır. Müellif buraya beşini aldı. Diğerleri şunlardır.

1- Mâlik b. Talâtıla b. Anır b. Gubşân Bu alçağa Rasülullah (s.a.v) beddua elmişti. Cebrail onun karnını sıkıp barsaklarını patlatıp öldürdü.

2- Hakem b. Ebî'I Âs b. Ümeyye. Bu da Efendimiz (s.a.v.)in ardından giderek ağzını burnunu eğerek istihza ederdi. Mekke fethinde yalandan İslam'a girdi. Birgiin Peygamber (s,a.v) ailesinin yanmdayken içeri baktı. Efendimiz öfkeyle çıkıp şu kertenkeleden beni ma'zur kılacak kimse yokmıı? Eğer onu yakalasaydım gözünü oyardım'' buyurup beddua elli. sonra onu Medi­ne'den sürdü. Ömer (r.a.)'ın vefatına kadar sürgün olup Medine'ye giremedi.

3- Ebû Leheb Efendimizin en amansız düşmanı. Efendimiz giderken üzerine pis şeyler atardı. Bir gün Hamza görmüş ve attığını alıp kafasına çarpmış ti. Efendimiz (aa.vj Hz. Aişe'nin naklettiği bir hadiste "ben iki şerli komşu, Ebû Leheb ile Ukbe b. Muayt arasında idim." der

Bir gün Ebû Leheb eziyet etsin diye oğlu Uteybe'yi gönderdi. Rasülullah (sa.v) o geldiğinde Ven Neemi suresini okuyordu. Utbe "ben Necmin Rah-bini kabul etmem" dedi. Efendimiz de "Allah sana kendi köpeklerinden bi­rini belâ etsin" dedi. Şam diyarında Huvran denen yerde arkadaşları ara­sında uyurken bir aslan gelip adamları koklayarak ona geldi ve parçaladı. Son sözü "ben demedimmiydi Muhammed insanların en doğru sözlüsüdür" demek oldu.

Bu herifin karısı Ummü Cemile de işkencecilerdendi, diken toplayıp pey­gamberin yoluna serpen ve bu yüzden "Hammâlete'l Hatab" diye Allah (c.c) tarafından tel'in edilen bu kadındı. Ebû Leheb ile karısı hakkında "Tebbet" suresi indirilmiştir.

       İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/326-327

 

 

[483] Buharı Tefsir 65 Duhan suresi. Müslim Sıfatü'l Münafikîyn 2798; Müsned 1/381-431-441; Beyhakî Delâil 2/325-326; Tahavî Müşkilü'I Asar 1/420 Bu-harî Edebü'l Müfred 664; Ebû Nuaym Delail 159; Taberâni Kebîr 9/244.

[484] Buharî Istiska Cilt 2/15 h. no 1007 Beyhakî Delâil 2/326 Müslim Sıfatü'l münafikîyn 2798 Taberi 25/112 Ebû Ya'la Müsned 9/5145 İmam Ahmed Müsned 1/441. Tirmizî 3251 Huveydi 1/63

[485] İbni Mes'ud'un sözü metinde eksik kaldığından biz bunu Beyhakîdekine gö­re terceme ettik. Delâü 2/327. İbni Ebî Şeybe Musannef 14/359 Taberî Tefsir 25/64

[486] Buharı Tefsir Dühan suresi Hadis no 4S25 Müslim 2798/41 Müsned 5/128 Beyhakî Delâil 2/328 Tirmizî Tefsir Dühan suresi Nesai S. Kübra 6/422 h. no: 11374 Taberi Tefsir Cüz: 21/17

[487] Beyhakî Delâil 2/329; Taberî Tefsir 12/45

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/327-330

[488] Tirmizî Tefsir 3245; Müsned 1/276-304; Beyhakî Delâil 2/330; Ebû Nuaym Delâi! 2/125; Hakim Müstedrek 2/410; Tahâvi Müşkilü'l Asar 2/91, 4/124; Taberi Tefsir 21/16 Rum suresi tefsiri Nesâi b. Kübrâ H. no 11389

 

[489] Tirmizî 3244, Taberî 21/20-21 Beyhakî Delâil 2/332

[490] Tirmizî 2345; Beyhakî Delâü 2/333; Taberî 21/22; Tirmizî, bu hadis garib hasen bir hadistir, der.

[491] Beyhakî Delâil 2/333 Buharı Tarîh-i Kebîrinde, (8/139) Niyar h Miikrimi anlatırken Tirmizi de aynı isnadla Rum suresinin tefsirinde (3246)/ Niyar b. Mükrim (r.a.)'tan bu kıssayı şöyle nakleder.: Allah (ccC) "Elif lâm Mim, Rum yenildi. Yakın bir toprakta gelecek bir kaç yıl içinde bu yenilgilerin­den sonra galib geleceklerdir." ayetlerini indirdiğinde İranlılar Rumlar: yenmiş bulunuyorlardı. Müslümanlar Rumların yenmesini İstiyorlardı. Zira onlar da kendileri de kitab ehliydi. Bu konuda Allah (c.c) "0 gün mü'minler Allanın zaferi ile sevinirler, Dilediğine zafer ihsan eder. O Aziz ve Hakim­dir." ayetini indirmiştir. Kendilerİde onlarda müşrik oldukları için Kuryeşli-lerde İranlıların yenmesini istiyorlardı.

Allah bu ayeti indirince Ebû Bekir (r.a.) Mekke'nin bir mahallesine uğra­mıştı. Kureyş'ten bir takım adamlar işte bu bizimle sizin aranızdaki çekiş medir. Sizin adamınız bir kaç yıl içinde Rumların yeniden galib geleceğini iddia ediyor. Seninle bu konuda bahse gireümmi?" dediler. O da "tabi gire­lim" dedi. Henüz bu tür yarışmalar haram edilmemişti. Böylece Ebû Bekirle müşrikler bahse girip yenilenin vereceği develeri ortaya koydular. Ebû Be­kir de "Şu bir kaç yıl" kelimesini ne yapacaksın? Çünkü birkaç yıl "üç yıldan dokuz yıla kadar kullanılır. Sen aramızda kabul edeceğimiz bir orta yol bul" dediler. Böylece altı yıl olarak belirlediler. Rumlar İran'a galib ge-lemeden bu altı yıl geçti. Müşrikler Ebû Bekir'den ortaya konulan yanş develerini aldılar. Yedinci yıl girince Rumlar İranı yendi. Müşrikler Ebû Bekirin altı yıl belirlemesini ayıplamıslardı. Çünkü Allah altı dememiş bir­kaç yıl buyurmuştu. Bu olay üzerine bîr çok insan İslam'a girdi.

[492] El-Cerh Vet Ta'dİl 3/579 No 2629; Beyhakî DelaU 2/334; Kurtubi Tefsir 14/5

      İmam Zehebi, Tarihü’l – İslam, Cantaş Yayınları. 1/330-333

[493] İbni Ishak Sire 237; B. Delâİl 2/340.

[494] İbni İshak 238; Beyhakî Delâil 2/340; Taberî Tefsir 7/173.

[495] Beyhakî Delâil 2/241: Kurtubi Tefsir 6/405; Taheri 7/173.

Efendimiz Ka'bede namaz kılarken Ebû Cehil mel'unun "bunun namazı­nı kim bozacak" dedi. Abdullah b. ez Zebari pislik ve kanı karıştırıp Efen­dimizin yüzüne sürdü. Efendimiz namazdan ayrılıp doğru amcasına gitti. Ve durumu ona anlattı. Ebü Talib "bunu kim yaptı?" dedi. Efendimiz Ab­dullah b. Zebarî, dedi. O da kılıcını kuşanıp Efendimizle Kabe'ye geldi. Ebû Talibi kılıçla görenler kaçmaya kalktüarsada "yakaladığımı biçerim değilse durun" dedi. Yerlerinde kala kaldılar. O da pisliği kanla alıp Abdullah b. ez Zabarinin ve diğerlerinin yüzüne gözüne sakallarına sürüp söğüp saydı. Bunun üzerine ayet indi. Efendimiz amcasına bu ayetin kendi hakkında ol­duğunu haber verip  "Kureyşin  bana  işkencesine  engel  olursun, ama bana inanmazsın" deyince Ebû Talib şu şiiri söyledi.

Vallahi ben toprağı yastık edinip defnolııncaya kadar onlann topu bile sa­na i! işemeyecek. Dinini  açıkça yay,  sana  bu asla noksanlık değil  Onunla nıüjdelede gözler seninle aydınlık olsun. Sen beni dinine çağırıp bana nasihat ettiğini söyledin. Doğru söyledin za­ten daha öncede "güvenilir" bir kimseydin. Ve sen bir din takdim ettin. Ben onun insanların dinlerinin en hayırlısı ol duğunu anladım. Kınanma korkusu yada sövülme çekinmesi olmasaydı beni sen bunu kabule çok yakın ve müsait bulurdun.

Şiir için bak. Beyhakî Delâil 2/188 Sebilil Hûda 1/437 t Hişam 1/280

[496] Buharı 63/40; Menakıbü'l Ensar 65 Tefsir / Tevbe suresi Müslim 24. Müsned 3/433; Beyhakî Delâii 2/343-344; İbni Sa'd 1/77; Taberi Tefsir 11/30; Ebû Avâne 1/15; Nesâil Cenâiz 101; Müsned 5/433; Hakim 2/336.

[497] Gerçekten ayn bir Divanı olmamakla beraber Ebû Talib'in kitaplardaki şiir­leri büyük bir kitap olacak hacimdedir. Şiirleri en iyi şekilde korunarak bi­ze ulaşmıştır. Şiirlerinde çok değişik tema işler . Hakim olan dil ve üslup tamamen Cahiliye dönemi İslam öncesi meşhur şairlerle aynıdır. Peygambe­rimizi korumak ve övmek İçin yazdığı ve Kalede okuduğu ünlü "Kaside-i Lâmiyesi"nin bir kaç beyti için İbni Hişamın ileri sürdüğü "Bazı şiir bil­ginleri bir kısım beytin Ebû Talibe ait olmadığını söylerler." (Bak İbni Hiş am Sire 2/16) tarzındaki tenkide İbni Kesir El -Bİdaye ven Nihayesinde ""Böyle güzel bir ifade ancak onu söyleyen Ebû Talibe aittir. ŞÜr bilgisi ve Cahiliye dönemi şairlerini bilenler bundan asla şüphe etmezler." diyerek karşı çıkar.

[498] Müsned 1/199; ne varkİ bu zayıf bir haberdir. Bir kere Yahya b. Seleme b. Küheyl İttifakla zayıf bir râvîdir. «Ali'ye bakmak ibadettir.» hadisi bu Yahya'ya nisbet ederler. Babası Seleme ise sika biri idi. Babasının nakletti­ği habtü'l Uranî zahit birisi olup daima Allah'ı zikreden yada namaz kılan biri olarak anılır. Ne varki hadiste sika olmadığını, Nesâî, Yahya b. Maîn, İbni Hıraş ve Cüzcanî açıklarlar. Zehebî Mîzanü'l İtidal'inde onun çok aş m bir şiâ olduğunu söyler. 1/450 No 1688.

[499] Ibni Hişam  2/167; İbni İshak .238;  Beyhakî  Delâü 2/346;  Nihayetin İreb 16/278.

