Hicri On Birinci Yıl Olayları Hz. Ebu Bekr'in (R.A.) Hilafeti 4

El-Esved’ül-Ansi* Kıssası 8

Üsame B. Zeyd'in Ordusu. 10

Ebu Bekr'le Fatıma Arasındaki Gerginlik. 10

Ridde (Dinden Dönme) Olayı 13

Yemendeki İkinci İrtidad Olayı 14

Malik B. Nüveyre'nin Öldürülüşü. 15

Müseylemetü'l Kezzab'la Savaş. 16

On İkinci Yılda Vefat Edenler Ümmeti Muhammed'in Hanımefendisi Hz. Fatma'nın (R.A.) Vefatı 18

Peygamberimizin Azatlısı Ve Dadısı Ümmü Eymen (R.A.)'Nın Vefatı 20

Ümmü Eymen'in Menkıbelerinden Biri 20

Ebu Bekr'in Oğlu Abdullah'ın (R.A.) Vefatı 20

Ukkaşe B. Mıhsan El-Esedî 20

Sabit B. El-Akram.. 21

Velid B. Umara B. Velîd B. Muğîra El-Mahzûmî 21

Hicri On İkinci Yıl Olayları 21

Vefatlar Muhacirinden Şehit Olanlar Ebu Huzeyfe B. Utbe B. Rabî'a B. Abdi Şems B. Abdi Menâf  B. Kusay. 21

Salim (R.A.) (Ebu Huzeyfe'nin Kölesi) 22

Şucâ B.Vehb (R.A.) 23

Zeyd B. El-Hattab (R.A.) 23

Hazn B. Ebi Vehb (R.A.) 24

Abdullah B. Süheyl (R.A.) 24

Malik B. Amr (R.A.) 24

Tufeyl B. Amr Ed-Devsî (R.A.) 24

Yezîd B. Rukayş B. Rubab Eş-Esedî (R.A.) 25

Diğer Şehit İsimleri (Muhacirîn'in Devamı) 25

Ensar'dan Yemame'de Şehit Olanlar Abbâd B. Bişr (R.A.) 26

Ensar Şehitler Ma'an B. Adiyy. 26

Abdullah B. Abdullah B. Übey. 27

Sabit B. Kays B. Şemmâ El-Ensari (R.A.) 27

Ebu Dücâne Simak B. Haraşe (R.A.) 27

Umara B.Hazm(R.A.) 28

Ukbeb. Âmir (R.A.) 28

Sabit B.Hezzâl (R.A.) 28

Ebu Ukayl B. Abdillah (R.A.) 28

O Gün Şehid Olan Diğer Ensar'lar 28

Côsa Savaşı 29

Bu Yıl Vefat Eden Bazı Sahabeler Ebu'l Âs B. Er-Rabî (R.A.) 29

Sa'b B. Cessâme (R.A.) 30

Ebu Mersed El-Ğanevî (R.A.) 30

Bu Yılki Hz. Halid'in Fetihleri 30

Kur'an'ın Tam Metin Olarak Yazılma Emri 31

Halid B. Velîd'in Hacca Gelişi 31

Hicri On Üçüncü Yıl Ecnadeyn Savaşı 31

Merc'us - Suffer Savaşı 32

Fihl Savaşı 33

Ömer (R.A.)'İn Hilafeti 33

Bu Yıl Vefat Edenler (Alfabetik Sıraya Göre) Ebanb. Said. 33

Enes (R.A.) 34

Haris B. Evs B. Atik (R.A) 34

Temim B. El Haris B. Kays (R.A.) Ve Kardeşi  Saidb. El Haris (R.A.) 34

Halîd B. Said. 34

Sa'd B. Ubade (R.A.)4. 35

Seleme B. Hişam B. Muğira (R.A.) 35

Saib B. El-Haris B. Kays B. Adiyy Es-Sehmi (R.A.) 35

Dırar B. El-Ezver El-Esedî (R.A.) 35

Tuleyb B. Umeyr (R.A.) 35

Abdullah B. Zübeyr (R.A.) 36

Abdullah B. Amr Ed-Devsi (R.A.) 36

Osman B. Talha El-Hacebi (Ka'be Hacibi) (R.A.) 36

Attab B. Esîd (R.A.) 36

İkrime B. Ebi Cehl (R.A.) 36

Amr B. Said B. El-Âs (R.A.) B. Ümeyye, El-Emevi 37

Fazl B. Abbas (R.A.) 37

Nuaym B. Abdillah En-Nahham (R.A.) 37

Hebbar B. El-Esved B. Mutalib B. Esed. 38

Hebbar B. Süfyan B. Abdu'l Esed El-Mah'zumî 38

Hişam B.El-Âs. 38

Ebu Bekr Es-Sıddîk (R.A.) 39

Hz. Ebu Bekr'in Vefatı 43

Hz. Ömer’in Halife Tayini 44

Hz. Ebu Bekr’in Ölüm Anı 45

Hz. Ebu Bekir'in Valileri 47

Vefat Olayları Ebu Kebşe. 47

Hicri On Dördüncü Yıl Olayları 47

Şam Fethi 47

Irak Seferi 49

Köprü Savaşı 49

Hımıs'ın Fethi 51

Basra'nın Fethi 52

Basra Mescidinin Yapılışı 52

Bu Yılın Vefat Olayları 52

Evsb. Evs B. Atik. 52

Beşir B. Andes B. Yezid Ez-Zaferî 53

Sabit B. Atik. 53

Sa'lebe B. Amr B. Muhsan. 53

El-Haris B. Atik B. El-Na'âm.. 53

El-Haris B. Mes'ud B. Abdeh. 53

El-Haris B. Adîyy B. Malik. 53

Halid B. Said El-Âs El-Emevî 53

Huzeyme B. Evs B. Huzeyme. 54

Rabia B. Haris B. Abdul Muttalib. 54

Zeyd B. Süraka (B. Ka'b B. Amr) 54

Sa'd B. Sülâme B. Vakş. 54

Sa'd B. Ubade El-Ensari 54

Seleme B. Eşlem B. (Hureyş)7. 54

Seleme B. Hişam El-Mahzûmî 54

Süleyt B. Kays Amr 54

Damra B. Ğaziyye. 55

Utbe B. Ğazvan B. Cabir 55

Ğuneym B. Kays El-Mazinî 55

Kays B.Es-Seken. 56

El Müsennâ B. Harise Eş-Şeybanî 56

Nafi B.Gaylan. 56

-Nevfel B. Haris B. Abdul Muttalib. 56

Vakıd B.Abdullah. 57

Hind Binti Utbe. 57

Yezid B. Kays B. El-Hatim Ez-Zaferi 57

Ebu Ubeyd B. Mes'ud B. Amr Es-Sakafî 57

Ebu Kuhafe Osman B. Amir Et-Teymi 57

Abdullah B. Sa'sa'a B. Vehb. 58

Hicri On Beşinci Yıl Olayları 58

Yermuk Savaşı 58

Yermuk Harbînin Cereyanı 59

Cerace'nin Müslüman Oluşu. 63

Kadisiye Savaşı 64

Kadisiye Savaşının Sebebi 64


Hicri On Birinci Yıl Olayları Hz. Ebu Bekr'in (R.A.) Hilafeti

 

Hişam b. Urve, babası Urve aracılığıyla Hz.. Aişe (r.a.)'dan şöyle rivayet eder:

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Ebu Bekr'in Sünuh'ta[1] bulunduğu es­nada vefat etmiş bulunuyordu. Ömer (r.a.) (o anın dehşeti ile):

"Vallahi Rasulullah (s.a.v.) ölmemiştir." diye haykırıp "vallahi Ömer'in kalbine öyle geliyor ki: Allah (c.c.) onu diriltecek de bir ta­kım adamların ellerini ve ayaklarını kesecek" diyordu. Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.) gelip Rasulullah (s.a.v.)'in yüzünü açıp öptü ve:

"Anam babam sana feda olsun, diri halin de güzel, ölü halin de. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah sana ölümü iki defa taddırmayacaktır."[2] dedi. Sonra Rasulullah'ın huzurundan ayrılıp ashabın bulunduğu yere geldi ve Ömer'e dönerek:

-"Ey yemin edip duran kişi! Sözlerinde acele etme.Ağır ol bakayım! diye söze başladı. Ebu Bekr (r.a.) söze başlayınca Ömer (r.a.) yere oturdu. Ebu Bekr (r.a.), Allah'a hamd edip sena ettikten sonra:

Kim Muhammed'e tapıyorsa kesinlikle bilsin ki, Allah asla ölme­yen diridir, diyerek;  "Habibim sen de öleceksin onlar da Ölüdürler.[3] Ve "Nihayet Muhammed'de sadece bir Peygamberdir, -ondan öncede- nice Peygamberler gelip geçmiştir." "ölse ya da öldürülse, ökçenizin üzerine -dinden- geri mi döneceksiniz"[4] ayetlerini okudu. Bunu du­yan insanlar seslerini koyuvererek ağlamaya başladılar. Ardından Me­dine Ensarı, Sa'd b. Ubâde (r.a.)'nin Benî Saîde Sakifesinde (mahalle­sinde) toplandı ve Muhacirlere "Bir Emîr bizden, bir emir de sizden olsun!" teklifinde bulundular.

Bunun üzerine Ebû Bekr, Ömer ve Ebû Ubeyde (r.a.)'lar onların yanına gittiler. Oraya varınca Ömer (r.a.) hemen söze başlamak istedi ise de, Ebu Bekr (r.a.) onu susturdu. Bu konuda Ömer (r.a.): "Vallahi benim orada acele söze başlamamın sebebi "etki edeceğine inandığım bir konuşma hazırlamış olup, Ebu Bekr'in o konuşmayı o tarzda güzel konuşamayacağı korkusuna kapılmış olmam" idi. Oysa Ebu Bekr son derece etkili bir konuşma yaptı ve "Emir bizleriz, sizler ise Vezirlersi­niz" dedi.

Bunun üzerine Habbab b. El-Münzir, "Hayır, Vallahi biz asla böyle yapmayacağız. Bizden de bir emir, sizden de bir emir olacak" diye ce­vap verdi. Ebu Bekr de: "Hayır! Lakin Emir bizden vezirler sizden olacak. Kureyş, Arapların, yerleşim bakımından en vasat, şeref bakı­mından en üstün olanıdır. Öyle olunca haydi Ömer b. El-Hattab'a ya­hut Ebu Ubeyde'ye bîat edin!" dedi. Bunu duyan Ömer "Bana değil, sana bîat edeceğiz. Zira sen, en hayırlımız, seyyidimiz ve Rasulullah'a daha muhabbetti olanımızsın" dedi. Sonra Ömer (r.a.) onun elini tutup ona bîat yaptı, oradaki Ashab da bîat etti. Orada bulunan sözcülerden birisi, "Sa'd b. Ubade'yi öldürdünüz" deyince, Ömer cevaben "Onu

biz öldürmedik-yani emirliğine engel olmadık- ama Allah onu öl­dürdü" dedi. Bu hadisi Süleyman b. Bilal, Hişam'dan nakletti ki se­nedi sahih bir haberdir.[5]

İmam Malik, Zühri-Ubeydullah isnadıyla, İbni Abbas (r.a.)'dan naklediyor:" Abdurrahman b. Avf kabileisne dönmüştü. Ben onu misa­fir ediyordum. Beni, kendisini beklerken buldu. Bu hadise, Hz.. Ömer'in yaptığı son haccında Mina'da geçti. Abdurrahman dedi ki: Adamın biri Hz. Ömer'e gelip:

"Falanca var ya, 'Eğer Ömer (r.a.) ölecek olursa, falancaya biat edeceğim (Zaten Ebu Bekr'e yapılan biat ansızın yapılıp sonra ger-çekleştiydi) diyor" dedi. Ömer de:

"Ben yatsı vakti insanaların arasından kalkıp şu idarecilik işini on­lardan zorla almaya kalkan bu grubu tehdid edeceğim!" dedi. Ben de:

"Ey Mü'minlerin emiri! Böyle yapma! Zira hac mevsimi, insanların aşağılık ve kavgacı takımını bir araya getirmiştir. Sen konuşmak için kalktığında bir de bakarsın ki, senin meclisinde en kalabalık onlar olur korkarım ki, sen bir söz söylersin, bu grupta senin ne dediğini iyi kav­rayamadan, sözün konulması gereken yere onu koyamadan bu sözleri uçuşturup yayarlar. Medine'ye gelene kadar sabret. Zira orası hicret ve sünnet yurdudur. Orada insanların bilginleri ve eşrafı ile başbaşa kalır, söyleyeceğini tam yerinde söylemiş olursun, onlar da sözünü iyi koruyup onu yerine korlar." dedim.

Hz.. Ömer de: Sağ salim Medine'ye varırsam, ilk oturumda bunu halka kesinlikle anlatacağım!" dedi. Medine'ye Zilhiccenin sonunda

geldik. Günlerden Cum'a idi. İnsanlar körün yola çıkışı gibi acele dav­ranmıştı.

-Hadisi anlatan Ravî İshak b. İsa burada der ki: İmam Malik'e "bu 'Körün yola çıkışı1 (sikketü'l A'mâ)" ne demek? diye sordum da bana "sıcağa soğuğa aldırmadan, hangi vakit diye düşünmeden yola çıkan kişi!" dedi.

Mescide vardığımda (Amr b. Nüfeyl'in torunu) Saîd b. Zeyd'i Min-ber'in sağ direği yanında oturur buldum, benden önce gelmişti. Ben de benim dizim onun dizine değecek şekilde karşısına oturdum. Çok geçmeden Ömer (r.a.) göründü. Onu görünce Saîd'e: Ömer bu gün şü minberde, şimdiye kadar kendinden önce hiç kimsenin söylemediği şeyleri ifade eden bir hutbe okuyacak!" dedim. Said bunu kabul etme­yip: "hiç kimsenin söylememiş olduğu bir şeyi söyleyeceğini nereden ümid ediyorsun?" dedi.

Ömer (r.a.) gelip hutbeye oturdu. Müezzin ezanı bitirince kalkıp layık olduğu şekilde Allah'a hamd etti, sonra şöyle söze başladı:

-Ey insanlar! Ben, söylemem takdir olunan bir sözü söyleyeceğim. Bilemiyorum, belki de ecelim çok yakındır. Kim bu anlatacaklarımı iyice ezberler ve içindekilere aklı ererse, bineği onu nereye kadar gö­türürse oralarda anlatsın. Ama kim bunları anlayamamış ise, benim ağzımdan ona yalan söylemesini helal edemem. Allah Hz.. Muhammed'i hak ile gönderip Ona Kur'anı indirdi. Ona indirdiği ayetler arasında Recm ayeti de vardı. Biz onu iyi öğrenip koruduk. Rasulullah recm cezası uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık. Ben insanlara aradan uzun bir zaman geçince birinin çıkıp: "Biz Kur'anMa Recim ayeti göremiyoruz!" diyerek Allah'ın indirdiği bir farzı terk ederek sapmalarından korkuyorum. Recm cezası, Allah'ın kitabında zina edene verilen bir hak olup, evli kadın ve erkeğe zina ettiklerine

dair delil, gebelik veya itiraf varsa uygulanır.

Yine dikkat edin! Bizim okuduklarımız arasında "Babalarınızın so­yundan geldiğinizi reddetmeyin, zira bu küfürdür'' ifadeleri de vardı. Dikkat edin, Rasulullah (s.a.v.): "Beni Meryem oğlu İsa (r.a.)'ın aşırı övüldüğü gibi övmeyin. Ben ancak Allah'ın kuluyum bana "Allah'ın kulu ve Rasûlü deyin" buyurdu.

"Bana ulaşan bilgilere göre adamın birisi: "Ömer ölmüş olsa falana biat ederdim." demiş. Hiç bir kimse "Ebu Bekr'in beyatı ansızın ya­pılmıştı denmesine" kanmasın. Sizin aranızda Ebu Bekr gibi, boyunla­rın kendisine teslim olduğu birisi yoktur. Zira o, Rasulullah (s.a.v.) ve­fat ettiğinde bizim en hayırhlarımızdandı. Muhacirler durumu görüş­mek üzere toplanmış, Ali ile Zübeyr, Efendimizin kızı Fatıma'nın evinde kalıp toplantıya gelmemişlerdi. Bu arada Ensar da Beni Saide yurdunda birleşip toplantıya gelmedi.

Ömer (r.a.) der ki, ben "Yâ Eba Bekr! Bizi Ensarlı kardeşlerimize götür" dedim. Onlara doğru yola çıktık. Yolda salih huylu iki Ensarlı'ya rast geldik. Bize: "Onların yanma gitmemeniz size her­hangi bir sıkıntı vermez, siz işinizi sağlam tutun." dediyse de ben. "Vallahi onlara gideceğiz." dedim. Böylece Benî Saide yurdunda yanlarına geldik. Bir de baktık ki, onlar üzeri örtülü bir adamın etra­fında toplanmışlar. "Kim bu?" diye sordum. Onlar "Sa'd b. Ubade hasta da ondan örtülü" dediler. Biz de oturduk. Ensar'm hatibi ayağa kalktı, Allah'a layık olan şekilde senada bulunup, sonra da "Emmâ Ba'dü! Biz Ensarız, biz îman bölüğüyüz. Ey Muhacir topluluğu! Siz bizden bir topluluk sayılırsınız. Size, bizi aslımızdan ayırmak ve bu işi bizden men'etrnek isteyen bir takım adamlar gelseler gerek" dedi. Ömer (r.a.) sözüne şöyle devam ediyor.

-Ensarlı susunca ben, Ebu Bekr (r.a.) önünde benim de hoşuma gi­den bir konuşma yapmak istedim. Lakin Ebu Bekr bana "Ağır ol!" dedi. Ben onun ciddi halini bilirdim. Onu kızdırmayı arzu etmedim. Ebu Bekr, benden hem hayırlı, hem daha muvaffak hem de daha va­karlı idi. Sonra Ebu Bekr söze başlayıp konuştu. Vallahi benim söy­lemeyi arzu ettiğim özlü sözleri hiç eksiksiz hatta benim hayal etti­ğimden daha da güzel bir şekilde, sözün sonuna kadar sürdürerek ifade ettiler. Ebu Bekr şöyle söyledi:

"Emmâ ba'dü! Ey Ensar topluluğu, sizin hayır hususunda bahsetti­ğiniz her şey sizde vardır. Siz o hayrın sahibisiniz, hatta ifade ettiği­nizden daha da faziletlisiniz. Lakin Araplar içinde bu liderlik mesele­sini Kureyş'in şu boyu dışında tanıyan (ne olduğunu bilen) kimse yok. Kureyş Arapların neseb ve yurt bakımından en ortasıdır. Ben sizin için şu iki kişiden birine razı olmanızı arzu ederim, hangisini dilerseniz ona biat edin." Diyerek benim elimle Ebu Ubeyde b. Cenah'ın elini tuttu. Ömer der ki:

-Ben, bu son sözü hariç söylediklerinden hiç birisini çirkin bulma­mıştım. Vallahi! Beni günaha yaklaştırmayacak şekilde götürülüp boynumun vurulması, bana aralarında Ebu Bekr'in bulunduğu bir topluluğa emir olmamdan daha iyi idi. Bunun üzerine EnsarMan biri (Hubab b. Münzir) kalkıp:

"Ben Ensar'ın kaşıntı gideren direği (yani görüşü alınan kişisi) ve (meyvesi çokluğundan dalı kırılmasın diye) destek (Anadolu'da dayak) verilen hurmasıyım. (fikri destekleneniyim.) Ey Muhacir topluluğu bizden bir emir sizden bir emir olacak." dedi. Ömer (r.a.) devamla şöyle anlattı.

-Bunun üzerine her kafadan bir ses çıktı, gürültüler yükseldi. Hatta Ashab arasında ihtilaf olacak diye korktum da, muhacirler olarak Ebu Bekr'e: "Uzat elini ya Eba Bekr! dedik. O da elini uzatınca ben biat ettim, Muhacirler, ardından da Ensar ona biat etti. Oradakiler (den bir kısmı) Sa'dın üzerine sıçrayıp onu yere çökerttiler. Bunun üzerine bi­risi: "SaM'i öldürdünüz" diye seslendi. Ben de: "Sa'd'ı Allah öl­dürdü" dedim.

Ömer (r.a.) der ki:

-Vallahi hazır bulunduğumuz o yerde Ebu Bekr'e (r.a.) yapılan biat'tan daha muvaffak bir şey bulmuş değiliz. Korkumuz şu idi: Biz oradan biat hadisesi gerçekleşmeden Ensardan ayrılıp gitseydik bizden sonra bir biat edecek yahut da razı olmayıp Ensar'a muhalefet ede­cektik ki, bu da fitne ve fesada sebeb olacak idi.

Bu haberi Yunus b. Yezid de, Zühırden baştan sona rivayet eder. Bu rivayetinde şu ilaveyi de verir: Ömer (r.a.) dedi ki:

-Hiç kimse kendi başına (bir kenara çekilip) "Ebu Bekr'e yapılan biat ansızın bir oldu bittiye geldi" demesin. Gerçi o, o şekilde bir ace­leye geldi, ama şu var ki, Allah bizi bu aceleciliğin şerrinden korudu. Artık bir kimse müşaveresi yapılmadan başka bir kimseye biat ederse, ne biat edene, ne de biat edilene öldürülecekleri korkusuyla uyulur.[6]

Bu haber sıhhatinde hadisçilerin ittifak ettiği bir haberdir.[7]

Asım b. Behdele, Zirr b. Hubeyş aracılığıyla Abdullah (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:

-Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde Ensar "Sizden bir Emir, bizden de bir Emir olsun" diye bir görüş ortaya attılar. Ömer (r.a.) yanlarına geldi ve: "Ey Ensar topluluğu! Siz Nebi (s.a.v.) Efendimizin Ebu Bekr'e insanlara imam olmasını emrettiğini bilmiyor musunuz?" diye sordu. Ensar 'Tabi biliyoruz! Dediler. O da: "Peki hanginizin nefsi Ebû Bekr'in önüne geçmeyi içine sindirebilir? dedi. - Bununla na­mazda öne geçmeyi kasdediyordu- Ensar, "Biz Ebû Bekr'in önüne geçmekten Allah'a sığınırız!" dediler.

Bu haberi bir grup insan Zaide aracılığıyla Asım'dan nakleder.[8]

Yezid b. Harun anlatıyor: Bize Avvam b. Havşeb. İbrahim et-Teymi'den şöyle dediğini anlattı:

-Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde Ömmer (r.a.), Ebu Ubeyde'ye geldi ve "Uzat elini sana biat edeyim! Zira sen Rasulullah (s.a.v.)'in dili ile bu ümmetin Emin kişisi ilan edilen kişisin."2 dedi. Ebu Ubeyde de, Ömer'e: Sen müslüman olalı beri senin böyle bir cahilliğini görmemişitm. Aranızda -adı Kur'an'da "ikinin ikincisi" olarak geçen Sıddîk varken bana mı biat edeceksin?" dedi.[9]

Buna benzer bir rivayeti de Müslim el- Batıyn, Ebu'l- Buhterî'den rivayet eder.[10]

İbnü'l Avn, İbni Şîrîn'den rivayet ediyor: Ebu Bekr (r.a.). Ömer'e, "Elini Uzat da sana biat edeyim!" dedi. Bunun üzerine Ömer de "Sen benden üstünsün" dedi. Ebu Bekr de "Sen de benden daha güçlüsün" dedi. Ömer (r.a.) da: "Benim kuvvetim de senin üstünlüğünün yanında olacak." dedi.[11]

Yahya b. Saîd el-Ensari, Kasım b. Muhammed'den nakleder:

-Nebi (s.a.v.) Efendimiz vefat edince, Ensar Sa'd (r.a.)'ın yanında toplandılar. Ebu Bekr beraberinde bir gurupla yanlarına geldi. Ensardan Bedir harbi gazilerinden olan Hubâb b. El-Münzir (r.a.) ayağa kalktı ve: "Bizden de bir Emir, sizden de bir Emir olacak." dedi.[12]

Vüheyb anlatıyor: bize Davud b. Ebî Hind, Ebu Nadra aracılığıyla Ebu Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini haber verdi:

-Rasulullah Efendimiz vefat ettiğinde Ensar'ın hatibleri hep ayağa kalktılar. Kimisi "Ey Muhacir topluluğu! Rasulullah (s.a.v.) Efendi­miz sizden birini vali tayin edince, bizden birini de onunla beraber ederdi. Buradan anlıyoruz ki, bu hilafet işini de iki kişi üstlenmeli, biri bizden biri sizden." dedi. Artık Ensar sözcüleri peşpeşe bu sözü dile getirdiler. Zeyd b. Sabit (r.a.) kalkıp: "Allah Rasülü (s.a.v.) Efendimiz bizzat Muhacirlerden idi. Öyleyse devlet başkanı da ancak Muhacir­lerden olur. Biz onun Ensarı (yardımcıları)yız. Nitekim Rasulullah (s.a.v.)'in de Ensarı biz idik." dedi. Ebu Bekr (r.a.) bunun üzerine ayağa kalkıp;

"Ey Ensar topluluğu! Allah böyle yapan bir kabile vesilesiyle size mükafatınızı versin! Ama vallahi bunun dışında bir şey yapsaydınız sizinle sulh yapamazdık." dedi. Sonra ?eyd (r.a.), Ebu Bekr (r.a.)'m elini tutup "işte bu işin sahibi! Ona biat edin!" dedi. Ebu Bekr (r.a.) minbere oturup insanlara bakınca, aralarında Ali'yi (r.a.) görmedi ve onu sordu. Ensar'dan bir kaç kişi kalkıp gittiler ve Ali'yi alarak gel­diler. Ebu Bekr (r.a.) ona hitaben:

-Rasulullah'ın amcasının oğlu, onun damadı! Biata gelmemekle müslümanlarm birlik asasını parçalamak mı istiyorsun?" deyince Afi (r.a.):

"Ey Allah Rasulü'nün Halifesi, azarlamaya başlama!" diyerek ona biat etti.[13]

Ebu Bekr (r.a.) Zübeyri de göremeyip sormuş, onu da alıp geldikle­rinde, "Rasulullah'ın halası oğlu, onun havarisi Zübeyir! Müslüman­ları parçalamak için mi biat etmedin?" dedi. O da "Ey Rasulullah'ın halifesi, azarlama!" diyerek ona biat etti.[14]

Bu haberin bir kısmını İmam Ahmed, Müsned'inde (sizle sulh etti­ğimizde) sözüne kadar olan kısmı Affan b. Müslim aracılığıyla Vüheyb'den verir. Tamamını da sika ravi Affan'dan verir.[15]

Zühri, Ubeydullah aracılığıyla İbni Abbas'dan naklediyor:

-Ömer (r.a.) hutbesinde "Ali, Zübeyr ve bu ikisi ile birlikte olanlar, biat hususunda toplantımıza katılmakta geciktiler. Ensarm hepsi bize katılmakta zaten geç kalıp, Beni Saide sofasında (sakife) toplanmış­lardı. Muhacirler de Ebu Bekr'in yanında biraraya geldi. Biz bu vazi­yette Peygamber (s.a.v.)'in evinde iken bir adam duvarın öte tarafın­dan "Ey Hattab oğlu! Dışarı çık!" diye seslendi. Ben dışarı çıkınca: "Ensar (hilafet meselesini görüşmek üzere) biraraya gelmiş durumda. Haydi bizimle onlar arasında harbe sebeb olacak bir durum ortaya çıkmadan onların yanma varın." Diye tenbihte bulundu. Ömer burada sunuda ilave etti:

-Ebu Bekr'in biatma Muhacirin ve Ensar birlikte katıldı. Biz Sa'd b. Ubade'nin üzerine atıldık. Ensardan biri "Yahu Sa'd'ı öldürdünüz." dedi. Ben o zaman öfke ile "Allah Sa'd'ı kahretsin, zira o fitne ve şer sahibidir." dedim.[16]

Bu haber Esma oğlu Cüveyriye'nin hadisinden bir bölüm olup, onu Malik kanalı ile rivayet ediyor. Buna benzer bir rivayeti de Zübeyr b. Bekkar, Süfyan b. Uyeyne Zührî isnadı ile rivayet eder.[17]

Ebu Bekr ell-Hüzli de, Haseni Basri aracılığıyla kays b. Abbad ve İbııü'l Kevvâ' ikilisinden şöyle rivayet eder:

-Ali (r.a.) kendi hareketini ve Muhacirin'in Ebu Bekr'e (r.a.) biat edişini bahsederek şöyle dedi:

-Rasulullah (s.a.v.) ansızın oluvermiş değildir. Birkaç gece hasta oldular. Bilal ona gelip namaz vaktim bildirir o da BilaPe: " Ebu Bekr'e namazı kıldırmasını söyleyin" buyururdu. Ha­nımlarından biri (Aişe) namaz işini Ebu Bekr'den başkasına yüklemek isteyince, Efendimiz öfkelendi ve: Yusuf un başına işler açanlar sizler değil misiniz!" buyurdu. Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde biz de, Muhacirin de, müslümanlar da dünyalarının idaresi için. Peygamberin dinleri için (namaz kıldırması için) tercih ettiği zatı seçtiler. Böylece Namaz'in ne muazzam bir esas ve dinin direği ol­duğu bir daha anlaşıldı.[18]

Velid b. Müslim der ki; Bana Muhammed b. Harb, ez-Zübeydi, Zühri isnadıyla Enfes (r.a.)'dan haber verdi ki Enes (r.'â.), Ömer'in başka bir hutbesinde şöyle dediğini işitmiş:

