Rasulüllah'ın Şemail Ve Efalinden Bir Kısmı
RASULU EKREM'İN NAZİK AHLAKI VE ŞAKALARI
Peygamberin Ayakkabısı Ve Meshi
Efendimizin (S.A.V) Tarağı, Sürmeliği, Aynası, Bardağı Ve Bazı Eşyaları
Peygamberin (S.A.V) Silahı Bineği Ve Mühimmatı
Efendimiz (S.A.V)İn Sihirlenmesi Ve Zehirlenmesi
EFENDİMİZ (S.A.V)'İN DOĞMADAN ÖNCE ŞAM'DA RESİMLERİ İLE DİĞER PEYGAMBERLERİN RESİMLERİ MESELESİ
EFENDİMİZ (S.A.V)'İN HUSUSİYETLERİ VE ÜMMETİNE AÇIKLAYIŞI
EFENDİMİZİN (S.A.V) SON HASTALIKLARI
Peygamberimizin Yıkanması, Kefenlenmesi Ve Defnedilişi
Nebî (S.A.V)'İn Cenaze Namazının Kılınışı
Peygamber Kesinlikle Halife Tayin Etmedi, Ancak Namaz Meselesi İle Hilafet Hususuna Tembihte Bulundu
Hz. Fatıma'nın (R.A.) Miras Olarak İstediği Mallar
Efendimiz'in Cariyeleri Cariyeleri:
HİCRETİN BİRİNCİ YILI HADİSELERİ
Abdullah B. Selam’in İslam'a Girişi
Allah (c.c.) «Bizim onları imtihan etmek için kendilerinden bir gruba dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere sakın gözlerini dikme. Rabb'inin rızkı daha hayırlı ve daha ebedidir.» (Taha suresi ayet 131) buyuruyor.
Bakıyye b. Velîd, (Muhammed b. Velîd b. Amir) Ez Zübey-dî, Zührî, Muhammed b. Abdillah b. Abbas isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'m şöyle anlattığını nakleder:
-Allah Cebrail ile beraber meleklerden birisini peygamberi Muhammed (s.a.v)'e gönderdi. Bu melek Rasûlü Ekrem'e:
-Allah seni "Kul Peygamber" olmakla, "Kral Peygamber" olmak arasında muhayyer bıraktı, dedi. Nebî (s.a.v) de istiş are yapmak ister gibi Cebrail'e baktı. Cebrail de Rasûîü Ekrem'e tevazu göstermesini işaret etti. Bunun üzerine Rasûlül-lah: "Krallığı değil aksine kul olan peygamber olmayı seçiyorum." buyurdu.
İbni Abbas der ki: Artık Rasûlüllah bu hadiseden sonra Rabb'ine kavuşuncaya kadar sırtını bir şeye yaslayarak yemek yemedi.[349]
İkrime b. Aramâr. Ebû Zümeyl'den naklediyor: İbni Abbas (r.a.)'m bana anlattığına göre Ömer (r.a.) (Rasûlüllah'ın (s.a.v) ailelerinin yanma bir müddet girmeme kararı aldığı hususunu anlatırken)[350] şöyle demiş:
-0 zaman kendine ait ambarında bulunan Rasûlü Ekrem'in yanma girmiştim. Baktım ki, Efendimiz bir hasırın üzerine yan üstü yatmış idi. Ben girince izarmı üzerine alıp oturdu. Ne göreyim, hasırın Efendimiz'in böğrüne izi çıkmamış mı? Rasûlüllah'ın ambarına göz gezdirdim. Orada bir veya iki avuç arpa, iki sa* gelecek kadar selem ağacı meyvesi olan karaz, henüz dibağlanmamış askıda asılı bir veya iki kurutulmuş deri dışında dünya malına ait hiçbir şey yoktu. Bu durum gözlerimden yaşlar boşanmasına yol açtı. Allah Rasûlü "Seni ağlatan ne? Ey Hattaboğlu!" buyurunca; "Yâ Rasûlellah! Niye ağlamayayım! Sen Allah'ın en halis kulu, onun peygamberi ve yarattığı şeylerin en hayırlısısm. İşte hazineyin hali şu. İran Kisrâları Bizans Kayserleri meyveler ve nehirler içinde yüzerken sen de böyle olacaksın ha!, dedim." Bunun üzerine:
"Ey Hattaboğlu! Ahiret'in bizim, dünyanın da onların olmasına razı olmazmı-sın." buyurunca ben "Tabî razı olurum, yâ Rasûlellah!" dedim. Efendimiz (s.a.v) de "Öyleyse Allah'a hamdü sena et!"buyurdu.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[351]
Aynı kıssayı Ma'mer, Zührî, Ubeydullah b. Abdillahb. Ebî Sevr, İbni Abbas, Ömer (r.a.) isnadıyla Ömer'den şöyle nakleder:
-Evin içinde üç ham deri dışında göze değen bir şey yoktu. Ben: "Ya Rasûlellah! Allah'a ümmetine rızık genişliği vermesi
Parantez arası ilave Beyhakî'nin sözüdür.
için düa ediversen. Allah, İran ve Rum'lara bile bol bol veriyor, halbuki onlar Allah'a ibadet bile etmiyorlar." dedim. Efendimiz doğrulup oturdu ve:
"Sen şüphe içinde misin yoksa ey Hattaboğlu! Onlar, dünya hayatında iken Ahiret'te verilecek güzel şeyler acele olarak burada verilen -Ahiret'te mahrum kalan- bir topluluktur."
buyurunca ben: "Estağfirullah" dedim. O zaman Rasûlüllah (s.a.v) hanımları aleyhine olan isteğini elde etme arzusundaki şiddetli İsrarı dolaysıyla onların yanına bir ay girmemeye yemin etmişti. Nihayet Allah (c.c.) bu yüzden onu ayıplamıştı.
Bu hadisin Zührî rivayetinde Buharı ve Müslim ittifak etmislerdir.[352]
(Zehebî der ki:) Altı yüz doksan dört senesinde İsmail b. Abdürrahman el Muaddil'e sîmâan okudum, size Allame b. Ebû Muhammed b. Kudâme haber verdi ki. onlara Ebû Nasr kızı Şehde şöyle haber vermiş: Bize Ebû Ğalib el Bakillânî. Ebû Ali b. Şâzân, Ebû Sehl b. Ziyâd, İsmail b. İshak, Müslim b. İbrahim, Mübarek b. Füdale; Hasen-i Basrî isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Peygamber (s.a.v)'in yanma girmiştim. Kendileri yüzü fitil çekili bir divan üzerinde yatıyordu. Başının altında içi lif dolu bir yan yastığı vardı. Derken yanma aralarında Ömer'in de bulunduğu Ashab'mdan birtakım insanlar girdiler. Bir ara Rasûlüllah şöyle bir bükülünce Ömer yataktaki fitilin izini Peygamber (s.a.v)'in boş böğrü üzerinde gördü ve ağlamaya başladı. Rasûlü Ekrem ona; "Seni ağlatan ne?"diye sorunca Ömer: "Bizans Kayseri ile Iran Kisrası dünya rahatı içinde yüzsünler, sen de şu tahta divanda yat" dedi. Bunun üzerine Rasûlü Ekrem: "Sen, duyanın onların, Ahiret'in de bizim olmasını arzulamaz mısın ? buyurunca "Tabi." dedi. Efendimiz de «Vallahi o işte böyle olacaktır.» buyurdu.
Bu isnadı hasen bir haberdir.[353]
Mes'ûdî anlatıyor: Bize Amr b. Mürra, İbrahim. Alkame isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi: Peygamber (s.a.v) bir hasıra yaslanmış hasırın izi de cildine geçmiş idi. Ben de hemen elimle vücudunun o kısmını ovmaya başladım ve "Anam babam sana feda olsun!Bize izin versen de, sana bir döşek yapsak olmaz mı?"dedim. Efendimiz de:
"Dünya'dan bana ne. Benimle dünyanın hali gelip bir ağacın altına konup istirahat ettikten sonra kalkıp yola devam eden ve orayı terk eden süvarinin haline benzer"buyırdu.
Bu, sahih derecesine yakın hasen bir hadistir.[354]
Yûnus, Zührî, Ubeydullah isnadıyla Ebû Hüreyre'den Rasûlü Ekrem (s.a.v)'in
"Yanımda Uhut dağı kadar altın olsa üzerime üç gün geçipte hala ondan dağıtamadığım bir şeyin yanımda kalması beni asla sevindirmez. Ancak borcum için hazırladığım hariç."buyurduğunu anlatır.
Bu hadisi Buharı naklediyor.[355]
A'meş, Umara b. el Ka'ka, Ebû Zür'a, Ebû Hüreyre (r.a.) isnadıyla Rasûlallah (s.a.v)'in: "Allah' im!Muhammed ailesinin rızkını yetecek kadar eyle!" buyurduğunu anlatır. Müslim ve Buharı bunu başka bir yolla Um-âre'den nakleder.[356]
İbrahim Nehâî'de Esved yoluyla Hz. Aişe (r.a.)'dan şöyle nakleder.
«Rasûlü Ekrem (s.a.v) vefat edene kadar üç gün peş peşe buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.»
Haberi Müslim anlatıyor.[357]
Süfyan-ı Sevrî de Abdürrahman b. Abis b. Rabîa'nm babası aracılığıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder:
-Biz kurbanlarımızın paçalarını (kurutup) on beş gün geçtikten sonra çıkartıp onu yerdik. (Abis der ki) Ben "Niye böyle yapardınız?" deyince Hz, Âişe gülüp: "Muhammed'in (a.s.) aileleri Efendimiz (s.a.v) Allah a kavuşana kadar katıkla ekmek yiyerek doyunmamışlardır"dedi.
Hadisi Buharı rivayet ediyor.[358]
Hişâm b. Urve, babası Urve'nin Hz. Aişe'den şöyle naklettiğini anlatır:
-Üzerimizden Hilal geçer, tekrar gelir geçer, tekrar gelir geçerdi de yemek pişirmek için bir ateş yakmazdık. Yemeğimiz ancak su ve hurma olurdu. Ne var ki, çevremizde Ensar' dan evleri olanlar vardı ve davarlarının sütünden Nebi'ye (s.a.v) gönderirler, Nebi (s.a.v) de bize bu sütü içirirdi.
Bu ittifakla rivayet edilen bir haberdir.[359]
Hemmâm, Katâde'den şöyle anlatır: Biz Enes b. Malik'in (r.a.) yanma gelirdik. Onun ekmekçisi ayakta olurdu. Bize: "Haydin yiyin!Ben Rasûlüllah (s.a.v)'in Allah'a ulaşıncaya kadar yufka ekmek görmüş olduğuna dair bir şey bilmiyorum. Efendimiz suda haşlanmış koyunu gözleriyle asla görmemiştir,"
Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.[360]
Hişâm ed Destevâî, Yûnus, Katade isnadıyla Enes'in (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
Rasûlüllah (s.a.v) ne sini (masa) ne de tabak içinde yemek yerdi. Onun yufka ekmek yediği de olmamıştır. Bunun üzerine ben Enes (r.a.)'a: "Peki o zaman yemeği neyin üzerinde yiyorlardı?" diye sordum da, "sofranın üzerinde" diye cevap verdi.
Bu hadisi Buharî rivayet etmiştir.[361]
Şuvbe, Ebû İshak'tan naklediyor: Abdürrahman b. Yezîd'i Esvet aracılığıyla Hz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlatırken duydum:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefatına kadar üst üste iki gün arpa ekmeğinden karnını doyurmamıştır."
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[362]
Hisâm b. Ebî Abdillah, Katade aracılığıyla Enes (r.a.)'tan rivayet eder ki, bir gün Enes (r.a.), Peygamber (s.a.v)'e arpa ekmeğiyle bozulmuş iç yağı (ya da zeytin) götürmüş. Rasûlül-lah ailesine yiyecek olarak arpa aldığı yahudiye borç karşılığı zırhını rehin olarak vermiş idi. Bir gün onu "Muhammed (a.s) ailesinde ne bir sa* hurma, ne de bir sa1 buğday geeelemiştir." derken duymuştum. Onlar o zaman dokuz hane idiler.
Hadisi Buharı rivayet ediyor.[363]
Hişâm b. Urve babası Urve'nin Hz. Aişe (r.a.)'dan naklen:
-«Rasülüllah'm (s.a.v) yatağı içi hurma lifi doldurulmuş deriden yapılma idi, dediğini rivayet eder.
Haber müttefekun aleyhtir.[364]
Bize el Hadr b. Abdillah b. Ömer, Ahmed b. Abdisselam ve Ahmed b. Ebî'l Hayr kitabeten haber verdiler ki, Abdül Mün'im b. Abdil Vehhab b. Küleyb onlara bunu rivayet icazeti verip, bana Ali b. Sinan, Muhammed b. Muhammed yoluyla hicrî üç yüz otuz dokuz yılında Ebû Ali es Saffar'dan haberi nakletti. Bize el Hasen b. Arafe, Abbad b. Abbad el Mühellebî, Mücahid, Şa'bî, Mesrûk isnadıylaHz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Ensar'dan kadının biri yanıma girdi. Rasûlüllah (s.a.v)' m yatağının katlanmış abadan yapılma olduğunu görünce, hemen gidip, bana içi yün doldurulmuş bir yatak yolladı. Ra-sûlü Ekrem yanıma geldiğinde "Bu da neyin nesi ya Aişe?" buyurdu. "Falanca kadına senin yatağını görünce bana bunu yolladı." dedim. Bunun üzerine, "Yâ Aişe! Bunu derhal geri gönder." emrini verdi ise de, ben onu geri yollamadım. Evimde bir yün yatak olması hoşuma gitmişti. Hatta Nebi (s.a.v) bu sözünü üç kere tekrarladı ve:
"Onu geri yolla! Vallahi ben istemiş olsaydım, Allah kesinlikle altın ve gümüş dolu dağları benimle yürütürdü" buyurdu.
Hadisi İmam Ahmed, Zühd kitabında İsmail b. Muhammed -Abbad b. Abbad -bu sika biridir- Mücâlid b. Saîd (bu kavî bir ravî değildir) yoluyla nakleder. Yine bu haberi, Vakîdi'nin Katibi Muhammed b. Savd da Saîd b. Süleyman el Vasıtî aracılığıyla Abbâd b. Abbâd'dan nakleder.[365]
Zaide der ki: Bize Abdü'l Melik b. Umeyr, RaKîy b. Hırâş aracılığıyla Ümmü Seleme (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Rasûlüllah (s.a.v) yüzünün rengi değişmiş bir halde yanıma girmişti. Ben bunu vücudundaki bir ağrıdan sandım ve; "Ya Rasûlallah! Neyiniz var? Seni, yüzün sararmış görüyorum." dedim. Efendimiz bunun üzerine:
«Dün bize gelen şu yedi Dinar yüzünden rengim kaçtı. Dün onları muhtaçlara veremeden geceyi geçirmişiz. Onlarda yatağın iç yüzünde kalmışlar.»buyurdu.
Bu isnadı sahih bir hadistir.[366]
Bekir b. Müdar, Mûsâ b. Cübeyr, Ebû Ümame b. Sehl'den naklediyor: Ben ve Urve Hz. Aişe (r.a.)'m yanma girdik, Hz. Aişe bize: «Siz Rasûlüllah (s.a.v)'i son hastalığında bir görmeliydiniz. Yanımda altı ya da yedi Dinar para vardı. Bana onları dağıtmamı emretti. Fakat Efendimiz iyileşinceye kadar onun hastalığı beni meşgul edince, dağıtmaya fırsat bulamamıştım. Rasûlüllah (s.a.v) iyileşince bana bu Dinar'ları ne yaptığımı sordu. Anlatınca onları isteyip avcuna aldı ve:
"Allah'ın Peygamberi'nin bunlar yanında olup dağıtmadan Allah'a kavuşacak sanılmasın!" buyurdu.[367]
Ca'fer b. Süleyman, Sabit yoluyla Enes (r.a.)'m: "Rasûlüllah (s.a.v) yarını için asla bir şey biriktirip saklamazdı." dediğini anlatır.[368]
Bekkâr b. Muhammed es Sîrînî, İbni Avn, İbni Şîrîn isnadıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'tan şöyle nakleder:
Bir gün Rasûlü Ekrem (s.a.v) Bilal'ın yanma gelmiş ve orada hurma yığını[369] görüp: Bu ne ya Bilal?" diye sormuştu. Bilal de; "Hurmadır, onu biriktiriyorum." deyince Efendimiz:
"Sana yazık oldu ey Bilal. Bunların sana Cehennem'de buhar olmasından korkmuyor musun. Dağıt ya Bilal! Arş sahibi olan zatın azaltacağından asla korkma!" buyurdu.
Lakin Bekkar b. Muhammed zayıftır. [370]
Muaviye b. Sellam, Zeyd'den naklediyor: O, Ebû Sellam'ı bana Abdullah b. Âmir el Hevzenî şöyle anlattı derken duymuş:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in müezzini Bilal (r.a.)'a Halep şehrinde rastladım, ve "Peygamber (s.a.v)'in nafakasının nasıl olduğunu bana anlatır mısın" dedim. O da şöyle anlattı:
«Peygamber (s.a.v)'in nafaka diye belli bir şeyi yoktu. Ancak bunu, Allah onu peygamber gönderdiği yönden ölene kadar ona vekaleten ben deruhte ederdim. Efendimiz'in yanma Müslümanlar'dan bir adam gelir de, Peygamber onu çıplak (eski elbiseli) görürse bana emir verir, ben de gider birinden borç para alır, bu parayla o adama lazım olan elbise ve diğer eksiğini satın alır, ona giydirir ve karnını doyururdum.
Bir gün Müşriklerden biri önüme gerildi ve, HYa Bilal! Bende çok para var. Artık benden başkasından borç alma!" dedi. Ben de Öyle yaptım. Nihayet bir gün abdest aldım ve namaza ezan okumak için kalktım. Bir de ne göreyim. Borç aldığım o Müşrik bir grup tüccarın arasında duruyor. Beni görünce: "Ya Habeşî!" dedi. Ben de "Buyur" dedim. Herif bana suratını asıp çok ağır laflar söyledi ve "Sen bir aylığına para almıştın, bir aya kaç gün kaldı biliyor musun?" dedi. Ben de "az kaldı" deyince o, "şu günde dört günün kaldı. Ben sendeki alacağımı alacağım. Zira ben sana verdiğim o parayı senin iyiliğinden ya da Sahibin Muhammed'in iyiliğinden dolayı vermedim. Ancak sen borcunu ödeyemeyince benim kölem olasın da seni davar gütmeye göndereyim diye verdim. Zaten sen Önceleri de koyun güderdin" dedi. O böyle söyleyince içimde {hür ve) şerefli insanlarda meydana gelen bir haysiyyet duygusu beni bürüdü. Hemen oradan ayrılıp ezan okudum. Yatsıyı kıldıBuna rağmen bu hadis metin olarak zayıf değildir. Zira Ebû Ya'la rivayeti Bekkar'in rivayeti değildir.
ğımda Rasûlüllah (s.a.v) de ailesine dönmüştü. Ben yanma girmek için izin istedim. Bana izin verildi. Rasûlü Ekrem'in yanma girip: "Ya Rasûlallah! Şu Müşrik bana şöyle şöyle söyledi. Ona borcumu ödeyecek ne senin yanında ne de benim yanımda bir şey var. O herif de beni utandırıp duruyor. Bana izin versen de, şu Müslüman olan kabilelerden birisine gitsem. Belki Allah (c.c.) benim borcumu kapatacak bir rızkı Ra-sûlüne ikram eder." dedim. Efendimizin yanından çıkıp evime geldim. Kılıcımı, azık torbamı, mızrağımı ve ayakkabımı başucuma koyup yüzümü de ufka doğru çevirip yattım. Ne vakit uyusam hemen uyanıyordum. Nihayet gece iyice koyulaştığı andan ta birinci şafağın ucu yükselene kadar uyumuş um. Kalkıp yola koyulmak istiyordum ki, bir de birisi hem koşuyor hem de "Ya Bilal! Allah Rasûlü'nün davetine icabet et." diyordu. Kalkıp bu çağıran adamın yanma geldim. Gördüm ki. üzerlerinde mahfelleriyle dört tane yük devesi var. Hemen Rasûlüilah'm (s.a.v) yanma gelip girmek için izin alarak huzuruna vardım. Nebi (s.a.v) bana:
"Haydi müjde ver! Allah senin ödeyeceğin şeyi sana getiriverdi." buyurdu. Allah'a hamd ettim. Bana, "Çökmüş dört yük devesine uğramadın mı?" deyince "evet" dedim.
"Develerin kendi de üzerlerindeki yük de senindir." buyurdu. Baktım develerde elbise, yiyecek yüklü olup Fedek emiri bunları Efendimize hediye etmiş. Yükleri üstlerinden indirdim. Sonra develeri bağladım. Sonra sabah ezanını okumaya yöneldim. Rasûlüllah (s.a.v) sabahı kılınca, ben Bakî' (mezarlığında o gün pazar kurulan yere) gittim. Parmağımı kulak deliğime tıkayarak: "Rasûlüllah'tan borç isteyen kim varsa gelsin." diye dellal çağırdım. Nihayet Rasûlü Ekrem'in yeryüzünde kimseye Lorcu kalmaymcaya kadar, satıp borç ödemeye devam ettim. Hatta geriye bir buçuk veya iki okka kadar mal arttı. Sonra mescide geldim. Artık günün büyük bir kısmı geçmişti. Rasûlü Ekrem (s.a.v)
mescitte tek başına oturuyordu. Ona selam verip yanına vardım. Bana:
"Sana gelen takviye ne yapabildi?" diye sorunca ben. "Allah (c.c.) Allah Rasûlüne ait bütün borçları ödedi, hiç borç kalmadı" dedim. . "Hiç bir şey arttı mı?" diye sorunca, "evet iki Dinar kaldı" dedim.
"Beni bu iki Dinar'dan kurtarmaya bak. Zira sen bunlardan beni kurtarmadan ben ailelerimden hiç birinin yanına girecek değilim." buyurdu. Lakin hiç kimse yanımıza gelmedi. Rasûlüllah sabah olana kadar mescitte geceledi. İkinci gün de mescitte kaldı. Nihayet gündüzün sonuna doğru iki binekli geldi. Ben hemen yanlarına varıp onları da doyurup giydirdim. Yatsıyı kılınca Efendimiz beni çağırdı ve "Sana gelen takviye yardım ne etti?" diye tekrar sorunca ben, "Allah seni onlardan rahatlattı." dedim. Bunun üzerine Efendimiz "Allahü Ekber" diyerek bu mala hala yanmdayken ölüm geliverir korkusundan (dağıtarak kurtulduğu için) Allah'a hamd etti. Sonra ben peşi sıra yürüdüm. Efendimiz ailelerinin yanma girip tek tek hanımlarına selam vererek hallerini sordu ve en son geceleyeceği hanımının yanına geldi.
Bu hadisi Ebû Dâvûd. Tevbe el Halebî'den o da Muaviye'den nakleder.[371]
Ebû Dâvûd-u Tayalîsî, Ebû Hâşim ez Zaferânî, Muham-med b. Abdillah isnadıyla Enes b. Malik'in şöyle anlattığını nakleder:
Fatıma (r.a.) bir ekmek parçasını Nebî'ye (s.a.v) getirmiş ti. Efendimiz, "Bu ne?" buyurunca, "Ekmek çöreği pişirdim. Bu parçayı sana getirmeden gönlüm rahat etmedi." deyince Rasûlüllah:
"Ama bu, babaym Üç günden beri ağzına giren ilk yemek olmuştur." buyurdu.[372]
Ebû Asım, Zeyneb bn. Ebî Talîk'm şöyle dediğini anlatır: Bana Ebû Bahr denen Hibbân b. Cez1, Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle anlattığını haber verdi:
-Peygamber (s.a.v) açlığın şiddetinden dolayı sulbüne taş bağlardı.[373]
Ebû Ğassan en Nehdî anlatıyor: Bize İsrail, Mücalid b. Sa-îd Şabî aracılığıyla Mesrûk un şöyle dediğini anlatıyor:
-Bir gün Hz. Aişe (r.a.) bana konuşuyorken birden ağlamaya başladı. "Seni ne ağlattı?" diye sordum da şöyle cevap verdi:
"Ben ağlamamı gerektirecek kadar dilediğim gibi karnımı yemekle doldurmadım. Ancak Rasûlüllah (s.a.v)'i ve onun çektiği meşakkatleri hatırladığım için ağladım" dedi.[374]
Halid b. Hıdaş anlatıyor: Bize İbni Vehb nakletti ki, kendisine Cerîr b. Hâzim, Yûnus aracılığıyla Hasan-ı Basri'nin şöyle anlattığını haber vermiş:
-Bir gün Hazreti Rasûlüllah (s. a.v) Ashab'ma hitaben şöyle buyurdular:
oluî Vallahi, onlar o vakit dokuz hane ev olmalarına rağmen Muhammed'in ailesinde ve evlatlarında bir Sa" mikatarda bir yemek (dağıtılmadan kalıp orada ) geceleme mistir."
Vallahi, Rasûlü Ekrem (s.a.v) bu sözünü Allah'ın kendisine in'am ve ihsan ettiği rızkı az gördüğü için böyle söylemiş değildir. Lakin bu sözü, Ümmeti kendisini örnek alıp da uyabilsinler diye söylemiştir.
Bu son dört hadisi İbni Sad Tabakatmda adları yukarda geçen ravilerden nakletmişlerdir.[375]
Ebân anlatıyor: Bize Katâde, Enes (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi: "Yahudi'nin birisi Peygamber (s.a.v)'i arpa ekmeği ile biraz bozulmuş iç yağı eritmesi yemeğine da'vet etmişti. Efendimiz (s.a.v) bu davete icabet etti.[376]
Enes (r.a.) der ki: Nebi (s.a.v)'e hurma hediye edilmişti. Efendimizi açlık şiddetinden dolayı hurmayı çömelerek yediğini görmüştüm.[377]
Esma binti Yezîd anlatıyor:
-Nebî (s.a.v) Efendimiz aldığı arpa karşılığı bir Yahudiye zırhı rehin verilmiş olarak vefat etti.[378]
Kendisinden sabit olduğuna göre Nebî (s.a.v) şöyle buyurur:
«Allah'ım ben açlıktan sana sığınırım. Zira o ne kötü bir yatak arkadaşıdır.» (Veya fakirliğin en kötüsüdür.)[379]
Rasûlüllah (s.a.v) tatlıyı, balı ve eti bilhassa Ön butu çok severdi. Hanımlarla cima' eder, et yer, bazen oruç tutar bazen iftarlı olur, uyur, İhrama girerken de ihramdan çıkarken de güzel koku sürer, cumaya gelirken de başka zamanlarda da kokulanırdi. Hediye kabul eder ve bunu devamlı yaparak hediyeleşmeyi de emrederdi. Kendini da'vet edenlerin da'vetine katılırdı. Yemekte ne bulursa onu yer, şunu bunu aramadan, hiç bir külfete girmeden ne bulursa onu giyerdi. Hıyarı (acuru da olur) taze hurmayla yediği gibi karpuzu da taze hurma ile yerdi. Hayvana bindiğinde küçük çocukları Önüne bindirir, kölesi veya yol arkadaşı gibi büyükleri arkaya (sağrıya) bindirirdi. Efendimiz yünlü giydiği gibi Yemen'in pamuklu abasını da giyerdi. En sevdiği elbise de bu idi. Bu Yemen'de dokunulan kırmızılı beyazlı (alacalı) bir kumaştan mamul idi. Mühür vurduğu zaman mührün kaşında "Muhammedün Rasûlüllah" yazılı olan yüzüğünü sağ eliyle mühür olarak damgalardı. Bazen sol eliyle de mühür basardı.
Oruç tuttuğu zaman visal orucu yaparak günlerce iftar ve sahurda yemeden öyle kalır ama ümmetini visal (iftarsız) orucu tutmaktan men ederdi. Bu konuda:
«Ben sizin gibi değilim ki. Ben Rabb'imin katında gecelerim de, beni o yedirip içirir.» buyuruyor.[380]
Açlığın şiddetinden bazen karnına taş sarardı. Halbuki kendisine yer yüzü hazinelerinin tüm anahtarları verilmişti. Buna rağmen onu kabul etmedi; O, dünyaya karşı Ahiret'i seçti. Çok tebessüm eder. güzel kokuları severdi. Ahlakı Kurban' dan ibaret idi. Onun razı olduğu şeye razı olur, kızdığına kızardı.
Okuma ve yazma öğrenmemiş idi. İnsanlardan ona bir şey öğreten bir muallimi de olmamıştır. O Cahiliye döneminde putlara tapıldığı bir dönemde büyümüştü. Onlar da ilim ve kitap bilen kimse değillerdi.
Allah ona alemlerde vermediği ilmi bağışlamıştı.
Allah (c.c.) onun hakkında:
«O hevâdan konuşmaz, onun konuştuğu ancak kendine vahiyden ibarettir.» (Necm suresi ayet 3) buyurdu.
Şu kısa kısa söylenen şeylerin hepsi de sahih hadislerde geçen meşhur şeylerden ibarettir.
Nebi (s.a.v) şöyle buyuruyor:
Bana kadın ve güzel koku sevdirildi. Gözümün aydınlığı ise namazda yapıldı.»[381]
Enes der ki: Peygamber (s.a.v) bir kuşluk vakti bir gusül ile bütün hanımlarını dolaşmıştı, (çımayı kasden)[382]
Hanımlarından en sevdiği Aişe (r.a.) idi. Erkeklerden de Hz. Aişe'nin babası Ebû Bekir'i, Zeyd b. Harise'yi bunun oğlu Üsame'yi severdi. Bir keresinde:
"İmanın delili Ensar'ı sevmektir. Münafıklığın delili de Ensar'a buğuz etmektir." buyurdu.[383]
iki torunu Hasan ve Hüseyin (r.a.)ları çok sever ve:
"Bu ikisi benim dünya reyhanlarımdır." buyururdu.[384]
Kendisinden bir şeyler alabilmeleri için Muhacir ve Ensar'in daima kendisini takib etmelerini isterdi.[385] Giyiminde kuşamında (taranmasında) ve ayakkabısını giyerken ve her durumunda sağdan başlamayı severdi.[386] Yine şöyle buyururdu:
"Allah'tan en çok korkanınız ve sakındığım şeyleri en iyi bileniniz benim.[387] Yine:
"Benim bildiklerimi bilseniz elbette çok ağlar ve pek az gülerdiniz." buyurdu.[388]
"Beni Hud süresiyle kardeşleri kocattı." buyurdu.[389] Bunların hepsi sahih hadislerde vardır.[390]
Süfyan b. Uyeyne, Ziyad b. İlâka aracılığıyla Muğîre b. Şu'be (r,a.)'m şöyle dediğini anlatır:
Rasûlüllah (s.a.v) (bir gün) kalkıp ayakları şişinceye kadar ibadet etti. Kendisine: "Ya Rasûlallah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamamış mıydı? Bu kadar ibadet neye?" dediler de:
«Allah'a çok şükreden bir kul olmayayım mı?» buyurdu. Bu müttefekun aleyh bir hadistir.[391]
Mansûr; İbrahim Nehâî yoluyla Alkame'den naklediyor: Hz. Aişe'ye "Rasûlüllah'ın amel edişi nasıl idi, onun ibadete ayırdığı hususi günleri var mıydı?" diye sordum da:
-Hayır! Onun ameli sanki devamlı yağan bir yağmurdu. Onun dayandığı gibi hanginiz dayanabilir ?" dedi.
Hadis müttefekun aleyhtir.[392]
Ma'mer de Hemmam aracılığıyla Ebû Hüreyre'den (r.a.) Efendimiz'in (s.a.v):
«(İftar ve sahur yapmadan) Visal orucu yapmaktan sakınm» buyurduğunu, bunun üzerine ashabın, "Ya Rasûlallah! Ama sen visal orucu tutuyorsun." demeleri üzerine: «Ben kesinlikle sizin gibi değilim. Ben yatarım da beni Rabb'im yedi-rir ve içirir. Sizler dayanabileceğiniz amelleri yüklenin.» buyurduğunu rivayet eder.[393]
Sahih-i Buharî'de de bunun aynısı aynı anlamda İbni Ömer, Aişe ve Enes hadisi olarak geçmektedir.
Muhammed b. Amr da Ebû Seleme aracılığıyla Ebû Hü-reyre (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Ben kesinlikle her gün yüz kere Allah'a istiğfar edip, tevbe yapıyorum.»
Bu hasen dereceli bir hadistir.[394]
Hammad b. Seleme. Sabit, Mutarrıf b. Abdillah isnadıyla babası Abdullah b. Eş Şıhhîr (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Peygamber'i (s.a.v) namaz kılarken gördüm. Ağlayışından dolayı kaynayan kazanın buhardan dolayı çıkardığı ses gibi içinden inliyordu.[395]
Ebû Kürayb anlatıyor: Bize Muâviye b. Hişâm, Şeyban, Ebû İshak, İkrime, İbni Abbas (r.a.) isnadıyla Hz. Ebû Bekir (r.a.)'m Peygamberimize:
-Ya Rasûlallaht Görüyorum ki, artık saçlarında ağarma oldu. ihtiyarladın, deyince, Nebî (s.a.v)'in:
«Beni, Hud, Vakıa, Murselât, Amme yetesaelûn ve İzeş Şemsü küvvirat sureleri kocattı.» buyurduğunu rivayet eder.[396]
Efendimiz (s.a.v)'in gece teheccüdü. Kur'an tilaveti, tesbi-hatı, zikredişi, oruç tutuşu, hac edişi, cihadı, Allah'tan korkuşu, ağlayışı, tevazusu, rikkati, yetim ve miskinlere merhameti, akrabalarla sıla-i rahim yapışı, peygamberliği tebliğ edişi, ümmetine nasihatları gibi hususiyetlerine gelince bunlar "Sünen" adlı hadis kitaplarında "ilim" konularında geniş şekilde bahsedilmektedir. (Tarih bu konunun dışında olduğu için bunları buraya yazmıyoruz.)[397]
Mübarek b. Fedâle, Bekr b. Abdillah el Müzeni isnadıyla İbni Ömer (r.a.)'tan Peygamber (s. a.v)'in şöyle buyurduğunu anlatır:
«Şüphesiz ben şaka yaparım. Ancak kesinlikle hakkı söylerim.»
Bu hadisin isnadı hasene yakındır.[398]
Ebû Hafs b. Şahin anlatıyor: Bize Osman b. Ca'fer el Kö-fî, Abdullah b. el Hüseyn, Adem b. Ebî İyas, Leys; İbni Aclân el Mukbirî isnadıyla Ebû Hüreyre'den şöyle nakleder :
-Ya Rasûlallah! Sen bize şaka da yapıyorsun, denilince Efendimiz:
«Şüphesiz ben haktan gayri bir şey söylemem.» buyurdu. Bu rivayete, Ebû Mfşar da Mukburî'den nakil ile tabi oluyor. Bu sahih bir haberdir.[399]
Zübeyr b. Bekkâr, Hamza b. Utbe, Naff b. Ömer, İbni EbîMüleyke yolu ile Hz. Aişe'den naklediyor:
-Bir gün Hz. Aişe, Peygamber (s.a.v)'in yanında mizah yapmış ve "Bu şakalar Kinâneoğullarının falanca kabilesinin şakalarmdandır." demişti. Bunun üzerine Nebî (s.a.v) de:
«Aksine bunlar Kureyşoğullarından (kendilerini kasd ederek) şu kabilenin şakasıdır.»
Ravî Hamza b. Utbe kimdir, bilemiyorum. Hadisin metni de münkerdir.[400]
Zeyd b. Ebiz Zerkâ, İbni Lehfa, Umara b. Ğaziyye, İshak b. Abdillah b. Ebî Talha aracılığıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Peygamber (s.a.v) insanların en nükteci olanlarından biriydi.[401] Ancak İbni Lehfa bu rivayetinde tek kalmıştır. Onun zayıflığı malumdur.
Yine İbni Lehfa tarikıyla gelen bir rivayette de:
-Peygamber (s.a.v) çocuklarla en iyi nükte yapan insanlardan birisiydi, diye geçmektedir.[402]
Ebû Turneyle, Yahya b. Vadıh, Ebû Taybe, Abdullah b. Müslim. İbnü Bürayde aracılığıyla babası Bürayde'nin (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Bir yolculukta Peygamber (s.a.v) ile beraberdim. Yolculara beraberlerindeki eşyaları ağır geldi. Başladılar yüklerini bana yüklemeye. Nebî (s.a.v) benim yanımdan geçti ve:
«Sen yük devesisin» buyurdu.[403]
Hasrac b. Nübâte de Saîd b. Cühmân'm Rasûlüllah'm Mih-ran adlı kölesi olan Sefîne (r.a.)'ı şöyle derken işittiğini anlatır:
-Yolculara eşyaları ağır gelmişti. Rasûlü Ekrem (s.a.v) bana:
«Elbisini yere yay.» buyurdu. Rasûlüllah'm bu emrinden sonra ben o günden beri bir, iki, üç hatta yedi deve ağırlığı yük yüklensem artık bana hiç ağır gelmiyor.[404]
Bu hâdise Efendimizin mucizelerine dahildir.
Alî b. Âsim, Halid b. Abdillah, Humeyd et Tavîl isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Bedevi'nin birisi (bir yere gideceklerinde) Efendimiz (s.a.v)'den kendisini bir deveye bindirmesini istemişti. Efendimiz (s.a.v) ona:
«Ben seni devenin yavrusuna bindireceğim.» buyurunca Bedevi: "Ben deve yavrusunu ne yapacağım ya Rasûlallah!" dedi. Efendimiz de ona:
«Deveyi ancak dişi deve doğurur (yani büyük devenin de anası olunca o da deve yavrusudur)» buyurdu.[405]
Bu hem sahih hem de ğarîb bir hadistir.
El Ensarî de Humeyd yoluyla Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:
-Ümmü Süleym'in bir oğlu vardı. Ona "Ebû Umeyr" denilirdi. Peygamberimiz onunla şakalaşır ve:
«Ebû Umeyr, bülbülcük ne yaptı?»[406] buyururdu. Şerîk'in Asım yoluyla Enes (r.a.)'tan nakline göre Efendimiz Enes'e:
"Ey iki kulaklı" diye takılmış.[407]
Muhammed b. Amr'm Yahya b. Abdirrahman b. Hatıb' dan rivayetine göre Hz. Aişe (r.a.) şöyle anlatıyor:
-Kendi pişirdiğim bir bulamaç çorbasını Peygamber (s.a.v)e getirmiştim. (Şevde de oradaydı). Peygamber (s.a.v) ikimizin arasında oturuyordu. Ben Sevde'ye "buyur ser de ye!" dedim ama o reddetti. Ben de kızıp, "Ya bundan yersin, ya da bunu yüzüne süreceğim." dedim ama o yine reddetti. Ben de elimi bulamaca daldırıp Sevde'nin yüzüne sıvayıp kirlettim. Peygamber ''s.a.v) bize gülüyordu. Ömer o sıra Rasûlüllah'ı (s.a.v) ziyarete gelmiş ve dışardan "Ya Abdallah! Ya Abdalları!" diye sesleniyordu. Peygamber (s.a.v) onun içeri gireceğini tahminleyerek:
«İkiniz de ka'kın ve yüzünüzü yıkayın.» buyurdu. Rasûlüllah'm ondan çekindiğini gördüğümden beri hala ben Ömer'den korkarım.[408]
Abdullah b. İdris, Hüseyin b. Abdillah aracılığıyla İkri-me'den İbni Abbas (r.a.)'in şöyle dediğini nakleder:
Rasûlüllah (s.a.v), Hassan b. Sabit (r.a.)'a uğradı. Hassan yüksek evinin avlusuna su ile serinletmiş ve beraberinde arkadaşları iki sıra halinde oturuyorlardı. İçlerinde Şîrîn adlı bir cariye de olup bu kadının elinde ud'u vardı ve şarkı söyleyerek bu iki sıranın arasında gidip geliyordu. Rasûlüllah onlara uğradığında bu işe devamı emretmediği gibi bunu yasaklamadı da. Şîrîn şu şarkıyı okuyordu:
Yazıklar olsun size ben zorluktan dolayı bir günah işle-mişsem. bana bir zorluk var mı.
Bunu duyan Rasûlü Ekrem tebessüm etti ve:
«İnşallah bir zorluk yok.» buyurdu.
Buradaki ravi Hüseyin b. Abdillah, Efendimizin amcası Abbas (r.a.)'m oğlu olan Ubeydullah'm torunu olup Medînelidir. Ali b. el Medînî ve diğerleri ondan hadis almaktan vazgeçmişlerdir.[409]
Ebû Bekir b. Mudar, İbnü'l Hûd, Muhammed b. Ebî Seleme isnadiylaHz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:
-Habeşli'îer, mescide harbi oyunu gösterisi yapmaya geldiler. Nebi (s.a.v) bana:
«Onlara bakmak istiyor musun?» buyurdu. "Evet" dedim. "Öyleyse gel" buyurup mescidin kapısına dikildi. Ben de gelip çenemi onun omuzuna koydum ve yüzümü onun yanağına yasladım. O gün Habeşî'ler oynarken «Haydi Ebul Kasım, güzel» diye bağırırlardı. Bir ara Rasûlüllah (s.a.v) bana "Yeter mi?" dediyse de ben "Hayır! Acele etme ya Rasûlallah." dedim. Hz. Aişe devamla dedi ki:
-Esasen ben o gün onlara seyretme arzusunda değildim. Ama Efendimiz (s.a.v)'in benim yanımdaki yeri, benim de ona yakınlığım diğer kadınlara ulaşıp nisbet olsun diye arzu etmiştim.
Bu hadisin bir başka isnadında şöyle geçer:
«Ben oyunu seyretmekten vazgeçip gidene kadar Rasûlüllah (s.a.v) de oradan ayrılmadı. Artık siz (kendini kasderek) küçük yaştaki şu oyunu seyretme hırslısı kadıncağızın kıymetini takdir edin.»
Bir başka rivayette «Habeşî'ler mescitte harbeleri oynayıp raks ediyorlardı.» diye geçer.[410]
Zeyd b. Hubab anlatıyor: Bana Harice b. Abdillah, Yezîd b. Roman, Urve isnadıyla Hz. Aişe (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
-Biz Rasûlüllah (s.a.v) ile beraber idik. Birden karışık bir şamata ve çocuk sesleri duyduk. Efendimiz ayağa kalkıp baktı ki, Habeşî'li bir kadın oynuyor, çocuklar da etrafında değil mi. Efendimiz bana "Ya Aişe! Gel de bak" buyurdu. Ben de gelip çenemi omuzuna koyup seyretmeye koyuldum. Efendimiz bir ara "Daha doymadın mı?" dedi. Ben "Hayır, hayır," demeye başladım. Böylece onun katındaki değerimin ne olduğuna bakmak istiyordum. Bir de Ömer (r.a.) görününce cariyeyi seyreden adamlar etrafından dağılıverdiler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v):
«Ben insan ve cin şeytanlarının hepsinin de Ömer'den çekindiklerini gördüm.» buyurdu.
Ravî, Harice b. Abdillah hakkında İbni Adiy El Kamil'inde "Onda bir sakınca yoktur." demektedir.[411]
Nesâî. Hişam b. Urve babası Urve aracılığıyla Hz. Aişe' nin (r.a.) şöyle dediğini anlatır: Bir gün Peygamber (s.a.v) benimle koşu yaptı. Maşaallah ben onu geçtim. Daha sonra biraz şişmanlayıp etlendiğimde yine benimle koşu yaptı ve beni geçti ve:
"İşte bu sefer ödeştik (bu ötekine karşı geldi).» buyurdu.
Bu sahih bir haber olup Urve aracılığıyla Ebû Seleme de Hz. Aişe'den rivayet eder. Hadisin senedinde bir başkası olduğu da denilir.[412]
Halid b. Abdillah et Tahhân, Muhammed b. Amr, Ebû Seleme yoluyla Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Hüseyin'e dilini çıkararak şaka yapardı. Öyleki sabi çocuk onun dilinin kırmızılığını görür de ona gelir ve sevinirdi. Bu durumu gören Uyeyne b. Bedr, Efendimiz (s.a.v)'e. "Seni bu işleri yaparken görüyorum. Vallahi bazen çocuğum bana yüzünü uzatır da ben yine öpmem." dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
«Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.» buyurdu.[413]
Ca'fer b. Avn da, Muâyiye b. Ebî Müzarrid. babası aracılığıyla EbûHüreyre (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
Peygamber (s.a.v): «Haydi Bukka kalesine çık.» diyerek Hasan ve Hüseyin'in elinden tuttu, çocuk ayağını Rasûlüllah'm ayağına koyuyor, o da onu göğsüne kadar kaldırıp ağzından öpüyor ve:
«Allahımî Ben onu seviyorum. Sen de onu sev.» buyuruyordu.[414]
Halid b. el Haris, Eş'as, Hasen isnadiyla Enes (r.a.)'in: «Efendimizin yanma girmiştim. Yüzüstü yatmış, Hasan b. Ali de sırtmdaydı.» dediğini anlatır.[415]
Muhammed b. İmrân b. Ebî Leyla, babası. ibni Ebî Leylâ, îsâ. Abdürrahman b. Ebî Leylâ aracılığıyla babasının:
«Biz Nebî (s.a.v)'in yanmdaydık. Hasan ona gelince Efendimiz de ona doğru yuvarlanarak yöneldi. Allah Rasûlü onun gömleğinin ön tarafını kaldırıp Hasan'm "Zebîbe"sinden öptü.[416]
Ebû Ahmed ez Zübeyrî anlatıyor:
Bize Zürria b. Salih. Zührî. Abdullah b. Vehb b. Zem'a isna-dıylaÜmmü Seleme (r.a.)'tan nakleder ki:
-Ebû Bekir (r.a.) ticaret yapmak üzere Busrâ'ya doğru yola çıkmış idi. Peygamber (s.a.v)'in vefatından bir veya iki yıl öncesiydi. Beraberinde her ikisi de Bedir harbine katılmış olan Nüaymân ile Süveybit b. Harmele de vardı. Yol esnasında bu Süveybit onların azığk işini üstlenmiş idi. Nüayman ona gelip, "Bana yiyecek bir şeyler ver." dedi. O da "Hayır, Ebû Bekir gelmeden olmaz." dedi. Nüaymân çok şakacı biriydi,. Süvey-bit'e "Seni satayım da bir gör" dedi. Sonra bir ara kendine rastgelen bir gruba: "Benden bir köle satın alın. Gerçi dili uzun geveze herifin biridir. Hatta, ben hürüm diye iddia bile edebilir. Bu sözü söylediğinden dolayı ondan vazgeçecekseniz geçin ama bana karşı kölemi aleyhime ifsad etmeyin." dedi. Onlar da: "Hayır hayır! onu alıyoruz." dediler. O da Süveybit'i on genç deve karşılığı sattı. Sonra adamların yanma gelip "işte bu" diye Süveybit'i gösterdi. Süveybit de: "Bu yalan söylüyor, ben hür bir adamım" dediyse de adamları: "Biz senin haberini aldık." deyip üzerine kemend atıp boynuna sarık bağlayarak onu götürdüler. Derken Ebû Bekir gelince durumu ona haber verdiler. O da arkadaşlarıyla gidip develeri geri verip onu kurtardı. Durumu işiten Peygamber (s.a.v) ve etrafındaki Ashab'ı olaya güldüler.
Bu hasen isnadlı bir hadistir.[417]
Esved b. Âmir, Hammad b. Seleme, Ebû Cafer el Hatmi isnadıyla anlatıyor: Ebû Amra lakabiı bir adam vardı. Peygamber (s.a.v) ona: "Ey Amra'nm anası" diye söyleyince adam hemen elini erkeklik uzvuna attı. Efendimiz (s.a.v) ona "yapma bırak" deyince, adam: -Yâ Rasûlallah! Vallahi sen bana "Amra'nın anası" deyince ben kendimi kadın oldu sandım da. ondan böyle yaptım, dedi. Rasûlüllah da:
«Nihayet ben de sizin gibi bir insanım. Şaka da yaparım.» buyurdu. Bu mürsel bir hadistir.[418]
Abdürrezzak der ki: Bize Ma'mer. Sabit aracılığıyla Enes'ten anlattıki:
-İsmi Zahir olan. çöl halkından biri vardı. Bu adam Efendimiz'e çölden bazı hediyeler yollar. Peygamber (s.a.v) de onu donatır (ve adam yola çıkacağında):
«Şu Zahir gerçekten bizim çöl halkımızdan. Biz de onun şehirlisiyiz.» buyururdu. O çok latifeci biriydi. Bir gün O, eş yalarını satarken Peygamber (s.a.v) ona geldi. O sıra eşyalarını satıyordu. Efendimiz onun arkasından ona görünmeden geldi ve kucakladı. Zahir "bırak beni, kim bu?" diyordu. Geriye dönünce Nebi (s.a.v) Efendimiz'i tanıdı. Rasûlüllah (s.a.v):
«Benden köle alan yok mu? Benden köle alan yok mu?»
diye seslenmeye başladı. Zahir de "Ya Rasûlallah! Böyle yaparsan vallahi benim seni iflas ettirdiğimi göreceksin, kimse beni almaz." dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) de:
«Ama sen Allah katında değeri yüce birisin» buyurdu.
Bu sahih ve ğarîb bir hadistir.[419]
Halid b. Abdillah el Vasıti, Husayn b. Abdirrahman. İbni Ebî Leylâ aracılığıyla Useyd b. Hudayr (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:
-Ensar'dan. Peygamberin yanında birisi konuşuyorken. (ki bu adanı şakacı biri olup topluluğa konuşup güldürürdü.) Peygamber (s.a.v) onun böğrüne dürttü ve: "bana sabret!" buyurdu. O da "sabredeyim, ama senin sırtında gömlek var, benim sırtımda ise yok" dedi. Böylece Peygamber (s.a.v) gömleğini yukarı doğru kaldırır kaldırmaz adam Efendimiz'i kucakladı ve Peygamberi boş böğrünü Öpmeye başlayıp, "ya Rasûlallah! Ben sadece bunu arzu etmiştim" dedi. Bu hadisin ravileri sikadır.[420]
İsmail b. Ebi Halid de Kays aracılığıyla Cerîr (r.a.)'tan:
-Müslüman olduğum günden beri Rasûlüllah (s.a.v) yanına girmekten men etmedi. Beni gördüğünde daima tebessüm ederdi, dediğini rivayet eder.[421]
(s.a.v) ona "yapma bırak" deyince, adam: -Yâ Rasûlallah! Vallahi sen bana "Amra'nın anası" deyince ben kendimi kadın oldu sandım da. ondan böyle yaptım, dedi. Rasûlüllah da:
«Nihayet ben de sizin gibi bir insanım. Şaka da yaparım.» buyurdu. Bu mürsel bir hadistir.[422]
Abdürrezzak der ki: Bize Mamer. Sabit aracılığıyla Enes'ten anlattıki:
-İsmi Zahir olan, çöl halkından biri vardı. Bu adam Efendi-miz'e çölden bazı hediyeler yollar, Peygamber (s.a.v) de onu donatır (ve adam yola çıkacağında):
«Şu Zahir gerçekten bizim çöl halkımızdan. Biz de onun şehirlisiyiz.» buyururdu. O çok latifeci biriydi. Bir gün O, eş yalarını satarken Peygamber (s.a.v) ona geldi. O,sıra eşyalarını satıyordu. Efendimiz onun arkasından ona görünmeden geldi ve kucakladı. Zahir "bırak beni. kim bu?" diyordu. Geriye dönünce Nebi (s.a.v) Efendimiz'i tanıdı. Rasûlüllah (s.a.v):
«Benden köle alan yok mu? Benden köle alan yok mu?»
diye seslenmeye başladı. Zahir de "Ya Rasûlallah! Böyle yaparsan vallahi benim seni iflas ettirdiğimi göreceksin; kimse beni almaz." dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) de:
«Ama sen Allah katında değeri yüce birisin» buyurdu.
Bu sahih ve ğarîb bir hadistir.[423]
Halid b. Abdillah el Vasıtî. Husayn b. Abdirrahman. İbni Ebî Leylâ aracılığıyla Useyd b. Hudayr (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
-Ensar'dan. Peygamber'in yanında birisi konuşuyorken. (ki bu adam şakacı biri olup topluluğa konuşup güldürürdü.) Peygamber (s.a.v) onun böğrüne dürttü ve: "bana sabret!" buyurdu. O da "sabredeyim, ama senin sırtında gömlek var. benim sırtımda ise yok" dedi. Böylece Peygamber (s.a.v) gömleğini yukarı doğru kaldırır kaldırmaz adam Efendimiz'i kucakladı ve Peygamberi boş böğrünü öpmeye başlayıp, "ya Rasûlallah! Ben sadece bunu arzu etmiştim" dedi. Bu hadisin ravileri sikadır.[424]
İsmail b. Ebî Halid de Kays aracılığıyla Cerir (r.a.)'tan: -Müslüman olduğum günden beri Rasûlüllah (s.a.v) yanına girmekten men etmedi. Beni gördüğünde daima tebessüm ederdi, dediğini rivayet eder.[425]
Kasım b. Yezîd. Asım b. Süleyman. Ca'fer b. Muhammed. babası Muhammed, dedesi isnadıyla. "Rasûlüllah (s.a.v) başına beyaz takke, üzerine de düğmeli ve kulplu (o'iV1 s1'1.»^) elbise giyerdi." dediğini nakleder.