[500] Abbas ve Ali (r.a.)lann bu haberleri ileride gelecektir.

[501] İbni Sa'd Tabakât 1/79; Kenzü'l Ummâd 34090

[502] İbni İshak Sire 238; Beyhakî Delâil 2/349.

[503] Müslim İman 42; Beyhakî Delâil 2/345.

[504] Buharî 65 Menakıbü'l Ensar. Müslim 209 Müsned 1/206 3/9-50 Beyhakî De­lâil 2/346.

[505] Buharî Menakıbü'l Ensar Babü Kıssat-i Ebî Talib; Müslim 210; Beyhakî De­lâil 2/347.

[506] Müslim 212; Beyhaki Delâü 2/348.

[507] Nesâî 1/110 4/79; Müsned 1/97 103 130 131; Ebû Dâvûd 3214; Nesâî Süneni Kübra 6/647 h. no 2133 Abdurrezzak Musannef 9936. İbni Hibban el Mec-rûhîh 1/111. İbni Ebî Şeybe Musannef 3/347 İbni Sa'd 8/25 Ebû Ya'la Müsned 1/423 424 Beyhakî Sünen-i Kübrâ 1/304.

[508] Ebû Dâvûd-u Tayalîsî; Müsned s.19; Beyhakî Delail 2/348.

[509] İbni  Hişam   2/166;   İbni  Sa'd  1/1/141;  Beyhakî  Delâil   2/350;  Ravdü'l  Unf 1/258.

[510] İbni Adiy El  Kâmil  fid Duafâ 1/259;  İbnü'l Cevzî el  İlelül Mütenâhiye 2/422; Hatib Tarih-i Bagdad 13/196; Beyhakî Delâil 2/349.

[511] İbni İshak Sire 238; İbni Hişam 2/167; Nihayetü'I İreb 16/278; Beyhakî De­lâil 2/346.

[512] İbni îshak Siyer 243; İbni Hişam 2/166; Beyhakî Delâil 2/352.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/334-342

[513] İbni Hişam  2/166 Parantez  arası. İbni Hişam daki metindir. Beyhakî Delâil 2/352.

[514] Beyhakî Delâil 2/353.

[515] Hakim Müstedrek 3/18Z

[516] İbni Sa'd 8/18; İbni Hİşam 2/166; Ensâbül Eşraf 1/406.

[517] İbni Sa'd 8/14; İbni Hişâm 2/166.

 

[518] İbni Sa'd 8/14; Ensâbul Eşraf 1/406.

[519] İbni İshak Sire 245.

[520] İbni Sa'd 8/18; Beyhakî Deİâil 2/352.

[521] İbni Sa'd 1/18; Nihayetü'l !reb 16/279; Ensabü'l Eşraf 1/406; Hakim 3/185.

[522] Üsdül Ğabe 5/435 tbni Sa'd 8/17 de bunu Mûsâ b. Ukbe aracılığıyla Zübe-yrin kölesi Ebû Habİbe'den nakleder.

[523] İbni Asâkir T. Tarihi Dımışk 1/303 Mecmaiizzevâid 9/224 Taberânî'den naklen İbni Hacer El İsabe 7/62 (No 333) de bunu Devâlibiden nakleder İmam Ahmed'de Müsnedinin 6/117-118 ci sayfalarında aynı haberi mücâ-İid-Şa'bi Meşrük isnadıyla Hz. Aişe'den nakleder. Mücalid zayıf bir ravi isede diğerleri sika kimselerdir. Mervan b. Muaviyenin metindeki hadisi Allah bilir hasen derecelidir. Zira Mervan Sikadır. Vâil b. Davudu İmam Ahmet üstüne basabasa "Sikadır Sikadır" diye överek Abdullah el Behiyy (r.a.) sahabeden olup Mus'ab b. Züheyr (r.a.)ın kölesidir. Öbür haber ile bir araya geiince hadis sahih olur. Zaten Buharı menakıbta 3821 nolu hadisin­de Hişam babası Urve isnadıyla Hz. Aİşe'nin:

Huveylid kızı Hâle ki Hatice'nin bacısıydı. Rasülulahın yanına girmek için izin istemişti. Rasüluilah onun sesini Hz. Haticenin sesine benzediği için tanıyıp "Allahım! bu gelen Hâle!" Üye yüzünde bir değişme oldu. Bunun üzerine kıskançlığım tutup: "Kureyşin şu yanal yanaklı koca karısını hala ne hatırlayıp duruyorsun bilmem. Halbuki öleli yıllar oldu" Allah sana onun yerine daha iyisini verdi" dedim, diye anlattığını nakleder.

[524] Buharı Menakıb-ın Nebiy 63/20 h. no: 3817; Müslim 2435; Taberani Sağir 1/15; t Ahnıed MÜsned 6/58 202 ve Fezailüs Sahabe H. no: 1589; Tirmizî 3978-3979; Hakim 3/186.

[525] Beyhakî Delâil 2/352; Hakim 3/184.

[526] Buharî Menâkıb 63/20; Müslim 2432; İbni Ebî Şeybe 12/133; Beyhakî Delâil 2/351; tbni Ebî Şeybi 12/133; Müsned 2/231; Hakim 3/185; Ahmed FazaÜüs Sahabe 1588.

[527] Müslim 2430; t Ebî Şeybe 12/134; Hakim 3/184, 2/497; Müsned 1/116 ve Fazailüs Sahabe 1590 Beyhakî & Kübra 6/367/9 Taberi 3/180 Tirmizî 3877.

[528] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/342-345

 

[529] Beyhakî Delâil   de  2/354  ZUhrî'nden 355'te Urve'den bunları  müsned ola­rak verir. Urve Meğazİ 120.

[530] Taberâni 7/282 H.no 7142 Taberâni Müsned-iş Şamiyyin 1894 Beyhakî Delâil 2/355 357 Nihayetü'l İreb 16/300 Zehebî merhum hadisi Her neka-dar Beyhakîden alırsada buradaki ravileri Tirmizî'den itibaren alınca ese­rin Arabca Tahkikini yapan Dr. Abdüsselam Tedmuri Allah ömüriinü uzun hizmetini sınırsız kılsın, bu Cildin 241 ci sayfasındaki haşiyesinde Tirmizî Tefsir bölümünde Surei Beni İsraüde bunun bir kısmını 3130 noda nakle­der "dersede bu bir vehimdir. Zira Tirmizî Sünenine İshak b. el Alâ h Dahhaktan hiç hadis nakletmez. Hatta Kütübü sittedede bu adamın rivay­eti yoktur. Buharı sadece Edebü'l Müfred adlı eserinde ondan nakil yapar. Ebu Hatem "fena sayılmaz" desede Nesaî "o sika biri değil" derken Ebû Dâvûd "O hiç bir şey sayılmaz" demiştir.

Taberanînin rivayetinde  "Bana bir ayna açıldıda sanki  ona bakarak cevab verdim" şeklindedir.

 

[531] Ebu Ya'la Müsned 5036. Bezzar Keşfü'l Estâr 1/48 no 59 Hakim Müste-drek 4/606 aynı isnadla verir ve "Bu hadiste Ebû Hamza Meymûn el A' ver tek başına kalmıştır. Şeyhaynın rivayetine bir takım ilaveler getirmiş tir" der. Zehebî aynı yerin Telhisinde "Ahmed ve diğerleri onu zayıf say­dı" der. Bu durumda bu zatın ilave bilgileri sahih olamaz. Zira Abdullah b. Mesudun Köfede yetiştirdiği Alkame ve emsalinin talebelerinden böyle bir  haber nakleden hiç kimse yoktur.

[532] Buharî Eşribe 6/240 Tefsir İsrâ suresi 5/224; Müslim İman 168; Beyhakî Delâil 2/357.

[533] Yanal, Toros Tiirkçesinde derinin kırmızıya çalan, sanki kan sinirleri cildin yüzünde imiş gibi görünenine derler.

 

[534] Uyûnül Eser 1/141-142 İbni Hacer el Metâlibin'de bunu kadı Ebu Ya'laya nisbet eder H. no: 4287 tbni İshak ta Ümmü Hanî hadisini buna yakın ifadelerle ama İsnadsız olarak verir. Siyer vel Meğazî; İbni Hişam 2/52 (Tedmuri baskısı).

[535] Müslim İman 168-172; Nesâî S. Kübrâ 11284; Müsned 2/528, İbni Sa'd 1/215, Beyhakî Deîâil 2/358 Begavi 4/138, Ebû Avane Müsned 1/131, Ca­bir hadisini Buharî 63/41 de Esra suresi tefsirinde nakleder. Tirmizî 7133, Ebû Avâne 1/125, Ebu Ya'la Müsned 8/70, No: 2091 Müsned 3/377, Abdür-rezzak 9718. Tirmîzî 3132. İbni Hibban 1/136, Taberi Tefsir 15/5; Nesâi Süneni Kübra aynı yer Tefsir 6/377 No. 11282 .

[536] Buharî Menâkıb'ül Ensar 63/41; Tefsîr-i Sureti'l Esra; Müslim İman 170; Tirmizî 3132, Nesâî Kübra 11282; Ebû Avane 1/125

[537] Beyhakî Deîâil 2/360 Evet bu haber mürseldir. ancak sahih bir haberdir. Zira aynı haberi Said b. Müseyyeb Ebû Hureyre den müsned olarakda na­klederki bu biraz önce üst geçen dipnotta geçen kaynaklardaki haberdi.

[538] Hakim, Müstedrek 3/62-76, Beyhakî Deîâil 2/360; Ebû Avâne Müsned 1/130.

[539] Müslim 2375 Müsned 3/120-148, Nesâi 3/120; Beyhakî Deîâil 2/361; İbni EM Şeybe 14/308.

 

[540] Beyhakî Delâil 2/362; T. Tarihi Dımışk 1/385; tbni Vehb Taberî Tefsirinde cüz 15/5,6 aynı olayı Yunus b. Yezîd ibni Vehb isnadı olarak aynısını ri­vayet eder.

[541] Beyhakî Delâil   2/326;  Müsned  1/309;  İbni  Ebî Şeybe   14/305  Hadis no 18421 ve 11746.

[542] İbni Sa'd 2/335 Beyhakî Delâil  2/369, Ebu Nuaym Hılye 2/213, Müsnedde 2/231 bu haber ebu Hureyreden ağaç faslı olmadan kısaca anlatılır.

[543] İbni Sa'd 3/170 Mecmaüz Zevâid 9/41

[544] Burada Deccalin şekli anlatılıp, Mûsâ, İsâ ve İbrahim (a.s)ların sıfatı be­lirtiliyor. "Boynunu beraber kılmak" bir ta'bir olup, suçluların beraberce boyunlarından aynı zincire bağlanmasından kinaye edilmiştir.

[545] Müsned 1/374.