-Efendimizin vefatının ertesi günü Ebu Bekr, Rasulullah'ın minbe­rinde oturduğu zaman Ömer (r.a.) şahadet kelimelerini getirip şu söz­leri söyledi:

"Gelelim söze! Ben dün size (vefat acısıyla) bir takım sözler sarf ettimdi. Halbuki o- benim dediğim gibi olmamıştır. Ben size söyledi­ğim dünkü sözlerimi Allah'ın kitabında ve Peygamber'in bize yaptığı tavsiyelerden hiç birinde bulamadım. Lakin ümid ediyordum ki, bizim en son insanımızdan geri kalana kadar yaşayacak -yani Rasulullah en son vefat edenimiz olacak. Ama Allah, kendi Peygamberini sizin ya­nınızdakilere mukabil, kendi katında olan nimetlerine ulaşması için seçti. Eğer Rasulullah (s.a.v.) ölmüş ise kesinlikle aranızda daima Muhammed'e (s.a.v.) kendi ile hidayet verdiği Kur'anını bırakmıştır. Ona sımsıkı sarılın, Muhammed (a.s.)a hidayet getiren bu kitapla hi­dayete erin." Sonra Ömer (r.a.), Rasulullah'ın arkadaşı Ebu Bekri anlattı, ikinin ikincisi (mağarada Efendimize yoldaşlığı) olduğunu emir­lik hususunda insanların en layığı olduğunu bahsedip "kalkın ve ona biat edin!" dedi. Onlardan bir kısmı bundan önce Beni Sakife sofa­sında ona biat etmişlerdi. Bu sahih ama garîb bir haberdir.[19]

Musa b. Ukbe, Sa'd b. İbrahim'den naklediyor: Bana babam İbra­him anlattı ki: Babası Abdurrahman b. Avf, Ömer (r.a.) ile beraber-miş. Muhammed b. Mesleme, Zübeyr (r.a.)'ın kılıcını kırmış (biata geç gelişine öfkelenmiş) sonra Ebu Bekr (r.a.) bir hutbe irad edip:

"Vallahi emir olayım diye hiç hırsım olmadı, ne bir gündüz ne bir gecelik, gizli ya da açık emaneti Allah'tan hiç dilemedim." dedi. Mu­hacirler bu sözlerini kabul ettiler. Ali ve Zübeyir de;

"Biz bu işe öfkelendik de ondan gecikmiş değiliz. Biz sadece mü­şavere edilirken bulunmadık, yoksa Efendimiz (s.a.v.)'den sonra hila­fete en layık kişinin Ebu Bekr olduğunu biz de biliyoruz. Zira Efen­dimizin hicret yolundaki mağara arkadaşı odur. Biz onun ne şerefli ne hayırlı olduğunu da biliriz. Rasulullah (s.a.v.) bizzat kendisi hayatta iken ona insanlara imam olmasını emretmiştir." dediler.[20]

Yine denildiğine göre; Ali (r.a.) bir müddet biat işini geciktirmişti. Yunus b. Bükeyr, İbni İshak- Salih b. Keysan-Urve isnadıyla Hz.. Aişe (r.a.)'mn şöyle dediğini anlatır:

"Babasından altı ay sonra Hz. Fatıma (r.a.) vefat edince, aile halkı Ali'nin yanında toplanıp, Ebu Bekr'e "yanımıza gel ama yanında kimse olmasın!" diye haber saldı. Ömer (bildiği bir husus sebebiyle) "Hayır Allah'a and olsun onların yanına varma!" dedi, ama Ebu Bekr, "Vallahi varacağım!" dedi Ali'nin onlardan çekincemesi yoktu. Ebu Bekr otaya varıp yanlarına girdi, Allah'a hamd edip sonra: "Ben sizin kanaatinizi anladım. Siz, benim size emir olmam sebebiyle idaresi bana bırakılan şu devlet malı sadakalarla size karşı bir haksızlık etti­ğim kanaatine kapıldınız. Vallahi ben bunu sadece Rasulullah'ın em­rinden bir şey yenilmesin diye böyle yaptım. Benim kanaatimce onun yol ve amelinin benden başka birinde olup böylece bununla onun yo­luna gidip Allah'ın emrettiği şekil içinde bunu yerine getirebilecektim. Vallahi Peygamber'e olan yakınlığınız ve onun mübarek ve muazzam hakkı hürmetine benim size sıla yapmam kendi akrabalarıma sıla yapmamdan bence daha iyidir." dedi. Sonra Ali (r.a.) şahadet getirip şöyle dedi:

"Ey Ebu Bekr! Allah'ın sana verdiği hiçbir hayrı, keşke bu hayır ona verilip de hayra layık olmayaydı, gibi bir tavırla kıskanmadım. Ama senin de bildiğin gibi biz bu vefat meselesi ile meşgul oluyorduk. bu da bize biati geciktirdi. Biz içimizde biraz kırılma gördük. İnsanla­rınki gibi biat ederek ben de halkaya katılayım arzulamiştıın. İnsanlara öğle olunca namazı kıldır ve minbere otur, gelip biat edeyim." Ebu Bekr de öğleyi kıldırıp, minbere yaslanıp, Allah'a hamd ve sena etti. Sonra Ali'nin meselesini, cemaat ve biati bahis ile "işte Ali, ondan duyun!" dedi. Ali (r.a.) da kalkıp Allah'a hamd-ü sena etti, sonra Ebu Bekr'in üstünlüğünü ve yaş farkını belirterek " Ebu Bekr, Allah'ın kendine getirdiği bu hayra gayet ehliyetli olduğunu" anlatarak Ebu Bekr'in yanına varıp ona biat etti.

Bu haberi Buhari, Ukayl'den Zühri-Urve isnadı ile Aişe (r.a.)'dan nakleder. Bu rivayette: "Fatıma'nm sağlığında Ali (r.a.) insanlar ara­sında teveccüh gören bir hali vardı. Fatıma (r.a.) vefat edince Hz.. Ali (r.a.) insanların bu teveccühünü hoş karşılamayıp Ebu Bekr ile sulh yaparak biat etmeyi uygun görmüştür." İfadesi de yer almaktadır.[21]

 

El-Esved’ül-Ansi* Kıssası

 

Yusuf b. Ömer et-Teymi der ki: Bize Müstenir b. Yezd el-Nahi. Urve b. Gaziyye, Dahhak b. Firuz ed-Deylemi isnadı ile babası Firuz'un şöyle dediğini rivayet etti:

-İslâm dininde meydana gelen ilk dinden dönme olayı, Rasulullah (s.a.v.) zamanında El-Esved lakablı Abhele b. Ka'b'm eliyle Mezhıc'lilerin genelinde meydana gelmiştir. Hadise Veda haccmdan sonra ortaya çıktı. Kendisi bir nevi sihirbazlık olan gözbağlayıcılık yapan biri olup etrafına şaşılacak şeyler gösterir, insanlardan kendini dinleyenlerin kalbini kendine bağlardı. (Bu herif Kehfı-Habban denen yerden oraya çıkıp Mezhıc'lilerle yazışıp Necran'lılarla anlaştı. Hepsi oraya saldırıp Amr b. Hazm ile Halid b. Said'i oradan çıkardı. Kays b. Abdi Yeğus da Murad şehrindeki Ferve'ye saldırıp onu oradan sürdü.) o ve Mezhic, Necrandaki mıntıkalara saldırıp tâ San'aya kadar olan yerleri ele geçirdi. Oradaki müslümanlardaıı müslümanlığı tam öğre­nenler kaçıp Ferve b. Müseyk'e katıldı. Esved, Peygamber (s.a.v.) ile yazışamadı. Çünkü beraberinde onu harbe teşvik edebilecek kimse yoktu. Böylece Yemen mülkü onun elinde kaldı.[22]

Seyf, Sehl b. Yusuf, babası isnadıyla Ubeyd b. Sahr'ın şöyle dedi­ğini anlatır:

-Biz (Yemendeki) Cened denen yerde bulunduğumuz ve onlara la­yık olan şekilde yerleştirip, onlarla aramızda bir anlaşma metni yaptı­ğımız zaman bir de ne görelim bu El-Esved denen adamdan bize: "Bi­zim topraklarımızdan aldıklarınızı bize bırakın, topladıklarınızı bize verin, zira biz ona daha layığız, siz de ne hal üzere iseniz öyle kalın." diyen bir mektup geldi. Biz nasıl bir tavır alacağımızı düşünüp ordu­muzu toplarken bize: "İşte bu el-Esved, Şeûb kalesine!gelmiş." de­nildi. Şehr b. Bâzâm da ona doğru hareket etmiş. Daha sorira bize onun, Şehr b. Bâzam'ı. öldürüp, Yemendeki İranlıları bozguna uğrat­tığı yirmi küsur gün sonra da San'a'yı ele geçirdiği haberi geldi. Muaz (r.a.) da oradan kaçarak yola çıktı ve Me'rab denen yerde Ebu Musa el-Eş'ari (r.a.) ile karşılaştı, ikisi birleşip Hadramut'a saldırdılar.

Bu El-Esved denen herif Bahrayn ve diğer çevredeki Taife bağlı olan yerleri ele geçirdi. Yangının dağıldığı gibi etrafa yayılmaya baş­ladı. Şehr b. Bâzan ile karşılaştığı zaman beraberinde yedi yüz süvari vardı. Kays b. Abdi Yeğus. Yezid b. Mah'zum falan ve falanca onun komutanları idi. Böylece idaresi iyice güçlenip Yemen'in ekserisini ele geçirdi. Onun Mezhic kabilesindeki halifesi Amr b. Ma'di-kerib idi. Ordusunun işini Kays b. Abdi Yeğus'a bıraktı. Yemendeki İranlı­ları da Firuz ed-Deylemi ile Dâzeveyh denen kişiye bıraktı. El-Esved orada güçlenince, bu düşmanlarını önemsemeyip Şehr b. Bâzan'ın ka­rısı ile evlendi. Bu kadın Firuz ed-Deylemi'nin amca kızı idi.

Biz bu minvalde, El-Esved'in bize saldıracağından emin olmayan bir halde (güvensiz bir halde) Hadramut'ta günlerimizi geçirirken Muaz b. Cebel (r.a.) Sekûn kabilesinde evlenmiş idi ki, o sırada bize Rasulullah (s.a.v.)'in "muhtevası bize El-Esved ile mücadele ve onu yenmeyi emreden" mektubu ulaştı. Muaz hemen harekete geçti. Biz o zaman gücümüzü anlayıp zafere ereceğimize inandık.[23]

Seyf b. Ömer der ki: Bize El-Müstenir, Urve b. Gaziyye, Dahhak b. Fîrûz'dan, Es-Serri ise Ceşniş b. Ed-Deylemi'den şöyle dediğini an­latır:

-Veber b. Yuhannis bize Rasulullah (s.a.v.)'in mektubunu getirdi. Mektupta bize Esved'e karşı harekete geçmemiz emrediliyordu. Biz bunu çok zor bir iş olarak görüyorduk. Bu arada El-Esved'in, kendi komutam olan Kays b. Abdi Yeğus'a karşı güveni kaçmıştı. Biz de Kays'a bu durumu haber verip Peygamber (s.a.v.)'in tebliğini de ulaş­tırdık. Sanki biz ona gökten gelmiş bir imdad gibi olduk, o hemen bize müsbet cevap verdi. Veber b. Yuhannes geldi ve biz insanlarla sulh anlaşması yapıp onları hakka çağırdık. Fakat bu durumu, El-Esved'in şeytanı, Esved'e haber vermiş o da Kays'ı yanma çağırarak ona: "Melek ne diyor biliyor musun? Diyor ki, Kays'a gidip ona ikramda bulundum. Senin girecek her yerine girince senin meylin düşman tara­fına oluyormuş" dedi. Kays da yemin ederek kendini bu ithamdan sıyınp attı. El-Esved ona: "Sen Meleğin dediğini yalanlıyor musun? Halbuki o doğru söylemişti. Ama senin tevbe ettiğini anlıyorum." dedi.

Deylemi der ki: Sonra Kays bize geldi ve durumu bildirdi, biz de "nitekim biz de sakınıyoruz" dedik. El-Esved bize, "Ben sizi kavminiz üzerine şerif kılmadım mıydı? Sizin düşünceleriniz bana gelmedi mi, sanıyorsunuz?" diye haber saldı. Biz de: "Bu kere de bizi bağışla!" dedik. O: "Sakın sizden aleyhime bir haber bana ulaşmasın yoksa sizi gebertirim." Dedi. Böylece kurtulduk ama neredeyse öldürüleyazdık. O bizim tutumumuzdan şüpheye düşmüş idi. Biz Âmir b. Şehr, Zü'l Külâ ve Zû Zuleym'e yazıp, onlara hiç hareket etmemelerini bildirdik. Deylemi der ki:

-Ben Kays'ın hanımı Âzad'ın yanına varıp: "Amaca kızı! Şu koca-yın ne bela olduğunu sen de anladın, kocanı ve milletini öldürdü, ka­dınları rüsvay etti. Onun aleyhine destek imkanı var mı?" dedim. O da: "Allah bana ondan daha buğuzlu gelen birini yaratmadı, ne hak ta­nır ve haramdan sakıtındı." dedi.

Dışarı çıktığımda baktım ki Firuz ile Dâzeveyh'in beni beklediğini gördüm. Kays da geldi. Biz de zaten onu desteklemek istiyorduk. Oturmadan önce adamın biri Kays'a: "Kral seni çağırıyor!" dedi. O da on kişiyle beraber içeri girip denedi ama onu öldürmeye gücü yet­medi. El-Esved "Yâ Abhele adamlarla etrafımı sar da beni emniyete al. Ben sana doğruyu bildirdim, sen bana yalan bildirdin. Sen beni öl­dürmek istiyorsun!" dedi. O da: "Nasıl olur, sen Allah'ın elçisisin, is­tediğini emret. Korku ve dehşete gelince, ben onun içindeydim, beni ister öldür ister merhamet et." dedi. O da Kays'a acıyıp onu salıverdi. Kays yanımıza gelip: "Haydi yapacağınızı yapın." dedi.

El-Esved bir grup adamı içinde yanımıza geldi. Biz ona ayağa kalktık. Kapıda yüz inek ve sığır vardı. Onları kesti. Sonra da: "Yâ Firuz! Senden bana ulaşan şu şey gerçek mi? Ben seni katletmek arzu ediyorum." dedi. Firuz da: "Sen bizi seçip kendine akraba yaptın. Bizi İran neslinden üstün tuttun. Böylece hem dünya hem ahiretin anahtarı verilmiş oldu. Sakın sen, bizim aleyhimizde sana ulaşan bu tür haber­lere inanma!" dedi. Bunun üzerine El-Esved: "Buna yemin et." Deyip konuklar için deve, aile için de sığır kesilmesi emredildi. Sonra Esved'in hanımı ile biraraya gelindi. Kadın onlara: "O çok sıkı koru­nuyor. Muhafızlar sarayı kuşatmış durumda, sadece şu kapı hariç. Ona sadece buradan saldırın." deyip bize bir kandil hazırladı. Ben oradan çıktım. El-Esved beni sarayın dışında karşıladı ve: "Sen niye içeri girdin?" diyerek benim kafama bir darbe indirdi ve yere yuvarlandım. Bunun üzerine karısı bağırarak: "O benim amcam oğludur beni ziya­rete geldi." dedi. El-Esved ona: "Sus bire babasız kalasıca onu sana bağışladım." dedi.

Ben ayrılıp arkadaşlarımın yanına gelip: "kurtuldum" diyerek du­rumu anlattım. Ben bu hususu takib ederken bir de kadının elçisi bana gelip: "Seninle anlaştığımız sözü sakın terk etme." haberini getirdi. Biz Fîrûz'a: "Haydi kadına git ve işimizi garantiye al." Dedik. Bir gece gelip saraya girdik. Bir çanak altında bir kandil vardı. Hemen Fîrûz'un ardına sığındılar. O en cesurumuzdu. Evine yaklaştığımızda çok yüksek gürültüler geliyor. Baktık ki, kadın oturuyor. Fîrûz kapının başında durduğunda El-Esved şeytanını oturtup onunla konuşmaya başladı ve: "Benim seninle ne alıp veremediğim var ey Fîrûz!" dedi.

Bunu duyan Fîrûz, Esvedin geri gelip kendisini ve kadını mahvede­ceği korkusuna kapılıp hemen fırlayıp, ona tıpkı kızgın deve gibi sal­dırdı. El-Esved'i kafasından kavrayıp boynuna vurup öldürdü. Sonra gitmek üzere ayağa kalktığında kadın elbisesinden tutup: "Allah aşkına gitme." diye yalvardı, o da: "Onun öldürüldüğünü arkadaşlarına haber ver." dedi. O da bize geldi, hep beraber kalktık. Biz onun başını kesmek isteyince şeytan onu salladı da ceset titremeye başladı. Fîruz onu zapt edemeyince: "Şunun göksünün üzerine oturun!" dedi. İkisi üzerine çöktü, kadın da saçlarını tuttu. Biz acayip bir ses duyduk. Ben bir bezle ağzına gem vurdum, boğazına bıçak indi. Tam bir öküz gibi böğürdü. Kapı nöbetçisi gelip: "Bu ses ne, bu ses ne?" diye sorunca hanımı: "Peygamber!, Ona vahiy geliyor da!." dedi. O gece bu olayı adamlarımıza nasıl haber vereceğimizi konuştuk. Sonra aramızdaki parola ve ardından ezan okuma ile bunu duyurma kararı aldık.

Şafak sökünce Dâzeveyh parolayı seslendi. Müslümanlar ve kafirler bir korkuya kapıldılar. Muhafızlar hemen toplanıp bizi kuşattılar. Sonra ben ezan okudum. Atları muhafızlara ulaştı. Ben onlara: "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah! Abhele yalancıdır." diyerek muhafızlara El-Esved'in başını fırlattık. Veber b. Yuhanni namaz kıl­dırdı. Toplulukta oraya saldırdı. Biz: "Ey San'â halkı, kimin yanma biri girerse onu yakalayın." Dedik. Böylece çok yağma ve vurgun oldu. San'a ve Cened kurtuldu. Allah İslâm'a izzet verdi. Biz de emir­liği bölüştük. Rasulullah'ın ashabı geri döndü. Biz Muaz b. Cebel'in başkanlığına razı olduk. Artık bize namazı o kıldırıyordu. Biz Pey­gamberimize haberi yazıp gönderdik. Elçilerimiz oraya vardığı sabah Peygamber (s.a.v.) vefat etmiş bulunuyordu. Bizim mektubumuza bu yüzden Ebu Bekr (r.a.) cevap verdi.[24]

Vakıdî, kendi ricalleri aracılığıyla şöyle nakleder:

-Ebu Bekr (r.a.) Kays b. Mekşûh'u Yemen'e gönderdi. O da Firuz'la beraber Esved el-Ansi'yi öldürdü. Bu Kays hakkında bir ta­kım haberler vardır. Daha sonra dinden dönmüştür. Sonra da müslümanlar onu esir alıp gelince, Ebu Bekr onu bağışladı. Hz. Ali ile beraber Sıffeyn harbinde öldü.[25]

 

Üsame B. Zeyd'in Ordusu

 

Hişam b. Urve babası Urve'den naklediyor: Nebi (s.a.v.) Efendimiz son hastalığında: Üsame'nin ordusunu harekete geçi­rin." buyurmuştu. Üsame (r.a.) da yola çıkıp el-Curf denen yere kadar geldi. Karısı Fatıma binti Kays, kendisine: "Acele etme, zira Rasulullah (s.a.v.) ağırlaştı." diye haber saldı. Rasulullah bu hastalık­tan iyileşmeden vefat etti. Efendimiz vefat edince Üsame, Ebu Bekr'e geldi ve: "Rasulullah (s.a.v.) beni cihada yollamıştı. Ben hala sizin şu sivil vaziyetinizde değilim, Arapların küfre döneceği endişesini taşı­yorum. Kafir olurlarsa İslâmda ilk savaşılacak onlar olacak. Kafir ol­mazlarsa geçer giderim. Zira yanımda insanların en şereflileri ve en hayırlıları vardır" dedi. Ebu Bekr hemen ashaba bir hutbe irad ederek şöyle dedi: "Vallahi, beni yırtıcı kuşların kapıp parçalamaları, Rasulullah'ın emrettiği bir şeyden önce başka bir şeye başlamamdan benim için daha hayırlıdır." dedi. Sonra Ebu Bekr, Üsame'yi orduyla yolladı ve Ömer'i kendi yanında bırakması için Üsame'den izin aldı. Orduya harpte kasaplık yaparak elleri ayakları ve vücutları kesip par­çalamamasını emretti. Üsame gidip mürtedlere hücum etti. Sonra sa­limen genimetleri almış olarak geri döndüler.

Ömer (r.a.) derdi ki: Üsame dışında hiç kimseyi Emir olarak se­lamlamadım. Zira Efendimizin vefatında o ordu emiri idi. Yola çıktı. Şam'a yaklaştıklarında müthiş bir sise yakalayıp onları düşmandan gizledi. Sonra hücum edip ihtiyaçlarını ele geçirdiler. Bu sırada Efen­dimizin ölüm haberi ve Üsame'nin onun topraklarına saldırdığı haberi Heraklius'a ulaşmış idi. Bunu duyan Rumlar: "Yahu şu müslümanlara ne oluyor. Peygamberleri vefat ediyor onlar ardından bizim arazileri­mize saldırıyor." dediler.1 Zühri'den nakledildiğine göre bu konuda şöyle der:

Üsame (r.a.) Rabiu'l Evvel ayında gazaya çıktı ve Şam diya­rına varıp geri geldi. Onun gidiş ve gelişi kırk gün sürmüştür.[26] Bir rivayette de "yirmi küsur gün" deniyor.[27] İbni Lehi'a, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den şöyle dediğini anlatır:

-Biat işi bitip, insanlar tamamen yatışınca Ebu Beki- (r.a.) Üsame'ye (r.a.): "haydi yoluna" emrini verdi bunu duyan Muhacir ve Ensar'dan bir kısım rical, gelip Ebu Bekr'le konuşarak: "Üsame ve ordusunu yoldan alakoy! Zira biz müşrik Arapların Peygamberin ölümünü duya­rak bize saldırıya geçmesinden korkuyoruz." dediler. Ebu Bekr ise "Ben Rasulullah'ın yola çıkardığı bir orduyu alakoyacağım ha! O za­man pek büyük bir şeye cür'et etmiş olurum. Nefsim elinde olan Al­lah'a yemin ederim ki, kafir Arapları'in bize saldırması, bence Rasulullah'ın yola çıkarmış bulunduğu bir orduyu yoldan alakoy mam dan çok daha sevimli gelir. Haydi Ya Üsame! Sen ne ta­rafa yürümekle emrolunmuş isen o cihete doğru sefere çık. Sonra da Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz sana Filistin mıntıkasında nereye gaza etmeni emretmiş ise oraya hücum et, Mu'te halkına gaza et! Çekinme, zira. Allah sen terk etmediğin sürece sana kafi gelecektir. Ama, benim kendisi ile istişare edip, kendisinden faydalanabilmem için Ömer"e izin verebilirsen izin ver." dedi. Üsame de ona izin verdi. Arapların çoğu ile Meşrik, Gatafan Esed ve Eşca' halkının çoğu dinlerinden döndü sadece Tay kabilesi İslâm'a sarıldı.[28]

 

Ebu Bekr'le Fatıma Arasındaki Gerginlik

 

Zühri Urve aracılığıyla Hz.. Aişe'den naklediyor:

-Rasulullah (s.a.v.)'in vefatından sonra Hz.. Fatıma, Ebu Bekr'e gelip, Allah'ın fey' olarak in'am buyurduğu Rasulullah (s.a.v.)'in terikesinden miras hissesini bölüştürüp vermesini istedi. Ebu Bekr ona: Rasulullah (s.a.v.) : Biz Peygamberler varis olunamayız, bizim terikemiz sadaka malı olur (devlete geçer)" buyur­muştur, deyince Hz.. Fatıma öfkelendi ve ölünceye kadar Ebu Bekr'e küskün davrandı.[29]

Yine aynı isnadla Aişe der ki: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları da Hz.. Osmanı (r.a.) Allah'ın Peygamberine fey' olarak verdiği mallar­dan miraslarını istemek üzere Ebu Bekr'e yollamak istediler. Hatta ben onları red ederek "Siz Allah'tan korkmaz mısınız, Rasulullah (s.a.v.)'in "Bizim bıraktığımız mal sadaka olur biz mirasçı olunama­yız. Ancak Muhammed ailesi bu maldan yiyecektir." Buyurduğunu işitmediniz mi?" dedim.[30]

Ebu'z Zinâd, A'rac yolu ile Ebu Hüreyre'den (r.a.) Nebi (s.a.v.)'in:  Varislerim

bir dinar bile taksim edemez. Ailemin nafakası ve valilerimin ihtiyaç­ları dışında, bıraktığım her türlü mal sadakadır." buyurduğunu nakle­der.[31]

Rivayeti ilim ehlinin ittifakıyla terk olunmuş bir ravi olan Muhammed b. Es-Saib (b. Bişr el-Kelebi)[32], Ümmü Hâni'nin azatlısı Ebu Salih'ten şöyle rivayet ediyor:

-Fatıma (r.a.), Ebu Bekr (r.a.)'ın yanına girmiş ve: i;Ya Eba Bekr! ne dersin, sen bu gün ölmüş olsan sana kim mirasçı olur?" diye sor­muş, o da: "ailem ve çocuğum!" diye cevabını vermişti. Fatıma da ce­vaben: "Öyleyse sana ne oluyor da Allah Rasulüne, ailesi ve evladını değil de başkasını mirasçı yapıyorsun!" dedi. Ebu Bekr bunun üzerine: "Ey Allah Rasulünün kızı! Ben böyle bir şey yapmadım." Deyince: "Tabi yaptın. Fedek köyündeki hurmalık Allah'ın Peygamberine tah­sis ettiği bir arazi iken sen oraya kasden aldın. Allah'ın gökten indir­diği bir hükme kasdedip, elimizden çekip aldın." dedi. Ebu-Bekr'de:

"Ben böyle yapmadım, ancak Nebi (s.a.v.) bana haber verdi ki: "Sağ oldukça ondan geçimini sağlayacak, ruhunu kabz edince de onun hükmünü kaldıracak" deyince Fatıma (r.a.): "Bu hususu Allah Rasulü ile sen daha iyi bilirsiniz. Bu meclisten sonra senden bunu bir daha istemeyeceğim!" dedi.

İbnu Fudayl, Velid b. Cümey'a yolu ile Ebu't Tufeyl'in şöyle an­lattığını rivayet eder:

-Nebi (s.a.v.) Efendimiz vefat ettiğinde Fatıma (r.a.): "Sen, Rasulullah'ın varisi misin, yoksa onun ailesinden misin?" diye Ebu Bekr'e haber saldı. O da: "varisi değil, ailesi sayılırım!" deyince: "Öyleyse miras'tan hissesi hani!" dedi. Ebu Bekr de: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i: Allah bir Peygamberine bir geçim verip sonra ruhunu kabzettimi, o malı onun yerine geçen kimsenin eli altına verir." derken işitmiştim. Artık ondan kalan bu malın müslümanlara verileceği kanaatindeyim, cevabını verdi. Fatıma (r.a.) bunu duyunca: "Sen Rasulullah'tan duyduğunu tatbik edersin." dedi.[33]

Bu haberi İmam Ahmed "Müsned"inde naklederse de haber "Münker"dir. Bunun en münker yeri de metinde Ebu Bekr'e izafe edilen "Varisi değil ailesiyim" sözüdür.

Velid b. Müslim ile Ömer b. Abdü'l Vahid, Ebu Muaviye lakablı Sadaka, Ebu Bekr es-Sıddîk'ın torunu Muhammed b. Abdilfah b. Muhammed b. Abdirrahman, Yezid er-Rukkaşî isnadıyla Enes (r.a.)tan şöyle rivayet eder:

-Fatıma (r.a.), Ebu Bekr'e gelip: "Sen, Ehl-i Beyt'e tahsis edilen sa­dakadan bize geri bırakılan mikdarı biliyorsun." deyip sonra da: " Bilin ki, bir şeyden ganimet aldığınızda kesinlikle onun beşte biri Allah ve Rasulüne aittir."