Ravi Âsim, Basralı olup yalancılıkla itham edilmiş biridir.[426] Câbir (r.a.)'tan yapılan nakle göre:
-Nebî (s.a.v)'in bir ucunu arkaya sarkıtarak sadece bayramlarda giydiği siyah bir sarığı varmış.
Lakin Hatem b. İsmail bu hadisi Muhammed b. Ubeydullah el Arzemî, Ebuz Zübeyr isnadıyla Câbir (r.a.)'tan tek başına rivayet eder.[427]
Vekr de Abdürrahman b. el Ğasîl. İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan: "Rasûlüllah (s.a.v)'in birgün insanlara üzerinde siyah renkli bir sarık olduğu halde hitap ettiğini rivayet eder. Bu haber sahihtir.[428]
Peygamber (s.a.v) ile güreşip de yenilen Rükane (r.a.) der ki:
-Ben Rasûlüllah (s.a.v)'i:
«Bizimle Müşrikler arasındaki fark takke Üzerine sarılan sarıktır.» derken işittim.
Hadisi Ebû Dâvûd rivayet ediyor.[429]
Urve. Âişe (r.a.)'m j'Peyğamberin yuvarlak ak bir takkesi vardı." dediğini anlatır.[430]
Câbir (r.a.) da. Peygamber (s.a.v)'in Mekke fethinde oraya başında siyah bir sarıkla girdiğini anlatır. Haberin ricali sika kimselerdir.[431]
Herhalde bu siyah sarık miğferin altında olsa gerek. Zira Efendimiz Mekke fethinde oraya başında miğferle girmiş idi.[432]
Bazı ravilerden çok kötü bir sened ile:
-Efendimiz (s.a.v)'in "Sahab" diye adlandırılan bir sarığı olup bunun altma başını miğfer demirinden koruyucu bir takke geçirip üstüne de rida giyerdi, diye de rivayet edilmiştir.[433]
Müşavir el Varrâk da Cafer b. Amr b. Hureys aracılığıyla babası Amr b. Hureys (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır:
-Nebî (s.a.v)'i mimberde iken görmüştüm. Üzerinde siyah bir sarık vardı. O sarığın bir ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı.[434]
Hasen-i Basrî der ki: Peygamber (s.a.v)'in "El Ukâb" adlı siyah bir bayrağı vardı. Onun sarığı da siyah idi. Sarık sarınınca ucunu iki omuzu arasına sarkıtırdı.
Lakin Hasen Tabiîn olduğu için bu haberi mürseldir.[435]
Ubeydullah b. Ömer de Nafî aracılığıyla İbni Ömer (r.a.)' tan:
-Rasûlüllah (s.a.v) sarık sarınınca sarığını iki omuzu arasına sarkıtırdı, dediğini rivayet edip, İbni Ömer de böyle yapardı, deyip Ubeydullah b. Ömer'in "Kasım ve Sâlim'i de böyle yaparken gördüm" dediğini sözlerine ilave eder.[436]
Urve der ki: Rasûllah (s.a.v)e işaretleri bulunan bir sarık hediye edildi. O da işaretlerini keserek onu öyle sarındı.
Urve, Efendimiz'i görmediği için haber mürseldir.[437]
Muğîra b. Şu'be der ki: Peygamber (s.a.v) birinde abdest aldı. Alnına ve sarığın üzerine mesnetti. Muğîre der ki: Efendimiz (s.a.v) yenleri dar bir cübbe de giymiştir.[438]
Enes (r.a.)'tan da: Peygamber (s.a.v)'in gömleği pamuklu, uzunluğu kısa. yenleri kısa bir şeydi, dediği rivayet olunur.[439]
Büdeyl b. Meysara. Şehr b. Havşeb aracılığıyla Esma bn. Yezîd'in "Rasûlüllah (s.a.v)'in gömleğinin yenleri bileğine kadar inerdi." dediğini nakleder.[440]
İbni Abbas (r.a.)'tan "Rasûlüllah (s.a.v) uzun kolu da kısa kollu da gömlek giyerdi." dediği nakledilir. [441]
Mürsel bir isnadla Urve'den "Peygamber (s.a.v)'in üst elbisesi (ridasi) dört zirva (takriben bir zir'a: 50 cm) uzunlukta ve iki zir'a ve bir karış genişlikte idi." dediği nakledilir.[442]
Zekeriyya b. Ebî Zaide. Mus'ab b. Şeybe, Safiyye binti Şeybe aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v) üzerinde halis ipek ve yün karışımı siyah iplikten dokuma "Mırt" denen bir elbise ile dışarı çıkmıştı.
Bu hadisi Ebû Dâvûd rivayet eder:[443]
Vakıdî "Peygamber (s.a.v)'in bürdesinin altı zir'a uzunluğu üç zir'a bir karış da eni olduğunu bunu cuma ve bayram günleri giydiğini diğer günler dürüp kaldırdığını." bahseder. Ama bu "Mu'dıl" bir hadistir.[444]
Urve der ki: Peygamber (s.a.v)'in elçiler geldiği zaman giyindiği elbisesi. Hadramut işi dört zira1 bir karış eni bulunan bir ridâ idi. Daha sonra bu rida eskimiş bir halde halifeden halifeye el değiştirdi. Onu başka bir elbisenin içine koyarak ramazan ve kurban bayramlarında giyerlerdi. Bu haberi İbnül Mübarek, İbni Lehîa. Ebul Esved, Urve isnadıyla naklediyor.[445]
Man b. İsa'nın anlatışına göre Muharnmed b. Hilâl. "Emevî halifelerinden Hişam b. Abdül Melik'in üzerinde Peygamber (s.a.v)'e ait olan iki uçlu Hiberîbürdesini gördüm. demiş.[446]
Derim ki: İşte bu Bürde Abbasî halifelerinin elinde dolaş an Peygamber (s.a.v)'den kalma bürde değildir. Bu bürde. Ebul Abbas es Sifah'm üç yüz Dinara Eyle kralından almış olduğu hürdedir. İbni İshak "bu bürdenin Peygamber (s.a.v) tarafından Eyle kralına hediye edilen bürde" olduğunu söyler ki. doğrusunu Allah bilir.[447]
Humeyd et Tavîl anlatıyor: Bize Bekir b. Abdillah el Müzenî, Haraza b. el Muğîre b. Şu'be aracılığıyla babası Muğîre b. Şu'be (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Defi Hacet için Rasûlüllah (s.a.v) ile birlikte arkadaşlar-den geri kalmıştım. Efendimiz ihtiyacını giderince ona matara getirdim. Ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra kollarını sıvamaya çalıştı, ama cüppenin yeni dar gelmiş idi. Peygamber (s.a.v) de ellerini cübbenin altından çıkardı, cübbeyi de çıkarıp omuzuna attı. Kollarını yıkayıp başına da sarığı üzerine de mesh etti. Sonra hayvanına bindi, biz de bindik.
Hadisin bir söylenişinde de "Üzerinde dar yenli Şam işi bir bürde vardı." derken bir başka rivayetinde "Üzerinde yünden bir cüppe vardı." deniyor.[448]
Eyyûb es Sahtiyanı de Zeyd b. Eşlem aracılığıyla ibni Ömer'den:
«Rasûlüllah (s.a.v)'in yanma girmiştim. Üzerimde gıcır gıcır eden bir gömlek vardı.» dediğini nakleder.[449]
İkrime anlatıyor:
-İbni Abbas (r.a.)'ı gördüm. İzarmı giydiğinde bunun ön uçlarını sarkıtırdı. İzarm uçları ayağının üzerine kadar dökülürdü. Arka taraftan da izan biraz kaldırır ve "Ben Rasülüllah (s.a.v)'i böyle giyinirken gördüm." derdi.[450]
İbni Abbas (r.a.) anlatıyor:
-Ben Peygamberimiz'! izarını göbeğinin altından giyinmiş olarak gördüm. Göbeği açıkça görünürdü. Ömer (r.a.)'ı ise göbeğinin yukarı tarafından tutunmuş gördüm.[451]
Peygamber (s.a.v) de: «Mü'min'in izan inciğinin yarısına kadar iner buyurdu.[452]
İshak b. Abdillah b. Haris b. Nevfel anlatıyor:
-Peygamber (s.a.v) yirmi yedi deveye bir takım (alt üst) hülle almıştı.[453]
Muhammed b. Şîrîn "Nebî (s.a.v)'in yirmi dokuz deveye bir takım hülle satın aldığını" söyler.[454]
Üstteki her iki rivayet de rnürsel oluşları sebebiyle zayıftır.
Ebû Dâvûd der ki: Bize Amr b. Avn. Umara b. Zâzân. Sabit isnadıyla Enes (r.a.)'m "Zî Yezen denen kral, Peygamber (s.a.v) e bir hülle hediye etmiş, Efendimiz de onu kabul buyurmuştu. Zî Yezen bunu otuz üç deve karşılığı satın almıştı.[455]
Hammâd ikilisi (b. Zeyd ile İbni Seleme) Eyyûb es Sahtiyânî, Ebû Kılâbe isnadıyla Semura b. Cündüb (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v)'i:
«Siz elbiselerin beyazını tercih edin! Dirileriniz beyaz giysin, ölülerinizi de beyazla kefenleyin!» buyurduğunu rivayet ederler. Hammad b. Zeyd kendi rivayetine:
«Zira en hayırlı elbiseniz beyazdır.» ziyadesini yapar.[456]
Buna benzer bir haberi Sevrî ve Mesûdî, Habib b. Ebî Sabit, Meymun b. Ebî Şebîb. Semura b. Cündüb isnadıyla nakleder.[457] Yine Mes'ûdî, Abdullah b. Osman b. Huseym. Saîd b. Cübeyr, İbni Abbas (r.a.) isnadıyla merfu olarak Efendimiz'den, «Beyaz elbise giyin. Ölülerinizi de onunla kefenleyin.» buyurduğunu nakleder.[458]
Bu haberi Ebû Bekr el Hüzelî de Ebû Kılâbe'den mürsel olarak nakleder.[459]
Abdül Mecîd b. Abdül Aziz b. Ebû Ruvad. İbni Sâlim'in Safvan b. Amr, Şüreyh b. Ubeyd, Ebu'd Derdâ (r.a.) isnadıyla Efendimiz (s.a.v)'in:
«Namazgahınızda ve kabirlerinizde Allah'ı en iyi ziyaret ettiğiniz elbiseniz beyaz renkli olanlarıdır.» buyurduğunu nakleder.
Hadisi İbni Mâce rivayet ediyor.[460]
Ebû İshak es Sübey'î. Hz. Berâe (r.a.)'m «Kırmızı elbiseler içinde Allah Rasûlünden daha güzel hiçbir .kimse görmedim.» dediğini anlatır.
Hadisi başka bir isnadında «Efendimiz'i kırmızı elbiseler içinde gördüm...» diyerek aynısını anlatıyor.[461]
Abdullah b. Salih, Leys, Ubeydullah b. Muğîre, Irak b. Malik isnadıylaHukeym b. Hizâm'ın şöyle dediğini anlatır:
-Muhammed (s.a.v) bana en sevgili kimseydi. Peygamber olup da Medine'ye hicret edince (kendini kasdederek) hukeym hac mevsiminde bulundu. Orada Zî Yesene ait bir elbise buldu ve onu satın aldı. Sonra onu hediye etmek için Nebi (s.a.v)'e geldi. Ama (s.a.v):
«Biz Müşriklerden hediye alamayız. Ama parayla olur.» deyince ben elbiseyi ona parayla verdim. O da onu giydi. O elbiseyi onun üzerinde mimberde iken de gördüm. O elbise içinde o güne kadar Nebi (s.a.v)'den daha güzel hiçbir şey görmemiş tim. Sonra onu Üsâme'ye verdi. Hukeym o elbiseyi Usâme'nin üzerinde gördüğü zaman: "Ya Üsame! Sen kral Zî Yezen'in elbisesini giyiyorsun demek ha!" deyİTice. Üsame "Evet. vallahi, ben kesinlikle Zi Yezen'den daha hayırlı olduğum gibi. babam da onun babasından hayırlıdır." dedi. Oradan Mekke'ye gittim. Üsame'nin hu konuşmasıyla Müslümanların işine hayret etmiştim.[462]
Avn b. Ebî Cuheyi'e babasından naklediyor:
-Hlbtah'ta bulunduğu sıra Nebi (s.a.v) e geldim. Kırmızı bir çadırın içindeydi. Üzerinde kırmızı bir elbiseyle çıktı. Hala inciğinin parlayışına bakar gibiyim.
Bu isnadı sahih bir hadistir.[463]
Hafs b. Gıyas. Haccac b. Erta. Ebû Cafer isnadıyla Câbir' den (r.a.) şöyle nakleder:
"Rasûlüliah (s.a.v) kırmızı elbisesini bayramlarda ve cumada giyerdi.» Yine bu haberi Hüşeym de Haccac aracılığıyla Ebû Cafer b. Muhammed b. Ali'den mürsel olarak rivayet eder.[464]
Ubeydullah b. Iyâd. babası aracılığıyla Ebû Ramse'nin:
"Peygamber (s.a.v)'i üzerinde yeşil renkli iki bürde içerisinde gördüm." dediğini nakleder.
Bu isnad sahihtir.[465]
Veki der ki: Bize İbni Ebî Leyla. Muhammed b. Abdirrah-man b. Esvaa b. Zürara. Muhammed b. Amr b. Şürahbil isnadıy-la Kays b. Sa'd (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Peygamber (s.a.v) bize gelmişti. Biz de ona banyo suyu hazırladık ve banyo yaptı. Sonra ben ona. Yemen safranıyla boyanmış bir battaniye getirdim. O da ona sarındı. Sanki hala Ynen safranının onun karm eti üzerindeki izine bakar gibiyim. [466]
''işan. b. Sad. Yahya b. Abdillah b. Malikin: "Rasûlüllah (s.a.v) Eîendimiz elbisesinin gömleğini, ridasmı ve sarığını boyardı; dediğini nakledersede haber mürseldir.[467]
Musab b. Abdillah b. Mus'ab ez Zübeyrî der ki: Babamı, İsmail b. AttdiHah b. Ca fer aracılığıyla babasının şöyle dediğini haber verirken duydum:
-Rasûlüllah'ı (s.a.v) üzerinde abîr otu ile boyanmış rida ve sarığı olduğu halde gördüm. Abîr, bizde za'ferana denir. Buradaki RavîMusvab, hadis ilminde gevşektir.[468]
Ümmü Seleme (r.a.)'dan "Her halde Rasûlüllah'm (s.a.v) gömleği ve ridası za'feran ve veras (ala çehre otu) ile boyanırdı." dediğini anlatır.
Bu haberi Muhammed b. Sad, İbni Ebî Füdeyk, Zekeriyya b. İbrahim, Rukeyh b. EbîUbeyde b. Abdillah b. Zem'a, babası, annesi isnadıylaÜmmü Seleme'den nakleder.[469]
Bu isnad acayib şekilde hep Medineli ravilerin birbirinden rivayetidir.
Zeyd b. Eşlem der ki: Rasûlüllah (s.a.v) elbisesini, hatta sarığını bile za'feranla boyardı.[470]
Lakin şu "mürsel" hadislerde geçen za'feranla boyama meselesi, sahih hadislerde geçen Peygamber (s.a.v)'in za'feranlamayı yasaklama emrine karşı gelecek güçte değildir. Hatta bu konudaki hadislerden birinin lafzı:
«Kişiye za'feranla boyamayı yasakladı[471] şeklinde geçer ki. buna göre belki bu iş önceleri caiz idi de sonra bunu yasaklamıştır.
Hammâd b. Seleme, zayıf bir ravi olan Alî b. Zeyd b. Cûd'ân aracılığıyla Enes b. Malikin şöyle dediğini anlatır; Rum kralı. Peygamberimize ipekten resimli bir elbise hediye etmişti. Efendimiz onu giydiler. Ben hala uzunluğu sebebiyle salınıp duran kollarına bakar gibiyim. Orada bulunanla bunun güzelliğinden hayrette kalıp: "Ya Rasûlallah! Bu sana gökten mi indirildi?" diye sormaya başladılar. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) de:
«Siz buna mı hayret ediyorsunuz. Nefsim elinde olan zata yemin olsun ki, Sad b. Muaz'ın Cennet'teki mendillerinden bir tanesi bile bundan çok daha üstündür.» buyurup, sonra da bu elbiseyi Ebû Talib'in oğlu Ca'fer'e yolladı da o giydi. Bunu gören Nebi (s.a.v) ona; «Ben onu sana giyesin diye vermemiş idim.» buyurdu. Ca'fer de "Öyleyse onu ne yapmalıyım?" diye sordu. Efendimiz de: «Onu kardeşin Necaşî'ye gönder.» buyurdu.[472]
Leys b. Sad der ki: Bana, Yezîd b. Ebî Habib, Ebu'l Hayr aracılığıyla Ukbe b. Âmir (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
-Rasülüllah (s.a.v)'e ferrûc denen ipekli bir kıbâ hediye edilmiş ve onu giyinişti. Sonra bu elbiseyle namaz da kıldı. Sonra da namazdan ayrılıp bu elbiseyi hiç sevmemiş gibi bir tavırla çok şiddetle çıkardı ve ardından da şöyle buyurdu:
«Şu, Müttekî'lere asla yakışan bir şey değil.»[473]
İmam Malik, Alkame b. Ebî Alkame. annesi isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan naklediyor:
«Ebu'l Cehm b. Huzeyfe. Efendimize üzerine nakışlı Şam işi bir ipek elbise hediye etti. Efendimiz onun içinde namaza durdu. Namazı bitirince:
«Bu elbiseyi Ebû Cehm'e geri verin! Zira ben namazda onun nakışlarına bakarak aklım karışıyordu.» buyurdu.[474]
Hişam b. Urve; babası aracılığıyla Ömer b. Ebî Seleme'den (r.a.): "Peygamber'i (s.a.v) Ümmü Seleme (r.a.)'m evinde yek pare bir elbiseye sarınmış olarak namaz kılarken gördüğünü" rivayet eder.[475]
Böyle bir haber de Enes'ten merfu olarak sahih bir isnadla nakledilir.[476]
İbni Abbas (r.a.)'tan da, Nebî (s.a.v)'i yek pare bir elbise içinde, elbisenin uzun yanını sererek toprağın sıcaklığından ve soğukluğundan kendini koruyarak namaz kıldığını gördüğü nakledilir.[477]
Abdullah b. Muhammed b. Ukayl de Câbir (r.a.)'tan:
-Peygamber (s.a.v)'in bir izara bürünerek üzerinde başka bir elbise olmadan namaz kıldığını söylediğini nakleder.[478]
Yûnus b. Haris es Sakafi. Ebû Avn Muhammed b. Ubeydillah b. Saîd es Sakafî. babası isnadıyla Muğîra b. Şuıbe (r.a.)'tan nakleder ki: "Rasûlüllah (s.a.v) hasırın üstünde dedi bağlanmış postun üstünde de namaz kılar imiş"
Bu hadisi Ebû Dâvûd nakleder.[479]
Şu'be, Habîb b. Ebî Sabit isnadıyla Enes (r.a.)'tan; "Rasûlüllah (s.a.v)'in yünlü giydiğini" nakleder.[480]
Humeyd b. Hilal, EbûDürde'nin şöyle dediğini naklediyor:
-Hz. Âişe (r.a.)'ın yanma girmiştim. Bize Yemende dokunulan kaim bir izar ile keçeden yapılma bir elbise çıkarıp göstererek. Rasûlüllah (s.a.v)'in bunlar üzerindeyken vefat ettiğine yemin etti.
Bu haberi Müslim nakletmiştir.[481]
Hişam b. Urve. babasından Hz. Âişe'nin (r.a.): "Rasûlüllah m (s.a.v) yatağı içi lif dolu deriden idi. dediğini anlatır.[482]
Efendimiz (s.a.v)'in Zühd'ü anlatılırken, bu anlamda çok hadis geçti. Pek çok alim Ebû Hüreyre aracılığıyla Rasûlüllah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu anlatıyor:
«Sizden hiçbiriniz bir tarafı omuzunda olmayan (sadece belden aşağıyı örten) tek elbise içinde namaz kılmasın.»
Hadisi Buharı böyle naklederken. Müslim "iki omuzunda" diye naklediyor.[483]
Atâ b. Ebî Rabah, Esma'nın kölesi Abdullah aracılığıyla Esma bn. Ebî Bekir'den şöyle anlatır:
-Bir gün Esma (r.a.) yakası ve paça aralığı ipek geçirilmiş Kisravan işi bir Taylasan cüppe çıkarıp gösterdi ve: "İşte Rasûlüllah'm cüppesi budur. Efendimiz (s.a.v) bunu giyerlerdi. Biz hastalara şifa için bunu yıkar (suyunu) verirdik." dedi.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[484]
Aynı hadisi İmam Ahmed de Müsned'inde «Taylasan bir cüppe olup. üzerinde Kisravan ipeğinden bir yaka vardı.» diye nakleder.[485]
Ubeydullah ve diğerleri Naff yoluyla İbni Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) altın bir yüzük edinmişti. Bunu sağ eline taktığında yüzük kaşını avcunun içine getirirdi. İnsanlar da altın yüzük takınmaya başladılar. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) hutbeye çıkıp oturdu, yüzüğü parmağından çekip attı
ve: «Vallahi bunu bir daha takmmıyacağım.» buyurdu. İnsanlar da altın yüzüklerini çıkardılar.[486]
Bu haberin bir benzeri de Mücahicl ve Muhammed b. Ali tarafından iki ayrı isnadla Mürsel olarak rivayet edilmiştir.[487]
Buharî'de de: "Nebî (s.a.v) altın yüzük takmayı yasakladı. [488]der.
Yine Enes (r.a.)'ın şöyle dediği de sahihtir:
-Rasûlüllah (s.a.v) Kaysere mektup yazmış ve üzerini mühürlememişti. Kendisine "Senin mektubun mühürlü olmadıkça okunmaz." denildi de Peygamber de kendine gümüş bir yüzük edindi. Üzerinin nakısı "La ilahe illallah, Muhammed Rasûlüllah" yazılıydı. Şimdi bile ben hala Rasûlü Ekrem'in parmağında o yüzüğün aklığına bakar gibi oluyorum. O gümüş ten idi. Kendi yüzüğünün kaşındaki bu (mühür olarak kullandığı Lailahe illallah yazan) nakşı insanların yüzüklerine de kazdırmalarını yasakladı. «O yüzük gümüş idi. Kaşı da ondan idi»[489]
Yine Enes'in "Peygamberimiz (s.a.v) gümüşten bir yüzük yaptırdı. Kaşı Habeşistan taşı olup «La ilahe illallah» nakş edilmişti." dediği de sahih bir haberdir.[490]
ibni Ömer (r.a.)'m şöyle dediği de sahih bir haberdir:
-Rasûlüllah (s.a.v) gümüşten bir yüzük yaptırdı. Vefatına kadar elindeydi. Sonra Ebû Bekir (t.a.), ardından Ömer'in (r.a.). sonra da Osman (r.a.) parmağında idi. Sonunda Erîs denen kuyuya düştü. Üzerinde «Lâ ilahe illallah» nakşı vardı.[491]
Yine İbni Ömer'den yapılan bir rivayette de "Efendimiz yüzüğün kaşını avucunun içine çevirirdi." denmektedir.[492]
Mekhûl ile İbrahim Nehâî'den ayrı ayrı yapılan rivayetlerde de:
-Peygamber (s.a.v)'in yüzüğünün demir olup üzeri gümüş kaplama olduğu, söylenir.[493]
Aynı haberi Ebû Nüaym da. İshak. Saîd, Haîid b. Saîd isnadıyla naklederse de[494] buradaki Ravi Saîd. Halide yetişmemiştir.
Ahmed b. Muhammed b. El Ezrukî anlatıyor: Bize Amr b. Yahya b. Saîd el Kuraşî dedesi Saîd'in şöyle dediğini anlattı:
-Amr b. Saîd b. el Âs. Habeşistan'dan geri döndüğü zaman, Rasûlüllah (s.a.v)'in huzuruna girdi. Efendimiz onu:
«Bu elindeki yüzük ne oluyor ya Amr?» diye sorunca "bir halka" diye cevap verdi. Efendimiz:
«Nakşında ne var?» deyince Amr, "Muhammedün Rasûlüllah" yazısı var, dedi. Rasûlüllah (s.a.v) de onu Amr'dan alarak takındı. Artık vefatına kadar o hep parmağmdaydı. Sonra onu Ebû Bekir takındı. Sonra da Ömer takındı. Ömer' den sonra Osman'a geçti. Hz. Osman Medine halkına Erîs adı verilen su kuyusu kazdırdığı sırada bu kuyunun ağzında oturuyor ve kazıyı yönetiyordu. Birden yüzük kuyunun içine düştü. Osman (r.a.)'m yüzüğü sık sık parmağından çıkarma adeti vardı. Uzun süre yüzüğü kuyuda aradılarsa da bulamadılar.[495]
Enes anlatıyor: Peygamber (s.a.v)'in yüzüğündeki nakış üç satır idi. "Muhammed" birinci. "Rasûl" ikinci. "Allah" da üçüncu satırdı.[496]
Enes der ki: Bu yüzük Hz. Osman'ın elinde altı yıl kaldı. Erîs kuyusu başında biz de onunla beraberdik. Elinde yüzüğü çevirip duruyordu. Birden yüzük kuyuya düştü. Üç gün Osman'la birlikte yüzüğü aradıksa da bulma imkanımız olmadı.[497]
Abdullah b. Cafer de: "Nebi (s.a.v)'in yüzüğü sağ eline taktığını..." anlatır.[498]
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'tan nakledildiğine göre: Peygamber (s.a.v) yüzüğünü sol eline takarmış[499] İbni Ömer'den de aynısı nakledilir.
İbni Ömer'in de sağ eline taktığı rivayeti sahihtir.[500]
Hemmam, Katade'nin Enes (r.a.)'tan:
Peygamber (s.a.v)'in takunyalarında iki tane parmak arasından geçmeli tasma vardı.» dediğini nakleder ki. sahihtir.[501]
Abdullah b. el Haris der ki:
«Rasûlüllah (s.a.v)'in ayakkabısının iki tasması olup. bunlar düğüm yerinde bükülmüş haldeydiler.»[502]
Hişam b. Urve anlatıyor; Rasûlüllah (s.a.v)'in ayakkabısını gördüm. Ortası yontulup inceltilmiş, ökçeli ve dil gibi ince uzun olup iki tasmalı idi.[503]
Ayakkabıyla Namaz
Ebû Avâne. Ebû Seleme Sâîd b. Yezîd'den naklediyor: Enes'e (r.a.), "Rasûlüllah ayakkabılı iken de namaz kıldığı olur muydu?" dedim de. "evet" dedi.[504]
Haberin bir benzeri de birçok yolla rivayet edilmiştir.[505]
Hammad b. Seleme. Ebû Neâme es Sadî. Ebû Nadra isnadıyla Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır: Rasûlüllah birgün namaz kılarken ayakkabısını çıkarıp sol tarafına koydu. Bunun üzerine Ashab da ayakkabılarını çıkardılar, namazı bitirince Efendimiz:
«Siz ayakkabılarınızı çıkartmaya götüren sebeb ne?» buyurdu. "Senin çıkardığını görünce, biz de çıkardık." diye cevap verdiler. Peygamber (s.a.v) de:
«Bana Cebrail onlarda bir pislik veya necaset olduğunu haber verdi de ondan çıkardım. Sizden biriniz böyle bir şey görürse onu iyice silip sonra onlarla namazını kılsın.» buyurdu.[506]
Ubeyd b. Cüreyc anlatıyor: İbni Ömer (r.a.)'a. "Görüyorum ki. Sibtî işi şu ayakkabıyı çok seviyorsun." dedim. Bana. "Ben Rasûlüllah'ı bunları giyinirken ve ayağındayken abdest alırken gördüm." dedi.[507]
Es Sibt: Selem ağacı yaprağıyla dibağlanmış deriye, denir. Abdullah b. Büreyde anlatıyor:
Habeş kralı Necâşî. Nebi (s.a.v)'e sade yapihşh. siyah bir çift mesh hediye etmişti. Efendimiz {s.a.v) onları giyer ve üzerlerine de mesh ederdi.[508]
Ebû Nüaym anlatıyor: Bize Mendel. Sevr b. Yezîd isnadıyla Halid b. Madân'm şöyle dediğini anlattı:
-Peygamber (s.a.v) yolculuğa tarak, ayna. kremlik, misvak ve sürme alarak çıkardı.
Lakin haber mürseldir.[509]
İbni Abbas der ki. Rasûlüllah (s.a.v)'in uyuyacağında her bir gözüne üçer defa sürme çekindiği bir "sürmezenlik"i vardı.[510]
Hibban b. Ali. Muhammed b. Ubeydillah b. Ebî Rafi\ babası, dedesi isnadıyla. "Rasûlüllah (s.a.v) oruçlu iken "İsmed" denen sürme ile sürmelenirdi." diye nakleder. İsnadı "leyyîn"dır.[511]
Zührî. Ubeydullah b. Abdillah tan nakleder ki. "Mukavkıs denen kral Peygamber (s.a.v)'e cam bir bardak hediye etmişti. Rasûlüllah ondan su içerdi.[512]
Humeyd et Tavîl der ki: "Ben Peygamberin su bardağını Enes (r.a.)'m evinde gördüm. Bardağı gümüş bir kuşakla bağlamış idi."
Bu sahih bir hadistir.[513]
Asım el Ahval ise şöyle anlatır: Rasülüllah'm bardağını Enes'in yanında gördüm. Artık çatlamış idi. Enes de ona gümüşten zincir geçirmiş idi.
Asım der ki: O gayet güzel bir bardak olup genişçe ve ılgın ağacından yapılmış idi.
Enes (r.a.): "Ben şu bardakla Rasûlüllah (s.a.v) şu kadar su ikram ettim." der.[514] İbni Şîrîn de: "Onun demirden bir halkası vardı. Enes (r.a.) onu çıkarıp yerine gümüş veya altın bir halka geçirmek istedi. Ama Ebû Taîha kendisine: «Sakın Rasûlüllah (s.a.v) 'in yaptığı şeylerden bir şeyi değiştirmeye kalkma.» deyince vazgeçti.
Hadisi Buharı naklediyor.[515]
Bize Kırâet icazetiyle Ömer b. Abdül Münim. Ebul Kasım Abdüssamed b. Muhammed el Kâdi. Ebul Kasım, İsmail b. Muhammed el Hafız. Süleyman b. İbrahim el Hafız ile Abdullah b. Muhammed en Nîlî ikilisi, Ali b. el Kasım el Mukrî isnadıyla. Ebûl Hüseyin Ahmed b. Fâris el Lüğavî'den şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v)in silahları şunlardan ibaretti:
1- Zülfikar: Bu, Bedir harbinde ele geçirdiği bir kılıç idi.
2- Babasmdan miras kaîan bir kılıç.
3- Savd b. Ubade'nin hediye etmiş olduğu "el Adb" isimli kılıç.
4- Benî Kaynuka Yahudilerinin silahları arasında elde ettiği Kala kalesi yapımı bir kılıç. Bir rivayette buna Bettar da deniyormuş
5- E1 Hatef isimli bir kılıç,
6- Çok keskin bir kılıç olduğundan "el Mihzen" denen kılıç.
7- Rasüb adlı kılıcı. Bunların toplamı sekiz adet kılıç idi.[516]
Şeyhimiz Şerfüddîn Dimyatı der ki: Peygamber (s.a.v)'in ilk sahib olduğu kılıç "el Mensur" denileni olup. babasından miras kalmıştı. Bu kılıcı cinlerin yaptığı söylenir. Hicretinde onu Medine'ye getirmiş idi.[517]
Peygamber Bedir'e müşriklerin üzerine doğru yürüyünce Sad b.^Ubâde (r.a.) kendisine "el Adb" denilen bir kılıç yollamıştı.[518]
Kılıçlarından biri "Zül Fikâr" idi. (Omurgalı kılıç) Buna omurgalı anlamında ad verilmesinin sebebi ortasının omurga şeklinde yapılmış oluşundandı. Bedir günü Peygamber'in malı olmuştu. Daha önce Âs b. Münebbih b. Haccac denen, Nübeyh b. Haccâc b. Âmir es Sehmî'nin kardeşinin idi. Bu Âs. babası ve amcası Bedir harbinde Kafir iken öldürüldüler. Bu kılıcın "Kabîası ; kaimesi (kabzesi) halkası, duvara asılan ipi, makaraları ve ağzı gümüşten idi. Kâime diye el tutan yere denir ki, umumiyetle "Kabze" denir.[519]
Tirmizî, Hûd b. Abdillah b. Sa'd b. Mezîde hadisinde dedesi Mezîde'nin şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Mekke fethi günü Mekke'ye girdi. Kılıcında altın ve gümüş işlemeler vardı. (Talib der ki: "Gümüş neresindeydi?" diye sordum, "Kabîası gümüştü" dedi.) İşte bu Zül Fikâr denen kılıç idi.[520] Eğer "Fikâr" diye "Fe" harfini esre okursam o zaman "Fikra"nm çoğulu olur. "Fekar" diye "fe" harfini üstün okursak "Fekâra"nm çoğulu olur ki, üstündeki omurga gibi işlemesi yüzünden bu adı almıştır. Bu işleme kılıcın gövdesinde çukurlar halinde ona güzellik veren bir halde idi.
Zül Fikâr hakkında şöyle de deniliyor: Bunun asıl yapısı demir olup Cürhüm kabilesinin Kabe'deki gömülü bulunan hazineleri arasında çıkmıştır. Bu demirden Zül Fikâr ile Amr b. Madî Kerib ez Zübeydî'nin (eğilmez anlamlı) "Samsâme" denen kılıcı yapılmış. Amr bu kılıcı Halid b. Saîd b. el Âs'a hediye etmiştir.[521]
Efendimiz Benî Kaynuka ganimetleri arasından üç kılıç almıştı:
1- Çöldeki Murcu'l Kal'a denen yerin yapımı "Kaleî" adlı kılıç.
2- Bettâr,
3- Hanîf adlı kılıçlar. Bundan daha sonra Efendimiz "Er Rasüb" adlı kılıcı da bu adı "suyun dibine çökme" anlamındaki "rase'be" kelimesinden almıştır. "El Mihzem" ise müthiş kesici demek olup bu iki kılıcı da Tay kabilesinin putunu yıkıp da oraya hediye edilen şeyleri elde ettikleri zaman bu eşyalar arasından elde etmişlerdi. Yine onun "el Kadîb" adlı bir kılıcı vardı ki. kesme anlamına gelen "el Kadb" kökünden türetilen "kesici anlamına" gelen bir ismi vardı.[522]
Tirmizî, İbni Şîrînin şöyle değini anlatır: Benim kılıcım Semura b. Cündüb (r.a.)'m kılıcının kalıbına göre yapıldı. Semura (r.a.)'m iddiasına göre kendi kılıcı da Rasûlüllah (s.a.v)' in kılıcına benzeterek yapılmış Bu kılıç Hanefî idi.
Bu hadisi İbni Şîrîn'den nakleden Osman b. Saîd adlı ravidir ki: (hıfzının kötülüğü sebebiyle) kavi biri değildi.[523] Enes (r.a.) tan: "Rasûlüllah (s.a.v) kılıcının kabîası gümüştü" diye rivayet eden kişi budur.[524]
Şeyhimiz, Dimyâtî devamla der ki: Peygamber (s.a.v)'in uzunluğu sebebiyle «Zatil Füdül» denilen bir zırhı vardı. Bedir harbine gideceğinde bu zırhı Sa'd b. Ubâde Efendimize hediye olarak yollamış idi. Kemerli oluşuna binaen "Zâtil Vişah" denen bir diğer zırhı, yine "Zatül Havâşî" adlı zırhları vardı. "Essuğdiyye"[525] ve "Fidda" adında Beni Kaynuka Yahudi'lerinden ele geçen iki zırhı olup bunlardan "Suğdiyye" adlısı Ukyer el Kaynûkâî'ye ait olup aslen Dâvûd (a.s.)'m Câlût'u öldürdüğü zaman giyindiği zırhı idi.[526]
Efendimizin "el Betrâ" "el Harnak" adlı zırhları da vardı. Bu ikincisi "Tavşan yavrusu" anlamına gelir.
Peygamber fs.a.v) Uhud harbinde "Zatül Füdûl" ve "Fıdla" adlı iki zırhını giymişti. Hayber seferinde de üzerinde "Es Suğdiyye" ve "Zatül Fudûl" adlı zırhları vardı.[527]
Nebi (s.a.v) Efendimiz vefat ettiği zaman zırhının birisi bir Yahudi'de rehin bulunuyordu. Ailesine yiyecek olarak aldığı otuz sa arpa karşılığı onu rehin bırakmıştı.[528]
Ubeys b. Merhum el Attar, Hatem b. İsmail. Cavfer b. Muhammed isnadıyla babası Muhammed b. Ali'nin şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in zırhının göğüs yerinde gümüşten iki halka vardı. İki halka da arkasında vardı. Muhammed b. Ali der ki: Ben bir defasında onu giymiştim. Ağırlığından yeri eş erek yürüyebiliyordum.[529]
Yine Şeyhimiz, Dimyâti şöyle anlatıyor: Peygamber 'in (s.a.v) beş tane de yayı vardı. Üçü "Benî Kaynuka" silahları arasından ele geçen, birisi "Ez Zevrâ" adlısı öbürü de"el Ketum" deneni
idi. Oklarını kattığı ok kuburuna da "el Kâfur" denilirdi.[530]
Peygamber (s.a.v)'in süet deriden yapılma bir kemeri olup üç gümüş halkalı idi. Yine kılıç ve okun değince kayıp gittiği için kaygan anlamlı "zelûk" denen bir kalkan ile "el Unuk" denen başka bir kalkanı daha vardı. Efendimize üzerinde kartal veya koç kabartması bulunan bir kalkan hediye edilmişti. Elini bu resmin üzerine koyunca Allah bu resmi oradan gidermişti.[531]
Benî Kaynuka ganimetlerinden üç tane mızrak aldı. Onun "el Mesvâ" denen bir mizrağryla "el Mütesennâ" denen bir başka mızrağı da vardı.[532]
"El Beydâ" adlı bir harbesivle ucu kumalı baston gibi kullanılan bir harbesi daha vardı.[533]
Efendimiz'in Benî Kaynuka silahları arasından ganimet olarak aldığı "el Müveşşah" adlı bir miğferi ile (uzunluğunu ifade eden) "es Sebûğ" adlı bir başka miğferi daha vardı.[534]
Peygamber (s.a.v)'in "Ukâb" adlı, çizgili kadifeden yapma dörtgen bir bayrağı vardı.[535]
Ebû Dâvûd, Simâk b. Harb kabilesinden biri, o da başka biri isnadıyla bu zatın: "Rasûlüllah (s.a.v)'in bayrağını sarı renkli olarak gördüm. Onun sancağı ise beyazdı." dediğini nakleder.[536]
Belki içine siyah da girmiş idi. Belki bu hanımlarından birinin örtüsü idi.[537]
Rasûlüllah'm çadırının adı "el Kinn" idi.[538]
Onun bir ziraya da biraz daha uzunca, yürürken dayandığı, hayvana binince önüne astığı ucu eğri bir bastonu vardı.[539]
Yine Onun "el Urcûn" denen bir asası ile "el Memşûk" adlı bir deyneğı vardı.[540]
Peygamber (s.a.v)'in bardağının adı "Rayyûn" idi. Bundan başka onun yarım müdd' de tahmin edilen demirli bir bardağı daha vardı.[541]
İbni Şîrîn, Enes (r.a.)'m: "Peygamber'in bardağı yarılmıştı. Bu yarığı gümüş bir zencirle tutturdu." dediğini anlatır.
Haberi Buharî nakleder.[542]
(S.a.v)'in cam bir bardağıyla taş bir testisi vardı ve çok kere bundan abdestlenirdi. Halis bakırdan yapma bir boyalığı vardı.[543]
"Sâdıra" adlı bir su tuluğu, bakır bir çamaşır leğeni. Mu-kavkis'ın hediye ettiği, içine ayna fildişi takarak, sürmelik, makas ve misvak koyduğu bir çantası vardı.[544]
Efendimiz'in Sıbtî işi iki ayakkabısı, bir tabağı, bir döşeği, bir kadifesi vardı. Kâfur ve öd ağacını yakarak onun buhurunu koklardı.[545]
Yukardaki kendine ulaşan aynı isnadla İbni Farı der ki:
-Anlatıldığına göre (s.a.v) vefat ettiğinde yemen işi iki elbise, Umman işi bir izar, Suhar işi iki elbise ile bir gömlek, Sehûl işi bir gömlek, Yemen işi bir cüppe, üste giyilen dürden aba, beyaz bir elbise üç veya dört ufak takke, beş karış uzunlukta bir izar ve Yemen işi ala çehre (veres) otuyla boyanmış bir battaniyesi vardı.[546]
Bu konunun çoğu gördüğünüz gibi isnadı olmadan verilen bilgilerdir. İbni Faris ve Şeyhimiz Dimyatı bu şekilde aktarırlar. Bunların doğru olup olmadığını ancak Allah bilir.[547]
Buharı, Abbas b. Sehl b. Sad hadisinde babası Sehl b. Sad'dan; «Efendimize ait "Lahîf'' denilen bir at bizim bahçede olurdu.» diye nakleder.[548]
Zayıf bir Ravi olan Abdül Müheymin b. Abbas b. Sehl b. Sad. babası, dedesi isnadıyla şöyle anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in babam Sad b. Sad es Saîdi'nin bahçesinde beslediği üç atı vardı. Peygamber (s.a.v)'i bunlara "el Lizâz"; "ez Zarib" ve "el Lahîf" diye isimlendirirken duydum. Bu rivayeti Abdül Müheymin'den Vakîdi naklediyor. Yine bu hadiste senedi de vererek:
«Lizaz adlı atı ona kral Mukavkıs. "el Lahîf" adlı olanını Rabîa b. Ebil Berâe hediye etmişti. Efendimiz'e bu atı Kilâb oğulları hayvanlarından ihsan olarak verilenlerden seçmişti. "Zarib" ise Efendimiz'e Ferve b. Amr el Cizâmî tarafından hediye edilmişti.[549]
"Lizâz" arabcada "Lâ zeze"den gelir, yapıştırmak anlamındadır. "Mülezzez" de toplu ve kuvvetli yaradılışlı demektir.
"Zarib" ise Zırab'm tekilidir. Bu da küçük tepeye denir. Bu at boylu ve şişman olduğu için "tepe zarib" olarak adlanmıştır.
Vakıdî bunu "Ti" harfi ile "Tarib" diye adlandırır ki. sesinin tatlılığı veya hareketliliği ile bu ad verilmiş olur.
"El Lahîf" ise "Lâhif" anlamına yani sanki kuyruğu yerde uzun elbise gibi sürünüp giden demek olur. "Lühayf" da denilirki, bu küçültme ismi olur.[550]
Peygamber'in ilk sahib olduğu at "Es Sekbü" atıdır. Eski sahibi Bedevi ona "ed Darîs" derdi. (Sekb koşucu hafif canlı demektir. Daris ise kaba. huysuz demektir) Efendimiz onu on Okıyye'ye (12 dirhem) satm aldı. Uhud harbine ilk defa onun üzerinde gitti. Müslümanların o gün bundan ve Ebû Bürde b. Niyâr'm atından başka atları yoktu. Ona ait bir at da "el Mürteciz" idi. (Şarkıcı anlamında) Kişnemesinin güzelliği sebebiyle bu adı almış beyaz bir at idi. At hafif canlı, koşucu olursa sanki su dökülür gibi güpür güpür giderse Sekib ve Feyyiz derler.
Temîm'i Dâri de Efendimize "el Verde" denen bir at hediye etti. O da bunu Ömer (r.a.) a verdi. Bu duru ile kumral arasında renkli bir at idi.[551]
Onun "Sebha" diye çağrılan bir atı vardı ki. koşuda ayağını en ileri noktaya atmaya "Tırafü Sâbih" derler.
Üstad Dimyatı «İşte Peygamber'in şu yedi atı bütün tarihçilerin ittifakla bildirdikleridir. Bundan başka on beş at daha anlatılır ki. bunlarda alimler ihtilaf etmişlerdir. Biz bunları "Kitabül Hayl" adlı eserimizde tafsilatı ile anlattık» diyor. Yine "Onun yularının yan yüzleri liften yapılmaydı." diyor.[552]
Efendimiz'in Mukavkıs tarafından hediye edilmiş boz renkli "Düldül" denen bir katırıyla "Ufeyr" denen bir eşeği Ferve el Cizâmî tarafından hediye edilmiş "Fidda" adlı bir katırıyla "Yafûr" denen bir eşeği vardı. Bu katırı Ebû Bekir (r.a.) a hediye etti. Bundan başka bir katırı daha vardı.[553]
EbûHumeyd es Sâıdî anlatıyor: Tebük gazasına çıktığımızda, Eyle meliki İbnü'l Almâ'nm elçisi Efendimiz e bir mektup getirip bir de beyaz katır hediye etti. Rasûlüllah (s.a.v) de ona mektup yazıp bir de bürde (hırka) hediye edip ülkesini ona vasiyet etti.
Bu hadis Buharı ve diğer Sahihlerdedir.[554]
İbni Sa'd "Düvmetül Cendel emiri (kralcığı) Rasûlüllah (s.a.v)e bir katır ile halis ipekten bir cüppe göndermiş" der. Ancak haberin senedinde Abdullah b. Meymûn el Kaddah diye birisi var ki zayıf bir ravidir.[555]
Bu arada "Kisrâ'nm da Efendimiz'e bir katır hediye ettiği"[556] söylenirse de bu çok uzak bir ihtimaldir. Zira o mel'un Efendimizin mektubunu bile yırtıp atmış idi.[557]
Peygamberimizin "Kasva" adlı. Mekke'den Medine'ye hicret ederken bindikleri bir devesi vardı. Buna "Adbâ" ve "Cedvâ" da denirdi ki, kumral renkli bir hayvandı.[558]
Eymen b. Nabil, Kudame b. Abdillah'm şöyle dediğini rivayet eder:
-Ben Peygamberimizi sarışın kızıla çalar bir deve üzerinde şeytan taşlarken gördüm...
Bu hasen bir hadistir.[559] Sohbâ kumral demektir.
Peygamber (s.a.v)ln bir süt devesi vardı. Gatafan ve Fezâre kabilesinden adamlar onu gece baskınıyla çalmak istedilerse de Seleme b. Ekvâ (r.a.) onu ellerinden kurtardı ve sürerek getirdi.
Buharî rivayet ediyor. Bu hadis Sülasiyyat'tandır.[560]
Rivayetlerde nakledilir ki: Hudeybiye günü Peygamber (s.a.v) burnunda gümüş bir tanecik bulunan bir deve hediye etmişti. Bunu Bedir harbinde Ebû Cehil'den ganimet olarak almıştı. Bunu gördükçe Müşriklerin öfkesini artırmak için hediye etmişti. Bu deve Mehran b. Hayoğullarmm cins develerinden biri olup, üzerinde harbe gidilir, sütünü sağacağında yoldan alakoyardı.[561]
"Efendimizin ormanda beslettiği yirmi süt devesi olup her gece kendisine iki kırba süt gönderildiği" de rivayet olunur.[562]
Efendimizin on beş süt devesi vardı ki, bunları el Arenî' lerin öldürdüğü kölesi Yesar güderdi. Onlar onu Öldürüp develeri götürdüler. Yakalanıp getirilerek kısas yapılarak gözlerine mil çekildi.[563]
Yüz tane keçisi vardı. Bunların fazlalaşmasını istemezdi. Çoban ne vakit bir oğlak kuzulatsa yerine bir keçi keserdi.[564]
Vüheyb, Hişam b. Urve. babası. Urve isnadıyla Hz. Âişe' den nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v)'e büyü yapıldı. Öyle etkiledi ki, yapmadığı bir şey yapmış olduğunu tahayyül eder oldu. Hatta bir gün onu dua ederken gördüm. Bana «Farkına vardın mı? Allah (c.c.) kendine sorduğum hususu bana açıkladı. Bana iki adam geldi. Biri başucumda diğeri ayak ucumda oturdu. Bir diğerine: "Bu kişinin ağrısı ne?" dedi. Öbürü "büyülenmiş" dedi. "Kim büyülemiş?" deyince öteki: "Lebîd b. el Asam" diye cevapladı. "Ne ile büyü yapmış?" deyince de: "Tarak, taranınca dökülen saç ve erkek hurma çiçeğinin kapçığı ile" dedi. "Peki büyü nerde?" demesine de "Zervân[565] kuyusunda" diye cevap verdi.» diye anlattı. Sonra Rasûlüllah (s.a.v) oraya gidip geldi. Gelince Âişe'ye haber vererek: «Sanki oranın hurma ağaçları şeytan başları gibiydi. Kuyunun suyu da kına suyu gibi.» dedi. Âişe der ki: "Ya Rasûlallah! Bunu insanlara çıkarıp gösterseydin." dedim de bana: «Artık Allah bana şifa verdi. Hem de ben insanlara bundan bir şey yapmaktan korktum.» buyurdu.[566]
Hadisin bir başka lafzında: «Erivan kuyusu» olarak geçer.
Tabiîn'den olan Afrâ'nm kölesi Ömer anlatır ki:
-Lebîd b. A'sam, Peygamber (s.a.v)'e büyü yaptı. Hatta gözü, gördüğünü karıştırır oldu. Ashab Efendimizi ziyaret bile ettiler. Sonra Cebrail ile Mikail gelip Efendimize haber verdiler. Peygamber (s.a.v) de bu Yahudi'yi yakaladı ve adam bunu itiraf etti. (s.a.v) de sihri kuyudan çıkardı, çözüp açtı. Böylece Efendimiz (s.a.v) iyileşti ve Lebîd'i affetti.[567]
Yunus, Zührî'nin Zimmî sihirbazlar hakkında "bunlar büyü yapmakla öldürülmezler. Bir Yahudi, Rasûlüllah'ı zehirlediği halde onu öldürmedi." dediğini anlatır.[568]
İkrime de, Rasûlüllah'm onu affettiğini söyler.[569]
Vakıdî de: "Bu af rivayeti bize göre "onu öldürdü" diye-ninkinden daha sağlam" der.[570]
Ebû Muaviye, A'meş aracılığıyla İbrahim Nehâî'nin "Ashabı Kiram Rasûlü Ekrem'i de, Ebû Bekir'i de, Yahudi'ler ze-hirlediler." dediğini nakleder.[571]
Sahih hadiste İbni Abbas (r.a.)'m: "Hayber Yahudi'lerinden bir kadmm Rasûlüllah'a (s.a.v) zehirlenmiş bir keçi ikram ettiğini" anlatır. Câbir, Ebû Hüreyre ve diğer Ashab'tan bazıları naklederler ki, Rasûlüllah (s.a.v) Hayber'i fethedip de, sükûnet bulunca, Merhab denen Yahudi'nin bacısı ve Selam b. Mişkem'in karısı olan Zeyneb bn. el Haris öldürücü bir zehri kesip kızarttıkları bir oğlağın etine kattılar. Zehri bilhassa ön ve arka butlara fazlaca koydular. Peygamber (s.a.v) akşam namazını kılıp da dönünce kadm Efendimizin yüklerinin yanında oturuyordu. Efendimiz'e "Şu sana benim hediyemdi, ya Muhammedi" dedi. Efendimiz yanındakilere almalarını söyledi ve kebabı kadından alındı ve Efendimizin Önüne konuldu. Ashab da hazır idiler. Bişr b. Berâ b. Ma'rûr da bunlardan biriydi. Efendimiz uzanıp aldı ve bu buttan ısırdı. Öteki kemiği de Bişr b. Ma'rur alıp ısırdı. Oradakiler de diğer yerlerden yediler. Rasülüllah bundan bir lokma yiyince:
«Çekin elinizi. Şu but bana etin zehirlenmiş olduğunu haber verdi.» buyurdu. Bişr de: "Sana ikram eden Allah için. Ben de yediğimde bu zehri anladım. Senin yemeğine tiksinti veririm korkusuyla onu ağzımdan tükürüp atmadım. Sen ağzına aldığını yeyince, nefsimin senin nefsiyin yaptığını yapmamasını arzu etmedim. Senin içinde cinayez bulunan bir lokmayı yutmayacağını umdum." dedi. Bişr daha yerinden kalkmadan rengi değişti acısı bir yıl bile sürmeyip öldü.
Bazıları da "Bişr yerinden hiç kalkamadan orada öldü." derler. Rasülüllah (s.a.v) kadını çağırıp: "Buna niye teşebbüs ettin?" diye sorguladı. Kadın da: «Sen benim milletimden alacağını aldın. Babamı, amcamı ve kocamı öldürdün. Ben kendi kendime, eğer bu adam Peygamber ise, but ona haber verecektir. Yok eğer bir kral ise ölür de kurtuluruz." diye düşündüm.» dedi.
Efendimiz kadını Bişr İn velilerinin eline öldürmeleri için verdi. (Esas olan budur.)