 

[546] Müsned 5/378, 394; Beyhakî Delâi! 2/64; Tirmizî 3147, Taberi Tefsir 15/26; İbni Ebî Şeybe 14/306 No ÎS422. 11744'te de daha kısa nakleder. Hadisin Müsneddeki rivayeti daha tamdır. Zirr. diyorki:

-Hıızeyfeye gelmiştim, şöyle diyerek Efendimiz (s,a.v)'in İsra olayını anla­tıyordu: "Gidip Beytii'l Makdise vardık" buyurdu. Ama mescide girmediler" Bende "aksine o gece oraya Efendimiz (s.a.v) girdi ve namaz kıldı" dedim. Huzeyfe de "kel kafa yüzün bana yabancı değil ama adını bilmiyorum adın neydi?" dedi. "Zirr" dedim. "Efendimizin orada kıldığını nereden bi­liyorsun?" deyince "Kur'an bildiriyor" dedim "Kur'anla bilmeden konuşan Felç olur, hadi oku" dedi. Bende İsra 1. ayetini okudum Huzeyfe "kel kafa ben bu ayette "Orada namaz kıldı" diye birşey göremedim, sen görebiîdin-mi ?" dedi. "Bende hayır" dedim.

-Bundan sonra hadisi diğeri erindeki gibi anlatıp sonunda Burağın nasıl bir hayvan olduğunu açıklar.

[547] Buharî tefsiri Sureti'! İsra bak. 9 Beyhakî Delâil 2/365; Taberî Tefsir 15/110; Tirmizî 3134, Müsned 5/394.

[548] Mi'râc, "urûc" kökünden olup ve gökyüzüne merdiven kurup çıkmak anla­mına gelir

[549] Buharî Tefsiri Suretünnecm 65/1 h. no 4857; Müslim İman 280/76; Taberî Tefsirinde Ebû Vâil aracılığıyla İbni Mes'ûd'un Rasülullah (&a.v) "Sidratü'I müntehada Cebrail'i altıyüz kanatlı olarak gördüm" buyurdu dediğini na­kleder. 27/49; Nesâî Kübra 11540-11534

[550] Buharî 65/48-58'de Alkame'den, Müslim İman 174; Beyhakî Delâil 2/371, Taberî İbni Zeyd'den "Cebraili asıl suretiyle gördü" şeklinde 27/51.

[551] Buharî üst kaynak; Nesâî Kübra 11543; Taberi tefsir 27/57.

[552] Müsned 1/395.412.460, Beyhakî Delâil 2/372; Taberânî 10/234; Âsim b. Behdele. Ebu'n Necved Kıraat imamlarından birisidir. Kıraat ilmindeki bil­gisi sağlam ve nakilleri Hııccet sayılmıştır. Kendisi Muaviye zamanında doğmuş ve Tabiinin büyüklerinden Ebu Abdürrahman es- Sülemî Zirr. b, Hubeyş Ebû Vail , Mıısab b. Sa'd gibilerden ilim aldığı gibi; Haris b. Has­san el-Bekri ve Rifââ b. Yesrihf (r.a)'Iardan rivayeti olunca kendisi bizzat Tabiinin son tabakalarından olmuş oluyor.

Ata, Salih b Seman, Süleyman et-Teymî, Ebu Anır b. el -A'lâ, Şıı'be, Süf-yânı Sevrî, Hammâd b. Seleme, Şeyban en-Nahvî, Ebân b. Yezid, Ebû Avâ-ne, Ebû Bekr b. Ayyaş, Süfyan b. Uyeyne ve niceleri Asım'dan hadis na­klederler.

İmam  Ahmed:  "Asım  çok hayırlı,  Sika  biridir. Medinelilerin  kıraatinden sonra Âsimin kıraatini tercih ederim" der. Zehebî derki:

-Âsim Kıraatta son derece sağlamdır. Hadiste Sadûk derecelidir. Ebu Zür'a ile bir gurub hadisci ona "Sika" derler. Ebu Hatem de "onun yeri Sıdktır" Dârakutnî de "Hafızasında biraz zayıflık var," der. Bununla hadis ilmini kasdederler, Kıraati değil. Her zaman bir âlim bir ilimde imam olursada diğer ilimlerde imam olmaz. Nitekim Arkadaşı Hafs b. Süleyman da Kıraa­te sika, Hadiste gevşektir. A'meş ise bunun aksine idi. Kütübü Sitte sahib-leri ondan hadis naklederler Ancak, Buharı \ve Müslim onun hadislerini hüccet değil şahit yada mutabaat makamında verir. Hicri 127de vefat et­miştir. Bak: Buharî T. Kebir 6/487 T. Sağîr 2/9; Razi Cerh 6/340 Vefeyatü'l A'yân  3/9; Mizzi  T Kemâl  5/38. Tehzîb-i  İbni Asakir 7/122; Tabaka-tü'l  Kurra   1/346;  İbni  Sa'd  6/224;  E!   Maarif 530;  Ukayli  Zuafâ  3/336; Siyeri  A'lâmiin   Nübela  5/256;  El   İber   1/167;   Tarihü'I   İslam   5/89;  Mizan 2/357; Müslim  İman  173 Tirmizî 3330;  Beyhakî Delâil 2/373; Nesâi  Müc-teba 1/223, Taberi 27/55

[553] Müslim   İman   173,   Tirmizî   3330;   Beyhakî   Delâil   2/373;   Nesâî   Mücteba 1/223; Taberî 27/55.

[554] Müsned 1/394-418-449 Tirmizî 3337, Beyhakî Delâi! 2/367

[555] Müslim İman 175; Beyhakî Delâil 2/371

[556] Buharı   Bedi'i   Halk   Müslim,   İman   290/177;  Tirmizî  3332;  Müsned   1/395 -407 -449 Beyhakî bunu Şulml İman'da nakleder. Beyhakî Delâil 2/368

[557] Beyhakî Delâil 2/368; Taberi 27/29.

[558] Tirmizî 3334. Taberi Tefsir 29/52.   

 

[559] İbni Mace 2273; Müsned 2/361

[560] Bu isnad bizzat Zehebî'nin kendi Simaıdır. Aşağı yukarı her bölümde böyle bir isnadı vardır. Taberî Tefsir 27/50 bunu Sa"bî Mesrûk isnadıyla Hz. Âişe'den biraz farklı nakleder.

[561] Buharî  Bedü'l   Halk   59/7   H.  No   1528;  Müslim   İman   177;   Tirmizî Tefsir 5063; Beyhakî Delâil 3/27Q

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/346-364

[562] Karışıklık olmasın bu İbni Hazm "Ebu Bekir Muhammed b. Amir b. Hazm el   Ensân  (r.a)  olup  Medİnelidir. öbür İbni  Hazm  ise  Zahirî mezhebinin ikinci lideri olup çok sonradır.

 

[563] Buharı Salât 8/1  Hadis no 349; Müslim  İman 238-163; Farzüs-Salevat 263; Beyhakî Delâil 2/380; Müsned 5/122, 143 Ebû Avâne 1/133; L Mâce 1399, Nesâî 1/221.

[564] Bu Zehebî'nin hocalarından sima yoluyla aldığı isnadıdır.

[565] Müslim h.no 163

[566] Nesâî Süneni Suğrâ 1/217; Nesâî Kübrâ 1/138 h.no: 318.

[567] Buharî Salât 8/1; Beyhakî Delâil 2/378.

[568] Burada araya bir cümle girmiş Bu ne müellifin verdiği silsilede ne de Buharî de mevcuttur. Bunun için arada anlamsız bir şekilde kalıyor. Bu eğer Zehebî'nin el yazma nüshasında varsa sanırım müellif tarafından izah sadediyle konulsa gerek. Bu izah Müslim'in rivayetinde: «O zaman (beytin yanındayken) "Üçten birisi İki kişinin arasındadır11 diyen bir ses işittim diyordu," şeklindeki belirtilen izah olsa gerektir.

 

[569] Burada araya bir cümle girmiş Bu ne müellifin verdiği silsilede ne de Buharî de mevcuttur. Bunun için arada anlamsız bir şekilde kalıyor. Bu eğer Zehebî'nin el yazma nüshasında varsa sanırım müellif tarafından izah sadediyle konulsa gerek. Bu izah Müslim'in rivayetinde: «O zaman (beytin yanındayken) "Üçten birisi İki kişinin arasındadır11 diyen bir ses işittim diyordu," şeklindeki belirtilen izah olsa gerektir.

[570] Burada biraz atlama var ama  Zehebî'nin  mi yoksa baskı hatasınıı bileme­dim. Ancak Buharı ve diğerlerinde şu ilave vardır.,

"Musanın dön" diye tavsiyesi Üzerine geri döndüm. Rabbim benim için on tanesini kaldırdı. Bundan sonra tekrar Musanın yanına döndümde bana yine aynısını söyledi. Bende geri döndüm. Rabbim bana on tane daha İn­dirdi. Mûsânm yanma geldiğimde bana yine aynı tavsiyelerini tekrarladı. Ben yine, Rabbime döndüm. On daha kaldırdı. Musa'nın yanına gelince yine aynısını tekrarladı. Tekrar Rabbimin huzuruna döndüm. Her gün beş vakit namaz kılmayla emrolundum, Musa'nın yanına gelince "ne ile emro­lundun?" dedi. "Her gün beş vakit namazla emroldum" dedim. Ümmetin günde beş vakit namaza dayanamazlar. Ben senden önce insanları dene­dim. İsrail oğullarını çok sıkı şekilde buna alıştırmaya zorladım da olmadı. Rabbine dön ve Ümmetine bunun hafifletilmesini iste" dedi. Ben "Rab­bim'den utanıncaya kadar İstedim.Artık onun verdiğine razı, hükmüne tes­lim olmuşum. Ben oradan ayrıldığımda bir Münâdî'nin "Farzımı imzaladım, kullarıma hafiflettim" dediğini duydum..

[571] Buharî Menakıb 63/42, H.no 3887. Ayrıca 59/6'da bir benzerini verir. Müs­lim îman 164; Tirmîzî 3343; Nesâî Saîât î/217; Müsned 3/127 4/208; Ta-berî 16/3; İbni Huzeyme 301; Beyhakî Delâil 2/377; İbni Abdü'l Ber Tem-hid 8/38.

 

[572] Müslim îman 262/162; Buharî Menâkib 63/42; Nesâî Mücteba 1/221.

[573] Müslim îman 260/162; Beyhakî Delâil 2/383; İbni EM Şeybe 14/302.

[574] Buharı'ye itiraz edilen yerleden biri bu hadistir. Hattabi derki:

"Buhari'nin Sahihinde zahiren bundan daha çirkin bir hadis olmadığı gi­bi bu bölümden daha tatsız hiç bir yeri yoktur. Zira bu hadisteki bu fasıl (iki yay arası) demekle iki şeyin arasındaki mesafe ile her birinin yerini belirtiyor. Hem (sarkma) kelimesindede yukarıda asılıp ucu sarkan bir şeye teşbih ve temsil vardır. Miraç hadisinden diğerlerini görmeyip sadece bu hadisi görüp kıssanın başı ile sonu arasındaki uyumsuluğu farketmeyen kimse bunun anlamını anlamayıp şaşınca hadisi inkâr eder. Hadisin başı ile sonu arasındaki iritibatı kuran kimse için zorluk yoktur. Zira hadisin başında "O uykuda iken" ifadesi bunun rüya olduğunu ortaya koyuyor. Ha­disin sonunda "Uyandı" da buna şahittir. Bazı rüyalar yoruma muhtaçtır. Bazısıda uyanık hal gibi ihtiyaç göstermez. Öyleyse bu kıssa baştan sona Enes'in yada rayı Şerik'in kendi kafasından anlattığı bir şey olup onu Efendimize isnad etmediği gibi (ondan) diyerek nakilde etmiyor. Şerik ise birçok hadislerde kendinden başka hadisçiierlin iltifat etmediği bir takım "münker" lafızları naklederdi."