(Enfal/41) ayetini sonun akadar okudu. Ebu Bekr de ona: "Anam ba­bam sana, babana ve evladına kurban olsun. Bana Allah'ın kitabını, Rasulünün hakkını, akrabasının hakkını iyi dinleyip iyi görmek düşer. Allah'ın kitabından ben de senin okuduğun yerleri okuyorum. Lakin benim bu konuda edindiğim bilgim, bu malın tamamının Peygamber akrabalığı dolayısıyla onun cemaatine verileceği şekline ulaşmıyor." dedi. Fatıma da: "Öyleyse o mal senin ve akrabalarının mı?" deyince: "Hayır! Sen benim katımda bir 'Emine-i Musadaka'sm (sözüne lam güvenilir). Eğer Peygamber (s.a.v.) bu konuda sana verilmeyi gerekti­ren bir taahhüt, bir vaad etmiş ise hemen teslim edeyim." cevabını verdi. Fatıma (r.a.) da: "Hayır! Ancak Rasulullah fey' ayeti inince: Ey Muhammed'in ev halkı! Müjdeler ol­sun, artık size de zenginlik geldi.' buyurmuştu." dedi. Bunun üzerine Ebu Bekr:

-Doğru söyledin! Zenginlik senindir. Ama hâla benim bu hadis ve ayetten edindiğim bilgiye göre, bu malın hepsinin verileceği kanaati yok. Ama sizi başkasına muhtaç etmeyecek anlamda ve sizden artacak anlamda bir zenginlik anlıyorum. Bir bak istersen, onlardan senin ka­naatine katılan kimse var mı?" dedi. Fatıma (r.a.) da dönüp Ömer (r.a.) geldi ve aynen Ebu Bekr'e anlattığını ona da anlattı. O da aynen Ebu Bekr'in dediği gibi hüküm verdi. Hz. Fatıma da buna hayret ederek daha önce konuyu ikisinin müzakere ettiğini ve aynı kanaate vardıklarini sandı.[34]

Yine, arada Velid olmadan -Muhammed b. Velid'e varan üstteki isnad ile Zühri, birinin İbni Abbas'ı şöyle derken duyduğunu nakleder: Ömer (r.a.), kendi görüşüne göre bize Fey'den bir hak verme tekli­finde bulundu. Biz onu istemedik ve: "Bizim için hak, Allah'ın Ku-ran'da adını belirttiği "Zevi'l Kurbâ (yakınlar)" olarak vardır ve o da beşte birinin beşte biridir." dedik. Ömer ise: "O, sizin iddia ettiğiniz gibi sizin hakkınız değildir. Allah bu Humus'u (beşte biri) bizzat adla­rım belirttiği birtakım sınıflara tahsis etti. Onların nasibce en mutlu olanı içlerinde en ihtiyaçlı ve en çok çocuklu olanıdır." dedi. İbni Abbas der ki: Ömer (r.a.) kendi kanaatine göre bizim saydığı Humus ve Fey'den alıp bizden onu kabul edenlere verirdi. Onu bir kısmımız aldı, bir kısmımız almadı.

Zühri'nin dediğine göre Malik b. Evs b. El-Hadesân en-Nasrî şöyle anlatıyor:

-Ömer (r.a.)'ın yanındaydım. Bana: "Ya Malik! Bize senin kavmin­den şair kimseler geldi. Ben onlar için bir şeyler verdim, onu onlara bölüştür!" dedi. Ben: "bunu benden başkasına emretsen olmaz mı?" deyince, Ömer: "Bre adam, haydi onu al!" dedi. Malik devamla der ki: O ara Ömer (r.a.)'m hacibi (teşrifatçı) olan Yerfa' geldi ve: "Senin Osman, Zübeyr, Abdurrahman ve Sa'd'a görüşülecek bir şeyin var mı! Girmek için izin istiyorlar?" dedi. Ömer de: "Evet" deyince onlar girip selam verip oturdular.

Yerfa' biraz durup sonra Ömer'e: "Senin Ali ve Abbas'ta bir hace­tin var mı?" deyince: "Evet" dedi. Onlar da girince selam verip otur­dular. Abbas (r.a.): "Ya Emiru'l Mü'minîn! Aralarında hükmünü ver de birbirini rahatsız edip durmaktan kurtar." dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a.): "Allah aşkına ikiniz de Allah Rasulünün "Bize varis olu­namaz, bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğunu bilmiyor mu­sunuz?" deyince ikisi de: "Evet böyle buyurmuştu!" dediler. Ömer de: "Ben size bu konuyu anlatıyorum: 'Allah (c.c), bu harb olmaksızın kafirlerden alınan Fey'den, diğer hiçbir kimseye verilmediği şekilde Peygamberine bir bölüm tahsis etti. Allah (c.c.) (Haşr 6) Allah'ın onlar (beni Nadr)dan Rasulüne Fey' olarak verdiğine gelince siz (ele geçirmek için) onun üzerine ne at, ne de deve sür­müş değilsiniz. Lakin Allah Peygamberlerini dilediğine musallat eder. Allah her şeye kadirdir." Buyuruyor. İşte bu fey', Rasulullah'a tahsis edilmiştir. Ondan sonra vallahi Allah onu sizin dışınızda kim­seye vermedi, onunla kimseyi size tercih etmedi. Onu size verip ara­nızda yaydı. İşte şimdi ondan geriye şu mal kaldı. Rasulullah (s.a.v.) ailesinin yıllık geçimini bu maldan veriyordu. Sonra kalanını Allah'ın malının yerine koyuyordu. Allah aşkına siz bunu biliyor muydunuz?" deyince: "evet" dediler. (Ömer devamla dedi ki) Sonra Allah Peygam­berini vefat ettirdi. Ebu Bekr de: "Ben, Rasulullah'm velisiyim" diye­rek bu Fey' malı aldı ve onun sarfı hususunda Rasulullah'm ondaki ameli ile amel etti. Siz ikiniz sanıyorsunuz ki, Ebu Bekr bu konuda yalancı, facir ve dönektir. Allah bilir ki o konuda Ebu Bekr doğrudur, dürüsttür, ve doğru karar almıştır.

Sonra Allah onu da vefat ettirdi. O zaman ben: "Rasulullah'm ve Ebu Bekr'in velisi şimdi benim." deyip, Emirliğimin ilk iki yılında onu elimin altında tuttum. Fey' hususunda ben de onunki gibi tatbik ediyorum. Siz şu anda görüyorsunuz ki, bana Ali ve Abbas gelerek benim bu fey hususunda facir ve yalancı olduğumu söylüyor. Allah bilir ki kesinlikle bu konuda doğruyum, dürüstüm, doğru yoldayım hakka uymaktayım. Sonra ikiniz bana geldiniz, işiniz bir olduğu halde ben sizinle tek tek konuştum. Sen bana gelip kardeşinin oğlundan sana düşecek nasibi benden istedin. Bana şu (Ali) da gelerek hanımı (Fatıma'ya) babasından düşecek hisseyi istemeye geldi. Ben ikinize de: "Rasulullah (s.a.v.) 'biz mirasçı olunanlayız, bizim terikemiz sa­dakadır' buyurmuştur dedim. Artık onu size vereceğim görünmeye başlayınca ikinize de. dilerseniz bu Fey malı size onun sarfı konu­sunda aynen Rasulullah (s.a.v.)'in ve Ebu Bekr'in yaptığı ameli uy­gulayacağınıza dair Allah'ın ahdi ve misakı üzere yemin etmek şar­tıyla vereyim, yoksa benimle bu mevzuyu konuşmayın'" dedim. Siz de: "Bize onu bu şartla ver!" dediniz, ben de sizin ikinize onu verdim. Allah aşkına onu ben size bu şartla vermedim mi?" dedi. Hepsi birden "evet" dediler.

Bunun üzerine Ali ile Abbas'a dönerek: "Allah aşkına ben size de bu şartla onu teslim etmedim mi?" dedi. Onlar da "evet" dediler. Bu­nun üzerine Ömer: "Peki benden bunun dışında bir hüküm mü bekli­yorsunuz? Sema ve Arzın emri ile durduğu zata yemin olsun ki, kıya­met kopana dek bundan başka bir hüküm vermeyeceğim. Eğer bu Fey'i idareden aciz iseniz, bana geri verin de yerinize ben yapayım dedi.[35]

Zühri, A'rac'm kendine söylediğine göre Ebu Hüreyre'yi şöyle derken işittiğini anlatır: Rasulullah (s.a.v.): Nefsim elinde olan zâta yemin olsun ki, varisle­rim benim terikemden hiçbir şey taksim edemeyecektir. Bizim bırak­tığımız  sadaka  olur."  buyurdu.  Bu  sadaka Ali'nin  idaresinde  idi. Abbas (r.a.) ona baskın çıkıp eie geçirdi. Bu hususta ikisi arasında hu­sumet oldu. Ömer (r.a.) da, Abbas ondan vazgeçinceye kadar ikisi ara­sında bölüştürmedi. Abbas vazgeçince ona Ali sahiplendi. Sonra Ha­san (r.a.)'ın, sonra Hüseyin(r.a.)'ın ardından da Hüseyin (r.a.)'ın oğlu Ali ile, Hasan (r.a.)'m oğlu Hasan ikilisinin eline geçti. Artık onu her ikisi birden tedavül ediyordu. Daha sonra Zeyd'in eline geçti. Bu, ha­kikaten Rasulullah (s.a.v.)'in sadakası idi.[36]

 

Ridde (Dinden Dönme) Olayı

 

Rasulullah (s.a.v.) vefatı çevrede duyulunca birçok Arap gurupları İslâm dininden dönerek zekatın (devletçe) toplanmasına karşı koydu­lar. Ebu Bekr (r.a.) da bunlarla savaşmak için hamleye hazırlandı. Ömer (r.a.) ve diğer sahabeler ise, Ebu Bekr'e: "Bunlarla savaşta acele etme." diye nasihat ettiler. Ebu Bekr ise: "Vallahi (devlet başkanı ola­rak) bana bir deve boduğunu (yavrusunu) veya bir oğlağı, Rasulullaha (s.a.v.) verdikleri gibi vermekten men ediyorlarsa kesinlikle onlarla savaşacağım." dedi. Bunu duyunca Ömer (r.a.): "Rasulullah (s.a.v.):

İnsanlarla 'Iailahe illallah Muhammedu'r Rasulullah deyin­ceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu söyleyen malını ve canım benden kurtarmış olur. Ancak o malın hakkı hariç, o kişinin hesabını görmek de Allah'a düşer, buyurmuşken onlarla nasıl savaşacaksın!" dedi. Ebu Bekr de: "Vallahi namaz ile zekatı (din emri olarak) birbi­rinden ayıranlarla savaşacağım. Zira zekat malın "hakkı"dır. Efendi­miz de zaten "Ancak onun hakkı hariç" buyurmamış mıydı?" dedi. Ömer der ki: "Vallahi anladım ki Allah Ebu Bekr'in göksünü (anlayı­şını) harb için genişletmiş idi. Kesinlikle onun hak olduğunu anla­dım."[37]

Urve ve diğerleri anlatıyor: Ebu Bekr (r.a.) Muhacir ve Ensardan oluşan bir ordu ile yola çıktı ve Necd'in hizasındaki Nek'a denen yere kadar vardı. Bedeviler çocuklarını alıp kaçtılar. Ebu Bekr yanındaki -lerle istişare etti. Onlar da: "Sen Medine'ye çocuk ve kadınların ba­şına dön, ordunun başında birisini tayin et." diye görüş belirttiler. O da Halid b. Velid'i tayin edip geri döndü. Giderken Halid'e de: "Eğer bu mürteddler tekrar İslâm'a girer ve zekatı verirlerse sizden, yani ordu­dan dileyen Medine'ye geri dönsün." diye talimat verip Medine'ye yollandı.[38]

Ama Urve'den başka bir ravi bu konuda şöyle anlattı: "Ebu Bekr'in yola çıkışı Cemadiye'l Ahir ayında idi. Yola devam edip Irak yolu ta­rafından gidince iki konak ve birkaç mil mesafedeki "Zü'l Kassa"ya kadar vardı. Giderken Medine'ye Sinan ed-Damri'yi vali yaptı. Medine'ye saldırılabilecek geçitleri tutması için de Abdullah b. Mes'ud'u görevlendirdi. [39]

İbnu Lehi'a da, Üsame b. Zeyd-Zühri isnadıyla Hanzala b. Ali el-Leysi'den şöyle nakleder: Ebu Bekr (r.a.), Halid b. Velid'i sefere çıka­rıp ona: "Beş şey üzerine insanlarla savaşmasını, bu beşten birini bile terk eden ile beşini de terketmiş gibi savaşacağını, bunların;

I-"'La ilahe illallah Muhammedun-Rasulullah'a" şahadet edilmesi

2- Nama­zın kanması

3- Zekatın verilmesi

4- Ramazan orucunun tutulması

5- Beytullah'm Hac edilmesi olduğunu bildirdi.[40]

Urve'den nakledildiğine göre Aişe (r.a.) der ki: Eğer babam Ebu Bekr'in başına gelenler köklü koca dağların başına inseydi kesinlikle onu paramparça ederdi. Medine'de nifak baş kaldırmış, Arapların bir kısmı dinden dönmüş idi. Vallahi ashabın ihtilaf ettiği her noktada ba­bam İslâmî nasibi ile onda isabet ederdi.[41]

Yezid b. Roman'dan da bu konuda şöyle nakledilir: -Ashab-ı kiram, Ebu Bekr (r.a.)'a "Sen bu yoculuğa bizzat katıl­maktan sakın. Zira kimin üzerine yürüyeceğini sen de bilmiyorsun! Güvendiğin birine bu işi üstlenmesini emredip doğru Medine-i Mü-nevvere'ye geri dön. Zira sen Medine'den kaynayıp durmakta olan bir nifakla ayrılmıştın." dediler. O da insanların başına genel komutan olarak Halid'i tayin etti. Ensarın basma hususi olarak Sabit b. Kays b. Şemmas'ı komutan yaptı. Halid b. Velid'e de Tuleyha el-Esedfye saldırmasını emretti.[42]

Zühri'den bu konuda şunlar nakledilir: Halid b. Velid de Zü'l Kassa denen yerden iki bin yedi yüz ile üç bin kişi arasında bir kuvvet ile Tuleyha'yı ele geçirmek üzere harekete geçti, oradaki Abdi Şems oğullarıyla daha evvel aralarında sulh anlaşması bulunan Ukkaşe b. Mıhsan el-Esedi ile Sabit b. Akram el- Ensari (r.a.) oraya yolladı. İkisi Beni Esed ile Rumme arasındaki Katan dağına kadar ilerleyip orada Tuleyha'ya doğru birtakım mallar taşıyan kardeşi Hibal'e rastladılar ve hemen hücum edip onu öldürdüler ve kervandaki mallan aldılar. Bunu duyan Tuleyha ile kardeşi Seleme hemen peşlerine düşüp Ukkaşe ve Sabit (r.a.)'ları öldürdü.[43]

Velid el-Muvakkari, Zühri'den naklediyor: Halid b. Velid (r.a.) ya­lancı başı Tuleyha'nm üzerine yürüyüp onu öldürdü. Önce bu adam Uyeyne b. Hısn (r.a.)'a biat etmişti. Tuleyha ordusunun yenildiğini görünce: "Siz neye yeniliyorsunuz?" diye sordu. İçlerinden birisi: "Bunun sebebini sana ben anlatayım. Bizden arkadaşının kendisinden önce ölmesini istemeyen hiç kimse yok. Şimdi biz ise öyle bir toplu­luğa rasladık ki, onların hepsi de arkadaşlarından önce kendileri can vermek istiyor." dedi. Tuleyha harpte çok çetin bir savaşçı idi. O gün Ukkaşe ve Sabit'i bizzat öldüren o idi. Tuleyha şu şiiri okudu:

1- Ukkaşe ile Sabit b. Akranı helak olmuş olarak bırakıp ayrıldığım akşam koyunlarım benim otlağımda idiler.

2- Ben onlara

3- Artık bir gün (yiğitlik ve) azamet içinde korunmuş görürsün, bir günde bir gölgede gölgelenir görürsün.

4-  Siz o kavmi öldürürken ne sanıyordunuz, kurtulamadılarsa da onlarda rical (yiğit) değiller miydi

5-  Develer ve kadınlar yakalanmışsa da Hıbal el-Esedi'nin ölümü sebebiyle çekinip korkmadılar.

Hak, Tuleyha'ya galip gelince taranıp temizlendi, sonra İslâm'a gi­rip Umre'ye niyetlendi. Artık insanlar arasında güven içinde devesine binerek yola çıktı. Hatta Medine'ye kadar gelip Ebu Bekr (r.a.)'a uğ­radı. Ardından Mekke'ye hareket edip orada Umresini yerine getirdi. Daha sonra çok iyi bir müslüman olarak yaşadı.[44]

Bundan başka bir rivayette şu ilaveler vardır:

-Halid b. Velid (r.a.) Beni Esed pınarlarından Büzâha suyu başında Tuleyha'ya rastladı. Tuleyha'nın yanında Uyeyne b. Hısn ile Kurra b. Hübeyre el-Kuşeyri de vardı. Çok şiddetli bir savaşa tutuştular, Tuleyha biraz sonra kaçıp kurtuldu ise de Uyeyne ile Kurra esir alın­dılar ve Ebu Bekr (r.a.)'a yollandılar. O da kanlarını akıttı.[45]

 

 

Yemendeki İkinci İrtidad Olayı

 

Anlatıldığına göre, Kays b. Mekşûh da Esved el-Ansi'yi Öldüren­lerden biri olup o da sonra irtidad edip İslâmdan çıkmıştı. Sonra da El Esved el-Ansi'nin adamlarından çoğu gelip onun hizmetine girmiş­lerdi. San'a halkı ondan çekmiyorlardı. Kays bir gün Firuz ed-Deylemi ile Dâzeveyh'e gelip El-Esved'in adamlarının durumu hak­kında onlarla istişare etmek istedi. Oysa bu onun bir aldatmacası idi. Onlar da ona güvenip inandılar. Ertesi gün Kays onlara bir yemek zi­yafeti hazırlayıp davet etti. Dazeveyh de yanma girince Kays onu öl­dürdü. Az sonra gelen Firuz vaziyeti anlar anlamaz hemen oradan ka­çıp uzaklaştı. Giderken Cüşeyş b. Şehr adlı adama rastlayıp onunla be­raber Havlan dağlarına doğru kaçtı. Kays sonra San'a'yı ele geçirdi. Firuz da Ebu Bekr'e (r.a.) bir mektup yazarak ondan yardım istedi. İstediği bu yardım Yemen'e ulaştı ve Kays'la karşılaşıp onun ordu­sunu bozguna uğrattı, ardından da onları esir alıp, Hz. Eb Bekr'e yol­ladılar. Ebu Bekr Kays'ı azarladı. O ise dinden döndüğünü inkar etti ve Ebu Bekr onu affetti.[46]

Ebu'l Esved aracılığıyla İbnu Lehîa Urve'den şöyle dediğini nakle­der.

-Allah'ın kılıçlarından bir kılıç olan Halid b. Velid (r.a.) yola çıkıp çok sür'atli hareket etti ve kısa sürede Buzaha pınarına ulaştı. Orada Tay kabilesi ona: "Dilersen bize gelip konakla! Zira biz sizi dinleyip devlete itaati olan bir kavimiz. İstersen de biz size desteğe gelelim." diye haber saldılar. Halid (r.a.) onlara: "İnşaallah biz size geleceğiz." haberini saldı. Daha Halid orada iken Beni Esed ve Gatafan'h düş­manlar birleşip geldiler ve çarpışma başladı. O gün düşmanın çoğu öl­dürüldü, büyük bir bölümü de esir edildi. Halid, orada bir ağıl yapıl­ması enirini verdi. Sonra bu ağıl yakıldı ve esirler içine atıldı. Sonra harekete geçip Tay kabilesine doğru ilerledi, Beni-Amir, Gatafan ve diğer pek çok insan gelip müslüman olduklarını ve zekat ödeme hakkını kabullendiklerini bildirdiler. Halid de onların ricalarını kabul etti.

O çarpışmada Malik b. Nüveyra et-Temimi'de beraberindeki Beni Temim'li adamlarla beraber öldürülmüştü. Ensar: "Biz artık geri dö­nüyoruz. Artık araplar kendi suçlarını ikrar ettiler." dediler. Halid ve beraberindeki Muhacirler ise: "Ömrüme yemin olsun ki size bildiriyo­rum. EmiriniZ yalancı Peygamber Müseyleme b. Sümame'ye saldırma kararı almıştır. Şu vaziyette sizin dağılmanızı uygun görmüyoruz. Zira bu güzel olmaz. Emirinizin size son derece ihtiyacı olduğu bir za­manda sizden hiçbirinizin Emirinizi bırakıp gitmesinin kendini savu­nacağı bir delili olamaz." dedilerse de Ensar dönmekte direndi. Halid ve beraberindekilerse Müseyleme'ye saldırma kararında kaldı. Bir ya da iki gün Ensar konuyu tartışıp ordudan geri kaldı. Sonra pişman olup: "Vallahi eğer bu kardeşler yenilirse onları zayıflatan biz oluruz ve Allah ve Ebu Bekr katında geçerli mazeretimiz asla olamaz." de­yip, Halid'e doğru hızla yola koyulup ona yetiştiler ve Necd'deki Yemame'ye doğru yürüdüler. O esnada Hanife oğulları lideri Müccâa b. Mürâra yirmi üç süvari ile Amir oğullarının intikamını almaya geldi. Müslümanlar onları kuşatıp adamlarını katledip kendini de ya­kaladılar.[47]

Attaf b. Halid der ki: Bana kardeşim Abdullah Adiy oğullarından biri aracılığıyla Vahşi'nin şöyle dediğini haber verdi: Halid'le beraber yola çıkıp Tuleyha'ya geldik. Allah onu bozguna uğrattı. Halid: "Ben Müseyleme'ye kadar varıp Allah bizimle onun arasındaki hükmünü vermedikçe geriye dönmeyeceğim." dedi. Sabit b. Kays da ona: "Ha­yır! Biz sadece şunlar için gönderilmiştik, Allah onların defterini dürdü." dediyse de Halid onların mazeretini kabul etmeyip yoluna yürüdü. Bir gün sonra da Ensarla beraber Sabit gelip Halid'e katıldı.[48] Süfyan-ı Sevrî, Kays b. Müslim vasıtası ile Tarık b. Şihab'dan naklediyor:

-Büzaha pınarı civarındaki Esed ve Gatafan kabilelerinin temsilci­leri sulh için Ebu Bekr (r.a.)'ın yanına geldiğinde, Ebu Bekr (r.a.) on­ları, içinde sürgün şartı bulunan bir harb veya "rüsvay bir af' talebin­den birini seçmekte muhayyer bıraktı. Onlar da: "Ey Allah Rasulünün halifesi! Harbe gelince biz onun ne felaket olduğunu anladık ama bu "rüsvay bir af dileme" dediğin ne? Diye sordular.

O da: "Elinizden silahlarınız ve atlarınız alınacak, sonra da Allah (c.c.) Peygamberinin halifesine sizin mazeretinizi kabul ettirecek bir şeyi gösterinceye kadar develerin kuyruğuna (peşine) tabi olan bir toplum olarak bırakılacaksınız. Bizden ele geçirdiğiniz her şeyi öde­yeceksiniz, ama bizim sizden ele geçirdiğimiz şeyler ganimet oldu­ğundan biz ödemeyeceğiz. Bizim ölülerimizin Cennette, sizin ölüleri­nizin Cehennemde olduğuna şahadet edeceksiniz. Bizden öldürülen­lere diyet ödeyeceksiniz ama biz sizden öldürülenlere ödemeyeceğiz, demektir." dedi. Bunu duyan Ömer (r.a.): "Ya Ebu Bekr* Sen görşünü söyledin, ben de belirteyim: "Silah ve atlan bırakmaları" görüşün ne kadar güzel. "Kendilerini develerinin ardında yaşamaları için bırakıl­maları" görüşün de ne güzel. "Bizden aldıklarını geri vermeleri, bizim aldıklarımızın ganimet sayılması" görüşün de iyi. "Onların cehen­nemlik olan ölülerine diyet vermemiz" görüşü de iyi. Ama "Onların bizim ölülerimize diyet ödemeleri" görüşüne hayır. Zira bizim ölüle­rimiz Allah'ın emrini icradan dolayı öldüler, onlara da diyet verilmez, deyince Ebu Bekr ve diğerleri Ömer'e uydu.[49]

 

Malik B. Nüveyre'nin Öldürülüşü

 

îbn-i İshak anlatıyor: Halid b. Velid (r.a.)'m yanma, Malik b. Nüveyra kendi kavmi olan Hanzala oğullarından bir grup adamla be­raber getirildi. Hz.. Halid de boyunlarını vurdurdu. Sonra Halid (r.a.), Temim kabilesi topraklarında ilerlerken Temimli'lerden bir toplulu­ğun etrafını sarıp silahlarım aldılar. Onlar: "Bizler Müslümanız." de­yince onlara: Öyleyse silahlarınızı bırakın!" denildi. Onlar da silahla­rını bıraktı. Sonra İslâm ordusu namaza durunca onlar da birlikte na­maz kıldılar.[50]

Abdulah b. Ömer (r.a.)'dan oğlu Salim şöle dediğini anlatır:

-Ebu Katade el-Ensari (r.a.), Ebu Bekr (r.a.)'ın yanma geldi ve ona Malik b. Nüveyra ile arkadaşlarının Halid tarafından katledildiğini anlattı. Ebu Bekr (r.a.) buna çok öfkelendi. Sonra da Malik'in varisle­rine kan diyeti ödeyip alınan esirlerle mallan iade etti.[51]

Anlatıldığına bakılırsa, bu Malik b. Nüveyra çok yiğit bir süvari olup kavmi arasında sözü dinlenen ve kendisinde kibir vardı. Ona ze­kat develerini ürküttüğü için, Cefûl-ürküten lakabı takılmıştı. Bu zat

Peygamberimizin yanma gelip müslüman oldu. Efendimiz (a.s.) da onu zekat develerinin işine tayin etti. Sonra bu adam da dinden döndü. Bu harpte Halid'le karşı karşıya gelince Halid'e: "Ben namazı kılarım ama zekatı vermem." dedi. Hz.. Halid ona: "Sen namazın zekatla be­raber olduğunu bilmiyor musun? Bunlardan biri olmadan diğeri kabul edilmez." deyince: "Evet senin Peygamberin de böyle söylerdi." dedi. Halid (r.a.) da ona: "Sen onu kendi Peygamberin olarak kabul etmiyor musun? Vallahi öyle    istiyorum ki, senin boynunu vurayım." dedi. Sonra uzun süre münakaşa ettiler. Artık Halid onu öldürmeye karar verdi, Ebu Katade el-Ensari ile Abdullah b. Ömer (r.a.), Halid b. Velid'le öldürme konusunda konuşmak istediler ise de, onların sözleri pek hoşuna gitmedi ve Dırâr b. El-Ezver'e: "Şu adamın boynunu vjur!" dedi. O esnada Malik orada bulunan hanımına doğru döndü ve: "İşte beni öldüren bu kadındır." dedi. O son derece güzeldi. Halid de: "Ak­sine o değil, seni Allah öldürdü, zira İslâmdan döndün" deyince, O: "Ben hâla Müslümanım!" dedi. Halid yine Dırar'a: "Vur şunun boy­nunu!" emirini verdi. O da boynuna kılıçla vurunca Malik'in başı ko­pup orada içinde yemek pişmekte olan bir tencerenin sacayağından bi­rine kadar yuvarlandı. Sonra Halid b. Velid bu kadınla evlendi. Bu konuda Ebu Züheyr es-Sa'dî'nin söylediği beyitlerden biri de şudur:

-Halid, onu hanımı için zulmen öldürdü. -Zira daha önceden kadına aşıktı.[52]

Merhum Üstad Muhammed Zahid Kevseri Makalat'ında (s 312), bu meseleye çok ciddi bir şekilde yaklaşıp, İslamı yıpratmak istyenlerin kaynakları nasıl bulandırdıklarını böylece yalan rivayetleri aralara sokarak Hz Halid ve onun gibi nicelerine, na­sıl çamur atılarak, İslamdan öc almaya çalışıldığını çok etraflıca delilendirir.

İbııu'l Esir, El-Kamil adlı tarihi ile Üsdü'l Gâbe fî ma'rifetiVSa-habe adlı eserinde bu mevzuda der ki: Nebi (s.a.v.) vefat edince arapların bir kısmı dinden dönmüştü. Secah adlı bir kadın da ortaya çıkıp Peygamberlik iddia etmişti. İşte yukarıda adı geçen Malik b. Nüveyra bu kadınla anlaşma yaptı. Artık ondan dinden dönme gibi bir şey zuhur etmedi ve El-Bitah denen yerde ikamet etti. Halid b. Velid Esed ve Gâtafan kabilelerimle mücadelesini tamamlayınca, Malik b. Nüveyra'nm üzerine yürüyüp yakalamaları için ordusunu ufak müfre­zeler halinde çevreye dağıttı. Onlar da Malik'i yakalayıp getirdiler... İbnu'l Esir hadiseyi uzunca anlatır. İşte bu asarın sonunda şu ilaveler de vardır;

-Halid b. Velid (r.a.) seferi tamamlayıp Medine'ye geldiğinde Hz. Ömer ona: Bire Allah düşmanı! Sen Müslüman bir adamı öldürüp sonra da onun hanımına sahip oldun öyle mi.! Seni mutlaka recmetmeliyim, dedi.