Ebû Hüreyre (r.a.) ise şöyle der:
Rasülüllah (s.a.v) kadına dokunmadı ve omuz başından kan aldırdı. Bu kan alma işlemini Ebû Hind bir boynuz ve bıçakla yaptı. Efendimiz Ashab'ma da bunu emretti. Onlar da başlarının ortasından kan aldırdılar. Bundan sonra (s.a.v) üç yıl daha yaşadı.[572]
Rasûlü Ekrem (s.a.v) ölümüyle sonuçlanan hastalığında şöyle diyordu:
«Hala Hayber'de yediğim etin acısını duyuyorum. İşte şah damarımın kesilme vakti gelmiştir. (Bir rivayette de) Hala Hayber yemeğinin zehrinin acısı dönüp dönüp bana geri geliyor.»
Bu hadisin aslı Buharî'de dir. Ama bu şekildeki Siyak'ı ğarîbdir.[573]
EbûlAhvas, EbûMes'ûd (r.a.)'m şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) katledilerek öldürülmüştür, diye dokuz defa yemin etmem bir kere yemin etmemden daha hayırlıdır. Yani Nebi (s.a.v) şehit edilmiştir. Böylece Allah (c.c.) onu peygamber olarak vazifelendirmiş ve şehit yapmıştır.[574]
Çok zayıf bir ravi olan Abdullah b. Şebîb er Rabaî anlatıyor :
-Bize Muhammed b. Ömer b. Saîd b. Muhammed b. Cübeyr b. Mut*im, "Bana halam Ümmü Osman, babası Saîd'in. kendi babası Muhammed'den babası Cübeyr b. Mut'ım (r.a.)'ı şöyle derken işittiğini haber verdi:
-Allah, Peygamberi Muhammed (a.s.)'ı gönderip de, dini Mekke'de yayıldığında ben Şam diyarına gitmiştim. Busra şehrine geldiğimiz zaman Hıristiyan'lardan bir grup bana gelerek: "Sen Harem'den misin?" dediler. "Evet" dedim. "Sizin aranızda şu peygamberlik iddia eden şahsı tanıyor musun?" dediler. "Evet" dedim. O zaman beni içi resim dolu, onlara ait bir küçük kiliseye soktular ve "bak bakalım, burada onun resmini görebilecek misin?" dediler. Resimlere baktım ama onun resmini göremedim. "Ben burada onun resmini göremedim." dedim. Bu defa beni bundan daha büyük bir kiliseye soktular. Etrafa bakındım, bir de ne göreyim. Rasûlüllah'ın (s.a.v) sıfatı ve resmi ile Ebû Bekr'in sıfatı ve resmi durmuyor mu. Ebû Bekir, Rasûlüllah'ın ökçesine yapışmış gibi bir resim. Bana "Sen onun sıfatını görebiliyor musun.?" dediler. "Evet" dedim. "Bu o mu?" dediler. "Allah şahit evet. Bunun o olduğuna şahit olurum." dedim. "Peki bu ökçesine yapışanın kim olduğunu da biliyor musun?" dediler. "Evet." dedim. Bu sefer onlar "Biz de bu zatın sizin adamınız olan o zat olduğuna berikinin de ondan sonra gelecek halife olduğuna şahit oluruz." dediler.[575]
Bu haberi Buharı, Tarih-i Kebîr'inde «nereli ve kim olduğu bilinmeyen Muhammed, Muhammed b. Ömer b. Saîd isna-dıyla buradakinden daha kısa olarak nakleder.[576]
İbrahim b. el Heysem el Beledî, Abdül Aziz b. Müslim b. İdrîs, Abdullah b. İdrîs, Şürahbîl b. Müslim, Ebû Ümâme el Bâhili (r.a.), Hişam b. Âs el Emevî (r.a.) isnadiyla Hişam'm şöyle dediğini anlatır:
-Kendisini İslam'a davet etmek üzere ben ve Kureyş'ten bir arkadaşım Rum Kayseri Hiraklius'a gönderilmiştik. Yola çıkıp Şam mmtıkasındaki Govta şehrine kadar gelip Cebele b. el Eyhem el Gassânî'ye konuk olduk. Yanına girdiğimizde Cebele tahtında oturuyordu. O bize derdimizi anlatmamız için bir elçi gönderdi. Biz elçiye: "Vallahi biz elçiyle konuşmayız. Zira biz krala gönderildik. Eğer kendisiyle konuşmaya izin verirse ona konuşuruz, yoksa elçiye söyleyecek sözümüz yok" dedik. Elçi de geriye dönüp, Cebele'ye vardı ve durumu anlattı. Böylece Cebele bize izin verdi ve "Konuşun bakalım!" detii. Hişâm b. Âs da ona söyleyeceklerini söyleyip onu İslam dinine daVet etti. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Hişam ona: "Şu üzerindeki ne?" diye sordu. O da: Ben bunu giyip sonra da "Sizi Şam diyarından sürmedikçe üzerimden bunu çıkarmayacağım" diye yemin ettim, dedi. Biz de ona; "Fe vallahi! Şu senin oturduğun makam var ya, onu senden alacağımız gibi en büyük kralınız Hiraklius'un mülkünü de alacağız inşallah! Bunu bize Peygamberimiz haber verdi." dedik. Bunun üzerine Cebele: "O dediğini yapacak olan sizler değilsiniz. Onlar gündüzü oruçla geçirip gece olunca iftar eden bir kavim olacak. Sizin oruç tutuşunuz nasıl?" dedi. Biz de oruç şeklimizi kendisine anlattık. Yüzü kapkara kesildi ve bize "Haydi kalkın!" diyerek, bizimle birlikte imparator'a bir elçi gönderdi. Yola koyulup varacağımız şehre yakın bir yere gelince beraberimizdeki elçi bize: "Şu bindiğiniz hayvanlarınız imparatorun şehrine giremez. Dilerseniz sizi katır veya yük beygirine bindirelim." diye teklif etti. Biz de: "Vallahi biz bu şehre ancak bunun üzerinde gireceğiz." dedik. Onlar da krala bizim tekliflerini reddettiğimizi bildirdiler. Böylece kılıçlarımızı kuşanmış bir halde hayvanlarımızın üzerinde şehre girip imparatora ait bir odaya kadar varıp develerimizi onun duvarının dibine ıhtırdık (çöktürdük). O da bize bakıyordu. Biz "La ilahe illallah vallahu Ekber" diye nida attık. Allah biliyor ya, bina öyle bir sarsıldı ki, adeta rüzgarın salladığı hurma salkımı gibi oldu. O bize birini yollayıp, "Bize kendi dininizi açıklamaya hakkımız olmadığını" tembihledi ve huzuruna girmemiz için mübaşiri geldi. Biz huzuruna geldiğimizde o kendi tahtı üzerinde oturmuş, etrafında Rum Patrikleri vardı. Meclisindeki her şey kırmızıydı. Etrafındakiler de öyle. Üzerinde de kırmızı bir elbise vardı. Kendisine yaklaştığımızda güldü ve: "Beni kendi aranızda birbirinizi selamladığınız selam ile selamlasaydmız size ne zararı olurdu?" dedi. Baktık ki, yanında çok fasih Arapça bilen ve çok konuşan bir adam var. Onu "Bizim kendi aramızdaki selamımızı size vermemiz helal olmaz." dedik. "Aranızdaki selamınız nasıldır?" dedi. Biz de "aynen bu kelimlerle" dedik. "Ya o sizin selamınızı nasıl alır?" diye sordu. "Aynen bu kelam ile alır." dedik. Bunun üzerine:
-Peki sizin dininizin en büyük kelimesi (cümlesi) nedir?" dedi. Biz de:
-"La ilahe illallahü vallahü ekber," dir. dedik. Biz böyle deyince vallahi o esnada oda yeniden sallandı. Hatta kral başını kaldırıp tavana baktı ve:
-Şu söylediğinizde oda sallanan kelimeyi kendi evlerinizde de söyleyince sizin evlerinizde de sarsılma oluyur mu?" dedi. Biz de:
-Hayır! Biz bunu sadece senin yanında yaptığını gördük, dedik. O da:
-Bu kelimeyi söylediğinizde etrafınızdaki her şeyin sarsılmasını ne kadar isterdim. Hatta öyle olsaydı, mülkümün yarısından da çıkardım, dedi. Biz "neye?" deyince:
-Zira öyle olsaydı, anlaşılması kolaydı, böylece bu işin bir peygamberlik olmaması, insanların hilelerinden bir tuzak olması daha uygun olurdu, dedi.
Sonra bize Nebî (s.a.v)'in ne istediğini sordu, biz de anlattık. Sonra da; "Orucu nasıl tutar, namazı nasıl kılarsınız." dedi. bizde kalktık. Bize çok güzel bir ev ve çok yemek verilmesini emretti. Orada üç gün eğleştik. Geceleyin bize haber yolladı. Yanma girdik. Önceki sözlerimizi bir daha tekrarlamamızı istedi, biz de tekrar ettik. Sonra dev gibi sandık biçiminde bir şeyi getirmelerini istedi. O geldi dışı gayet süslü idi. İçinde küçücük evler ve üzerinde kapıları vardı. Onlardan bir evin kapısını ve kilidini açıp siyah renkli bir ipekli bohça çıkarıp açtı. İçinde kızıl renkli bir resim vardı. Baktık ki, iri gözlü, iri baldırlı bir adam. Boynu öyle uzun ki, onun gibisi hiç kimsede görülmüş değil. Sakalı da yok. Saçlarında iki beliği var. Allah yaratıklarının en güzeli. Bize: "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır" dedik. "İşte bu Âdem (a.s.) dır." dedi. Baktık ki. insanların saçı en gür olanı o idi.
Sonra bir kapı daha açıp ondan da siyah ipek bir bohça çıkararak açtı. Baktık ki, onda da beyaz bir resim var. Resimdeki zatın saçları kedi tüyü gibi idi. Gözleri kırmızı, başı büyük, sakalıysa güzel idi. Bize, "bu zatı tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır" deyince, "İşte bu Nûh (a.s.)'dır." dedi.
Bir kapı daha açtı. Ondan da siyah bir ipek bohça çıkardı. Açtı ki, orada bembeyaz bir adam resmi var. Güzel yüzlü, açık ve geniş alınlı, uzunca yanaklı, beyaz sakallı, sanki gülümser gibi biri. "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır" dedik. "İşte bu İbrahim (a.s.)dır" dedi.
Derken bir kapı daha açarak oradan da beyaz ipekli bir bohçayı çıkarıp açtı. Bakınca bembeyaz bir resim. Bir de ne görelim. Vallahi o Rasûlüllah (s.a.v)'in resmiydi. Bize "Bunu tanıyor musunuz?" diye sorunca, "Evet. bu Allah (c.c.)'ün ra-sûlü Muhammed'dir." deyip ağladık. Allah bilir ya, biz böyle deyince o yerinden kalkıp dimdik dikildi, sonra tekrar oturup "Allah'a yemin eder misiniz, bu o mu?" dedi. "Evet. kesinlikle bu o dur. Sanki biz kendisine bakıyor gibi oluyoruz" dedik. O da bir müddet bu resme bakarak Öylece hareketsiz kaldı ve "Esasen bu en sondaki evde idi. Ama ben sizin bunu görünce ne yapacağınızı merak ettiğimden acele edip önce çıkardım." dedi.
Sonra bir kapı daha açıp oradan siyah bir ipekli çıkarıp açtı. Esmer benizli bir resim vardı. Saçları kıvırcık, gözleri çukur, bakışları keskin, sert yüzlü, sık dişli, çekik dudaklı sanki öfkeli gibi biriydi. "Bunu tanıyor musunuz?" deyince. "Hayır!" dedik. O da "İşte bu Mûsâ (a.s.) dır" dedi. Yanı başında ona benzer bir resim daha vardı. Ancak, başının saçı yağlı gibi. gözleri şaşıya yakın, geniş alınlı idi. "Ya bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır." dedik. "Bu İmrân oğlu Harun (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı daha açarak beyaz bir ipekli çıkardı. İçinde esmer, düz saçlı, orta boylu öfkelenmiş gibi duran bir adam daha vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır" dedik. "Bu Lût (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı daha açıp beyaz bir ipekli çıkardı. İçinde beyaz hafif kırmızıya çalar benizli, doğan burunlu, düz yanaklı, güzel yüzlü bir adam vardı. "Ya bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır!" deyince "Bu İshak (a.s.) dır" dedi."
Sonra bir kapı açıp beyaz bir ipekli çıkardı. Orada İshak (a.s.)'a benzeyen ancak alt dudağı üzerinde ben bulunan birisi var. "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır!" deyince "İşte bu sizin Peyğamberiniz'in dedesi olan İsmail (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı açarak yine beyaz bir ipekli çıkardı. Orada sanki Âdem'in resmine benzeyen yüzü sanki Güneş gibi olan biri vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır!" dedik. "Bu da Yûsuf (a.s.) dır." dedi.
Bir kapı daha açtı ve beyaz bir ipekli çıkardı. Onda kırmızı benizli, ince incikli, küçücük gözlü iri karınlı, kılıcını ku sanmış biri vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" dedi. "Hayır!" dedik. "Bu Dâvûd (a.s.) dır." dedi.
Sonra bir kapı açıp beyaz bir ipekli çıkardı. Orada kalçaları iri, uzun dizli, ata binmiş birinin resmi vardı. "Bunu biliyor musunuz?" dedi. "Hayır!" deyince, "Bu Süleyman (a.s.) idi." dedi.
Sonra bir kapı açıp siyah bir ipekli çıkardı. Orada beyaz resimler vardı. Bir de genç simsiyah sakallı, gür saçlı, güzel gözlü, tatlı yüzlü birisi vardı. "Bunu tanıdınız mı?" dedi. "Hayır!" dedik. "Bu Meryem oğlu îsâ (a.s.) dır." dedi.
Biz Hiraklius'a "Bu resimler size nereden geldi? Zira biz anladık ki. bu resimler peygamberlerin bizzat kendilerine bakılarak yapılmış resimleridir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v)'in resminin aynen kendisi olduğunu da gördük." dedik. O dedi ki: "Âdem (a.s.) kendi çocuklarından gelecek olan peygamberleri kendisine göstermesi için Allah'a yalvardı. Allah (c.c.) de onların resimlerini Adem'e indirdi. Bunlar Âdem (a.s.)'m Güneş'in battığı yerdeki hazinesinde idi. Zül Karneyn onları (Mağrîbiş Şems) oradan çıkardı ve Danyâl (a.s.)'a verdi. Dan-yâl da onları bu ipeklere çekti. İşte Danyâl'm çektiğinin ekserisi bunlardır." dedi.
Sonra Hiraklius bize: «Vallahi, nefsim kendimin kendi mülkümden çıkmasına razı. Gerçi ben ölünceye kadar krallığımı bırakacak bir kul değilim, ama bu böyle.» dedi.[577]
Sonra da bize en güzel hediyeler vererek bizi gönderdi.
Ebû Bekir (r.a.)'m yanına geldiğimizde, gördüklerimizi anlattıkarmı ve verdiği hediyeleri ona anlattık. Ebû Bekir (r.a.) ağlayıp: "Şaşkın! Allah onda hayır murad etseydi, o arzu ettiğin-i yapardı." dedi. Sonra da "Rasûlüllah (s.a.v) bize, Hıristiyan ve Yahudi lerin Muhammed (s.a.v) 'in vasfını kendi yanlarında bulduklarını, haber vermişti." dedi.[578]
Bu kıssayı Ebû Abdillah b. Mende de, İsmail b. Ya'kûb' dan nakleder.[579]
Yine aynı kıssayı, Ebû Abdillah el Hakim, Abdullah b. İshak el Horasanî'den naklen verir. Buradan sonra her ikisi de hadisi İbrahim b. el Heysem el Beledî'den, o da Abdül Aziz b. Müslim'den verir. Hakim'in isnadında anlattığım gibi zayıflık var. İbni Mende ise: "Bize Ubeydullah, Şürahbîl'den nakletti ki..." diyerek verir ki, bu «ğarib bir seneddir.»[580]
Bu hadiseyi Zübeyr b. Bekkâr[581] amcası Mus'ab b. Abdillah, babası, dedesi, dedesinin babası Mus'ab aracılığıyla Ubâde b.
es Samit (r.a.)'tan şöyle diyerek rivayet eder:
Ebû Bekir es Sıddîk beni Rasûlüllah'in Ashab'mdan seçilme bir grup ile beraber İslam'a davet etmek üzere Rum kırah Hiraklius'a yolladı. Bineklerimizin sırtında yol alarak Dımışk şehrine kadar geldik...
Ravi hadisi yukardakine yakın bir mana ile anlatıyor. Ali b. Harb et Tâî de: Bize Delhem b. Yezîd, Kasım b. Sü-veyd. Muhammed b. Ebî Bekr el Ensârî, Eyyûb b. Mûsâ isna-dıyla «Ubade b. Samit (r.a.) bize anlatırdı ki...» diyerek haberin aynısını olanca uzunluğuyla baştan sona nakleder.
Bize el İmam Ebul Ferec Abdürrahman b. Ebî Amr ve bir grup alim, Abdül Vehhab b. Ali es S öf î'den naklen Hukeym el Habrî kızı Fatıma'dan nakleder ki: Bize Ali b. Hasen b. el Fadl el Kâtib, dört yüz on üçüncü yılında Ahmed b. Muhammed b. Halid el Katib'in, Ali b. Abdillah b. el Abbas b. el Muğî-re el Cevheri, Ebul Hasen Ahmed b. Saîd ed Dımışkî, Zübeyr b. Bekkâr, amcası Mus'ab b. Abdillah, dedesi Abdullah b. Mus'ab, babası, dedesi isnadıyla Ubâde b. Essâmit (r.a.)'m şöyle dediğini haber verdi:
«Ebü Bekir (r.a.) İslam'a da'vet için beni Peygamber'in Ashab'mdan bir grup ile Rum kralına yolladı. Bineklerimizin sırtında yol alarak Dımışk şehrine kadar geldik. O zaman Şam mıntıkasını Hirakl adına Cebele b. Heysem diye bir (mahalli kral) yönetiyordu. Yanına girmeye izin istedik. Bize izin verdi. Bize bakınca durduğumuz yeri beğenmeyip emir verdi ve bizi başka bir yere oturttular. Cebele beraberinde papazlar olduğu halde tahtında oturuyordu. Bize bir elçi göndererek ne istediğimizi sorup Öğrenerek ona bildirmesini istedi. Biz de: "Vallahi biz asla bir elçiyle konuşmayız." dedik. Elçi de gidip durumu ona bildirdi. Cebele oturduğu tahttan inip öte yanında bulunan bir koltuğa geçti ve bizim huzuruna girmemize izin verdi, yanma girdik ve ona yaklaşıp Allah'a ve İslam dinine da'vet ettik. Ama o bu hayırlı da'vete katılamadı. Baktık ki, üzerinde kapkara bir elbise var, biz ona "Bu râhib elbisesi de ne?" dedik. O cevaben, "Ben onu nezir için giydim. Sizi ülkemden çıkarmadan bunu sırtımdan çıkarmayacağıma nezrettim." dedi. Biz de "Yavaş ol acele etme! Yani sen şimdi
bizi şu meclisinden mi kovuyorsun? Fevallahi. biz burayı da alacağız, imparatorun ülkesini de alacağız. Bunu bize Peygamberimiz (s.a.v) haber verdi." dedik. O da "Öyleyse siz es Semra (gece uyumayanlar) topluluğusunuz" dedi. Biz, "Es Semra da ne?" deyince, "Siz, onlar olamazsınız." dedi. Biz, "Onlar kim?" diye üsteledik. "Geceyi ibadetle geçirip gündüz de oruçlu olanlar." dedi. Biz de, "Vallahi biz gündüz oruçlu gece ibadetli oluruz" deyince, "Peki ya namazı nasıl kılarsınız?" diye sorunca, onu da anlattık.
O bize başka şeyler de sordu, biz de cevap verdik. Allah bilir ya, herifin yüzünü bir siyahlık kaplayıp sanki kara çul gibi geçti. Bizi azarlayıp, "Haydi kalkın!" dedi. Biz de dışarı çıktık.
Cebele bizimle birlikte Rum imparatoruna kılavuz gönderdi. Yola koyulduk. Kostantiniyye şehrine yaklaşınca berabe-rimizdeki elçi bize: "Şu develerinizin imparatorun şehrine girmesi yasaktır. Siz burada eğleşin de size katır ve beygir getirelim." dedi. "Vallahi oraya ancak hayvanlarımızın üzerinde gireceğiz." dedik. Elçi de krala bu konuda bilgi gönderdi. O da "Onları serbest bırakın" diye haber yollamış. Kılıçlarımızı kuşanıp, develerimize bindik. Konstantıniyye halkı bizi karşılamaya çıkmıştı. Hepsi hayret içindeydi.
Yaklaştığımızda, Kralı beraberinde Patrikleri olduğu halde kendine ait bir odada bekler bulduk. Odanın dibine varınca develeri çöktürüp indik ve; "La ilahe illallahü vallahu ekber." dedik.
Allah bilir ya, oda sarsılıp rüzgarın salladığı hurma salkımına döndü. Baktık bir elçi bize doğru koşup; "Benim kapımda kendi dininizi alenen ilan hakkınız yoktur." emrini tebliğ etti. Biz yukarı çıktık. Ne görelim kral saçma kır yeni düş müş bir genç.
Huzuruna selam vermeden girdik. Gülümsedi ve: "Sizi kendi selamınızla beni selamlamaktan alıkoyan sebep ne?" diye sordu. '"Onu size söylememiz helal olmaz." dedik. "O nasıl
bir selam." dedi. "Esselamü aleykümdür." dedik. "Peki kralınızı ne ile selamlarsınız?" dedi. "Bu selamla" dedik. "Peki ya Peygamberiniz'! ne ile selamlarsınız?" dedi. "Yine bu selam ile" dedik. "Peki Peygamberiniz sizi ne ile selamlar ?" deyince biz, "o da aynı söz ile" diye cevap verdik. "Ya Peygamberiniz sizden herhangi bir şeyi miras alıyor mu ?" dedi. Biz "hayır almaz. Bir kişi ölüp de bir yakını veya mirasçısı olursa bu yakını alır. Ama Peygamberimiz bizden hiç bir miras almaz." dedik. "Peki krallarınız da mı böyle?" dedi. "Evet" dedik. "Peki sizce en büyük duanız nedir?" deyince, "La ilahe illallahtir" dedik.
Biz böyle der demez, o bir sarsıldı, gözlerini açıp bize baktı ve: "Bu sözleri söylediniz ve oda sarsıldı değil mi?" dedi. "Evet" dedik. "Aynen kendi ülkenizde de bunu söylediğinizde evlerinizin çatısı sallanır mı?" dedi. "Hayır! Daha önce bu kelimenin böyle etkisini hiç görmedik. Bu ancak senin ibret alman için olsa gerek." dedik.
İmparator yanındaki oturan arkadaşlarına dönerek, "Doğruluk ne güzeldir!" deyip ardından bize doğru yöneldi ve "Vallahi, mülkümün yarısını elimden çıkıp gitmesini sizin bu kelimeyi söylediğiniz zaman evim sarsilmamasına tercih ederdim." dedi. "Bu neden?" dedik. "Öyle olsaydı, bunun durumu kolay anlaşılır ve bu zatın işleri peygamberlikten değil de insanların hilelerinden olmaya daha uygun olurdu." dedi. Sonra bize:
-Şehirleri fethettiğinizde ne söylersiniz? dedi. Biz: -«La ilahe illallahü vallahü ekber deriz,» dedik. "Demek siz «La ilahe illallah» deyip onun ortağı yok diyorsunuz?" dedi. "Evet" dedik. Siz "Allahü Ekber, diyerek «ondan daha büyük yok, ondan uzun ve enli yok» diyorsunuz öyle mi, dedi. "Evet" dedik. Bize daha bir sürü şeyler sordu, biz de cevapladık. Bize bol yemek ve kalacak ev verilmesini emretti. Biz de yanından kalktık. Üç gün aradan sonra bir gece yarısı bizi çağırttı da, yanma gittik. Yalnız başına oturmuştu. Etrafta
kimse yoktu. Bize de oturmamızı söyledi. Önceki sözlerimizi tekrarlamamızı istedi, biz de tekrarladık. Büyük sandık gibi bir altın kaplamalı bir şeyi istedi. Onu açtı. İçinde kilitli evcikler vardı. Onlardan bir ev açıp siyah ipekli bir kumaş çıkardı...»
Ravi hadisin burasını aynen bundan önceki hadisteki gibi anlatır. Orada şu bilgiler de vardı:
-Beyaz bir resim çıkardı, ne görelim Allah Rasûlü değil mi, sanki hala hayatta da biz ona bakıyoruz..., "Bunun kim olduğunu biliyor musunuz?" dedi. "Bu Peygamberimizin resmidir." dedik. "Dininiz için Allah'a yemin edin! Bu o mu?" dedi. "Allah'a yemin olsun ki, bu kesinlikle odur." dedik. Sıçrayarak kalktı, bir müddet dikili kaldı sonra oturup uzun süre başını Önüne eğdi. Sonra bize dönüp: "Bu son evdir, ama ben sizin halinize bakmak için acele ettim." diyerek, başka bir ev açtı. Siyah ipekli bir kumaş çıkarıp onu açtı ki, içinde simsiyah bir resim var! Saçları kıvır kıvır, gür sakallı, çukur gözlü, çekik dudaklı, dizleri düzensiz, dişli, öfkelenmiş gibi sert bakışlı birisiydi. Bize "bunun kim olduğunu biliyormu-sunuz?" dedi. "Hayır" dedik, "İşte bu Mûsâ (a.s.)'m resmiydi." dedi.
Ravî diğer peygamber resimlerini de anlatarak, sözü şuraya getirdi:
-Bize bu resimler hakkında bilgi ver!, dedik. O da: "Âdem (a.s.) Allah'a kendi çocuklarından gelecek peygamberleri göstermesini istedi. Allah da onların resimlerini indirdi. Bu resimleri Zül Karneyn, Güneş'in battığı yerde bulunan Âdem (a.s.)'ın hazineleri arasından bulup, çıkardı. Danyal (a.s.) da bunları ipek üzerine resimledi. O zamandan beri bir kraldan diğerine miras kalarak bana ulaştı. İşte bunlar aynen onlardır" dedi.
Biz onu İslam'a davet edince: "Vallahi nefsimin krallıktan çıkıp size uymasını ve sizden yaradılışı en kötü, malikliği en sert adamın birine köle olmasını ne kadar isterdim. Ama
nefsim bu kadar cömert değil." dedi. Bize mükafat verip evimize gönderdi. Biz de geriye döndük. [582]
«Rabbiyin nîmetine gelince şükret.» Ayetinin gereği olarak ümmetine bunlardan bahsedişi.
İskenderiye'deki Ebul Hasen Ali b. Ahmed el Haşimîy'e okudum ki, «Size Bağdat'taki Muhammet! b. Ahmed b. Ömer, Ahmed b. Muhammed el Hasimî'den beş yüz elli bir senesinde şöyle haber verdi:
-Bize Hasen b. Abdirrahman eş Şafiî, Ahmed b. İbrahim el Abkasî aracılığıyla Muhammed b. İbrahim ed Deybüîî'den üç yüz yirmi bir yılında şunu nakletti:
Bize Muhammed b. Ebil Ezher, İsmail b. Cafer, Abdullah b. Dînar, Ebû Salih es Semman aracılığıyla Ebû Hüreyre'den (r.a.) Peygamber'in (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlattı:
«Ben ve benden önceki peygamberlerin durumu şu örneğe benzer:
Adamın birisi bir bina yapıp, onu süsleyip çok güzel dekore ediyor. Ancak köşelerden birinde bir tuğla (kerpiç) koyacak yeri boş bırakıyor. Oradan gelip geçen insanlar bu binaya bakınca güzelliğinden hayretler içerisinde kalarak, "Peki şu kerpiç de yerine konulsa olmaz mıydı?" demeye başlıyorlar. İşte (Peyğamber'den peygambere kurulup ikmal edilerek gelen din binasındaki) bu boşluğa konulacak kerpiç benim. Ben Peygamberlerin sonuncusuyum.»
Hadisi Buharı nakleder.[583]
Kuteybe de, İsmail, Zührî, Saîd b. Müseyyeb, Ebû Seleme isnadıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'tan Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Allah tarafından düşmanlarımın kalbine salınan korku ile desteklendim. Az kelimeli öz manalı söz söyleme sırrına kavuşturuldum. Uykuda bulunduğum sırada yeryüzü hazinelerinin anahtarları getirilip önüme konuldu.»
Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir.[584]
El Alâ b. Abdirrahman, babası, Ebû Hüreyre (r.a.) isnadıyla Efendimizin (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Ben altı hususta peygamberlere üstün yapıldım:
1- Bana az, ama öz söz söyleme sırrı verildi,
2- Düşmana korku salma (heybetiyle) desteklendim,
3- Harp ganimeti bana helal kılındı,
4- Yeryüzü bana temiz ve namazgah kılındı,
5- Ben bütün yaratıklara peygamber olarak gönderildim,
6- Benimle peygamberlerin gelmesi sona erdirildi.»
Müslim rivayet etti.[585]
Malik b. Miğved, ez Zübeyr b. Adiy, Mürra el Hemedânî isnadıyla Abdullah (b. Mes'ût) (r.a.)'m şöyle dediğini naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) İsra gecesi götürülüp de, Sidratül Münteha denen yere vardırıldığmda üç şey kendine verilmiş ti:
1- Beş vakit namaz verildi,
2- Bakara suresinin son tarafı verildi,
3- Ümmetin'den Cehennem'e atılacak büyük günah sahipleri de Allah'a şirk koşmadıkça affedileceği hususu kendine verildi.
Hadisteki "El Mukhımât" kelimesi "Kahame" kökünden olup "Tukhimü" Cehennem'e atılır, demektir.
Hadis sahihtir. [586]
Ebû Avâne der ki: Bize Ebû Malik, Rabî aracılığıyla Huzeyfe (r.a.)'tan Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti:
«Şu üç şeyle insanlara üstün yapıldım:
1- Yeryüzünün her tarafı bizim için mescit yapıldı ve toprağı da bize temiz ve temizleyici kılındı,
2- Saflarımiz meleklerin saflarına benzetildi,
3- Ve bana Bakara suresinin sonundaki şu ayetler arşın altında bulunan bir hazineden verildi.»
Bu hadis sahihtir."
Bişr b. Bekr. Evzaî'den naklediyor: Bana Ebû Ammâr. Ab-lullah b. Ferûh aracılığıyla Ebû Hüreyre (r.a.)'tan Peygamber s.a.v)'in:
«Ben kıyamet günü Adem evlatlarının seyyidiyim. Sur flenince toprağın ilk açılıp ortaya çıkardığı kimse ben ulacam. İlk şefaatçi ben olacağım. Şefaati ilk kabul olunan ben acağım.» buyurduğunu anlatır.
Ravî Ebû Ammar'ın adı Şeddat olup bu hadisi Müslimriyet etmiştir.[587]
Ebû Hayyan et Teymî. Ebû Zür'a yolu ile Ebû Hüreyre O'tan şöyle nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v)'e et ikram edildi. Etin ön budunu Önüne 'dular. Etin burası, en hoşuna giden yeri idi. Ondan bir ça ısırıp şöyle buyurdu:
«Kıyamet günü insanların seyyidi ben olacağım. Bunun hangi sebepten olduğunu biliyor musunuz? Allah (cc.) kıyamette önceki milletleri ve gelecek nesilleri tellalın sesini duyurabileceği, gözün ulaşabileceği yüksek bir düzlükte toplayacak. Güneş onlara yaklaşacak. İnsanları hiç ihtimal vermedikleri asla dayanmaya güç getiremedikleri bir üzüntü ve tasa kaplayacak. İnsanlardan kimisi kimisine "Hiç düşünmüyor musunuz siz önce neredeydiniz? Şu başınıza gelene bakmıyor musunuz?" diyecek ve beraberce Âdem (a.s.)'a gelecekler ve:
"Ya Âdem! Sen insanların babasısm. Allah seni kendi eliyle yarattı ve kendi ruhundan sana üfledi ve meleklere sana secde etmelerini emretti, Rabb'ine git de bize şefaatçi ol. Görmüyor musun ki nerede idik, başımıza ne geldi." derler. Âdem de:
"Rabbim (c.c.) bugün öyle öfkeli ki, daha önce böylesine kızmadığı gibi sonra da bu derece kızmayacak. O, beni o ağaçtan men etti, ben ise ona âsi oldum. Bugün ben ancak kendi nefsimin, nefsimin, nefsimin, nefsimin, nefsimin derdin-deyim. Benden başkasına gidin, Nuh'a gidin!" der.
Onlar da Nuh'a gelir ve, "Ya Nuh! Yer yüzü halkına gelen ilk Rasûl Peygamber sensin. Allah seni «çok şükreden kul» diye övdü. Ne idik, şimdi ne olduk, bunu görüyorsun. Rab-b'iyin katında bize şefaatçi olsan" derler. Nuh da:
"Rabbim bugün daha Önce örneği hiç görülmeyen, bundan sonra da görülmeyecek derecede kızgın. Benim kendi kavmime davetim vardı. Ama bugün sadece kendi nefsim nefsim, nefsim, nefsim... Benden başkasına, İbrahim'e gidin!" der.
ibrahim'e gelip: "Ya İbrahim! Sen dünyadakilerin arasında Allah'ın Nebî'si ve Halil'isin. Nerede idi, başımıza neler geldi, görüyorsun. Rabb'ine gidip bize şefaatçi olsan" derler. İbrahim (a.s.) da3 "Rabb'im şimdiye kadar görülmemiş ve görülmeyecek şekilde öfkeli." deyip kendinin dünyada söylediği yalanı anlatarak, "nefsim, nefsim, nefsim, nefsimsiz başkasına gidin, Musa'ya gidin" der.
Onlar da Mûsâ (a.s.)'a gelirler. Mûsâ (a.s.) da aynı sözleri tekrarlar ve: "Ben öldürmekle emredilmediğim birisini öldürdüm. Şimdi nefsimle meşgulüm." diye onları îsâ (a.s.)'a gönderir.
Onlar da gelip: "Ya îsâ! Sen Allah'ın Rasülü, Meryem'e ilka buyurduğu kelimesi ve kendinden bir ruhusun. İnsanlara beşikte konuştun. Rabb'ine karşı bize şefaat etsen ne haldeydik nelere düşer olduk, görüyorsun." derler. O da:
"Rabb'im bugün emsali ne önce görülmüş ne görülecek biçimde öfkeli. Siz Muhammed (s.a.v)'e gidin!" der.
Onlar da Muhammed (s.a.v)'e gelirler ve: "Ya Muhammed! Sen Allah'ın Rasûlü, peygamberlerin son mührüsün. Allah senin geçen ve gelecek olan günahlarını affetti. Rabb'ine gidip bize şefaat istesen. Ne idik, şimdi başımıza neler geldiğine bir bak." derler.»
Rasûlüllah (s.a.v) devamla şöyle buyurdu:
«Bunun Üzerine ben kalkıp Arş'in altına geleceğim ve Rabb'ime secde edeceğim. Allah (c.c.) sonra benim için perdeleri aralayıp, kendine yapacağım hamd ve senalarından bana öyle güzel şeyler ilham edecek ki, benden önce kimseye böyle bir fethi müyesser kılmamıştı. Bana "Ya Muhammed! Başını kaldır ve iste, verileceksin, şefaat et. Şefaat etmeye yetkili kılınacaksın." denecek. Ben de "Ya Rabbi! Ümmetim, Ümmetim, ya Rabbi, ümmetim, ümmetim, ya Rabbi ümmetim, Ümmetim ya Rab" diyeceğim. Rabbim de: "Ya Muhammed! Ümmetinden hesabı olmayanları Cennet'in sağ kapısından içeri kat, onlardan başkası insanlarla diğer kapıyı kullanmada müşterektir." buyuracak.
-Muhammed'in nefsi elinde olan Zat'a yemin ederim ki, Cennet kapılarının kanatları arasındaki mesafe Mekke ile Yemen'deki Hecer, yahut Mekke ile Şam tarafındaki Busra mesafesi kadardır.[588]
Leys b. Sad; İbnül Hâd, Amr b. Ebî Amr isnadıyla Enes (r.a.)'tan naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v)'i «Ben kıyamet günü toprağın kendisinden ayrılacağı ilk insan olacağım, ama bunda bir övünme yok. Hamd sancağı bana verildi, övünecek bir şey yok. Kıyamet günü insanların Seyyid'i benim, övünecek bir şey yok.» buyururken duydum, diyerek şefaat hadisini baştan sona naklediyor.[589]
Bu konuda Ibni Abbas'tan da hadis vardır.[590]
Hem bu anlamda pek çok hadis olduğu gibi, Muhamed Mustafa (s.a.v) Efendimiz'in şerefine dair Kur'an'da da bir çok ayetler vardır.[591]
Ebil Cevza. İbni Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet eder:
-Allah (c.c.) kendisine (s.a.v)'den daha sevimli bir şey yaratmadı. Efendimiz'in hayatı ile yemin edişi dışında kimsenin hayatı ile Allah yemin etmemiştir. Efendimiz için:
«Ömrüne yemin olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde yollarını şaşırmışlardır.» (Hicr ayet 72) buyurmuştur.[592]
Buhari'nin Sahih'indeki Katâde hadisinde Enes (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v)'in:
«Ben uyurken, Cennette dolaştırıldığını bana gösterildi. Birden kendimi içi boş incilerden yapılma kubbelerin iki tarafını kuşattığı bir nehirde buldum. "Bu nehir nedir ya Cebrail?" deyince, "İşte bu. Allah'ın sana verdiği Kevser’dir." dedi ve eliyle işaret etti. Baktım kokusu keskin misk gibiydi.» buyurduğunu anlatır.[593]
Zührî de Enes (r.a.)'tan Nebi (s.a.v)'in:
«Havuzumun büyüklüğü San'a ile Eyle şehri arası kadar olup orada gökteki yıldız sayısınca ibrik var.» buyurduğunu bildirir.[594]
Yezîd b. Ebî Habib, Ebul Hayr'dan Ukbe b. Âmir (r.a.)'ı şöyle derken duyduğunu nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Uhut şehitlerine sekiz yıl sonra namaz kıldırıp sanki ölülere ve dirilere veda ediyordu. Sonra mimbere çıkıp:
«Ben Öncünüz olacağım, ben size şahit bulunacağım. Sizin buluşma yeriniz havuzum olacaktır. Ben şimdi şu yerimden ona bakıyorum. Bana yeryüzü hazinelerinin anahtarı verildi. Vallahi benden sonra sizin Kafir olacağınızdan korkuyor değilim. Fakat sizin üzerinize korktuğum şey sizin dünya için yarışa girmenizdir.»[595]
Müslim Câbir b. Semûra (r.a.) hadisinde Nebî (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Havuz başına ilk geleniniz ben olacağım. Onun iki yakasının arası San'a ile Eyle şehirleri arasmdaki mesafe kadardır. Oradaki ıbrıklar nerdeyse yıldızlar sayısıncadır.»[596]
Muâviye b. Salih de Süleym b. Âmir yolu ile Ebû Ümame (r.a.)'tan Nebî (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu anlatır:
«Kıyamet günü Allah ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesapsız Cennet'e katacaktır.» Adamın biri, "Ya Rasûlallah! Havuzuyun genişliği ne kadardır." deyince de şöyle buyurdu:
«Aden ile Amman arası kadar hatta daha geniş, Orada biri altın diğeri gümüş iki pınar akar ki, onun suyu sütten daha ak, baldan daha tatlı, miskten daha güzel kokuludur. Onu bir içen bir daha sonsuza kadar susamaz. Yüzü bir daha kararmaz.»
Bu., hasen dereceli bir hadistir.[597]
İbni Mâce de zayıf bir ravi olan Atıyye el Avfî hadisinde Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'tan Nebi (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Benim uzunluğu Ka'be ile Beytül Makdis arası olan bir havuzum vardır ki, sütten daha beyaz suyu vardır. Onun etrafındaki su alacak kapları yıldızlar sayısıncadır. Şüphesiz, kıyamet günü peygamberlerin ümmet bakımından en çok ümmeti olanı benim.»[598]
Ata b. es Sâib, Muharib b. Disâr aracılığıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'tan, Nebi (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
«Kevser, Cennet'te iki tarafı altın ile kuşatılmış, akış mecrası inci ve yakut üzerinde olan, toprağı miskten daha güzel kokan, kardan daha ak bir nehirdir.»[599]
Yine ibni Abbas (r.a.)'ıri:
«Kevser: Allah (c.c.)'ün Nebi (s.a.v)'e verdiği çok hayırdır.» dediği sabittir.[600]
Aynısını Saîd b. Cübeyr de rivayet ederek:
«Cennet'teki Kevser: İhsan edilen çok hayırlardan biridir.» der.[601]
Sahih bir rivayetteki hadisinde Âişe (r.a.):
«Kevser; Cennet'te bir nehir olup Rasûlüllah'a verilmiş tir. Onun kıyıları içi boş olan incilerden süslenmiştir.» demektedir.[602]
Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre: "Kim Kevser ırmağının sesini dinlemek isterse, parmaklarını kulaklarına tıkasın!" demiştir.[603]
Sahih bir senedle Enes (r.a.)'tan nakledildiğine göre Ra sûlüllah (s.a.v):
«Kıyamet günü, peygamberler arasında etbaı en çok olan benim ve ben ilk şefaat eden kimse olacağım.» buyurmuştur."
Ebû Hüreyre (r.a.)'tan sahih olarak nakledildiğine göre Nebi (s.a.v):
«Peygamberlerden kendisine, insanların aciz kalarak inanmaya mecbur oldukları mucizelerden bir şeyler verilmeyen hiç bir peygamber yoktur. Bana verilen mucize ise Allah'ın bana vahiy yoluyla vahyettiği Kur an'dır. Artık ben kıyamet günü peygamberlerin Ümmeti en fazla olanı olacağımı ümit ediyorum.» buyurmuştur.[604]
Süleyman et Teymî de Seyyar vasıtasıyla Ebû Ümâme el Bahilî (r.a.)'tan, Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
«Allah (c.c.) beni diğer peygamberlere (veya ümmetimi diğer Ümmetlere) dört şeyle üstün kıldı:
1- Beni bütün insanlığa peygamber etti,
2- YeryÜzünü bana ve ümmetime hem mescit hem de temizleyici kıldı. Ümmetim nerede namaz vaktine girse artık abdest alma (teyemmüm) yeri de namazgahı da yanındadır,
3- Ben öyle bir korku salmakla yardım gördüm ki, gideceğim yere benden bir ay önce ulaşıp düşmanlarımın kalplerine atılır.
4- Bana ganimet helal kılındı.»
Bu hadisin isnadı hasen derecelidir. Seyyar sadûk biridir. İmam Ahmed, Müsned'inde rivayet etmiştir.[605]
Saîd b. Beşîr de Katâde yoluyla Enes (r.a.)'tan Nebî (s.a.v) Efendimiz'in:
«Ben şu dört şeyle insanlardan üstün kılındım.
1- Şecaatta
2- Cömertlikte,
3- Çok Cimav edebilmede,
4- Çok kuvvetli harp edebilmede.» buyurduğunu nakleder.[606]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor:
Bana Abdullah b. Ömer b. Rabîa, Hakem'in kölesi Ubeyd. Abdullah b. Amr b. el Âs (r.a.) yoluyla Rasûlüllah (s.a.v)'in azatlısı Ebû Müveyhibe'nin şöyle dediğini anlattı:
-Bir gece Allah Rasûlü beni uyandırdı ve:
«Ya Ebâ Müveyhibe! Ben şu Bakî mezarlığında yatanlara istiğfar etmekle emrolundum.» buyurdu. Ben de Efendimizle birlikte çıktım. Yürüyerek Bakî'a geldik. Rasûlü Ekrem (s.a.v) ellerini kaldırıp onlara uzunca bir istiğfar duası yaptı ve:
«Ey Bakî ehli! İnsanların erişeceği şu eriştiğiniz şey size mübarek olsun. Fitneler karanlık bir gece parçası gibi hücuma geçti, başı sonuna uydu. En son fitne ilkinden çok daha şerli... Yâ Ebû Müveyhibe! Bana dünya hazinelerinin anahtarları ve orada çok uzun bir hayat daha sonra Cennet verildi. Ben bu dünya nimeti ile Rabb'ime kavuşmak ve Cennet'ine girmek nimeti arasında muhayyer bırakıldım.» dedi. Ben de. "Ya Rasûlallah! Anam babam feda olsun sana. dünya hazinelerinin anahtarını, orada uzun süre kalıp sonra Cennet e gitmeyi seçsen." deyince bana:
«Vallahi ya Ebâ Müveyhibe! Ben kesinlikle Rabb'ime kavuşmayı ve Cennet'i seçtim.» buyurdu. Sonra Bakîden ayrıldı. Sabah olunca Allah'ın onunla ruhunu kabzettiği ağrıları başladı.[607]
Bu haberi İbrahim b. Sad. İbni İshak aracılığıyla Hakem in kölesi Ubeyd b. Cübeyr'den nakleder.
Ma'mer de Tavûs'un oğlu aracılığıyla Tavas'tan Nebinin
(s.a.v):
«Ümmetime nice fetihlerin nail olacağını görünceye kadar hayatta kalmak veya acele ölmek arasında tercih yapmam istendi. Ben aceleyi tercih ettim.»[608]
Şavbi. Mesrûk yoluyla Hz. Âişe (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatıyor:
-Peygamber (s.a.v)'in yanında hanımları toplandı. Hiç birisi gelmemezlik etmedi. Derken Fatıma (r.a.) geldi. Yürüyüşü Rasûlüllah (s.a.v)'in yürüyüşüne ne kadar benziyordu. Efendimiz (s.a.v) ona: "Kızım merhaba!" buyurarak onu sağına veya soluna oturttu ve ona gizlice bir şeyler söyledi. Fatıma Dunları duyunca ağladı. Sonra Rasûlüllah ona yine gizlice bir şeyler söyledi, o da güldü. Ben de Fatıma'ya "Rasûlüllah (s.a.v) sadece sana sır veriyor (senin onda özel bir yerin var) sen de ağlıyorsun." dedim. Rasûlüllah (s.a.v) gidince ben Fatıma'ya "Sana verdiği sırrı bana anlatsan." deyince. Fatıma: "Ben onun sırrını ifşa edemem." dedi. Rasûlüllah (s.a.v)'in vefatından sonra ben yine ona: "Sendeki kalan hakkımı şimdi yine istiyorum. Hala bana o sırrı söylemedin." dedim. Fatıma (r.a.) da "Artık şimdi o sırrı söyleyebilirim." diyerek şöyle anlattı;
-Efendimiz bana fısıldayarak:
«Cebrail her sene Kur'an'ı bana bir kere mukabele için arz ederken, bu yıl iki defa arz etti. Ben bunu yalnız ecelimin yaklaştığına bağlıyorum. Allah'tan kork da buna sabret. Ben senin de geleceğin yere senden önce giden ne güzel Selefim.» buyurdu. İşte ben buna ağladım. Sonra yine kulağıma:
«Sen Mü'min hanımların, yahut bu ümmetin kadınlarının, seyyidesi olmaya razı değil misin?» buyurunca güldüm.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.[609]
Hadisin aynısını Urve de Hz. Âişe'den nakleder. Orada şu fark vardır: «Fatıma da güldü... Çünkü (s-.a.v) ona ailesinin içinden arkasından ilk gelecek olanın kendi olduğunu bildirmişti.»[610]
Abbâd b. el Avvâm. Hilal b. Habbab. İkrime aracılığıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
«İza cae nasrullahi vel feth» suresi nazil olduğunda Rasûlüllah (s.a.v) Fatıma'yı çağırdı ve:
«Bana öleceğim haberi verildi.» buyurdu. Fatıma önce ağladı sonra güldü ve "Bana ölüm haberinin kendine ulaştırıldığını bildirince ağladım, bana 'Sabret! Zira ailemden bana ilk kavuşacak sensin' buyurunca güldüm." Dedi.[611]
Süleyman b. Bilal, Yahya b. Saîd, Kasım b. Muhammed isnadıyla Hz. Âişe'den nakleder: Hz. Âişe der ki:
-Ben "Vay başım!" demiştim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v):
Bu dediğin olmuş olduğunda (öldüğünde) ben hayatta olmuş olsaydım senin için istiğfar ve düa ederdim." buyurdu. Ben de hemen, "Vah anası nı vay! Vallahi öyle sanıyorum ki, benim ölümümü istiyorsun. Böyle olacak olursa sen son günlerinde ailelerinden biri ile çok ferah olursun." dedim. Efendimiz de:
«Aksine, vay benim başım! Ben karar vermiştim ki, veya arzu ettim ki, Ebû Bekir ile oğluna haber salıp çağırtayım ve (halifelik konusunda söz) söyleyeceklerin söylemelerini, temenni edeceklerin temmeni etmelerini vasiyet edeyim. Ama sonra düşünüp kendi kendime "Allah (Ebû Bekir'den başkasını) kabul etmez, Müminler de, reddederler, veya Allah redd eder, Müminler de kabul etmez.» buyurdu.
Hadisi Buharî bu şekilde rivayet etmiştir.[612]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana Yakub b. Utbe, Zührî, Ubeydullah b. Abdillah aracılığıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini anlattı:
-Bir gün Rasûlüllah (s.a.v) başı ağrıyarak yanıma girmişti. Ben de başımdan şikayetçi idim, "Vay başım!" dedim. Rasûlüllah (s.a.v) de:
«Aksine, vay benim başım. Sana ne var, sen benden önce ölmüş olsan, senin işini ben üstlenir, cenaze namazını kıldırır ve seni ben defnederdim.» buyurdu. Ben de: "Vallahi, bu dediğin olacak olsa öyle sanıyorum ki, hanımlarından biri ile aynı günün sonunda benim evimde mutlu bir gece geçirirsin." dedim. Peygamber (s.a.v) bu sözüme gülümsedi. Sonra ağrıları devam edip sıklaştı.
Rasûlüllah (s.a.v) hanımlarını (tek tek) dolaşarak Meymûne (r.a.)'m evinde olduğu bir sırada hastalığı son derece arttı. Ailelerinin hepsi yanında toplandılar. Abbas (r.a.): "Ben Rasûlüllah (s.a.v)'in Zatül Cenb hastalığına tutulduğunu sanıyorum. Haydi gelin de onun ağzıma ilaç koyalım." dedi. Efendimiz'e ilaç koydular. Rasûlüllah (s.a.v) ayılınca: «Bunu kim yaptı.» diye sordu. "Amcan Abbas yaptı, senin Zatül Cenb'e yakalanmandan korktu da." dediler. Rasûlüllah (s.a.v) de «O şeytandandır. Allah (c.c.) bana şeytanı musallat edecek değildir. Amcam Abbas dışında ağzına ilaç konulmayan kimse kalmayacak.» buyurdu. Aile halkının hepsine, hatta o gün oruçlu olan Meymûne'ye bile ilaç verildi. Sonra Rasûlüllah (s.a.v) hastalığını benim evimde geçirmesi için hanımlarından izin istedi. Sonra Rasûlüüah (s.a.v) Abbas ile bir adamın kolları arasında, ayakları yerde sürünerek benim evime geldi.
Ubeydullah der ki: Bu olayı İbni Abbas'a (r.a.) anlattım da bana: "Hz. Âişe'nin adını söylemediği öbür adam kimdi, biliyor musun?" dedi. Ben de "Hayır." deyince, "O Ali (r.a.) idi." dedi.[613]
Buharî, Yûnus, İbni Şihab-ı Zührî, Urve aracılığıyla nakleder: Âişe (r.a.) der ki: Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği son hastalığında:
«Yâ Âişe! Hala Hayber'de yediğim etin acısını hissediyorum, işte bu zehirden dolayı can damarımın kuruma vakti geldi.» diyordu.[614]
El Leys, Ukayl'in İbni Şihab'dan şöyle naklettiğini bildirir: Bana Ubeydullah b. Abdillah Hz. Âişe (r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti:
-Nebî (s.a.v) iyice ağırlaşıp da ağrıları fazlalaşmca hanımlarından benim evimde hastalığını geçirmesi için izin istedi. Onlar da izin verdiler. Ayakları yerde sürünerek iki adamın arasında çıktı. Evime getirildiğinde ağrısı son derece artmış ti. O zaman Nebî (s.a.v):
«Bana henüz bağları çözülmemiş yedi tuluktan su boşaltın. Belki biraz hafiflerim de insanlara bazı taahhütte bulunurum.» buyurdu. Nebî (s.a.v)'i hanımlarından Hafsa'ya ait bir boya (çamaşır) teknesine oturtup sonra üzerine su dökmeye başladık. Ta ki, Efendimiz bize "Yeter, bu işi yaptınız." diye işaret edinceye kadar döktük. Rasûlüllah (s.a.v) de Ashab'ının yanına çıkıp onlara namaz kıldırıp sonra hitap etti.
Bu hadis müttefekun aleyhtir.[615]
Salim Ebu'n Nadr, Büsr b. Saîd ile Ubeyd b. Huneyd'den Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
Allah Rasûlü insanlara hitaben:
«Kulun birisini Allah, dünya ile Allah katındaki nimetleri tercih hususunda serbest bıraktı da, bu kul da Allah ka-tındakini seçti.» buyurdu.