İbni Hacer Fethul Bârî'de (33/483-484) bunu reddederek derki: Hatta-binin "Enes (r.a) bunu Peygambere dayandırmadı" demesi bir etki yapmaz. Zira bu hadisin en düşük derecesi Sahabe mürseli olur ki, ister bir başka sahabeden ister Rasülullah'tan (s.a.v) alsın fark etmez. Zira bu tür haber kafadan atma olamayınca "Merfu hadis" hükmüne girer. Bunun aksi hadis âlimlerinin yolu değildir. Hattabi "Rabbin sarkması" olayına "Selefin hepsi ile mütekadimin ve müteehhirin alimlerinin ve tefsire ilerin in muhalif oldu­ğunu" söyleyip burada üç görüş belirtir.

1- Cebrâil    Muhammed (s.a.v)'e yaklaştı.

2- Cebrâü dikildikten sonra sarktı da Muhammed (s.a.v) onu gördü.

3- Cebrail yaklaştı da Muhammed (&a.v) Rabbine şükür için secdeye eği­lerek sarkmış oldu.

İbni Hacer "Andolsun onu tekrar bir daha gördü" ayetini İbni Abbasin "Rabbi Muhammed'e yaklaştı" diye tefsir ettiğini hadisin hasen dereceli olup Şerik rivayetini desteklediğini, hadiste Hattabî'nin iddia ettiği gibi Allah'a mekan izafesi ifadesi olmadığını hem Selefin ittifakla bu görüşe muhalif olmadığını Allanın yakınlık kelimesi ile mecaz kasdolduğunu izah eder. Aynî de Umdetü'l Karî'de bunun mecaz olduğunu belirtir 25/172.

[575] Buharî Tevhîd 97/37 hadis no: 7517   

[576] Müslim 267; Taberî Tefsir 21/112 Secde ayet 2a

[577] Daha önce de geçti. Taberânİ Kebîr 10/214; Taberânî Sagîr 1/196; Müsned 3/334; Ebû Avâne 1/13ÛL

[578] İbni Asâkir Tehzîb-Tarihi Dımışık î/386.

 

[579] Ebû Avâne MUsned 1/131.

[580] Allah Bakara suresi ayet 154'te:

[581] İmam Ahmed Müsned 1/309 Hanımâd b. Seleme, Ata b. Sâih, Said b. Cü-beyr, İbni Abbas isnadıyla. Burada 4'ncÜ çocuğunda "Yusuf (a.s)'ın şahidi olan çocuk" olduğu yazılıdır.

İbni Hibban Sahîh (Tertib-Sahihi İbni Hibban) 4/246 Hadis no 2892 2893 Beyhaki Delâil 2/389. Bu hadisin Katâde Mücâhit -İbni Abbas -isna-dıyla Ubey b. Ka'b'dan da bir nakli varkİ, bu daha tamdır. Orada Cebrail bu kabrin Mâşita ve çocuklarına ait olduğunu belirtip şu İzahı verir.:

-Bu işin başlangıcı şöyle olmuştur. Hızır. İsrail oğulları eşrafından biri idi. Bir gün yolu kilisesinde bulunan bir Rahibe uğramış, Rahib de ona İslamı öğretmişti. Hızır buluğ çağına gelince babası onu bir kadınla evlendirmişti. Hızır karısına İslamı öğretip, kimseye bunu bildirmeyeceğine dair söz al­mıştı. Hızır kadınlara yaklaşmıyordu. Bu yüzden bu kadını boşadı. Sonra babası onu başka bir kadınla evlendirdi. Hızır önada İslamı öğretip bunu kimseye bildirmemesi için söz aldı. Bu kadınlardan birisi bunu gizlediysede diğeri bunu Hızır aleyhine yaydı. Hızır da oradan kaçtı ve denizin birinde bir adaya geldi. Sonra oraya odun toplamaya iki adam gelmişti. Bunlar Hı­zın gördüler. Birizİ gizlediysede diğeri "ben Hızın gördüm" dedi. Ona "se ninle beraber onu kim gördü" dediler o da falanca dedi. Ona sonıldııysada o bunu gizledi. Onların dinine göre yalan söyleyen öldürülürdü. Bu konuş mayan kişi yine bu sim saklayan kadınla evlendi. (Derken çocukları oldu.) Bir gün Fifavn'un kızının saçını tararken tarak yere düştü. "Firavn kahrol­sun?" dedi. Kız da babasına söyledi. Kadının iki çocuğu ve kocası vardı. Onlara haber salıp kadına ve kocasına dinlerinden dönmeleri için çok uğ-raştiysada kabul etmediler. O da "ben sizi öldüreceğim" dedi. İkiside "Bizi öldürünce bize bir iyilik edipte bizi aynı yerde defnet" dediler. O da öyle yaptı. Bak İbni Mâce 4030; İbni Adiy El-Kâmil 3/1206; Taberâni Kebirinde Bezzarın Müsnedinde aynı haberi verir. Buharı 4/201; Müslim 4/1978; Müsned 2/301-307; Hakim 2/595 "Beşikte ancak üç çocuk konuştu" hadis­ini Ebû Hureyre aracılığıyla Nebi (s.a.v)'den nakledip, İsâ (a.s) Cüreyci be­raat ettiren Çocuk ve Mâşitanm oğlu olduğunu bildirirler.

[582] Tabâkat 1/213.

[583] İbni Sa'd Tabâkat 1/213 215 İbni İshak da İbni Abbas, tbni Mes'ud ve Dahhak b. Müzâhimîn "Rasülullah mi'raca gittiği gece yatsıyı kümiş olup Ümmü Haninin evindeydi" der. Bak İbni Hişâm 2/9; Beyhakî Delâil 2/405.

 

[584] Bu ilave hadisin dışındadır. Bak Beyhakî Delâil2/394.

 

[585] Beyhakî Delâil   2/390  396; Taberi  Tefsir 15/11; Tehzibü  Tarîh-i Dımışk 1/387

[586] Ehû Hânın'un adı Umara h. Cüveyn el Abdî dir. Kendisi tabiinden dir. Şu­be: Ebû Harun'dan hadis nakledeceğime boynumun vurulması daha iyidir der. Hammad b. Zeyd "Yalancıdır" derken Ahmed "hiç bir şey sayılmaz" tabirini kullanır. İbni Maİn "Zayıf Nesâî de "Metruk" derken Darakutnî Harici şiâ karışımı biri der. Bu zat i!k şialardan değil acayip şiâ taraftan­dır. İbni Adiyyin nakline göre Şu "be derki: Ebû Harun'a "bize Ebû Said el Hudri (r.a)'tan duyduğun hadisleri bize çıkarda bir okuyalım" dedim. Bana yazılı bir nüsha çıkarıp verdi. Birde baktım ki orada:

-«Bize Ebû Saîd haber verdi ki; Osman b. Afvan çukura atıldı. O şüphesiz Allahi inkâr eden bir kafirdir.» yazmiyormu! Elimle kağıdı itip hemen yanından kalkıp gittim. Geniş izah için bak Zehebî Mîzan 3/174.

[587] Beyhakî Delâil 2/397-403; Keşfü'l Estâr an Zevâidi'İ Bezzar 1/38-145; Ta-ben Tefsir 15/6-11.

[588] Buharî Menâkıb 4/267, Müslim 685, Ebû Dâvûd 1198, Nesâî Mücteba 1/225, Müsned 6/234 241 265, Muvatta 332, İshak b. Raheveyh Müsned h. no 30-31-32-33-34, Abdün-ezzak Musannef 2/515, tbni Ebî Şeybe 2/449/451, Dâramî 1/355, Ebû Avâne 2/28, Ebu'I Abbas es Sirâc Müsned (119/12), Beyhakî S. Kübrâ 1/363, Beyhakî Delâil 2/406, tbni Huzeyme 1/156, Humeydî Müsned 1/90, Tinnizî Sünen 1/106, tbni Mâce 1/223.

[589] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/364-392

[590] Buharî Menâkıbü'l Ensar 63/44; Nikah 67/38-39-59-6İ; Müslim 1422; Ebû Dâvûd 2121, 4933. 4934, 4935, 4936, 4937; İbni Mâce 1876; Nesâi Mücteba 6/82; Beyhakî Delâil 2/409; Müsned 6/280; Müsned-i İshak b. Rahevey h. no 178-179; Humeydî. 1/113; Daramı 2/145.

[591] Buharî 63/44; Müslim 1422; Beyhakî Delâil 2/410.

[592] Buharî 63/44 67/Bab Nikâhü'l Ebkâr; Müslim 2438; Tirmizî 3875; İbni îshak 255; Müsned 6/41; Hatib Tarih 5/428; İbni Sa'd 8/44-46; Müsnedi İshak b. Raheveyh 791.

 

[593] Müsned  6/210;  Beyhakî Delâil  2/411;  İbni Asakir T.Tarih-i Dımışk  1/303; Beyhakî S. Kübrâ 7/156.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/393-395

[594] İbni EM Şeybe 14/310, Hâkim 2/612, Tirmizî 2925, İbni Mâce 201, Ebû Dâvûd 4737, Müsned 3/390, İbni Adiy 3/1272, Dârami 2/440, Ebû Nuayni Delâiİ   1/290, Beyhakî Delâil 2/413..

İbni Ebî Şeybe ve diğer bazı rivayetlerde burada şu ilave var:

-Efendimiz bu isteği üzerine Hemedanlı bir adam yanma geldi, ve; "ben varım" dedi. Efendimiz "sen, kimlerdensin?" buyurdu. "Hemedândan" dedi. Efendimiz (s.av) "Kavmiyin koruyııcak kadar gücü varmı?" buyurdu. Adam "evet" dedi. Adam oradan ayrılıp gitti. Sonra kavminin ona verdikleri sözü bozabileceklerinden korkarak Nebi (s.a.v)in yanına geri geldi ve "Ben önce gidip kavmime bunu teklif edeyim sonra gelecek hac mevsiminde yine sana geleyim" dedi. Ertesi mevsime vakit kalmadan az sonra Receb ayında Medine Ensânnin elçileri Efendimize geldiler.

[595] Beyhakî Delâil 2/414; Urve Meğazi 117; Ebû Nuaym Delâilinde (H. no 221); îbni Lehî'a Ebû'l Esved isnadıyla Urve b. Zübeyr'den nakleder. İbni İshak bunu isnadsız olarak verirken İbnİ Abdii'l Ber "Ed Dürer"inde S. 65; Taberî de Tarihinde 2/344 nakleder. İbni Hişâm 2/173. Zehebî hadisteki bilginin sıhhatine şahit oldugunan olsa gerek isnada ilişmez. Ama hadis mürseldir.

[596] Müellif Beyhakî rivayetinde "Bulutun Cibril olduğunu gördüm" ifadesi varsada Buharî ve Müslim bunu "İçinde Cebrail vardı" diye zabtetmişlerdir ki bu daha doğrudur.

[597] Buharî Bedîü'l Halk 59/7; Müslim 1795; Be^akî Deiâil 2/417, Ebû Nuaym Delâil H. no: 213; Beyhakî Esma ve Sıfat 176; İmam Ahmed Müsned 1/258.

[598] İbni Hİşâm 2/172, Taberânî bu duayı Ca'fer'den nakleder.