Yine İbnu'l Esir, Ebıı Katade (r.a.)'ın onların ezan okuyup namaz kıldıklarına şahadet etmişti, dediğini ilave eder.[53]

El- Muvakkıri, Zühri'den naklediyor: Halid b. Velid, içlerinde Ebu Katade'nin de bulunuğu bir bölüğü Malik b. Nüveyra'yı yakalamağa gönderdi. O gün, bu bölük çok hızla ilerleyip kabilenin bulunduğu yere ulaştı. Malik kendi grubu ile onlara karşı gelerek: "Siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz Müsl umanlarız!" dediler. Ebu Katade (r.a.)'m iddiasına göre Malik de: "Ben de Allah kulu bir Müslümamm!" diye cevap verdi. Seriyye komutanı ona: "Silah bı­rak!" emrini verince o da beraberindeki on iki kişiyle silahlarını bıraktı. İşte onlar silahlarım bırakır bırakmaz bu seriyye komutanı onları bağlayıp esir alarak yola koyuldu. Onlarla birlikte hanımları da esir edilerek Halid b. Velid'e getirildiler. Ebu Katade (r.a.): "Bunların esir olamayıp eman verilmesi gerektiğine, zira kendilerinin müslüman ol­duğunu iddia ettiklerini, ileri sürerek münakaşa etti. Lakin seriyyede bulunan diğerleri Ebu Katade'ye itiraz edip Halid'e, bunların emanlan olmadığım, zira onları savaşarak zorla esir alabildiklerini söylediler. Halid (r.a.) da emir verdi ve erkekler öldürülüp kadınları esir edildi. Buna kızan Ebu Katade (r.a.) da, atına binip Hz. Ebu Bekr'e doğru yola çıktı. Ebu Bekr'in yanına varınca: "Sen de biliyorsun ki, Malik b. Nüveyra'nın İslama girdiğine dair bir ahitnamesi vardır. Ben Halid'i ikaz etmeme rağmen benim nasihatimi bırakıp sırf harp gani­meti peşinde olan bedevilerin dediklerine katıldı."...diyerek olayı an­lattı. Ömer bunu duyunca yerinden fırlayıp Ebu Bekr (r.a.): "Ya Ebu Bekr! Kesinlikle şu Halid'in kılıcında zulüm vardır. Şu yaptığı da ke­sinlikle doğru değildir. Senin onu yakalayıp zincire vurman gereki­yor!" dedi. Ebu Bekr (r.a.) bir şey söylemedi.[54]

Halid b. Velid (r.a.), oradan yalancı Peygamber Müseyleme'yi ele geçirmek için Yememe'ye doğru hareket etti. Bir müddet sonra Ma-lik'in kardeşi Mütemmem b. Nüveyra, Medine'ye gelip kardeşi için inşad ettiği ağıtını Hz.. Ebu Bekr'e okudu ve "Allah aşkına kardeşimin kanına kısas ve esir alman hanımları vermenizi istiyorum." dedi. Ebu Bekr getirilen kadınları geri verdi ve hâla Halid'in kısas edilmesi hu­susunda direnen Ömer (r.a.)'a da: "Halid senin dediğin gibi katil mev­kiinde değildir. Kabul et ki, Malik'i kafir sayıp da bu kanaatinde ya­nılmıştır." dedi. [55]

Mütemmem'in ağıtından bir iki beyit şu idi:

1- Biz bir zamanlar Cezime denen kişinin nedimleri gibi hep bera­berdik. Öyle ki "bu ikisi artık hiç ayrılamazlar" deniliyordu.

2- Lakin bir dağılınca bu kadar uzun süre beraber olmamıza rağmen sanki Malik'le ben hiç bir gece beraber olmamışız gibi oldu.[56]

 

Müseylemetü'l Kezzab'la Savaş

 

İbn-u Lehî'a, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'nin şöyle dediğini an­lattı:

-Halid bizi Yemame'ye yalancı Peygamber Müseyleme'ye savaşa götürdü. Müseyleme de büyük bir grupla gelip, Akraba denen Yemame'deki bir yere ordugahını kurdu. Hasid oraya onların üzerine gelip konaklamış, malların hepsini bu Akraba mıntıkasının arkasına bırakıp Yemame meralarını sırtlarına alarak (gelecek düşmandan emin olarak) yerleşti.

Müseyleme'nin oğlu Şurahbi, kendi adamlarına: "Ey Hanife oğul­ları! İşte bugün geyret günüdür. Eğer bugün bozguna uğrarsanız ka­dınlarınız art arda dizilip esir alınacak ve hiç zevk almadıkları bir tarzda evlendirilecekler. Artık şerefiniz için çarpışın!" diyerek bir ko­nuşma yaptı. Böylece Akrabâ'da çok müthiş bir çarpışma başladı. Bir

ara müslümanlar taktik gerilemesi yapıp, yeniden saldırmak için geri çekilir gibi yaptıklarında, Hanife oğullarından bir kısmı gelip Halid'in çadırına girdiler. Orada Halid'in hanımı, Ummü Temim ve bir de esir alınan Müccâ'a diye biri vardı. Onlar Halid b. Velid'in hanımını öl­dürmek isteyince, bu esir Müccâ'a onlara: "Ben onu himayeme al­dım." diyerek onu korudu. Daha sonra Halid'in çadırına giren bir grup müslüman bu Mücâ'a'yı öldürmek isteyince, Ümmü Eymen: "Vallahi o öldürülmeyecek" diyerek onu himayesine aldı.

Sonra Allah düşmanları hezimete uğradı. "Ölüm bahçesi" diye anı­lan bahçenin yanında son derece şiddetli bir çarpışma oldu. Muhakkem b. Tufeyl YemamerTlere: "Ey Beni Hanife! Haydi bah­çeye girin, zira ben o zaman size arkadan saldırılmasına engel olabile­ceğim." dedi. Onları korumak için bir müddet çarpışıp öldürüldü. Müseyleme adamlarına: "Ey kavmim! Şerefinizi korumak için çarpı­şın!" diye dellal çağırttı. Onlar da Müseyleme öldürülünceye kadar çok müthiş bir çarpışma yaptı. Muvakkirî der ki: "Bana bu olayı Beni Nevfel'in azatlısı da anlatımıştı.[57]

El-Muvakkirî, yine Zühri'den şunları naklediyor:

-Hz.. Halid b. Velid, sahte Peygamber Müseyleme ve beraberinde bulunan Hanife oğullarıyla savaşa tutuştu. O vakit arap kabilelerinin nüfusu en fazla, gücü en ilerde olanı bu Hanife oğullarıydı. O gün pek çok kimse şehid oldu, Allah, Hanife oğullarını yenilgiye uğrattı. O gün Müseyleme de öldürüldü. Onu vahşî mızrakla öldürmüştü.

Ondan sonra şöyle deniliyordu: Vahşi, Allah Rasulünden sonra, yeryüzü halkının en hayırlısını ve de en şerlisini öldürmüştür.[58]

Rivayete göre Vahşi'den: "Ölüme Müseyleme'nin arkadaşlarından daha sabırlısını görmedim, diyerek Müseyleme'nin öldürülme olayına kendisinin de katıldığını bahsettiği" nakledilmiştir.[59]

İbnu'I Avn, Musa b. Enes yoluyla babası Enes (r.a.)'ın şöyle dedi­ğini anlatır:

-Yemame günü harp başladığında, Sabit b. Kays çadırına girip ölüye sürülen kokulardan süründü, sonra kalkıp ordunun saflarına girdi. Sanki Müslümanlar bozguna uğramış gibiydi. Müslümanlara hitaben yüzümüz şöyle (düşmana karşı dönük) olacak (sırtımız değil) diye haykırıp kafirlerle savaşa tutuştu. Sonra da arkadaşlarına: "Ak­ranlarınızı ne kötü bir şeye alıştırıyorsunuz, biz Rasulullah (s'.a.v.) ile beraberken bu şekilde çarpışmazdık." deyip şehid olana kadar savaştı. Allah razı olsun.[60]

El-Muvakkirî yine Zühri'nin şöyle dediğini anlatır: -Sonra Yemanre diyanndaki Hanife oğullarından altı bin savaşçı kaçıp  kalelerine  sığındı.  Ardından -durumu kavrayarak-  Halid b. Velid'in vereceği hükme razı oldular, o da onların hayatını bağışladı.[61] İbnu Lehîa, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den şöyle nakleder: -Hanife oğulları, bozguna uğrayınca kaçıp kalelerine sığındılar. Halid b. Velid olayını onlara saldırtmayı arzu etmişti, lakin adı geçen esir Müccâ'a, Halid'i altın, gümüş, silah ve binek hayvanları ile, kö­lelerin yansı ve her köyden bir bahçe verilmesi için sulh yapmaya uğraştı ve bunu hükme bağladılar.[62]

Selame b. Umeyr el-Hanife, Yemameli'lere: "Ey Hanife oğulları! Halid'le hiçbir şey karşılığı sulha girmeyip çarpışmaya devam edin, zira kaleniz çok sağlam, yiyeceğiniz çok, kadınlarınız da yanınızda­dır." diye kışkırtmaya çalışınca, Müccâ'a: "Sakın onu dinlemeyin, zira o uğursuzdur." deyince onlar Müccâ'a'nin sözüne itaat ettiler. Sonra Halid onları İslama ve içine düştükleri durumdan kurtulmaya davet etti. Bunun üzerine onların diğer grupları da müslüman oldu.[63]

İbnu İshak anlatıyor: Halid onlara: "Ya Hanife Oğulları! Siz ne isti­yorsunuz, ne diliyorsunuz?" diye sorunca: "bizden bir Peygamber, sizden bir Peygamber olsun." dediler. Halid de onlara kılıç teklif etti. Yani Müccâ'a ile beraber bulunan yirmi kişiyi öldüreceğini söyledi. Müccâ'a'yı demire bağlayıp harbe girdi. Sonra iki taraf birbiriyle kar­şılaştı. Hz. Ömer'in kardeşi Zeyd b. Hattab, müslümanlar geriler gibi olduğu sıra: "Bizim yiğitlerden sonra ben de kurtulmam." deyip şehit düşene kadar savaştı.[64]

İbni Sîrin'in dediğine göre Zeyd b. Hattab'ı öldüren Ebu Meryem el-Hanefı imiş.[65]

İbnu İshak der ki: Abdurrahman b. Ebi Bekr, Mııhakkem el-Yemame b. Tufeyl'e bir ok fırlatıp onu Öldürdü."[66]

Derim ki: Yemame harbinin ne vakit gerçekleştiği hususunda tarih­çiler ihtilaf halindedir. Halife b. Hayyat ve Muhammed b. Cerir et-Taberi "hicri on birinci yılda gerçekleştiği" görüşünde iken Abdü'l Baki b. Kani "yirmibirinci yılın sonunda olduğu" görüşündedir.[67]

Ebû Mi'şar da: Yemame harbi on ikinci hicri yılın Rabiü'î evvel ayında oldu, o gün öldürülenlerin hepsi dörtyüz elli kişiydi, der.[68]

Vakidi de: Yemame harbi on ikinci yılda olduğunu açıklarken, Ebu Nuaym, Ma'n b. İsa ve Vakidi'nin katibi Muhammed b. Sa'd ve di­ğerleri de aynı görüştedirler.[69]

Derim ki: herhalde, Yemame harbi on birinci yılın sonlarında baş­lamıştır ki, Abdü'l Bakî b. Kani de böyle diyor. Harbin bitmesi de on ikinci yılın başlarında olmuştur. Zira Halid (r.a.) muhasaranın zor bir yerde yapılmış olması sebebiyle günlerce sürdürmüştü. Biz konuyu inşaallah on ikinci yılın başındaki olaylar ve şehitler bölümünde de tekrarlayacağız.[70]

 

On İkinci Yılda Vefat Edenler Ümmeti Muhammed'in Hanımefendisi Hz. Fatma'nın (R.A.) Vefatı

 

Bana ulaşan bilgilere göre Hz. Fatıma'nın lakabı "Ümmü Ebîhâ"dır. Hz. Ali onunla zifafa Bedir harbinden sonra girdi. O zaman on dört yaşını yeni bitirmiş onbeşinci yaşından bir kaç ay almıştı.[71]

Oğlu Hüseyin, Hz.. Aişe, Hz.. Ümmü Seleme, Hz.. Enes ve diğer

bir çok kişi Hz.. Fatıma'dan hadis rivayet etmişlerdir.[72]

Daha önceki ciltlerde geçtiği gibi Peygamberimizin, son hastalı-ğında Hz.. Fatıma'ya bir sır söylemiş idi.[73]

Efendimizin defninden döndüklerinde Enes (r.a.)'a: Gönlünüz Rasulullah (s.a.v.)'in üzerine top­rak atmaya nasıl razı oldu." demiş (ve etrafındaki 1 eri göz yaşma boğ­muş) idi.[74]

Hz. Fatıma'ya ait meşhur menkıbeleri vardır ki, Ebu Abdillah el-Hakim bunların bir kısmını toplamıştır.[75] Hz.. Fatıma Efendimizin di­ğer kızları Zeynep ile Rukiyye'den daha küçük idi. Rasulullah'ın soyu (diğer kızlarının nesli kesildiği için) sadece Hz, Fatıma'dan devam etti. Çünkü Peygamberimizin kızı Zeyneb'in kızı olan Ümame, Ali (r.a.) ile evlenmiş idi. Ali'den sonra da Muğira b. Nevfel ile evlenmiş idi. Her ikisinden de çocuğu dünyaya gelmişti. Zübeyr b. Bekkar, Zeynep (r.a.)'nın soyunun devam etmeyip kesildiğini anlatır.[76]

Misver b. Mahrame isnadı sahih bir haberde, Rasulullah (s.a.v.)Mn: Fatıma benim sadece bir parçamdır. Ona endişe veren şey bana da endişe verir, ona eziyet ve­ren bana da eziyet verir" buyurduğunu nakleder.[77]

Allah sizden, Ehli Beyt'ten sadece kötülüğü gidermek ve sizi tertemiz temizlemek is­tiyor" (AHz.ab, 33) ayeti Fatıma, eşi Ali ve oğullan hakkında inmiş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onları bir elbise altına alarak    "Allahim! İşte benim Ehli Beytim bunlardır." buyurdu.[78]

Tirmizi Hz. Aişe'den naklediyor: Aişe'ye: "Rasulullah'm en sev­diği insan kimdi?" sorusu yöneltilince: "Kadınlar arasında Fatıma, er­kekler arasında kocası Ali'dir -bildiğim kadarıyla- Ali gündüzü oruçlu gecesi ibadetli biriydi." cevabını vermiş idi.[79]

Tirmizi'nin, Zeyd b. Erkam'dan rivayetinde Nebi (s.a.v.): Ali, Fatıma ve oğullarına: Ben size savaş edene savaş, sizinle barış edene barış ederim." buyurmuştur.[80]

Az önce de geçtiği gibi, Babası(efendimiz) vefat ettiği hastalığında, onun bu ümmetin hanım efendisi olduğunu bildirmişti.

Hz. Fatıma'nın çocukları: 1-Hz. Hasan 2-Hz. Hüseyn 3-Zeynep 4-Ümmü Gülsüm.

Zeyneb'e gelince: onunla Abdullah b. Ca'fer evlenmiş ve onun ni­kahı altında vefat etmiştir. Avn ve Ali adında iki çocuğu olmuş idi.

Ümmü Gülsüm önce Hz. Ömer ile evlendi. Ömer'den Zeyd adında bir çocuğu oldu. Ömer'in hançerlenip ölüşünden sonra Avn b. Ça'fer'Ie evlendi ise de, Avn b. Ca'fer erkenden ölünce kardeşi Muhammed b. Ca'fer'le evlendi ve bir oğlu oldu. Sonra onu kardeşi Abdullah b. Ca'fer nikahladı ve Abdullah'ın nikahı altındayken öldü. Bu haberi Zühri veriyor.

A'meş, Amr b. Mürra aracılığıyla Ebu'l Buhterî'den naklediyor:

-Hz. Ali (r.a.) bir gün annesine: Fatıma'nın dişardaki işlerini sen görüversen de, o da senin evdeki işlerini hamur, ekmek ve el değirme­ninde un öğütme işini görüversin, demişti.

Ebû' Abbas es-Serrâc, Muhammed b. Sabbah-Ali b. Haşin) ve Kesir en-Nevâ' isnadiyla İmran b. Husayn (r.a.)!dan şöyle nakleder:

-Nebi (s.a.v.), kızı Fatıma'yı hastalandığında ziyarete gitmiş ve ona: "Kendini nasıl hissediyorsun?" buyurmuştu. Hz. Fatıma da: Benim devamlı artıp duran bir ağrım var. Artık hiçbir şey yiyemiyorum, de­yince Nebi (s.a.v.) ona: Yavrucu­ğum. Alemlerin hanım efendisi olmak istemez misin?" buyurdu. O da: "Ya Meıyem nerede?" deyince Nebi (s.a.v.). AAc O kendi aleminin sen de kendi aleminin hanım efendisisin. Vallahi ben seni dünya ve ahirette efendi olan biriyle evlendirdim." buyurdu.[81]

Bu zayıf bir hadistir, üstelik Kesir ile İmran arasında bir ravi de at­lanmıştır.

Albâ b. Ahmer, İkrime aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'tan Nebi (s a v ) efendimizin Cennet hanımlarının en faziletlisi Huveylid kızı Hatice, Muhammed kızı Fatıma, Meryem ve Âsiye'dir." buyurduğunu anlatır. Hadis Ebu Davud'dadir.[82]

Ebu Ca'fer er-Razi de Sabit yolu ile Enes (r.a.)tan bu hadisin aynı­sını merfu bir senedle verir ki onun metni " £jjj alemle­rin en hayırlısı şu dört hanımdır" şeklindedir.[83]

Ma'mer, Katade-Enes isnadıyla merfûan Sana dünya hanımlarından şu dördü yeter" hadisini nakleder. Bunun aynı lafızlarla Ebu Hüreyre ve diğerlerinden de rivayetleri vardır.[84]

Meysera b. Habib, Minhal b. Amr-Aişe b. Talha isnadıyla Hz. Aişe validemizin: "Sözü ve konuşması Fatma'dan daha çok Peygambere benzeyen birine rastlamadım. Rasulullah (s.a.v.)'ın yanma girince Efendimiz ona ayağa kalkar onu öpüp selamlardı. Nitekim Fatıma da ona öyle davranırdı." dediğini nakleder.[85]

Hz. Aişe, onun yürüyüşünü de Peygamberin yürümesine benzet­mişti.[86]

Hz. Fatıma (r.a.) Fedek arazisindeki Efendimizden kalan hissesini istediğinde Ebu Bekr (r.a.)'in: ''Ben Nebî (s.a.s.)'in bi­zim bıraktığımız (miras malı değil) sadaka olur' buyurduğunu işittim" demesi sebebiyle ona öfkelenmiş idi.[87]

Ebu Hamza es-Sükkeri, İbni Ebî Halid'den Şa'bî'nin şöyle dediğini anlatır:

-Fatıma (r.a.) hastalanınca, Ebu Bekr evine gelip izin istedi. AH (r.a.): "Yâ Fatıma! İşte Ebu Bekr geldi yanına, girmek için izin isti­yor.11 deyince Hz.. Fatıma, "Ona (izin) vermemi istermisin?" dedi.

Hz.. Ali de "evet" deyince ona izin verdi. O da gelip onun rızasını al­maya çalışıp: "Vallahi ben yurdu da, yuvayı da, malı da, aileyi de, ak­rabaları da ancak Allah ve Rasulünün rızası ile, Ehli Beyt olan sizin rızanız için terk ettim." deyip konuştu. Fatıma da ondan razı oldu.

Zührî, Urve'den Aişe (r.a.)'nın: "Hz. Fatıma Peygamber (s.a.v.)'den sonra altı ay yaşadı ve geceleyin defnolundu." dediğini anlatır.[88]

Vakidî der ki: İşte bu görüş bize göre görüşlerin en isabetlisidir. Fatıma'mn namazım Abbas kıldırmış, mezarına Abbas ve Ali ile Fadl b. Abbas indiler.[89]

Said b. Ufeyr de: "Hz. Fatıma, Ramazanın üçüncü günü bir Salı ge­cesi yirmi yedi veya buna yakın bir yaşta vefat edip geceleyin defnoldu." der.[90]

Yezid b. Ebî Ziyad, Abdullah b. El-Haris'in: "Rasulullah (s.a.v.)'den sonra Fatıma altı ay ancak yaşadı, her an eriyordu." dedi­ğini anlatır.[91]

Ebu Ca'fer el-Bakır: "Babasından üç ay sonra vefat etti" derken[92] Zühri'nin de "Hz. Fatıma, Efendimizden üç ay sonra vefat etmiştir" dediği rivayet olunur.[93]

İbnu Ebi Müleyke'den rivayete göre Hz. Aişe (r.a.) : Babası ile Fatıma arasında iki ay vardır, demiş ise de bu rivayet garibdir.[94]

Zehebi derim ki; doğru olan Hz. Fatıma'mn yirmi dört yaşında ol­duğudur.

Yine Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali'den: "Hz. Fatıma yirmi sekiz yaşında iken vefat etti. Doğumu Kureyş'in Ka'be'yi yaptıkları senede idi. Onu Ali yıkamıştır." diye söylediği naklolunur.[95]

Kuteybe der ki: Bana Muhammed b. Musa, Avn b. Muhammed b. Ali b. Ebi Talib-Annesi Ümmü Ca'fer ve Umara b. Muhacir yolu ile Ümmü Ca'fer'in şöyle dediğini anlattı:

-Hz. Fatıma (hastalığında) Esma binti Umeys'e: "Ben şu kadın ce­nazelerine yapılan muameleyi çirkin görüyorum. Kadının üzerine bir kumaş örtülüyor (o da ıslanınca) bütün mahremlerini ortaya koyuyor." dedi. O da: "Ey Peygamberin kızı! Sana Habeş'te gördüğüm bir şeyi göstereyim mi?" deyip yaş bir hurma dalı isteyip onu yay gibi büktü sonra bezi onun üzerine koydu. Hz. Fatıma da: "Aman bu ne güzel ne hoş. Ben ölünce beni Ali ile sen yıka, yanıma başka kimse girmesin." dedi. Vefat edince Hz. Aişe gelip içeri girmek isteyince Esma (r.a.) ona "girme" dedi. O da Ebu Bekr'e şikayet etti. Ebu Bekr gelip kapıda durdu ve Esma'ya sorunca, o: "Fatıma emretti" dedi. "Öyleyse onun emrettiğini yap" deyip geri gitti. İbni Abdi'l Berr der ki: İslâm dininde cenazesi bu şekilde örtülen ilk kadın o oldu.[96]

 

Peygamberimizin Azatlısı Ve Dadısı Ümmü Eymen (R.A.)'Nın Vefatı

 

Efendimize babasından miras kalmış bir cariye idi. Asıl adı Berake idi. O Muhacirin'in ulularından biridir. Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömer onu ziyaret ettiklerinde Ümmü Eymen ağlamış, Ebu Beki- (r.a.) da ona: "Allah katında olan şeyle Efendimiz için daha hayırlı iken sen ağlıyor musun?" demişti. Bunun üzerine Ümmü Eymen validemiz de: "Ben senin söylediğin şeye ağ­lamıyorum, ağlıyorum zira bize gökten bir daha vahiy gelmeyecek." deyince onları da heyecanlandırıp ağlattı.[97] Efendimizden beş ay sonra vefat etmiştir.[98]  Üsame b. Zeyd (r.a.)'m annesidir.[99]

 

Ümmü Eymen'in Menkıbelerinden Biri

 

Cerir b. Hazm der ki: Osman b. EI-Kasım'i şöyle derken iştittim: Ümmü Eymen (r.a.) hicret edip giderken er-Ravha (denen Mekke ile Medine arasında, El-Für'a'ya bağlı bir yer olan)'dan beride bir yerde gecelemeye mecbur kalmıştı. Çok susamış ama yanında hiç su kal­mamıştı. Tam o sırada gökten kendisine bir kova uzatılmış ve ondan içimişti. Kendisi şöyle söylerdi: "ben çok sıcak günlerde oruç tutar­dım, tam kendimi susuzluğa maruz bıraktığım halde hiç susamadım."[100]

Ebû Huveyris'in nakline göre Huneyn savaşında Ümmü Eymen as­kerlere "Allah ayakklarınızi düşmana karşı sabit kılsın diye dua etmek isteyince "Sebbete" kelimesindeki 's'yi harfi ile söyleyeceği yerde (aslı arap olmadığından olsa gerek) l" (sin) harfi ile söyleyince, (mana Allah ayaklarınıza söğdürsün olmuş) Peygamberi­miz de ona hitaben: " Sus yâ Ümmü Eymen! Zira sen sürçük dillisin" buyurdu.[101]

Vakidi, Ümmü Eymen'in Osman (r.a.)'ın ilk halifelik yılına kadar yaşadığını öne sürer.[102]

 

Ebu Bekr'in Oğlu Abdullah'ın (R.A.) Vefatı

 

Rivayete göre ilk müslüman olan tabakada olmasına rağmen her hangi bir savaşa katılmamıştır. Taif fethinde Ebu Mihcen es-Sakafı'nin attığı bir okla yaralanmış ve uzun süre ağrısını çekmişti. Daha sora yara iyileşir gibi olmuşsa da ardından tekrar patlayarak hastalığı ağırlaştı. On birinci hicri yılın Şevval ayında vefat etmiştir. Cenazesini kabrine Ömer, Talha ve kardeşi Abdurrahman b. Ebu Bekr inerek koymuşlardır. Bunu Muhammed b. Cerir ve diğer tarihçiler böyle söylemişlerdir.[103]

Yine bir rivayete göre, Efendimizle Ebu Bekr Sevr mağarasında ge­çirdikleri üç gün içinde onlara yiyeceklerle Kureyşlilerin ne yaptıkları haberini getiren de bu Abdullah b. Ebu Bekr (r.a.) imiş.[104]

 

Ukkaşe B. Mıhsan El-Esedî

 

Lakabı Ebû Mıhsan olup ilk müslümanlardandır. Kur'an'da geçen Sâbikûn-u Evvelîn'den biridir. Peygamber Efendimiz ona: Ona Ukaşe senden önce ulaştı." hadisi ile Cennete girmesi için dua etmişti.[105] Hem Bedir, hem de Uhut savaşına katıldı. Efendimiz onu herhangi bir çarpışma olmadan geri döndükleri El-Ğamr seriyyesinde seriyye komutanı yapmıştı.[106]

Mihsan kızı Ümmü Kays (Ukkaşe'nin bacısı)'dan rivayet göre: Rasul-ü Ekrem (s.a.v.) vefat ettiğinde Ukkaşe kırk dört yaşındaydı. Efendimizin vefatından bir yıl sonra Ebu Bekr'in hilafeti zamanında hicri on ikinci yılda, Büzaha suyu başında cereyan eden savaşta şehid oldu.  Kendisi bir erkek güzeliydi.

Yine Buzaha savaşının on ikinci yılda yapıldığı rivayet edilir. Lakin doğru olan o harbin hicri on birinci yılda olduğudur. Ukkaşe'yi Tuleyha el-Esedi öldürmüştü.

Bedir savaşında Ukkaşe (r.a.) güzel bir imtihan geçirdi. Elindeki kılıcı kırılmış, Peygamberimiz de ona bir hurma dalı yahut bir sopa vermiş, o da eline alır almaz ağaç kılıç oluvermişti. O da bununla sa­vaşmış ve daha sonra onunla birçok savaşa katılmıştı.[107]

Ebu Hüreyre ve İbni Abbas ondan hadis rivayet etmişlerdir.[108]

 

Sabit B. El-Akram

 

Sabit (r.a.) Sa'leb b. Adiy b. Aclan olarak neseblenir. Aclan oğulları Zeyd b. Malik oğulları ile sulh anlaşması yapmışlardı. Sabit (r.a.) Be­dir ve diğer savaşlara katılmıştır. Son keresinde Halid b. Velid onunla Ukkaşe'yi iki at üzerinde düşmanı gözetlemeleri için görevlendirip yola çıkarmıştı. Onları Tuleyha ile kardeşi öldürdüler. Vakidi'inin ri­vayetinde onların hicri on ikinci yılda Buzaha'da yapılan savaşta öldü­rüldüğü geçer. Yine Vakidi'nin demesine göre Sabit b. Akram (r.a.) Ensar'ın ileri gelenlerinden bir zat idi.[109]

 

Velid B. Umara B. Velîd B. Muğîra El-Mahzûmî

 

Velid (r.a.) Ebu Ubeyde (r.a.)'ın kardeşi olup, ikisi de amcaları olan Halid b. Velid ile beraber katıldıkları El-Bütah suyu başındaki çarpış­mada hicri on birinci yılda şehit düştüler. Babalan Umara da Amr b. El-As'la beraber (müslüman olmadan önce Kureyş adına) Necaşi'ye giden bir kimse olup oradaki hikayesi çok meşhurdur (ki daha önceki Habeş hicreti bölümünde anlatılmış idi.). Uzun yıllar yaşayıp çok son­raları Ölmüştür.[110]

 

Hicri On İkinci Yıl Olayları

 

En meşhur olan rivayetlere göre bu yılın başında Yemame olayı ce­reyan etmiştir. Müslümanların Emiri, Halid b. Velid, kafirlerin başı da Müseylemtü'l Kezzab idi. Allah Müseyleme'yi kahretti, lakin ashab-ı kiramdan pek çoğu burada şehid oldu.[111]

 

Vefatlar Muhacirinden Şehit Olanlar Ebu Huzeyfe B. Utbe B. Rabî'a B. Abdi Şems B. Abdi Menâf  B. Kusay

 

Denildiğine göre adı Mehşem (Hüseyni, Haşini ya da Kays) idi. Efendimiz Mekke'de iken daha Daru[112] Erkam'a girmeden Önce müslüman oldu. Bedir ve sonraki savaşlara katıldı. Habeşistan'a hem ilk, hem de ikinci hicrette bulundu. Orada iken Süheyl b. Amr kızı Sehle'den Muhammed b. Ebî Huzeyfe adlı çocuğu doğdu ki, daha sonra Mısırlıları Hz. Osman (r.a.)'ı öldürmeye teşvik eden bu çocuk idi.[113]

Ebû-z- Ziııad'daıı şöyle dediği nakledilir: "Ebu Huzeyfe b. Utbe Bedir günü babası Utbe'yi çarpışmak için meydana çağırdı. Bacısı Hinci b. Utbe (ki bu kadın Muaviye'nin annesi idi) bunu duyunca:

1- Bire Uğur kuşu mel'un olan, şaşı gözlü, çarpık dişli herif! Dinde insanların en şerlisi Ebu Huzeyfe!