Bunu duyan Ebû Bekir (r.a.) ağlamaya başladı. Biz neye ağladığına şaştık kaldık. Meğer o, muhayyer bırakılan kul Allah Rasûlünün kendisiymiş. Bize bunu Ebû Bekir bildirdi. Rasûlü Ekrem ona:
«Ağlama yâ Ebâ Bekir! Şüphesiz bana sohbeti ve malı ile insanların en fazla yardım edeni Ebû Bekir'dir. Eğer insanlardan dost edinebilseydim onu dost edinirdim. (Ama beni Allah dost edindi) Ancak onunla İslam kardeşliği ve arkadaş lığı bağı var. Mescitte Ebû Bekir'in kapısı dışında hiç bir kapı kalmayıp kapatılacak.» buyurdu.
Bu hadis, müttefekun aleyhtir.[616]
Ebû Avâne, Abdül Melik b. Umeyr, İbni Ebil Muallâ, Ensar'dan biri olan babası isnadıyla yukardaki Ebû Saîd hadisine yakın ifadelerle bunu nakleder.[617]
Cerîr b. Hazim, Ya la b. Hukeym'i İkrime yolu ile İbni Ab-bas (r.a.)'tan şöyle dediğini naklederken duymuş:
Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği hastalığı esnasında bir gün evinden başı bir çabutla sarılmış olarak geldi, mimbere çıkıp Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
«Şüphesiz bana, insanların malı ve canıyla Ebû Bekir'den daha büyük yardımı olan kimse yoktur. Eğer insanlardan dost edinseydim, kesinlikle Ebû Bekir'i dost edinirdim. Lakin İslam dostluğu daha efdaldir. Artık mescitteki evinizden açılan ara kapılarının hepsini kapatın, sadece Ebû Bekir'in kî kalsın.»
Hadisi Buharî naklediyor.[618]
Zeyd b. Üneyse, Amr b. Murra, Abdullah b. el Haris isnadıyla Cündüp (r.a.)'m kendisine Nebî (s.a.v)'i vefatından beş gün önce şöyle buyururken duyduğunu anlatıyor:
« Aranızdan bana kardeş ve arkadaş olanlar olmuştur. Ben her dosta dostluğu sebibyle iyi niyet taşırım. Eğer dost edinecek olsaydım, Ebû Bekir'i dost tutardım. Şüphesiz Rab-b'îm beni de ibrahim (a.s.)'ı dost edindiği gibi dost edinmiştir. Sizden önceki milletlerden bir kısmı peygamberlerinin ve sa-lih kimselerin kabirlerini mescit edip çıktılar. Siz sakın kabirleri mescit etmeyin. Zira ben sizi bundan men ediyorum.»
Hadisi Müsljm naklediyor.[619]
Müemmel b. İsmail, Nâff b. Ömer, İbni Ebî Müleyke isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan şöyle dediğini anlatır:
-Vefat ettiği bu son hastalığı esnasında Hz. Rasûlüllah bayılmış idi. Ayılınca:
«Bana Ebû Bekir'i çağır! Ona bir mektup yazayım da Ebû Bekir'in halifeliği hususunda kimse tamah etmeye kalkmasın, hiç kimse de şu olaydı bu olaydı diye temenni etmesin.» buyurdu. Bir müddet sonra da «Zaten buna Allah da Müminler de fırsat vermez.» buyurdu. Bunu üç kere tekrarladı.
Hz. Âişe devamla der ki: Gerçekten Allah (c.c.) sadece babama bu fırsatı verdi.[620]
Ebû Hatem der ki: Bize Yesera b. Safvan, Nâfî yoluyla bu haberi İbni Ebî Müleyke'den mürsel olarak (Hz. Âişe'yi atlayarak) rivayet etti. Mürsel olması doğruya daha yakındır.[621]
İkrime, İbni Abbas (r.a.)'tan naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği son hastalığında başını siyah bir sargıyla sarmış, omuzuna bir battaniye sarınmış olarak evinden çıkıp mescide geldi, mimbere oturdu ve Ensar'a tavsiyelerde bulundu. İşte Nebi (s.a.v)'in yaptığı son celse bu olmuştu.
Hadisi Buharı rivayet ediyor.[622]
Süfyan b. Uyeyne anlatıyor: Süleyman'ı Saîd b. Cübeyr' den şöyle anlatırken duydum: İbni Abbas (r.a.) bir gün; "Ah şu perşembe günü ah, ne perşembeydi o." dedi ve ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki. göz yaşları yerdeki çakılları ıslattı. Ben: "Yâ İbni Abbas! Perşembe günü ne?" dedim. O da "O gün Hz. Rasûlüllah (s.a.v)'in ağrılarının iyice arttığı gün perşembeydi. Yanındakilere:
«Haydi bir şeyler getirin de, size benden sonra asla dalalete düşmeyeceğiniz bir mektup yazayım.» buyurdu. (Bu kadar ağır hasta halinde Rasülüllah (s.a.v)'i bir de bu mektupla yormayalım) diye yanındakiler birbiri ile çekişmeye başladı. Halbuki bir peygamberin yanında çekişmek hiç de yakışık almayan bir şeydi. Oradakiler (birbirine) : "Efendimiz'in durumu ne, esas mı yoksa sayıkladı mı? Haydi bir daha soralım!" diyerek Nebî (s.a.v)'in yanına varıp bunu bir daha tekrarlamasını arzuladılar. Lakin Hz. Rasülüllah (s.a.v) bu kere onlara:
«Beni rahat bırakın! Benim şu anda içinde bulunduğum halim sizin benden istediğinizden daha hayırlıdır.» buyurdu. İbni Abbas devamla der ki:
Rasülüllah vefatı esnasında Ashaba üç şey tavsiye etti ve buyurdu ki:
1- Müşrikleri Arap yarım adasından çıkartın.
2- Gelen elçilere benim yaptığım tarzda siz de hediyeler verin.» İbni Abbas der ki. Üçüncüsünü söylemedi, veya söyledi de ben unuttum.
Hadis müttefekun aleyhtir. [623]
Zühri de Ubeydullah b. Abdillah'tan İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) Efendimize ölüm vakti gelip çattığında evde aralarında Ömer'in de bulunduğu bir grup As-hab vardı. Nebî (s.a.v) onlara seslenerek:
«Haydi bana yazacak bir şeyler getirin. Size bir mektup yazıp bırakayım ki, ondan sonra ebediyyen sapitmayasınız.»
buyurdu. Ömer (r.a.) da dedi ki: Şimdi Rasülüllah (s.a.v)'in ağrıları çok şiddetlenmiştir. Allah'ın kitabı bize yeter." dedi. Bu sebeple evde bulunan Ashab görüş ayrılığına düşüp çekiş meye başladılar. Kimisi "Haydi Rasülüllah'a kağıtla kalem getirelim de yazsın yazacağını." derken kimisi de. "Ömer (r.a.) 'm dediği şeyleri savundular. Bu tür lakırdı ve ihtilafı Efendimiz'in huzurunda iyice artırınca Allah Rasûlü onlara; «haydi kalkın» emrini verdi.
İbni Abbas bunu hatırlayınca şöyle derdi: Aralarında ihtilaf edip de lakırdı çıkarmaları sebebiyle Rasülüllah (s.a.v) ile kendilerine bu mektubu yazıvermesi arasına engel koymaları gerçekten ayıpların tümüne bedel bir ayıp idi.
Hadis müttefekun aleyhtir.[624]
Ancak burada bir husus var. Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v) 'in ağrılarmdaki şiddeti gördüğü için ağrıların biraz dinmesini arzu etmişti. Çünkü Ömer de kesin biliyordu ki. Allah (c.c.) dinini ikmal etmiş idi. Eğer böyle bir mektubun vasiyet olarak yazılması dini bir vesile olsaydı, Peygamber (s.a.v) hafiflediği zaman onu mutlaka yazardı, öylece birakivermezdi.
Yûnus b. Bükeyr, Zührî aracılığıyla Hamza b. Abdillah'tan babasının şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlü Ekrem'in sancıları artınca:
«Ebû Bekir'e emredin de cemaate
namazı kıldırsın.» buyurdu. Hz. Âişe de: "Yâ Rasûlallah! Ebû Bekir çok yufka yürekli birisi. Eğer senin mihraptaki yerine geçecek olursa ağladığından dolayı sesini cemaate duyura-maz." dedi. Efendimiz yine: «Ebû Bekir'e söyleyin de cemaata namazı kıldırsın.» buyurdu. Hz. Âişe de önceki sözünü tekrarladı. Bunun üzeTine Peygamber (s.a.v):
«Yusuf'u şaşırtmaya kalkanlar siz değil misiniz? Ebû Bekir'e söyleyin, cemaata namazı kıldırsın.» buyurdu.
Hadisi Buharı rivayet etmiştir.[625]
„ Muhammed b. İshak, Zührî, Ubeydullah b. Abdillah, İbni Abbas (r.a.) isnadıyla annesi Ümmül Fadl (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah o son hastalığı esnasında başı sarılı olarak evinden mescide çıktı ve bize akşam namazını kıldırdı. O arada "Ve'l Mürselâti" artık bundan sonra Allah'a kavuşana kadar bir daha (mescitte) namaz kılmadı. Yani insanlara namaz kıldırmadı.
Hadisin isnadı hasendir.[626]
Bu haberi Ukayl de Zührî'den nakleder. Onun lafzı «Ben Rasûlüllah'ı (s.a.v) akşam namazında "VelMürselati"'yi okurken işittim. Ondan sonra bize artık namaz kıldırmadı.» şekündedir.[627]
Mûsâ b. Ebî Âişe, Ubeydullah b. Abdillah'm "Hz. Âişe bana şöyle anlattı." dediğini nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) ağırlaşmca «Cemaat namazı kıldı mı?» diye sordu. Biz, "Hayır! Onlar
seni bekliyorlar." dedik. Efendimiz de:
«Bana tekneye su koyun» Suyu koyduk. EfencLimiz" gusletti. Sonra mescide geçmek için yürüdü, ama baygınlık geldi. Sonra ay ildi ve: «Cemaat namazını kıldı mı?" diye sordu. Biz yine, "Hayır! Seni bekliyorlar, ya Rasûlallah!" dedik. «Bana tekneye bir su koyun.» buyurdu. Biz dediğini yaptık. Abdestlenip mescide geçmek için yürüdü ama yine bayıldı. Sonra ayıhp, «insanlar namazı kıldı mı?» buyurdu. "Hayır! Seni bekliyorlar! " dedik. Gerçekten insanlar mescitte oturmuş, Allah Rasûlü'nü yatsı namazına gelecek diye bekliyorlardı. Rasûlüllah (s.a.v): Hz. Ebû Bekir'e, cemaate namaz kıldırsın, diye haber saldı. Elçi durumu Ebû Bekir'e iletti. Ebû Bekir (r.a.) çok yufka yürekli biri idi. Ömer'e, "Ya Ömer! İnsanlara sen imam ol." dedi. O da, "Sen buna benden daha layıksın." dedi. O günlerde cemaate namazı Ebû Bekir kıldırdı. Daha sonra Allah Rasûlü kendisinde bir hafiflik hissetti. Birisi Abbas, iki kişinin kolları arasında mescide öğle için girdi. O esnada, Ebû Bekir cemaata imamlık ediyordu. Ebû Bekir, Rasûlüllah'm geldiğini anlayınca geri geri çekilmeye başladı. Rasûlüllah (s.a.v) de ona yerinde durmasını işaret etti. Efendimiz Abbas ile yanındaki (Ali)'ye: «Beni onun yanıbaşına oturtun.» buyurdu. Onlar da Ebû Bekir'in yanıbaşma oturttular. Ebû Bekir (r.a.) ayakta Rasûlüllah'm namazı ile kılmaya başladı. İnsanlar da Ebû Bekir'in kıldığına uyarak kılıyorlardı. Peygamber (s.a.v) ise oturuyordu.
Ubeydullah der ki: Bu hadisi İbni Abbas'a okudum. Bir harfini bile inkar etmedi.
Bu. müttefekun aleyh bir hadistir.[628]
Keza bu hadisi Esved b. Yezîd ile yeğeni olan Urve de. «Ebû Bekir bu namazını Rasûlüllah'm namazına bağlı olarak kıldı.» şeklinde nakleder.
Yine Erkam b. Şürahbil de İbni Abbas'tan naklettiği gibi başkalarıda bunu rivayet etmişlerdir.[629]
Efendimiz'in Ebû Bekir'in arkasında namaz kılışına gelince: Şu'be. Nuaym b. Ebî Hind. Ebû Vâil. Mesrûk isnadıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği hastalığında Ebû Bekir'in arkasında oturarak namaz kıldı.[630]
Şuvbe de Avmeş. İbrahim. Esved isnadıyla Hz. Âişe'den
(r.a.); "Rasûlüllah (s.a.v) Ebû Bekir'in arkasında namaz kıldi." dediğini nakleder.[631]
Hüşeym ile Muhammed b. Ca'fer b. Ebî Kesir (metin Hü şeym'indir) Humeyd aracılığı ile Enes (r.a.)'tan. Nebi (s.a.v) mescide çıktığında Ebû Bekir'in yanıbaşma oturdu. İki ucu bir birine geçmiş bir bürde içinde idi. Ebû Bekir'in namazı gibi kıldı, diye nakleder.[632]
Saîd b. Ebî Meryem. Yahya b. Eyyûb. Humeyd et Tavîl. Sabit isnadıyla Enes (r.a.)'m kendisine (Humeyd'e) şunları anlattığını söyler: Nebi (s.a.v) tek parça bir elbise olan ve iki ucu birbirine geçmeli bir bürde içerisinde Ebû Bekir'in arkasında namaz kıldı. Kalkmak isteyince: «Bana Üsame b. Zeyd'i çağırın!» buyurdu. Üsame gelince Efendimiz sırtını onun göğsüne yasladı. İşte onun mescitte kıldığı son namazı bu oldu. Bu hadisi Süleyman b. Bilal de "Sabit elBünânî"kelimesi fazlahğıyla nakleder.[633]
Bu hadis Efendimiz'in bu namazının Sabah namazı olduğunu gösteriyor. Zira kıldığı son namaz oluyor ki, bitiminde Üsame' yi çağırmış oluyor ve ona yapacağı sefer hakkında tavsiyelerde bulunuyor ki, bunları Meğazî yazarları bahsederler. İşte bu Ebû Bekir'in imam olduğu namaz değildir. O ise cumartesi veya pazar gününün Öğle namazı idi. İşte bu duruma göre bu iki ayrı namazdaki (var sanılan) ihtilaf giderilmiş ve söz birliği temin edilmiş olur. İmam el Hafız Ebû Bekir el Beyhaki de bu konuda geniş izah yapmıştır.[634]
Mûsâ b. Ukbe anlatıyor:
-Rasûlüllah Safer ayında hastalandı ve son derece sancısı arttı. Günlerce hanımları başında toplanıp onu tedavi etmeye., uğraştılar. O bu halinde bile iyice bitkinleşene kadar namazlara devam etti. Bir gün müezzin geldi ve namaz vakti girdiğini bildirdi. O da doğrulmaya çalıştı ama bitkinlikten dikile-medi. Müezzine: «Ebû Bekir'e git, söyle de namazı kıldırsın.» buyurdu. Bunun üzerine Hz. Âişe (r.a.) da: "Ebû Bekir yufka yürekli bir adam. Eğer senin makamına geçecek olursa ağlar. Ömer'e söyle de o kıldırsın." dediyse de. yine (s.a.v): «Ebû Bekir'e söyleyin.» buyurdu. Hz. Âişe de aynı sözünü tekrarladı. Bunun üzerine (s.a.v): «Sizler Yusuf'un (a.s.) basma iş açan kadınlarsınız.» buyurdu.
Artık Ebû Bekir (r.a.) rabîül evvel ayının pazartesi gecesine kadar imam olmaya devam etti. O gün Rasûlüllah'm ağrıları dindi ve kendine geldi. Fazl ile Sevban denen bir çocuğa dayanarak sabah namazına mescide çıktı. Rasûlüllah ikisi arasındaydı. Cemaat, Ebû Bekir ile birlikte sabah namazının secdesini yapıyorlardı. Efendimiz geride ayakta duruyordu. Rasûlüllah'a safları açıyorlardı. O da yararak aralarından geçip ta Ebû Bekir'in yanıbaşma durdu. Ebû Bekir geri çekilmek istedi. Ama Rasûlü Ekrem onun elbisesinden tutup onu mihraptaki yerine geçirdi, her ikisi yanyana saf oldular. Rasûlüllah oturuyor, Ebû Bekir ayakta okuyordu. Ebû Bekir okumasını bitirince Rasûlüllah (s.a.v) kalktı ve onunla birlikte son rek'atm rukusunu yaptı. Sonra Ebû Bekir et Tahiyyatu oturuşunu cemaatla birlikte yaptı. Selam verince Rasûlüllah (s.a.v) de kendi kalan rekatını tamamladı, sonra namazdan ayrılıp mescitteki sütunlardan birine yaslandı. Mescidin o gün damı hurma dalı ve yaprağı ile kapatılmış olup üzerinde fazla çamur yoktu. Yağmur yağınca mescit çamurla dolardı. Mescit o zaman sanki bir çardak gibi idi. Üsâme de Gazve'ye çıkmak için hazırlıklarını yapmıştı.[635]
Usame hareket için Medine dışındaki Cüruf mevkine gidip, Rasûlüllah (s.a.v)'in hastalığı sebebiyle bu günleri orada geçirdi. Efendimiz, onu ekserisi Muhacirlerden oluşan orduya komutan yapmıştı. Aralarında Ömer (r.a.) da vardı. Rasûlüllah onlara Mute ve Filistin taraflarına hücum emri vermişti. Zira Zeyd b. Harise, Ca'fer b. Ebî Talib ve Abdullah b.
Ravaha orada şehit olmuşlardı. Rasûlüllah o sütuna yaslanınca Müslümanlar etrafını sarıp selam vererek afiyet dilediler. Rasûlüllah Üsame'yi çağırıp, «Haydi, Allah'ın bereketiyle yola çık! Allah yardımcın olsun, afiyet versin. Sonra sana emrettiğim şekilede hücum et.» buyurdu. Üsame de, "Ya Rasûlallah! Bugün seni biraz daha açılmış gördük. Umarım ki, Allah sana şifa verecek. Müsaade etseniz de, Allah sana şifa verene kadar burada kalsam. Zira sen bu haldeyken gidersem içimde bir yara ile yola gideceğim. Senin halini insanlara sormak istemiyorum." dedi. Efendimiz ona cevap vermedi. Sonra (s.a.v) kalkıp Hz. Âişe'nin odasına gitti. Ebû Bekir de gelip kızının yanma girerek "Rasûlüllah bugün bayağı kendine gelmiş, u-marım ki, Allah ona şifa verecek." deyip sonra da Sinah mahallesinde bulunan hanımı Habibe bn. Harice'nin yanma gitti. Efendimizin hanımları da Hz. Âişe'nin evinde toplandı. Bir pazartesi günüydü. Rasûlüllah'm ağrısı birden çok şiddetlendi. Hanımları başına toplandı. Artık ölüme doğru gidiyordu. Baygın bir halde o gün gün battı. Bir ara gözlerini açtı ve gözlerini semaya doğru dikerek «Refîk-i A'la'da, (En büyük dostun katında) Allah'ın kendilerine irfam ve ihsanda bulunduğu peygamberler, sıddîklar şehitler ve salihlerle beraber... ne güzel arkadaş!» buyurdu. Denildiğine göre bunu her ayılısında defalarca söyledi. Hanımlarının dediğine göre o esnada melek Efendimiz e gelip, "Dünya ile Cennet arasındaki tercihini bildirmiş, o da Cennet ve Allah katında olanları tercih etmişti. Durumu ağırlaşırıma Fatıma (r.a.) Ali (r.a.)'a, Hafsa (r.a.) Ömer (r.a.)'a, diğerleri de yakınlarına haber saldılar, ama onlar gelmeden, Hz. Âişe'nin nöbet gününde Pazartesi gecesi, Rebîül Evvel ayının hilalinde Hz. Âişe'nin kucağında vefat etti.[636]
Zühri der ki; Bana Ubeydullah b. Abdillah haber verdi ki. Hz. Âişe ile İbni Abbas (r.a.) şöyle anlatmışlar: Rasûlü Ekrem'e hastalık geldiği zaman battaniyesini yüzüne çekmeye, baygınlık geçirince de, yüzünü açmaya başladı. İşte Allah Rasûlü bu sıkıntılı halinde iken ümmetini onların yaptıklarından ikaz için:
«Allah Yahudi ve Hıristiyan'lara la'net etsin. Peygamberlerinin mezarlarını mescide çevirdiler.»
Hadis müttefekun aleyhtir.[637]
Zehebî der ki: Bize Mısır'daki Ahmed b. İshak. Bağdatlı Amr b. Keram, Abdül Evvel b. îsâ'dan, dört yüz yetmiş yılında lafzı olarak Abdül Vehhab b. Ahmed es Sakafî'den, imla' yoluyla Ebû Abdirrahman Muhammed b. Hüseyn es Sülemî'den. Ebul Abbas Muhammed b. Ya'kub'dan, Ahmed b. Abdül Cebbar el Utaridî'den, Ebû Bekir b. Ayyaş'tan, A'meş'ten, Ebû Süfyan'dan, bu da Câbir (r.a.)'tan "Rasûlüîlah (s.a.v)'i vefatından üç gün önce şöyle derken işittim!", dediğini haber verdi:
«Allah Azze ve Celle'ye hüsnü zan ediniz.»
Bu. âli isnadlı sahih bir hadistir.[638]
Süleyman et Teymi. Katâde aracılığıyla Enes (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v)'in vefatı esnasında ümmetine yaptığı en son tavsiyesi "Namazlara devam etmeleri ve emriniz altında bulunan (köle hizmetçisi vs.) larm haklarına riayet etmeleri idi."
Bu sözlere öyle devam etti ki. en son nefesi göğsünden hırıltılar gelmeye başladığında bile lisanından bu sözler hırıltı halinde dökülerek can veriyordu.
Süleyman da, böyle söylemiştir.'[639]
Hemmâm. Katade. Ebû Halil. Sefine isnadıyla Ümmü Seleme (r.a.)'dan şöyle nakleder:
-Rasûlüîlah (s.a.v) son hastalığında şöyle diyordu:
«Allah, Allah! Namaza dikkat edin. Elinizin sahip olduğu (köle ve emsali) şeylerin hakkını gözetin.» Bu sözleri neredeyse can verene kadar tekrar etti.[640]
Leys de, Yezîd b. el Hûd, Mûsâ b. Sercis, Kasım isnadıyla Hz. Âişe (r.a.)'dan naklediyor:
-Rasûlü Ekrem'i ölüm döşeğinde yanında bir su bardağı ile gördüm. Elini bardağa sokup su ile yüzünü siliyor sonra da:
«Allahım! Ölüm sekeratma karşı bana yardım et.» diyordu.[641]
Sa'd b. İbrahim de, Urve'den Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ediyor:
-Biz kendi aramızda Nebî (s.a.v) dünya ile Ahiret arasında muhayyer bırakılmadan ölmez, diye konuşuyorduk. Hastalandığı zaman kendisine ses kısıklığı da arız olmuştu. O zaman Efendimizi şöyle derken duydum:
«Nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kullar gibi kendilerine Allah'ın nimetler ihsan ettiği kimselerle birlikte olmayı nasip et. Onlar ne güzel arkadaştır.»
Biz bu sözleri duyunca onun dünya ile Ahiret arasında muhayyer bırakıldığını tahmin ettik.
Hadis, müttefekun aleyhtir.[642]
Bu haberin hemen hemen aynısını Zührî, Saîd b. Müsey-yeb ve diğerleri yoluyla Hz. Âişe'den nakletmiştir. Burada Hz. Âişe (r.a.):
-(İşte bu sözlerinden sonra) Allah Rasûlü'nün en son sözleri:
«Yâ Eabbi! Ben yüce arkadaşı (yani seni) istiyorum.» olmuştur, der.
Hadisi Buharî nakleder.[643]
Mübarek b. Füdale, Sâbit'ten Efes'in (r.a.) şu sözlerini nakleder:
-Hz. Fatıma (r.a.) Efendimizin baŞUcunda üzüntüyle «Vâ Kerbâh! Allah'ım bu acıya nasıl dayanııacak.» diye inleyince Nebi (s.a.v) ona:
«Kıyamet günü buluşmak için, Allah'ın kullarından hiç birisi hakkında terk etmedi^ bir hükmü (şimdi de) babana gelmiş bulunuyor.» buyurdu.[644]
Bazıları bu rivayeti Mübarek b. Püdale'nin Hasanı Basrî' den mürsel olarak yaptığı bir haber şeklinde de verirler.[645]
Hammâd b. Zeyd de Sabitten Enes (ra.)'tan şu naklini anlatır :
-Rasûlüllah (s.a.v) ağırlaşmca kendisini kalbten etkileyen bir üzüntü bürümüştü. Fatıma (r.a.) da "Vah babamın üzüntüsüne." deyince, (s.a.v):
«Artık bu günden snra babana üzttntü yok.» buyurdu. Hadisi Buharî naklediyor.[646]
Eyyûb es Sahtiyanı, İbni Ebî Müleyke'den Hz. Âişe'nin şu sözlerini nakleder:
-Allah Rasûlü benim evimde, nevbet sırası bende iken, başı gerdanımla boynum arasında olarak vefat etti. Nebi (s.a.v) hastalandığında Cebrail gelip ona korunma duası okurdu. Ben de o duayı yapmaya koyuldum. O esnada Allah Rasûlü gözlerini semaya dikerek:
«Re'fikı Â'lâ da, Rafîk-ı Aılâ da» dediler. Kardeşim Abdürrahman b. Ebî Bekir o esnada içeri girdi. Elinde yaş bir hurma çubuğu vardı. Efendimiz bu çubuğa baktı. Ben ona ihtiyacı var sandım, çubuğu alıp tozunu silkeledim ve Efendimiz'e verdim. Onun (ucuyla) dişlerini güzelce bir misvakladı. Sonra onu bana uzatmaya çalıştı ama dal elinden düştü. (Sonra aynı yer ile ben de misvaklandım. Böylece) Allah (c.c.) onun dünyadaki son gününde ağzının suyu ile benim ağzımın suyunu birleştirdi.
Buharı bu şekilde rivayet eder.[647]
Lakin ravi İbni Ebi Müleyke bunu bizzat Hz. Âişe'den duymamıştır. Çünkü îsa b. Yunus der ki: Bize Amr b. Saîd b. Ebî Huseyn anlattı ki. İbni Ebî Müleyke ona. "Bana Âişe'nin kölesi Zekvan Hz. Âişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı, diye haber vermiş:
-Allah'ın bana verdiği nimetlerdendir ki. Nebî (s.a.v) benim evimde, benim nevbetimde, benim kucağımda iken vefat etmiş,, Allah benimle onun ağzının sularını onun ölümü esnasında birleştirmiştir. Kardeşim elinde (hurma çubuğundan yapılma) bir misvakla yanıma geldi. Ben Rasûlü Ekrem'i gök-süme yaslamıştım. Baktım ki. misvağa bakıyor. Onun bunu istediğini anladım. Onu çok severdi. "Misvağım alıvereyim mi?" diye sordum. Başıyla "evet" diye işaret etti. Ben de mis-vağı alıp iyice yumuşattım. Onu ağzına aldı. Efendimiz'in önünde içi su dolu bir kap veya cezve vardı. Suya elini sokup onunla yüzünü silmeye başladı. Sonra da:
«La ilahe illallah! Şüphesiz ölümün sekreleri (insanın aklını alan acıları) vardır.» buyurdu. Sonra sağ şahadet parmağını dikerek:
«Refîk-ı A'lâ da, Refîk-ı A'lâ da» diye vefat edene kadar eli ile de işaret ederek söylemeye devam etti.
Hadisi Buharı rivayet eder.[648]
Hammad b. Zeyd, Sabit yoluyla Enes'ten (r.a.) naklediyor:
-Nebî (s.a.v) Efendimiz vefat ettiğinde Fatıma (r.a.)'a ağlıyor ve: "Ey Rabb'ine bu kadar yakın olan babacığım! Babacığım. Firdevs Cennet'i durağın olsun. Ölüm haberini Cebrail' den aldığımız babacığım. Kendini çağıran Rabb'inin çağrısına giden babacığım." diyordu. Sonra Fatıma (r.a.) bana: "Ya Enes! Rasûlü Ekrem'in üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oluyor!" dedi.
Hadisi Buharî rivayet ediyor.[649]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak, Yahya b. Abbad, babası Ab-bad isnadıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) benim kucağımla boynum arasında, benim evimde, benim nevbetimde vefat etmişti. Bu konuda kimseye zulmedemem. Benim yaşımın küçüklüğü ve görüşümün azlığından olacak, Rasûlüllah (s.a.v) benim kucağımda vefat etmişti. Ben de bir yastık alarak onu başının altına koyup kucağımdan indirmişim. Sonra diğer hanımlarla birlikte ağlamaya ve dövünmeye başladım.[650]
Merhum b. Abdül Aziz el Attar, Ebû İmran el Cevnî, Yezîd b. Bâbenûs isnadıyla anlatır ki, Yezîd Âişe (r.a.)'m yanma gelmişti. Âişe ona şunları anlatmış:
-Rasûlüllah (s.a.v) ne zaman evime uğrasa gözlerimi aydın eden bir söz söylerdi. Bu kere uğramış ama bir şey dememiş idi. Ben de başımı sarıp yatağıma yattım. Rasûlüllah (s.a.v) bana uğradığında "Nen var?" dedi. "Başım ağrıyor" dedim. O da "Senin değil benim başım ağrıyor. Başından şikayeti olan benim" buyurdu. İşte bu hadise ce'reyan ederken, meğer Cebrail Efendimiz'e ruhunun alınacağını bildirmiş imiş Böylece bir kaç gün daha geçti. Bir gün dört kişinin taşıdığı bir çarş afa konulmuş olarak getirildi ve benim evime konuldu. Efendimiz bana "Ya Aişe! Hanımların hepsine haber sal da gelsinler." buyurdu. Onlar gelince:
«Artık sizlere gidip gelmeye takatim yok. Bana izin verinde, Âişe'nin evinde kalayım.» buyurdu. Onlar da "olur" dediler. Baktım ki, yüzü kıpkırmızı olmuş, terler boşanıyordu. Daha önce ölürken birini hiç görmemiştim. «Beni oturumuma getir.» buyurdu. Ben onu kendime yasladım, elimi başı üzerine koydum. Başını çevirdi. Ben de elimi çektim. Sandım ki, E-fendimiz benim başıma dokunmak istiyor. Birden ağzından buz gibi şeffaf bir su benim boynuma (veya göğsüme) düştü, sonra oradan da yatağa düştü. Ben de onu bir elbiseyle örttüm. Daha Önce hiç ölü görmemiştim. Ölümü başkasında tanıyordum. O arada Ömer gelip girmek için izin istedi. Beraberinde Muğîre b. Şu'be (r.a.) de vardı. Ben de, her ikisine izin verdim ve perdeyi gerdim. Ömer (r.a.) "Ya Âişe! Peygamberin nesi var?" dedi. Ben de "Bir saatten beri baygınlık geçiriyor." dedim. Ömer de (s.a.v)'in yüzünü açtı ve "Aman ne acın! İşte bu gamın ta kendisidir" deyip tekrar yüzünü örttü. Muğire ise hiç ses çıkarmamıştı. Ömer kapının eşiğine varınca Muğire, "Ya Ömer! Rasûlüllah ölmüş! dedi. Ömer de, "Yalan söylüyorsun, Rasûlüllah (s.a.v) ölmedi. Münafıklarla harbi ilana kadar da ölmeyecek, ama seni fitne tahrik ediyor da ondan böyle konuşuyorsun." dedi.
Derken Ebû Bekir (r.a.) gelip, "Rasûlüllah'm nesi var.?" diye sordu. "Bayıldı." dedim. O da yüzünü açtı ve azmi (s.a.v)' in gözleri arasına koydu, elini de onun sudağına (gözüyle kulağı arasına) koydu. Sonra da: "Vay Allah'ın peygamberi, vay onun seçtiği, vay onun dostu!" diye feryad edip ardından da Allah ve Rasûl'üne doğru söyledi:
«Sen de mutlaka öleceksin, onlar da öleceklerdir.» (Zü-mer 30)
«Senden önce de hiçbir insana (dünyada) ebediyyet vermedik. Sen ölmüş olduğun takdirde onlar ebedimi kalacaklar.» (Enbiya 34)
«Her canlı ölümü tadacaktır.» (Ali İmran 185), ayetlerini okuyup yüzünü kapayıp, Ashab'm yanma giderek:
"Ey insanlar! İçinizde Rasûlüllah ile anlaşması olan var mı?" dedi. "Hayır" dediler. "Kim Allah'a tapıyorsa (korkmasın) Allah ölmez olan diridir. Ama Muhammed (a.s.)'a tapanınız varsa bilsin ki, artık Muhammed ölmüştür." deyip «Sen de öleceksin, onlar da ölecekler.» ayetini okudu. Ömer ona "Bu Allah'ın kitabında var mı, ya Ebâ Bekir ?" deyince, "evet" dedi. Ömer de, "İşte şu Ebû Bekir Rasûlüllah'm mağara arkadaşı ayetteki «ikinin ikincisi» odur. Haydi ona biat edin dedi. O zaman ona biat ettiler.[651]
Bu hadisi Muhammed b. Ebî Bekir el Mukaddemi de ondan naklettiği gibi İmam Ahmed de Müsned'inde Behz b. Esed, Hammad b. Seleme, Ebû İmran el Cevnî isnadıyla haberin tümünü bu manada nakleder.
Ukayl, Zührî yoluyla Ebû Seleme'den naklediyor:
-Bana Âişe (r.a.) haber verdi ki, Ebû Bekir (r.a.) Sunuh denen yerdeki evinden atma binerek geldi. Attan inip mescide girdi ama kimseyle konuşmadan evime geçti. Doğruca Rasûlüllah'm yanına geldi. Efendimiz Yemen işi çizgili bir kumaş ile örtülüydü. Yüzünü açtı. Sonra eğilip onu öptü, ardından da: "Anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah. Vallahi, Allah (c.c.) sende iki ölümü birleştirm'eyecek. Sana yazılmış olan ölümüne gelince, işte artık sen öldün." dedi.[652]
Aynı haberi Ebû Seleme, İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder: Ebû Bekir (r.a.) tekrar mescide geldiğinde Ömer (r.a.) Ashab'a konuşuyordu. Hz. Ebû Bekir "Otur ya Ömer!" dedi. Ömer oturmadı. Yine "Otur!" dedi. Ömer yine reddetti. Bu kere Ebû Bekir (r.a.) kendisi oturdu. Ashab-ı Kiram da Ömer'i bırakıp onun etrafını aldılar. Ebû Bekir onlara hitaben "Em-ma ba'da" diyerek şu hitabı yaptı:
-İçinizden Muhammed'e (Allah diye) tapan varsa, bilsin ki, o artık ölmüştür. Kim de Allah (c.c.)'a tapıyorsa Allah kesinlikle diridir ve asla ölmez. Allah (c.c):
«Nihayet Muhammed de peygamberlerden başka bir şey değildir. Ondan önce de, nice peygamberler gelip geçmiş idi.
Şimdi o ölmüş ya da öldürülmüş olsa ökçeniz üzere (eski putlarınıza) geri mi döneceksiniz.» (Ali İmran 144) ayetini okudu. İnsanlar üzüntülerinden sanki de Allah'ın bu ayeti Ebû Bekir burada okuyana kadar indirdiğini bilmiyorlarmış gibi bir haldeydiler. İnsanların hepsi de bu sözü kabul ettiler. Orada gördüklerimden bu ayeti okumayan hiçbir kul işitmedim.[653]
Bana Saîd b. Müseyyeb haber verdi ki, Ömer (r.a.) bu konuda demiş ki:
-Vallahi Ebû Bekir bu ayeti okuduğu anda ödüm koptu (veya Öyle dehşete kapıldım ki) nerdeyse ayaklarım beni taş ıyamaz hale geldide, hemen yere çöktüm. O, bu ayeti okuyunca Rasûlüllah'ın öldüğüne kesin kanaat getirdim.
Hadisi Buharî naklediyor.[654]
Yezîd.b. el Hûd, Abdurrahman b. Kasım, babası aracılığıyla Hz. Âişe'den nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) benim çenemle gerdanım arasında (yani kucağımda) öldü. Artık Rasûlü Ekrem'in vefatını gördükten sonra hiçkimsenin dehşetli ve zor ölümünü çirkin görmüyorum.
Bu sahih bir hadistir.[655]
İbni Lehfa, Ebu'l Esved yoluylaUrve'den şöyle nakleder:
-Üsame b. Zeyd (r.a.) bu esnada savaş için hazırlığını yapmış ve Cüruf mevkiindeki kampa harp malzemelerini sevk etmişti. Efendimiz'in ağrıları sebebiyle bu süre içinde Medine'de kalmıştı. Rasûlü Ekrem (s.a.v) daha önce onu aralarında Ömer (r.a.)'m da bulunduğu ekserisi Muhacirler'den oluşan bir orduya başkomutan tayin etmiş ve ona Mute halkı üzerine ve Filistin taraflarına, ki (Üsame'nin babası Zeyd (r.a.) orada vurulmuştu,) saldırmasını emretmiş idi. Pazartesi sabahı Rasûlüllah (s.a.v) mescidinde bir hurma kütüğünden yapılan sütunlardan birine yaslandı. Müslümanlar da selam verip, sağlık ve afiyet dileyerek etrafına toplandılar. Rasûlü Ekrem (s.a.v) Üsame'yi çağırıp:
«Haydi Allah'ın bereketi, yardımı ve afiyeti Üzerine yolunuz açık olsun.» buyurdu. Üsame, "Babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Artık kendinize gelmiş bulunuyorsunuz. Sana Allah'ın şifa vereceğini umuyorum. İzin versen de, sen iyileşinceye kadar burada kalsam. Eğer bu vaziyette gazaya çıkacak olursam kalbimde senin durumunla ilgili bir yürek yarası olduğu halde insanların bana senden bir şey sormasından çekmiyorum." dedi. Rasûlüllah (s.a.v) susup, ona hiçbir şey demedi. Sonra kalkıp Hz. Âişe'nin evine, gitti. O gün nöbet sırası Hz. Âişe'nindi. Bu sıra Ebû Bekir (r.a.) kızının yanma geldi ve "Artık Rasûlüllah (s.a.v) biraz kendine geldi. Allah'ın kendisine şifa vereceğini ümit ediyorum." deyip çıktı, hayvanına binerek Sûnüh mıntıkasında oturan ailesinin yanma gitti. Ebû Bekir'in hanımı Harice b. Zeyd kızı Habibe Sûnüh'ta idi. Peygamberin yanında bulunan hanımlarından her biri de kendi evine döndü.
Hz. Rasûlüllah (s.a.v) Hz. Âişe'nin evinde tedavisini geçirirken birden bire çok şiddetli bir sıtmaya tutuldu. Hanımları da tekrar etrafında toplandılar. Ağrıları artıyordu. Bu hal Güneş'in ortadan batıya yönelişine kadar sürdü. Herkes bayılacak sandı. Sonra Efendimiz'in gözleri semaya bakarak: «Evet, Refiki A*lâ da.» dedi.
Urve hadisi aynen yukardaki gibi anlatıp sözü şuraya getirir:
-Âişe (r.a.) Ebû Bekir'e, Hafsa (r.a.) da Ömer'e haber saldı. Hz. Fatıma da Ali (r.a.)'a haber yolladı. Ama hiçbirisi Âişe'nin nöbeti sırası pazartesi günü Efendimiz Hz. Âişe'nin kucağında ölünceye kadar, insanlar bir ağıt koparana kadar Efendi-miz'in başucunda biraraya gelemediler. Ekserisi de Efendimizin ölmediği kanaatindeydi. Hatta kimileri: (ayette) "Biz insanlara şahit o da bize şahitlik yapacakken nasıl olur da Ölmüş olabilir ve insanlara görünmez. Lakin o tıpkı îsâ b. Meryem (a.s.)'da olduğu gibi canlı olarak göğe yükseltildi." diye iddiaya girip, "O ölmüştür." diyenleri tehdide başladılar ve kapıya kadar gelip "Sakın Rasûlüllah (s.a.v)'i defnetmeyin! Zira o diridir." diye seslendiler. Hatta Ömer (r.a.) kalkıp insanlara hitap ederek "öldü" diyenleri öldürüp kesip biçmekle korkutmaya başladı. O, "O ölmemiştir" diyerek münafıkları da tehdit etti. İnsanlar ağlayarak karma karışık bir halde Mescid-i Nebevî'yi dolduruyordu. Nihayet Ebû Bekir, Sûnüh'tekı evinden gelip durumu yatıştırdı.[656]
Yûnus b. Bükeyr, Ebû Maşar, Muhammed b. Kays isnadıyla Ümmü Seleme (r.a.)'dan şöyle nakleder:
-Vefat ettikleri gün elimi Nebi (s.a.v)'in göksüne koydum. Ondan sonra üzerinden bir hafta geçti, yiyip içip abdest aldım, ama elimden misk kokusu hiç çıkmadı.[657]
İbni Avn, İbrahim b. Yezîd et Teyrnî yoluyla El Esved'den naklediyor:
-Âişe (r.a.)'a "İnsanlardan kimisi Nebi (s.a.v)'in Ali'yi halife olsun diye vasiyet etti." diyorlar denilince, Hz. Âişe (r.a.) "Ben Efendimizin içine işemek için bir kap istediğini bile gördüm. Onu göksüme ben yatırdım. Orada bir yanma doğru meylederek vefat etti. Artık anlayamıyorum bu insanlar «Ali'ye vasiyet etti.» diye bir sözü nereden uyduruyorlar." dedi.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.[658]
Süfyan-ı Sevri, Hişam b. Urve., babası Urve isnadıyla Hz. Âişe'den nakleder:
-Ebû Bekir (r.a.) bana: "Rasûlüllah (s.a.v) hangi gün vefat etmişti." diye sorunca, "pazartesi günü" dedim. "Ben de o gün ölmeyi ümit ederim." dedi. Sonunda o da aynı gün öldü.[659]
İbni Lehîa. Halib b. Ebî İmran. Haneş isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder:
-Peygamberiniz (s.a.v) pazartesi günü doğdu, pazartesi günü peygamber oldu, pazartesi günü Mekke'den hicret etti, pazartesi günü Mekke'yi fethetti, Maide süresindeki:
«Bu gün dininizi tamamladım.»
(Maide 3) ayeti pazartesi günü indi ve pazartesi günü (s.a.v) vefat etti.[660]
İşte İbni Abbas'tan yapılan bu rivayetteki bazı kısımlara aykırı olarak rivayet edildi. Zira Ömer (r.a.) «Bugün dininizi tamamladım.» ayeti cumaya denk gelen arafe günü nazil oldu, diyor. Ammar b._Ebî Ammar ile yine İbni Abbas'tan da bu görüş naklediliyor.[661]
Mûsâ b. Ukbe de "Allah Rasûlü, Pazartesi günü Rebiul Evvel ayındaki Hilal in ilk doğacağı günü Güneş batmaya yüz tuttuğu sırada vefat etti." diyor.[662]
Süleyman et Teymî de "Rasûlü Ekrem hastalığının onuncu gününde vefat etti. O gün Rebîül Evvel ayının ikinci günü bir pazartesi idi." der. Bunu Mu'temir b. Süleyman, babasından nakleder.[663]
Vakıdî ise; Ebû Maşar yoluyla Muhammed b. Kays'tan şu bilgiyi verir:
-Rasûlüllah (s.a.v) on üç gün hasta kaldı ve on birinci hicri senenin Rebîül Evvel ayının ikinci günü bir Pazartesi 'nde vefat etti. [664]
Taberî de İbnül Kelebi ve Ebû Mihnef'ten "Efendimiz'in vefatı Rebîül Evvel'in ikinci günü idi." diye nakleder.
Muhammed b. İshak, "Rasûlüllah (s.a.v) Medine'ye geldiği gün olan Rebîül Evvel'in on ikinci günü vefat etti. Hicretini tam on yıl olarak eksiksiz ikmal etmiştir." der.[665]
Vakıdî, Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali, babası aracılığıyla dedesi Ömer b. Ali'den şöyle nakleder:[666]
-Rasûlüllah (s.a.v) Safer ayının bitimindeki son Çarşamba gecesi hastalandı, Rebîül Evvel ayının on ikinci Pazartesi günü de vefat etti.[667]
(Efendimiz'in vefatı konusunda) buna benzer bir rivayette Âişe (r.a.) ile İbni Abbas'tan da nakledilir, Tabi haber saSıih ise... Saîd b. Ufeyr de buna itimad ettiği gibi Vakıdî'nin katibi Muhammed b. Sa'd da bazı alimlerde bu rivayetin doğruluğuna güvenmişlerdir.[668]
Zehebî der ki: Bize el Hidir b. Abdirrahman el Ezdi, Ebû Muhammed b. el Bûnn, dedesi, Ali b. Muhammed el Fakîh, Abdürrahman b. Ebî Nasr. Ali b. Ebi'l Akab. Ahmed b. İbrahim, Muhammed b. Âiz, Heysem b. Humeyd, NVman isnadıyla Mehkûl'den şöyle nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) pazartesi doğdu, pazartesi kendisine vahiy geldi, pazartesi günü hicrete çıktı ve altmış iki yıl ve bir kaç aylık yaşını ikmal ederek bir pazartesi vefat etti. Kendisine vahiy gelmeden önce kırk iki yaşındaydı. On yıl kendine vahiy geliyorken (aleni davet etmeyip) gizlendi. Sonra Medine' ye hicret etti. On yıl altı ay Allah yolunda çarpışarak eğleşti. Kendine yirmi yıl altı ay vahiy gelmesi devam etti sonra da vefat etti. Üç gün defnedilmeden bekledi. İnsanlar grup grup yanma gelerek cenaze namazını kıldıkları gibi kadınlar da böyle yaptılar.
Efendimizi Ali b. Ebî Talib (r.a.) ile Fazl b. Abbas (r.a.) yıkadı. Abbas (r.a.) da onlara su veriyordu. Yemen işi beyaz, dikişsiz üç parça kumaş ile kefenlediler. Yıkanıp kefenlenince işte bu üç gün süre ile insanlar grup grup girerek ona cenaze namazı kıldılar. Bir grup girip kılıyor ve salat ve selam getiriyor ama cemaat yapmadıkları gibi biri Önlerine imam da olmuyordu. Böylece isteyen herkes kıldı. Bu da bitince Efendimiz defnedildi. Kabrine onu Abbas. Ali ve Fazl (r.a.) lar indirdi. İşte o zaman Ensar'dan birisi. "Rasûlüllah' in ölümünde de bize katılın. Zira o (s.a.v) bize sağlığında katılmıştı." dedi ve kabre inip onlarla beraber çalıştı.[669]
Bu haberi Muhammed b. Şuayb eş Şâbur da Nu'man ve Osman b. Muhammed el Ahnesî'den şöyle nakleder: -Rasûlüllah (s.a.v) bir pazartesi, gün battığında vefat etti çarşamba günü defnedildi.[670]
Urve'den de. Efendimizin pazartesi günü vefat edip .rşamba gecesi (salıyı çarşambaya bağlayan gece)'nin sonun[671]ı defnedildiği, nakledilir.
Hasan-ı Basrî de, "Onun vefatı eylül ayı içinde olmuştu der.[672]
(Zehebî) Derim ki; Her (hicri ay yılma göre) yılın başının ,uz üç yılda dolaşıp aynı noktaya gelmesi kesinleşmiş, herkesçe kabul edilmiş bir durum olduğuna göre. (Zehebî'nin 2ndi zamanına göre) 660 senede yirmi defa devran olmuşur. Efendimizin vefatından hicri 703'e kadar yirmi bir tur. ı yılın Rebîül Evvel ayında tamamlanmış olur. Bu da, bu hicri Rebiül Evvel ayının Rebiül Evvel ayının şimdiki Teşrîn-i Evvel'in sonu ile ylül un başına denk gelir ki; gerisi Safer ayı olur. Mayıs ayı iuharrem'de olduğundan Temmuz ayının büyük bir bölümü 3 Zil Hicce ayında olur. Veda Haccı da Temmuza denk gelmiş oluyor.[673]
Ebu'l Yümn, İbni Asakir ve diğerleri derler ki: Efendi-tiz'in vefatının Rebîül Evvel ayının Pazartesi günü olması kansızdır. Ancak ayın ikinci pazartesi günü veya ona akın bir zamanda mümkün olur. Zira veda haccmda arafe ününün cuma'ya denk geldiği hususundaki ümmetin icmaı ulunması ayın on ikisinde olması tasavvur bile edilemez, kesinlikle Muharremin başlangıcı ya cuma, ya da cumartesi oluyor. Buna göre de Safer ayının başlangıcı cumartesi, pa zar veya pazartesiden biri olabilir. Onlara göre Rebîül Evvel Pazar günü girmiş oluyor ki, bu imkansızdır. Zira arka arkaya gök ayının eksik (yani 29 gün) çekmesi imkan dışı bir şey. O zaman Rebîül Evvel'in Pazartesi olması daha uygun olur. Salı olması da (otuz çekerse) caiz olur. Eğer yeni ay Pazartesi girmiş ise, ki bu Mûsâ b. Ukbe'nin Rebîül Evvel'in Pazartesi günü vefat etti dediği görüşüdür. Buna göre de ikinci Pazartesi ayın sekizi olur. Eğer ayın ilk günü Salı idi diye kabul edersek o zaman Pazartesi günü de ayın yedisi olur. İkinci Pazartesi de on dördünde olur. Ama bir şey daha kalıyor: Mekke'de cuma günü arafe günü idi. Ama Medine'de Hilal in görünme durumuna göre arafe günü perşembe veya cumartesi günü olabilir. O zaman hesabı buna göre yapmak gerekir.[674]
İmam Malik'ten de, "Bana Efendimizin pazartesi günü vefat ettiği ve salı günü defnedildiği haberi ulaştı." diye nakledilir.[675]
Rabîa (b. Abdirrahman) Enes (r.a.)'m «Allah (c.c.) Rasû-lüllah'ı kırk yaşlarının başında peygamber yaptı, altmış yaşlarında da (s.a.v) vefat etti.» dediğini nakleder.
Hadis Buharı ve Müslim'dedir.[676]
Osman b. Zaide, Zübeyr b. Adiy'den Enes (r.a.)'m: Peygamber (s.a.v) altmış üç yaşları içinde vefat etti, Ebû Bekir (r.a.) da altmış üç yaşlarında vefat etti, Ömer (r.a.) da altmış üç yaşında vefat etti," dediğini söyler.[677]
Hadisi Müslim naklediyor.
Enes'in ilk hadiste "altmış yaşlarında" demesi (60'tan 70'e kadar) az kesûratı saymadığı içindir. Yoksa rakamlardaki hataları düzeltmek kabilinden bir şey değildir. Arap dilinde bu tür kesûratı atmak çok görülür.
Ukayl, İbni Şihab-ı Zührî, Urve isnadıyla Hz. Âişe'nin (r.a.): -Rasûlüllah (s.a.v) altmış üç yaşı içinde vefat etti, dediğini nakleder.[678]
Zekeriyya b, İshak, Amr b. Dinar'dan İbni Abbas (r.a.)'m "Nebî (s.a.v) altmış üç yaşı içinde vefat etti" dediğini nakleder ki bu müttefekun alehy bir haberdir. Müslim'de de Ebû Cemre hadisi olarak İbni Abbas (r.a.)'tan aynısı rivayet edilmektedir.[679]
Buharî'de de aynısı İkrime hadisi olarak İbni Abbas'tan nakledilir.[680]
Hüşeym'in, Ali b. Yezîd, Yusuf b. Mihran, İbni Abbas'tan diyerek naklettiği; "Nebî (s.a.v) altmış beş yaşı içinde vefat etti." hadisine[681] gelince buradaki ravi Ali b. Yezîd zayıftır. Bilhassa diğer sika raviler ona muhalefet ettiği yerde daha da zayıftır.