[599] İbni İshak 232; İbni Hişâm 2/173; Taberî Tarih 2/348; Taberâni 5/61 h. no 4584. 4589; Müsned 3/492 4/341; Dârakutnî 3/45; tbni Hibban 16/82; Bey S. Kübra 1/76; Beyhakî Delâil 2/185 Ukaylî 1/106.

[600] İbni İshâk 232; İbni Hişâm 2/174; Teberi Tarih 2/349.

[601] İbni ishak Meğazi 232; İbni Hişâm 2/174; Taberî 2/349.

[602] İbni İshak 232; İbni Hişâm 2/174, Taberî 2/349.

[603] İbni Hişâm 2/174; Taberî 2/350.

     İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/ 396-402

[604] İbni Hişâm 2/175 Taberî 2/351 Beyhakî Delâilinde (2/419) "Buâs gününden önce öldürüldü" der.

[605] Üst Kaynak.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/403-404

[606] İbni Hişâm 2/175; Taberî 2/352; Uyûnül Eser 1/155; Beyhakî Delâii 2/420; Müsned 5/268, 427 6/61; Hâkim 3/170; Taberânî 1/251; İbni Sa'd 3/348; Taberî Tarih 2/352; Buharî Tarîh-i Kebîr 1/442; Taberî Tefsir 4/23.

[607] Buharî Menakıb 63/1 h. no 3777; Müsned 6/61; Beyhakî Delail 2/421.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/404-405

[608] Beyhakî Delâil 2/428; Taberî 2/380 (Yeni Baskr 1/557).

 

[609] İbni Hişâm 2/184; Urve  Megazi   121;  Beyhakî  Delâil  2/434; Taberî 2/353; 1/588; İbni Sa'd 1/220; İbni Abdü'l Ber Ed Dürer.

[610] Buharı Menakib 63/43 hadis no 3893; Ahkam / Babü Beyati'n Nisa, Hu-dud/ Babü Tevbetüssârib. Tevhid / Babiin fi'J Meşîeti vel- irâdetİ. Müslim Hudud hadis 44; Daramî siyer İ6; Müsned 5/323; Nesâîl 7/142-149; İbni İshak 1/220; İbni Hişâm 2/185 Taberî tarih 2/356 (1/559).

[611] Musned 5/325.

[612] İbni İshak siyer Meğazi 124; İbni Hişâm 2/185; Taberî Tarih 2/357; Ebû Nııaym Delâil 1/105; Beyhakî Delâil 2/437; Beyhakî Mus'abın gönderilişi ile ilgili şu bilgileri verir: Medineliler, İslam dini aramızda yayılmıştır. Bi­ze arkadaşlarından Kur'an okutabilecek birini gönder de bize İslamî konu­larda bilgi verip onun şeriat ve sünnetini belletsin, namazda imamlık etsin diye Rasülullah'a (s.a.v) mektup yazmışlardı. Rasülullahta onlara Mus'ab b. Umeyr'i (r.a) gönderdi. O da Medineye varınca Es'ad b. Zürâra (r.a)'ın evine indi. EsâJ (r.a) onu Ensar'ın evine götürür oda onları bir yandan İs­lama da'vet eder bir yandanda müslüman olanlarına islam fıkhını Öğretirdi.

[613] "Yeden" bizim toros dilinde elinden tutarak götüren demektir. Yol gösterici kılavuz rehber gibi kelimeler "Yedme" nin yerini asla tutmaz.

[614] İbni Mâce Cum'a 1082; İbni Hişâm 2/185; İbni Sa'd 1/219; Taberî 2/353; Uyûnül Eser î/197; İbni Abdü'l Ber Ed,Dürer Sayfa 68; İbni Esir Camiu'l Usul Ebû Dâvûd Cum'a h. no 1069; tbni Ebî Şeybe Evâil 14/71 h. no: 17595; Hâkim Müstedrek 3/187.

[615] Az önceki rivayette bunun Es'ad b. Zürâra olduğu geçmişti,

[616] Beyhakî DelâÜ  2/430-433; Ebû Nuaym Delâil 227; Taberî 2/357; Nihayetü'l İreb 16/313.

 

[617] İbni   Hişâm   2/185-186   Taberî   Tarih   (yeni   baskı)   1/560   Beyhakî   Delâil 2/439-441  İbni Abdii'l Ber ed-Diirer 1/160 Uyünül eser 1/161

Burada İbni İshak Ebû Lays el-Eslet'in şu şiirini verir.

1- Ey  İnsanların  Rabbi! Birtakım  şeyler varki  orada güçlüyle zayıf birbirine s ani ay azarlar.

2- Ey   İnsanların   Rabbi!   Biz   doğru   yoldan   saptığımızda  bize   iyilik  yolunu kolaylaştır.

3- Rabbimizin   lutfu   olmasa  yahudi   olacaktık. Yahudi dinininde yürünecek bir yolu yok yada iyi bir örneği yok)

4- Rabbimiz olmasa belki de şimdi (Filistin Lübnan arasındaki) Celil dağın­da rahiblerle birlikte yaşayan hınstiyan olmuştuk.

5- Lâkin biz yaratıldığımızda bütün nesillerimizin dini Hanif olan insanlar olarak yaratıldık.

6- Baghymiş gibi uysal yürüyen kurbanlık develeri üstlerindeki çulları omuzlarını kapamamış bir halde süren insanlarız.

îbni Hişâm bu son beytteki "Omuzlan Üstlerine örtülen çullar içinde açık olan" cümlesini Huzâa'lı yada Ensarlı bir adam diye açıklar ki ne demek istediğini anlamadığım gibi şerhîerdede böyle bir izaha rastlamadım.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/406-415

[618] İmam Ahmed Müsned 3/339-340-322; Beyhakî Deîâil 2/442; Hadisi Câbir-den daha kısa olarak, Ebû Ya'la Müsned 1838, 4/231; Müslim 1856; Dara-mî 2/220 de nakleder.

[619] Beyhakî 2/444.

[620] Bilmem Müellif yanıldı da Beyhakî yerine Ebû Nuaym dedi. Bilmem bu Ebû Nuaymın Delâii değilde Hilye yada bir başka eserinde geçer. Zira Ebû Nuaymın delâildeki hadisin ne rivayet senedi ne de metni böyledir. Bura­daki Haber İmam Ahmedin Müsnedindeki 4/119 ve Beyhakî Delâii 2/450 deki haberdir. Bu haber Şa "binin sahabe olmaması ile MUrsel gibiysede yine müsned 4/120 ve Beyhakî Delâii 2/451 de bunun ŞaTıi aracılığıyla Ebû Mes'ûd el Ensâri (RA)tan nakledilir.

Ebû Nuaym bu olay hem Şa"bi hem de Zührî aracılığıyla (her ikiside mürsel) 226 nolu hadisimde gayet uzun olarak nakleder. Ehemmiyetini göz Önüne alarak özetliyerek nakledelim.:

Müşrikler baskılarını artırınca Efendimiz Amcasına: Yâ Amcam! Allah Kureyşin muhalefetine rağmen dinine başka bir kavimle yardım edecektir. Haydi beni Ukaz panayırına götürüp arap kabilelerinin yerlerini bana go-sterde onları Allah'a da'vet edeyim" dedi. Amcası da onu Ukaz a götürdü. Rasûlü Ekrem işine Sakİf kabilesinden başlayıp tek tek onları dolaşıp te­bliğ etti. Ertesi yıl olunca Efendimiz Evs ve Hazreç kabilelerinden o altı kişiye rastladı. Efendimiz onlara bir gece Mina'daki büyük Şeytan'in yakı­nında rastlayıp onlara İslam'ı anlatmış İbrahim suresi 35. ayeti olan:

«Hani  O vakit İbrahim  "Rabbim şu beldeyi gayet emin bir yer kıl"  _.» ayetinden başlayıp sureyi sonuna kadar okudu. Onlarda Müslüman oldular.

Efendimiz onlarla konuşurlarken Abbas gelip Efendimizin sesini tanıdı ve "Yanındakiler kim?" dedi. Efendimiz "Amca bunlar Yesribdeki Evs ve Haz­reç'ten insanlar. Bunlanda önceki kabileler gibi çağırdım. Bunlar kabul et­tiler. Beni tasdik ediyor ve beni kendi yurtlarına götürmek istiyorlar" dedi. Abbas bineğinden inip onu bağladı ve onlara: "Ey Evs ve HazreçlUer! Bu benim kardeşimin oğludur. İnşaların bana en sevgilisi odur. Siz onu tasdik edip yurdunuza götürmek istiyorsanız, bende sizden güvenebileceğim bir garanti almak isterim. Sakın onu rüsvay ve perişan etmeyin Çünkü etrafı­nız yahudi ile çevrili onlarda Muhammed'e düşmandır. Ben onların tuza­klarından emin değilim" dedi. Bu söz Es'ad b, Zürâraya pek ağır geldi de:

"Yâ Rasülullah! Müsade edersen Abbas'a seni üzmeyeceğimiz bir şekil­de cevap verip ona sana iman için bu teklifi yaptığımızı açıklayıp cevap vere! im "dedi.   Efendimizde:   "Peki   ama   itham   etmeden"   buyurdu.   Es'ad yüzünü Efendimize çevirerek dedi ki:

-Yâ Rasülullah! Her da'vetinin sert yada yumuşak bir yolu vardır. Bu­gün sen bizi çetin birşeye insanlara zor gelecek bir şeye çağırdın. Bizi dinimizi terketmeye kendi dinine geçmeye çağırdın. Bu çok zor elde edi­len bir rütbedir. Bunu kabul ettik. Sen bizi etrafımızdakilerle akrabalarla herkesle alakamızı koparacak bir şeye çağırdın, Bu kabulü zorda olsa ka­bul ettik. Biz güçlü ve kuvvetli bir diyarda topluca yaşayan ve bizden ol­mayan birinin asla bize lider olmayı aklının ucuna getiremiyeceği bir to­pluluk iken bu terki zor durumu senin emrine girerek terkettik. Bu rütbeler bütün insanlarca hoş görülmez. Ancak Allanın olgunluk verdikleri ve akı­betini hayırlı kıldıkları hariç. Bütün bunlara rağmen biz davetine dilimizle Gönlümüzle ellerimizle iman ettiğimiz ve kalbi erim iz de kökleşen bir ma' rifetin tasdiki ile sana katılıyor ve Rabbimize biat ediyoruz. Allahın eli ellerimizin üstündedir. Kanımız kanıyın önünde, ellerimiz elleriyin önünde­dir. Kendimizi karımız ve çocuklarımızı neden koruyorsak ondan koruyup; Allah için bu uğurda sürgünede her türlü eziyetlerede razıyız. İşte bu bi­zim seni tas dikim izdir. Yâ Rasülullah? Dayanak Allah tır.