2- Seni küçüklükten terbiye ederek hiç de eğrisi büğrüsü olmayan bir genç olarak yetiştiren babaya teşekkürün bu mu olacaktı?" dedi.[114]

Ebu Huzeyfe uzun boylu güzel yüzlü, eğri dişli ve şaşı gözlü idi. Yenıame savaşında şehit edildiğinde elli üç yaşındaydı.[115]

 

Salim (R.A.) (Ebu Huzeyfe'nin Kölesi)

 

 Musa   b.    Ukbe   anlatıyor:    Salim'in   babası   Ma'kıl'dir.    Aslı Istahar'dan olup Ebû Huzeyfe'ye köle olmuş idi. Lakin eşi Sübeyte bn. Ye'âr onu azad ettiği için Ebû Huzeyfe de onu kendine oğulluk edindi.[116]

İbnu Ebi Müleyke, Kasım b. Muhammed'den şöyle nakleder: -Süheyl b. Amr kızı Sehle, Nebi (s.a.v.)e geldi (bu Ebu Huzeyfe' nin hanımı idi) ve: "Salim hâla benim yanımda. Artık o erkeklerin hisle­rini kavrayabileceği yaşa ulaştı, ne yapayım" diye sordu. Nebi (s.a.v.) de: Sen de onu emziriver, böylece o sana kendi mahremlerinin mahremliği gibi mah­rem olur." buyurdu. Ümmü Seleme (r.a.)'dan bu konuda "Nebi (s.a.v.)'in hanımları bu şekil bir emzirme ile kardeşlik olmadığı için bu yaşta emen hiç kimseyi yanlarına koymazlar ve 'bu Pasulullah'm sadece Salime ait bir uygulamasıdır' derlerdi." dediği nakledilmiştir.[117]

îbni Ömer (r.a.) der ki: Ebu Huzeyfe'nin Mevlası Salim Medine'ye göç edene kadar Mekke'de Muhacirîn'e imamlık ederdi. Zira o Muha-cirîn'in en iyi Kur'an okuyanı idi.[118]

Vakidi, Eflah b. Saîd'in kendisine Ka'b el-Kurazî'nin şöyle dedi­ğini anlattığını nakleder: Salim Küba'da da Muhacirlere imamlık edi­yordu. Aralarında Ömer b. El-Hattab da vardı ve Rasulullah (s.a.v.) henüz Medine'ye gelmemiş idi.[119]

Hanzala b. Ebi Süfyan, Abdurrahman b. Sabit aracılığıyla Hz. Aişe (r.a.)'dan şöyle dediğini anlatır:

-Bir gece Rasulullah (s.a.v.) benim hücreme gecikmemi sorarak "Seni ne alıkoydu?" diye sordu. Ben: "Ben mescitte şimdiye kadar duyduğum en güzel sesle Kur'an okunduğuna şahit oldum." dedim. Rasulullah (s.a.v.) de hemen ridasını alıp onu dinlemeye çıktı. Meğer o, Ebu Huzeyfe'nin mevlası Salim imiş. Nebi (s.a.v.) ona: " Benim ümmetim arasında senin gibi birini yaratan Al­lah 'a hamd olsun" buyurdu. Bu isnadı kavı bir hadistir.[120]

Abdullah b. Numeyr, Ubeydullah-Nafi isnadıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan şöyle anlattığını nakleder:

-Muhacirler gelip Küba köyünün yanı başındaki El-Usbe'de ko­nakladılar. Onlara Ebu Huzeyfe'nin mevlası Salim imamlık ediyordu. Çünkü onların Kur'an'ı eni iyi bileni Salim idi ve aralarında Ömer (r.a.) ile Ebu Seleme b. Abdirrahman da vardı.[121]

Mulıammed b. İbrahim et-Teymî'den: "Rasulullalı (s.a.v.), Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Salim ile Ebu Ubeyde b. Cerrah arasında ahiret kardeşliği tesis etmişti." dediği nakledilir.[122]

İmam Ahmed Müsned adlı eserinde Affan-Hammad-Ali b. Zeyd-is-nadıyla Ebu Râfı'den Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:

-"Arapların kadın ve çocuk olan esirlerinden benim vefatıma yeti­şen (sağ olan) herkes Allah'ın malından bedeli ödenerek hür kılınsın/' Bunu duyan Said b. Zeyd: "Peki sen müslümanlardan birini yerine tavsiye etsen olmaz mıydı? Böylece insanlar sana daha çok güvenirdi. Ebu Bekr (r.a.) böyle yapıp insanların güvenini kazandı." deyince, Hz. Ömer (r.a.): "Ben arkadaşlarımdan bir kısmını pek kötü hırslı gördüm. Ben halifelik işini şu (ehli şûra olan) altı kişiye[123] havale ediyorum." de­dikten sonra: "Ah keşke şu iki kişiden biri yaşayıp sağ olsaydı da bu işi ona havale edebilseydim, onlara güvenirdim. Bunlar Ebu Huzeyfe'nin mevlası Salim ile Ebu Ubeyde b. Cerrah'tır." dedi.[124]

Abdullah b. Amr (r.a.) der ki: Rasulullalı (s.a.v.) Efendimiz:

Kur'anı şu dört kişiden, Abdullah b. Mesud, Übeyy b. Ka'b, Muaz b. Cebel ve Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Salim/den okumasını isteyin." buyurdu.[125]

Vakidi kendine has senedi ile Muhammed b. Kays b. Şemmas'ın şöyle dediğini nakleder: Yemame harbinde müslümanlar gerileyince Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Salim: "Rasulultah'la olduğumuzda biz böyle yapmazdık" deyip kendisi için bir siper kazıp içine girdi. Muha­cirlerin bayrağı o gün ondaydı. Sonra şehit düşene kadar çarpıştı. Yıl hicri on ikinci senesi idi.[126]

Ubeyd b. Ebi'l Ca'd, Abdullah b. Şeddâd b. El-Hâd'dan naklediyor: Salim (r.a.) Yemame harbinde şehit düşünce Ömer (r.a.) onun mira­sını sattı. İki yüz dirhem tutan parayı götürüp annesine vererek: "Bunu

harca!" dedi.[127]

Bir başka rayı de: "Salim ile Mevİasının başları birbirlerinin ayak­lan yanında Ölü olarak bulundular" diye nakleder. Salim (r.a.) Bedir harbine ve diğer gazalara katılmıştı.[128]

 

Şucâ B.Vehb (R.A.)[129]

 

Künyesi Ebu Vehb Rabia el-Esedi'nin oğlu olup, Muhacirlerden ve Bedir savaşına katılanlardan biriydi. Geyet uzun boylu ince ve kam­burca biriydi. Habeşistan'a göç etmişti. Denildiğine göre "Rasulullah (s.a.v.) onunla Evs b. Havli'yi kardeş yapmıştı"[130]

Nebi (s.a.v.) onu yirmi dört kişilik bir seriye'nin başında cihada yollamıştı. Onlar da epeyce koyun ve sığır ele geçirdiler.[131]

Şucâ'a (r.a.) Efendimiz tarafından Şam diyarındaki Fe-öuta'da hü­küm süren Ğassanî emiri Haris b. Ebi Şemir'e elçi olarak gönderil­mişti. Haris müslümanlığı kabul etmedi ama Hacib-i Müray İslâm di­nine girdi. [132]

Şucâ'a Bedir ve diğer gazalara katıldı. Yemame harbinde kırk küsur yaşındayken şehid olmuştur.[133]

Şucâ'a, Abdi Şems oğulları ile anlaşmalı idi.[134]

 

Zeyd B. El-Hattab (R.A.)

 

Soyu: Zeyd b. El-Hattab b. Nüfeyl el-Adevî el-Kuraşî'dir. Lakabı Ebu Abdirrahman'dır. Hz. Ömer'den daha yaşlı olup ondan önce de müslüman olmuştu. Çok uzun boylu esmer tenli idi. Bedir ve diğer gazvelere katıldı.[135]

Uhut harbinde, kardeşi Hz. Ömer (r.a.) ona: "al şu zırhımı giy" diye teklif edince ona: "Senin istediğin gibi ben de şahadet mertebesine ermek istiyorum." diyerek zırhı kabul etmemiş idi.[136]

Zeyd (r.a.)'ın, Ebu Lübabe b. Abdi'l Münzir kızı Lübabe'den

Abdurrahman adında bir oğlu vardır.[137] Denildiğine göre: "Rasulullah (s.a.v.) Zeyd ile Maan b. Adiy el-Aclanî arasında kardeşlik tesis etti."[138]

Asım b. Ubeydillah, Abdurrahman b. Zeyd b. El-Hattab aracılığıyla babası Zeyd'den Nebi (s.a.v.): Dikkat edin, köleleriniz sizin kölelerinizdir. Onlara yediği­nizden yedirin, giydiğinizden giydirin..." buyurduğunu anlatır.[139]

Gelen haberler arasında: "Yemame harbinde Müslümanların san­caktarı Zeyd'in oğlu şehit düşene kadar bayrağı düşman saflarına doğru ilerleyerek taşımış, şehid olunca bayrağı Ebu Huzeyfe'nin azat­lısı Salim (r.a.) almış olduğu" nakledilir. Zeyd (r.a.) Yemame harbinde müslümanlara bağıra bağıra şöyle diyordu: Allahım! arkadaşlarımın firarından dolayı senden özür dilerim. Müseylemetu'l kezzab'la, Muhakkem b. Et-Tufeyl'in getirdiği sapıklıktan sana sığınırım.[140]

Vakidi der ki: bana Abdullah b. Ca'fer, hem İbni Ebi Avn'dan, hem de Abdu'l Aziz b. Macişun'dan şöyle dediklerini haber verdi:

-Ömer (r.a.) "Mütemmem b. Nüveyra'ya: Kardeşiyin Ölüm acısın­dan sana en etkili olanı hangisi idi?" dîye sordu. Mütemmem de: "Şu gözüm daha önce kör olmuştu. Ben kardeşime sağlam gözümle ağla­maya başladım. Kör gözüm de yaş akıtarak sağlam gözümü (acısına yaşla iştirak ederek) mutlu edene kadar ağlamıştım." dedi. Ömer (r.a.) da: "Bu ne şiddetli bir üzüntüdür." dedi. Daha sonra Ömer (r.a.) Mütemmem'e: "Allah Zeyd b. El-Hattab'a rahmet etsin! Ben sanıyo-

rum ki eğer şiirle ağıt yakmaya gücüm yetseydi senin kardeşine yaptı­ğın ağıt gibi ben de ağıt yakardım." deyince Mütemmim: "Eğer karde­şim de Zeyd gibi Yemame harbinde şehid olsaydı ona asla ağıt yak­mazdım." deyince Ömer durumu kavrayıp kardeşi için taziyede bu­lundu. Onun ölümüne pek üzülmüş idi. "Elbet saba yeli esip Zeyd'in kokusunu getirecek." derdi. Ravi İbnu Ebi Avn der ki: Ömer şiir inşad etmeyi bilmez, hatta bir tek beyti bile kaidesiyle söyleyemezdi.[141]

Ömer (r.a.)'dan nakledildiğine göre: "Benden önce müslüman oldu ve benden önce şehit oldu." dermiş.[142]

Hz. Zeyd (r.a.)'dan oğlu Abdurrahman ve Abdullah b. Ömcr (r.a.)'lar hadis rivayet etmişlerdir. "Evlerde yaşayan haşaratın öldü­rülmesi" konulu hadisi, İbni Ömer (r.a.) amcası Zeyd'den nakletmiştir.[143]

Yemame harbinde şehid edilmiştir. Kimilerince "Büzaha"da öldü­rüldüğü de söylenir.[144]

 

Hazn B. Ebi Vehb (R.A.)

 

Nesebi: Hazn b. Ebi Vehb b. Amr .b Aiz b. Imran b. Mahz'um el-Mahz'umî (r.a.). Kendisi hicret eden sahabelerdendir. Denildiğine göre Mekke fethi sırasında İslama girmiş idi. Kendisi tabiîn'in en ileri gelenlerinden Saîd b. Müseyyeb'in dedesidir. Peygamberimiz (s.a.v.) onun adının anlamının "Tasa" olduğu için değiştirmek istemiş v

Sen Sehl (kolay anlamlı) ol" buyurmuştu. Lakin o: "Ben adımı de­ğiştirmeyeceğim." dedi.[145]

Yemame harbinde şehid edilmiştir. Kimilerince "Büzaha"da öldü­rüldüğü de söylenir.[146]

 

Abdullah B. Süheyl (R.A.)

 

Nesebi: Abdullah b. Süheyl b. Amr b. Abdi Şems b. Abdi Vüdd el-Kureşî el-Amirî'dir. Lakabı Ebu Süheyl'dir.

Yemame günü otuz sekiz yaşında iken şehit oldu.

Bedir harbine, müşrik Kureyşlilerle beraber katılmaya gelmiş, ge­lince de Müslümanlara iltica ederek, Müslüman saflarında yer alarak Bedir harbinde bulunmuştur.[147]

Vakidi der ki: Ebu Bekr (r.a.) hacca gittiğinde Mekke'de Abdul­lah'ın babası Süheyl'e rastlayıp "başın sağ olsun" taziyesinde bulun­muştu. Süheyl de: "Bana Peygamber (s.a.v.)'in: Şehid, ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecek' buyurduğu ulaştı. Umarım ki oğlum da şefaate benden başlar." dedi.[148]

Bu Abdullah b. Süheyl (r.a.) Habeşistan'a ilk hicret eden müslümanl ardandı.[149]

 

Malik B. Amr (R.A.)

 

Kendisi Ganm oğulları ile anlaşmalıdır. Muhacirlerden olup Bedir savaşına katılanlardandır ve Yemame savaşında şehit düşmüştür.[150]

 

Tufeyl B. Amr Ed-Devsî (R.A.)

 

Kendisine Zü'l Kutneteyn[151] denilirdi. Ebu Bekr (r.a.)'ın hilafeti zamanında Medine'ye geldi. Yemame savaşma katılıp oğluyla beraber orada şehit düştü. Tufeyl (r.a.) çok asil ve şair bir zat idi.

İbnu Abdi'l Berr "El İstîâb" adlı eserinde Tufeyl'in tercerhe-i halini çok uzun anlatarak onun Mekke'de nasıl İslâm'a girdiğinden söze başlayarak haberi anlatıp sonunda sözü şuraya getirir:

Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk'ın ordusunu Müseyleme üzerine gönderi­şini Tufeyl bizzat şöyle diyerek anlatır: "Beraberimde oğlum Amr da olduğu halde bu sefere katıldım, yolda bir rüya gördüm ki, rüyamda başım tıraş olundu, ağzımdan bir kuş çıktı ve sanki bir kadın beni fer-cine sokar gibi yaptı. Ben bu rüyamdaki başımın tıraş edilmesini ka­famın kesileceğine, ağzımdan çıkan kuşun ruhum olacağına ve kadı­nın da ölünce gömüleceğim toprak olacağına yormuş idim."

îbni Sa'd'ın dediğine göre Tufeyl (r.a.) Peygamberimize gelip "kendisinin kavmi arasında sözü tutulduğunu dönüp onlara davet yapacağını bil vesile bu davette Al­lah'ın kendisine yardımcı olması için dua edivermesini istedi. Nebi (s.a.v.) de: "Al­lah'ım ona bir mucize ver!" diye dua etti. Allah da onun başına bir nur indirdi. Bu yüzden ona "Zü'n Nûr" da denirdi.

Tufeyl Yemame'de şehit oldu.[152]

 

Yezîd B. Rukayş B. Rubab Eş-Esedî (R.A.)

 

Yezid b. Rukayş (r.a.) da Bedir savaşına katılan ashabdan biri idi ve Yemame harbinde şehit düşmüştür.[153]

 

Diğer Şehit İsimleri (Muhacirîn'in Devamı)

 

Yemame'de şehit düşen diğer isimler şunlardır:

1- Hakem b. Saîd b. El-As b. Ümeyye el-Emevî

2- Sâib b. Osman el-Maz'ûn çok genç yaşta olup bir okla şehid oldu

3- Yezid b. Sabit b. Dahhak b. Zeyd el-Ensarî -Zeyd b. Sabit'in kardeşidir-

4- Mahrame b. Şüreyh eş-Hadramî (Abdi Şems oğullarının antlaşmalısı)

5- Cübeyr b. Malik, bu Cübeyr'in annesi Buhayne olup Ezd kabilesinden Abdulah b. Malik'in kardeşiydi. Ezdli'ler Muttahb b. Abdi Menâf oğulları ile sulh anlaşmaları vardı

6- Zübeyr'in kardeşi Sâib b. El-Avvâm b. Huveylid el-Esedi

7- Saîd b. Müseyyeb'in amcası Vehb b. Hazn b. Ebi Vehb el-Mah'zûmî

8- Kardeşi Hukeym b. Hazn

9- Diğer kardeşleri Abdurrahman b. Hazn

10- Babaları Hazn b. Ebi Vehb el-MaHz.ûmî ki adı yukarda geçmişti.

11- Malik b. Rabîa, Abdi Şems oğullarıyla anlaşmalı

13- Ebu Ümeyye Safvan b. Ümeyye b. Amr

14- Kardeşi Malik b. Ümeyye ki yukarda geçti.

15- Abduddâr oğullarının anlaşmalısı olan Yezid b. Evs

16- Huyey b. Câ­riye es-Sakafı (bir rivayette adı Mualla)

17- Habib b. Esîd b. Câriye es-Sakafî  

18- Velid  b.   Abdi   Şems  b.  El-Muğîra  el-MaHz.ûmî  

19- Abdullahb. Amr b. Becra el-Adevî

20- Ebu Kays b. El-Haris b. Kays es-Sehmî

21- AbduIah b. El-Haris b. Kays es-Sehmî

22- Ebu Kays'm kardeşi Abdullah b. El-Haris b. Kays es-Sehmî. Bu iki kardeş aynı zamanda Habeşistan'a göç eden muhacirlerdendir,

23- Abdullah b. Mahrame b. Abdi'l Uzza b. Ebi Kays b. Abdi Vüdd b. Nasr el-Âmirî, İlk muhacirîndendir. Bedir ve diğer gazalara da katıldı. Lakabı Ebu Muhammed olup kırk bir yıl yaşadı. Nevfel b. Müsahık b. Abdullah onun torunudur.

24- Amr b. Üveys b. Sa'd b. Ebi Sarfı el-Anıirî

25- Selîyt b. Seliyt b. Amr el Âmiri

26- Rabia b. Ebi Hars elÂmirî

27- Ab-dullah b. El-Haris b. Rahsa ki Âmir oğullarındandır

28- yukarda adı geçen Sâib b. Osman b. Muz'ûn'a gelince: O, Efendimizin candan se­vip ölümüne çok hüzünlendiği Osman b. Maz'ûn'un oğlu olup nesebi Sâib b. Osman b. Maz'ûn b. Habib b vehb b. Huzâfe b. Cümah şeklin­dedir. Annesi de Beni Selim kabilesinden Hukeym binti Zaife binti Âs b. Ümeyye b. Abdi Şems kızı Havle'dir. Habeş'e ikinci hicrete katı­lanlardandır. Rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) onunla Harise b. Süraka el-Ensari'yi kardeş yapmıştı. Harise Bedir'de şehit oldu. Saib de Bedir okçularındandı. Sahih olan o ki, Bedir'e katılmış Yemame harbinde isabet eden bir ok yarasıyla şehit olmuştur.[154]

 

Ensar'dan Yemame'de Şehit Olanlar Abbâd B. Bişr (R.A.)

 

Nesebi: Abbâd b. Bişr b. Vakş b. Zuğba b. Ze'ûrâ b. Abdi'l Eşhel el-Evsî sekinde olup Bedir'e katılanlardandır. Lakabı Ebu'r Rabr olup Sahabenin ulularından biridir. Kırk beş yıl yaşadı. Peygamberimizin yanında bir gece geç vakte kadar kalıp evine dönerken elindeki bas­tonu parlayarak (yolu aydınlanan) odur.[155]

Abbad (r.a.), Mus'ab (r.a.) vasıtasıyla İslama girdi. Ka'b b. Eşrafı öldüren seriyyede vardı.[156]

Peygamberimiz onu Müzeyne ve Beni Süleym kabilelerinin zekat toplama ve Tebuk'teki zekatların koruma memurluğuna görevlendirdi. Yemame harbinde güzel bir imtihan geçirdi. O müslüman yiğitlerden biriydi.

Hz. Aişe der ki: Ensar'da üç kişi var ki, kimse fazilette onları ge­çemez. Üçü de Abdu'İ Eşhel oğullarındandır.

1- Sa'd b. Muaz

2- Üseyd b. Hudayr

3- Abbad b. Bişr. Bu haberi İbni İshak, Yahya b. Abbad, ba­bası Abbad aracılığıyla Hz. Aişe'den nakleder.[157]

Muhammed b. Ca'fer b. Ez-Zübeyr'den rivayete göre Abbad b. Abdillah b. Ez-Zübeyr, Hz. Aişe'den şöyle nakletmiş:

-Bir gece Rasuhıllah fs.a.v.) benim evimde teheccüde kalkmıştı. Abbad b. Bişr'in (kuran okuyan) sesini duyunca bana: "Yâ Aişe! bu Abbâd'in sesi değil mi?" diye sordu. "Evet" dedim. Efendimiz de: "Allah'ım ona mağfiret et" diye dua etti.[158]

Derim ki: Hammad b. Seleme, İbni İshak-Husayn b. Abdirrahman b. Abdillah el-Hatmi-Abdurrahman b. Sabit el-Ensari isnadıyla merfu olarak Abbad (r.a.)'tan Efendimizin: " Ey Ensar topluluğu! Siz iç elbisesi, diğer insanlar da dış elbisesi gibidir." buyurduğunu nakleder.[159] Ali b. El-Medinî "Abbad'in başka hadisini hiç bilmiyorum, der.[160]

 

Ensar Şehitler Ma'an B. Adiyy[161]

 

Nesebi: Ma'n b. Adiy b. El-Ced b. EI-Aclân el-Ensarf dir. Malik b. Avf oğullarıyla anlaşmalılardan biridir. Hem Akabe biatında hem de Bedir'de bulunmak şerefine erenlerden biridir. Daha müslüman olma­dan önce de okuma yazma bilirdi. Bu gün hâla onun sülalesi devam etmektedir. Bunu İbni Sa'd söylüyor.[162]

Zühri, Ubeydullah b. Abdillah aracılığıyla İbni Abbas'tan nakleder:

-Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömer Beni Saîde avlusunda (hilafeti görüş­mek üzere toplanan) Muhacirin1 in yanına görüşmeye giderken kendi­lerine rastlayarak onlara: "Siz bu konuyu görüşmek için onlara git­memenizde hiç bir sakınca yoktur. Siz kendi işinize kendiniz karar ve­rin!, diyen iki kişiden biri Ma'an (r.a.) idi." demişti.[163]

Urve der ki: Bana ulaşan bilgiye göre ashabı kiram Peygamber (s.a.v.)'in vefatında ağlamaya başlayarak: "Keşke biz ondan önce öl­müş olsaydık. Ondan arkaya kalarak fitneye düşmekten korkuyoruz." dediler. Bunu duyan Maan b. Adiy: "Lakin vallahi ben ondan önce

ölmeyi istemiyorum, Zira onu hayatta iken tasdik ettiğim gibi öldük­ten sonra da tasdik edeyim istemiştim." dedi.[164]

Maah (r.a.), Müseyleme ile yapılan çarpışmada, yani Yemame har­binde şehid oldu.[165]

 

Abdullah B. Abdullah B. Übey

 

Nesebi: Abdullah b. Abdillah b. Übey b. Malik b. Haris b. Ubeyd b. Malik b. Salim (bu Salim'e karnı büyük olduğundan göde Salim de­nirdi) b. Ğanm b. Avf b. Hazrec el-Ensarî'dir. Dedesi Ubey b. Selul diye tanınırdı. Bu Selul, Übey b. Malik'in annesidir. Bu kadın Huzâa kabilesinden idi. Babası Abdullah b. Übey meşhur bir münafıktır.

Abdullah b. Abdillah (r.a.) ise sahabenin faziletlilerinden biri olup adı Hubâb idi. Babası ona bu künyeyi vermiş ise de İslama girdiğinde. Nebi (s.a.v.) ona 'Abdullah' adını verdi.[166] Bedir ile daha sonraki harp­lerde bulundu.

Hafız İbni Mende'nin anlattığına göre; Uhut günü burnu yaralan­mıştı. Peygamber (s.a.v.) ona (koktuğundan şikayet etmesi üzerine) (eğer bu rivayet doğru ise) altından bir burun yaptırmasını emretmiş idi.[167]

Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre Abdullah b. Abdullah (r.a.) şöyle diyor: "Azı dişim düşmüştü, Nebi (s.a.v.) bana altından bir diş edinmeme izin verdi." diyor.'

Bu rivayet, İbni Mende'nin (burun) rivayetinden daha doğrudur. Hz. Abdullah da Yemame harbi gününde şehit düşmüştür.[168]

 

Sabit B. Kays B. Şemmâ El-Ensari (R.A.)[169]

 

Hazreç kabilesinin Haris oğullarındandır. Bedir harbinde bulunma­mıştır, daha önce de geçtiğ gibi Ehl-i Ridde (dinden dönenler) üzerine gönderilen askerin Ensar grubunun komutanıydı.

İbni îshak, Sabit b. Kays'ın arkadaşlarına: "Ey müslümanlar toplu­luğu! Kendinizi ne kötü bir şeye (korkup gerilemeye alıştırmişsınız!" diye bağırıp sonra şehit düşünceye kadar düşmanla çarpıştığını anlatır.[170]

O gün müslümanlar yalancı Peygamberin ordusuna hücum edip onları oradaki bahçeye girmeye mecbur bırakmışlardı. Behçede Allah düşmanı Müseyleme de vardı. Berâe b. Malik (r.a.) müslümanlara "Beni kaldırın da bahçeye gireyim!" dedi. Onu kaldırdılar. Bahçe du­varına çıkınca onların üzerine atılarak çarpışmaya başladı ve bahçe kapısını İslâm ordusuna açıverdi.[171]

 

Ebu Dücâne Simak B. Haraşe (R.A.)[172]

 

Soyu: Ebu Dücâne, Simâk b. Hareşe b. Levzân b. Abdi Ved b. Zeyd el-SâidîMir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin, Ebu Dücâne ile Utbe b. Ğazvân arasında kardeşlik bağı te'sis ettiği söylenir.

Vakidî der ki: Uhut harbinde Ebu Dücâne (r.a.) Efendimiz (s.a.v.)'e "ölüme kadar" biat ederek yerinden hiç ayrılmamıştı. O Müseylenıe'ye karşı yapılan savaşa katılanlar arasında bulunup, o gün şehit düşmüş idi.[173]

İbni Sa'd Tabakatında: "Ebu Dücane'nin bu gün bile Medine ve Bağdat'ta sülalesi mevcuttur." der.[174]

Zeyd b. Eşlem analtıyor: Bir gün hasta olan Ebu Dücane'nin yanına arkadaşları ziyerete girmişlerdi. Yüzü tıpkı hilal gibi pırıl pırıldı. Ken­disine: "yüzündeki bu pırıltı ne?" diye sorulunca şöyle cevap verdi: Benim kendi katımda yaptığım amellerin en sağlam olanı şu iki şey­dir:

1- Ben beni ilgilendirmeyen hususlarda hiç konuşmazdım.

2- Kalbim müslümanlara karşı tam olarak açıktı, yani kalben onlara hiç kötü düşünmezdim.[175]

Enes (r.a.)'tan da şöyle dediğini anlatır: Ebu Dücâne (YemameMeki o bahçe duvarından) kendini bahçenin içine atıp ayağını kırmış buna rağmen kırık ayakla çarpışa çarpışa şehit düşmüştür.[176]

 

Umara B.Hazm(R.A.)[177]

 

Nesebi: Umare b. Hazm b. Zeyd b. Levzân olup Neccâr kabilesinin Mâlik oğullan boyundandır. Amr b. Hazm'ın kardeşidir.

Umara (r.a.) Efendimize yapılan ilk biat Akabe'de ve Bedir sava­şında bulunma şerefine ulaşmıştır. Mekke fethinde Malik b. Neccar oğulları'nin buyrukîarlığını o yapmıştı. Kendinden sonra nesli devam etmedi.[178]

 

Ukbeb. Âmir (R.A.)[179]

 

Nesebi: Ukbe b. Amir b. Nâbi' b. Zeyd b. Haram es-Sülemî... Birinci Akabe biatma katılmıştı. Ensar'm Mekke'ye gelerek îslâmı seçen ilk altı kişiden biridir. Bedir harbinde ve diğer gazalarda bulun­muştur. Nesli devam etmemiştir.[180]

 

Sabit B.Hezzâl (R.A.)[181]

 

Ensar'm Salim b. Avf oğullarındandır. Bir kısım alimlere göre Be­dir harbine katılmıştır. Yemame'deki Müseylemetü'l kezzab harbinde şehit düşmüştür.[182]

 

Ebu Ukayl B. Abdillah (R.A.)[183]

 

Nesebi Ensar'm Cahcaba oğullarından Sa'lebe oğlu Abdulah'in oğludur. Asıl adı AbdurrahmanMır. Bedir harbi başta olmak üzere bütün savaşlara katılmıştır. Ensar'm önde gelenlerinden biridir. Yemame savaşında kendisine bir ok isabet ederek saplandı. Oku ye­rinden çıkarıp yarasını bağladı ve kılıcını alarak şehit olana kadar sa­vaştı. Cesedi bulunduğu zaman vücudunun ekserisi yara almış durum­daydı.[184]

 

O Gün Şehid Olan Diğer Ensar'lar

 

1- Abdullah b. Atık

2- Rafî b. Sehl

3- Hacib b. Yezid el-Esheiî

4- Sehl b. Adiy

5- Malik b. Evs b. Atik

6- Kardeşi Umeyr b. Evs b. Atîk

7- Cahcaba oğullarından Talha b. Utbe

8- Haris'in kölesi Rabâh

9- Ensar'ııı anlaşmalısı Maan b. Adiy el-Aclam

10- Cahcaba oğullarından Cerv b. Malik b. Âmir el-Ensarî (Cezv de denir)

11- Bedir'e katılan­lardan Vedeka b. İyas b. Amr el-Hazreci el-Ensari

12- Cervel b. El-Abbas

13- Âmir b. Sabit

14- Bişr b. Abdillah el-Hazrecî

15- Küleyb b. Temîm

16- Abdullah b. Atbân

17- İyas b. Vedeka

18- Esîd b. Yerbû*

19- Sa'd b. Harise

20- Sehl b. Hammân

21- Hımyer kabilesinden Muhâşin

22- Seleme b. Mes'ûd (buna Mes'ûd b. Sinan da denir)

23- Damra b. İyâd

24- Abdullah b. Enis

25- Ebu Habbe b. Ğaziyye el-Mâ-zini

26- Habîb b. Zeyd

27- Habib b. Amr b. Mihsan

28- Sabit b. Halit

29- Ferve b. Nu'man

30- Aiz b. Mâis.