Şebabe der ki: Bize Şuvbe, Yunus b. Ubeyd aracılığıyla Haşimoğullarmm kölesi Ammar'm İbni Abbas (r.a.) "Rasûlüllah altmış beş yaşlarında vefat etti." derken işittiğini rivayet eder.[682]
Bu hadis bu haliyle garip ise de, Hişam'm Katade, Hasan-ı Basrî isnadıyla Dağfel b. Hanzala'dan naklettiği, "Nebî (s.a.v) altmış beş yaşlarında vefat etti." hadisi bunu takviye etmektedir.[683]
İşte bu, Hasan-ı Basrî'nin Dağfel'in bu rivayetine itimat etmeyerek "O altmış üç yaşında vefat etti." demesine ve bunu kendinden Eş'as'm nakline rağmen sahih bir isnaddır.[684]
Hişam b. Hassan da yine Hasan-ı Basrî'den "Altmış yaşları içinde vefat etmiştir." dediğini nakleder.[685]
Yahya b. Hamza, Evzaî, İbni Aclan, Saîd b. Ebî Saîd isna-dıyla İbni Ömer (r.a.)'m; "Nebî (s.a.v) 62 yaşından altı ay geçtiğinde vefat etti." dediğini nakleder.[686]
Yine Şuvbe, Ebû İshak, Âmir b. Saîd, Cerîr b. Abdillah is-nadıyla Muaviye (r.a.)'tan "Nebî (s.a.v) altmış üç yaşında öldü. Ebû Bekir ve Ömer de aynı yaşta Öldüler." dediğini nakleder. Hadisi Müslim rivayet eder.[687]
Saîd b. Müseyyeb, Şa'bî, Ebû Cavfer el Bakır ve diğerleri de böyle söylemiştir.[688] İşte Muhakkik (araştırıcı) alimlerimizin kesin dedikleri de bu görüştür. Katade de bir rivayette: "Efendimiz altmış iki yaşlarında vefat etti." der.[689]
İbni İshak der ki: Bana Yahya b. Abbad b. Abdillah, babasının Âişe (r.a.)'ı şöyle derken işittiğini anlattı:
-Ashab, Nebî (s.a.v)'i yıkamak istediklerinde, "Vallahi bilemiyoruz. Rasûlüllah'm elbisesini soyacak mıyız, yoksa üzerindeyken mi yıkayacağız" dediler. Bu konuda görüş ayrılığına düştüklerinde Allah onlara bir uyku getirdi ki, içlerinde çenesi göksü üstüne uyuyup da düşmeyen hiç kimse kalmadı. Sonra kim olduğunu bilmedikleri birisi evin bir köşesinden "Peygamberi elbisesi üzerindeyken yıkayın." diye seslendi. Ashab da kalkıp, gömleği üzerinde olduğu halde onu yıkamaya başladılar, suyu gömleğin üzerinden döküp Efendimiz'i. elleriyle değil de bu gömlek ile ovaladılar. Hz. Âişe bunu anlattıktan sonra, eğer daha sonra olacakları Önceden tahmin etmeseydim, Rasûlüllah'ı kesinlikle hanımları yıkardı." demiştir.
Hadis sahih olup Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.[690]
Ebû Muaviye, Ebû Bürde lakabh Yezîd b. Abdiîlah, Alkame b. Mersed, Süleyman b. Bürayde isnadıyla babası Bürayde'nin şu sözlerini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v)'i yıkamaya başlarken «Rasûlüllah'm gömleğini çıkarmayın.» diye bir ses onlara hitap etti.[691]
İbnü Füdayl, Yezîd b. Ebî Ziyâd aracılığıyla Abdullah b. el Haris'in: "Rasûlü Ekrem'i Ali yıkadı ve gömleği üzerindeydi. Ali'nin elinde peygamberi ovaladığı bir bez vardı. Elini gömleğin altına sokarak yıkıyor, gömlek üstte kalıyordu." dediğini rivayet ederse de, bu rivayette zayıflık vardır.[692]
İsmail b. EbîHalid de Şabi'nin, "Nebî (s.a.v)'i Ali, Üsame, Fazl b. Abbas yıkadı, kabrine koydular. Ali yıkarken, «Anam babam sana feda olsun. Diriyken de güzeldin, ölüyken de» diyordu. " dediğini anlatır.
Bu haber Şabi'nin Sahabe olmaması yüzünden mürsel ise de iyi bir isnaddır.[693]
Abdül Vahit b. Ziyad, Ma'mer, Zührî, Saîd b. Müseyyeb is-nadıyla Ali (r.a.)'m: "Rasûlüllah'ı ben yıkadım. Ölülerde meydana gelen izlerden onda da var mı diye baktım ama bir şey göremedim. Dirisi de ölüsü de güzel idi." dediğini anlatır.[694]
Efendiöıiz in defnedilme ve topraklanma işini Ashab'm
hepsi değil, şu dört kişi Ali, Abbas, Fazl ve Rasûlüllah'ın kölesi Salih üstlendiler. Rasûlüllah'm kabrine Lahid yapıp, başucunda kerbiç diktiler.[695]
Abdü's Samed b. Nu'man, Ebû Ömer Keysân. kölesi Yezîd b. Bilal'ın Ali (r.a.)'ı: «Rasûlüllah (s.a.v) kendisini benden başkasının yıkamamasını "zira avret mahallini gören herkesin gözü kör olacaktır" endişesiyle vasiyet etmişti.» dediğini duydum, dediğini nakleder. Ali der ki: Abbas ile Üsame bana suyu perde arkasından uzatıyorlardı. Bir uzvu yıkayıp onu çevirirken sanki bana otuz kişi yardım ediyormuş gibi oluyordu. Böylece yıkamayı bitirinceye kadar bu hal devam etti.[696]
Bu haberi yukardaki ravî Keysan el Kassâr'dan, Kasım b. Malik, Esbat ve kölesi de nakleder. Sanki bu meçhul biri gibi geliyor ve hadis ilminde zayıf biridir.
Ebû Macar'ın nakline göre Muhammed b. Kays der ki: Peygamber (s.a.v)'i bizzat yıkayan Ali (r.a.) idi. Fazl b. Abbas da ona su döküveriyordu. (Ali) Der ki: Yıkamak istediğimiz bir organını kaldırmak istedik mi, hemen kendiliğinden kalkıyordu. Nihayet diğer tarafları bitip de sıra avret yerine gelince evden taraftan, «Peyğamberiniz'in avret yerini açmayın.» diyen bir ses işittik.
Bu hem mürsel hem de zayıf bir haberdir.[697]
İbni Cüreyc, Cafer b. Muhammed b. Ali'yi, "Nebî (s.a.v) üç kere (nebak ağacı yaprağından yapılan) sidirli su ile yıkandı. Yıkandığı bu su, sağlığında içtiği ^Küba'daki bir kuyunun suyu idi." derken işittiğini nakleder.[698]
Hişam b. Urve. babası Urve yoluyla Hz. Âişe (r.a.)'dan naklediyor: "Rasûlüllah (s.a.v) beyaz bezden üç kefen içine kefenlendi. Onda ne gömlek ne de sarık vardı."
Bu müttefekun aleyh bir hadistir. Ancak Müslim'in rivayetinde «Beyaz pamuklu bez» ilavesi vardır.[699]
Buradaki Hülle meselesini bir kısım alimler kavrayama-yıp karıştırdılar. Bu hülle Efendimizi kefenlemek için satın alındı ama kullanılmadı. Bunu Abdullah b. Ebî Bekir aldı ve bununla kefenlenmem için saklayacağım" deyip sonra da "Allah bunun kefen olmasına razı olsaydı. Peygamberine nasib ederdi." deyip sattı, parasını da dağıttı.
Haberi Müslim nakleder.[700]
Ali b. Müshir, Hişam b. Urve, babası isnadıyla Hz. Âişe' nin: "Nebi (s.a.v), Önce Yemen işi bir hülleye kondu. Sonra çıkarılıp üç parça kumaşla kefenlendi." dediğini nakleder.[701]
Kasım da buna benzer bir haberi Hz. Âişe'den nakleder.[702]
Şuayb'm Zührî yolu ile Ali b. el Hüseyin'den naklettiği haberde: "Rasûlüllah (s.a.v) birisi çizgili yemen işi hibare denen kumaş olmak üzere üç tane bez ile kefenlendi." şeklindedir.[703]
Buna benzer bir haber de Miksem aracılığıyla İbni Abbas'tan nakledilir.[704] Belki de önce Nebi (s.a.v) yemen işi bir hülleye konulup sonra çıkarıldığı için yukardaki sözün sahibi bunu birbirine karıştırmıştır.
Zekeriyya da Şa'bî'nin "Rasûlüllah (s.a.v), yemen işi kaba dokunuşlu pamuklu üç bez içine kefenlendi. Bunlar İzar, Rida ve Lifafe idi." dediğini rivayet eder.[705]
Hasan b. Salih b. Hayy, Harun b. Savd aracılığıyla Ebû Vâil'den şöyle nakleder:
-Âli (r.a.)'m yanında bir misk vardı ki, ölünce bununla kokulanmasını vasiyet eder ve «bu Rasûlüllah (s.a.vYin ölümünde kokuladiğimiz miskin geri kalanıdır.» derdi.[706]
İbni İshak, Hüseyn b. Abdillah b. Ubeydillah b. Abbas, İkrime isnadiyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefat edince, erkeklere girmeye müsaade edildi. Onlarda grup gTUp gelip imamsız olarak kıldılar. Bu tamamlanınca kadınlar girip kıldılar, sonra da çocuklar girip kıldı. Ardından köleler girip kıldı. Kimse imam olmadı.[707]
Vakıdî anlatıyor: Mûsâ b. Muhammed b. İbrahim et Teymı derki: Babamın el yazısı ile yazılı olarak şu bilgileri buldum:
-Rasûlüllah (s.a.v) kefenlenip de döşeğine konulunca, Ebû Bekir, Ömer ve Ensar ile Muhacirler'den bir grup içeri girdiler ve «Esselamü aleyke, Eyyühen Nebiyyü ve rahmetullahi ve berakatühü.» dediler. Ensar ile Muhacirler de böyle söylediler. Sonra saf tutup hiçbiri imam olmadı. Birinci safta bulunan Ebû Bekir ve Ömer:
«Allahümme inna neşhedü en kad belleğa ma ünzile iley-hi, ve nesaha li ümmetihî, ve cahede fî sebilillahi, hatta eazzallahü dinehu. Ve temmet kelimetühu. Ve ûmine bihi vahdehû lâ şerike leh. Fec'alna ilahena mimmen yettebiul kavlellezi ünzile meahu. Vecma1 beynena ve beynehu hatta tüarrifehu bina ve tuârifena bihi. Fe innehu kane bil Müzminine rau-fen rahima. La nebği bil îmani bedela. Vela neşteri bihi semenen ebeda.
«Allahım! Biz onun, kendisine gelen risaleti tebliğ ettiğine, ümmetine nasihat ettiğine, Allah, dinine izzet verene, kelimesi tamam olana ve tek olarak hiçbir şeyi ortak koşmadan kendisine iman olunana kadar Allah yolunda cihat etti. Ya ilahımız! Bizi onunla indirdiğin söze tabi olanlardan eyle, bizimle onu yeniden bir araya getirip bizi ona onu da bize tanıt. Zira O MtTmin'lere çok merhametli ve çok bağışlayan idi. İmana karşı başka bedel istemiyoruz. Asla onu para ile satmayacağız.» diyorlar, İnsanlar da "Amin, amin" diyorlardı. Bir kısmı çıkıp, diğerleri giriyordu. Böylece erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar da onun namazını kıldılar."
Bu hadis (metninden de anlaşıldığı gibi) hasen derecelidır.[708]
Seleme b.Nubeytb. Şerit, babası yoluyla, Soffe Ashab'ından Salim b. Ubeyd (r.a.)'tan naklediyor:
-Ashab, "Rasûlüllah'ı defnedecek miyiz, edeceksek nereye?" dediler. Ebû Bekir (r.a.): "Allah nerede ruhunu aldıysa! Zira onun ruhunu en güzel yerde almıştır." dedi. Onlar da durumun onun dediği gibi olduğunu anladılar.
Bazıları bu rivayete. Seleme'den sonra "Nuaym b. Ebî Hind"'i de ilave ederler.
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak, Hüseyn b. Abdillah, İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan nakleder: Ashab, Rasûlüllah (s.a.v)'e kabir kazmak istedikleri vakit bu işi yapan Ebû [709]Ubeyde Mekke halkının kabirleri ortasına Darîh dedikleri yarığı, Ebû Talha da Medineîi'lere Lahid dediğimiz saptırmayı kazarlardı. Abbas (r.a.) onların peşi sıra iki adam salıp: "Allahım! Rasûlüne bunlardan birini sen seç. Hangisi önce gelirse onun kabrini o kazsın." diye dua etmişti. Ebû Talha daha Önce gelip Rasûlüllah (s.a.v)'in kabrini o kazdı.[710]
Vakıdî, Abdiilhamid b. Cafer, Osman b. Muhammed el Ahnesî. Abdürrahman b. Saîd b. Yerbû isnadıyla şöyle anlatır:
-Nebi (s.a.v) vefat edince kabrinin yerini tayin konusunda ihtilaf oldu. Birisi, "Bakî mezarlığı olsun, orada ölülere çok istiğfar yapılır." dedi. Bir diğeri "Bayram, namazgahında olsun." dedi. Ebû Bekir (r.a.) geldi ve, "Bu konuda benim bilgim ve bildiğim:
«Peygamberlerden her ölen, sadece öldüğü yere defnolundu.» hadisi var" dedi.[711]
Süfyan b. Uyeyne, Yahya b. Sâid, Saîd b. Müseyyeb isnadıyla anlatıyor: Âişe (r.a.) gördüğü bir rüyasını babasına anlattı. Ebû Bekir Ashab'ın en iyi rüya tabircisi idi. "Rüyamda üç tane ayın kucağıma düştüğünü gördüm." dedi. Ebû Bekir de: "Eğer rüyan doğru ise yeryüzünün en hayırlısı üç kişi senin evinde defnolacaktır." dedi. Daha sonra Nebî (s.a.v) vefat ettiğinde Ebû Bekir (r.a.) Âişe'ye:
-Ya Âişe! İşte kucağına gelen ayların en hayırlısı budur." dedi.[712]
Vakıdî der ki: Bana İbni Ebî Subra, Abbas b. Abdillah b. Mabed aracılığıyla İkrime'den İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet etti:
-Salı günü Güneş öğle yerinden batıya doğru kaydığında Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz divanı üzerine yatırılmış, insanlar da onun namazını kılmışlardı. Divanı da kazılan kabrinin bir kenarında duruyordu. Rasûlü Ekrem'i kabri şerifine yerleştirmek istedikleri zaman divanı ayakları tarafına biraz ittiler ve oradan kabre indirildi. Mezarın içine Abbas, Ali, Kasem b. Abbas, Fazl b. Abbas ve Şukrân inmişti.[713]
İbni İshak anlatıyor: Bana Hüseyin b. Abdillah, İkrime aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet etti:
-Kabre inenler "Ali, Kasem Fazl ve Şükran idi. (deyip Abbas'ı söylemeyerek şöyle devam etti.) Nebî (s.a.v) kabrin-deki lahdine konulunca bu Şükran Nebî (s.a.v)'in sağlığında giyindiği bir kadife elbiseyi aldı ve onu da Nebî (s.a.v) ile beraber kabre defnetti ve sonra da: «Vallahi onu senden sonra kimse giyemeyecektir.» dedi. O da kabre onunla birlikte gömüldü.[714]
Ebû Cemra da İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
-Nebî (s.a.v) vefat ettiklerinde kabrine kırmızı renkli bir kadife elbise konulmuştu.
Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[715]
İsmail b. Ebî Halid, Şa'bî'den rivayet ediyor: Bana Ebû Merhab Efendimizin defni hakkında kendisinin, «İçlerinden biriside Abdürrahman b. Avf olduğu halde Rasülüllah'ın kab-rindeki dört kişi (yüzümün önüne geliveriyor da) hala bugün bile onlara bakar gibi oluyorum.» dediğini anlattı.[716]
Süleyman et Teymî derki: Ashab-i Kiram, Peygamber E-fendimiz'in (s.a.v) yıkanılıp kefenlenme işini tamam ettiklerinden sonra Pazartesi ve Salı günleri onun cenaze namazını kıldılar. Çarşamba günüde defnedildi.[717] Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali de derki:
-Rasûlüllah (s.a.v)'in cenazesi (namazı kılınmak üzere) pazartesi gününden salı gündüzünün bitimine kadar bekledi.[718]
İbni Cüreyc ise bu konuda şunu söyler:
-Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz, pazartesi günü kuşluk vakti vefat ettiler. Ertesi gününün kuşluk vaktinde de defnedildiler.[719]
Bu görüş isnadı sahih bir haber ise de, hiçbir tarih aliminin katılmadığı için "şaz" bir görüştür.
İbni İshak anlatıyor: Bana Muhammed kızı Fatıma, Amra aracılığıyla Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle dediğini anlattı:
-Biz Rasûlü Ekrem (s.a.v)'in defnedildiğini, çarşamba (salı) gecesi gecenin son üçte birindeki kürek seslerini duyuncaya kadar anlamamış idik.[720]
İbni İshak der ki; Muğira b. Şu'be (r.a.) kesinlikle, "Rasûlüllah (s.a.v) ile en son görüşen kimsenin kendisi olduğunu iddia eder" ve derdi ki:
-Yüzüğümü parmağımdan çıkardım. Rasûlüllah lahdine konulduğu zaman onu Rasûlüllah'm kabrine attım. Definciler kabrin içinden çıkınca, "yüzüğüm kabre düştü" diyerek ora-ya indim. Halbuki onu oraya bilerek, Allah Rasûlüne son bir kere daha dokunabilmek için atmıştım, böylece insanlardan Efendimiz (s.a.v) ile en son görüşen Ashab'i ben olmak istemiş idim.
Lakin bu hadisin senedinde "Inkıta\ kesiklik" var.[721]
İmam Şâfî, Müsned adlı eserinde naklediyor: Bize Kasım b. Abdillah b. Ömer b. Hafs. Ca'fer b. Muhammed aracılığıyla babası Muhammed'den Ali b. el Hüseyin'in şöyle dediğini anlatıyor:
-Rasûlü Ekrem vefat edip de Ashab tarziye için geldiklerinde, birinin şöyle dediğini duydular: «Allah katında her musibetin bir sabrı, her helak olana bir karşılık, her kaçırılana bir tedarik imkanı var. Güvenin, ona ümit bağlayın. Zira esas musibete uğrayan sevabdan mahrum kalan kişiye denır.»[722]
Hakim de "el Müstedrek" adlı eserinde Ebû Damra'nm Ca'fer b. Muhammed, babası Muhammed isnadıyla tahric ettiği hadisinde, Câbir (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:
-Allah Rasûlü (s.a.v) vefat ettikleri vakit, melekler gökten onlara ta'ziye (sabır) dilekleri sunmaya geldiler. Onlar meleklerin gizli seslerini duyuyorlar, ama ortada bir şahıs göremiyorlardı.[723]
Burada Hakim aynen yukardaki habere yakın bir nakil yapar:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) Efendimiz'in, İmam olmadan, cemaat yapılmadan parça parça ve ferdi olarak cenaze namazının kıldırıldığı faslı daha önce anlatılmış idi.
Doğruları en iyi bilen Allah (c.c.) dir.[724]
Amr b. Osman b. Hâni, el Kasım aracılığıyla naklediyor: Hazreti Âişe'ye "Bana Rasûlüllah (s.a.v) ile iki arkadaşlarının kabirleri olan odayı açıver, dedim. Bana üç tane kabir açıverdi. Yerden ne aşırı yükseltilmiş ne de yerle beraber düzeltilmiş idi."
Haberi Ebû Dâvûd naklediyor.[725]
Ebû Bekir b. Ayyaş da Süfyan et Temmâr'm "Nebî (s.a.v) 'in kabrini deve hörgücü gibi (ortaya doğru tümsekli olarak) yapılmış olarak gördüğünü" nakleder.
Bu hadisi Buharı naklediyor.[726]
Vakıdî ise Abdül Aziz b. Muhammed, Cafer b. Muhammed isnadıyla babası Muhammed'in: "Peygamber (s.a.v)'in kabrinin üzerinin dümdüz olarak yapıldığını" söylediğini nakleder.
Ama bu haber zayıftır.[727]
Urve, Hz. Âişe (r.a.)'dan şöyle dediğini nakleder: -Rasûlü Ekrem (s.a.v)'i artık bir daha iyileşemediği hastalığı esnasında:
«Peygamberlerinin kabirlerini mescide çeviren Yahudi ve Hıristiyan'lara Allah la'net etmiştir.» buyururken duydum. Hz. Âişe devamla dedi ki:
-Eğer bu böyle olmasaydı, onun kabri (odada değil) elbette açıtta olacaktı. Ne var ki onun mescide çevrilmesinden korkuldu (ya da bizzat Nebî (s.a.v) kendisi çekindi).[728]
Hişam b. Urve, babasından İbni Ömer (r.a.)'m şu haberini nakleder:
-Hançerle vurulduğu zaman babam Ömer (r.a.)'m yanına geldim. Ashab başında onu överek, "Allah seni hayırla mükafatlandırsın." diyorlardı, o da "hem ümit var hem de korku" dedi. Ashab, "Kendi yerine bir halife seçsen" dediler de, «Sağ iken de; ölü iken de sizin bu işinizin mes\ıliyyetini yükleneyim ha! Sizden gelecek nasibimin bana yetecek kadar olmasını ne kadar isterdim. Ne lehime ne aleyhime olsun. Eğer ben yerime birini halife seçecek olsam, bu işte Örneğim var, benden daha hayırlı bir zat (Ebû Bekir (r.a.)) yerine halife seçmiştir. Eğer böyle yapmaz da, işi size bırakırsam, (yine Örneğim var. Zira) Benden daha hayırlı olan Allah Rasûlü yerine halife seçmemiştir.» dedi. Abdullah b. Ömer derdi ki:
«Babam Allah Rasûlü'nün adını ağzına alınca, onun kesinlikle kendi yerine halife tayin etmeyeceğini anlamıştım.»
Hadisi Buharı ve Müslim birlikte, hem de ayrıca Salim, babası İbni Ömer, babası isnadı ile de ittifak ederek rivayet ettiler.[729]
Süfyan-ı Sevrî, El Esved b. Kays'm, Amr b. Süfyan'dan şöyle dediğini nakleder:
-Ali (r.a.) Cemel harbinde galib gelince, «Ey insanlar, Allah Rasûlü bu devlet başkanlığı konusunda bize kesinlikle bir vasiyette bulunmamıştır. Biz kendi tercihlerimizle Ebû Bekir'i halife seçtik. O da. bu işi doğrulttu ve doğru durdu. Nihayet esas yoluna geçti gitti. Sonra Ebû Bekir kendinden sonra tercihini Ömer'in halife olmasına koydu. Ömer de bu işi öyle iyi başarıp, Öyle istikametli durdu ki, nihayet bu din yerli yerine oturdu. Ondan sonra bir kısım insanlar bu işte dünyalık aramaya kalktılar. Böylece Allah'ın sonucunu takdir edeceği bir takım olaylar oldu.» dedi.
Bu isnadı hasen bir asardır.[730]
İmam Ahmed "Müsned"inde Ebû Muaviye'den naklediyor: Bize Abdürrahman b. Ebî Bekir el Kuraşî, İbni Ebî Müleyke yoluylaHz. Âişe'nin şöyle dediğini anlattı:
-Rasülüllah (s.a.v) iyice ağırlaştığmda, Abdürrahman b. Ebî Bekir'e:
«Bana bir levha yahut saç getir, Ebû Bekir'in seçimi için bir mektup yazayım da ona ihtilaf etmesinler.» buyurdu. Abdürrahman kalkıp gitmeye davranmca da:
«Ya Ebâ Bekir! Senin halife olmana karşı ihtilaf çıkarmaya Allah da Mü'min'ler de razı olmaz.» buyurdu.
Enes'teı (r.a.) da buna benzer bir haber nakledildi.[731]
Şuayb b. Meymûn. Husayn b. Abdirrahman, Şa'bî isnadıyla Ebû Vail (r.a.)'tan şöyle nakleder:
-Ali'ye (r.a.) "bize bir halife seçsen" denilince, "Allah Rasûlü yerine halife seçmedi ki. ben seçeyim." dedi. Lakin Şu-ayb bu rivayetinde tek kalmıştır. Üstelik onun bir çok raünker rivayeti de vardır.[732]
Şuayb b, Ebî Hamza, Zührî yoluyla Abdullah b. Ka(b b. Malikten naklediyor. İbni Abbas, Abdullah b. Ka'b'a şöyle haber vermiş:
-Vefat ettiği son hastalığmdaki ağrısı sırasında Ali, Rasû-lüllah'm (s.a.v) yanından çıkmıştı. Ashab, "Ya Ebe'l Hasen! Nebî (s.a.v) nasıl?" dediler. "Elhamdülillah biraz iyileşmiş oldu." dedi. O sırada Abbas (r.a.) Ali'nin elinden tuttu ve ona "Vallahi sen üçten sonra sopa kulusun, vallahi ben kesinlikle bu ağrı ile Cenabı Allah'ın, Peygamberini vefat ettireceğini anlıyorum. Ben Abdül Muttalib çocuklarının vefat edeceklerinde yüzlerinin ne renge girdiğini çok iyi bilirim. Haydi Ra-sûlüllah'a (s.a.v) gidelim de bu devlet kime kalacak kendisine bir soralım. Eğer bizden biri ise bunu bilmiş oluruz. Eğer bizden başka birisine kalacaksa konusalımda bize kalmasına vasiyet etsin." dedi. Ali (r.a.) da: "Vallahi eğer biz bu işi Rasûlü Ekrem'den ister, o da bizi men ederse, ondan sonra insanlar bu işi ebediyyen bize vermez. Vallahi ben asla Rasûlü Ekrem'den böyle bir şeyi isteyemem." dedi.
Bu hadisi Buharî naklediyor. Ma'mer ve diğerleri de bu haberi rivayet etmişlerdir.[733]
Ebû Hamza es Sükkeri, İsmail b. Ebî Halid aracılığıyla Şa'bî'den naklediyor:
-Abbas (r.a.), Hz. Ali'ye: "Ben Rasülüllah'm yüzünde ölüm alametleri görüyor gibiyim. Haydi gidip de şu durumu bir soralım! Eğer bizden birini halife seçerse ne ala, yoksa bu işi bize vasiyet etmesini isteyelim." dedi. Hz. Ali de Hz. Abbas'ı (r.a.) azarlayan bir laf etti. Peygamber (s.a.v) vefat edince, Abbas (r.a.) yine Ali'ye (r.a.). "uzat elini de sana biat edelim." dedi. Ali de avucunu yumup geri çekti.
Şabî der ki: Eğer Ali (r.a.) şu iki görüşten birinde bari Abbas'm (r.a.) sözünü tutsaydı deve sürülerine sahip olmaktan daha hayırlı olacaktı. Eğer Abbas da (r.a.) Bedir harbine gelip katılmış olsaydı, insanlar içinde akıl ve görüş keskinliği bakımından kimse ondan üstün kabul edilmezdi.[734]
Ebû İshak, Erkamb. Şurahbü'den naklediyor:
-îbni Abbas'ı (r.a.) "Rasûlüllah kimseyi yerine vasî tayin etmeden öldü." derken duydum.[735]
Talha b. Musarrıf da der ki: Abdullah b. Ebî Evfâ'ya (r.a.) "Rasûlü Ekrem (s.a.v) yerine birini tavsiye etti mi ya?" deyince, "Allah'ın kitabına sarılmayı" dedi. Talha b. Musarrıf der ki: Hüzeyl b. Şuhrahbıl dedi ki:
Ebû Bekir (r.a.), Efendimizin vasiyeti üzerine çok müsa-vene etti. Ebû Bekir (r.a.) bu konuda Allah Rasûlü'nden verilmiş bir talimat bulup da bunu (develere bağlanarak üzere takıldığı gibi) burnuna halka gibi geçirmeyi ne kadar istiyordu."
Bu müttefekun aleyh bir haberdir.[736]
Hemmâm, Katade aracılığıyla Ebû Hassan'dan naklediyor: Hz. AH (r.a.) derdi ki:
-Rasûlüllah (s.a.v) şu elimizdeki sahifelerdekinden başka insanlara söylemediği gizli bir vasiyeti bize de yapmamıştır.
İçinde Peygamber Efendimiz'in Hz. Ali'yi vasi yaptığı yazılı olan ve yalancılıkla tanınan Hammad b. Amr'm Es Sırrı b. Halid'den Cavfer-i Sadık aracılığıyla Ca'fer'in babalarından naklettiği:
«Ya Ali! Mitmin kimsenin üç alameti vardır;
1- Namaz,
2- Oruç,
3- Zekat» diyerek uzun uzadıya anlattığı hadis ise tam bir uydurmadır.[737]
Hz. Ali'nin (r.a.) Peygamber tarafından tayin edildiğine dair Rafızüer de pek çok uydurma rivayetler vardır.
İbni İshak der ki: Bana Salih b. Keysân.. Zührî'den Ubey-dullah b. Abdillah'ın şöyle dediğini haber verdi:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefatı esnasında şu üç şey dışında herhangi bir vasiyyette bulunamamıştır,
1- Hayberdeki Rehavî'lere yüz vesak, Darîli'lere yüz vesak, Şeybeli'lere de yüz vesak, Eş'arîlere de yüz vesak hurma vergisi kesilmesi,
2- Üsame ordusunun yola çıkarılması,
3- Arap yarım adasında iki ayrı dine fırsat verilmemesi (oradan Ehli Kitab'ın çıkarılması.)
Bu mürsel bir hadistir.
Kays b. Ebî Hazim aracılığıyla İsmail b. Ebî Halid, Cerîr b. Abdillah'tan şöyle nakleder:
-Rasûlüllah beni Yemen'e göndermiş idi. Bahrayn'da iken
Yemen halkından biri Kelâ oğullarının diğeri Amr oğullarının lideri olan iki adama rastladım. Onlara Hz. Rasûlüllah'dan (s.a.v) bahsetmeye başlamıştım. Bana, "Eğer şu anlattıkların doğruysa senin bu bahsettiğin zat üç gün evvel eceline uğramıştır." dediler. Bir haber alabilmek ümidiyle Medine'ye doğru yola düştüm, onlar da benimle beraber geldiler. Yolun birazını katetmiştik ki, bize Medine tarafından gelen bir kervan rastladı. Biz durumu onlara sorduk. Onlar da: "Rasûlüllah (s.a.v) vefat etti, Ebû Bekir halife seçildi, insanlar şu anda sulh ve sükun içinde." dediler. Yanımdaki bu iki adam bana: "Sen artık yoluna git ve arkadaşına haber ver ki, biz gelmiş idik. înşaallah belki Yemen'e geri dönebilirz." dediler. Ve Yemen'e geri gittiler.
Ben onların kıssasını Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) anlatınca "On1 lan da beraberinde getirseydin olmaz mıydı." dedi.
Daha sonra (Hz. Ömer devrinde Medine'ye göçüp gelen) Amr oğulları lideri bana «Ya Cerir! Senin benim üzerimde bir keremin var. Ben sana bir haber vereceğim. Ey Arap topluluğu siz herhangi bir emiriniz öldüğünde yerine bir diğerini müşavere yolu ile emir seçtiğiniz sürece kesinlikle hayır içinde olacaksınız. Ama bu hilafet seçimi müşavereyle değil de kılıç (ve kuvvet) zoruyla elde edildi mi artık halifeler kral olmuş olacaklar ve halifeler, Peygamber ahlakıyla, değil de krallara ait öfkelenmeyle öfkelenip onların hoşlandığı şeylerden hoşlanacaklardır.» dedi.[738]
Ebû İshak eş Şîrazî, Müminlerin annesi Cüveyriyye'nin (r.a.) kardeşi Rasûlüllah'm kayını Amr b. el Haris el Huzâî' nin şöyle dediğini anlatıyor:
-Vallahi, Rasûlüllah (s.a.v) beyaz katırı, silahı ve sadaka olarak vakfettiği toprağı dışında vefat ederlerken ne Dinar ne dirhem ne köle ne cariye ne de herhangi bir mal bırakmıştır.
Haberi Buharî nakleder.[739]
Avmeş, Ebû Vail, Mesrûk isnadıyla naklettiği haberinde Hz. Âişe'den şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) ne dinar, ne dirhem, ne koyun, ne sığır bıraktı ve ne de bir şey vasiyet etti.
Haber Müslim'in Sahihindedir.[740]
Misar, Âsim, Zirr isnadıyla Hz. Âişe'nin (r.a.): "Bana siz Allah Rasûlü'nün mirasını mı soruyorsunuz? Rasûlüllah (s.a.v) Dinar da, dirhem de, köle de, cariye de bırakmadı." dediğini anlatır.[741]
Urve, Hz. Âişe'den (r.a.) naklediyor:
-Rasûlüllah (s.a.v) vefat ettiği zaman benim evimde (yiyecek olarak) sadece arpa yarması[742] vardı. Ben de usanmcaya kadar ondan yedim. Tüketip de hiç kalmayınca "Keşke yiyip bitirmeseydim." dedim.
Haber muttefekun aleyhtir.[743]
El Esved, Hz. Âişe'den (r.a.) naklediyor:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v), otuz ölçek arpa karşılığında (borcu Ödenince geri almak üzere) zırhı (bir Yahudi'de) rehin iken vefat etmiştir.
Hadis Buharî'dedir.[744]
Abbasi halifelerinin himayesinde bulundan Efendimizin bürdesine gelince, bu konuda Yunus b. Bükeyr, İbni İshak' tan Tebük seferi hadisesini naklederken şöyle temas ediyor: "Nebi (s.a.v) Efendimiz Eyle halkına, onlara eman verdiğini bildiren mektubu ile birlikte kendi hırkasını da vermiş idi. Onu da onlardan Ebu'l Abbas Abdullah b. Muhammed el Seffah üç yüz Dinar'a satın almış idi.[745]
Süfyan b. Uyeyne, Velîd b. Kesir, Hasen b. Hüseyin isnadıyla Fatıma bn. elHüseyn'den şöyle nakleder:
-Efendimizin vefat ettiğinde tezgahta dokunma iki hırkası vardı.
Bu ve üst haber mürseldir.[746]
Zehebî der ki: Buradaki (tezgah dediğimiz) "El Haffû" üzerine iplik sarılan ve "el Mitvât" (Toroslar'da Astar) diye ad verilen ağaca denir.
Zema b. Salih, Ebû Hazım'dan' Sehl b. Sa'd'm (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
-Rasûlüllah (s.a.v) yün dokuma bir cüppe sahibi olarak vefat etmiştir.
Haberin isnadı sahihtir.[747]
Zührî der ki: Bana Urve anlattı ki, kendisine Hz. Âişe (r.a.) şöyle haber vermiş:
-Peygamberin (s.a.v) kızı Fatıma (r.a.) Efendimizin vefatından sonra, Ebû Bekir'e (r.a.) haber yollayarak, Allah'ın harp ganimetlerinden Rasûlüne bağışlamış olduğu kısımdan. Rasûlü Ekrem'den kendine düşen mirası istemek üzere haber salmıştı. Fatıma (r.a.) Nebî'in (s.a.v) sadaka olarak bıraktığı Medine ve Fedek'teki yerler ile Hayber'den düşen Humus (beşte bir) hisseyi istiyordu. Ebû Bekir (r.a.) da: Rasûlüllah (s.a.v) kesinlikle:
«Sadaka olarak bıraktığımız mala mirasçı bırakmayız. Muhammed'in ailesi, Allah'a ait olan bu maldan sadece yiyebilirler, ama yiyecek şeyler üzerine bir şey ilave etme hakları yoktur.» buyurdu.
Şimdi ben, Vallahi Rasûlü Ekrem'in sadakalarını sadaka olarak kendi hayatında bırakmış olduğu şekilden başka bir şekle çeviremem. Bu konuda kesinlikle Allah Rasûlü nasıl amel etmiş ise o şekilde uygulamada bulunacağım, dedi. Böylece Ebû Bekir (r.a.) Fatıma'ya (r.a.) bu sadakalardan bir şey vermeyi reddetti. Bu yüzden Fatıma (r.a.) da Ebû Bekir'e (r.a.) karşı içinde bir kırgınlık duydu. Ebû Bekir (r.a.) dedi ki:
Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Peygamberin (r.a.) akrabalarına karşı sıla-i rahim yapmaklığım (onlara olan bağı ve hakkı devam ettirmem,) bence kendi akrabalarımdan
daha Öncelikli ve efdaîdir. Ama bu mal hususunda benimle sizin aranızda sürtüşme konusu olan mevzuda asla haktan dönemem. Rasûlü Ekrem'i uygularken gördüğüm bir şeyi uygulamaya koymadan asla bırakamam, dedi.
Hadisi Buharî naklediyor.[748]
Ebû Bürde (r.a.) anlatıyor: Hz. Âişe'nin (r.a.) yanma girmiştim. Bize Yemen'de dokunma kaba bir izar ile sizin (Mü-lebbede) keçeli dediğiniz şeylerden bir elbise çıkarıp gösterdi ve. Peygamberin (s.a.v) bu iki elbise içinde vefat etmiş olduğuna yemin etti.
Bu haber müttefekun aleyhtir.[749]
Zührî der ki: Bana Hz. Hüseyin'in (r.a.) oğlu Ali haber verdi ki, Hz. Hüseyin'in (r.a.) şehadetinden sonra Medine'ye geldiklerinde kendisine Misver b. Mahrame (r.a.) rastlamış ve ona: "Benim senin için yapabileceğim bir emrin var mı?" diye sorunca o da, "Hayır!" demiş Mahrame, "Peki sana Rasûlüllah'm (s.a.v) kılıcı verildi mi? Eğer öyle ise insanların bunu almak için sana galip gelmesinden korkarım. Allah'a yemin ederim ki, onu bana verecek olursan benim canımı almadan kimsenin eli ona ulaşamaz." dedi.
Hadisi Buharî ve Müslim ittifakla rivayet ederler.[750]
îsâ b. Tahman der ki: Enes (r.a.) bize bir çift dibağlanmış deriden mamul ayakkabı çıkarıp gösterdi. Onların iki tane bağı vardı. Daha sonra Sabit bana Enes'ten naklen anlattı ki, meğer bunlar Rasûlüllah'm (s.a.v) ayakkabıiarıymış.
Haberi Buharî naklediyor.[751]
Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den "Rasûlüllah (s.a.v) on beş hanımla evlendi. Bunlardan on üçü ile zifafa girdi. Yanında on bir hanımının hepsi birlikte yaşadığı oldu. Dokuzu hayatta nikahı altındayken vefat etti." diye nakleder.[752]
Efendimizin (a.s.) zifaf yapmadan boşadığı ikisine gelince. Bunları kadınlar telkinle ifsad etmişlerdi. Rasûlü Ekrem de onları zifaf öncesi boşadı. Bu ifsad şöyle cereyan etti:
Kadınlar bunlardan Cüveyriye adlı olanına "Peygamber zifaf için sana yaklaşınca sen geri çekilip yaklaştırma." dediler, o da öyle yapınca Nebî (s.a.v) onu boşadı. Diğer kadın da Efendimizin (s.a.v) oğlu İbrahim vefat edince "Eğer o peygamber olsaydı oğlu ölmezdi." dedi. Nebî (s.a.v) de onu boşadı.[753]
Hanımlarının beşi Kureyşli'dir:
1- Âişe,
2- Hafsa,
3- Ümmü Habibe,
4- Ümmü Seleme,
5- Sevde bn. Zem'a.[754]
6- 6.cı hanımı Meymûne bn. el Haris, Hilal kabilesinden.
7- Cüveyriye bn. el Haris, Huzâa'dan,
8- Safiyye bn. Huyey b. Ahtab Hayber Yahudi'lerinden ve Harun Peygamberin neslinden,
9- Zeynep (bn.) Cahş, da Esedoğullarmdan idi. Efendimiz bu dokuz hanımı da kendi nikahı altındayken vefat etmişti.[755]
Dâvûd b. Ebî Hind, İkrime yoluyla İbni Abbas (r.a.) nakleder:
-Nebî (s.a.v), Esas b. Kays kızı Kuteyle ile de evlenmek istemiş ve ona bildiremeden vefat etmişti. Böylece Allah onu Nebî'den (s.a.v) uzak kıldı.
İbrahim b. Fadl, Hammad b. Seleme, Dâvûd b. Ebî Hind is-nadıyla Şa'bî'den şöyle rivayet eder:
İkrime b. Ebî Cehl, Kays kızı Kuteyle ile evlendi. Ebû Bekir (r.a.) bunu duyunca İkrime'nin boynunu vurdurmak istedi. (Bir rivayette evini üstünden yakmayı aklına getirdi.) Bunun üzerine Ömer (r.a.) Ebû Bekir'e itiraz ederek, "Rasûlüllah (s.a.v) o kadına ne bu meseleyi çıtlattı, ne de ona zifafa girdi." dedi. Sonra bu kadın oğlan kardeşiyle birlikte dinden çıktı da kendini Allah ve Rasülü'nden uzaklaştırdı. Ebû Bekir o kadını boşatmcaya kadar ikrime ile uğraştı.[756]
Vakıdî bu konuda İbni Ebî Zinad, Hişam yoluyla babası Urve'den nakleder: Valîd b. Abdi'l Melik kendisine bir mektup yazarak ona; "Nebî (s.a.v) Eş'as'ın kız kardeşi olan Kuteyle ile evlendi mi?" diye sormuştu. Urve de "O kadınla asla evlenmedi. Kindeli kadm ile de evlenmedi. Ancak Efendimiz Benu'l Cevn'in bacısı ile evlendi. Kadm Medine'ye gelip de Efendimiz yüzüne bakınca onu boşadı ve ona zifaf etmedi." diye yazdı.[757]
Yine bir rivayette bu kadının Fatıma bn. ed Dahhak olduğu söylenir.
Bana Muhammed b. Abdillah'm anlattığına göre, Zührî "O kadm Fatıma bn. ed Dahhak olup Peygambere «Senden Allah'a sığmıyorum.» demiş, Efendimiz de onu boşamış idi. Daha sonra o kadm deve mayısı (pisliği, kığısı) toplar ve «Ben eşki-yanın ta kendisiyim.» dermiş. Rasûlü Ekrem hicretin sekizinci yılında almıştı, bu kadm altmış yılında öldü." der.[758]
İbni İshak anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v). Esma bn. Ka'b el Ceveniyye ile de evlilik yapmış ama onu da zifafa girmeden boşamiştır.[759]
Rivayet edildiğine göre, Amra bn. Yezid ile de evlenmiştir. Bu, daha Önce Abdü'l Muttalib'in torunu Fazl b. Abbas'm hanımı imiş.[760]
Burada Vakıdî der ki: İşte bu tam inkarı gereken bir haber. Zira Fazl (Efendimiz öldüğünde bile) evlenmeyecek kadar küçük bir çocuktu.
Katade derki: Rasûlüllah (s.a.v) Yemen'den Esma bn. Nuv man el Cevniyye ile de evlendi. Zifafa girince bu kadını "Gel!" diye çağırınca, "Ben neye geleceğim, sen gel!" dedi. O da kadını boşadı.[761]
Vakıdî der ki: Bana Abdullah b. Cafer, Amr b. Salih'ten nakledildiğine göre, Saîd b. Abdürrahman b. Ebzâ şöyle demiş: Bu Cüveyneli kadm Peygamber e "Senden Allah'a sığınırım." demiş. Zira kendisine «Böyle davranman seni onun yanında daha itibarlı yapar.» denilmiş. Bu kadına endamı ve güzelliği sebebiyle tuzak kurulmuş Daha sonra bu oyun Peygamber'e (s.a.v) anlatılınca:
«Bunlar Yusuf'u (a.s.) saptırmaya uğraşanlardır.» buyurmuştur. Bu olay dokuzuncu hicri yılda oldu.[762]
Hişam b. el Kelebî, babası Kelebi, Ebû Salih isnadıyla İbni Abbas'tan (r.a.) şöyle dediğini anlatır:
Esma bn. Nuvman «Senden Allah'a sığınırım.» deyince Allah Rasûlü Öfke ile dışarı çıktı. Eş'as b. Kays kendisine "Allah sana kötü bir şey olmasından korusun, ya Rasûlallah! Seni güzellikte ve şerefte bundan daha üstün biriyle evlendireyim mi?" diye sordu. Nebî (s.a.v) de, "Kim?" buyurunca, "Bacım Katile, onu sana verdim." dedi. Sonra Eş'as bacısını almak için Hadramuta gidip onu getirdi. Geldiklerinde Rasûlüllah' in (s.a.v) vefat ettiği haberini aldılar. O da bacısını geri yolladı. Daha sonra o da bacısı da dinden döndüler.[763]
Katâde ve diğerlerinden rivayet olunduğuna göre, Nebî (s.a.v) Benî Selem'den Salt kızı Sena ile de evlilik akdi kurmuş ama, Peygamber (a.s.) ona ulaşmadan kadın vefat etmiş.[764]
İbni Ömer (r.a.) da, "Rasûlüllah'm hanımları arasında Benî Kilablı Sena bn. Süfyan diye biri vardı." derse de bu rivayet hiç bir şekli ile sahih olamaz.[765]
Rasûlüllah (s.a.v), Ebû Üseyd es Sâıdî'yi Âmir oğullarından Amra bn. Yezîd denen kadına düğürcü gönderip onunla evlilik akdi yapmıştı. Daha sonra kadın da alaca hastalığı (veya sedef) olduğu haberi kendisine ulaşınca onu boşadı.[766]
Vakıdî der ki: Bana Ebû Maşer anlattı ki, "Nebî (s.a.v) Müleyke bn. Ka'b ile evlendi. Onun eşsiz derecede güzel olduğu söylenirdi. Hz. Âişe onun yanma girdi ve, "Sen babaym katili ile evlenmeye haya etmiyor musun?" diye iğva verince o da, Peygamber'e "Senden Allah'a sığınırım." dedi. Efendimiz de onu boşadı. Bunun üzerine onun yakınları Rasûlü Ekrem'e gelip, "Ya Rasûlallah! O henüz yaşça küçük, onun kendine ait bir görüşü yoktur, o aldatılmış onu geri alsan." ricasında bu-lundularsa da, Efendimiz onların bu ricasını kabul etmedi. Onlar da "Bu kadını evlendirmemize izin ver." dediler. Efendimiz de izin verdi. Bu kadının babasını Mekke Fethi günü Halid b. Velid (Handeme'de) öldürmüştü.[767]
Bu hadis de bir üstteki gibi sakattır. Vakıdî'nin Abdül Aziz el Cündaî, babası Ata el Cündeî isnadıyla naklettiği şu haber bu ikisinden daha da çürüktür:
«Nebî (s.a.v) Leysli Müleyke bn. Kab'ı sekizinci yılın Ramazan 'ında nikahladı ve zifaf yaptı. Bu kadın Efendimiz'in hayatında onu nikahı altında öldü.» Vakıdî bu haberi verip sonra, "arkadaşlarımız bu haberi inkar ediyorlar" diyor.[768]
Ukayl, Zührî'den naklediyor: Nebî (s.a.v), Benî Kilab'dan bir hanımla evlendi, sonra ayrıldı. Ahmed b. Ebî Hayseme der ki: "Bana ulaşan bir bilgiye göre bu kadın Âliye bn. Zabyanıdı.[769]
Bu konuda Hişâm b. Kelebî de der ki: Efendimiz Âliye bn. Zabvan'ı aldı. Uzun süre beraber kaldılar sonra onu boşadı.
Bana bunu Kilab oğullarından birisi anlattı.[770]
Müfaddal el Ğulabî, Ali b. Salih aracılığıyla Ali b. Mücahit'den şöyle naklediyor:
Rasûlüllah (s.a.v) Salebli, Hüzeyl kızı Havle ile nikahlandı. Bu kadın Şam'dan Efendimiz'e gitmek üzere yola çıkarıldı. Yolda vefat etti. Bunun üzerine teyzesi Şerafe bn. Füdale ile nikahlandı ise de o da yolda öldü.[771]
Sehl b. Zeyd el Ensarî'nin şöyle dediği rivayet olunur: -Nebi (s.a.v) Efendimiz Beni Ğıfâr kabilesinden bir hanımla evlenip zifaf yaptı. Zifaftat kadının vücudunda baras hastalığı aklığı görünce ona: «Haydi ailevin yanına dön.» buyurdu. Kadının mihrini tam olarak Ödedi.[772]
(Zehebî der ki:) Ben bu ve buna benzer zayıf rivayetleri buraya bu kadar yalana hayret feza bir dikkat çekmek için aldım, yoksa bunların gerçek olduğunu kabul ettiğimden degıl.[773]
Mariye: Efendimizin cariyelerinden biri oğlu İbrahim in annesi Mariye idi.[774]
Reyhane: Vakıdî der ki: Bana İbni Ebî Zfb, Zührî'nin şöyle dediğini anlattı:
-Rayhâne, Rasûlü Ekrem'in cariyesi idi. Onu azad edip onunla evlendi. Reyhâne kendi ehli arasında da hicaba bürünür ve, "Beni Allah Rasûlü'nden sonra kimse göremiyecek." derdi. Vakıdî devamla der ki: Bize göre bu daha sağlam bir haberdir. Peyğamber'den (s.a.v) Önce Reyhane'nin kocası el Hakem idi. O, Benî Nadr kabilesindendi. Bu hadiseyi Asım b. Abdillah b. el Hakem. Amr b. el Hakem'den şöyle nakleder': Rasû-lüllah (s.a.v): Reyhane bn. Zeyd b. Arm b. Hanafe'yi azad etti. O son derece güzeldi. Reyhane, "Rasûlüllah benimle evlendi ve bana on iki buçuk okıyye mihir verdi. Benimle zifafa girdi ve bana da hanımları arasında gün tayin etti." der. Efendimizi çok severdi. Efendimizin veda haccı dönüşünde vefat etti. Efendimizin (s.a.v) onunla evliliği hicri altıncı senenin Muharreminde vuku buldu.[775]
.Vakıdî der ki: Bana Abdullah b. Cafer, İbnü'l Hûd aracılığıyla Sa'lebe b. Ebî Malikin şöyle dediğini anlattı:
-Reyhane, Benî Nadr'dan idi. Rasûlüllah (s.a.v) onu harp esirleri arasından almış, azat edip onunla evlenmişti. Reyhane Rasûlüllah'm nikahı altındayken öldü.[776]
İbni Vehb der ki: Bana Yûnus, İbni Şihab'dan şöyle nakletti:
-Rasûlüllah (s.a.v), Reyhane'yi cariye olarak aldı ama sonra azat etti. O da ailesinin yanma geri döndü.
(Zehebî der ki) Bu daha uygun ve daha doğrudur.[777]
Ebû Ubeyde der ki: Rasûlüllah'm (s.a.v) dört tane hizmetçi cariyesi vardı. Mariye, Reyhane (Benî Kureyza'dan), Cemile (ki bunu Efendimizin hanımları yanıltmışlardı) ve Zeynep bn. Cahş'm (r.a.) Peygamberimiz'e hediye ettiği bir Cariye.[778]
Zekeriyya b. Ebî Zaide, Şa'bî'nin:
«Hanımlarından dilediğini tehir eder, dilediğini de yanında barındırırsın.» (Ahzap 51) ayeti hakkında "kadınlardan kendisini Peygambere (s.a.v) hibe edenler vardı. Rasûlü Ekrem kiminin yanma girmiş, kimini tehir etmişti. Bunlarla Efendimiz'den sonra evlenilmedi. Bunlardan biri de Devs kabilesinden olan Ümmü Şerîk idi." dediğini anlatır.
Hişam b. Urve, babasının şöyle dediğini anlatır: Biz kendi aramızda Ümmü Şerîkln kendini Nebî'ye (s.a.v) hibe ettiğini ve çok salih bir hanım olduğunu bahsederdik.[779]
Hişam b. Kelebî babası aracılığıyla Ebû Salih'in İbni Abbas'dan (r.a.) şöyle dediğini nakleder:
Leyla bn. Hatîm, Nebî'ye (s.a.v) geldi ve kendisini Nebî'ye (s.a.v) arz etti. Efendimiz de: "Öyle yaptım." dedi. Kadın kavmine gidip, "Nebî (s.a.v) benimle evlendi." dedi. Kavmi de ona, "Sen çok kıskanç bir kadınsın, Efendimizin hanımlarını kıskanırsın da bu vesile ile Peygamberin bedduasını alırsın." dediler. Kadın da Efendimiz'e geri gelip. "Benim anlaşmamı bozar mısın?" dedi. Nebî (s.a.v) de "Haydi bozdum." buyurdu.[780]
Nebî (s.a.v) Efendimiz Ebû Talibin kızı (Hz. Ali'nin ablası) Ümmü Hanî'yi, Âmir kızı Dubâa'yı, Beşame kızı Sayfiy-ye'yi de almak için düğürcü oldu ise de onlarla evlenmesi nasip olmadı.
Allah (c.c.) her şeyi daha iyi bilendir.[781]
İmam Buharı "Sahih"'inde Zührî hadisi olarak Urve aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:
Medine'de bulunan Müslüman'lar, Rasûlüllah'm (s.a.v) Mekke'den yola çıktığını işitmişler ve bu sebeple (Vâkım) taşlığına kadar her sabah çıkıp Efendimizin yolunu gözlerler ve Güneş yükselip de harareti iyice artınca geri dönmeye mecbur kalırlardı.
Bir gün yine aynı minval üzere geriye dönmüşlerdi. O sıra Yahudi'nin birisi, Medine'yi çevreleyen kale suru gibi yüksek evlerden birine çıkmış bekliyordu. İşte bu herif Rasûlü Ekrem (s.a.v) ile arkadaşlarını beyaz elbiseler içinde sanki onları serap bürüyüp bir gösterip bir kaybediyormuş gibi gördü. Zührî der ki:
-Bana Urve'nin haber verdiğine göre "Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz bu yolculuk esnasında, Şam'dan ticaretten dönmekte olan Müslüman'lardan müteşekkil bir grup arasında Zübeyr (r.a.)'a rastlamıştı. Zübeyr de Rasûlü Ekrem ile Ebû Bekir (r.a.) a beyaz bir elbise giydirmiş imiş" Zührî devamla der ki:
-İşte o Yahudi uzaktan görünen bu beyaz karaltıları görünce:
-"Ey Arap topluluğu! İşte yolunu gözettiğiniz dedeniz." diye bağırmaktan kendini alamadı. Bunu duyan Müslüman'lar derhal silahlarını kaparak koştular ve Efendimizi (Harra) kara taşlığın önünde karşıladılar. Efendimiz de onlarla birlikte sağ taraftaki yolu tutarak, rebîül evvel ayının bir pazartesi günü Amr b. Avf oğulları yurdunda konakladı.