Sonra Es'ad yüzünü Abba'sa çevirerek şunları söyledi:

"Sana gelince ey peygamberle aramıza sözle gerilen kişi: Senin ne kasdettiğini Allah bilir. Sen Efendimizin senin kardeşin oğlu olup en sev­diğin insan olduğunu iddia ettin. Biz ise onun Allah Rasülü olduğunu Onun Allah tarafından gönderildiğini asla yalancı olmayıp onun getirdiği Kitabın asla insan sözüne benzemediğine şahadet ederek uzak yakın akraba her­kesle bağlarımızı kopartıp attık. Bize güvenemediğinden dolayı garanti istemene gelince: Bu Allah Rasülünün himayesi için isteyen herkese veril­mesi gereken ve reddi mümkün olmayan bir özelliktir. Bu konuda ne ister­sen iste" deyip Efendimize dönerek: Yâ Rasülullah bu konuda şartın ne ise bize açıkla dedi. Efendimiz (s.a.v) de bunun üzerine: "Rabbim İçin ona kulluk edip hiç bir şeyi ortak koşmamanızı kendim içinde kendinizi çocu­klarınızı ve hanımlarınızı koruduğunuz -şeylerle benide korumanızı şart koş anm" buyurdu. Onlarda "Bunlar yerine getirilecektir, yâ Rasülullah" dediler.

Abbas ta; "Öyleyse Allahın ve kendinizin taahhüdünü yerine getirin. Bu haram aylarda, harem bîr yerde zimmetinize geçti. Ona ve Allah'a biat ettiniz. Rabbiniz Allahtır ve Allahın eli ellerin üstündedir. Ona yardım edip destek olun. Bu uğurda herhangi bir şey size engel olmasın" dedi. Onlar buna da "evet" dediler. Abbas ta: Allahım sen duyan ve şahit olansın. Bu kardeşim oğlunun zimmetine onlar riâyet edecektir, dedi. Onlarda "Evet biz herşeye razı olup kabul ettik" dediler.

Ebû'l Heysem b. Et-Teyhân arkadaşlarına dönüp "Siz Muhammedin Al­lah Rasülü olduğunu biliyor değilmisiniz. Ona İman edip tasdik etmediniz-mi?" dedi. "Evet" dediler, O da: "Siz onun Aîlahm harem yurdundan oldu­ğunu doğduğu yerin burası, olduğunu, aşiretinin burada olduğunu biliyormu-ydunuz?" dedi. "Evet" dediler. O da:                    

-Birgün gelirde başınıza gelen bir felaket sebebiyle onu rezil edip geri verecekseniz bunu şimdiden yapın, zira arab size tek bir yaydan ok ata­cak. Yok eğer, Allahın katındaki sevab canınızdan evlad ve ıyalden daha hayırlı diyorsanız ne ala, dedi. Hepside vefa göstereceğine söz verdi. Ebu'l Heysem Rasûluİlah'a (s.a.v) geri dönerek: "Yâ Rasülullah! Biz senin uğruna bütün bağlan koparıp insanlarla harbe girdikten başımıza gelecekler gel­dikten sonra ya bizi terkedip yurduna geri döneceksen ne olur?" dedi. Efendimiz tebessüm ederek:

- "Kan kandır, kanın heder olmasında heder ol­madır. (Yani sizin kanınızı akıtan benim kanımı akıtmıştır. Onların öldüğü yerde bende olmuşumdur,)" buyurdu. Abdullah b. Ravâha Ebû'l Heysem'e; çekilde bîat edelim, deyince Ebû Heysem hemen fırlayıp: "Yâ Rasûlallah. İsrailoğullarının on iki nakîbinin bîati ile sana biat ediyorum." dedi. Sonra­da Aabdullah b. Ravaha, Es'ad b. Zürâra, Numan b. Harise, Ubâde b. Essâ-mit, Sa'd b. Rabi" ve diğerleri biat ettiler. Ertesi yıl yetmiş kişi olarak tekrar geldiler..

[621] Müsned 4/120.

[622] İbni Hişâm 2/191; Beyhakî Del»aü 2/450.

[623] Bak Urve Meğazi Sayfa 125; Beyhakî Delâil 2/454'te her üç isnadıda ver­ir. Ebû Nuaym Delâil H. no 227 de hadisi bütün uzunluğuyla Urve'den na­kleder. 226no İle Zührî'den verir.

[624] Urve Meğazi 126 Beyhakî Delâü 2/454.

[625] İbni Hişâm 2/188; Beyhakî Delâü 2/451; Zehebî'de atlama olduğu için bu­rayı îbnİ Hişâm'dan aldım.

 

[626] İbni Hişâm 2/192; Taberî 2/363; Beyhakî Delâi! 2/444 -449.

[627] İbni Hişâm 2/192

[628] Beyhakî Delâil 2/452. 

[629] Beyhakî Delâil 2/453.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/416-428

[630] İbni Hişâm 2/207.

 

[631] İbni Hişâm 2/210.

[632] İbni Hişâm 2/204; ibni îshak'ın bu izahı  İbni Hİşâm'dan biraz daha tafsi­latlıdır. Sa'd derki:

-Vallahi ben onların elinde iken bir gurup Kureyşli önüme çıktı. İçlerin­de beyaz benizli pınl pırıl görüntülü uzun tatlı ahenkli bir adamda vardı. Ben kendi kendime "bunlar arasında hayır beklenen biri varsa oda bu adamdır" diye düşündüm. Yanıma gelince bana bir yumrukta o attı. Kendi kendime "Vallahi bu adamdan sonra diğerlerinden hiç hayır gelmez" dedim. Beni sürüyüp dururlarken içlerinden biri merhamete gelip bana yaklaştı ve "Vay yazık! Senin Kureyş'ten İttifak yada anlaşma yaptığın birileri yokmu?" dedi. "Evet" var. Ben Cübeyr b. Mütim'i ile Haris b. Harbi korur­dum" dedim "Vay sana ne duruyorsun bu adamların adını söyleyip aranız­daki anlaşmayı belirt" dedi.. Bende öyle yaptım. Bu adamda hemen bu iki­sini aramaya çıktı. Onlan Kabe'de buldu, ve onlara "Hazreçten bir adam şimdi el Ebtahta dayak yiyor ve sizin adınızı seslenerek imdat diliyor, ara­nızda sözleşme ve teahhüt olduğunu söylüyor" demiş "Kim acaba" demişler. Adamda "Sa'd b. Ubâde" imiş deyince Onlar "Vallahi doğru söylemiş, O bi­zim tüccarlarımıza eman verip onları Medine'de korurdu." dediler. Hemen oraya gelip Sa'dı onların etinden kurtardılar. Sa'd'a gelip yumruk atan kişi Süheyl h Amr imiş Sa'd'a yaklaşıp durumunu soran kişide Ebu'l Buhterî b. Hişâm idi.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/428-431

[633] İbni Hişâm 2/205'ten ilavedir.

[634]  îbni Hişâm 2/205, Beyhakî Delâil 2/456.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/431-432

[635] Buharî   77/16   39/4;   Müsned   6/198;   İbni   Sa'd   1/226;   Hâkim   Müstedrefc 3/400; Taberanî 8/37; Beyhakî Delâii 245; Fesevî Mârife vet-Tarih 2/271.

[636] Harbe Müsade Edilmesi

Bekkâî Muhammed b. İshak'dan şöyle nakleder: Akabe biatından Önce Ra­sûlullah'a harb konusunda izin verilmemiş ve kan dökme helal kılınma­mıştı. O zaman ancak Allah'a dua edip işkencelere de sabretmesi Canileri af etmesi emrolunmuştu. Kureyş ise sonradan hicret edenlere baskı yapıp dinlerinden dolayı onlara fitne saçarak ülkelerinden sürüp atmışlardı. Bunların kimi dinlerinden  döndürülme, kimi ellerinde İşkence  altında, ki mide başka yerlere bu heriflerin şerrinden diğer ülkelere dağılıp, kimi Habeş topraklarına, kimi Medine'ye ve hertarafa göç etmeye karşı karş ıya kalmış bulunuyordu. Kureyş Ailaha isyan edip Allanın kendilerine yaptığı ikramı red edip Peygamberini yalanlayarak, Zatına kulluk eden, Onu tek kabul edip peygamberini tasdikle, Onun dinine sarılan Müminleri işkence altına alınca, Allah (cc) peygamberine çarpışma izni verdi. Urve h Zübeyr ve diğer âlimlerin bildirdiğine göre Allahm müminlere saldıran­lara karşı harbetmeleri hakkında ilk indirdiği ayet (Hac suresi ayet 39-41)

«Zulmedilerek kendilerine karşı savaşanlara (düşmanlarına karşı savaşma) izni verilmiştir. Elbette Allah'ın onlara yardım etmeye gUcü yeter.» Onlar-ki , Rabbimİz (putlar değil sadece) Allahtır," dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Allah insanları bir birleri ile defetme-miş olsaydı, içinde Allahın adı anılan manastırla, havralar, kiliseler ve mescidler (çoktan) yıkılırdı. Elbette Allah (cc) kendi (dini) ne yardım edenlere yardım eder. O hakikaten güçlü ve kuvvetlidir. Onlar o kimseler-dirki eğer biz onlara yeryüzünde mekân tutturacak olursak namaz kılar, zekât verir, iyiliği emreder ve kötülüğe engel olurlar. İşlerin sonucu Al­lah'a (cc) aittir.» Bu ayet şunu ifade ediyor: Harb etme izni müslümanla-ra zulmedildiği için verilmektedir. Bu insanlarla onların arasında geçen Allah'a kulluk etmiş olmaları dışında herhangi bir suçları yoktu. Bunlar galib gelince yapacakları şey (kötülük zulüm değil) sadece namazı yerleştirmek, Zekat vermek, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak olacaktır. Daha sonra Allah (cc) «Onlarla fitne ( dinden döndürme) kalmayıncaya ve din Allahın oluncaya (serbestçe Ona ibadet edilene, putlara tapılamayıncaya) kadar onlarla çarpışın» (Bakara 193) emri indirildi.

[637] İbni Hişâm 2/210.

 

[638] Deveyi çöktürmek için Toros civarında yaşayan yörükler ve köylüler "Ih, Ih" derler. Bu İşe de "Ihtırma" denir. Çöktürme kelimesinde bir zorlama el ve alet müdahelesi vardır. Bu ise sadece sözle icra edilir.

[639] İbni Hişâm 2/211 -212. Bu Osman b. Talha , Ka"benin anahtarlarım taş lyan ve o vazifesi sürerken Uhut'ta kafir olarak ölen Osman b. Talhanın kardeşinin oğludur. Uhut günü bu zatın kardeşleri olan Musâfi ,Kilâb ve Haris'te kâfir olarak öldükleri gibi babası Talhâ da aynı şekilde orada kâfir olarak öldü. Osman b. talha Ümmü Seleme'yi (r.a) Medine'ye getir­diğinde henüz İman nasib olmamış, küfür hayatı içindeydi. Osman b. Tal­hâ (r.a) Ömer'in (r.a) hilafetinde Ecnadeyn'de şehit oldu. Dedeleri olan Talha, Cahiliye dönemi Ka'be Hacebe'si idi. Mekke fethinde Allah Rasûlü Kabe'nin anahtarını bu Osman ile Amcasının oğlu Şeybeye vermiştir. Bunlar ileride geniş şekilde anlatılacaktır.

[640] İbni Hişâm 2/212; Taberî Tarih 2/396 .