Halife   b.   Hayyat   der  ki:   Yemame'deki   harpte   Muhacirin   ve Ensar'ın şehit düşenlerinin tamam sayısı elli sekiz kişidir.[185]

Rivayet olunur ki: Müseylemetu'I Kezzab öldürüldüğünde yüz elli yaşındaydı. Kendisinin Peygamber olduğunu iddia etmiş idi. Daha Peygamberimizin babası Abdullah bile doğmadan önce Müseyleme'ye "Yemame Rahmanı" adı verilmişti. Müseyleme'nin uydurduğu bir de Kur'anı vardı ki dinleyenleri gülmekten çatlatirdı.[186]

 

Côsa Savaşı[187]

 

Bu yıl Bahreyn tarafındakiIerin dinden döndükleri haberi gelmesi üzerine Hz. Ebu Bekr (r.a.) oraya El-Alâ b. El-Hadramî'yi (r.a.) bir müfrezeyle yolladı. İki taraf Bahreyn'deki Cösa şehri yakınında kar­şılaştı ve Allah mürteddleri hezimete uğrattı. Bunlardan hepsi dinden dönmüş sadece Cârûd'le beraber ufak bir grup dinlerinden ayrılma­mışlardı.[188]

İbni İshak anlatıyor: El-Alâ el-Hadrami onları Cösâ'da muhasara altına almıştı. Muhasara uzaymca, müslümanlar açlıktan neredeyse helak olayazmışlardı. Sonra mürteddler kendi kalelerinde içip sarhoş oldular. El-Alâ da onlara gece saldırdı.[189]

Bir rivayete göre Abdullah b. Abdillah b. Übey Yemame'de değil bu Cosa harbinde şehit edilmiştir. Bedir'e de katılmıştı.[190]

Bu on ikinci yılda Hz. Ebu Bekr (r.a.) dinlerinden dönen Umman halkına Ebu Cehl'in oğlu tkrime (r.a.)'ı bir orduyla gönderdi. Yine Muhacir b. Ebi Ümeyye el-Mah'zumi (r.a.)'ı (Hadramut yakınlarında bulunan bir kale olan ) Nüceyr üzerine yolladı. Onlar da dinlerinden dönmüş ve bu kaleyi merkez etmişlerdi.[191]

Hz. Ebu Bekr (r.a.) yine Ziyâd b. Lebîb el-Ensari'yi bir grup mürteddleri İslah için sefere çıkardı.

îbni İshak der ki: Bana Abdullah b. Ebi Bekr: "Ziyad'm o mürteddler üzerine geceleyin baskın yaparak onlardan dört tane kralı;

1- Hamed  

2- Mihvas

3- Mişrah ve

4- Ebâ'a'yı öldürdü.[192]

Bu yıl içinde Ebu Bekr müslümanlara hac etmeleri için bizzat ken­disi emirlik yaptı.[193]

 

Bu Yıl Vefat Eden Bazı Sahabeler Ebu'l Âs B. Er-Rabî (R.A.)[194]

 

Nesebi: Ebu'l As b. Er-Rabî' b. Abdi Şems el-Abşemi (r.a.). Efen­dimiz (s.a.v.)'in kızı Zeyneb (r.a.)'nın kocası hem de onun teyzesi olan Hâle binti Huveylid b. Esed'in oğludur. Hz. Zeyneb (r.a.)'mn Ebu'l As'dan Ali adında bir oğlu olduysa da bebekken öldü. Bir de Ümame adında kızı doğdu ki, Peygamber (s.a.v.)'in namazda iken omuzunda taşıdığı torunu odur.[195]

Teyzesi Fatıma'nın vefatından sonra Hz. Ali (r.a.) bu Ümame ile evlenmişti. Ebu'l As (r.a.)'a "Cervu'l Batha, Batha'nm aslan yavrusu" adı verilmişti.

Hudeybiye anlaşmasından beş ay önce müslüman oldu, sonra Mekke'ye döndü. Misver b. Mahrame (r.a.) der ki: Peygamber (s.a.v.) Ebu'l As'a akrabalık bağlarını çok güzel sürdürmesi sebebiyle övgü yağdırmış ve: Bana (kızımın üzerine ev­lenme meselesini konuştu) ve bana dediğini tuttu, bana (kızını sana Medine'ye göndereceğim diye) vaadda buunup sözünde vefalı oldu." buyurmuştur.[196]

Derim ki: Ebu'l As (r.a.); "Bütün sevgisine rağmen eşi Zeyneb binti Rasulillah'ı Peygamberimize Medine'ye yollayacağına dair söz ver­miş ve bu sözünde durarak ayrılık acısına katlanmıştır.

Kendisi Kureyş'in önde gelen tüccarlarından ve Ümenasmdan (bu gün bunun tam karşılığı yoksa da birine güvence verebilen' bir nevi Noter, yedi Emin ve benzerî) biri idi. Ona dair izahımız Bedir harbi sonrası olaylarda anlatılmıştı.[197]

Bu yılın zi'l Hicce ayında vefat etti ve Zübeyr (r.a.)'a vasiyet etli.[198]

 

Sa'b B. Cessâme (R.A.)[199]

 

Hicazlı olup El-Leys kabilesindendir. Veddan vadisine kadar göçe­rek gider ve orada konaklardı. Peygamberimize yaban eşeği Zebra he­diye eden odur.[200]

Sa'b (r.a.)'ın hadisini kendinden nakleden İbni Abbas (r.a.)'tır.[201]

Sa:b (r.a.) Ebu Bekr'in Emareti döneminde vefat etti.[202]

 

Ebu Mersed El-Ğanevî (R.A.)[203]

 

Asıl adı Künâze b. Husayıı'dır. Hz. Hamza b. Abdi'l Muttalib ile anlaşmalı idi.

Bedir ve diğer gazalara katılmıştır. Oğlu Mersed de Bedir savaşında bulundu. Oğlu Mersed'in oğlu olan torunu Enîs de sahabelik şerefine erenlerdendir. Vasile b. El-Eska' (r.a.) bu Ebu Mersed (r.a.)'tan: Kabir üzerine oturmayın ve kabre karşı na­maz da kılmayın." hadisini naklediyor.[204]

 

Bu Yılki Hz. Halid'in Fetihleri

 

Yemame'deki dinden dönenlerin fitnesi sürdürülüp işleri bitirilince Hz. Ebu Bekr, Halid b. Velid'i o zaman Hind (daha sonra sind) arzı diye adlandırılan Basra civarına sefere gönderdi. Hz. Halid. Yemame'de kendi ile beraber savaşa katılan askerleriyle birlikte Basra topraklan üzerine yürüdü ve (Dicle kıyısında halice yakın bir yerde kurulmuş olan) El-Übülle üzerine saldırıp orayı ele geçirdi. Oradan (Basra ile Vasit arasındaki) Meysân'a girip oradaki köylerden bir çok ganimet ve esirler ele geçirdi. Sonra da Es-Sevad (Fırat ve Dicle sa­hili) üzerine saldırdı ve (Vasıt'ın yerleşim yerleri olan) Kesker mıntı­kası ile (Vasıt'ın kuruluşundan önce büyük bir yerleşim yeri olan) Zendeverd'i ele geçirdi. Basra umumi valiliğine Kutba b. Katade es-Sudûsi'yi atadı.

Hz. Halid, Ülleyse mıntıkası halkıyla her yıl Receb ayında ödenmek üzere bin dinar vermeleri şartıyla anlaşma yaptı. Daha sonra (Bağdad civarındaki) Nehru'l Melik mıntıkasını ele geçirdi. Ardından Hıyre kralı olan Bukayle, Hz. Halid ile doksan bin dinar vererek sulh anlaş­ması yaptı. Oradan Enbar halkı üzerine yürüyüp onları sulh yapmaya mecbur bıraktı.

Sonra Hz. Halid (r.a.) (Kûfe'nin batısında Enbar'a yakın bir yer olan) Ayıuı't Temr şehrini kuşattı. Ahali, Hz. Halid'in vereceği hükme razı olup teslim oldular. O da (suçluları) öldürüp kadınlardan esir aldı.[205]

Ayn-ı Temr harbinde müslümanlardan Ensar'ın Hazreç kabilesine mensup olan Beşîr b. Sa'd b. Sa'lebe şehid oldu. Lakabı Ebu Nu'man olup büyük sahabelerden biri idi. Bedir savaşı ile Akabe biatında bu­lunanlardandı. Rivayete göre Ensardan ilk İslama giren o idi.[206]

 

Kur'an'ın Tam Metin Olarak Yazılma Emri

 

Yine bu on ikinci yılda, Yemame savaşında ashabı kiram olan, bil­hassa Kurra hafız olanlardan çoğu öldürülüne (Kur'anın unutulacağı korkusuyla) Hz. Ebu Bekr (r.a.), Zeyd b. Sabit'e Kufan'ın tam metin olarak yazılmasını emretti. Hz. Zeyd de bu işe ashabın ezberinde olanları- hurma tahtaları ve Lihaflarda yazılı olanları takib ederek başlayıp hepsini bir Mushafta topladı.[207]

 

Halid B. Velîd'in Hacca Gelişi

 

Muhammed b. Cerir et-Taberi anlatıyor: Hz. Halid Irak'taki Medain-i Kisra'yı gerek bir kısmını sulh, gerek diğer kısmı harp yo­luyla fethettikten sonra bu yılın Zi'l Ka'de ayının bitimine beş gün kala hacca bitmek istediğini gizleyerek yola çıktı. Beraberinde gittiği istikameti ters giderek gününü asla belli etmeyerek istikamet şaşıran bir cemaatle hareket ederek Mekke'ye geldi. Bununla hiç bir kılavu­zun sağlayamayacağı kolaylığı sağlamış oldu. Hıyre yollarından bi­rinde ilerledi. Bundan daha şaşacak ve daha fazla insanı yoracak bir yol daha önce hiç görülmemişti. Askerden ayrı kalması fazla olmamışti. Onun hacca gittiğini yol arkadaşları dışında kimse fark etme­mişti.

Ebu Bekr (r.a.), Halid b. Velid'in hacca geldiğini duyunca ona ser­zenişte bulunup azarladı ve Halid'i Şam'a geri yollamakla cezalan­dırdı.

Ebu Bekr'in onu Şam'a hareket ederek beraberindeki müslümanları da Yermük'e kadar getirmesini emreden mektubu Hz. Halid'e hac dö­nüşü Hıyre'de ulaştığında ona: "bir daha böyle Halifeden habersiz bir iş yapmaktan sakın" diye yazılmıştı.[208]

Derim ki, Hz. Halid'e Şam'a dönmesini emreden mektup on üçüncü yılın başlarında ulaşmıştı.

Derim ki, Halid (r.a.) ordusuyla Şam'a doğru Iraktan çöl yolu ile hareket ettiği için susuzluktan helak olayazdılar.

Vakidî der ki: Bana Musa b. Muhammed b. İbrahim et-Teymî baba­sının şöyle dediğini anlattı: Hz. Ömer (r.a.) Hz. Ebu Bekr'e, "Halid b. Velid'e bir mektup yazarak yanındaki askerleri alıp Amr îbni'l Âs'a imdada yetişmesi için Irağa hareket etmesini emretmesini" tavsiye et­mişti. Ebu Bekr'in mektubu Halid'e ulaşınca: "Bu iş Ömer'den sudur etmiştir. Irak'ın benim elimde fethini kıskandı da beni Amr'a yardıma göndermeye kalktı. Eğer Şam fethedilmiş ise fetihte adım olmayacak." dedi.[209]

 

Hicri On Üçüncü Yıl Ecnadeyn Savaşı

 

îbnî İshak anlatıyor: Hz. Ebu Beki' (r.a.) hacdan Medine'ye döner dönmez, Amr b. El-Âs, Yezid b. Ebi Süfyan, Ebû Ubeyde b. Cerrah ve Şurahbil b. Hasene (r.a.)'ları Filistin tarafına gönderip Belkâ üzerin­den geçmelerini emretti.[210]

İbnu Cerir-i Taberi -konuya devamla şöyle anlatır: Ebu Bekr (r.a.), hicri on üçüncü yılın hemen başında orduyu Şam diyarına gazaya çı­kardığında ilk sancağı Halid b. Said b. As'a vermişti. Sonra da, daha Halid yola çıkmadan önce onu bu görevden almıştı. Bir başka riva­yette "onu yola gönderdikten bir ay sonra azletti" de diyor. Hz. Ebu Bekr Halid b. Velid'e emir yazarak yolladı. O da Şam diyarına hareket etti. Halid Şam diyarına varınca Merci Râhıt denen yerde Gassani'lere saldırdı. Sonra ilerleyip Busra şehrinin kanalına geldi. Ebû Ubeyde ile iki arkadaşı da gelmiş bulunuyorlardı. Busra halkıyla sulh anlaşması yaptılar. Böylece Şam şehirlerinden ilk fethedilen şehir Busra oldu. Halid b. Velid de bu seferinde Tedmur halkıyla sulh yaptı:[211]

İbni İshak der ki: Sonra hepsi birleşerek Filistin üzerine yürüdüler. Rum ordusuyla Remle ile Beyt-i Cibrîn[212] arasmdaki Ecnadeyn'de karşılaştılar. Emirlerin hepsi kendi alaylarının başında idi. Denildiğine göre başkomutan Amr b. Âs (r.a.) idi. Rum ordusunun baş komutanı da Kubuklar idi. Çarpışmada rum komutanı Kubuklar öldürülmüş ve müşrik ordusu on üçüncü yılın Cemadiye'I ûla ayının üçünde bir Cu­martesi günü yenilgiye uğramıştır.[213]

Orada ashabın büyüklerinden Nuaym b. Abdillah b. Nahhâm, Hişam b. El-Âs, Fazl b. Abbas ve Ebân b. Said (r.a.)'lar şehit olmuş1ardır.[214]

Vakidî der ki: Bize göre doğru olan, Ecnadeyn harbinin Cemadiye'I ûla ayında yapıldığıdır. Ebu Bekr (r.a.)'a zafer müjdesi verildiği za­man o son nefesini vermek üzereydi.[215]

İbni Lehîa, Urve'den Ebu'l Esved yoluyla şöyle dediğim anlatır: -Ecnadeyn savaşında müslümanlardan şehid olan sahabeler şunlar­dır:

1- Amr

2- Eban b. Said b. Âs

3- Halid b. Said b. Âs

4- Tufeyl b. Amr ed-Devsî

5- AbdulIalı b. Amr ed-Devsî

6- Dırâr b. El-Ezvar

7- İkrime b. Ebi Cehl b. Hişâm

8- Îkrime'nin amcası Seleme b. Hişam b. Muğire

9- Hebbâr b. Süfyan el-MaHz.ûmî

10- Nuaym b. Nahhâm el-Adevi

11- Sahr b. Nasr el-Adevi 1

12- Hişam b. Âs es-Sehmî

13- Temim b. El-Hâ-ris b. Kays

14- Said b. El-Haris b. Kays. Allah hepsinden razı olsun.4

Muhammed b. Sa'd da şu ilaveleri söyler: Ecnadeyn savaşında Tuleyb b. Umeyr ile annesi hem de Peygamberimizin halası olan Ervâ (r.a.) da şehit edilmişlerdir.[216]

Ebu'l Huveyris'den şöyle dediği anlatılır:

-Ecnadeyn savaşında Patriklerden biri düello için meydana çıktı. Onunla savaşmaya müslümanlardan Abdullah b. Zübeyr b. AbdüM Muttalib b. Hişam çıkıp Patriği öldürdü.[217] Ardından başka bir Patrik meydana atıldı. Abdullah b. Zübeyr (r.a.) uzun bir çarpışmadan sonra onu da öldürdü. Onun çok yorgun düştüğünü gören Amr b. El-Âs (r.a.): "Allah aşkına artık başka mübarezeye çıkma!" diye ant verip yalvardıysa da o: "Vallahi sabretmeye gücüm yetmiyor." deyip kabul etmedi. İki taraf birbirine saldırıp kılıçla çarpışma başladı, ve bir süre sonra Abdullah ölü olarak bulundu.[218]

Vakidi der ki: Abdullah b. Zübeyr (r.a.) otuz yıl yaşamıştır. Pey­gamberden naklettiği hadis var mı bilemiyoruz.

Rivayete göre Hz. Abdullah Huneyn savaşı günü kaçmadan, dağılıp gerilemeden Peygamber (s.a.v.)'le beraber sebat edenler arasındaydı."[219]

İbni Cerir et-Taberi der ki: Ecnadeyn savaşında Haris b. Evs b. Atik ile Osman b. Tafha b. Ebi Talha el-Abderi de şehid oldular. İbni Cerir aynen böyle söylüyor.[220]

 

Merc'us - Suffer Savaşı[221]

 

Halife b. Hayyat'm görüşüne göre bu savaş bu yılın Cemadiy'l ula ayının bitimine on iki gün kala yapılmış olup ordunun emiri Halid b. Saîd (r.a.) idi.[222]

îbni İshak'ın anlattığına göre de: o gün müşrik ordusunun komutanı Kalkat idi. O gün muazzam bir çarpışma olup büyük bir müşrik bö­lüğü öldürüldü ve yenilgiye uğradılar.[223]

Halife b. Hayyat, Velid b. Hişam'dan babası Hişam'ın şöyle dedi­ğini anlatır: İlerime b. Ebi Cehl ve Ebân b. Said, bir rivayete göre Halid b. Said'in kardeşi Amr da peş peşe şehit düşmüşlerdir.[224]

Halife dışındaki tarihçiler ise: o gün Nümeyle b. Osman el-Leysi, Sa'd b. Sülame el-Eşheli ve Salim b. Sülame el-Eşheli'nin de şehit edildiğini söylerler. Merc'us Suffer harbinin hicri dördüncü senenin başında olduğu da söylenirse de doğru olan birinci görüştür.[225]

Said b. Abdulaziz anlatıyor: Müslümanlar müşriklerle oradaki neh­rin kıyısında bulunan bir değirmenin yanında karşılaştılar. O gün o kadar çok Rum savaşçısı öldürüldü ki, nehir kana boyanarak aktığın­dan değirmen adeta kan öğütüyordu. Nihayet Allah zaferi müslümanlara nasib etti. O gün Ümmü Hakim (r.a.) eline geçirdiği çadır direğiyle yedi tane rum askeri öldürdü. Bu kadın İkrime b. Ebi Cehl'in hanımı idi. Daha sonra Halid b. Said b. El-Âs ile evlenmişti.[226]

Muhammed b. Şuayb der ki: Halid b. Said ile evliliği de ancak Ümmü Hakim'in es-Suffer'deki köprüsü yanında yedi gün sürebil-mişti. Denildiğine göre Halid'in ölümü üzerine Amr ile evlendi. Ümmü Hakim, Haris b. Hişam el-Mah'zûmî'nin kızıdır.[227]

 

Fihl Savaşı[228]

 

İbni Lehi'a, Ebu'l Esved'den Urve'nin "Fıhl savaşı, on üçüncü yılın Zi'1-Ka'de ayında yapıldı" dediğini anlatır.[229] Abdullah b. Amr der ki: Ecnadeyn harbine katıldığımızda yirmi bin kişiydik. Amr b. El-Âs komutandı. Allah müşrikleri kahretti. Ömer'in hilafetinde bir grup ka­fir Fıhl'e geldi. Amr b. El-Âs da bir orduyla üzerlerine yürüyüp onları tekrar oradan sürdü.[230]

 

Ömer (R.A.)'İn Hilafeti[231]

 

Hz. Ebu Bekr (r.a.)'ın ölümü: Rasulullah (s.a.v.)'in halifesi Hz. Ebu Bekr (r.a.) bu yılın Cemadiye'l ahirîn'in bitimine sekiz gün kala vefat etti. Kendisinden sonra yerine Ömer (r.a.)'ın geçmesini de tavsiye edip bu konuda ona bir de mektup yazıp bırakmıştı.[232]

Hz. Ömer'in halife olur olmaz yaptığı ilk iş, Halid b. Velid'î (r.a.) Şam diyarı baş emirliğinden alarak, yerine Ebu Ubeyde'yi onlara baş komutan tayin etmesi olmuştur.[233]   Ona kendi tavsiyelerini içeren bir mektup da yazmıştı.[234]

Daha sonra Medine'den bir ordu hazırlayıp İrak'a yolladı ve Irak umumi emirliğine meşhur yalancı Muhtar'in babası olan Ebû Ubeyde b. Mesûd el-Sakafı'yi tayin etti. Bu Ebu Ubeyde (r.a.) da sahabenin en faziletli olanlarından biriydi. İleride anlatılacağı gibi o da gidip Irak halkıyla buluştu.[235]

 

Bu Yıl Vefat Edenler (Alfabetik Sıraya Göre) Ebanb. Said[236]

 

Nesebi: Eban b. Said b. El-As b. Ümeyye el-Emevi. Lakabı Ebu'l Velid b. Ebî Uhayha'dır. Sahabelerdendir. Şam'a ticaret yapardı. İs­lâm'a girişi epey gecikmeli olmuştur. Hudeybiye anlaşmasında Pey­gamberimiz, görüşmek üzere Hz. Osman'ı onlara Mekke'ye.yolladığı zaman, Hz. Osman'ı himayesine almıştı. Osman'ı (r.a.) Ebân, şu şiiri söyleyerek karşıladı:

"Haydi gel, düz gel. Korkma kimseden. Beldenin şereflisi Said'in oğulları"[237]

Daha önce müslüman olan iki kardeşi Halid ile Amr, ikinci Habeşistan hicretinden geri döndükten sonra Mekke'ye haber göndererek. Ebân'ı İslama davet ettiler. Eban bu daveti kabul ederek müslüman olup Medine'ye geldi. Sonra bu üç kardeş birleşerek o sırada Hayber fethi ile meşgul olmakta bulunan Rasulullaha (s.a.v.) katılmak için Haybere doğru yola çıkıp Efendimizle buluştular. Peygamberimiz (s.a.v.) bu Ebân'ı dokuzuncu senenin sonlarına doğru Bahreyn'e emir olarak tayin etti. Daha sonra Ecnadeyn harbinde şehid oldu. Bir kaç görüş arasında en doğrusu budur.[238]

 

Enes (R.A.)

 

Enes (r.a.) Efendimizin cariyelerden birinden olan kölesi idi. Vakidî kendine has olan, üstadları silsilesi ile İbni Abbas (r.a.)'tan yaptığı ri­vayette Enes (r.a.)'ın Bedir harbinde şehit olduğunu söyler.[239]

Yine Vakidi devamla "Ama ben ilim ehlinin onun Bedirde ölmedi­ğini, Uhut savaşına katılıp ondan sonra da uzun zaman yaşadığını isbat ettiklerini gördüm." der.[240] Vakidi der ki: bana İbnu Ebi'z Zinad, Muhammed b. Yusufun "Enes (r.a.), Hz. Ebû Bekr'in halifeliğinde vefat etti." Dediğini anlattı.[241]

Enes'in künyesi "Ebu Misrah" idi.

Zühri'den nakledildiğine göre Enes Efendimize gelenlere teşrifatçı­lık yaparmış.[242]

 

Haris B. Evs B. Atik (R.A)[243]

 

Hicretten önce müslüman olmuş ve Ecnadeyn'de şehit olmuştu.[244]

 

Temim B. El Haris B. Kays (R.A.) Ve Kardeşi  Saidb. El Haris[245] (R.A.)

 

Ecnadeyn harbinde şehit düşenlerdendirler. Seleme oğullarına mensubtular. İkisi de sahabedir. Bu ikisinden önce adı geçen Haris de sahabeden olup üçü de Habeşistan hicretine katılanlardandır.[246]

 

Halîd B. Said

 

Nesebi: Halid b. Said b. El-Âs b. Ümeyye olup künyesi Ebu Said el-Emevi'dir. İlk müslümanlardandır. [247]

Kızı Ümmü Halid der ki: Babam İslama ilk giren beşinci şahıs olup, Ben Habeşistan'da dünyaya geldim.[248]

İbrahim b. Ukbe bu Ümmü Halid'in "Babam ilk bismiflahirrah manirrahim'i yazan kişidir." dediğini nakleder.[249]

Yine, Nebi (s.a.v.)'in onu San'a'ya vali olarak gönderdiği, Hz. Ebu Bekr'in onu Şam diyarının fethine ordunun birine komutan yaptığı da rivayetlerde geçmektedir.[250]

Musa b. Ukbe, üstadlarının kendine şöyle anlattığını bahseder:

-Halid b. Said bir harpte bir müşriği öldürmüş, sonra onun üzerin­deki ipek veya ibrişim elbiseyi alıp kendisi giymişti. Amr b. El-As'ın yanına geldiğinde oradaki bulunan müslümanlar ona dikkatlice bak­maya başladılar. Bunun üzerine Amr da: Ne bakıyorsunuz! Dileyen Halid'in yaptığını yapsın, dedi. Sonra da elbisesini giyindi.[251]

Rivayete göre Halid b. Said'i öldüren müşrik orada müslüman ol­muş ve: "Bu adam kimdi? Zira ben onun üzerinden gökyüzüne doğru yükselip giden bir nur gördüm" dedi.[252]

Denildiğine göre Halid güzel yüzlü, çok yakışıklı biriydi. Ecnadeyn harbinde şehid ediliştir.[253]

 

Sa'd B. Ubade (R.A.)4

 

Medine'deki Hazreç kabilesinin lideri idi. Bir görüşe göre o da bu Şam seferinde vefat etmişti. Hem Ebu Salih es-Semmân, İbni Şîrîn ve diğerlerinin naklettiği şu haber böyle olduğunu gösteriyor:

-Hz. Sa'd b. Ubade malının hepsini bölüştürüp Şam seferine çıktı ve orada öldü. Ölümünden sonra -hamile olan eşinden- bir çocuğu daha doğdu. Ebu Bekr ile Ömer (r.a.)'lar hemen Sa'd'm büyük oğlu Kays'a gelip: "Allah rahmet eylesin şimdi Sa'd Öldü. (Malı da çocukarına bölmüştü) Biz bu yeni doğan çocuğa da bu maldan bir kısmının geri verilmesinin doğru olacağı kanaatindeyiz" dediler. Kays da: "Ben babam Sa'd'ın yaptığı hiç bir şeyi değiştirecek durumda değilim. Ama bana düşen hissemi ona veriyorum." diye cevap verdi.[254]

 

Seleme B. Hişam B. Muğira (R.A.)

 

Ebu Haşini el-Mah'zûmî, Ebu Cehl'in kardeşi idi.[255] O da ilk mü si umanlardandı. Peygamber (s.a.v.)'in kunutta kendine dua ettiği bu zat idi.[256] Habeş hicretinden Mekke'ye dönünce, ağabeyi Ebu Cehil onu hapsederek aç bırakarak işkence etti. Sonra kurtularak Hendek harbinden sonra kaçıp Medine'ye gelerek Rasulullah'a katılmış ve Ecnadeyn'de şehit olmuştur.[257]

 

Saib B. El-Haris B. Kays B. Adiyy Es-Sehmi (R.A.)

 

 Habeşistan'a göçenlerdendir. Kardeşi de böyle idi. FihI harbinde şehid oldu.[258]

 

Dırar B. El-Ezver El-Esedî (R.A.)

 

Sahabidir. Arapların en civan mert yiğitlerinden ve en meşhur harp süvarilerinden biri idi.[259] A'meş'in Abdullah b. Sinan yoluyla Dırâr (r.a.) Man yaptığı rivayete göre: Nebi (s.a.v.) bir gün ona hayvandan zorla süt sağarken rastlamış ve: Ey süt isteyen, bırak hayvanı artık" buyurmuştur.[260]

Bir rivayette dendiğine göre asıl adı Malik b. Evs olup Busra şehri­nin fethinde Halid b. Velid komutasındaki ordunun sol kanadına ko­muta ediyordu. Bir çok harblerde ve fetihlerde bulunmuş daha sonra Ceziratu İbni Ömer'e göç etmiş ve orada vefat etmiştir.

Musa b. Ukbe ile Urve ise, onun Ecnadeyn'de şehit olduğunu kay­dederler.[261]

 

Tuleyb B. Umeyr (R.A.)