Gelenleri karşılamak üzere Ebû Bekir (r.a.) ayağa kalkmıştı. Bu esnada Rasûlüllah (s.a.v)'i tanımayanlar Ebû Bekri, Efendimiz sanarak ona selam vermeye başlamışlardı. Bu arada Güneş Rasûlüllah (s.a.v)'e isabet etmiş, bunu gören Hz. Ebû Bekir (r.a.) da ridası ile Efendimizi gölgelen di rmey e çalışıyordu. İşte insanlar o esnada Rasûlüllah'ın kim olduğunu anlayabildiler.
-Rasûlüllah (s.a.v) bu Amr b. Avfoğulları yurdunda on gün kadar eğleşti ve bu arada ilk mescidini orada inşa etti.
Daha sonra Allah Rasûlü bineğine binip yola koyuldu. Etrafını Ashab'i çevirerek onlar da yürüyüşe geçtiler. Nihayet Efendimizi'in devesi, Efendimizi bugünkü Medine Mescidi'nin bulunduğu yere gelince çökerek indirdi. Orası o gün bir grup Müslüman'ın namaz kıldığı, Sehl ve Süheyl adlı iki kardeş'e ait hurma (kurutma) sergisi idi. Peygamber (s.a.v) bu iki kardeşi daVet edip, mescit yapmak üzere bu sergiye bir fiyat belirlemelerini istedi. Onlar da:
"Ya Rasûlallah! Biz orayı parayla satmak değil sana bağışlamak istiyoruz." dediler. Bunun üzerine Efendimiz bu teklifi kabul edip sonra mescidini orada inşa etti. Allah Rasûlü, Mescidin yapısına Ashab'ıyla beraber kerpiç taşıyor ve:
«Ey Rabbimiz şu yükleri yüklenenler, Hayberin hurma yükü yüklenenler değildir. Bu daha takva ve daha temizdir.» buyuruyordu. Yine Efendimiz şöyle buyuruyordu:
«Allah'ım gerçek ecir Ahiret sevabıdır. Ensar ve Muhacirlere merhamet et.[782]
Yine Buharı bu haberi Ebû İshak eş Şîrazî hadisi olarak Berâe b. Azib (r.a.)'tan hicret hadisesini uzunca nakleder.
Yine Buharı, Abdü'l Aziz b. Suheyb hadisinde Enes (r.a.)'in şöyle dediğini rivayet eder: Nebî (s.a.v) Ebû Bekir (r.a.)'ı bineğinin terikesine alarak Medine'ye doğru yola koyuldu. Ebû Bekir yaşlı herkesçe tanınan, Efendimiz (s.a.v) ise genç görünümlü, pek tanınmayan biri durumundaydı. Yolda Ebû Bekir'e rastlayan biri, "Şu Önünde oturan kim?" diye sorunca, o "Bana yol gös-teriveren bir zat." diye cevaplamış ama bu sözüyle "hak yolu" kasdetmişti.
(Buharı hadisi naklederek sözü şuraya kadar getirir:) Rasûlüllah (s.a.v) kara taşlığın bir tarafına gelince bineğinden inip orada konakladı ve Ensar'a haber saldı. Onlar da derhal Peygamberin yanma gelip ikisine birden selam verdiler ve:
«Haydi emniyet içinde ve sözünüze itaat olur olduğunuz halde hayvanlarınıza binin» dediler. Böylece onlar da hayvanlarına bindiler. Ensar da onların etrafını silahlı olarak çevirip Medine'ye doğru yürüdüler. Medine'de «Allahm Peygamberi geldi, Allanın Peygamberi geldi.» diye bir haber yayıldı. Rasûlüllah (s.a.v) biraz daha ilerleyip Ebû Eyyûb el Ensârî (r.a.)'m evinin yanıbaşmda konakladı.
Buharı hadisin gerisini uzunca anlatır.[783]
Biz hasen dereceli bir isnad ile Ebu'l Beddah b. Asım b. Adıy aracılığıyla babasının şöyle dediğini rivayet etmiştik:
-Rasûlü Ekrem (s.a.v) Efendimiz Rabîül Evvel ayının on ikinci pazartesi günü Medine'ye teşrif etti. Medine-i Münevvere' de on yıl eğleşti...[784]
Bu konuda İbni İshak şöyle anlatır:
-Rasûlüllah fs.a.v). Rabîül Evvel ayının on ikinci Pazartesi gününün kuşluk vaktinde Medine'ye geldi. Medine'nin içine girmeden Önce anlatıldığına göre pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günü Amr b. Avf oğulları, (yurdu)nda eğleşip, cum'a günü hayvanına binip yola koyuldu. Salim b. Avf oğullan yurdunda cuma vakti girdiğinden yoluna devam etmeyip orada yanında bulunanlara cunia namazını kıldırdı.[785]
Mescid'in yeri Mûsâ b. Ukbe'nin söylediğine göre iki yetim çoc.uğa ait olup. bunlar Benî Neccâr oğullarından RâfT b. Amr' m Sehl ve Süheyl adlı iki çocuk olup öksüz olduklarından Es'ad b. Zürâra'nm bakım ve himayesi altında bulunuyordu.[786]
İbni İshak ise; "Bu sergi Ainr'ın çocukları olan Sehl ile Süîeyle ait olup. ikisi de Muâz b. Afrâ'nın himayesinde olduğunu" joyler.[787]
«Bu sergi Beyza'nm çocukları olan Sehl ve Süheyl'in idi.» [iyen hafız İbni Mende yanılmıştır.[788] Zîra Beyza'nm çocukları ]nsar'lı değil Muhacirler'den idi.
Rasûlü Ekrem (s.a.v), Benî Amr b. Avf yurdundaki bu ika-ıeti esnasında Küba mescidini inşa etti. İlk cumasını da (Küa mescidinde değil Medine'ye giderken durakladığı) vadinin tam Benî Salim yurdunda kıldırdı.[789]
Efendimiz yola beraberinde Abbas b. Ubâde, Atbân b. Mâlik 'in de aralarında bulunduğu bir grup insanı alarak çıkmıştı. Bunlardan biri Efendimiz'e, "kendi yanlarına konaklayıp orada eğleşmeleri" hususunda ricada bulunuyorlardı. Ne var ki Allah Rasûlü onlara:
"Deveyi serbest bırakın! Zira o emir almıştır." diyordu. Böylece Rasûlüllah (s.a.v) etrafında Ensar topluluğu olduğu halde yola devam ederek Benî Beyâda yurduna kadar geldi. Efendimiz'i orada, Ziyâd b. Lebîd ve Ferve b. Amr karşılayıp, Rasûlü Ekrem-i kendi yanlarında konaklamaya da' vet ettiler. Yine Allah Rasûlü «Deveyi bırakın! Zira o emir almıştır.» buyurdu. Oradan Benî Adiy b. Neccar'm evlerine kadar geldi. Bunlar Abdül Muttalib'in dayıları oluyordu. Efendimiz'i Selît b. Kays ile Benî Adiy'den bir kısım insanlar karşılayıp, bunlar da kendi yanlarına inip orada konaklama teklifinde bulundularsa da, Allah Rasûlü onlara da, «Deveyi serbest bırakın! Zira o bu konuda emir almıştır.» buyurdu.
Nihayet oradan yürüyüp Benî Malik b. Neccar'm evlerine gelince deve (bugünkü) Mescid-i Nebevî'nin bulunduğu yerde çöktü. O vakit orası iki yetime ait hurma kurutma sergisi idi. Orası hurmalık, ekinlik ve ören yeri halinde olup bir kısmıda müşrik kabristanı halinde idi.
Rasûlüllah (s.a.v) devenin sırtından inmeyi bekledi. Sonra deve kalkıp biraz yürüdü. Efendimiz deveyi hareketlendirici hiç bir şey yapmıyordu. Deve sonra etrafına bakmıp tekrar ilk yerine geri gelerek yere çöktü. Rasûlü Ekrem de sırtından indi. Bu sırada Ebû Eyyûb el Ensarî (r.a.)- derhal atılıp- devenin semerini alıp doğru evine götürdü. Böylece Peygamber (s.a.v) de Ebû Eyyubun evlerinden birine konaklamış oldu. Peygamberimiz Mescidini ve kendi evlerini bu sergilikte yapıp tamamlayıncaya kadar Ebû Eyyub el Ensarî (r.a.)'m evinde ikamet etti.
Efendimiz önce bu sergiliği satın almak istemişse de Neccar oğulları orayı parayla satmayı kabul etmeyip, orayı Allah rızası için verdiler ve yetimlere de buralara karşılık bedelini verdiler. Rasûlüllah (s.a.v) mescit yapımı için emir verdi. Müşrikler kabirleri sökülüp başka yere nakloldu. Ören yıkıkları tesviye edildi. Mescidin zaviyeleri taşla örüldü. Sütunları da hurma kütüklerinden yapıldı. Mescidin çatısı da hurma dallarından kapatıldı. Müslüman'lar o gün mescitte bedava olarak Allah için çalıştılar.
İşte bu günlerde Ebû Ümame Es'as b. Zürâra el Ensarî (r.a.) boğmacadan öldü. Kendisi Ensar halkının liderlerinden aynı zamanda (biat zamanı) nakîb seçilenlerden bir büyük zat idi. Efendimiz onun ölümüne son derece üzüldü. Ona bizzat kendi elleriyle dağlama yapmış idi. Artık ölümünden sonra kimseyi Benî Neccar'm basma nakîb (temsilci) yapmadı, üstelik:
«Sizin nakîbiniz benim» buyurdu. Necar oğulları bu durum ile diğer kardeşlerine iftihar ederlerdi.[790]
Hicret esnasında Medine henüz şehirleşmemiş, parça parça dağınık bir köyden ibaret idi.
Malik b. Neccar oğulları bir köy olup tıpkı bir mahalle gibiydi ve "Falanoğu 1ları yurdu" diye anılırdı. Nitekim bir hadiste de:
«Ensar'm en hayırlı yurdu, Benî Neccar yurdudur» buyrulmuştur.[791]
Adiy b. Neccar oğullarının, Mazin b. Neccar oğulları'nm, Benû Salim'in, Benû Sâide'nin, Benûl Haris b. el Hazrec'in, Benû Amr b. Avf'm, Benû Abdi'l Eşhel'in ve diğer Ensaroğulları'nm da mahalle yerine geçen yurtları vardı.[792]
Bu yurtlar konusunda Nebi (s.a.v) Efendimiz:
«Ensar'ın her yurdunda hayır vardır.» buyurdular.[793]
Peygamber (s.a.v) Efendimiz Mescid-i Şerifin bu yurtta inşa edilmesini emir buyurdular. Yurt. daha önce de söylediğimiz gibi bir köyden ibaret idi. Avf oğulları yurdu da Küba'dır. Peygamberimizin Mescid'i, Malik b. Neccaroğulları yurduna yapılmış oldu ki, o zaman burası da küçük bir köydü.
Buharî'nin Enes hadisi olarak naklettiğine göre, Nebî (s.a.v) Efendimiz, Amr b. Avf oğulları yurdunda konaklayıp aralarında on dört gün geceledi. Sonra Neccar oğullarına -kendisini almaları için- haber saldı, onlar da geldiler.[794]
Bu süre içerisinde Muhacirler ile Ensar arasında kardeşlik bağları te'sis etti.[795] Daha sonra zekat farz kılındı. Yahudi'lerin
Abdü'l Aziz b. Suheyb, Enesin (r.a.) şöyle dediğini anlatıyor:
-Abdullah b. Selam gelip, "Ben senin gerçek peygamber olduğuna şahadet ediyorum. Yahudi'ler, benim kendilerinin sey-yidi olduğumu, liderlerinin çocuğu olduğumu, onların aliminin evladı olup en bilginleri olduğumu kesinlikle bilirler. Onları buraya çağırıp da benim Müslüman olduğumu bilmelerinden önce kendilerine benim hakkımda soru sorsan." dedi. Rasûlüllah (s.a.v) de onlara haber saldı. Yahudi'ler toplu olarak geldiler. Efendimiz onlara hitaben:
«Ey Yahudi topluluğu! Yazık size, Allah'tan korkun. Kendisinden başka ilah bulunmayan Zat'a yemin olsun ki, siz benim Allah Rasûlü olduğumu kesinlikle biliyorsunuz. Artık Müslüman olunuz.» buyurdu. Yahudi'ler ise. "Biz böyle bir peygamberi bilmiyoruz." dediler. Peygamberimiz de sözünü üç kere tekrar etti. Sonra onlara:
«Şu aranızdaki Abdullah b. Selam nasıl birisidir.?» diye sorunca onlar, "İşte o bizim efendimiz, efendimizin oğlu, en bilginimiz, bilginimizin oğlu." dediler. Efendimiz de: "Eğer o Müslüman olmuş ise görüşünüz ne olur?" deyince, Yahudi'ler: "Allah için haşa, hiç olur mu, o asla İslam'a girmez." dediler. Peygamberimiz o zaman:
<<Ev Abdullah b. Selam. Çık da onlara bir görün.» buyurdu. Abullah da gizlendiği yerden çıkıp geldi. Peygamber (s.a.v) onlara:
-«Yazık size! Abdullah'tan korkun. Kendisinden başka ilah olmayan zata yemin olsun ki, siz benim Allah'ın hak peygamberi olduğumu kesinlikle biliyorsunuz.» buyurdu. Yahudi'ler de "Yalan söylüyorsun." dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü onları huzurlarından çıkardı.
Haberi Buharı bundan daha uzun olarak verir.[796]
Yine Buharı Humeyd et Tavîl hadisi ile Enes'den (r.a.) şöyle dediğini rivayet ediyor:
-Abdullah b. Selam kendi yerinde iken Rasûlüllah'm (s.a.v) Medine'ye geldiğini haber almış ve Peygamberin (s.a.v) yanma gelmiş ve Efendimize: "Ben sana cevabını ancak Peygamber olan kimsenin bilebileceği üç şeyden soracağım.
1- Kıyamet kopmasının ilk alameti nedir?,
2- Cennet halkının ilk yemeği nedir?,
3- Çocuk babasına yahut anasına nasıl çeker (benzer)?" diye sormuştu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de:
«Bunları az önce bana Cebrail haber verdi." deyince, o "Meleklerin içinde Yahudi'lerin düşman olduğu o dur" dedi. Bunun üzerine Efendimiz:
«Kim Cebrail'e düşman olursa -bilsin ki- senin kalbine Kur'an'ı indiren odur.» ayetini okuyup şöyle devam etti:
«Kıyamet kopma alametlerinin ilkine gelince, bu şark tarafından çıkıp insanları batıya doğru sürecek olan bir ateştir. Cennet halkının yiyeceği ilk yemek de balık ciğerinin (yanında çoğalan) havyardır. Çocuğa gelince, erkeğin menisi kadının menisine galib gelir öne geçerse çocuk babasına çeker. Yok, eğer kadının menisi erkeğinin önüne geçerse, çocuk annesine çeker.»
Bunu duyan Abdullah b. Selam, "Eşhedü ella ilahe illallah, ve eşhedü enneke Rasûlüllah" diye şahadet getirip, "Ya Rasûlal-lah! Şu Yahudi'ler, yalancı bir millettir. Eğer sen, benim nasıl bir adam olduğumu onlara sormadan önce benim İslam'a girdiğimi bilecek olurlarsa kesinlikle benim sözlerimi yalanlayacaklardır." diye anlattı. Sonra Yahudi'ler topluca Efendimizin huzuruna geldiler. Efendimiz:
« Abdullah b. Selam aranızda nasıl birisidir.?» diye sorunca onlar: "O bizim en iyimiz, en iyimizin oğludur da." dediler. Efendimiz:
«O Müslüman olmuş ise ne diyeceksiniz?» deyince, Yahudi'ler: "Allah onu böyle bir duruma düşmekten korusun!" dediler. Bunun üzerine Abdullah b. Selam saklandığı yerden çıkt ve "Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah Rasûlü olduğuna şahadet ederim." dedi. Bunu duyan Yahudi'ler de, "Sen bizim en şerlimiz, en şerlimizin evladısın." diye söylenerek onu rüsvay etmeye başladılar. Abdullah da: "İşte benim korktuğum bu idi, ya Rasûlallah!" dedi.[797]
Avf el Arâbî de Zürara b. Evfa'dan Abdullah b. Selam'm şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde insanlar ona doğru koşuşup, "Allah'ın Rasûlü geldi" diyorlardı. Ben de bir bakayım diye geldim. Onu görünce anladım ki, kesinlikle onun yüzü yalancı birinin yüzü değildi. Ondan duyduğum ilk cümle:
«Ey İnsanlar! Yemek ikram edin, selamlaşmayı yayın, bağlılıklarınızı devam ettirin, gece insanlar uyuyorken siz namaz kılın ve böylece selametle Cennet'e girin.» sözleri olmuştu.
Bu sahih bir haberdir.[798]
Esbat b. Nasr, Süddî, Ebû Malik, Ebû Salih aracılığıyla İbni Abbas'tan, Mürra da İbni Mes'ut'tan ve Peygamber imiz'in As-hab'mdan bir takım zatlardan,
«Ne var ki Allah katından onlara kendi yanlarmdakini doğrulayıcı bir kitap geldi. Daha önce küfredenlere karşı bir zafer isteyip duruyorlardı Onlara bu tanıdıkları kitap gelince onu inkar ediverdiler.» (Bakara 89) ayeti hakkında şöyle dediklerini naklettiler:
-Arap'lar Yahudi'lerin yanma uğradıklarında Yahudi'lere eziyet ederlerdi. Onlar ise Muhammed'in (s.a.v) adını Tevrat'ta buluyorlardı. Bu eziyetleri gördükçe Allah'tan (c.c.) onu gönderip onunla birlikte arap müşriklerine karşı savaş etmelerini dilerlerdi. Tevrat yoluyla tanıdıkları bu zat gidip de İsrail oğullarından olmadığını görünce onu inkar ettiler.[799]
Ebu't Teyyah, Enes'den (r.a.) naklediyor: Allah Rasûlü Medine'ye teşrif ettiğinde Medine'nin yukarısmdaki Amr b. Avf oğulları denen mahalde konaklayıp orada on dört gece geçirip sonra Rasûlü Ekrem (s.a.v) Neccar oğulları topluluğuna haber saldı onlarda topluca yanlarına geldiler. Enes der ki: "Ben sanki hala bineği üzerindeki Efendimizle terikesindeki Ebû Bekir'i, etrafını saran Neccaroğullarmı, Ebû Eyyûb'un havlusuna girerken görür gibiyim. Allah Rasûlü namazını vakti geldiği yerde kılardı. Hatta koyun ağılında gelse orda kılardı. Sonra mescit yapımı için emir verip Neccaroğullarma haber gönderdi. Onlar gelince (s.a.v) onlara hitaben:
«Ey Neccaroğulları! Şu bahçenizi (yahut arsanızı) para karşılığı bana verin.» buyurdu. Onlar ise:
-Hayır! Vallahi, biz onun parasını istemeyiz. Onu sadece Allah için veririz, dediler. Enes (r.a.) sözün burasında der ki:
"Orasında daha Önce size anlattığım şeyler vardı, orada müşriklerin kabirleri ile harabeler ve hurma ağaçları vardı. Allah Rasûlü talimat verdi; müşrik kabirleri açılıp başka yere nakledildi, harabeler tesviye edildi ve hurma ağaçları da kesildi. Hurma kütüklerini mescidin kıblesi olarak dizdiler. Mescidin kapı payandalarını taşırlarken Allah Rasûlü de onlarla beraber idi. Onlar şöyle söylüyorlardı:
«Allahım! Ahiret hayrından başka hayır yoktur. Ensar ve Muhacir'e yardım et.»
Bu haber müttefekun aleyh bir haberdir. Bir rivayetinde yardım et yerine "mağfiret et" şeklindedir.[800]
İbni Şihab ez Zührî aracılığıyla Mûsâ b. Ukbe Peyğambe-rimiz'in mescidinin yapılışı konusunda şunları anlatır:
-Peygamber Efendimiz arkadaşlarıyla beraber mescide kerpiç taşımaya başlamıştı. Arkadaşlarıyla kerpiç taşırken Efendimiz (s.a.v):
«Şu yükler, Hayber'in (hurma) yükü değildir. Ey Rabb'imiz bu daha temiz ve daha hayırlıdır. Allahım Ahiret hayrından başka hayır yoktur. Ensar ve Muhacir'e merhamet et.» diyordu.
İbni Şihab devamla der ki: "Rasûlüllah (s.a.v) Efendimiz, burada adı hadiste geçmeyen Müslüman'lardan birinin şiirini örnek verdi. Efendimiz'in (s.a.v) bu beyitler dışında örnek olarak kullandığı herhangi bir şiir, hadis olarak bana ulaşmış değildir."
Bu haberi Buharî "Sahih"'inde anlatır.[801]
Salih b. Keysan anlatıyor: Bize Nâfi, Abdullah b. Ömer'in (r.a.) kendisine şunları anlattığını nakletti:
-Rasûlüllah'm (s.a.v) zamanında Mescid-i Nebevi kerpiç ile yapılmıştı, damı da hurma dallarından çatılmıştı. Sütunları ise hurma kütüklerindendi. Ebû Bekir (halife olunca) mescide herhangi bir ilave yapmadı. Ona ilaveyi Ömer (r.a.) yaptı. Bu ilavesinde Ömer (r.a.) aynen Rasûlüllah (s.a.v) zamanındaki tarzını muhafaza ederek kerpiç ve hurma dalı kullanmıştı. Sütunları yine hurma kütüğüyle yenilemişti. Mescid-i Nebe-vi'de ilk ta'dilatı Osman (r.a.) yaptı. Mescide büyük bir bölüm ilave ettirip duvarlarını kireç ve nakışlı taşlarla ördürdü. Sütunlarını da nakışlı taşlarla değiştirmiş ve çatısını da (Hindistan'da yetişen) sâc ağacı ile çattırdı.
Bu haberi de Buharî naklediyor.[802]
Hammad b. Seleme, Ebû Sinan, Ya'la b. Şeddad isnadıyla Ubâde b. Sâmit'ten (r.a.) şöyle dediğini nakleder:
-Medine Ensar'ı bir miktar mal toplayıp bunu Peygamber Efendimiz'e getirdiler ve "Bununla mescit yapıp onu süsleseniz. Daha ne zamana kadar şu dalların altında namaz kılmaya devam edeceğiz?" dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü:
«Benim (gibi birinin) kardeşim Musa'ya sırt çevirmesi olamaz. (Benimki de) Musa'nın çardağı gibi bir çardaktır.» buyurdu.[803]
«Musa'nın çardağı gibi bir çardak» sözü hakkında Ha-san-ı Basri'nin de, "Elini kaldırsa çardağa (Talvar'a)[804] değerdi." dediği rivayet olunur.[805]
Abdullah b. Bedr de Kays b. Tilk b. Ali'den babası Ali'nin şöyle dediğini nakleder:
-Ben de Peygamber (s.a.v) ile birlikte Medine mescidini yaptım. O zaman Efendimiz:
«(Beni kasdederek) şu Yemameli'yi, çamur işine yanaştırın. Zira içinizde onun yapımını en iyi bilen odur.» buyurdu.[806]
Ebû Saîd el Hudrî'nin (r.a.) nakline göre Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu:
«Takva olarak inşa edildiği (Kur'an'da) söylenen işte benim şu mescidimdir.»
Müslim bu haberi daha uzunca veriyor.[807] Peygamberimiz (s.a.v) yine mescidi hakkında:
«Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Ka'be mescidi dışındaki diğer mescitlerde kılman bin namazdan daha hayırlıdır.» buyurmuştur.[808]
Bu sahih bir haberdir.
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.) der ki: Biz mescidin bina edilmesi için tek tek kerpiç taşıyorduk. Ammar b. Yasir ise ikişer ikişer taşıyordu. Peygamber (s.a.v) Ammar'ı bu halde görünce üzerine bulaşan tozları üfleyerek,
«Vay Ammar! Onu anarşist bir grup öldürecek. O onları Cennet'e davet ederken onlar Ammar'ı Cehennem'e da'vet edecekler.» buyurdu.
Bu haberi İmam Buharı "Onu anarşist bir gurup öldürecek" kısmı olmadan rivayet etmiştir. Bu kısım isnadı kesinlikle mevcut olan bir ilavedir.[809]
Medine'deki kabilelerden Evs ve Hazreçli'ler iman konusunda, münafıklık yaparak, kendi kabileleri lehine müdara ederek görünüşte Islama girdiler. Bunlar arasında Küba halkından adı geçenlerden biri Haris b. Süveyd b. es Samit'tir.
Bunun kardeşi olan Hallad ise salih bir kimse idi. Diğer kardeşi Cülâs ise dürüst inançta Hallad'dan biraz aşağı seviyede idi.
Şunlar da münafıklardandır: Nebtel b. el Haris. Bicâd b. Osman, Dırar mescidini yapanlardan biri olan Ebû Habîbe b. el Ezvar: Cariye b. Âmir, bunun oğulları olan Zeyd ile Mü-cemmf. Bir rivayete göre Mücemmi"nin münafık oluşu doğru değildir. Nevarki. kendisini, kendi kavminin Dırar mescidine imam yapmaları münafıklar arasında sayılmasına sebep olmuştu.
Abbad b. Huneyf de münafıklardandı. Bu kardeşleri olan Sehl ile Osman Ashab'm faziletlilerinden idi.
Zeyd oğlu Rafı ile kardeşi BişrT Hayzî'nin iki oğlu Mirba" ile Evs. Hatıb b. Ümeyye, Ra'fi b. Vedî'a, Zeyd b. Amr. Amr b. Kays, ki bu son üçü Benî Neccar kabilesindendir, Cüşem oğullarından Ced b. Kays. Avf b. Hazreç oğullarından Abdullah b. Übey b. Selûl. Bu adam Avf b. Hazreç oğullarının lideri idi.[810]
Önce iman ettiklerini söyleyip sonra münafıklık yapan Yahudi'ler:
Esvat b. Huneyf, Zeyd b. el Lüsayt, Raff b. Harmele, Rifa'a b. Zeyd b. et Tâbut. Kinane b. Sûriyâ.[811]
Hicretin ilk yılında ölenler:
Bu yıl Akabe Bîatı'nda bulunan liderlerden Berâe b. Ma' rûr es Selimi (r.a.) vefat etti. Akabe gecesinde Peygamberinimiz'e ilk önce biat eden o olmuştu. Kendisi çok büyük bir zat idi.[812]
Aynı yıl Efendimiz ile hicret edemeyip de Mekke'de geri kalan Muhacirler de Medine'ye gelip Rasûlü Ekrem'e (s.a.v) katıldılar. Artık Mekke'de hapistekilerle işkence edilenler dışında hiç bir Müslüman kalmadı. Medine halkına gelince, Ensar evlerinden halkı Müslümanlık'ı kabul etmeyen hiç bir bina kalmadı. Sadece Evsullah denen Evs kabilesinin bir kolu İslam'a girmedi. Onlar eski şirk inançlarında sabit kaldılar.[813]
Yine bu yıl içinde Halid b. Velid'in (r.a.) babası Velid b. Muğîre el Mahzunu ile Amr b. el Âs'm (r.a.) babası Âs b. Vail Mekke'de iman etmeden küfür üzere ölüp gittiler.[814]
Yine aynı hal üzere Ebû Ühayha lakablı Saîd b. Âs el Emevî de malı ile birlikte bulunduğu Taif şehrinde Öldü.[815]
Yine hicretin birinci yılında ezanın okunuş şekli Allah tarafından Abdullah b. Zeyd ile Ömer b. el Hattab'a (r.a.) rüyalarında gösterildi. Böylece ezan onların gördüğü şekilde olduğu gibi meşrulaştırıldı. [816]
Birinci yıl içinde vefat eden bazı zatlar:
Esvad b. Zürara (r.a.) Ebû Ümame diye anılırdı. Hakim'in Müstedrek'inde Abdurrahman b. Ebi'r Rical'den. Taberî. Â sim b. Ömer b. Katade'den nakline göre Es'ad b. Zürara (r.a.) Hicretin dokuzuncu ayının başlarında vefat etti. Henüz Pey-ğamberimiz'in mescidi tamamlanmamıştı. Bedir harbi de olmamıştı. Vefatı vuku bulunca Neccar oğulları Rasûlü Ekrem'e (s.a.v) gelip "Ya Rasûlallah! Nakîbimiz vefat etti. Bize bir na-kîb seçiversen bizim işlerimizi düzenleyiverse." ricasında bulundular. Peygamberimiz de onlara:
«Siz benim (ana tarafımdan) dayım sayılırsınız, ben sizden biriyim ve sizin Nakîbiniz benim." buyurdu.
Yine Hakim'in ve Taberî'nin Ma'mer. Zührî, Enes (r.a.) isnadıyla yaptığı rivayete göre, "Esvad (r.a.) Şevket denen (veba gibi, vücudu ve yüzü kıpkırmızı yapan) hastalığa yakalanınca , Peygamberimiz ona dağlama tedavisi uygulamıştı.[818]
Ka'b b. Malik (r.a,), her cuma ezan sesi duyduğunda. "Allah Es'ad b. Zürara'ya rahmet etsin." derdi. Sebebini soran oğluna "Bizi ilk defa Medine'de cuma namazı kılmak için Beyaza oğulları taşhğmdaki Nebît boyuna ait su göleti yanında toplayan o idi." demiştir.[819]
İbni Savd'ın bildirdiğine göre, Medine'ye İslam'ı ilk getiren odur."
Amr b. Hazm'ın (r.a.) demesine göre Bakî mezarlığına ilk defnedilen de Esvad b. Zürara'dir.[820]
Füray'a, Kebşe ve Habibe adlarında üç kızı vardı. Vefatında bunları Peygamberimize vasiyet etti. Bu kızlar Efendi-miz'in hanımlarının himayesinde büyüdü. Efendimiz kendine hediye edilen inci kakmalı altın küpeleri onlara hediye etti.[821]
Külsüm b. el Hedm, Medine'de Hicret'ten sonra vefat eden ilk Sahabe'dir. Efendimizin gelişinden az sonra vefat etmiştir. Külsüm'ün babası Hedm. meşhur İmrul Kays'in kızı idi. Efendimiz Medine'ye gelişinde ilk önce bu zatın yanına konuk oldu. Bir keresinde de Ebû Ubeyde, Mikdad. Habbab ve diğer bir kısım Ashab da onun yanında konaklamışlardı.[822]
[349] Müsned 2/231; Nesâî Süneni Kübrâ h.no 6736; Kitahü Adabil Ekli / El Ekli Müttekien; Beyhakî Delâil 1/333, Beyhakî Süneni Kübra 7/49: Tahavî Müşkii 3/16; İbni Mübarek Zühd 265.
[350] Müsned 2/231; Nesâî Süneni Kübrâ h.no 6736; Kitahü Adabil Ekli / El Ekli Müttekien; Beyhakî Delâil 1/333, Beyhakî Süneni Kübra 7/49: Tahavî Müşkii 3/16; İbni Mübarek Zühd 265.
[351] Buharı İlim h.no 89; Mezalim h.na246S; Nikah 5191; Tefsir 4913; Müslim Talak 1479; Beyhakî Delâil 1/334, 335; İbni Mace 4153, Beyhakî Delâil 7/46; Ebû Yala Müsned 1/164; Tirmizî 3315; Nesâî 4/137
[352] Buharı Nikah 67/S3; Müslim 1479; Ebû Ya'la h.no. 164; Beyhakî Delâil 1/336. Hadisin onu şöyle devam eder:
-Zührî, Urve yoluyla Aişe (r,a.)'mn şöyle dediğini anlatır:
«Nihayet yirmi dokuz gün geçince, Rasûlüllah (s.a.v) yanıma girdi. İlk yanına girdiği ben idim. "Ya Rasûlellah! Bir ay yanımıza girmeyeceğine yemin etmiştin. Benim saydığıma göre henüz yirmidokuz oldu" dedim. Efendimiz (s.a.v) de: "Bu bir ay yirmidokuz gün idi." buyurduktan sonra, "~3 Aişe! Şimdi sana bir durum arzedeceğim. Ama anana babana danışana kadar bu knu-da acele etmemende bir sakınca yok." buyurup ardından:
«Ey Peygamber! Hanımlarına: "Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, haydi gelin de boşanma bedelinizi verip size güzel bir ayrılış ile bosayayım. Yok eğer Allah ve Rasûlü ile ahiret yurdunu istiyorsanız, Allah şüphesiz sizden iyi davrananlara büyük bir mükafat hazırlamıştır, diye söyle» (Ahzab 28-29) ayetini okudu.
Hz. Aişe devamla derki: Vallahi, Efendimiz kesinlikle ana babamın bana Efendimİz'den ayrılmayı tavsiye etmeyeceğini biliyordu. Ben (aa.v)'e: "ben anama babama bunun için mi danışacağım? Ben.gerçekten Allah'ı. Peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorum." dedim.
[353] Müslim Fazail 249S; İbni Sa'd 3/466; Müsned 3/139; Beyhakî Delâil 1/337; Ebû Yavla Müsned 5/27S2. 27S3; İmam Ahmed Müsned 1/139. 140; Ebûş Şeyh Ahlakun Nebiy £163; İbni Hibban Sahih (İhsan 8/94)
[354] Tirmizî 24S3; İbni Mâce 4109; Müsned 1/301; İmam Ahmed Zühd s.13, İS, 20; Beyhakî Delâil 1/338; Ebû YaMa Müsned 9/5229, 5292, 8/4998; tayalisi Müsned 2/120 h.no. 2430; Ebû Nüaym Hılye 2/102, 4/234; Tirmizî 2378; Hakim Müstedrek 1/310; Taberanî 11/327.
[355] Buharî Temennü 94/2; îstfzan 79/30; Rikak 81/14; Müslim 94, 992; İbni Ma-ce 4132; Vfüsned 2/256, 316, 399, 419, 450, 457, 467, 530, 5/149, 152; Beyhakî Delâil 1/338: Beyhakî Süneni Kübra 7/46; Ebû Nüaym Hılye 2/189.
[356] Buharî Rikak 81/17 hadis no. 4660: Müslim Zühd ver Rakaik 1055; Tirmizî Zühd 2362; îbni Mâce 4139; Müsned 2/232, 446, 481; Ahmed b. Hanbel Zühd s.13; Beyhakî Delâil 1/339; İbni Ebî Şeybe 13/24; Ebû Yala Müsned 10/6103; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi s.268; İbni Ebî Şeybe 13/24; Beyhakî Süneni Kübrâ 2/150, 7/46.
[357] Müslim 2970, 2976; İbni Mâce 3343, 3344; Müsned 6/42, 2/446; Beyhakî Delâil 1/339; Buharı el Eyman 83/22; Et'ıme 70/23; Rikak 81/17; (Hadis'te "Medine'ye geldikten sonra" ifadesi vardır). Ebû Yavla Müsned 4538, 4539, 4540, 4541; Tirmizî 2357, Şemail s.150; Tayalisi 2/126, (2463); İbni Mâce 3346; Abdürrezzak 20620; İbni Ebî Şeybe 13/249.
[358] Buharî Et'ıme 70/27, 37; Müslim 4/5 sayfa 2281; Tayalisî 2/126; Tirmizî Edâhî 1547; İbni Mâce 3313; Müsned 6/128, 136; Beyhakî Delâil 1/341; İshak b. Raheveyh Müsned 1012; Beyhakî ŞıTbül İman 249/1/1; İbni Sa'd 1/401.
Hz. Âişe'nin bu sözünü kurban etinin üç günden fazla saklanmsının yasakh-ğma dair olan haberin mensuhluğunu bildirmek için söylemiştir. Bu üç gün sınırı sadece, kıtlık sebebiyle o yıla mahsus sayılmıştır.
[359] Buharî Rikak 81/17; Müslim 2972; Müsned 2/405, 6/71, 86, 108; İmam Ahmed Zühd s.10; Beyhakî Delâil 1/341; Zehebî'deki son ifadeyi Beyhakî'ye göre terceme ettim. Zira daha anlaşılır haldedir.
[360] Buharî Rikak 81/17; Et'ıme 70/26; İbni Mâce 3309, 3389; Müsned 3/128, 134, 250; İbni Savd 1/404; Beyhakî Delâil 1/342.
[361] Buharî Et'ıme 70/8; Rikak 81/16; Tirmizî 1848; İbni Mâce 3292; îmam Ahmed Zühd s.14; Müsned 3/130; Beyhakî Delâil 1/342.
[362] Müslim 2970; Buharî Etkime 70/8, 23; Müsned 5/253, 260, 267; t Ahmed Zühd 39; Beyhakî Delâil 1/343.
[363] Buharî Büyü' 34/14, hadis no.2069; Rehin 48/1; İstikraz 43/1, Selem 35/5, 6; Müslim 1603; Tirmizî Büyü 1215; İbni Mace Ahkâm; İmam Ahmed Zühd s.9, 10, 11; Müsned 3/133, 180, 208, 211, 232, 255, 270, 288, 290; İbni Sa'd 1/407; Beyhakî Delâil 1/344.
[364] Buharî Rikak 81/17 hadis no. 6456; Müslim Libas kitab 37/6; Ebû Dâvûd 4146; Tirmizî 1816; İbni Mâce 4151; Müsned 1/84, 93, 104, 106, 108, 6/48, 56, 73, 108, 207, 212, 295, 314; İAhmed Zühd s.19; Beyhakî Delâii 1/344.
[365] Bu isnad Zehebî'nin kendi isnadıdır. İmam Ahmed Zühd s.20; İbni SaM Ta-bakat 6/212; Beyhakî Delâil 1/345; Ebuş Şeyh Ahlâkun Nebiyyi s.156; Hatîb Tarih 11/102; Ebû Nüaym Hilye 2/68.
[366] Müsned 6/214, 293; Beyhakî Delâil 1/346; Ebû Yala Müsned 12//7017; İbni Hibban (El İhsan) 7/302.
[367] Müsned 6/49, 86, 104; Beyhakî Delâil 1/343; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi s.280; İbni Ebî Şeybe 13/238; Humeydî Müsned 1/135; Beyhakî Süneni Kübrâ 6/357; İbni Hibban (İhsan) 5/89.
[368] Tirmizî Zühd 2362; Beyhakî Delâil 1/346; Tuhfetül Eşraf 1/106, 107; Tirmizî Şemail 190; Ahlakun Nebiyyi 279; Hatib Tarih 7/18; Beğavi Sünne 13/253.
İbni Kesir'İn E3 Bidaye ven Nihaye 6/54'teki izahına göre "Rasûlüllah (s.a.v) çabuk bozulan yiyecekleri depo etmezdi", demektir. Yoksa Fey olarak Allah Rasûlüne ayrılan kısımdan ailelerinin bir yıllık ihtiyacını ayırdığını Ömer (r.a.) Sahihayn'da geçen bir haberde nakletmektedir.
[369] Toroslarda buna "Çöc" denir.
[370] Ebû Yala 10/6040; Ebû Nüaym Hılye 2/280, 6/274; Beyhakî Delâil 1/343; Ukaylî Zuafa 1/150 no.188; Bekkan b. Muhammed zayıftır. Buharı "Onun hakkında alimler kötü söyledi", Ebû Zür'a "Onun hadislerinin çoğu münker-dir" derken, İbni Maîn "ben ondan hadis yazdım, fena sayılmaz" der. Ebû Hatem "Gönül ona razı değil, o Muzdariptir" der. Ebû Zür'a "O, İbni Avn'ın olmayan rivayetleri İbni Avn'a nisbetle rivayet ediyor" derken İbni Hibban "Onun hadisinin ardına düşülmez" der. Buna rağmen bu hadis metin olarak zayıf değildir. Zira Ebû Ya’la rivayeti Bekkar’ın rivayeti değildir.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/201-211
[371] Ebû Dâvûd Haraç vel İmâra 3055; Beyhakî Delâil 1/349, 350: Beyhakî Süneni Kübrâ 6/81, 9/215; İbni Hibban Sahih (thsan) 8/89;. Taberanî Kebîr 1/350.
[372] İbni Sa'd Tabakat 1/400; Müsned 3/213; Ebûş Şeyh Ahlakun Nebiyyi 264.
[373] İbni Sa'd Tabakat 1/400.
[374] İshak b. Raheveyh Müsned h.nal269; Tirmizî Zühd 2356; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi 265.
Ravî Mücalid b. Saîd'in zayıf olduğunu Zehebî yukarda anlatmış idi. Hadisi Tirmizî de "hasen" sayar. Hadisi diğer şahitleriyle kavidir.
[375] İbni Sa'd Tabakat 1/401; Hasen-i Basrî sahabe değildir. O yüzden hadis mürseldir. Ancak yukarıda Enes hadisi bu ifade ile geçmiş idi.
[376] Buharî Büyü' 34/14; İbni SaM 1/401.
[377] Müslim 2044 Eşribe; Ebû Dâvûd Et'ime 3771; Müsned 3/180; İbni Sa'd Tabakat 1/407.
[378] Buharî Büyü' cild 3/77; Rehin 3/186; Cihad ve Siyer Cild 9/Sayfa 49;Selem 3/113; Müslim Cild 3/1226; Tirmizî Büyü' 1232; Nesât Büyü' 7/288, 303; İbni Mâce 2438; Daramî Büyü' 44; Müsned 1/236, 300, 301, 361, 3/102, 133, 238, 6/453, 457; İbni Sa'd 1/408; îshak b. Raheveyh Müsned h.na 958, 959, 960, 1009
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/211-215
[379] Ebû Yala Müsned 11/6412; Abdürrezzak Musannef 19636; İbni Hibban 2/183; Beğavî Sünne 5/170; Temhid 6/66; İbni Mace Et'ıme 354; Ebû Dâvûd Salat 1547; Nesâî İstiaze 8/263; İbni Sa'd 1/409; hadiste
Ve hıyanetten sana sığınırım. Zira o ne kötü bir sırdaştır, ilavesi vardır. İbni Mâce rivayetindeki ravî Leys b. Süleym zayıf biri ise de diğer rivayetler Ebû Hüreyre'ye kadar ayn bir isnadla geliyor.
[380] Buharı Temennî 94/9; Siyam 30/48, 20; Müslim Savm 1103; Müsned 3/8, 6/126, 2/281, 3/200, 5/413; İbni Ebî Şeybe 3/83; Beyhakî Süneni Kübra 4/282.
[381] Nesâî İşretün Nisa 1/2; Müctebâ 7/61; Müsned 3/128, 199, 285; İbni Sa'd Tabakat 1/398; Ebû Ya'la Müsned h.no.3482, 3530; Ahlakun Nebiyyi s.103, 247, 248; Beyhakî Süneni Kübra 7/78; Hakim 2/160.
[382] Buharı Nikah 67/102; Nesâî Gusül 1/143, 209; îbni Mâce 588; Müsned 6/8, 9, 331; Ebû Dâvûd 218; Temhîd 2/256.
[383] Buharî îman 2/10; Menakibül Ensar 63/4; Müslim îman 128; Nesâî îman 8/116; Müsned 3/70, 130, 133, 249, 5285, 6/7; Tirmizî 2632.
[384] Buharî Fazailü Eshabın Nebiy 62/22; Edeb 78/18; Tirmizî Menâkib 3859; îbni Ebî Şeybe 12/100; Buharî Edebül Müfred h.na85; Müsned 2/85, 93; Ta-beranî Kebîr 3/137; Ebû Nüaym Hılye 5/71, 7/365.
[385] Tirmizî Mevakîtüs Salat 228; İbni Mâce 977; Müsned-i İmam Ahmed 3/100, 199, 205, 263; Ebû Dâvûd Salat bab 96; Nesâî İmame bab 23, 26; Daramı 1/290; Abdürrezzak 2456; Hakim 2/8; Beyhakî Süneni Kübra 3/97; Darakutnî 1/280; Temhîd 1/316.
[386] Buharî Vudû 4/31; Salat 8/47; Et'ıme 70/5; Libas 77/77; Müslim 268; Ebû Dâvûd 4139; Nesâî 1/78, 205; İbni Mâce 401; Müsned 6/94, 130, 147, 188, 202, 210; Tayalisî 1410.
[387] Buharî Nikah 67/1; Müslim 1108, 1109; Ebû Dâvûd 2382; Muvatta 642; Müsned 6/67, 122, 156, 226, 245.
[388] Buharî 16/2, 65/5, 67/107, 81/27, 83/3; Müslim 426, 901, 2359; Nesâî 3/83, 133, 152; İbni Mâce 4191; Daramî bab 26; Muvatta 444; Müsned 2/257, 313, 418, 432, 453, 467, 477, 2/50, 3/102, 126f 154, 180, 193, 210, 217, 240 245, 251, 267, 290, 5/183, 6/81, 164.
[389] Tirmizî 3351; İbni Savd 1/4352; Tirmizî Şemail 40.
[390] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/216-219
[391] Buharî Teheccüd 19/6; Tefsir 65/2; Müslim 2819; Tirmizî 410; Nesâî 3/219; İbni Mâce 1419, 1420; Müsned 4/251, 255, 6/115; Beyhakî Delâil 1/354; Beyhakî Süneni Kübra 2497, 3/16, 7/39; İbni Huzeyme 1182; Taberanî Sağîr 1/71, 11S; HjlyetüJ Evliya 7/250, 8/289; Tirmizî Şemail 140; Hatîb 4/331, 7/197; îbni Ebî Şeybe 13/232; Temhîd 6/224.
[392] Buharî Savm 30/64; Rikak 81/18; Müslim 1104; Ebû Dâvûd 2360, 2374; Tirmizî 775; Daramı bab 14; Muvatta 672; Müsned 2/71, 102, 112, 128, 143, 153, 231, 237, 244, 257, 261. 281, 315, 345, 377, 418, 496, 516, 3/8, 57, 170, 173, 202, 218, 235, 247, 276, 2S9, 4/313, 315, 5/364, 6/242, 258. Beyhakî Süneni Kübra 4/299; Beyhakî Delâil 1/355
[393] Muvatta Siyam 39; Abdürrezzak 7754; Musannef 3/83; Buharî Savm 50/4S; Müslim Siyam 13/11 hadis 38; Müsned 2/231, 237, 244, 315, 345, 418; Beyhakî Delâil 1/356; Beyhakî Süneni Kübra 4/282; Daramî 2/S.
[394] Müslim 2702; Ebû Dâvûd 1515; Tirmizî 2312; İbni Mâce 3515; Daramî bab 15; Müsned 2/45, 4/260, 5/394, 396, 397, 402; Delaill/356. Hadisi Müslim Sahîh diye alıyorken Zehebî merhum "bu hasen derecesinde bir hadistir" demektedir. Müslim'deki hadis esasen bu rivayet değildir. O, İbni Ebî Şeybe, Gunder. Şu'be, Amr b. Mürra, Ebû Bürde Egar (r.a.) isnadıyla Abdullah b. Ömer (r.a,)'tan naklediliyor. Ebû Hüreyre rivayeti için bak İbni Ebî Şeybe 10/297, 13/461; Tahavî Şerhu Meaniül Asar 4/289; İbni Hibban (Mevaritl no) 2456; Ebû Nüaym Hılye 2/1SS; Daramî 2/302; Taberanî Kebir 1/279; Hakim 257; Taberanî Sağîr 1/85, 109; Beyhakî Süneni Kübra 7/52; Buharî Tarîh-i Kebîr 6/4
[395] Ebû Dâvûd 904; Nesâî 3/13; Müsned 4/25, 26; Beyhakî Delâil 1/357: Ebû Dâvûd rivayetinde ''değirmen sesi gibi" ifadesi vardır.
[396] Tirmizî 3351; İbni Sa"d 1/435; Tİrmizî Şemail 358 no.41; Hakim Müstedrek 2/343; Beyhakî Delâil 1/358; Abdürrezzak 5997; Taberânî 17/2S7.
Ebû Nüaym Hılye 4/350; Hatib Tarihi Bağdad 3/145; Tirmizî 3297; Hakim Müstedrek 2/343, 476; İbni Ebî Şeybe Musannef 10/554; Ebû Ya'la Müsned i/107, 108, 2/880.
[397] Konunun faydasını tam elde etmek için birer örnek iyi olurdu.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/220-222
[398] Taberânî 12/391; Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyyi s,86; İbni Vlâce de buna yakın bir haberi (2863 noda) Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)'tan nakleder. İbni Adiy el Kâmil'inde bu haberi zayıf bir İsnad ile Enes (r.a.)'tan verir 2/755.
[399] Tirmizî Birr ve Sıla 2058; Müsned 2/215, 340, 360; Beyhakî Süneni Kübra 10/24S; Buharı Edebül Müfred h.no.503; Tirmizî Şemail 120: İbni Abdil Berr Temhîd 4/221. Zehebî "bu sahihtir" diye belirtmesi Ebû Mfşar yüzündendir. Zira Ali b. el Medînî onun hakkında "Ebû Mfşar, Mvıkburî ve Nâfî'den münker hadisler nakleder"' der. Buharı. Nesâî, Yahya b. Saîd, Yahya b. Maîn ve diğerleri onu zayıf sayarlar. Lakin bu haberi sahihtir. Zira mutahaat olarak bir başka isnadı destekliyor.
[400] Zehebî Mîzanül Ptidaî'inde 2307 noda, Zuafâ'sında da 1754 no İle bu zatı meçhul sayar.
[401] İbnü Sünnî Amelül Yevm vel Leyle 421; El Vefa İbnül Cevzî 2/446; Beyhakî Delâil 1/321; Taberanî Sağır 2/39.
[402] Bu hadi? daha ünce orjinal 46O.eı sayfada geçti. Beyhakî Delâil 1/331: İbni Sünnî 421.
[403] Taberanî 7/97; İbni Adiy el Kamil 3/1237
[404] Müsned 5/220, 221, 222; Hakim 3/66; Taberanî 7/97; Ebû Nüaym Hılye 1/396.
[405] Ebû Dâvûd Edeb 499S; Müsned 3/267; Tirmizî 3991; Beyhakî Süneni Kübra 10/248: Tirmizî Şemail 120.
[406] Daha önce geçmişti. Müslim 2150; İbnİ Sasd 1/364; Tehzîb-i Tarih-i Dımışk 1/338.
[407] Tirmizî 192. 1992, 3S2S. 3921; Ebû Dâvûtl 5002; Müsned 3/117, 127, 242, 260; Beyhakî Süneni Kübra 10/248; Taberanî Kebîr 1/211; Tirmizî Şemail 118.
[408] Ibni Kesîr Camini Mesânîd 2/747
[409] Zehebî aynı haberi Mizanül İtidalinde (1/538) de nakleder. Ravi HUseyn b. Abdillah hakkında İbni Maîn "zayıf", Ebû ZüVa "kavî değil", Ne.££î "metruk". Ukaylî "Rivayetine benzer başka bir rivayet olmazsa hadisini^ ardına düşülmez", Cürcanî "hadisiyle meşgul olunmaz'' derken, îbni Adiy el Kamil' inde 2/260, 261 "O, hadisi yazılacaklardan biridir. Zira ben onda münker bir rivayet görmedim" derken, İbni Maîn bir keresinde de "Fena sayılmaz, hadisi yazılabilir" der. İbni Sa'd "Onun hadisini otoriteler hüccet olarak almazlardı" derken, Hakim de "Otoritelere göre kavî değildir." der. Bak Buharı Tarih-i Kebîr 2/388: Nfesâî Zuafâ 145; Ukaylî Zuafa 1/245, 246: El Cerh vet TaMil 3/57; İbni Hihban El Mecrûhîn 1/242: Cürcanî Ahvalür Rical 137: Zehebî Kaşif 1/170 no 1099: Mizan 1/537. Zuafa 1/172: Takrîb 1/176.
[410] Buharı Iydıya 13/2 h.no.950; Meğazî 8; Müslim 892; Müsned 3/152, 6/116: Tirmizî 3691; Tahavî Müşkiiül Âsâr 1/117; Nesâî îdeyn 3/195.
[411] Tirmizî Menakib 3774; Tirmizî "bu hasen. sahih ama bu vecih iie garîh bir hadistir" der. İbni Adiy'nin Harice hakkındaki sözü'için bak El Kamil fid Duafa 3/921.
[412] Ebû Dâvûd 2578; İbni Mâce 1979: Müsned 6/39, 2645; îbni Ebî Şeybe 12/50S h.no. 15435: Müsned 6/39. 264: İbni Hibban (Mevarid) 310; Tahavî Müşkil 2/360; Beyhakî Süneni Kiibra 10/İS. Tarihü'l İslam'ın arabca tahkikini yapan Dr. AbdÜsselam Tedmûrî derki: '"Hafız Mizzi bu hadisi El Etraf adlı eserinde Nesâî Ve nisbet eder. Oysa Nesâî'nin rivayetinde böyle bir şey yoktur1'. Sanıyorum yanilan Dr. Tedmûrî'nin kendisi olsa gerek. Herhalde o sadece Nesâî diye onun Vlüetebâsı'na bakabildi ve Süneni Kübra'sıni unuttu. Mizzî ise Etrafta Süneni Kübra'nın rivayetlerini de alır. Zaten Zehebî de hadisi "Sin- harfi ile Nesâî'ye nisbet ermiştir. \yesâi bu hadisi Süneni Kobrasında cilt 5/303 no. 8942'de "işretim Nisa" sında 57, 58 ve 59 no İle alır.