[641] Buharî 56/99 Cihad Cilt 3/234, î/203. 2/33-35 97/182. 6/48, 8/55, 104. 9/25; Müslim 466.467; Müsned 2/470.,239, 255, 396, 505, 521; Beyhakî Kü-brâ 2/200, 197, 208; Nesâî Müctebâ 2/202; Taberî 9/58; Tâhavî Şerhi Meâniü'l Asar 1/241, 242; tbni Ebî Şeybe 2/316; Şafii Müsned 184; Hu-meydî Müsned 936; Abdürrezzak Musannef 4032; Taberanî Kebîr 62; İbni Sa'd 4/130; Kadı Ebû Ya'la Müsned 10/58, 73, 5995; tbni Mâce 1244; Beğâvi Şerhi-s Sünne 3/119; tbni Hibban 3/212, 213, 219, 220; Darâmî 1/374; Nahhâs en Nasih vel Mensûh 91; Ebû Dâvûd 1442; tbni Huzeyme 615 617 621; Ebû Avâne Müsned 2/283, 287; Fesevî 2/272.

[642] Beyhakî Delâil 2/461; Ed Dürer sayfa 77,79.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/433-438

[643] Zehebî burayt kısaltmış. Biz îbni Hişâm'dan parantez arası olarak veriyor.

[644] Asıl metinde "Li-Efhemûhâ" şeklinde "anlamak için okuyorduk" şeklinde isede îbni Hişâm da "Lâ Ef-Hemûhâ" "anlayamıyordum" şeklinde geçer ki, cümlenin gerisinden anlaşılanda odur.

[645] İbni Hişâm 2/219; Beyhakî Delâii 2/462; Taberî Tarih 2/369; Nihayetü'l Ireb 16/322; Taberî Tefsir-i Zümer 23/15; Nesebi Kureyş, 324. İbni Abdi'l Ben- 2/408.

[646] Ecnadeyn Şam mıntıkasında Filistin'de Remle iîe Beyt-i Cibrin arasında bir yerdir, Orada müslümanlarla nımlar arasında Bizans kiralı Hiraklius'un Hı­mış'a geldiği zaman savaş olmuştu, Rumların yüzbin kişi olduğu söylenir. Allah Müslümanlara zafer nasib etmişti. Amr. b. Saîd b. As müs! Um anların komutanı, Kubuklar da Rumlannki idi. Hicri onüçüncü yılda Cemâdiyel Evvel ayında vuku bulmuştu. O gün orada Hişâm b. El Âs , Nuaym b. Ab­dullah , İbni Abbasın oğlu Fazl, Ebân b. Said, Halid b. Said, Tufeyl b. Amr, Abdullah b. Amr, Dirar b. Ezver, İkirime b. Ebî Cehl, Hebbâr b. Sü-fyan, Nuaym b. Nahhâm, ve diğer -bir çok sahabenin ileri gelenleri şehit olmuştur. Bu kitabın "Halifeler devrinde" orjinal sayfa 81-85 te anlatıla­caktır. Bak. Mu'cemü'l Büldân 1/103; İbni Esir El Kamil 2/4147; Taberî 3/417; Tarihü'l Halife 119, Futuhuş Şâm 89, Fesevî el Mağrife vet-Tarih 3/295; Tehzîb-ü Tarîh-i Dımışk 1/145; Tabâkat'ı İbni Sa'd 3/124.

[647] Beyhakî Delâii 2/463; Fesevî el Marife 2/273.

[648] Mufassal Kur'anın son yedide bir bölümüne denir. Tıval ve Kısar olmak üzere ikiye ayrılır.

[649] Fesevî 2/273; Buharî 4/263; Ayrıca Tefsir, Fezâilü'l Kur'an'da da verir. İbni Ebî Şeybe 14/82; Hadis 17639. Hâkim Müstedrek 2/553.,634; Müsned 1/3 İbni Ebî Âsim Sünne 53, İbni Sa'd 4/206 Müslim'de bunu bulamadık. Ama Beyhakî'de Delâüinde bunu MUslimin, İsrail'den nakli olarak verir. Bilemedim nüsha farkımıdır yoksa sadece hadis metni olmayıp işareten belirtilerek fihristienmesi mümkün olmayanlardanmıdır.

[650] Urve Megazi sayfa 129; Beyhakî Delâİl 2/465; Abdürrezzak bu kıssayı Musannef'inde 5/389 îbni Abbasın kölesi Muksimden buna yakın bir İzah ile nakleder. İmam Ahmed de Müsnedİnde (bunu Abdürrezzak yolu ile nakle­der) bu haberi Taberî 9/228'de bu ayette verir. Yine Taberî bu olayı Ab­dürrezzak - babası ve îkrime aracılığıyla da nakleder.

[651] Urve Meğazi 129; Taberî Tefsir 9/228; Beyhakî Delâil 2/466'da bu kıssayı Musa b. Ukbe - Zühn isnadıyla verir.

[652] İbni Hişâm  2/222; îbni Sa'd   1/22Î, Taberî Târih  2/373;  Beyhakî Delâil 2/466, -468; Uyûnü'l Eser î/178.

[653] Taberî  Tefsir  9/227;   Beyhakî  Delâii'inde   ibni   İshak'tan   2/469'da buna yakın bir haber nakleder.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/438-444

[654] Parantez arası izah Efendimiz'in değil Zührî'nin açıklamasıdır.

[655] Zehebî'nin metninde "Habeşe göç edenlerin bir kısmı" deniyorsada Buha-rî'nin metninde "hepsi" diyorki, biz Buharı metnini esas aldık. Ancak bu ifade, Habeş'teküerin hepsinin peyder pey Medine'ye gittiğini kabul et­memizi gerektirir. Yoksa Efendimizden Önce oraya vardılar anlamına gel­mez. Yada hadisteki "Umumu" kelimesini "çoğu" olarak anlarızki o za­man Zehebî'nin metnindeki ile aynı şeyi İfade eder. Cafer ve ashabı Me­dine'ye geldiklerinde Peygamber (s.a.v) çoktan gelmiş devletini kurmuş, Hayber'i fethetmekle meşgul bulunuyordu.

[656] Parantez arası İbni İshâk'm rivayetinden alınmıştır.

[657] Taberanî ve diğeri erin deki rivayette "Parayla olursa olur" Duyurunca, Ebû Bekrinde "dilersen parayla olsun" dediği geçer. îbni İshâk rivayetinde aynı yerde "Benim olmayan deveye binmem" buyuranca Ebu Bekir, "O sana mallığına verildi." demesine karşılık "Olmaz. Ancak onu senin satın aldı­ğın fiyatla alırım" dediği geçer. Vakîdî bu fiatınv800 olduğunu söyler. Yine Vakîdî bu devenin "Kusva" namlı deve olduğunu Efendimizin vefatından sonra başı boş olarak Bakîde otladığmı ve Ebu Bekrin Hilafetinde öldü­ğünü anlatır. îbni Hibban ve îbnî İshâk ise onun Cez'â namlı deve oldu­ğunu söylerler.

[658] Buharî Menâkıb 63/45 h no.3905; îbni Huzeyme 265; Beyhakî Delâi! 2/472; İbni Sa'd 2/152; Hâkim 3/400; Taberanî Kebir 8/37; Ebû Nuaym 2/230; Müsned 6/198; Abdürrezzak 9743; İbni Sa'd 1/227 -229.

[659] Beyhakî Delâil 2/476.

[660] Hatib Tarihi Bağdad 10/255.

Ne yazıkki, bu uydurma kıssa asırlardır kulaktan kulağa, dilden dile geçerek, daha da şekil değiştirerek her yü hacca giden kardeşlerim iz'e anlatılmakta ve saf gönülleri reklam aracı olarak bulandtrmaktadır. Mah­mut Toptaş hoca bununla İlgili bir hatırasını nakletti:

-Bir Umre mevsimi dostlarıyla Sevr mağarasına gittiklerine hacılara rehberlik eden bir başka grubun Rehber Hocası cemaatına orada bu yalan kıssayı anlatıp ağlatmış Hikayeyi dinleyen Mahmut Hoca daha sonra fır­sat düşünce bu kardeşe: «Yahu kardeşim, gel şu yılanı bir Öldürelim. Yeter yahu. 14 asırdır Ebû Bekir'i (r.a,) sokup durur. Öldürelim de, Ebû Bekir de kurtulsun, hacılar da yalandan kurtulsun», teklifini yapar. Esasen kıssanın asıl olmadığını bilen o zat da, "Haklısın Hocam, ama biz öldürsekte şu hikaye kitapları durdukça o yine ölmez" der.

[661] Sahih-i Müslim 1796; Beyhakî Delâil 2/480.

[662] Buharı Fedâilüs Sahabe 62/2 hadis no 3653. 4664-3953-3919-63/45; Tirmi-zî 3096; Müsned 1/4 Müslim 2381 -İbni Ebi Şeybe 12/7-14/333; Ebû Nu-aym Delâil 112. îbni Ebî Âsim Sünne 2/566. Beyhakî Delâil 2/481; Hatib Tarih 5/435. îî/434 .12/134; Taberî 10/96; Ebû Ya'la Müsned 1/66, 67

[663] Zehebî buradan bir bölümü atlayarak "kılavuz onları Mekke'nin aşağısın­dan geçirip" diyerek devam eder. Bu arada kalan bölüm asü itibarıyla metne ait olduğu için biz tırnak arasında orayı naklediyoruz.

[664] Bu aslında iki ayrı ayet bir araya getirilmiş bir nevi Kur'ana dayalı izah tarzıdır. Bir kısmı Tevbe suresi 40. ayetinden bir kısmıda Fetih suresi ay­et 26'dan almadır. Teberrüken biz buraya ayetleri alıyoruz:

"Eğer siz Muhammed'e (sav) yardım etmezseniz {bile ) Allah ona ke­sinlikle kafirler onu Mekke'den iki kişiden biri olarak çıkardıklarında (hatırlarsanız) yardım etmişti. Hani o zaman onlar mağaradaydılar. O vakit arkadaşı (Ebû Bekr r.a)'na sekinetini (Sükûnet veren morali) indirdi. Onu görmediğiniz bir orduyla destekledi, kâfir olanların sözlerini alçalttL Alla­nın sözleri ise yüce sözlerdir. Allah izzet ve hikmet sahibidir" (Tevbe ayet 40)

Fetih ayet 26'da da şöyle buyuruyor.

"Küfredenler hani kalblerine taassubu Cahiîiye taassubunu doldurmuştu-da, Allah'ta Rasûlüne ve Müminlere sekineti indirmişti. Ve onlara takva sözüne bağlı kalmayı gerekli yapmıştı. Zaten onlar buna layık kimselerdi Allah her bir şeyi bilendir"

[665] Beyhakî Delâil 2/478; Urve Meğazî 130; İbni Sa'd Tabâkat 1/232.

[666] Ebû  Nuaym  Delâil  Hadis  no  229; Beyhakî Delâil  2/482;  İbni  Sa'd  1/229; İbni  Kesîr Siyre   1/240;  Süyûtî Hasâisi'I  Kübrâ 460.  Bu  hadis  hakkında Zehebînin burada susmasını anlamadım. Halbuki bu batıl bir hadistir. Bu­nun bâtıl oluşu bir kaç yönden anlaşılır. I- İlk ravi Müslim b. İbrahim si­ka birisidir. Razi onu el-Cerh ve Ta'dilinden "güvenli sağlam biri" diye anar. Ancak onun şeyhi Avn h Amr Basralı olup hakkında Yahya b. Main "O hiç bir şey değildir." derken Buharî de "Hadisleri münker olup Mu'te-merin arkadaşıdır. Üstelikte meçhul biridir." der. Zehebî Mizân'ında bu zatı (no 6536) böyle tenkid ederken bu hadiside bunun uydurması olarak şahit getirir. Her nedense burada sukut eder. Bu Avnın hadis aldığı ve Zeyd b. Erkam, Enes ve Muğire'ye yetiştiğini iddia eden Ebû Mus'ab kimdir? Bu zat meçhul biridir. Bu Zehebî'nin Mizan no 8581'de anlattığı zayıf ravi Ebû Mus'ab Mutarrif b. Abdullah değildir. Bu büyük bir fakih olup hicri 220'de vefat etmiş biridir. Bunun değil Tabiin, Tebeİ Tabinin küçükleri arasına bile girmesi zor.