 

Nesebi: Tuleyb b. Umeyr b. Vehb b. Kesir b. Abdi Kusayy el Kuraşi el-Abdi'dir.[262] Annesi Abdulmuttalib kızı Ervâ'dır. İlk muhacirinden olup Bedir'e katıldığını îbni îshak, Vakidi ve Zübeyr b. Bekkar bahseder. Habeş'e ikinci defa hicret edenler arasındadır.[263]

Zübeyr b. Bekkar der ki: İslâmda ilk kafir kanı akıtan odur. Ebu Cehil Peygamberimize sövmüş o da bir deve çenesi kemiği alıp onunla Ebu Cehl'in yüzünü varmıştı.[264] Ecnadeyn'de yaşlı olarak şehid olmuştur.[265]

Tuleyb'in sülalesi olan Abd b. Kusay b. Kilâb oğullarının nesilleri inkıraz bulup devam etmedi. Onlardan en son hayatta kalan kimseye artık Abd. b. Kusay oğullarından mirasçı olacak kimse kalmamıştı. Bu yüzden ona Abdussamet b Ali el-Abbasi ile Ubeydullah b. Urve b. Zübeyr dedeleri olan Kusay'a olan akrabalık sebebi ile (dede mirasçısı olarak) varis oldular. İkisi de aynı derecedeydi.[266]

 

Abdullah B. Zübeyr (R.A.)

 

Nesebi: Abdullah b. Zübeyr b. Abdilmuttalib b. Haşim el-Haşimi[267] Hz. Abdullah, Ecnadeyn savaşında şehit oldu. Sonra oraya gelen müslümanlar onun etrafında bizzat onun öldürdüğü bir manga rum ölüsü buldular. Kendisinin yaraları dinmeyip orada şehid olmuştu. İs­lam yiğitlerinden biriydi.

Vakidi anlatıyor: Ecnadeyn savaşında ilk öldürülen bir patrik oldu. Onunla Muallem düello etti. Abdullah b. Zübeyr düello'ya girip onu öldürdü. Ama ölüden hiç bir şeyini almadı. Sonra başkası ortaya çıktı. Yine Abdullah atılıp önce mızraklanyla sonra da kılıçlarıyla çarpıştılar. Abdullah bir hamle edip omuzlan arasına kılıcı indirdi. Vakidi hadiseyi anlatıp sözü şuraya getirir: Harb bitince Abdullah'ın cesedi on kadar öldürülmüş Rum'un arasında bulundu. Otuz yıl kadar yaşamıştı.[268]

 

Abdullah B. Amr Ed-Devsi (R.A.)

 

Ecnadeyn'de şehid olanlar arsındaysa da (ne yazık ki) hayatı hak­kında bilgi yok gibidir. Onu İbni Sa'd bahsetmiştir. [269]

 

Osman B. Talha El-Hacebi (Ka'be Hacibi) (R.A.)

 

 Onun Ecnadeyn'de öldüğünü söyleyen yanılmıştır. O hicri kırk yılından daha sonralara kadar hayatta kalmıştır.[270]

 

Attab B. Esîd (R.A.)

 

Attab b. Esîd b. Ebi'l Ays b. Ümeyye el-Emevi. Lakabı Ebu Abdirrahman. Kendisi Mekke Emiridir.[271] Mekke fethinde müslüman olmuş ve Efendimiz onu Mekke'ye emir yapmıştı.[272] Said b. Müseyyeb (ona yetişmediği için) ondan mürsel olarak bir hadis rivayet etmiş ve sünen sahihleri onu kitablarına almışlardır.[273]

Ebu Bekr halife olunca onu aynı görevde bıraktı. Denildiğine göre genç yaşta Ebu Bekr (r.a.) ile aynı günde vefat etmiştir.[274]

 

İkrime B. Ebi Cehl (R.A.)[275]

 

Ebu'l Hakem Amr b. Hişam b. El-Muğire b. Abdillah b. Ömer b.

Mah'zum. Lakabı, Ebu Osman el-Kuraşî el-Mah'zûmî'dir. Cahiliye döneminde o da babası gibi cahiliye liderlerinden iken, İslama girip iyi bir müslüman oldu.

İbni Ebi Müleyke der ki: îkrime(r.a.) kuvvetli bir yemin etmek iste­diğinde "hayır! Beni Bedir günü (kafir olarak ölmekten) kurtaran Rabbime yemin olsun ki!" diye yemin ederdi.[276]

Mekke fethinden sonra müslüman oldu. Peygamberimize geldi­ğinde Efendimiz ona: Merhaba muhacir yolcu'1 buyurdu.

Hz. Sıddîk onu dinden dönen Umman halkına vali tayin etti. O orada onlarla çarpıştı ve Allah mürtedlere İkrime'yi galib getirdi. Daha sonra mücahid olarak Şam seferine gitti. Orada taburlardan bi­rine komuta etti.[277]

Mus'ab b. Sa'd, ondan mürsel olarak bir tek hadis rivayet etmiştir ki, metni şudur: Efendimiz "Merhaba muhacir yolcu" buyurunca, ben "Yâ Rasulullah! Vallahi sana ne kadar nafaka vermiş isem bir o kada­rını da Allah yolunda dağıttım" dedi. Lakin hadisin senedi zayıftır.[278]

îkrime'nin soyu devam etmedi.

Şafii (r.a.) de: "İklime İslâm dini hususunda çok güzel bir imtihan vermiştir." der.

Urve ve diğerleri "İkrime Ecnadeyn harbinde öldü" der. Bu görüş İbni Sa'd ve Halife b. Hayyaf indir.[279]

Ebu İshak es-Sübey'î anlatıyor: Yermuk harbi günü İkrime gelip harbe katıldı ve müthiş bir çarpışma yaparak şehid oldu. Vücudunda kimi kılıç, kimi mızrak, kimi ok yarası olarak yetmiş küsur yara almış buldular.[280]

 

Amr B. Said B. El-Âs[281] (R.A.) B. Ümeyye, El-Emevi

 

Ebu Uhayha'nm çocukları olup Eban ve Halid'in kardeşleridir.

Arar (r.a.) müslüman olur olmaz gidip Habeşistan'da bulunan kar­deşi Halid'e katıldı. Hayber fethi sırasında onunla beraber geri gelip Mekke fethinde bulundu. Ecnadeyn harbinde şehid oldu.[282]

 

Fazl B. Abbas (R.A.)

 

Fazl'ın vefatı bu yıl içinde söylense de doğrusu onun on sekizinci yılda öldüğüdür.[283]

 

Nuaym B. Abdillah En-Nahham (R.A.)[284]

 

Kureyş'in Ka'b b. Adiy oğullarından biri olup hicret edenlerdendir. Hz. Ömer (r.a.)'dan daha önce müslüman olduysa da, Hudeybiye zamanına kadar hicret nasib olmamıştır.[285]

Denildiğine göre Efendimizden rivayeti vardır.

Ecnadeyn harbinde, bir rivayette de Yermuk harbinde şehid oldu.[286]

Rivayet olunduğuna göre kendisine Nahham denilmesi Peygamber Efendimizin: Cennete girdim. Orada Nuaym'ın öksürüğünden bir ses duydum" buyurmuş olmasından do­layıdır.[287]

Zehebi der ki: Bu hadiste geçen 'En-Nahme' öksürük sesidir. Kesik kesik öksürüğü sonuncusu uzun olursa 'Nalınaha' denilir.

Nuaym, Adiy oğulları dullarına çok yardım ederdi. Kureyşliler müslümanları Mekke'den kovdukları halde ona 'Sen hangi dini ister­sen onu yaşa, yeter ki yanımızda kal. Vallahi sana birisi saldırmaya görsün canımızı hemen önüne atacağız' dediler.[288]

Nuaym'ın Medin'ye hicret ettiğinde kendi ailesinden beraberinde kırk kişi daha olduğu söylenir. Nafı ve Muhammed b. İbrahim et-Teymi ondan mürsel olarak rivayette bulunurlar.[289]

 

Hebbar B. El-Esved B. Mutalib B. Esed

 

Lakabı Ebu'l Esved el-Kuraşi el-Esedi'dir. Efendimizle sohbet ve ondan hadis rivayeti şerefine erenlerdendir. Süfyan b. Uyeyne, İbni Ebi Necih'ten naklediyor:

-Müslüman olmadan önce Hebbar b. El-Esved, Peygamber (s.a.v.)'in kızı Zeyneb (r.a.)'ya bir mızrak dürtüp, karnındaki bebeğini düşürtmüştü. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine bir askeri müfreze gönderip: Eğer onu yakalarsanız odun demetleri arasına bağlayıp sonra yakın, buyurdu. Ardından da; "

Hiç kimseye Allah'a mahsus olan yakma işkencesi ile işkence yap­mak yakışmaz" buyurdu.[290]

Daha sonra Hebbar müslüman oldu ve hicret etti. Denildiğine göre müslüman olduktan sonra -o eski sövüp sayma huyunu bıraktığından-kendisine söğüp sayıldığı halde o kendine söğenlere söğmezdi. Bu du­rumu Peygambere arz edince Efendimiz (s.a.v.) (iki defa) "Sana söğene sen de söğ, sana söğene sen de söğ" buyurdu.[291]

 

Hebbar B. Süfyan[292] B. Abdu'l Esed El-Mah'zumî

 

İlk müslümanlardan sayılacak derecede, Habeş'e göç edenlerdendir. Daha önceki Mu'te savaşında öldüğü de söyleniyorsa da sahih olan ri­vayete göre Ecnadeyn harbinde şehit düşmüştür. Ebu Seleme'nin kar­deşinin oğludur.[293]

 

Hişam B.El-Âs[294]

 

Bin Vâil, lakabı Ebu Mutî el-Kuraşî olup meşhur (Mısır fatihi) Amr ibni'I Âs'ın kardeşidir. Hişam Amr'ın küçüğü idi.

Peygamber Efendimiz o ve kardeşinin imanlarının gerçekliğine şa­hitlik ederek: El Âs'ın bu iki çocuğu mü'mindirler." buyurmuştur.[295]

Ebu Bekr es-Siddik (r.a.) onu Rum imparatoruna elçi olarak yolla­mıştı. Hişam, kardeşi Amr*dan önce müslüman oldu. Habeşistan hic­retine katıldı. Peygamber (a.s.)'ın hicret ettiği haberi kendine ulaşınca Habeşistan'dan ayrılıp Mekke'ye geldi. Bu kere onu babası Âs hap­setti. (Bu yüzden Medine hicıretini geciktirerek) Hendek harbinden sonra hicret edebildi. (Bundan sonra diğer harplere katılabildi.)[296]

Rivayetin birinde onun şehitliği temenni ettiği bahsi geçer ki, iki ayrı görüşün doğru olanına göre Allah ona bu şehitliği Ecnadeyn harbi günü nasib etmiştir. Diğer görüşe göre Yermük harbinde deniyor.[297] Ölümünden sonra nesli devam etmedi.

Hammad b. Seleme, Muhammed b. Amr'dan Ebu Seleme aracılı­ğıyla Ebu Hüreyre (r.a.)'dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in: As'm oğullan Hişam ve Amr mü'min kişiler­dir; buyurduğunu rivayet eder.[298]

Cerir b. Hâzim, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'den naklediyor: (Kureyşten bir grup Ka'be'nin arkasında mescidin şurasında halka olarak otururlarken Amr b. El-As tavafa gitmek için yanlarından geçti. Onlar: "Hişam mı yoksa kardeşi Amr'i mı sizce daha faziletli?" dedi­ler. Amr tavafını bitirip, halkanın yanına gelip dikildi ve: "demin beni görünce ne söylediniz? Kesinlikle bir şey dediğinizi biliyorum" de­yince onlar "Sen ve kardeşinden bahsedip hanginizin daha hayırlı ol­duğunu sorduk" dediler. O da "tam bilene düştünüz, ben size bunu anlatacağım Ben ve kardeşim Hişam, Yermüğe geldik. O da ben de "Allah'ım bize şehitlik nasib et!" diye duâ ederek geceledik. Sabahle­yin o nasibini aldı bense mahrum oldum. (Bu hadise onun bana olan üstünlüğünü belirtmiyor mu?" dedi.

(Sonra Amr onlara "ne oluyor da şu gençleri meclisinizden uzak-laştınyorsun? Öyle yapmayın, onlara daha müsamahalı olun ve onları meclislerinize yaklaştırın, onlarla konuşup onlara da hadisin incelikle­rini anlatın. Bu gün onlar toplumun küçükleri iseler de yakında toplu­mun büyükleri olacaklar. Biz de -daha dün- toplumun ufakları iken bu gün onların büyükleri olduk" dedi.)[299]

(İbni Sa'd, Vakidi'den naklediyor. Bize Sevr b. Yezid Halid b. Ma'dân'dan şöyle anlattı:

-Rumlar Ecnadeyn'de bozgun uğrayıp kaçarken, sadece bir kişinin geçebileceği kadar dar bir yere geldiler. Daha önce oradan geçmiş­lerdi. Rumlar orayı korumak için çarpışmaya başladı. (Hişam'da öne fırlayıp o dar gediğe kadar ilerleyip ölene kadar çarpıştı.) ölünce tam o dar geçidin içine düştü ve orayı kapattı. İslam ordusu oraya gelince atlarının Hişam'ı çiğnemesinden korktular. Kardeşi Amr ise onlara

"Ey insanlar! Allah ona şehitlik verip ruhunu göklere kaldırdı. Şu or­tadaki sadece bir cesettir.) düşmanı takib için onu çiğneyebilirsiniz" dedi. Bizzat kendisi ve diğerleri atlarıyla üzerinden geçtiler. Rum bozgunu bitip geri döndüklerinde kardeşi Amr b. As oraya geri geldi. Hişam'ın etlerini ve kemiklerini ve organlarını bir beze toplayıp sır­tına aldı ve defnetti.[300]

Zeyd b. Eşlem anlatıyor Hişam'ın ölüm haberi Hz. Ömer'e ulaşınca "Allah ona rahmet eylesin İslâm için ne iyi bir destek olmuştu" dedi.[301]

 

Ebu Bekr Es-Sıddîk (R.A.)[302]

 

Rasulullah (s.a.v.)'in halifesi. Adı Abdullah b. Ebu Kuhafe Osman b. Âmir b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Mürrab[303] Ka'b b. Lüey el-Kuraşî et-Teymî. Adnin Abdullah değil Atîq olduğu da söylenir?[304] Al­lah kendisinden razı olsun.

Kendisinden bir çok sahabe ve tabiînin ilk büyükleri (hadis ve eser) rivayet etmişlerdir. (Bunlar Ömer, Osman, Ali, Abdurrahman b. Avf, İbni Mesud, İbni Ömer, İbni Abbas, Huzeyfe, Zeyd b. Sabit, Ebu Said el-Hudri, Abdullah b Amr, Zeyd b. Erkam- Berâe b. Azib, Enes b. Malik, Ebu Hüreyre, Ukbe b. Amir, Ebu Berze eî-Eslemi, Ebu Ümâme, Ma'kil b. Yesar, Cabir b. Abdillah, Abdullah b. Zübeyr, Ebu Musa el-Eş'ari, îmran b. Husayn, Abdurrahman b. Ebzâ, Abdullah b. Ma'kil, RafT, Ebi Rafı', Tarık b. Şihab, Cübeyr b. Huveyris, Kasım b. Ebi Hazım, Süveydi b. Gafle, Abdurrahman b. Useyle es-Sunabihi. Evsat el-Beceli, Ebu't -Tufeyl Amir b. Vasile, Amr b. Cumâne, Mürrab Şühîyl et-Tayyib, Hz. Aişe ve daha niceleri).[305] Aralarında Enes b. Malik, Tarık b. Şihab (gibi küçük sahabelerle) Kays b. Ebi Hâzim ile Mürra et-Tayib (gibi Tabiînin ilkleri) de vardı.

İbnü Ebi Müleyke ve diğerleri "Atiq onun adı değil lakabı idi'* derler.[306]

Hz. Aişe (r.a.) da "Ailesinin ona verdiği ad, Abdullah'tır. Ama Atîk adı Abdullah'tan çok kullanılır oldu diyor.[307] Yahya b. Main "'Onun lakabı, yüzü güzel olduğu için Atiq idi der. Leys b. Sa'd da bu görüş­tedir.[308] Başka biri de "Kureyş'in en iyi soy bilgini Ebu Bekr'di" der.[309]

Denildiğine göre, Hz. Ebu Bekr (r.a.) beyaz tenli, ince yaratıhşh, ufakça yanaklı, zayıf yüzlü, çukurca gözlü, yumruca alınlı olup saç ve sakalmdaki beyazları kına ve çivit ile boyardı.[310]

Erkeklerden ilk iman eden o olmuştu.[311]

İbnu'l Arabî der ki: Araplar, cömertliğin en üst mertebesine varan kimseye "Atiq" derler.[312]

Hz. Aişe (r.a.). "Medine'ye göç eden Muhacirlerden Ebu Bekr dı­şında kimsenin babası müsltiman olmadı" diyor.[313]

Zühri'den nakledildiğine göre: "Hz. Ebu Bekr (r.a.) sarıya çalan be­yaz renkte, ince yapılı, kıvrışık saçlı, zayıf yanaklı bir zat olup izan (pantolu zayıflığından) kalçaları üzerinde durmaz kayardı" demektedir.[314]

Hz. Ebu Bekr (r.a.)'ın (Şam diyarındaki) Busra şehrine kadar defa­larca ticarete geldiği ve Allah yolunda malını Peygamber (s.a.v.)e ba­ğışladığı rivayet edilir.

Rasulullah (s.a.v.): Bana Ebu Bekr'in malının fayda verdiği gibi başka hiçbir mal fayda vermemiştir." buyurdu.[315]

Urve b. Zübeyr anlatıyor: Ebu Bekr (r.a.) müslüman olduğu gün kırk bin dinar parası vardı.[316]

Amr b. EI-As (r.a,): "Ya Rasulullah! En fazla sevdiğin erkek kim?" deyince Nebi (s.a.v.): "Ebu Bekr'dir" buyurdu[317] dediğini nakleder.

Ebu Süfyan, Abir (r.a.)tan, Efendimiz'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söyler: Ebu Bekr ve Ömer'e mü'min kimse buğuz edemeyecek, münafık kimse de onları seveme­yecek.[318]

Şa'bi, El-Haris'in Hz. Ali (r.a.)'dan şöyle dediğini nakleder:

-Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekr ve Ömer'e bakıp: ikisi cennet yiğitlerinin baştan sona hepsinin seyyidleridir. Sadece Peygamberler hariç. Bu dediklerimi onlara sakın haber verme ya Ali!"

Bunun bir benzeri buna yakın tarzda Zirr b. Hubeyş- Asım b. Damra- Herim yolu ile Hz. Ali'den rivayet edildiği gibi. Talha b. Amr da Atâ aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'dan nakleder.[319]

Muhammed b. Kesir de, Evzai-Katade isnadıyla bu hadisin bir ben­zerini rivayet eder ki, Tirmizi bu hadisi Cami'inde nakledip "Bu hadis Hasen garib dereceli bir hadistir" der. Sonra da bunu el-Muvakkıri yolu ile Zühri'den nakleder.

İşte onun bunu, bu isnadla nakli sahih olamaz.[320]

Abdullah İbni Mesud (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.)'in: Ben birini dost edinecek olsam kesinlikle Ebu Bekr'i dost edinirdim." buyurduğunu söyler.[321]

Bu haberin aynısını aynı lafızla nakleden İbni Abbas (r.a.) rivaye­tine Efendimizin:

Lakin o benim Allah yolundaki kardeşim ve arkadaşımdır. Mescidde bulunan girişlerin hepsini kapayın da yalnız Ebu Bekrin gi­rişi (kapıcık) açık kalsın." buyurduğunu ilave eder.[322] Timizi bunu sahih sayar.

Hişam b. Urve babası Urve yolu ile Hz. Aişe (r.a.)'nın Hz. ÖmerMen şöyle dediğini rivayet eder:

-Ebu Bekr bizim seyyidimiz, en hayırlımız ve Allah Rasulü yanında en sevgili olanımızdı. Tirmizi buna sahih der.[323]

El-Ceriri sahih olarak Abdullah b. ŞakiykMn şöyle dediğini anlatır: Ben Hz. Aişe (r.a.)'ya ''Nebi (s.a.v.)'in ashabının hangisi kendine daha sevimlidir?" diye sordum da bana "Ebu Bekr'dir" dedi. Ben "sonra kim?" deyince "Ömer'dir" dedi. "Sonra kim?" dedim. "Ebu Ubeyde" dedi. "Sonra kim?" dedim ama bu kere susup cevap ver­medi.[324]

İmam Malik "Muvatîa" adlı eserinde Ebu'n Nadr'ın Ubeyd b. Huneyn aracılığıyla Ebu Said el-Hudri (r.a.)'dan şöyle nakleder: Rasulullah (s.a.v.) hutbeye çıkıp oturdu ve: Kulun birini Allah dünya ihti­yaçlarından dilediği kadarının kendisine verilmesi ile, Allah katında olanı seçmesi arasında serbest bıraktı. O kul da Allah katında olanı seçti." buyurdu. Ebu Bekr "Anamız babamızla sana feda olalım ya Rasulallah!" deyince mescitte bulunan insanlar: "Şu ihtiyara bakın hele! Peygamber (s.a.v.) Allah'ın iki şey arsında seçme tercihini ken­dine bıraktığı bir kuldan bahsediyor, o ise "anamızla babamızla sana feda olalım! Diyor, dediler. Halbuki Allah'ın seçmek için serbest bı­raktığı kul Peygamber (s.a.v.) idi ve içimizde onu en iyi bilenimiz de Ebu Bekr (r.a.) idi. Nebi (s.a.v.) bunun üzerine: İnsanların bana malı ve arkadaşlığı ile en fazla iyilik yapanlarından biri Ebu Bekr'dir. Eğer ben dost edi­necek olsaydım kesinlikle Ebu Bekri dost edinirdim. Ama İslâm kar­deşliği daha iyidir. Mescidde Ebu Bekr'in (evinden mescide girdiği) girizgah dışında kapatılmadık hiç bir girizgah kalmasın." Buyurdu. Bu hadis sıhhatinde ittifak edilen bir haberdir.[325]

Ebu Avâne, Abdulmelik b. Umeyr-İbnu Ebi'l Mualla-Ebu'l Mualla isnadıyla Peygamber Efendimizden "Rasulullah (s.a.v.) bir gün hitab ederek buyurdu ki.... diye aynen yukardaki gibi nakleder. Ama ön­ceki Malik hadisi sencd bakımından bundan daha sahihtir.[326]

Bu konuda Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle nakleder: Rasulullah (s.a.v.): Ua Ebu Bekr dışında bize iyilikte bulunan herkese iyiliği­nin karşılığını verdik. Ebu Bekr'in ise bize öyle bir iyiliği var ki, kar­şılığını kıyamet günü Allah verecektir. Ebu Bekr'in malının bana ya­rarlı olduğu kadar hiçbir mal yararlı olmamıştır. Ben birini dost edine-bilseydim kesinlikle Ebu Bekr'i dost edinirdim. Dikkat edin sizin ar­kadaşınız (kendisi) Allah'ın dostudur." Buyurmuştur.

Tirmizi bu hadiste "hasen garib" derecelidir, der.[327]

Nitekim Kesir b. El-Nevvâ' hadisinde Cümeyya b. Umeyr, İbııi Ömer (r.a.)'dan şöyle nakleder: Peygamber (s.a.v.), Hz.. Ebu Bekr'e: 1 Sen Cennetteki (şu dağıtacağım) havuz başındaki ve Hira mağarasındaki arkadaşımsın" buyurdu.[328]

Kasım b. Muhammed'in Hz. Aişe'den şöyle naklettiği anlatılır:

-Rasulullah (s.a.v.): İçlerinde Ebu Bekr'in bulunduğu bir topluluğa ondan başkasının imam olması ya­kışmaz." buyurdu.[329] İsa b. Meymûn bu hadisi Kasım'dan rivayet eden

tek kişidir. Ve İsa rivayetleri hadis ehlince terk edilen biridir.

Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im anlatıyor: Bana babam cübeyr (r.a.) haber verdi ki: kadının birisi Rasulullah (s.a.v.)'e gelip onunla bir şeyler konuştu. Efendimiz de kadına o zaman kendine gelmesini emretti. Kadın da sanki Peygamberin ölümünü kasdederek "peki yâ Resulullah, ya seni bulamayacak olursam ne yapayım?" deyince Nebi (s.a.v.) ''Eğer beni bulamayacak olursan Ebu Bekr'e git." buyurdu. Bu hadis Buhari ve Müslim'in şahinliğinde birleştiği bir hadistir.[330]

Ebu Bekr el-Huzeli, Hasen-i Basri aracılığıyla Hz. Ali (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:

-Rasulullah (s.a.v.) (hastalığında) Ebu Bekr'e (r.a.) insanlara na­mazlarını kıldırmasını emretti. Ben bizzat orada bulunuyordum ve hastalığım da yoktu. Binaen aleyh Peygamber (s.a.v.)'in dinimiz (de öne geçmesine) razı olduğu kimsenin dünyamızda da önümüze (lider olarak) geçmesine razı olmuşuzdur.[331]

Salih b. Keysan, Zühri-Urve isnadıyla Hz.. Aişe (r.a.)'dan nakledi­yor: Rasulullah (s.a.v.) hastalığı esnasında: "Bana babanla kardeşini çağır da onlar için bir vasiyet mektubu yazayım. Zira ben bazı kimse­lerin bir takım istekleri olmasından, kiminin de bir takım laflarda bu­lunmasından korkuyorum. Lakin Allah ve mü'minler yalnız Ebu Bekr'e razı olacaklardır" dedi.

Bu hadis sahih isnadlı bir hadistir.[332]

Nafı' b. Ömer der ki: bize îbni Ebi Müleyke Hz. Aişe'den nakletti ki, Rasulullah (s.a.v.) son hastalığı esnasında: Bana Ebu Bekr'le oğlunu çağırın da Ebu Bekr'in idareciliği meselesi hakkında tamahkar birinin bir şeyler arzulamaması, birilerinin bir şeyler temenni etmemesi için bunu yazsın (belgelesin). Daha sonra Rasulullah (s.a.v.): "Allah ve müsîümanlar zaten böyle bir şeyi kabul etmezler." Buyurdu. Bu hadisi rivayette Nafı'ye tabî olarak Hz. Aişe'den bir çok ravi rivayet etti. Bunlardan biri de Abdulaziz b. Rafı' olup Ebu Müleyke'den o da Hz. Aişe'den nakletti ki, onun hadisinin lafzı " Ebu Bekr konusunda mü'minlerin ihtilaf etmesinden Allah korusun." şeklindedir.[333]

Zaide, Asım-Zirr isnadıyla Abdullah b. Mesut (r.a.)'ın şöyle dedi­ğini bildirir: Rasulu Ekrem (s.a.v.) vefat edince, Ensar (muhacirlere): "'Bizden de bir başkan, sizden de bir başkan olsun" dediler de Ömer (r.a.) yanlarına geldi ve "Siz Peygamberin Ebu Bekr'e emredip onun cemaata imam olduğunu bilmiyor musunuz? Hanginizin nefsi Ebu Bekr'in önüne geçmeyi hazmeder?" dedi. "Ebu Bekr'in önüne geç­mekten Allah'a sığınırız" dediler.[334]

Buhari'nin sahihinde nakline göre Ebu îdris el-Havlani hadisinde şöyle der: Ebu'd Derdâ (r.a.)'ı şöyle derken işittim: Ebu Bekr'le Ömer arasında bir laf atışması vardı. Ebu Bekr, Ömer'i kızdırdı. Ömer de öfkelenerek yanından ayrıldı. Bu kere Ebu Bekr peşine düşüp kendisi­nin bağışlamasını istediyse de Ömer onu affetmeyip evinin kapısını Ebu Bekr'in yüzüne kapadı. Ebu Bekr de Peygamber (s.a.v.)'in yanma geldi. (Ebu'd Derda der ki) Biz, Peygamberin yarandaydık. Rasulullah (s.a.v.): Şu arkadaşınız kavga etmiş." buyurdu.

Ebu'd Derda der ki: Az sonra Ömer olanlara pişman oldu ve gelip selam vererek Nebi (s.a.v.)'hı yanına oturdu ve olayı Peygamber (s.a.v.)'e anlattı. Peygamber efendimiz de öfkelendi. Ebu Bekr ise: "Valahi yâ Rasulullah! Kesinlikle suçlu olan (zulmeden) bendim." demeye başladı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: " 

Siz benim arkadaşımı bana bağışlarmısınız. Ben "Ey insanlar, ben sizlerin hepinize gönderilen Allah'ın Rasulüyüm dedim de siz "yalan söylüyorsun" dediniz. Ebu Bekr ise "doğru söyledin" dedi.[335]

Ebu Davud, Abdusselam b. Harb-Ebu Halid ed-Dâlânî-Ca"de'nin kölesi Ebu Halid isnadıyla naklettiği hadisinde Ebu Hüreyre (r.a.)'tan Nebi (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

-Bana Cebrail gelip elimden tutarak Ümmetimin cennete gireceği kapıyı gösterdi. Bunun üzerine Ebu Bekr (r.a.): "Seninle beraber olup da oraya bakmayı ne kadar istedim" dedi. Peygamber (s.a.v.) de: "Ama Ümmetimden Cennete ilk girecek kişi sen olacaksın" buyurdu.  Sened'de adı geçen Ca'de'nin kölesi Ebu Halid sadece bu hadis ile biliniyor.[336]

İsmail b. Sümey'a, Müslim el-Batîn yolu ile Ebu'l Buhteri'den naklediyor: Ömer b. Hattab (r.a.), Ebu Ubeyde b. Cerrah'a "elini uzat da biat edeyim. Zira işittim ki Rasulullah (s.a.v.): " Bu ümmetin güvenileni sensin." buyurdu. O da: Rasulullah'ın bize imam olmasını kendisine emrettiği kişinin önüne geçemem. O bize Peygam­ber ölene kadar imam olmuştur." dedi.[337]

Ebu Bekr b. Ayyaş der ki: Hz. Ebu Bekr (r.a.), Peygamber (s.a.v.)'in (adı) Kur'an'da bahsedilen halifesidir. Zira Kur'an'da Mu­hacirler hakkında Allah(c.c): İşte onlar sözlerinde doğru olanlardır." Buyurdu. Allah(c.c) kimi "doğru" diye adlandırırca o asla yalan söylemez. Muhacirler de Ebu Bekr'e "Ey Rasulullah'ın halifes" diyerek onu halife olarak adlandırmışlardı.[338]

İbrahim b. Tahmân, Halid el-Hazzâ yoluyla Humeyd b. Hilalfden naklediyor: Ebu Bekr (r.a.)'a biat yapıldığının sabahı Ebu Bekr. ko­luna bir takım kumaşlar atmış çarşıya gidiyordu. Ömer (r.a.) ona: "Bunlar ne?" dedi. Ebu Bekr (r.a.): "Yani benim de besleyecek çoluk çocuğum var demektir!" dedi. Ömer de: "Haydi gel de Ebu Ubeyde sana bir maaş kararlaştırsın." dedi. İkisi birlikte Ebu Ubeyde'ye gel­diler ve anlattılar. Oa da: "Ya Ebu Bekr! Sana Muhacirlerden bir ada­mın yiyeceği ve giyeceği kadar bir maaş kararlaştırıyorum ve evine götürüp getirecek bir de binek tahsis ediyorum." dedi.[339]

Aişe (r.a.) der ki: Ebu Bekr halife olunca, yanında bulunan ne kadar dinar ve dirhem varsa hepsini Beytu'l mâl'e (hazineye) koydu ve: "Ben bu paralarla ticaret yapıyor ve onunla isteğimi karşılardım. Ama bu işe tayin olalı beri beni meşgul ettiler de ticaret edemiyorum.[340] dedi.