[413] Buharı Edeb 7S/17, 27; Müslim 231S; Ebû Dâvûd 5218; Tirmizî 1976; Müsned 4/358, 360. 361, 362, 365, 366. 2/241. 514; İbni Ebî Şeybe 3/392, S/341; İbni Hibban (Mevarid) 2236; Tahavî Meânî 4/293; Taberanî 2/279, 401. 12/403; Buharı Edebül Vlüfred 91; Taberanî Sagîr 2/107: Beyhakî 4/69.
[414] Müslim 2421, 2422; Buhari Libas 77/60; İbni Mace 142: Müsned 2/249, 2SS. 331. 440, 446. 531, 532. 4/284, 292; Hakim 3/169, 177; Beyhakî Süneni Kübrâ 10/233; Buharı X Kebîr 3/453, 4/315; Buharı E. Müfred 86, 1113: İbni Sünnî 415; İbni Ebî Şeybe 12/101; Humeydî 1043; Taberanî 3/19: Hatib Tarih 1/139; Ebû YaMa h. no. 6391. 3575. 342S, 4294, 4017.
Buradaki Ibnü Müzarid rivayeti Ibni Ebî Şeybe İle Ibnü Sünnî'de var. Diğer Ebû Hüreyre rivayetlerinde buradaki: «Bukka kalesine çık.» yoktur. Bu rivayet Mııaviye b. Eb'î Müzerrid'İn Ebû Müreyre'den naklidir. Bu Mııaviye Sadûk birisidir. Ebû Harem onu "hadislerine sakınca yok" diye alır. ;'Bukka kaiesine çık (veya çıkasıca" arap deyimidir. Lİsanül Arab "Kaf" babı.
[415] Tirmizî Menâkıb 3B72. 3873.
[416] Taberanî M. Kebîr 3/45 no. 2658. Taberâni rivayetindeki Kabus b. Ebî Zabyan "leyyinül hadis"tir. Ancak bu Taberanî rivayeti içindir. Yoksa Zehebî'nin isnadı bu değildir.
[417] Müsned 6/316; İbni Mâce 3719.
[418] Bu haberin iyi veya kütü bir kaynağını bulamadım. İlk ravî Ebû Ca'fer el Hatmî tabiinden olup sahabe değildir. Haber bu vesileyle mürseldir. Bu zatın adı, Umeyr h. Yezkl b. Umeyr olup Zehebi onu el Kaşifte 4356 no.da "sika" diye anar. Haberdeki ilk ravî el Esved b. Âmir'i Ebû Halem. İbnül Medînî ve îbni Hibban sika olarak kaydediyorlar. Diğer ravi Hammad K Seleme ise bu Ümmetin ilim önderlerinden bir zattır. İn^aallah haber zayıf değildir.-
[419] Müsned 3/161, 6/133. 161: Beyhakî Süneni Kübra 6/1%; Abdürrezzak Musannef 1SS; Beğavİ Sünne 13/181: Tirmizî Şemail \21
[420] Ebû Dâvûd Edeb >224; Beyhakî Süneni Kübra 7/102: Taberanî 1/175.
[421] Buharı Cihad 56/162. Monakıbül Ensar h3/21. F.deb 7^/68: Müslim 2475: İbni Mâce 159: Tirmizî 39IR 3910: Müsned 4/35S. Z^l 362. 365.
[422] Bu haberin iyi veya kötü bir kaynağını bulamadım. İlk ravî Ebû Ca^fer el Hatmi tabiinden olup sahabe değildir. Haber bu vesileyle miirseldir. Bu zatın adı. Umeyr b. Yezîd b. l'meyr olup Zehebî onu el Kaşifte 4356 no.da "sika'1 diye anar. Haberdeki ilk ravî el Esved b. Âmir'i Ebû Hatem. îbnül Medînİ ve İbni Hibban sika olarak kaydediyorlar. Diğer ravi Hamnıad b. Seleme ise bu Ümmetin ilim önderlerinden bir zattır. İnşaallah haber zayıf değildir.
[423] Müsned 3/161, 6/133. 161: Beyhakî Süneni Kübra 6/196; Abdürrezzak Musannef 196SS; Beğavî Sünne 13/1S1: Tirmizî Şemail 121
[424] Ebû Dâvûd Edeb 5224; Beyhakî Süneni Kühra 7/102: Taberanî 1/175.
[425] Buharı Cihad 56/162. Monakıbüİ l;.nsar 6.V21. Edt*b 7S/6S; Müslim 2475: İbni Mâce 159: Tirmizî 3909. 3910: Müsned 4/35S. 359. 362. 365.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/223-233
[426] Zehebî bu rivayeti cerh ediyor. Ancak habere de yer veriyor. Zira çeşitli kaynaklarda ayrı ayrı bunların varlığı söz konusudur. Efendimiz'in beyaz takke giydiği haberi için bak: Ebuş Şeyh Ahlakım Nebiyyi 1 İS; İbni Hacer Metalib 2197 nolu haberde, Heysemî Mecmauz Zevaİd 5/121'de İbni Ömer' den ııRasûlüllah (s.a.v) beyaz bir îakke giyerdi." dediğini nakleder. İbni Hacer bunu Ebû Wla'ya nisbet ediyor.
Düğmeli elbisesi olduğu Müsned 6/24S, 35'te geçiyor.
[427] Ebû Dâvûd Libas 4077: Tirmİzî Şemail h.nö. 110; İbni Mace 3584. Lakin kaynaklar bu haberi el Varrak. Ca'fer b. Amr. babası Amr b. Hureys'ten nakleder.
Ebuz Zübeyr'in C'abir'den naklettiği hadis "Nebi (s.a.v) Mekke'ye başında siyah bir sarıkla girdi.- hadisi olsa gerek. Bak Ebû Dâvûd 4(176; İbni Mâce 3585; Müslim 1358.
[428] Buharı Menakıbül Ensar 63/11; Tirmizî Şemail 111; Müslim 1359; Ebû Dâvûd 4077; Tirmizî Libas 11; Nesâî Menasik 107; Ziynet 109; Müsned 3/362, 4/307; Daramı Menasik SS; İbni Mâce 35S4, 35S6.
[429] Ebû Dâvûd Libas 407S; Tirmizî LS44; Tirmizî -'Bu ğarîb bir hadistir. Zira burada ravi "'Rtıkane oglu"nun kim olduğunu bilmiyoruz." der.
Hakim 3/432; Taberanî 5/6S; Buharı Tarihi Kebîr 1/82; Ebû Ya'lâ 3/1412.
[430] İbniii Cevzî el Vefa s.567.
[431] Müslim İ35S; Tirmizî 1730; İbni Mâce 35S5; Nesâî 2872; Tirmizî Şemail 107 ve üç önceki dipnot.
[432] Buharı Meğazi /48; Cihad /169, Sayd /İS; Libas /17; Müslim 1357; Muvatta 1/422; Ebû Dâvûd 26S5: Tirmizî 1693; Nesâî 5/210: İbni SaM 2/139; Hatib Tarih 2/206: Müsned 3/109. 164. 180, 1S6, 231, 240.
[433] Ebuş Şeyh Ahlakun Nebiyi s. 118,119.
[434] Müslim 1359; Ebû Dâvûd 4077; İbni Mâce 3587; Müsned 3/363, 378, 4/307, 6/148, 152.
[435] İbni Sa'd Tabakat 1/456; İbni Ebî Şeybe 12/512.
[436] Tirmizî Libas 1790; Tirmizî "Bu konuda bir de Hz. Ali'den hadis varsa da isnadı sahih değildir." der. Bu haber için bak îbni SaM 1/456; Beyhakî Süneni Kübra 1/469; Tirmizî Şemail 56; Hatib Tarih ll/29a
[437] Müsned 6/208 de buna benzer bir haberi Hişam. Urve isnadıyla Hz. Âişe' den "Rasûlüllah (s.a.v)'in üzerinde işaretler bulunan bir abası vardı. Namazda bunlar belli olurdu. Onu Ebû Cehm'e hediye edip kendisi Enbîcânî denen bir elbise aldı." diye nakleder.
[438] Buharı Libas 77/10, 11; Müslim 274 (21, 82, S3); Ebû Dâvûd 150: Tirmizî 1824; Nesâî 1/76; Müsned 1/29, 44, 4/244, 24S. 250, 251, 255; İbni Sa'd 1/459. Ama Buharî'de "sarığına" ifadesi yok. Sarığa meshi 4/49'da Amr (r.a.)'dan nakledilir.
[439] İbni Sa'd 1/458.
[440] İbni.Sa'd 1/458; Ebû Dâvûd 4027; İbni Ebî Şeybe S/211; Tirmizî 1765; Tirmizî Şemail 33
[441] îbni Sa'd 1/459: İbni Mâee 3577.
[442] îbni Sa'd t/458; Ebûş Şeyh Ahlaktın Nebiyyi s. 110.
[443] Ebû Dâvûd 4032: Müslim 2081 ve 2424: Tirmizî 2966: Müsned 6/162; Tirmizî Semai! a37.
[444] İbni Sa'd, Vakıdî'den nakfen 1/458.
[445] İbni Sa’d Tabakat 1/458; İbni Mübarek Zühd, Nihayetül İrab 18/288; İbni Lehî’a zayıftır. Haber de mürseldir.
[446] İbni Sa'd Tabakat 1/456.
[447] Beyhakî Delâil 7/27S. Bu zat Abbasi halifelerinden Abdullah b. Muhammed b. Ali (lakablı) Abdullah b. Abbas olup Abbas (r.a.)'m sülalesinden gelen ilk Abbasî halifesidir.
[448] Buhari Libas 77/10; Müslim 274: Ebû Dâvûd 150; Tirmizî 1S24; Nesâî 1/76; Müsned 1/29, 44,' 4/244. 248, 250. 251. 255; îbni Savd 1/459.
[449] Müsned 2/141, 147; Taberanî 12/357; Abdürrezzak 199S0. Burada »ve aleyye» kelimesi yanlışlıkla »ve aleyhi» olmuş Bu durumda gömlek, Rasülüllah'in oluyor. Oysa gömlek İbni Ömer'e aittir. Yanılan Zehebî de olabilir. Zira bu haberi Efendimiz'in gömleği için sevkediyor. Oysa kaynaklar İbni Ömer'in diyor.
[450] Ebû Dâvûd 4096; İbni Ebî Şeybe 8/206.
[451] İbni Sa'd 1/459.
[452] Müsned 3/6, 4/1S0; Ebû Dâvûd 4093; İbni Mâce 3573; Beyhakî Süneni Kübra 2/244; Muvatta 914; Humeydî 737; Buharı Tarîh 5/366; İbni Hibban (İhsan) 7/399; Temhîd 3/245; Taberanî 12/341; Ebû YVla 2/98(1 11/6648; İbni Ebî Şeybe S/203; Tayalîsî 1S02; Nesâî S/207; Ebû Nüaym Hılye 7/192.
[453] İbni Sa’d 1/461.
[454] İbni Sa’d 1/461.
[455] Ebû Dâvûd 4034.
[456] Nesâî Zînet S/25; İbni Sa'd 1/449: Taberanî 11/209, 7/2S4; Tirmizî Şemail 38. 55: Beyhakî Süneni Kübra 3/403; İbni Ebî Şeybe 3/266.
[457] Nesâî 4/34, S/205.
[458] Ebû Dâvûd 3878, 4061; Tirmizî 999 ve 2962: İbni Mâce 1472, 3566; Miisned İ/247, 274, 32S, 355, 363, 5/10. 12, 13, 17, İS, 19, 21; Hakim 1/354; 4/185; Taberanî 7/216. 12/66; Abdürrezzak 6199: İbni Ebî Şeybe 3/266: İbni Sa\I 1/450.
[459] îbni Sa'd 1/450.
[460] İbni Mâce 356;'; Ancak isnadı zayıftır. Zira ravi Şüreyh, Ebud Derda (r.a.)'a yetişmemiştir.
[461] Buharı Libas 77/35, 68; Tirmizî 1778 ve 2963; İbni Sa'd 1/450; Nesâî S/133.
[462] İbni Sa'd 4/65; Taberanî MuYemül Kebîr ,V222 hadis 3125. 19/18: Hakim Müstedrek 3/4S4: MUsned 3/402. 403: CevheTatü Nesebi Kurey^ sayfa 361: Tehzîhi Tarihi Dımışk 4/417. 418: Bezzâr (Zevaid) I3S: Abdürrezzak 9741. 19658: Beyhakî Delâil 3/343.
[463] Müsned 4/3308, 309; buhari Menakıb 61/23; ibni Sa’d 1/450. Bu veda haccında geçmiş bir hadisedir. Müellif kısaltarak almıştır.
[464] İbni Sa*J i/451; İbni Ebî Şeybe 2/13h: rihi)§ Şeyh Ahlakım Nebiyyi J14; Beyhakî Süneni Kübra 3/248, 2BU
[465] İbni Sa\l i/453.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/235-244
[466] îbni Sa'd 1/45: İbni Mâce 466; İmam Ahmed Müsned 6/7: İbni Ebî Şe S/1S8.
[467] İbni Sa'd 1/453; îbni Ebî Şeybe 5/185: 1 cmhkl 2/JSü: \"esâi Zinet bab 18.
[468] İbni SaM 1/452.
[469] İbni Sad Tabakat 1/452; Mecmaüz Zevâid 5/157.
[470] İbni Sa'd 1/452; Zeyd b. Eşlem Efendimizi görmemiştir. Ancak Nesâî 8/40, 50SO nolıı hadiste bunu şöyle verir:
Zeyd b. Eşlem der ki: İbni Ömer (r.a.)'ı sakalını halûk denen boyayla boyanırken gördüm de ona, "Ya Ebâ Abdirrahman! Sen de mi sakalını sarıya boyuyorsun?" dedim. O da bana: "Ben Rasûlüllah (s.a.v)'i bu haluk denen boya ile sakalını sarıya boyarken gördüm. Boyalar içinde hiç birisini bunu sevdiği kadar sevmezdi. Elbiselerinin hepsini hatta sarigini bile bununla boyardı." dedi. Nesâî bu hadisi 5115 no ile de İbni Ömer'den daha kısa olarak verir. Aynı haberi İbni Abdil Berr de Temhîd 2/181'de İki isnadla nakleder, îbni Ebî Leylâ bu hadisi S/255'te İbni Cüreyc aracılığıyla İbni Ömer'den nakleder.
[471] İbnÜ Abdül Berr Temhîd 2/1S2: Ebû DâvÛd 4İ79; Tirmizî 2815; Nesâî 5/142; İbni Ebî Şeybe 4/413; Hatîb Tarih 6/230; Tarihî İsfahan 1/259, 2/242.
[472] Müslim Fazailüs Sahabe 2469; Bııharî Hibe h. no. 2615: Bedül Halk 3248; Menakıbül Ensar 3802; Eymaven Nüzur 6640; İbni Sa'd Tabakat 1/456, 457; Ebû Ya^la Müsned S/3112, 1/1730, 7/3980; Müsned 3/206, 207, 209, 229; Ta-yalîsî 2544; Beyhakî 3/273; Humeydî Müsned 1203; Ebû Nüaym Hılye 7/310; Tirmizî Libas 1723, 3846; Nesâî 8/199; Abdürrezzak Musannef 20415; İbni Mace 157.
[473] Buharî Salat 16; Libas 12; Müslim Libas 2075; Müsned 4/143, 149, 150; İbni Sa'd 1/457; Nesâî Kıble 18; Beyhakî 2/423; Taberanî 17/276.
[474] Beyhakî Süneni Kübra 2/349; Buharî Salat 8/14; Ezan 93, Menakıbül Ensar 37; Libas 19; Müslim 556; Ebû Dâvûd 914; Nesâî 2/72; Humeyd 172; İbni SaM 1/457; Abdürrezzak 1389; Müsned 6/199, 177; Muvatta 97; İshak b. Ra-heveyh Müsned 78, 79, 80, 330, 331, 484; Ebû Avane Müsned 2/71 h. no. 80.
[475] İbni SaM 1/462, 463; İbni Ebî Şeybe 1/341; Ebû Dâvûd 628.
[476] İbni Ebî Şeybe 1/312.
[477] İbni SaM 1/462; İbni Ebî Şeybe 1/311: Müsned 1/320.
[478] İbni Sa'd 1/463; İbni Ebî Şeybe 1/314; Müsned 3/386.
[479] Ebû Dâvûd 659: Miisned 4/252; Beyhakî 2/420; Hakim 1/259; Ebuş Şeyh Ahlakım Nebiyyi 165; Beğavî Sünne 2/441; T. Isfahan 2/146.
[480] İbni Sa'd 1/454; Ebûş Şeyh Ahlakun Nebiyyi 122; Ebû Nüaym Hılyetül Evliya 563.
[481] Müslim 2080; Tirmizî 1787; Müsned 6/32; İbni Ebî Şeybe 8/223: Buharı Humus 5; İbni Mâce 3551.
[482] Buharı Rikak 17; Müslim Libas 38; Tirmizî 1761; Tirmizî Şemail 61; Beyhakî Süneni Kübra 7/4S; Müsned 6/73, 43, 207r 212, 10S; İbni Mace 4151; Ebuş. Şeyh Ahlakun Nebiyyi 156; Beyhakî Delâil 1/344; Tirmizî Şemail 161; Beğavî Sünne 12/52.
[483] Müslim 516; Buharı Salat S/5; Ebû Dâvûd 626; Nesâî 2/71; İbni Mace 1049; Müsned 2/255, 266, 319, 427: 491, 520, 3/10, 15, 55, 4/26, 27, 6/342; Temhîd 6/372; Beyhakî Süneni Kübra 2/224, 238; Abdürrezzak 1375, 1388; îbni Hu-2eyme Sahih 765; Humeydî Müsned 964; Ebû Avâne Müsned 2/61; Şafîi Müsned 183; Ebû Ya'la 11/6282, 6353.
[484] Müslim Libas vez Zînet 2069; imam Ahmed Müsned 6/34S.
[485] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/244-249
[486] Buharî Libas 77/46, 47: Müslim Libas 11/53; Tirmizî 1741; Ebû Dâvûd 4218; Müsned 2/39, 3/69, 161, 181, 182, 187, 189; Ebuş Şeyh Ahlakın Nebiyyi 131;
Nesâî Ziynet S/17S bab 77; Tahavî Mliskil 2/170; Şerhü Meaniül Asar 4/262; İbni Hibban (Mevarid no) 1469; lîeyhakî Süneni Kübra 4/142; İbni Ebî Şeybe 8/275.
[487] Bu haberleri mürsel olarak şimdilik göremedim.
[488] Buharı Libas 77/45; Müslim 2069, 2078; Ebû Dâvûd 4044; Tirmizî 1739, 2960; Nesâî 4/54; İbni Mâce 3642. 2654; Miisned l/M, 94. 104, 105, 116, 121, 123, 126, 132, 133. 137, 138, 392. 401, 424. 439. 2/462, 4/2S4. 294, 299, 42S. 443; İbni Ebî Şeybe S/277.
[489] Buharı Libas 77/48, 52: İbni Mace 3641: Miisned 2/34, 60, 96, 169, 127: Tirmizî "1794; İbni Sa'd 1/471; Tahavî Şerhü Meaniül Asar 4/264.
[490] Buharı 77/54; Ebû Dâvûd 4216; İbni Mâce 3641: Tirmizî 1739; Miisned 2/68; 4/171; 5/272, 6/11.9: İbni Ebî Şeybe 8/275.
[491] Buharı Libas 77/51, 55; Müslim 2091 (54; Müsned 2/22, 141; ibni SaVl 1/471; İbni Ebî Şeybe Mıısannef S/275.
[492] Buharı Libas 77/53; Ebû Dâvûd 4224; Müsned 1/21; ibni SaM 1/473; ibni Ebî Şeybe S/283; Tahavî ÎVleânî 4/262.
[493] İbni Ebî Şeybe S/275 h.no. 5186, 5188. .
[494] Ebû Nüaym'ın bu rivayetini göremedim
[495] İbni Sa'd Tabakat 1/474; Hakim Miistedrek 3/250; Taberanî Kebîr 8/196..
[496] İbni Sa'd Tabakat i/474; Tahavî Şerhü Meaniül Asar 4/264; Tirmizî Şemail 46; Tirmizî Sünen 174S; Ebûş Şeyh Ahlakım Nebİyyi 132.
[497] îbni Sa'd 1/476. 477: İbni Ebî Şeybe S/275: Ebû Dâvûd 421S.
[498] Ebû Dâvûd 4226; Tirmizî 1744; İbni Mâce 2647: Müsned 1/204, 205; İbni Sa'd 1/477; İbni Ebî Şeybe S/286; Tahavî Meanî 4/264.
[499] îbni Sa'd Tabakat 1/477; İbni Ebî Şeybe S/2S3-2S5'te "Sol ele yüzük takma babı" diye bir bölüm verirse de haberlerin hepsi Ashab'a mevkuftur.
[500] Ebû Dâvûd 4227; İbni Ebî Şeybe S/284.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/249-252
[501] Buharî Libas 77/41; İbni Mace 3615; İbni Sa\l 1/478: İbni Ebî Şeybe S/231: Tirmizî Şemail 44; Nesâî 8/217: Ebüş Şeyh 136; Tarih-i İsfahan 2/342; Ebû Nüaym Hılye S/376.
[502] İbni Mâce 3616: İbni Sa\l L/478: îbni Ebî Şeybe S/231: Ebüş Şeyh Ahlak 134; Beğavî Sünne 12/74: Tirmizî 1773; Müsned 3/122, 245, 269.
[503] İbni Sa'd Tabakat 1/478: İbni Ebî Şeybe S/232 \le aynı haberi Yezîd b. Ebî Ziyad'dan nakleder.
[504] İbni Sa'd Tabakal 1/480.
[505] İbni Sr.'d Tabakat 1/480.
[506] İbni SaM 1/480; Ebû Dâvûd 650; Tahavî Şertıü Meaniül Asar 1/51 ii Beyhakî 2/401; Beğavî Sünne 2/92; Taberanî 10/83; İbni Ebi Şeybe 2/417; Hakim 1/260; İbni Huzeyme 1017: Müsned 3/20, 92.
[507] İbni Sa\l 1/482; İbni Ebî Şeybe 2/41S'de buna benzer bir haberi Ğaylan b. Abdillah yoluyla İbni Ömer'den nakleder.
[508] İbni Sa\I 1/482; İbni Ebî Şeybe 1/177.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/252-254
[509] İbni Sa'd 1/484; Müsned 1/354.
[510] İbni Sa'd Tabakal 1/484; Tirmizî Tıb 9. Libas 23; İbni Mâee Tıb 3499; Müsned 1/354; Ebû Ya'la Müsned 5/2694. 2684. 2410.
[511] İbni SaM 1/484; Beyhakî Süneni Kübra 2/262.
[512] İbni Sa'd î/485
[513] İbni Sa\l 1/4S5: Müsned 3/139. 155.
[514] îbnül Esîr Camiui Usûl 9/644; Btıharî Esribe 74/31.
[515] Buharı Eşribe 74/31.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/254-256
[516] İbni Sa'd Tahakaî 1/486: fehzîbiîl Kemal 1/211. 212:Ensabiil Eşraf 1/322: L'yûnül Esc-r 2/318.
[517] İbni Sa’d 1/485
[518] Nihayetül İrab 18/297: Uyûnül Eser 2/31 S.
[519] İbni SaM 1/486, 487; Uyûnül Eser 2/31S; Tehzîbül Kemal 1/211; Tirmizî Siyer 1561; İbni Mâce 2808; Müsned 1/271.
[520] Tirmizî 1741.
[521] Zemzem'den çıkartılan bu şeyler için bak El Ezrakî Ahbarii Mekke 2/46.
[522] Burada verilen rakamlar çeşitli yerlerden toplanan bilgilerin hulasası olduğu için bir yere dayanmamaktadır.
[523] Tirmizî Cihad 1734
[524] Daramı Cihad bab 21, 2/221; Tirmizî Cihad 16; Ebû Dâvûd Cihad 64; Nesâî Zînet bab 119; İbni SaM 1/487
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/256-258
[525] İbni Sa'd Tabakat 1/487.
[526] Nihayetül İreb IS/29S; Ensabül Eşraf 1/523.
[527] İbni Sa'd 1/487.
[528] İbni Sa'd 1/488; İshak b. Raheveyh Müsned 1009, 958, 959, 960, 961; Buharı Büyü1 34/14; Cihad 56/S9; Selim 35/6; Rehin 49/5; İstikraz 43/1; Ebû Va'la Müsned 5/2695; Müslim 1603; Nesâî 7/288; İbni Mâce 2436, 2437, 243S, 2439; Müsned 6/42, 160, 230, 237; Beyhakî Delâil 7/274, 275.
[529] İbni SaM 1/488; Beyhakî Delâil 7/275.
[530] Nihayetül İreb 18/298; Uyunul Eser 2/318.
[531] İbni Sa'd 1/489; Nihayetül İrab 18/299; Tehzîbül Kemâl 1/22; Uyunul Eser 2/318.
[532] Nihayetül İreb 18/297; Uyûnül Eser 2/318.
[533] Uyûnül Eser 2/318; Nihayetül İreb 18/297. Bu ikincisine "Anze" denirdi. Bayram namazlarında önüne sütre olarak bunu dikerdi.
[534] Nihayetül İrab 18/298; Uyûnül Eser 2/318.
[535] Ebû Dâvûd 2591; Tirmizî Cihad 1679; Uyûnül Eser 2/318; Nihayetül İrab 18/298; Ahlakun Nebiyyi 143, 144, 145; İbni Mâce 2811; Beyhakî 6/362; İbnİ Ebî Şeybe 12/512; Müsned 4/297.
[536] Ebû Dâvûd 2592, 2593; Uyûnül Eser 2/318.
[537] Nihayetül İrab 18/299; İbni Ebî Şeybe 12/512.
[538] Uyûnül Eser 2/319.
[539] Uyûnül Eser 2/319; Nihayetül İrab 18/298.
[540] Nihayetül İrab 18/298; Uyûnül Eser 2/319.
[541] Uyûnül Eser 2/319.
[542] Buharî Eşribe 74/31; Tahrici önce de geçmişti.
[543] Uyûnül Eser 2/319; İbni Mace 471, 472, 3435; Beyhakî Delâü 1/99; Müsned 6/279, 324; Buharî Vudûv 45; Menâkib 61.
[544] Buharî Menâkıb 25; Meğazî 35, 83, Rikak 42; Müsned 1/110, 2/311, 3/329; Uyûnül Eser 2319.
[545] Buharî Vudû 30, Libas 37; Ebû Dâvûd Et'ıme İS, Menasik 21, Terecül 19; Nesâî Ziynet 66; Muvatta Hac 31; Müslim Hac 35; Nesâî Taharet 94, Zîynet 66.
[546] Ensâbül Eşraf 1/507 no. 1623; Uyunul Eser 2/219.
[547] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/258-262
[548] Buharı Cihad 56/46: İbnül Esîr Camiul Usûl 9/645: Nihayetül İrab İS/300: Tehzîbül Kemal 1/210; Beyhakî Süneni Kübra 10/25.
[549] İbni Sa'd Tabakat 1/490: Beyhakî (bir kısmı) 1025.
[550] Ensâbül Eşraf 1/510.
[551] İbni SaM 1/490.
[552] İbni SaM 1/491
[553] İbni SaM Tabakat 1/491; Ensâbül Eşraf f/511; Buharı 56/46da bu "Ufeyr" denen merkebden bahseder.
[554] Buharı Sahih'inİn Kitabül Hibe bölümünde 51/28 "Müşriklerden gelen hediyenin kabulü" babında bu hadisin tamâmını verir. Mevzu ilerde Tebük seferinde yeniden gelecektir. Müsned 5/424, 425.
[555] Uyûnül Eser 2/322; İbni Savd 1/
Hadisçiler bu İbni Meymûn'un tek başına yaptığı rivayetlerde bunun kabul edilemeyeceğinde ittifak etmişlerdir. Bu da öyle bir rivayettir.
[556] Ben buna dair bir rivayete rastlayamadım.
[557] Bu ifade Üstad Zeheb" 'nin metin tenkidindeki usûlünün ne kadar dikkatİİ olduğunu gösteriyor. Bu tür ifadenin isnadını dikkate bile almıyor.
[558] Müslim Hac 147; İbni Mace Menasik 84; Daramı Menasik 34; Tirmizî Me-nakıb 31; İbni SaM 1/492; Nihayetül İrab 18/301; Ensabül Eşraf 1/511; İbnül Esîr Camiul Usul S/661.
[559] Müsned 3/413; İbni Sa'd 1/493; İbni Mâce Menasik 66; Nesâî Menasik 220; Daramı Menasik 60.
[560] Buharî Cihad 56/166 ve Meğazî 64/37; Müslim Cihad 1806; Müsned 4/48; Beyhakî Süneni Kübra 10/236; Taberanî Kebîr 7/33; Beyhakî Delâil 4/181.
Sülasiyyat: Hadisin rivayeti üç ravî ile Efendimiz'e ulaşmasıdırki, isnadın en âlîsi sayılır.
[561] Ebû Dâvûd Menasik 1749; Müsned 1/261, 234, 269, 273; Hakim 1/467; Tirmizî Hac 6; İbni Mâce 3076.
[562] İbni SaM Tabakat 1/494; Nihayetül İrab 18/303; Tehzîbül Kemal 1/210.
[563] Buharî Cihad 152; Zekat 68, Hudûd 15, 17, 18; Muharibîn 1, 3, 4, Tıb 5, 6, 39, Ebû Dâvûd Hudûd 3; Tirmizî Taharet 55; Nesâî Taharet 190; İbni Mâce Hudûd 20; Müsned 3/287, 468; İbni SaM Tabakat 1/495; Uyûnül Eser 2/322.
[564] Uyûnül Eser 2/322; Müsned 4/33: Taherânî Kebîr 19/217.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/262-266
[565] Metin'de Zî Ervan ise de Btıharî'ıie "Zervan"dır ve Joğrusu o olsa gerek, ki Zehebî ona da İşaret eder. Müslim de bu kuyu. "Zî Ervan" diye geçer. Aynî de bu hadisin şerhinde, "her ikisi de doğru ise de, halkın bildiği "Zervarfctir. Bu kuyu. Yahudi Züreyk oğulları bahçesindeki kuyudur." der. Bak l'mdetü'l Karî 15/170.
[566] Buharı Bedül Halk 59/11, Tıb 76/49. Daavât SO/57; Müsned 6/50, 96: İbni Mâce 3545: İbni Savd 2/1%; Müslim Selâm 43; Beyhakî S/135: Humeydî Müsnetî 259: İbni Ebî Şeyhe 7/386.
[567] Hadisin mürsel olduğunu Zehebî "Tabiînden" sözüyle bildirmiş oluyor. İbni Sa'd böylece 2/196, 197'de naklediyor. Ancak bu haber, İmam Ahmed'in Müsned'inde 4/367; Nesâî Mücteba 7/112'de Zeyd b. Erkam (r.a.)'tan müsned olarak veriliyor. İbni Ebî Şeybe 7/386.
[568] İbni Sa’d Tabakat 2/199
[569] İbni Sa’d Tabakat 2/199
[570] İbni Sa’d Tabakat 2/199
[571] İbni Sa’d Tabakat 2/200
[572] Buharj Megazî 64/41 bu izah olmadan, Hibe 41/28'de yine kısaca ; Müslim Selam 2190; Ebû Dâvûd 4509, 4510, 4511, 4512, 4513, 4514; İbni Mâce 3546; Müsned 1/305, 373; İbni Hişam Sîre 4/44; İbni Sa'd 2/202; Beyhakî Delâil 4/264, S/46; Taberanî 11/24, 2/24.
[573] Beyhakî Delâil 4/264. Bu hadis ayrı ayrı rivayetlerin bir araya getirilerek na-kiidir. Buharı ve Müslim'de parça parça geçer. Bak Buharı Meğazî 64/41, Hibe 41/28; Müslim 2190.
[574] Hakim Müstedrek 3/58.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/267-270
[575] Beyhakî Delâil 1/384, 385.
[576] Buharî Tarîhül Kebîr 1/179. Buhari rivayetinde Zehebî'nin "çok zayıf bir ra-vî" dediği Abdullah b. Şebîb yok ise de, o da Muhammed diye meçhul bir isim ile başlar ve sonunda da "Bu peygamber dışında bütün Peygamberler' den sonra kesinlikle bir peygamber bulunmuştur." ilavesini yapar.
[577] Bu terceme Beyhakî'nin Delâilindekine göredir. Zehebî'nin metninde «Vallahi nefsimin kıralhğı terketmesini ne kadar isterdim. Halbuki ben Ölesiye mülkünü terk edebilecek birisi değilim.» şeklindedir. Dr. Tedmûrî'nin okumasında mı, yoksa orjinal el yazmasında mı hata var bilemiyorum.
[578] Beyhakî Delâü 1/385, 390.
[579] İbni Mende'nin bizdeki eserinde bunu göremedimse de diğer bir eserinde olduğu kesin.
[580] Hakim'in bu rivayetini İbni Kesîr de Tefsirİn'de (3/564-567) nakleder.
[581] Zübeyr b. Bekkâr; Zübeyr b. Avvam (r.a.)'m oğlu Ab*dulİah b. Zübeyr'in neslin-dendir. 172'de Mekke'de doğmuş, Süfyan b. Uyeyne, Ebû Damra, Nadr b. Şü-meyl, Ali b. Muhammed el Medâinî ve İbni Ebî Füdeyk gibi nice zevattan İlim alıp Mekke kadılığına yükseldi.
Kendisinden İbni Mâce, Ebû Hatem er Razî, İbni Ebîd Dünya gibi pekçok alim rivayette bulundu. «Neseb-i Kureyş» adlı eserine Zehebî "Büyük ve nefis bîr kitaptır." der. Zehebî Siyer-i AMamün Nübelâ 12/31Z
[582] Konuyla ilgili olarak Beyhakî Delâil'inde 1/390 şu haberi Mııtarrıf'tan nakleder:
-Tüster şehrinin fethinde Ebıı Mûsâ el Eş'arî (r.a.) ile birlikte idim. Sûs şehrinden Danyal (a.s.)'ın kabrine rast geİdik. Yağmur duası yapacaklarında çıkıp onun hürmetine yağmur isterlerdi...
Mutarrıf orada buldukları şevleri anlararak, arasında İçinde kitab olan bir sandık bulunduğunu, orada bir de Niiaymâ adlı işçinin olduğunu bu sandıktaki kitabın ona hediye edildiğini, sonra onun İslam'a girdiğini bahisle ardından da bu kitabı okuduklarını ve içinde:
«İslam'dan başka kim din ararsa, elbette bu aradığı kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan biri olacak.» (Ali İmran 85) ayetini gördüklerini o gün onlardan kırk iki papazın müslüman olduğunu anlatır.
Bu hadise Muaviye'nin hilafeti sırasında olmuş, o da bunlara hediyeler ihsan etmişti.
Ravî Hemmam ise şöyle der: Farkad bu konuda şöyle iddia ediyor: Bana Ebû Temime haber verdîki, Ömer (r.a.), Ebû Mûsâ el Eş'arî'ye "'Danyal (a.s.)'ı Sidir kökü ve Reyhan suyu iie yıkayıp, namazını kıldırmasını, zira o. kendisine sadece müslümanİann veli olmasını Allah'tan niyaz eden bir peygamber olduğunu" söylemiştir.
Yine Hemmam derki: Bestân b. Müslim'in nakline göre, Muaviye b. Kurra derki: Biz bu kitabın ne olduğunu konuşuyorduk. Şehr b. Havşeb uğradı. Biz de davet ettik. Bize "tam bu kitabın ne olduğunu bilenin üstüne düştünüz. Bu kitap Ka'b'ın yanındaydı. Eceli gelince "Emanet vermeye güvenilen biri var mı?" dedi. Ebû Velîd denen bir amca oğlum 'Lben varım'' dedi. Ka'b ela kitabı ona verdi ve "şu tarafa git ve denize varınca bunu at." dedi. Ama amca oğlum onu atmamış. Ka'b bunu bilince bu sefer gidip atmış. Su yarılmış ve içine almış. Geri gelince Ka'b onun doğruluğunu anlayıp: O tevrat İdi. Allah'ın indirdiği günkü gibiydi" demiş.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/271-282
[583] Bu hadis Zehebî'nin kendi isnadı ile gelmiştir. Buharı Menakıb 61/18; Müslim Fezail 2286; Tirmizî 3022, 3613, Müsned 5/7, 137, 3/9; Beyhakî Süneni Kübra 9/5; Beyhakî Delâü 1/365, 366; İbni Ebî Şeybe 11/499.
[584] Buharı Cihad ve Siyre 56/122, Teyemmüm 7/1, Salat 8/56, Ta^bir 91/11, İrtisam 96/1, Müslim Mesacid 521, 523; Nesâî 1/209, 211; Tirmizî 1595; Daramı Siyer 29 (2/224); Müsned 1/98, 301, 2/222, 264, 268, 314, 396, 412, 455, 501, 3/304, 4/416, 5/145, 148, 162, 248, 256; Temhîd 5/219; Ebû Avâne Müsned 1/395; Buharı Tarih-i Kebîr 4/114, 5/455; Beyhakî Süneni Kübra 1/212, 2/329, 433, 6/291, 9/4; Ebû Nüaym Hılye 8/316; İbni Ebî Şeybe 11/432, 433; Humeydî 945.
[585] Müslim Mesacid 523; Tirmizî 1553; Tahavî Müşkil 1/451; Müsned 2/412; Beyhakî Süneni Kübra 2/432, 9/5; Beyhakî Delâil 5/472; Ebû Avâne 1/395; Ebû Ya'la Müsned 11/6491, 6492, 6287; Beğavî Şerhüs Sünne 13/197 (h.no 3617); İbni Hibban (Mevârid) 2304.
[586] Müslim îman 173; Tirmizî Tefsir 3330; Nesâî 1/223, 224; Müsned 1/387, 422; Beyhakî Delâil 5/474.
[587] Müslim Fazail 2278; Ebû Davûd 4673; Tirmizî 3615; İsri Kâce 4308 Daramî Mukaddime 1/27; Müsned 2/540, 3/2; Beyhakî Delâil 5/476; İbni Ebi Şeybe 11/477, 14/96, 128; İbni Ebî Âsım Süne 2/370; Ebû Ya’la Müsned h.no.4308, 2786, 2899, 3064, 3989, 3997.
[588] İmam Ahmed Müsned hadis no.9636, 2/435, 368, 3/16, 4/407, 435; Buharı Tefsir İsra Suresi 65/17/5; Müslim îman 194; Tirmizî 2551; İbni Ebî Asım es Sünne 2/396; Evâil 27; Ebû Avâne Müsned 1/72; Beyhakî Delâil 5/477; (İbni Ebî Şeybe Musannef 11/444'te bunu Ebû Hüreyre'den verir.) Zehebî çok kısa aldığı için hadisi ehemmiyetine binaen Müsned'den tamamını naklettim.
[589] Müslim 2278; Ebû Dâvüd 4673; Tirmizî 2551; 3148, 3692; İbni Mâce 4308; Müsned 1/281, 3/2; Hakim 2/465; İbni Ebî Şeybe 14/98135,
[590] Müsned 1/201, 295.
[591] Meselâ Kalem sûresi 4cü ayet olan «Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.» ayetinde geçtiği gibi.
[592] Taberî Tefsir cüz 14/44; Ebû Ya'la (gayet kısa olarak) h.no. 2754; Ebû Nüaym Delail h.no.21, 22.
[593] Buharı rikak 81/53; Müsned 3/103, 115, 152, 191, 207, 232, 263, 289.
[594] Tirmizî 2559; Müsned 3/225, 230, 4/149, 154, 5/149; Hakim 1/71: Taberanî 8/140, 3/267. Bu konudaki şehir isimleri aslî değil uzaklığa işareten izafi olduğu için, diğer rivayetlerde "Mısır ile Eyle", "San'a ile Medine", "Aden ile Amman" şekliyle naklediliyor.
[595] Buharı Menakıb 61/25, Meğazî 64/28, Rikak Sİ/7; Müslim 1795; Nesâî 4/61, 62; Müsned 4/149, 153, 154; Taberanî 3/64; İbni Ebî Şeybe 11/439, 441; İbni Ebî Asım Sünne 2/345, 627; Temhîd 2/302; İbni Hibban 1858; Beyhakî Delâil 6/403; Beyhakî Süneni Kübra 4/14. Rivayetlerdeki farkları tercemeye ilave ettim.
[596] Müslim Taharat 249, İmara 1822, Fazail 2289, 2290, 2296, 2303; İbni Mâce 3944, 4305; Müsned de bu başlıkla on altı hadis varsa da Cabir b. Semûre rivayeti iki yerdedir: 5/86, 89. Bu konuda Ebû Hüreyre, Cündüp, Ebû Beki-'e Câbir, Huzeyfe b. el Yeman, İbni Abbas, Sehl b. Sa'd, Es Sanabehî, İbni Mes'ûd (r.a.)'lardan olduğu gibi Ebû Bekir (r.a.)'tan da rivayet vardır.
[597] Müslim Fazail 2300. 2301; Tirmizî 2061; Müsned 5/250; Taberanî 8/181
[598] İbni Mâce 4301; İbni Ebî Şeybe 11/440, 13/146; İbni Ebî Asım Sünne 2/335; Tarih-i İsfahan 1/110.
[599] Tirmizî Tefsir 3419; İbni Mâce Zühd 4334; Müsned 2/67, 158, 3/102; Hakim 3/171; Taberî Tefsir cüz 30/210; Beğavî Sünne 15/169.
[600] Buharı Rikak 81/53; Hakim 2/537.
[601] Buharı Tefsir 65/13/10S; Müslim Salar 400; İbni Ebî Şeyhe 11/50S; Taberî Tefsir 30/181
[602] Müsned 2/67. 158, 3/102.
[603] Bu rivayetin kaynağına ulaşamadım.
[604] Müslim Mesacid 521; Müsned 2/222, 3/304, 5/248; Tirmizî 1553.
[605] Müslim Mesacid 521; Müsned 2/222, 3/304, 5/248; Tirmizî 1553.
[606] Hatib Tarih-i Başdad S/70.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/283-295
[607] İbni Hitanı Sire. 4/247: Bevhakî Delâil 2 : İbni Sa'd 2/204: Taberî Tarih 3/188; Ensâbül Eşraf i/544: Müsned 3/489: Hakim Müsîedrek 3/56: Buharı Tarih-i Kebir 9/74: Ebû Nuaynı Ilılye 2/27: Ncsâi 1/37
[608] Tavus sahahî değikiir. Haber mürseldir. Bak Abdiirrezzak Musannef I i/99 h.no. 2U034.
[609] Buharı Menâfcib 62/12 hndis no.3623. 3624. İsfi'zan 6285: Müslim FdZffilüs Sahabe 2450 (99): Tirmizî Menakib 3871. 3964; EK) Dâvûd 5217: Müsned 6/282. .Aynı haberi Mlisned'de İbni Abbas'tan Kur'an'in arzı ile İlgili olarak 4/299. 3O3'te yer alır. Tahavî MÜşkil 1/48. 49: Beyhakî Delâü 7/155. 165; Ebû Nüaym Hılye 2/40: Ebû Va'ln J2/6745. 6755: İbni M;kv 1621: Hılye 2/39.
[610] Müslim Fazailüs Sahabe 2450 (97): Ebû Va'la 6755.
[611] Abdürrezzak Musannef 20646; Müsned 1/217, 449; Taberanî 10/82; Tarihi İsfahan 2/32; Daramî 1/37.
[612] Buharî Ahkam 93/51; Merzâ vet Tıb 75/16; İbni Sa'd 2/225, 226; Belazurî Ensâbül Eşraf 1/541; Müsned 6/228; Daramı 1/3S; İbni Mâce 1465; Darakutnî 2/74; Beyhakî Süneni Kübra 3/396, 378; Beğavî Sünne 5/220; Ebû Nüaym Hılye 2/185; Ebû Yala Müsned 8/4579.
[613] İbni Hişam 4/259; İbni Ebî Şeybe 14/560 h.no. 18S85; İbni SaM 2/232; Ab-dürrezzak Musannef 5/429; Beyhakî Delâil 2/723; Taberî 3/188, 195; Müsned 6/274.
[614] Buharı Meğazî G4/83; Müsned 6/18; Daramî /32, 33. Daha önce de geçmişti.
[615] Buharı Vudu 4/45, Tıb 76/22, Meğazi Süneni Kübra 1/31, 6/246; Beyhaki Delail 7/174; Ebu Nüaym Delail 113, Hılye 3/343, 430, 4/3107, 7/315; Müslim Fazailüs Sahabe (1) 2, 3, 4, 5, 7, Tirmizi 3659; İbni Mace 93; Müsned 1/377, 433, 439, 463, 6/151, 228; Taberani 3/278, 10/129, 11/119; Humeydi 113; Tahavi Müşkil 1/441; Tatib Tarih 3/134, 13/63 Ebu Avane 1/1401; İbni Ebı Asım Süne 2/577, 627.
[616] Buharı /80; Fazailüs Ashabın Nebi 62/3; İbni Ebî Şeybe 14/559; AbdÜrrez-zak Musannnef 5/431 no. 9754; Tirmizî 3735; Müsned 2/26; 3/18, 91; Tabe-ranî 19/242; İbni Savd 2/227; Beyhakî Delâil 7/174.
[617] Tirmizî Menakıb 3739; Beyhakî Delâil 7/175.
[618] Buharî Salat S/SO; Müslim 2382; Müsned 1/270; Taberî Tarih 3/190; BelazÛ rî Ensab 1/547; Beyhakî Delâil 7/176.
[619] Müslim Mesacid 532; Ebû Avâne Müsned 1/401; Beyhakî Delâil 7/176.
[620] Müsned 6/106; Hakim 3/S2, 83; İbni Sa'd 2/206, 225.
[621] İbni Sa'd bu mürsel rivayeti Mûsâ b. Dâvûd, Nafî b. Ömer el Cümehî, İbni Ebî Müleyke isnadıyla verir 2/225.
[622] Buharı Menakibül Ensar 63/11; Müsned 1/233; Beyhakî Delâil 7/177
[623] Buhari Meğazî 64/83, Cizye 57/6: Müslim Vasıyyet 1637: Taberî Tarih 3/193: Müsned 1/222: Beyhakî Delâil 7/181; Beyfekî Süneni Kübrâ 9/207: AbJürı-ezzak 9992: Taberanî Kebîr 11/36: Hbû Nüaym Hilye 5/25.
[624] Buharı îliırı 3/39. Menakıb 64/S3. İ'tisam 96/26: Müslim Vasjyyel 1637 (22): Müsned 222. 293. 355: Beiazûri Ensâbül Eşraf 1/562 no. 11-il; Beyhakî Delâil 7/183.
[625] Buharı Ezan 10/46; İbni Mâce 1232; Müsned 1/356, 5/361, 6/210, 34, 94; İbni SaM 2/217, 219, 224, 225; Taberî Tarih 3/197' Belazûrî 1/354; Beyhakî Delâil 7/1S6.
[626] Tirmizî Salat 207; Müsned 3/91; Belazûrî Ensâb 1/531; Beyhakî Delâil 7/189.
[627] Buharı Megazî 64/S3 h.no.4429; Nesâî Müctebâ 2/168; Daramı Salat bab no. 64; Müsned 6/338; Beyhakî Delâil a.g.y
[628] Buharı Hibe 51/14: Müslim Salar 418: Nesâî Mücteba 2/S4; Daramı Salat 1/287: Müsned 2/52, 6/251: İbni Sa\l 2/218: Beyhakî Delâil 7/İ90; Beyhakî Süneni Kübra 1/123, S/151: Ebû Avfine 2/111; İbni Ebî Şeybe 1/198, 2/332, 14/560; İbni Hıızeyme Sahih 257; İbni Hibban fMevarid) 109.
[629] Beyhakî Delâil 7/191.
[630] Müsned 6/159; Beîazûıi Ensabül Eşraf 1/555; Beyhakî Delâil a.g.y
[631] Taberî Tarih 3/197; Beyhakî Delâil 7/192.
[632] Ensabül Eşraf 1/556; Beyhakî Delâil 7/192.
[633] Müsned 3/243; Beyhakî Delâil 7/J92.
[634] Beyhakî Delâil 7/194.
[635] İbni SaM (bir kısmı) 2/239, 220; Beyhakî Delâil 7/199, 200; İbni Abdil Berr Ed Dürer 269; hadisin bölümleri çeşitli kaynaklarda geçer. Mesela bak:
Buharî 10/46; Müsned 1/209, 356, 4/412, 5/361, 6/34, 96, 159, 202, 229, 270; Nesâî 2/99; İbni Mâce 1232, 1234; fbni Ebî Şeybe 2/329; İbni Huzeyme 1616; Abdürrezzak 9754; Beyhakî Süneni Kübra 2/250, 3/78, 81, S/152; İbni Hibban (Mevarid) 367, 2174; Ebû Avâne 2/114, 120; Ebû Hanife Müsned 52; Tirmizî Şemail 207; Tenıhîd 6/145; Tahavî Şerhu Meânî 1/406; Hatib Tarih 9/187; Darakutnî 1/398; Muvatta 170: İbni Ebî Âsim Sünne 2/557; Daramı 1/39.
[636] Bu bölümü Zehebî atladığı için Beyhakî'nin Delâil'inden tamamladım.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/297-313
[637] Buhar'i Salar 8/54. Meğazî 64/83; Müslim Salat 531; Daramı Salat 3/120; Nesâî Mücteba 2/40, 4i. 4/96; Müsned 6/229. 275, 80, 34, 2i. 255, 218 (Hz. Âişe'den) 1/218 (İbni Abbas'tan) Beyhafcî 7/203; Ebû Avâne 1/399; Hakim 4/194; Taberanî Kebir 1/127, 5/166: T. Sağır 1/34: Hatîb 13/52, 183; Hılyetül Evliya 9/54: Temhîd 4/149: İbni EM Şeybe 2/376.
[638] Buharî Libas 77/19; Müslim Mesacİd ve Mevazı-ıs-Salat h.no.22; Beyhakî Delail 7/204.
Müsned 3/315, 293, 325, 330, 334, 390; h.no. 14494, 14545.
«Kimse Allah'a hüsnü zan etmeden ölmesin.» şeklindedir. Bu Zehebî'nin Efendimiz'e ulasan en kısa yollarından biridir. Zîra Zehebî İle Rasûlüllnh arasında sadece onbir ravi var. Zehebî'nin hicri 673 te doğup 74S'de vefat ettiğini düşününce bu isnadın o tarihe göre ne kadar âli olduğu görülür.
Müslim Salat 105. Ebû Dâvût Taharet 60'da "Sizden hiç biriniz Allah'a hüsnü zan etmeden ölmesin." buyurduğunu anlatır.
[639] Müsned 3/117, 6/290, 311, 321. 315: Beyhakî Delâil 7/205: Ebû Dâvûd Edeb 134; Hakim 3/57: Taberî 22/6; Taberanî 11/155.
[640] İbni Mâce Cenaiz 1620; Müsned 3/117. 6/311, 315, 321; Beyhakî Delâil 7/205; İbni Sünnî 316.
[641] İhni Mâce Cenaiz 1623; Tirmizî Cenaiz 985; Müsned 6/64, 70, 77, 151; Taberî Tarih 3/197, 198; Şemail 203; Hatib 7/208; Beyhakî Delâil 7/207; Hakim 2/465, 3/56.
[642] Buharı Tefsir 65/13; Müslim 2444 (86); İbni Mâce 1620; İbni Sa'd 2/229; Müsned 6/176, 205, 269; Belazurî 1/547; Beyhakî Delâil 7/208.
[643] Buharî Meğazî 64/S3, Rikak 81/22, Da Vat 80/29; Müslim Selam 2191, Fa-zailüs Sahabe 2444; İbni Mâce Cenaiz 1619; Muyatta h.no. 565; Müsnt-J 6/45 48, 74, 89, 108, 120, 126, 200, 231, 274; ibni Sa'd 2/210; BeIazûrî Ensab .J/54g_
[644] Beyhakî Delâil 2/728, 729, 7/212; Müsned 3/l4l; jbni Mâce 162g. |bni SünnJ 558; Tirmizî Şemail 211; Tarih-i İsfahan 2/211,
[645] Bu mürsel haberi Beyhakî Delâil 7/212'de nakleder
[646] Buharî Meğazî 64/83; Müslim Cenaiz 1629: Beiazûrî Ensabül Eşraf 1/552' Müsned 3/141; Beyhakî Delâil 7/212; ibni MâCe 3629; Tirmizî Şemail 211; Ebuş Şeyh Tarihi İsfahan 2/221; Hatib Tarih-i Bağdad 6/?62
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/314-317
[647] Buharı Megazî 64/S3; Belazûri Ehsabül Eşraf 1/349/; MüsneJ t/11: Ti.rmizî 10S7; Abdürrezzak 9754; Beyhakî Delâil 7/206.