İbni Ebî Hatem'de El-Cerh Vet Ta'dil'inde (2220) bu zatı Enes yoluyla bu mağara hadisini Nebi (S.A.V)den nakleden zat diye verip hiç bir bilgi veremez. 2152 nolu tercemede Avn b. Amrı anlatırkende bu hadisi buhse-der ve "Hiç bir şey olmadığını" söyler Buna göre iki çürük ravi ile bu haber nasıl sahih olur. Hem bu haber Enes, Muğîre ve Zeyd b. Erkam'dan nakil yapanların Müsnetlerinde de mevcut olmadığı gibi sahabenin hadis mektebi olarak bilinen yerlerinde de bu bilgi asla mevcut değildir. "Ce-nab-ı Hak isterse ne yapamaz ki sevgili habibi için her şeyi yapar" diye­rek faraziye kurmakla Kainatın fahri Efendimiz anlatılmış olmaz. Onu nakleden ağızlar ona layıksa dinlenir yoksa..............

Burada sunuda belirteyim: İmam Ahmed Müsnedinin 1/348 inde birazı bu bölümden önce geçen İbni Abbas hadisinde örümcek kıssasını vererek bu konuda bilinen en iyi rivayeti verir. Bu hadis Kureyşin Efendimizi bağlamak, öldürmek yada sürgün için toplantı yaptıkları gece Allah'ın (c.c) bunu peygamberine bildirdiğini O da Ali'yi yatağına koyup Ebu Bekirle beraber çıkıp mağaraya geldiğini ertesi gün müşriklerin gözetledik­leri yataktan Ali'nin kalktığını görünce Efendimizi aramaya çıkıp mağa­raya kadar gelerek mağaranın ağzında ömrümcek ağı görünce "buraya bir giren olsa örümcek kapısına ağını örmezdi" diyerek dönüp gittiklerini bil­dirir. Bu konunun en iyi haberi budur. Zira bu haber İmam Ahmed Abdür-rezzaktan alır. Bak Musannef 5/389 (9743 nolu hadisin devamı) Bu hadise İbni Kesîr el-Bidaye ven Nihayesinde "İsnadı" hasendir derken Hafız İbni Hacer de Fethü'l Bari 7/168'de İsnadı Hasendir diyor. Bunun sebebi Mik sem'in Saduk kabul edilişi olabilir. Zehebî Mizan 8745 nolu tercemede "İbni Hazm bunu zayıf sayarsada niceleri onu sika buldu." deyip ardın-danda "hayrettirki Buharî Sahihinde ondan hadis naklederken onu "zay­ıflar, Zuâfa" adlı eserinde alır ve Hakem Miksem İbni Abbas isnadıyia: "Nebi (s.av)'in oruçluyken hacamat olduğunu" anlatan hadisi sevkedip "Hakem bunu Miksem'den duymadı" der. Onun Buharî'de Bedr ve Nisa suresi tefsirinde sadece iki rivayeti vardır. Zehebî'nin naklettiği kısmı Tarîh-i Sağir sayfa 292 de nakleder. Ancak Zehebînin dediği gibi "Zuafâda" değildir.

 

 

 

[667] Buharî'nin rivayeti burada sona erer.

[668] Ebû Nuaym Delâi! 2/113; Beyhakî Deiâil 2/483; Es Sîretü'ş Şamiye 3/345; Nihayetü'l Ireb 16334- Buharî hadisi daha kısa olarak verir. Fazailüssaha-bede 62/2 de 3652 no ile verir, Meâkıp 63/45'te de aynı haberi 3917 no üe İbrahim b. Yusuf babası isnadıyla Ebû İshâktan nakleder. Müslim de Kitabüz Züh'dün 19. babında 2310 no ile nakleden Ebû Ya'la î/116.

[669] Buharı 63/45; Müsned 4/175; Beyhakî Delâil 2/486; Ebû Nuaym Delâil 2/114.

[670] İbni Hişâm 2/226'da bu Zührî'nin hatırlamadığı ikinciyi Sürakâ'nın ağzın­dan şöyle nakleder. "Yâ Rasûlallah! Dağda yiten hayvanlar benim kendi hayvanlarım için hazırladığım suları içiyor, bundan dolayı bana bir sevap varmı?" dedi. Rasûlullah da (s.a.v) "Evet, ciğeri olan her zararsız hayvanı sulamanda sana sevap verilir" buyurdu.

[671] İbni Hişâm 2/226; Ebû Nuaym DelâU 2/115; Beyhakî Delâil 2/447/448; Ed Dürer 82.

[672] İbni Hişâm 2/225.   

[673] İbni Hişâm 2/225   

[674] İbni Hişâm 2/225-226.

[675] İbni Hişâm 2/225; Taberî 2/380; İbni Sa'd 1/229; Ebû Nuaym 2/118; Bey-hakî Delâil 2/493 kısaca bu kıssayı Hâkim, Taberânî ve diğerleri de na­kleder.

 

[676] Beyhakî Delâil 2/491 -492; Ravdü'l Unf 2/8; Şerhü's Sire 1/126.

[677] İbni Ebî Leylâ; İmam Ebû Hanife ve İmam Mâlik'in akranı olup hadis ve fıkıh âlimidir İleride hayatı gelecektir.

[678] Bu zatı İbni Hibbân'dan başka sağlam sayan olmamıştır. İbni Hibbân'm da tek muhalefeti bir şeye yaramaz. Zaten bu zatı hem "Es-Sikât" adlı ese­rine alır. "Yanılırdı" diye söyleyip bunun münkerleri hep kardeşi cihedin-den geliyor, der. Bak Buharı Târihi Kebîr 2/17; İbni Adiy el Kamil 1/401; Zehebî El Mûğnî fiz Zuafâ 1/94; Mîzânü'l İtida'l no 1046.

[679] Yazmış, bir yaşını doldurup  ikinci yaşına giren keçi yavrusudur. Toroslann ortak dilidir.

[680] Beyhakî Delâil 2/497; Kadı Ebû Ya'la Müsned.

[681] İbni  Hişâm  2/236.  Beyhakî Delâil   2/503.  Bu haberi  İmam Ahmed  Miisne-dinde Buharî ve Müslim ve diğerleride nakleder. Bu ileride geliyor.

[682] Buharî Menâkıb 63/45 Hadis no 3919, Ebû Nuaym Delâil 2/Îİ3; Beyhakî DelâÜ 2/503. 30 vayet ediyor.

[683] Buharî Menakıb 63/45 h. no 3925; Ebû Nuaym 2/113; Beyhakî DelâU 2/463 505; Tuhfetü'l Eşraf (Nesâî'nin Sünen-i Kübrasından naklen) 2/55.

[684] Buharî Menakıb 63/45; Müslim 2009; İmam Ahmed Müsned 1/2; Beyhakî Delâil 2/506.

[685] Beyhakî Delâil  2/507; Ebû Nuaym  2/114; Buharî Tarîh-i Sağîrinde bunu Mûsâ b. İsmail -Süleyman b. el-Muğîre-Sabit isnadıyla Enesten nakleder.

 

[686] Bu  sergi  kelimesini   ekstra  kullandım.  Zira bugün  Sergicilik yapan  herkes bu kelimeyi kullana kullana  mecazî anlamı hakiki anlama galip geldi ve esası hemen hemen unutuldu. Sergi Toros köylerinde Üzüm kurutmak İçin hususi olarak harman yeri gibi hazırlanan yere denir. Geçici olarak hazır­lanan   kurutma   yerlerinede   sergilik   denirdi.   Çocukluğumuzda   yaz   aylan Kurucabel köyüne sergiye gitmek, sergi zamanı bag kilimbelerinden çatısı Örtülen   "Gezev"lerin   damında   yatıp   yıldızları   yakalarcasına   seyrederek ebem  rahmetlinin, anam  rahmetlinin  anlattığı yıldız hikayelerinden  saman yoluyla  beraber bilemediğimiz hayal  âlemine kayıp gitmek bir daha  geri dönülemeyen  bir  hayal   hatırlaması  bile  burun  kemiğimizi   sızlatan  ebedi bir hasret.....

[687] Buharî Menâkıb hadis no 3906; ayrıca Buharî bu hadisi Mesâcit; Buyu, İcâra'da da çeşitli yol ve tariklerden nakleden İbni Sa'd Tabakat 1/239; Tarîh-i Halîfe b. Hayyât s. 55; Taberî Tarih 2/381.

[688] Eskiden Medine'yi İkiye ayırarak adlandırırlardı. 1-Âliye (çoğulu Avali) 2-Sâfile: Necid tarfma bakan kısmı Avali, Tihame'ye. bakan kısımda Safi-ie'dir. Bak İbni Hacer Fethü'l Bari 7/266; Efendimizin bu konakladığı yer bu günkü Ku"ba mahallesi oluyor.

[689] Buharı Menâkıbü'l Ensar 63/46 Hadis no 3923; İbni Sa'd Tabâkat 1/23S   

[690] Taberî Tarih 2/382.

[691] Beyhakî Delâil 2/500, 501; İbni Hişâm 2/238-239.

[692] Beyhakî Delâü 2/498.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/445-469

[693] Tarîh-i Halîfe & 55; Taberî 2/266; Beyhakî Delâil 2/511.

[694] Beyhakî Delâil 2/5912; Halîfe b. Hayyat Tarih 55.

[695] Beyhakî Delâil 2/512. Burada Efendimiz Benî Salim yurduna gelince Cum'a namazı vakti girdiği ve Efendimizin onlara Cum'a kıldırdığı da vardır. Aynı hadiseyi îbni Hişâm da İbni İshâk da anlatır.

Burada bir hatırlatma yapalım. Tarihi bu şekilde okuyan kardeşlerimiz şaşıp kalırlar. Medine'yi görmeyenler Küba ile Medine arasını çok uzak bir yer sanıyorlar. Oysa bugün" Medine 500 bin bile nüfusu yok. Küba nerdeyse ortasında kalacak Küba mescidi ile Efendimizin Medine Mescidi arası sadece 4 km.lik bir mesafedir. Bu Benî Salim yurdundaki Mescid-İ Cum'a ile Küba mescidi arası sadece üç beşyüz metreden ibarettir.

[696] Buharı Menakıbü'l Ensar 53/46; Tarîh-i Halîfe 55, Beyhakî Delâü 2/512.

[697] Strma, Adiy h Neccâr oğullarının kardeşi ve ibni Ebi Enes'in oğludur.   

[698] İbni Hişâm 2/255; Beyhakî Delâil 2/513-515; Taberî 2/385; İstiâb 2/20£

[699] Buharî Menâkib 63/45; Ravdu'l Unf 2/291; İbni Sa'd Tabâkat 1/235

[700] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/469-473