[648] Buharî Meğazî 64/S3; İbni Hişam 4/259; Müsned 6/4S; Beyhakî Delâil 7/207.
[649] Buharî Meğazî 64/S4; Müsned 3/204; İbni Mâce Cenaiz 65; Beyhakî Delâil 7/212; İbni SaM 2/311.
[650] Müsned 6/274; İbni Hişam 4/259, 26; Taberî Tarih 3/199; Beyhakî Delâil 7/213.
[651] Müsned 6/219; İbni Savd 2/261, 265; 267: Ensabül Eşraf 1/565: Beyhakî De-lâil 7/214, 215.
[652] Müsned 6/129: İbni Sa'd 2/267.
[653] İbni Sa'd Tabakat 2/265, 266; Müsned 6/89, 1/334; Buharî Cenaiz 23/70, Meğazî 64/83; Beyhakî Delâil 7/210.
[654] Buharî Cenaiz 23/70, Meğazî 64/83; Nesâî Cenaiz 4/11; Müsned 6/117; Beyhakî Delâil 7/216; İbni Savd Tabakat 2/270.
[655] Buharî Meğazî 64/83; Müsned 6/64, 77; Nesâî Cenaiz 4/6, 7.
[656] Vakıdî Meğazî 3/1111 1120; Urve Meğazî s222; ibni SaM 2/271; Beyhakî Delâil 7/200.
[657] Beyhakî Delâil 7/219.
[658] Buharı Megazî 64/83, Yasaya 55/1; Müslim Vasİyyet 1636; İbni Mâce Cenaiz 1626; Müsned 6/32; İbni SaM 2/260, 261.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/319-326
[659] Beyhakî Delâil 7/233.
[660] İbni SaM Tabakat 2/274; Beyhakî Delâil 7/233; Müsned 1/277; Fesevî el Ma'rife ver Tarih 3/251.
[661] Müsned 1/2S; Beyhakî Delâil 7/234. Zehebî'nin bu dediği rivayeti İbni Le-hîa'dan Yahya b. Abdillah nakieder. Üst rivayeti ise Saîd h Ufeyr ve Mûsâ b. Dâvûd ed Dabbî nakleder.
[662] Urve Meğazî s.222; Belazûrî Ensabül Eşraf 1/569; îbni SaM Tabakat 2/272; Beyhakî Delâil 7/234.
[663] Beyhakî Delâil 7/234.
[664] îbni SaM 2/272; Beyhakî Delâil 7/235
[665] Taberi Tarih 3/215; Beyhakî Delâil 7/235.
[666] Taberi Tarih 3/200; Beyhakî Delâil 7/235.
[667] İbni SaM Tabakat 2/272; Vakıdî Meğazi 3/1120.
[668] îbni SaM Tabakat 2/272. 274.
[669] Bu haberi Beyhakî Delâil 7/255'te ayrı bir İsnadla Mekhûl'den nakleder. Mekhûl Tabîİn'in ileri gelen bir siması ise de haber Mürseldir. Haberin son kısmı İbni Mâce'de de geçer. Hadis no. 1628.
[670] İbni Sa'd 2/273'te el Ahnesİ'nin rivayetini verirken Nu'man'in bu haberin Beyhakî Delâil 7/255'îe nakleder.
[671] Bu haber Mürsel gibi veriliyorsa da Müsned 6/110'da hadis Hz. Âişe'den müsned olarak nakledilir. Ayrıca Urve'nin haberleri hep teyzesi Hz. Âişe'den dir. Bak İbni Sa\l 2/773.
[672] Hasen-i Basrî'nin belirttiği de Miladidir.
[673] Zehebî'nin bu hesabı gerçekten çok orjinaldir.
[674] Bu hesabı daha sonra Timur'un torunu Sultan Ulug Bey, uzun yıllar tecrübe ederek geliştirmiş ve ne gün ne zamana denk gelebileceğini harika bir cetvel ile ilim dünyasına sunmuştur.
[675] İbni Sa'd Tabakat 2/274,
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/327-331
[676] Buharı Menakıb 61/23, Meğazî 64/83, Libas 68; Müslim 2347; Müsned 3/130; Tirmizî Menakıb 4, S; Muvatta s. 919; Sıfatün Nebiyyi (aa.v).
[677] Müslim Fazail 2348; Beyhakî Delâil 7/237. Müsned'de (4/96, 97) Muaviye b. Ebî Süfyan'dan da aynısı nakledilir.
[678] Beyhakî Delâil 7/238; Buharı Menakıb 61/19; Müslim Fazail 2349.
[679] Buharî Meğazî 64/85, Menakıb 61/19; Müslim Fazail 2349; 2353 (122); Beyhakî Delâil 7/238.
[680] Buharî 64/85; Tirmizî 3700; Halife b. Hayyat Tarih 1/68; Beyhakî Delâil 7/239.
[681] Tirmizî Menakıb 3552; Müsned 1/251, 3/223, 359; Taberî 3/216; Ebû Ya'la Müsned 3/1575, 4/2452, 5/2614; Beyhakî Delâil 7/240; Müslim Fazail 235a (Tirmizî Şemail'de bunu, Katade, Hasen, Dağfel isnadıyla verir.) Şemail 364; İbni SaM 2/310.
[682] Müslim Fazail 2253 (122); Üst kaynak. Beyhakî Delâil 7/240; İbni SaM 2/310.
[683] Taberî Tarih 3/216; Ebû Yala Müsned 3/1575; Tirmizî Şemail no.365.
[684] Ebû Ya'la'nın rivayetinde bu «İbni Sittin» "altmış içinde" diye geçer, Müsned h.na.2452.
[685] Bu rivayete ulaşamadım.
[686] Bu rivayete ulaşamadım.
[687] Müslim Fazail 2352; Beyhakî Delâil 7/239.
[688] Bu sözleri Zehebî Beyhakî'den nakleder 7/239.
[689] Katade rivayetini bulamadım.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/332-334
[690] Ebû Dâvûd Cenaiz 3141; Müsned 6/267; Tabcrî Tarih 3/212; İbni Hişam 4/263; Ensâbül Eşraf, Belazûrî 1/569; Beyhakî Delâil 7/242; Hakini Müstedrek 3/59.
[691] Beyhakî Delâİl 7/242; İbni SaM 2/276.
İbni Mâce Cenaiz 1466; İbni Sa'd Tabakat 2/276; Hakim Müstedrek. Hakim hadise sahih derse de o Ebû Bürde'yi, Yezîd b. Abdillah sanar. Oysa Mizzî "Etrafında" ve Tehzîbül Kemaİ'inde bunun Ömer b. Yezîd et Teymî olup zayıf olduğunu söyler. Heysemî de Zevaid'de bunu doğrular.
[692] Beyhakî Delâil 7/243; îbni Sard 2/277. Bir kısmı. Yezîd b. Ebî Ziyad zayıftır. Bu zat hakkında otoritelerin tamamı zayıf, gevşek, telkine gelen, İhticac edilmeyen biri diye anlatırlar. Kendisi Şia'nın ileri gelen imamlarından biridir. Asıl adı Ebû Abdillah Yezîd b. Ebî Ziyâd el Kuraşî el Haşimî dir.
[693] İbni SaM Tabakat 2/277; Beyhakî Delâil 7/243; İbni Mâce'de de buna şahit vardır 1467.
[694] İbni Sa'd 2/281; Tarih-i Taberî 3/212; Belazurî 1/571; Beyhakî Delâil 7/244; Hakim 3/59.
Bu konuda Dr. Hatiboğlu "İslamî araştırmalar" adlı dergide bunun aksini iddia ederek "Peygamber defnedilmeden önce kokuşmuştu" demek cür'etini göstermiştir.
[695] İbni Sa'd 1/297, 298; Beyhakî Delâil 7/244'te bu haberi üst kaynakla beraber verir.
[696] İbni SaM 2/27S; Beyhakî Delâil 7/244.
[697] Beyhakî Delâil 7/244.
[698] İbni Sa'd 2/2S0; Ensabül Eşraf 1/570; Beyhakî Delâil 7/245.
[699] Buharı Cenaiz; Müslim Cenaiz 941; Nesâî Cenaiz 4/36; İbni Mâce 1470; Malik Muvatta 523, 524; Müsned 6/40, 93, 118, 132, 165, 231; İbni Sâ\3 Ta-bakat 2/282; Belazurî Ensab 1/571; Ravdul Unf 4/276.
[700] Müslim Cenaiz 941 (46); İbni SaM 2/282; Beyhakî Delâil 7/247
[701] Müslim Cenaiz 941 (46); Müsned 6/161; Beyhakî Delâil 7/248; İbni Sa"d 2/281; Beyhakî Süneni Kübra 3/399.
[702] İbni Savd 2/2S2; Beyhakî Delâil 7/248.
[703] İbni SaM 2/284; İbni Hişam 4/262; Taberl Tarih 3/212; Beyhakî Delâi 7/248.
[704] İbni Savd 2/285; Beyhakî Delâil 7/24S.
[705] İbni Sa'd 2/285; Şabî tabiidir, haber Vlürseldir. Beyhakî Delâil 7/248
[706] İbni SaM Tabakat 2/2S8; Beyhakî Delâil 7/249.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/335-339
[707] İbni SaM Tabakat 2/289; İbni Mâce Cenaiz 1628; İbni Hişam 4/263; Beyha-kî Delâil 7/250; İbni Hişam 4/271; İmam Ahmed buna benzer bir haberi Hummad b. Seleme, Ebû İmran el Cüvenî, Ebû Useyb, Behz isnadıyla Behz'İn Nebi (s.a.v)'in cenazesinde bulunduğunu anlatır.
[708] Vakıdî Meğazî 3/1120; İbni SaM 2/290, 291; Belazurî 1/574; Beyhakî Delâil 7/251.
[709] İbni Sa'd Tabakat 2/292, 293; İbni Mâce de buna benzer bir haberi İbni Abbas'tan verir 1628; Beyhakî Delâü 7/259.
[710] İbni Sa'd 2/295; İbni Hişam 4/263; Beyhakî Delâil 7/252; İbni Mâce Cenaiz 65,40; Müsned 3/139.
[711] İbni Sa'd 2/292; îbni Hişam 4/263; Ensabül Eşraf 1/573; İbnİ Mâce 1628; İbni Adiy el Kamil 2/760; Beyhakî Delâil 7/260, 261; Tirmizî 101S.
[712] Hakim Müstedrek 3/60, 61; Beyhakî Delâii 7/262; İbni Sa'd Tabakat 2/293; Belazurî Ensabül Eşraf 1/572, 573.
[713] İbni Sa'd 2/300; Ensabül Eşraf 1/577; Taberî Tarih 3/213; İbni Kuteybe el Maarif s.166; Beyhakî Delâil 7/25a'
[714] İbni Kuteybe Mearif 166; Taberî Tarih 3/214; Ensabül Eşraf 1/576; Beyhakî Delâil 7/252.
[715] Müslim Cenaiz 967; İbni Kuteybe Mearit 166; Belazurî Ensabül Eşraf 1/576: İbni SaM Tabakat 2/299; Beybakî Delâil 7/254.
[716] İbni Savd Tabakat 2/300; Beyhakî Delâü 7/255.
[717] Taberî Tarih 3/217; Beyhakî Delâil 7/255.
[718] Beyhakî Delâil 7/256.
[719] Beyhakî Delâil 7/256.
[720] Taberî Tarih 3/217; ibni SaM 2/305; Beyhakî Delâil 7/256.
[721] İbni Hişam 4/294; İbni SaM 2/302, 303; Belazurî Ensabül Eşraf 1/577; Ta-berî Tarih 3/214; Beyhakî Delâil 7/257.
[722] İmam Safî Müsned s.361; İbni Sa'd Tabakat 2/275.
[723] Hakim Müstedrek 3/57.
[724] İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/340-345
[725] Ebû Dâvûd 3220; Beyhakî Delâil 7/263.
[726] Buharî Cenaiz 23/96; Beyhakî Delâiî 7/264.
[727] Belazurî Ensabüi Eşraf 1/576 h.no. 1166; Beyhakî Delâil 7/264.
[728] Buharı Cenaiz 23/96 hadis no. 1390; Beyhakî Delâil 7/264; Nesâî 4/96; Müs-ned 2/365, 5/184; Hakim 4/196; Taberanî Kebîr 1/127, 5/166; Taberanî Sagîr 1/34; Fbû Avâne Müsned 1/399; İbni Ebî Şeybe 2/376.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/346-347
[729] Buhaı-Î Ahkam 93/51; Müslim imara 1823; Ebû Dâvûd 2939; Tirmizî 2327; Müsned 1/13, 43, 4647; Beyhakî Delâil 7/221.
[730] Müsned 1/114; Beyhakî Delâii 7/223.
[731] Müsned 6/47, 106; bu haberi îbni Ebî Müleyke'nin zayıf olması zayıf kılmaz. Zira bu rivayette İbni Ebİ Müleyke tek değildir. Hem Urve aynı haberi Hz. Âişe'den (6/144) nakleder. Müslim de bunu 2385 no ile nakleder. Buharı de bu haberi Kasım b. Muhammed yolu ile Hz. Âişe'den verir. Hadisin bir başka şahidini zaten Zehebî Enes (r.a.)'tan diye işaret ediyor.
[732] Beyhakî Delâil 7/223; Ukaylî 2/183; İbni Adiy 4/1318; Buharî Tarihül Kebîr'inde 4/222 (no.2577) Şuayb b. Meymûn'un Husayn'dan alıp Şebabe'nin naklettiği hadiste şüphe var dese de, bundan sonra gelen rivayet bu haberi doğrulamaktadır.
[733] Buharî İsti'zan 79/27 ve Yasaya 4/3.; Müsned 1/263; Müslim 1637; Beyhakî Deİâil 7/224; Ma'mer'in haberi için bak Beyhakî Delâil 7/225
[734] Beyhakî Delâil 7/225.
[735] Beyhakî Delâil 7/226. Orada şu izah vardır. Erkam derki, İbni Abbas'a (r.a.), "Rasûlüllah herhangi birini yerine halife olsun diye vasiyyet etti mi?" diye sordum da bana dediki:
«Hz. Rasûlüllah vefat hastalığında Âişe'nin (r.a.) evindeydi. Başını kaldırıp. "Ali'yi çağırın!" buyurdu. Âişe de, "Ebû Bekir'i çağıralım mı?" deyince "Evet" dedi. Hafsa da "Ömer'i çağıralım mı?" deyince ona da "Evet" dedi. Ümmü Fazl'ın "Amcan Abbas'ı da çağıralım mı demesine de 'Evet' deyince çağırdılar. Onlar gelince Rasûlüllah bir şey demedi... deyip metindeki sözü söylüyor.
[736] Buharî 55/1; Müslim 1634; İbni Mâce 2696; Müsned 4/382.
[737] Beyhakî Delâil 7/229; Beyhakî bu habere değinip birazım naklettikten sonra "Bu uydurma bir hadistir. Ben bu kitabın başında 'Uydurma olduğunu bildiğim bir haberi kitabıma almama şartı koydum.1'1 demektedir.
[738] Buharî Meğazî 64/64; Müsned 4/363; Beyhakî Delâil 7/270.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/348-353
[739] Buharî Vasaya 35/1, Cihad 55/61, 86; Nesâî 6/229; Müsned 4/176; İbni Sa'd 2/316; Beyhakî Delâil 7/273; Hakim Müstedrek 1/419; Darakutnî 4/185
[740] Müslim 1635; Nesâî 6/240; İbni Mâce 2695; Müsned 6/44; Beyhakî Delâil 7/273; Ebû Dâvûd 2863; İbni Ebî Şeybe 11/207; İbni Sa'd 3/316; Darakutnî 4/185; Temhîd 215.
[741] Müsned 1/200, 201; îbni Sa'd 3/316; Beyhakî Delâil 7/274.
[742] "Yarma" Toros lehçesinde bir çok şeye kullanılır. Derelerin iki kenarını yararak geçtiği yere "Yâr" denir. Bunu insan yapınca yarma olur. Arpa buğday vs. değirmende hafif parçalanırsa buna "Kırma", bu işi el değirmeni ile yemeklik için yapılırsa buna da "Yarma" denir.
[743] Buharî 81/16 hadis no. 6451; Müslim 2973; Müsned 6/108; îbni Mâce 3345; Beyhakî Delâil 7/274.
[744] Buharî Cihad 56/89; Meğazî 64/86; Tirmizî 1232; Nesâî 7/303; İbni Mâce 2436; Müsned 1/236, 300, 301, 361, 3/102, 133, 208, 238, 6/453, 457; İbni Savd 2/317; Beyhakî Delâil 7/274.
[745] İbni Hişam 4/178; Beyhakî Delâil 7/278; Zehebî burayı kısaltmıştır. Asını el Ahval derki:
-Peygamber'İ m izin su tasını Enes'in (r.a.) yanında gördüm. Biraz paslan-mıştı. Üçte biri gümüş olup irice idi. Enes bize "Bu bardakla Rasûlüllah'a şu kadar su verdim." derdi. Sapı demir idi. Enes orayı altın yaptırmak isteyince Ebû Talha "Rasûlüllah'm yaptığı şeyi değiştirme" deyince öylece bıraktı. Bak Müsned 3/139, 155, 259.
[746] Beyhakî Delâil 7/279.
[747] Beyhakî Delâil 7/279.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/354-356
[748] Hadisin Müsneddeki bir diğer rivayeti şöyle biter: Ebû Bekir (r.a.):
-Ben onun yaptığı şeylerden birini bırakırsam ayağımın kayacağından korkarım, dedi. Âişe (r.a.) devamla derki: Peyğamber'in fs.a.v) Medine'deki bu sadakasını Ömer (r.a.) Ali ile Abbas'a verdi. Ali orayı Abbas'tan aldı. Hayber ve Fedektekini vermedi ve: «Bunlar Peyğamber'in Vakfıdır. Ümmetin başına gelen felaketler için ayrılmıştır.» deyip bunları devlet başkanının tasarrufuna bıraktı. Bu gün de (o zaman) hala aynıdır.
Buharî Feraiz 85/3, Vasaya 55/32, Fazaİlüs Sahabe 62/12, Meğazî 64/14; Müslim 1758, 1759, 1761; Ebû DâvÛd 2963, 2968, 2975; Tirmizî 1658; Nesâî 7/132; Muvatta 1823; Müsned 1/6, 9; kısa olarak da 1/4, 10, 20, 47, 48, 49, 60, 164, 179, 191, 6/145, 262; İbni Sâ'd 2/315; Beyhakî Delâil 7/279, 280; Beyhakî Süneni Kübra 6/299, 300, 301, 302; Abdürrezzak 9772, 9773, 9774; Temhîd 8/151, 152, 153, 155, 167; Tirmizî Şemail 21C, Ebû Ya'la Müsned 1/2, 3, 4, 43, 2/838; Humeydî Müsned 22.
[749] Buharî 77/19, 57/5; Müslim 2080; Ebû Dâvûd 4036; İbni Mâce 3551; Müsned 6/131; Beyhakî Delâil 7/275, 276.
[750] Buharî Humus 57/5; Müslim 2449 (95); Ebû Dâvûd 2069; Beyhakî Delâil 7/277.
[751] Buharî Humus 57/5; Beyhakî Delâil 7/277.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/357-359
[752] El Muhabbar s.98; Ebû Ubeyde Kasım b. el Müsenna, Tesmiyetü Ezvacin Ne-biyyi s.77; Beyhakî Delâil 7/288.
[753] İbni Savd 2/141; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi s.70; Beyhakî Delâü 7/289.
[754] Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi 77; Beyhakî Delâil 7/289.
[755] Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi 77; Beyhakî Delâi] 7/289. 5: Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi 72, 73; İbni SaM 8/147, 148.
[756] İbni SaM Tabakat 8/148; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi 72; Beyhakî Delâil 7/288.
[757] İbni SaM 8/148; Teylül Müzeyyit Taberî s.611; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi s.70.
[758] tbni SaM 1/141; Taberî Zeylül Müzeyyed 611; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi s. 70.
[759] İbni SaM 1/145; İbni Abdül Berr İstiab 4/1875, 1876; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi s. 70.
[760] Beyhakî Delâil 7/287
[761] İbni SaM 8/145; Zeylül Müzeyyeb 614; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi 70; Beyhakî Delâil 7/287.
[762] İbni Savd 8/144, 145.
[763] ibni Sa d Tabakat 8/147.
[764] İbni SaM 8/149; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi s.73; Beyhakî Delâil 7/288.
[765] İbni Sa'd Tabakat 8/149; Beyhakî Delâil 7/288.
[766] İbni Sa'd 8/141; Tesmiyetü Ezvacin Nebiyyi s.69; Beyhakî Delâil 7/286.
[767] İbni Sa’d 8/148.
[768] İbni Sa’d 8/148, 149
[769] Alt kaynağa bak.
[770] İbni Sa’d 8/143; Beyhakî Delâil 7/286.
[771] İbni SaM 8/160, 161; Nihayetül İreb İS/195. Bu hanım Dıhye b. Halife'nin bacısıdır.
[772] Buharı Tarihül Kebîr 7/223; Beyhakî Süneni Kübrâ 7/39, 342; Hakim Müste-drek 4/34'de Tahavî Müşkil 1/267'de bunu Ka'b b. Ucra'dan (r.a.) nakleder ve hüküm vermezse de Zehebî Telhisinde "Ravî sika değil" der. Darakutnî 4/29.
[773] Tabi bunlar arasında rivayeten son örnekte olduğu gibi sahih olanlar da vardır. Tahavî konudaki ihtilafı işlemiş, İbni SaM da gayet tafsilatla anlatmıştır.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/361-366
[774] İbni SaM 8/216; Tesmiyetü Ezvacın Nebiyyi s.75; Nihayetül İreb 18/207; Hakim Müstedrek 4/38, 39'te ona tam bir bab ayırır. Biz birini teberrüken alalım. Zira o, Peygamberimiz'İn oğlu İbrahim'in anası idi.
Urve, Hz. Âişe'den (r.a.) naklediyor:
-Marİye, Rasûlüllah'a hediye edildi. Beraberinde amca oğlu da vardı. Bu onun yanına gelir giderdi. Bu zatın gidişi iftiracıların diline dolandığı bir hadise olmuştu. İbrahim doğmuştu, Mariye'nin sütü ona yetmediği için geçi sütü satın alıp onunla bebeğini besliyordu. Böylece Efendimizin oğlu çok ge-liŞİp güzelleşmişti. İbrahim'i Nebî'in (s.a.v) yanına getirdikleri günün birinde Allah Rasûlü bana, "Nasıl buluyorsun bebeği?" diye sordu. "Kim keçi eti ile beslenirse onun eti güzelleşir." dedim. "Ya bana benzeyişine ne dersin?" deyince birden bütün kadınların hastalığı olan kıskançlık damarım kabardı da, "Ben bir benzerlik göremiyorum." deyip çıktım. Rasûlü Ekrem'e insanların Marİye ve amcası oğlu hakkındaki dedikodusu ulaşmıştı, Hz. Âli'ye, "Şu kılıcı alıp git ve bulduğun yerde Mariye'nin amcaoğlunun boynunu vur." buyurdu. Hz. Ali onu bir bahçede bulduğunda, Hurma topluyordu. Âli'yi kılıçla görünce korkup ağaca tırmanmak isteyince üzerindeki elbisesi düştü. Ali baktı ki, adam kadın gibi, erkeklik aleti yok. (İbni Sa'd 8/125'te bu kıssayı Vakıdî yoluyla Hz. Alî'den verir ve «Ali kılıcını kınına sokup geri gelip de anlatınca Efendimiz «Doğru yaptın. Zira olayın şahidi olayın gaibinin görmediği şeyleri görür.» buyurdu.) Bak. Buharî Tarih 1/177; Hatib Tarih 3/64; Müsned 1/83; Ebû Nuaym Hılye 7/93.
Mariye'yi İskenderiye Kiralı Mukavkıs, Efendimiz'e bir takım hediyelerle yolladı, Hz. Ömer'in hilafetinde Hicret'in onaltıncı yılı Muharrem ayında vefat etti. Cenazesini Ömer kıldırdı. Kahri Bakî mezarlığındadır.
[775] İbni SaM Tabakat 8/129, 130; Tesmiyetü Ezvacın Nebiyyi s.75.
[776] İbni SaM Tabakat 8/130.
[777] İbni SaM Tabakat 8/130; Hakim Müstedrek 4/41.
[778] İbni SaM 8/154, 155; İbni Mâce 20000; Nihayetül İreb 18/201.
[779] İbni SaM 8/156.
[780] İbni SaM 8/150, 151.
[781] Üsdül Gabe 5/490; Muhabbar 96; Nihayetül İrab 18/250.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/367-370
[782] Buharı 63/45; İbni Ebî Şeybe Musannef S; Abdürrezzak 9743; İbni SaM 1/240; İbni Hişam Sîre 2/238; Müsned 3/170, 1S7, 244. 278, 288, 6/289, 315; Beyhakî Sünen 7/43; Tahavî Müşkil 4/298; Beğavî 5/235; Beyhakî Delâil 2/471; Hakim 3/400; Taberânî Kebir 8/37; Ebû Nüaym Hılye 2/230; İbnü'l Cevzî el Muntazam 3/49, 62.
[783] Buharı 63/45; Beyhakî Delâil 2/526; Müsned 3/212; Ebû Nüaym Hılye h.na235; İbni Hişam 2/239; Ravdul Ünf 2/6; El Vefa bi ahvalil Mustafa 1/241; İbni Savd 1/235.
[784] Beyhakî Delâil 2/511.
[785] İbni Hişam 2/237; Beyhakî Delâil 2/503, 504.
[786] Buharı 63/45; İbni SaM Tabakât 1/239.
[787] İbni İshak sözü için bak Beyhakî Defâil 2/504; Taberî Tarih 2/S, Darül Kü-tübüi ılmiyye baskısı.
[788] İbni Mende'nin bu sözünü hangi eserinde söylediğini göremedim,
[789] İbni Hişâm 2/33S; (İbni Hişam bu vadiye Rânûnâ vadisi der) İbni Sa"d 1/336; İbniil Cevzî el Muntazam 3/65; El Vefa 338; Taberî 2/7; Tatib Tarih 12/441; El İktifa 1/463; Tarihi Halife b. Hayyat 55. Beyhakî bunda Efendimiz'in Kudüs'e döndüğünü yazar 2/500.
İlk Hutbe olması hasebiyle buraya teberriiken alıyoruz:
"Hamd Allah'a mahsustur. Ona hamd eder ve yardımı ondan dilerim. Ondan bağışlanıp hidayete erdirilmemi dilerim. Ona iman eder, onu inkar edemem. Onu inkar edenlere düşman olduğumu ilan ederim. Onun ortağı bulunmayan yegane tek zat olan ve kendinden başka ilah olmayan Allah olduğunu şehadet ederim. Muhammed'İn onun kulu ve Peygamberi olduğuna da şeha-det ederim. Allah bu Peygamberini, hidayet, nûr ve nasihat ile peygamberliğin artık gönderilmediği, insanların delalete düştüğü, ilmin azaldığı, zamanın paralanıp kıyamet saatinin yaklaştığı, hayatın ecelinin geldiği bir (Fetret) döneminde göndermiştir.
Allah ve Peygamberine İtaat eden doğru yola ulaşmış, onlara isyan edenler de azıp sapmışlar ve hakka geri dönüp gelemeyecekleri kadar uzak bir dalalet yolunda kaybolup gitmişlerdir.
Size, Allah'tan korkmayı tavsiye ederim. Zira Müslümanın müslümana ahireti teşvik İçin yapacağı en hayırlı tavsiye "Allah korkusunu" emretmektir. Allah'ın Zatı hakkında sakındırdığı şeyden çekinin. Bundan daha faziletli bir nasihat, bundan daha iyi zikir olamaz. Zira Rabbİnden korkup çekinerek takva ile (Allah korkusu ile) amel edene bu takvası, Ahiret yurdunda aradığı şeye ulaşmak için en doğru yardımcıdır. Allah ile kendi arasındaki işi gizli ve açık sadece Allah rızası gözeterek düzelten insana bu ameli, ölümden önce en güzel bir öğüt ve zikir, ölümden sonra da birikmiş bir hazine olur, ki o zaman, kişi ölmeden önce gönderdiği amellere en fazla muhtaç bulunmaktadır.
Bunun dışında (rıza dışında) yaptığı amelleri ile kendi arasında çok uzun bîr mesafe olmasını ne kadar dileyecektir. Allah (c.c.) sizi kendi zatı hakkında ikaz etmektedir. Allah kullarına pek acıyan, sözünü tasdik eden, va'd ettiğini yerine getirip bunda asla yalan çıkmayan bir zattır. Zira o, «Benim katımda söz, asla değiştirilmez ve ben kullara zulmeden biri değilim." buyuruyor.
Gizli ve açık bütün yüptıklarınızda Allah'tan korkun! Zira Allah'tan korkan kimsenin günahlarını Allah örtüp sevabını çoğaltıverir. Allah'tan korkan gerçekten muazzam bir kazanç elde etmiştir. Zira Allah korkusu Allah'ın İntikamından ve cezalandırmasından korur. Allah korkusu yüzleri ağartıp, Rabbin rızasını kazandırır ve dereceyi arttırır.
Nasibinizi almayı ihmal etmeyin, Allah'ın huzurunda gevşeklik yapmayın. Allah size Kitabını Öğretmiş, yolunu size açmış, taki doğruları yalancılardan ayırsın. Allah'ın size ihsan ettiği gibi siz de iyilik edin, ona düşman olana siz de düşman olun. Allah yolunda Cihad'ın hakkını verin. Sizi bu işe seçip adınızı Müslüman koyan odur. Artık helak olan da, canlanan da delil ile olsun. Kuvvet Allah'ındır. Allah'ı çok anın, ölüm sonrası için amel edin. Allah ile kendi arasındaki muameleyi düzeltince insanlarla kendi arasında çıkacak şeylere Allah kafi gelecektir. Zira insanlara hükmeden Allah'tır, insanlar O'na hükmedemez. İnsanlar O'nun elinde olup O insanların elinde değildir. Allah-u Ekber. Velâ kuvvete illa billahi'l azîm.»
[790] Hakim Müstedrek 3/186; Ibni Sa"d.
Lakin bu rivayet Vakıdî'nin olup diğerlerinin nakletmediği bir ziyadedir. V-akıdî "infirad" halinde kesinlikle zayıftır.
[791] Buharı 63/7; Müslim Fezail 11; Beyhakî Sünen 6/372; Tahavî Müşkil 4/37.
[792] Buharı 63/7.
[793] Buharî aynı yer; Müslim Fazail nail; Tirmizî 532; Müsned 3/202, 496, 5 /425; Beyhakî Sünen 6/371; Hakim 3/516; Taberanî Kebîr 19/261, 266.
[794] Buharî Fezail 63/46; Beyhakî Delâil 2/539.
Buharî Menakıbül Ensar 63/3: Abdürrezzak 10411; Müsned 3/165; İbni Hiş anı 1/504; İbni SaM Tabakat 1/238: İbnül Cevzî el Muntazam 3/70,71
İbni SaM bu hadisenin Enes (r.a.)'ın evinde geçtiğini Enes (r.a.)'tan nakleder. İbnül Cevzî bunların hepsinin doksan kişi olup kırkbeşinin Muhacir, kırkbeşinin de Ensar'dan olduğunu bildirip bunların listesini şu şekilde verir:
1- Übey b. Ka'b + Talha b. Ubeydillah,
2- İyas b. el Bükeyr + Harise b. H-uzeyme,
3- Erkam b. Ebil Erkam + Ebû Talha Zeyd b. Sehl,
4- Bişr b. Halid + Vakıd b. Abdillah,
5- Bilai b. Rabâh + Ubeyde b. el Haris,
6- Temîm + Hayyan,
7- Sabit b. Kays + Amir b. Bükeyr,
8- Sa"lebe b. Hatib + Muatteb b. el Hamrâ
9- Ca"fer b. Ebî Talib + Muaz b. Cebel,
10- Cerir b. Atik + Hab-bab b. el Erat,
11- Hâtıb b. Ebî Beltea + Rahîle b. Hâlid, veya Uveymir b. Sâide, ya da Ka'b b. Malik,
12- Hârise b. Sürâka + Saib b. Osman,
13- Hu-sayn b. el Haris + RafT b. Uncede, yahut Husayn ile Abd b. Cübeyr,
14- Halid b. Bükeyr + Zeyd ed-Desiyye veya Sabit b. Kays b. Şemmas,
15- Huneys b. Huzafe + Ebû Hubeyş b. Cübeyr,
16- Zü Şimaleyn + Yezîd b. el Haris b. Fesham (bu ikisi beraberce Bedir harbinde şehid oldular.),
17- Zekvan b. Abdi Kays + Mus'ab b. ümeyr.
18- RafV b. Malik + Said b. Zeyd b. Amr,
19- Zübeyr b. el Avvam + Abdullah b. Mes'ud, veya Talha. Bir
neşhur alimi Abdullah b. Selâm ile Yahudi'lerden bir grup injan İslam'a girerken diğer Yahudi'ler onu inkar ettiler.
görüşe göre Ka'b b. Malik bir diğerine göre Seleme b. Selâme h. Vakş ile.
20- Zeyd b. Harise + Hamza b. Abdilmuttalib,
21- Zeyd b. el Hattab + Ma'n b. Adiy,
22- Sa'd b. Ebî Vakkas ♦ Mus'ab b. Umeyr. SaM ile Abdurrahman b. Avf veya Ammar b. Yasir veya Muhammed b. Mesleme ile kardeş yapıldığı da ileri sürülür,
23- Sâlim (Mevla Ebî Huzafe) 4 Muaz b. Maîd,
24- Savd b. Avf b. er Rabî1♦ Abdürrahnıan b. Avf,
25- Savd b. Heyseme ♦ Ebû Seleme,
26- Seleme b. Selame + Ebû Sebra b. Ebî Ruhm,
27- Selman el Farisi + Ebud Derdâ veya Huzeyfe,
28- Süveybit b. SaM, Abid b. Mais,
29- Şucâ b. Vehb + Evs b. Havlî,
30- Şemmas b. Osman + Hanzala b. er Râhib,
31- Süheyb + Haris b. es Summe,
32- Safvan b. Beydâ + RafT b. Mualla,
33- Talha + SaM b. Zeyd veya Ka'b b. Malik ya da Ebû Eyyûb,
34- Tufeyl b. el Haris t Münzir b. Muhammed veya Süfyan b. Beşîr,
35- Tuleyb b. Amr + Münzir b. Amr,
36- Ebû Bekr es Sıddîk + Ömer veya Harice,
37- Ömer + Amr b. Uveymir b. Saîde yahut Itbân b. Malik,
38- Osman b. Affan + Abdürrahman b. Avf veya Evs b. Sabit,
39- Ali b. Ebî Talib + Efendimiz'in kendisi veya Zübeyr, bir rivayette Sehl b. Hanit,
40- Abbas h Abdil Muttalib * Nevfel b. Haris,
41- Ebû Ubeyde + Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim veya Sa'd b. Muaz ya da Muhammed b. Mesleme,
42- Abdullah b. Mes'ûd + Muaz b. Cebel,
43- Abdullah b. Maz'ûn + Sehl b. Ubeyd,
44- Abdullah b. Cahş * Asım b. Sabit,
45- Umeyr b. Ebî Vakkas + Amr b. Muâz,
46-Ammâr * Huzeyfe, yahut Sabit b. Kays,
47- Osman b. Maz'ûn + Ebu! Heysem b. Teyhân, yahut Abbas b. Ubâde veya Evs b. Sabit,
48- Utbe b. Gazvân ♦ Ebû Dücane, yahut Muaz b. Maîs,
49- Ukâşe Müczir b. Ziyad,
50- Akıl b. Ebî Bükeyr + Bişr b. Abdil Münzir yahut Müczir b Zinad,
51- Amir + Haris b. es Summe,
52- Amr b. Sürâka + Saîd b. Zeyd,
53- Ubeyde b. Haris + Umeyr b. Hammam,
54- Ubâde + Amir b. Rabîa,
55- Avf b. Malik + Ebû Derdâ,
56- Ferve h Amr el Beyadî + Abdullah b. Mahrame,
57- Kutbe b. Amir + Abdullah b. Maz'ûn,
58- Künâz b. Husayn + Ubâde b. Samit,
59- Mus'ab b. Umeyr + Ebû Eyyûb,
60- Mersed b. Ebî Mersed + Evs b. Es Sâmit,
61- Mistah + Zeyd b. Müzîn,
62- Muaz b. Afra + Ma'mer b. Haris,
63- Muhriz b. Nadle + Amâra b. Cerîr,
64- Mes"ûd b. Rabî 4 Ubeyde b. et Teyhân
65- Mikdâd * Cebbar b. Sahi- veya İbni Ra-vaha,
66- Münzir b. Amr + Ebû Zer
67- Mehcav + Haris b. Sürâka yahut Sü-raka7
68- Hüşeym b. Utbe + Abbad b. Bişr,
69- Vehb b. Sa'd + Süvedâ h Amr yahut Sürâka,
70- Yezîd b. Münzir + Amir b. Rabîa.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/371-380
[796] Buharı 63/45; Beyhakî Deiâil 2/526; Müsned 3/212; Ebû Nüaym Delail h.na325; İbni Hişam 2/239; İbni SaM 1/235.
[797] Buharı Tefsir Tefsîrü Sûretül Bakara 6; Menakıbül Ensar 63/51; Beyhakî Delâü 2/52S; Müsned 3/108, 189, 271; İbni Hibban (Mevarid no) 2253; Be-gavî Sünne 13/372; İbni Ebî Şeybe Musannef 13/125; Ebû Ya'la Müsned 6/3414, 3856; Ebû Nüaym Delaii h.no. 247; Tayalisî Müsned h.no. 2835; Ebû Nüaym Hılyetül Evliya 6/252; İbni Hişam Sîre 1/517.
[798] Tirmizî 2485; Müsned 5/451; El Muntazam 3/77; İbni Mâce 1334; İbni Ebî Şeybe 8/436, 348, 14/95; Hakim 3/131, 4/160; İbni SaM 1/235; Beyhakî Sünen 2/502; Beyhakî Delâil 2/531; Beğavî Sünen 4/40.
[799] Beyhakî Delâil 2/536.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/381-384
[800] Menakib 63/46, hadis no. 3932; Buharî bunu yine Namaz, Vasaya ve FazÜ'de de nakleder. Müslim 524; İbni Sa'd 1/240; Beyhakî Delâil 2/539; Ebû Dâvûd 453; İbni Mâce 742; İbni Ebî Şeybe 3/3SS; Müsned 3/118, 123, 244; İbni Ab-dil Ben-, Temhîd 5/231; Ebû Nuaym Hılye 3/84; Taberî Tarih 2/S.
[801] Buharı Menakıb 63/46; Beyhakî Delâii 2/53S; İbni Abdi] Ben- Ed Dürer SS; Müsned 3/169, 210; Beyhakî Sünen 9/39; Ebû Avane 1/39S; İbni Sa'd î/241.
[802] Buharî Salat 8/62; Beyhakî Delâil 2/541; Ebû Dâvûd 451; Müsned 2/130.
[803] Beyhakî Delâil 2/542.
Zehebî bu hadise burada ilişmeyip sadece nakille yetiniyor. İbni Kesir ise hem Ei Bidaye ven Nihayesinde 3/215 hem de Sîresİnde bu hadisi tenkid ederek "bu, bu veçhe göre ğarîb bir hadistir," iddiasında bulunur. Ama bunu açıklamaz. Sanırım haber metnen ve isnaden ğarîbtir. Zîra Ubade'den (r.a.) nakleden tabiîn alimleri arasında bu haberi sadece Ya'la b. Şeddad naklediyor ki, Zehebî "Bazı imamların bu zatın hadisi ile ihticacda acele etmeyip tevekkuf ettiklerini, kendisinin hali belirsiz bir şeyh olduğunu ve esasen yerinin sadıkların yanında olması gerektiğini" bildirir. Bak Mizan 9835. Bundan nakleden Ebû Sinan ise İsâb b. Sinan el Fılıstînî olup İmam Ahmed ve Yahya
[804] Talvar Toroslar'da bağlarda yapılan ağaç ve kilimbeden ibaret çardaktır, ki bu hadisteki ifadenin tam karşılığıdır.
[805] Haber şudur: Hasen-i Basrî derki, "Allah Rasûlü Mescidini yaparken ashabı, kendine yardım etmişti. O bizzal ashabıyla çalışarak göksti bembeyaz tozlanasıya kadar kerpiç taşımıştı. Efendimiz ashabına «Mescidi, Musa'nın çardağı gibi bir çardak yapın.» buyurdu. Hadisi nakleden İsmail b. Müslim derki, ben Hasen'e "Musa'nın çardağı neydi?" diye sorunca, "elini kaldırınca eli çardağa yani dama değerdi." dedi.
Bu haberi Beyhakî Delâil'inde 2/542 nakleder. İbni Kesir de aynı yerde, "bu mürseldir." der. Zira Hasen-i Basrî tabiindendir. Ancak arış "kürsü" anlamına da kullanılmıştır. Lakin ğarîbtir ki, o da Hasen-i Basrî rivayeti olup Daramı' nin Sünen'inde dir. 1/18 bab no.6. Hasen derki: Nebi (s.a.v) Medine'ye geldiğinde sırtını bir kütüğe yaslar ve ashabına öyle konuşurdu..Sayıları çoğalınca Peygamber (s.a.v) sesini hepsine duyurmak arzu etti ve -bana üzerine çıkacağım bir şey yapsanız.» buyurdu. "Ya Rasûlallah! nasıl bir şey olsun?" demelerine de "Musa'nın kürsüsü gibi bir kürsü olsun;' buyurdu. Bu haber de aynen Mürseldir, Ancak bunun ravîleri olan Es Saak b. Hazn ile Müslim b. İbrahim sikadırlar. Belki de üst hadisteki ravi bu haber ile onu birbirine karıştırmıştır.
[806] İbni Kesir Camİu'l Mesanid 2/424; Beyhakî Deiâil 2/542.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/ 385-388
[807] Müslim Hac 139S; Müsned 5/116, 331; Taberî Tefsir 11/22; İbni Ebî Şeybe 2/372, 373, 12/120; Hakim 2/334.
[808] Buharı Salat 20/1; Müslim 1354; Tirmizî 3250, 3916; Nesâî 5/213; İbni Mâce 1401, 1406; Muvatta* 196; Abdürrezzak Musannef 9136, 9138; Müsned 1/184, 2/16, 53, 54. 68, 239. 256, 274, 466, 416, 484, 499, 3/343; îbni Ebî Şeybe 2/371, 12/211; Buharî Tarih-i Kebîr 4/29; Humeydî Müsned 940; Beyhakî Süneni Kübra 10/83; Hakim Müstedrek 4/509; Tahavî Müşkilül Asar 1/245, 4/70; Taberanî M. Kebir 2/137, 138; Tahavî Şerhü Meaniül Asar 3/127; Ebû Nüaym Hılye 3/322; Temhîd 6/2S; Tarih-i İsfahan 1/336, 353; Hatib Tarih-i Bagdad 9/222; Beğavî Şerhü Sünne 2/335; Ebû YaMa Müsned 2/1165. S/4691. 10/5785, 5857, 5S75, 11/6165, 6166, 6167, 6525, 6554, 6555, 13/7113. 7411, 7412. Bu hadislerin kimi Hz. Aişe, kimi de İbni Ömer'den (r.a.) rivayet edilmiştir.
[809] Zehebî merhum hadisi Beyhakî'den kısaltarak nakieder. Önemine binaen hn haberi tam verip bazı izahlar yapalım:
-İklime anlatıyor: İbni Abbas (r.a.) oğlu Ali ile kendisne, "haydi ikiniz Ebû Saîd el Hudrî'ye gidinde onun hadislerini dinleyip gelin!" dedi. Biz de ona gittik. Baktık ki Ebû Saîd bahçesini imar ediyor. Bizi görünce ridasmı aldı ve üzerine bürüdü. Sonra da biz anlatmaya başlayıp sözü Mescid-i Ne-bevî'nin yapılışına getirdi ve: "Biz kerbiçleri teker teker taşıyorduk, Ammar ise ikişer ikişer taşıyordu. Peygamber (s.a.v) onu görüp üstündeki tozları üfleyip «Vay Ammar! Onu anarşist bir gurup öldürecek, O onları Cennete çağırırken, Anarşistler onu Cehennem'e çağıracak.» buyurdu. Ammar da bunu duyunca ''Fitneler'den Allah'a sığınırım.'' diyordu. Bak Beyhakî Delâil 2/546. Bu rivayet isnad yönünden de Buharı'dekinin aynıdır. Bak Salat 8/63 bab Et-teavun fi bînail Mescidi. Buharı burada Zehebî'nin dediği kısmi almayıp
«Vay Ammar! O anarşistleri Cennet'eçağıracak, Anarşistler ise onu Cehennem'e çağıracak.» diyerek nakleder. Hadis ilmi san'atını bilmeyen bazı aceleciler, öteden beri bu kısım madem Buharı tarafından alınmamış öyleyse ilavedir iddiasında bulunurlar. İşte Zehebî merhum bunun için "Bu kısım isnadı kesinlikle mevcut olan bir ilavedir." tezini öne sürer. Buharı bu kısmı bilerek mi hazf etti? İbnİ Hacer Fethul Barı'de (1/451) "Bilerek" diyor ve şöyle ekliyor: ''Bu şekilde rivayet Buharı'nin şartına uygun değildi. Hem Bezzar'ın bir rivayetine göre Ebû Saîd bu kısmı Efendimiz'den değil arkadaşla rından duymuştur. Böylece bu kısım buraya sonradan dere edilmiştir."
İbnİ Hacer'in Bezzar'dan naklettiği bu rivayeti Beyhakî Delâil'inde 2/54S, 549 Dâvûd b. Ebî Hinde. Ebû Nadra. Ebû Saîd el Hudrî isnadıyla şöyle sev-keder:
-Hendek kazılırken insanlar taşlan teker teker taşıyorlardı. Ammar ise bir hastalık ağrısının nekahet döneminde İdi. O ikişer ikişer taşımaya başladı. Arkadaşlarımın bana anlattığına göre Peygamberimiz Ammar'in başındaki tozlan üfleyip "Vah Sümeyye'nin oğlu! Seni anarşist bir gurup öldürecek." buyurmuş Ebû Wla'nm Müsned'deki Ümmü Seleme rivayetinde de Hendek diye geçer. Tabi buradaki Hendek hadisesi Hendek harbi olamaz. Ya bu bir yanılmadır, yahut Hendek'ten maksat Mescid'in temel kazısıdır. Böyle ise bir tenakuz olamaz. Buharî'yi o kısmı atlamaya sevkeden amil belki de budur. Zira Müslim'de 2916 no da aynı haberi hendek adı geçmeden verir. Beyhakî bu kısmı Delâil'de ayrı bir başlık altında toplayıp gayet mufassal izahlar getirmiştir. Ebû Sâid hadisi 6 ayrı tarik ile nakledip ardından Ümmü Seleme (r.a.) Enes b. Malik, İbni Ebî Hüzeyl, Muhammed b. Amr b. Hazm. Amr b. el As, Abdullah b. Amr'dan nakleder. Mevzunun çeşitli rivayetleri için bak:
Buharî S/63; Müslim 2916; Tirmizî 3802; Müsned 3/91, 6/300, 315. 289. 311, 2/361, 3/5, 2/161; Hakim Müstedrek 3/389; İbni Hibban (Tertibül İhsan) 9/105, 106 h.no. 7036, 7037, 7038; Ebû Ya'la Müsned 3/1645. 11/6524, 12/7025; Ebû Dâvûd-u Tayalîsi h.no. 2570; İbni Ebî Şeyhe Musannef 15/293.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/ 389-390
[810] İbni Hişam Sîre 2/258, 261; Beyhakî Delâil 5/236, 264.
[811] İbni Hİşam Sîre 2/261; Muhabber 470. Tabi münafıkların sayısı bundan ibaret olmayıp adedleri bir hayli vardı. Zehebî buraya sadece meşhurlarını örnek vermiştir Müslim Sahih'inde "Sifatül Münafıkîn" adlı bir bölümde bu bahsi inceler. Beyhakî'de Tebük dönüşündeki sefere katılmayanları anlatırken mev-zuya geniş yer verir. İbni Hişam burada kabile kabile ayırıp münafıkların listesini gayet mufassal olarak anlatır.
[812] Berâe b. Ma'rur (r.a.) ilk müslüman Metlindiler'den. Sa'd b. Muâz'ın (ta.) amca oğlu. Peygamberimiz'in Medine'ye gelişinden bir ay önce Safer ayında vefat etti. Biat için Mekke'ye giderken, Ka'be'ye doğru namaz kılardı. Halbuki arkadaşları, Peyğamberimiz'in Kudüs'e doğru döndüğünü işitmişlerdi. Bu husus birinci cildde Akabe Bîatında geçmişti.
Ebû Katade'nin anlatışına göre Berâe b. Ma'rur malının üçte birini Pey-ğamberimiz'e, üçte birini Allah yoluna, kalan son bölümü de çocuğuna bırakmıştı. Bu durum Efendimizde anlatılınca malını mirasçılarına iade etti. Efendimiz Medine'ye teşrif edince hemen onun kabrini sormuş ve kabrine gelip saf bağlatıp namazını kıldırdı ve «Allahım! Ona merhamet et, ona mağfiret et, ondan razı ol. Sen şüphesiz böyle yapımşsındır.» diye dua etti. (Bak İbni Sa'd 3/260) Bu rivayet Vakıdî'nin ise de sahihtir. Zira İbni Sa'd aynı haberi diğer iki kişiden de nakleder. İbnül Cevzî de Munzatim'da senetsiz anlatır. 3/83.
Berâe (r.a.) için bak; İbni Sa'd Tabakat 3/259; Buharı Tarih-i Sağır 1/20; el Cerh vet TaMîl 2/399; İstîab 1/281; El İsabe 1/238; Üsdül Ğabe 1/207; Zehebî Siyeri Alamın Nübela 1/267: El İber 1/3.
[813] İbni Hişam bu konuyu Mescid'în yapılışının akabinde alırki, bunda bir değişiklik yoktur.
[814] İbnül Cevzî el Muntazam 3/84.
[815] Taberî Tarih 2/9.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/391-394
[816] İbni SaM Tabakat 1/246; İbni Hişam Sîre 2/253; İbniil Cevzî el Muntazam 3/7S; Müsned 2/14S, 4/43; İbni Huzeyme Sahih h.na373; Tirmizî 189; Ebû Dâv-ûd Salat bab. no.2S ve 139; Beyhafcî Süneni Kübrâ 1/391, 427: Buharı (konuya kısaca değinir) 10/1; Müslim 377; İbni Ebî Şeybe Musannef 1/203, 204; Abdürrezzak Musannef 1/455 h.na 1774; Ebû Dâvüd Merasil h.no.19 ve 20.
Zehebî Merhum'un kısalttığı bu hadise şudur:
-Zührî, Sakî b. Müseyyeb aracılığıyla Abdullah b. Zeyd b. Ahdirabbih'den (r.a.) şöyle dediğini nakleder:
Rasûfüllah (s.a.v) ashabını namaza dasvet etmek için -hıristiyanlara uygunluk olması sebebiyle hoşlanmamasına rağmen, çan kullanmaya karar verdiği günün gecesi, ben uykuda İken etrafında bir takım insanları dolaşırken gördüm. Yeşil elbiseli biri elinde çan taşıyordu. Ona:
-Ey Allah'ın kulu, bana çanı satar mısın?, dedim. "Ne yapacaksın bununla?" dedi. "Bununla insanları namaza çağıracağım/' dedim. "Teki, sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi?" deyince, "evet" dedim. Bunun üzerine o da:
-Allahü ekber. Allahü ekber, Allahli ekber, Aîlahü ekber. Eşhedü el la ilahe illallah, eşhedü ella ilahe illallah. Eşhedü enne Muhammeder Rasûlüllah, Eş hedü enne Muhammeder Rasûlüllah. hayye alas salah, hayye alas salah, hayye alel felah, hayye alel felah, Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe iilallah, dersin dedi.
Sabah olunca doğruca Allah RasûKi'ne geldim ve gördüğümü haber verdim. Efendimiz de "İnşaaîlah hu rüya haktır.- deyip Bilal'e bu ezanı okumasını emretti.
Aynı Rüyayı Ömer (r.a.) da görmüştü. Haber vermek için geldiğinde Abdullah'ın daha önce davrandığını gördü.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/394
[817] Zehebî merhum ba2i Önemli olayları atlamış bulunduğu için biz bunların bazılarını metin içinde anlatmayı uygun gördüm.
[818] Hakim Müstedrek 3/187; Taberî Tarih 2/9; Temhîd 5/276: Ebû Ya'la Müsned 6/35S2: Tahavî Şerhü Meaniül Asar 4/321: Tirmizî Tıb 2051; Beyhakî Delâil 9/342.
Hz. Esâd'ın ölümünü torunu Muhammmed, "boğazında çıkan bir yaradan öldü." der. Bak İbni Mâce 34952; İbni SaM 3/610; Müsned 4/65. 5/67.
[819] Hakim 3/187.
[820] Müstedrek 3/186; İbni SaM 3/60S
[821] İbni Sam 3/612.
[822] İbni Sam 3/613.
İmam Zehebi, Tarihü’l-İslam, Cantaş Yayınları: 2/395-396