Ata b. Es-Saib anlatıyor: Ebu Bekr, halife yapıldığı sabah omuzuna birtakım elbiseler almış ticarete gidiyordu. Yolda Ömer ve Ebu Ubeyde rastgeldi ve ona bunu yapmaması hususunda konuştular. O da: "Ailemi nereden doyuracağım?" dedi. Onlar da: "Gel gidelim de sana bir maaş kararlaştıralım!" dediler. Her gün için yarım koyun ile üstüne başına giyeceği karşılayacak bir maaş takdir ettiler. Ömer (r.a.): "Yargıya ben bakayım" dedi. Ebu Ubeyde de: "Fey'e (ganimet malı) de ben bakayım." dedi. Ömer (r.a.) derdi ki: Bir ay gelir geçer de bana yargı için iki kişi müracaat etmezdi.[341]

Meymun b. Mihran'dan da: "Hz. Ebu Bekr'e verilen maaşı iki bin beş yüz olarak ayarladılar." diye nakledilmiştir.4[342]

Muhammed b. Şîrîn der ki: Peygamberden sonra bu ümmetin en iyi rüya ta'bir edeni Ebu Bekr (r.a.) idi.[343]

Zübeyr b. Bekkar da şeyhlerinden birinin: "Sahabenin hatibleri Ebu Bekr ve Ali'dir" dediğini nakleder.[344]

Ambese b. Abdu'l Vahid, Yunus-îbni Şihâb-ı-Zühri-Urve isnadıyla naklettiği haberinde, Hz. Aişe (r.a.)'nin, "şu beyitleri Ebu Bekr söy­lemiştir." diyenlere beddua ederek: "Vallahi Ebu Bekr ne cahiliye dö­neminde ne de İslâm döneminde şiir söylememiştir (yani yazmamış­tır). O ve Osman şarap içmeyi bile (İslâmdan önce) cahiliye döne­minde bırakmışlardı." dediğini haber verir.[345]

Kesir en-Nevvâ, Ebu Ca'fer el-Balcır'dan nakleder:

"(Allah'tan korkup) sakınanlar kesinlikle bahçelerde ve su gözle­rinde (kaynaklarda) olacaktır. Biz onların göğüslerindeki kini sök­tük, (cenette)kardeşler olarak sevinçle birbirlerine dönüktürler.

(veya koltuklarda kaşılıklı birbirine dönük olarak otururlar)" ayeti;

Ebu Bekr, Ömer ve Ali hakkında nazil olmuştur.[346] Husayn, Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan naklediyor: -Ömer (r.a.) minbere çıktı ve: "Dikkat edin! Bu ümmetin Peygamber (s.a.v.)'den sonra en faziletli olanı Ebu Bekr'dir. Benim şu ma­kamda beyanımdan sonra, kim bu dediğimden başka bir şey derse, o iftiracının biridir. Ona birisine iftira eden adamın muamelesi uygula­nır.[347] dedi. ' Ebu Muaviye ve bir grup alim anlatıyor:

Bize Süheyl b. Ebi Salih, babası Ebu Salih aracılığıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet etti: -Biz Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında "Ebu Bekr, Ömer ve Osman gitmiş olsa, diğer insanlar aynı seviyede olurdu" diye konuşmuştuk. Bu lafımız Peygambere (s.a.v.) ulaştı da bu sözümüzü kötü saymadı.Ali (ra) da: "Bu ümmetin Peygamberlerinden sonra en hayırlısı Ebu Bekr ve Ömer'dir.[348] derdi. Vallahİ'î azim Hz. Ali bu sözü söylemiştir ve ondan tevatür yoluyla nakledilmiştir. Zira o bu sözünü Küfe camiindeki minber üstünde söylemiştir. Allah Rafızilerin canını alsın ne kadar da cahil kaldılar! Süddî, Abdu'l Hayr aracılığıyla Ali (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:

-Mushaf hususunda (Kur'an) insanların en sevablısı Ebu Bekr'dir. Kur'an'ı iki levha (Kürek kemiği veya tahta) arasında toplayan ilk zat odur.[349] Bu haberin isnadı hasendir. UkayI, Zühri'den naklediyor:

Ebu Bekr (r.a.) ile Haris b. Kelde, Ebu Bekr'e hediye edilen kıymalı bulamaç (çorbası) içiyorlardı. Haris: "Çek elini ey Peygamberin hali­fesi! Vallahi bu çorbada bir yıl sonra insanı öldürecek zehir var. Ben ve sen aynı günde öleceğiz!" dedi. Aradan bir yılın sonunda hastalıklan iyileşmeden aynı gün öldüler.[350]

 

Hz. Ebu Bekr'in Vefatı

 

Hz. Aişe anlatıyor: Ebu Bekr'in hastalığının ilk başlangıcı Cemadiyelahir ayının yedinci, Pazartesi günü yıkanmasıyla oldu. So­ğuk bir gündü ve sıtmaya tutulup on beş gün namaza gidemeyip, Ömer'e cemaata namaz kıldırmasını emretti. İnsanlar yanına gelip ziyeret ediyorlardı. Hastalığı her gün biraz daha ağırlaşıyordu. O sıra Ebu Bekr, Hz. Osman'ın evinin karşısında, Peygamberin kendisine hazineden verdiği evinde tedavi oluyordu. Osman, bu hastalığında on­dan hiç ayrılmıyordu. Hicretin on üçüncü yılı, Cemadiyel âhirin biti­mine sekiz gün kala, bir Salı gecesi vefat etti. Hilafeti, iki yıl üç ay on gün sürdü.[351] Ebu Mi'şar ise "iki yıl dört aydan dört gün eksikti ve öldü­ğünde altmış üç yaşındaydı" diyor. Bütün rivayetler bu konuda birle­şiyor. Böylece Rasulullah (s.a.v.)'in yaşına ulaşmış oluyor. Ebu Bekr, Fil hadisesi yılından üç yıl sonra doğmuştu.[352]

 

Hz. Ömer’in Halife Tayini

 

Vakidi der ki: bana İbnu Ebi Sebra, Abdul Mecid b. Süheyl yolu ile Ebu Seleme'den ....

-Yine Bürdan b. Ebi'n Nadr, Muhammed b. İbrahim et-Teymî ve Amr b. Abdullah el-Behiyy (r.a.)'dan.. (Birinin hadisi diğerinin içine katılarak) haber verdiler ki:[353]

-Hz. Ebu Bekr hastalığı iyice şiddetlenince Abdurrahman b. Avf ı çağırttı ve "Bana Ömer hakkındaki kanatini söyle" dedi. O da: "Bana sorduğun bu hususu sen benden daha iyi biliyorsun." dedi. O da: "Öyle olsa bile!" deyince Abdurrahman:

-Vallahi o senin onun hakkındaki kanaatinden daha iyi!" dedi. Sonra Osman b. Affan'ı çağırttı ve "Ömer hakkında bana bildiğini söyle!" deyince: "onu en iyi bilenimiz sensin!" dedi. "Öyle olsa da!" deyince Hz. Osman (r.a.):

-Allah'ım (yanıltma) Benim onun hakkındaki bilgim "onun içi dı­şından daha hayırlı olup, biz de öyle biri olmadığı" şeklindedir, de­yince, "Allah'ın rahmetine gir. Vallahi kanaatini böyle söylemeseydin bile sana kırılmazdım" dedi ve bu ikisiyle beraber Said b. Zeyd (Ebu'l A'ver), seyd b. Hudayr ve diğer muhacir ve Ensar'dan bir çoğuyla is­tişare etti. Üseyd: "Ben onu senden sonra en hayırlı kişi olarak bilirim. Rızaya razı olur, haksızlığa öfkelenir. Onun içinde gizlediği, dışına vurduğundan daha hayırlıdır. Hilafeti taşıyacak ondan daha güçlü biri olamaz" dedi.

Ashab, Osman ve Abdurrahman'in Ebu Bekr'le istişaresini du­yunca, Ebu Bekr'in yanma girdiler. İçlerinden biri Ebu Bekr'e:

-Ömer'i niye halife yaptın, Rabbine ne cevap vereceksin? Sen onun bize nasıl davrandığını görüyorsun, dedi. Ebu Bekr:

-Beni oturumuma getirin, beni Allah'la mı korkutuyorsunuz? Hila­feti zulümle alan kimse perişan olur. Rabbim sorarsa ben:

"Allah'ım ben onlara sana inananların en hayırlısını halife yaptım derim. Sana söylediğimi sen de senden sonrakilere ulaştır." dedi.

Sonra Ebu Bekr sırtını yaslayıp Osman'ı çağırdı ve yaz:

-Bismillahirrahmanirrahim. İşte şu tavsiye, Ebu Kuhafe oğlu Ebu Bekr'in Dünyadan ayrılırken, hayatının son deminde ve Ahirete girer-

ken oradaki ilk vaktinde yaptığı tavsiyedir. Orası öyle bir yer ki kafir inanmaya, facir aklını başına almaya, yalancı doğru söylemeye mec­bur kalır. Kendimden sonra size Ömer'i vekil bırakıyorum. Onu din­leyin ve itaat edin. Ben, Allah'a, Rasulüne, kendime ve size karşı ha­yırda bir kusur etmedim. Adaletli davranırsa bu benim onun hakkın­daki kanaatim ve bilgime uygun olur. Eğer durumunu değiştirirse her­kesin yaptığı kendinedir. Ben hayrı istedim, gaybı bilmiyorum. AI-lah(c.c): Yakında zulmedenler nasıl bir inkilabla yıkıldığını bilecektir." (Şuara 227) buyuruyor. Sonra mühürlenmesi emrini verip mühürletti. Ravilerden biri bu konuda şu bilgiyi ilave eder:

-Mektubun daha baş tarafını dikte ettirirken Ebu Bekr (r.a.) bayıldı. Osman da (bildiği için) "Ben size Ömer'i halife tayin ediyorum!" diye yazdı. Ebu Bekr az sonra ayılıp "Bana şu yazdığını bir oku!" dedi. Osman okuyup "Ömer" için yazdığı yeri okuyunca Hz. Ebu Bekr tek­bir aldı ve "Görüyorum ki sen benim bu bayıhşımda canım çıkarsa in­sanlar ihtilafa düşecek diye korkmuşsun (ve Ömer'in hilafetini yaz­mışsın) Allah İslâm ve müslümanlar adına seni hayırla mükafaatlandırsın. Vallahi sen buna layıktın." dedi. Sonra Osman'a çıkış izni verdi. Hazreti Osman mühürlü vesikayla yanına Ömer (r.a.) üseyd b. Said el-Kurazi'yi alarak dışarı çıktı. Osman halka: "Bu mek-tuptakine biat eder misiniz?" diye sorunca "evet" dediler. Birisi "Biz onun kim olduğunu biliyoruz!" dedi.

İbni Sa'd: "Bu sözü söyleyen Ali idi. O mektuptaki de Ömer idi. Onların hepsi bunda karar kılıp, Ömer'in hilafetine razı olup biat et­tiler."

Sonra Ebu Bekr, Ömer'i yalnız çağırttı ve ona birtakım nasihatta bulundu. Ardından Ömer yanından ayrıldı. Ebu Bekr dua için ellerini açıp uzattı ve:

-Allah'ım, ben böyle yapmakla sadece onların iyiliğini istedim. Aralarında çıkabilecek bir fitne korkusuyla senin benden daha iyi bil­diğin şeyi yaptım, onlara görüşümü arz ettim, başlarına en hayırlıla­rını, en güçlülerini, olgunluğa ulaşmaya en hırslılarını seçtim. Bana ölüm emrin gelmiş durumda. İçlerinden hayırlısını bana halef yap. Onlar senin kullarındır ve nasiyeleri (alın saçları bizde, boynu) senin elindedir. Onların valilerini İslah eyle. Ömer'i Rahmet Peygamberinin ve ondan sonraki salih kimselerin yollarına giden Raşid halifelerinden biri eyle. Milletini İslah eyle" diye dua etti.[354]

Ulvan b. Davud el-Becelî, Humeyd b. Abdirrahman-Salih b. Keysan-Humeyd b. Abdurrahman b. Avf isnadıyla babası Abdurrahman b. Avf (r.a.) tan...

Yine Leys b. Sa'd-Alvan-Salih b. Keysan (Humeyd) isnadıyla Abdurrahman b. Avf tan şöyle rivayet eder:

Vefat ettiği hastalığında ziyaret için Hz. Ebu Bekr'in huzuruna girip selam verdim ve "nasıl sabahladın?" diye sordum. O yerinden doğ­ruldu. Ben: "Elhamdülillah biraz iyileşmiş olarak sabahladınız ümi­dindeyim." dedim. Ebu Bekr de: "Gördüğün gibi sancılar içindeyim, bir de bu ağrılarımın arasında bana bir de vekil tayin etme meşguliyeti verdiniz. Ben de kendimden sonra size bir taahhütname bıraktım ve bence en hayırlınızı halife seçtim. Ama hepiniz, acaba bu iş bize de düşer miydi ümidinde olduğunuz için burun kıvırdınız (öfkelendiniz). Gördüm ki dünya (malı mülkü) artık bize doğru döndü. Dünya yönelip geldiğinde evlerinizi ipek perdeler, ipekli minderlerle döşeyeceksiniz. Yün yatağa yaslanmak bile sizin vücudunuzu ağrıtacak, sanki demir buturak dikeni üzerine oturur gibi gelecek. Vallahi birinizin gelip de ceza almadan boynunun vurulması, kendisi için dünya sıkıntıları çeke­rek yaşamasından daha hayırlıdır. Ebu Bekr (r.a.) sonra şöyle dedi:

-Ben ise, dünyada yaptığım üç şeye keşke yapmasaydım, yapmadı­ğım üç şeyi de keşke yapsaydım, üç şeye de ne ola bunları Peygam­bere (s.a.v.) soraydim diye üzülüyorum:

Keşke yapmayaydım dediğim üç şey:

1- Keşke Fatıma'nın evini açmayıp bıraksaydım ve üzerime harb kapılarını örtşeydim.

2- Saide oğullan Sakifesinde (gölgeliğinde) halife seçimi için toplanıldığı gün ben bu işi şu iki adamdan birininin Ömer veya Ebu Ubeyde'nin boy­nuna atsaydım. O mü'mirdesin emiri olsa ben de yardımcısı olsaydım.

3- Keşke Halid b. Velid'i Ehli Ridde (dinden dönüp harbe kalkan grup) üzerine orduyla yolladığım vakit ben de Zü'l Kassa mevkiinde otursam, müslümanlar galib gelirse gelirler, gelemezlerse ben onlara destek ve yardımcı olaydım...

Keşke yapaydım dediğim üç şey de şunlardır:

1- Keşke Eş'as bana esir edilip getirildiği gün boynunu vuraydım bana öyle geliyor ki, bir yerde bir şerli iş meydana gelirse, o derhal o tarafa uçarak gidiyor.

2- Keşke El-Fücâe es-Sülemi bana getirildiğinde onu yakmayıp çıplak olarak öldürseydim, veya sabırla onu serbest bırakaydım.

3- Keşke Halid'i cihad için Şam'a gönderdiğim sırada Ömer'i de Irak'a gönde-reydim de her iki kolumu, sağımı ve solumu Allah yolunda tam uzat­mış olaydım.

Rasulullah'a sorsaydım dediğim üç şeye gelince:

1- Keşke Pey­gambere (s.a.v.) "Bu halifelik kime kalacak?" diye soraydım da ashab ihtilaf etmeyeydi.

2- Keşke emirlik konusunda Ensar'a da bir yol var mi? diye sorsaydım.

3- Keşke Efendimize hala ile oğlan kardeşin kızı (nasıl miras alacakları) hususunu soraydım. Zira benim hâla bu konuyu bilme iyhtiyacım var.

Bu haberi bu tarzda daha uzunca olarak İbnu Vehb, b. Leys b. Sa'd yolu ile Salih b. Keysan'dan nakleder. İbnu Aiz de bunu rivayet eder.[355]

 

Hz. Ebu Bekr’in Ölüm Anı

 

 Muhammed b. Amr b. Alkame b. Vakkas, babası aracılığıyla dedesi Alkame'den Hz. Aişe*nin şöyle dediğini nakleder:

-Babam ölüyorken yanma geldim, artık koma dönemine girmişti.

Ben:

"Kim ki göz yaşlan hâla içinde saklansa da, Bir gün elbet dışa aka­caktır." Şiirini okudum. Hz. Ebu Bekr başını kaldırıp: "Yavrucuğum o senin dediğin gibi değil, ama Allah'ın buyurduğu gibidir. Allah (c.c): Ölüm sekerati hak olarak geidi. İşte bu senin -şimdiye kadar- kaçıp durduğun şey idi." (Kâf/19) buyuruyor." dedi. [356]

Musa el-Cühenî, Ebu Bekr b. Hafs b. Ömer'den nakleder:

-Hz. Aişe (r.a.) Ebu Bekr'e geldi. Hz. Ebu Bekr o esnada bir ölünün son nefesindeki çırpınışı gibi çırpmıyordu. Nefesi göksünden gelmeye başlamıştı. Ben durumunu şu şiirle dile getirdim:

Ömrüne and olsun ki, nefes boğazda hırıltı haline gelip göğüs daralınca, yiğide serveti asla fayda veremez.

Bunun üzerine babam bana öfkeli gibi baktı ve "ey mü'minlerin anası bu iş senin dediğin gibi değil. Ancak; " cûS La Ölüm sarhoşluğu gerçek olarak geldi (gerçeği getirdi). İşte bu senin kaçtığın şeydi." hakikatidir.

-Yâ Âişe ben sana bir bahçe bağışlamıştım. Hâla içimde o hususta bir sıkıntı var, sen onu miras malına geri ver, dedi. Ben de "evet" de­yip geri verdim, dedi. Sonra Ebu Bekr:

-Ama bize gelince; müslümanların idaresi bize verileliden beri onla­rın ne dinar ne de dirhemlerini yedik. Sadece yemeklerinin en sert (iyi dövülüp inceltilmemiş) olanlarından yedik, sırtımıza en kaba en sert kumaşlarından geçirdik. Müslümanlara ait olan ganimet malından da, şu Habeşli köle, şu su devesi ve şu tüyleri dökük kadife dışında az ya da çok, yanımızda bir şey yok. Ben öldüğümde onları da Ömer'e gön­derip beni bunlardan da kurtar, dedi. Ben babam ölünce bunları Ömer (r.a.)'a teslim ettim. (Gönderdiğim elçi Ömer'e varıp teslim edince Ömer öyle ağlamış ki, göz yaşları tâ yere kadar inmiş ve "Allah Ebu Bekr'e rahmet etsin kendinden sonra geleni zor duruma soktu" diye iki defa tekrarlamış, ve köleye bunları teslim almasını emretmiş. Orada bulunan Abdurrahman b. Avf: "Sübhanallah sen Ebû Bekr'in ailesinden şu köleyi, şu su devesini ve değeri beş dirhem etmeyen şu kadifeyi soyup alıyorumusun?" dedi. Hz. Ömer de "Ne yapayım di­yorsun?" deyince "onları ailesine geri yolla!" dedi. Ömer (r.a.) da:

-Hayır! Muhammed'i hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bu benim idaremde asla olamaz. Ebu Bekr ölürken bunlardan kurtuldu da ben mi ailesine geri vereceğim. Ölüm bundan daha yakın, dedi.[357] Kasım (b. Muhammed) Hz. Aişe (r.a.)'dan naklediyor: -Ebu Bekr (r.a.) ölüm gelip çatınca: "Ebu Bekr ailesinde şu sağmal deve ile müslümanların kılıçlarını yapıp bize de hizmet eden şu demir parlatıcısı (cilacı) köleden başka devlete ait bir şey olduğunu sanmıyo­rum. Ben ölünce bunları Ömer'e teslim edin, dedi.

Babam ölünce ben bunları Ömer'e verdiğimde Ömer (r.a.): -Allah Ebu Bekr'e rahmet etsin, kendinden sonrakini zora soktu, dedi.[358]

Zührî anlatıyor: Hz. Ebu Bekr (r.a.) hastalığında "ölürsem beni ha­nımım Esma binti Umeys yıkasın. Eğer yalnız başına başaramazsa o zaman oğlum Abdurrahman'dan yardım istesin" diye vasiyet etti. Abdu'l Vahit ve diğerleri Ebu Ca'fer el-Bâkir'dan nakleder: -Hz. Ebu Bekr kefenlendikten sonra yanına Hz. Ali girdi ve: "Amel defteriyle Allah'a kavuşanlar arasında hiç kimse bana şu kefenine sarılan zattan daha sevimli değildi." dedi.[359]

Yine Kasım anlatıyor: Ebu Bekr (r.a.) öldüğünde Peygamber (s.a.v.)'in yanı başına konulmasını vasiyet etmişti. Öldüğü zaman orada bir mezar kazıldı. Ebu Bekr'in başı Rasulullalrm omuzlarına gelecek şekilde defnedildi.[360]

Abdullah b. Zübeyr (r.a.)'ın oğlu Âmir de "Ebu Bekr (r.a.)'ın başı Peygamberin omuzuna gelecek şekilde, Ömer (r.a.)'ın başı da Hz. Ebu Bekr'in böğrüne gelecek şekilde defnolundular" der.[361]

Hz. Aişe (r.a.): Hz. Ebu Bekr Salı gecesi vefat edip sabah olmadan defnedildiğini söyler.[362]

Mücahit anlatıyor: Hz. Ebu Bekr ölünce oğlunun mirasını alması hususunda -daha sağ olan- babası Ebu Kuhafe ile konuşuldu. O da: "Ben o miras malını onun çocuklarına bırakıyorum." dedi. Sonra o da çok uzun yaşamayıp altı ay bir kaç gün sonra vefat etti.[363]

Bir rivayette geçtiğine göre: Hz. Ebu Bekr ölünce malına babası Ebu Kuhafe hanımları Esma binti Umeys ve Ümmü Gülsüm'ün anası Habîbe binti Harice, Abdurrahman, Muhammed, Hz. Aişe, Esma ve

Ümmü Gülsüm varis olmuşlardır.[364]

Bir rivayette ise: "Hz. Ebu Bekr'i yahudiler pilavla zehirlediler. Ze­hirleme olayından bir yıl sonra öldü. Öldüğünde altmış üç yaşın­daydı." deniyor.[365]

 

Hz. Ebu Bekir'in Valileri

 

Hz. Enes b. Malik'in oğlu Musa b. Enes "Ebu Bekr babamı Bahrayn valisi olarak atamıştı" der.[366]

Halife b. Hayyat tarihinde: "Ebu Bekr, Ziyad b. Lebîd Yemen'e ya da Muhacir b. Ebi Ümeyye'yi Yemen'e vali olarak gönderdi. Bunlar­dan birini (Yemen*in) şu tarafına vali yaptı. Osman b. Ebi'l Âs'ı da Taif deki görevinde bıraktı.[367]

Hacca gittiği sene de Medine'ye Katade b. Nu'nıan'ı vali olarak atadı.

Hz. Ebu Bekr'in devlet sekreteri Osman b. Afvan idi. Mâbeyncisi (Teşrifatçısı) kölesi Südeyd (veya Sedîd) idi. Bir rivayette sekreterli­ğini Zeyd b. Sabit'in yaptığı da söylenir. Veziri ise Hz. Ömer olup aynı zamanda yargı (Adalet bakanı) da Ömer (r.a.)'da idi.

Müezzinliğini ise Hz. Ammar b. Yâsir'in kölesi Sa'd el-Kanz yapı­yordu.[368]

 

Vefat Olayları Ebu Kebşe

 

Rasulullah (s.a.v.) İn kölesi. Asıl adı Süleym olup Devs toprakla­rında dünyaya gelen aslen arap olmayan biri idi. Bedr, Uhud ve diğer harplerin hepsine katıldı. Söylendiğine göre Ebu Kebşe (r.a.) Me­dine'ye göç edince Sa'd b. Hayseme (r.a.)'a konuk oldu. (Bunu Asım b. Ömer b. Katade söyler. Ama Muhammed b. İmran'm Salih'ten ri­vayetinde ise Ümmü Kübüm b. Hidm'e misafir olmuştu.)

Ebu Bekr (r.a.)'m vefat ettiği gecenin sabahında Cemadiye'l Evvel ayının bitimine sekiz gün kala vefat etti.[369]

 

Hicri On Dördüncü Yıl Olayları

 

Bu yıl içinde Şam şehri, Hımış, Ba'lebek, Basra, ve El-Übülle şe­hirleri fethedildi. Necran'da Ebu Ubeyde Köprüsü savaşı, Şam'da Fıhl savaşı ile (İbnu'l Kelebi'ye göre) yapılmıştır.[370]

 

Şam Fethi

 

Velid b. Hişam babası aracılığıyla dedesinden: "Halid b. Velid ordu komutanı idi. Şam şehri halkı ile sulh yaptı. Daha henüz sulhu bitir­memişti ki, ordu komutanlığından alınıp yerine Ebu Ubeyde b. Cerrah atandı. Ebu Ubeyde, Halid b. Velid'in yaptığı sulh anlaşmasını değiş­tirmeyip aynen yürürlüğe koydu." Şeklinde naklediyor ise de bu yan­lıştır. Çünkü Halid b. Velid'i Hz. Ömer, Halife olur olmaz vazifeden almıştı. Bunu Halife b. Hayyat böyle söylüyor, ve sonra şunu ilave ediyor:

-Bize Abdullah b. Muğira, babası Muğira'dan nakletti ki: "Ebu Ubeyde, Şamlı'larla, onların kiliselerine ve evlerine ve idarecilerine insaf etmek ve bayramlarını kutlamaktan men edilmeme şartı ile sulh yaptı.[371]

İbnu'l Kelbi, bu sulh on dördüncü yılın receb ayı ortalarında bir Pa­zartesi günü yapılmıştı, der. İbni İshak ise:

-Ebu Ubeyde onlarla Receb ayında sulh yaptı, diyor.[372]

İbni Ceriri Taberi anlatıyor:

-Ebu Ubeyde b. Cerrah, Şam diyarına yürüdü. Halid b. Velid öncü kuvvetlerin komutanı idi. Rumlar da Dımışk'ta adı Bahân olan birinin komutası altında toplanmışlardı. Ömer (r.a.) Halid'i ordu komutanlı­ğından alıp bütün orduların başkomutanlığına Ebu Ubeyde'yi ata­mıştı. Müslümanlarla Rumlar Şam şehri etrafında karşılaştılar ve çok çetin bir harbe tutuştular. Sonra Allah Rumları mağlub etti. Rum or­dusu kaçarak, Şam şehrine girdi ve kapıları kapadı. Müslümanlar da fetih gerçekleşene kadar kapılara saldırmaya devam etti. Fetih olup kapılar açılınca, Rumlar Cizye vermeye razı oldular. Hz. Ömer'in Ebu Ubeyde'yi baş komutan yapıp Halid b. Velid'i görevden aldıran mek­tup bu olaydan daha önce Ebu Ubeyde'ye gelmiş bulunuyordu. Fakat Ebu Ubeyde Şam'ın fethedilip sulh işi Halid'in imzası ile gerçekleşene kadar mektubun Halide okunmasından haya edip utanmıştı Çünkü mektup kendi adına yazılmıştı. Şam halkı sulh yapınca kuntu tanları Bahân da gidip Heraklius'a katıldı.[373]

Denildiğine göre Şam kuşatması dört ay sürdü.[374]

İbni İshak şunları anlatır: Ömer (r.a.), İbnu Nüveyra'yı öldürdüği için Halid'e kızgındı. Halife olur olmaz ilk sözü onu görevden almal üzere "bundan sonra hiç bir görev alamayacak" demek oldu. "Eğe-Halid o konuda kendini yalanlarsa komutan olarak kalsın, yok yaptı ğını yalanlamıyorsa artık onun görev yaptığı ordunun komutanı sen sin. Ve başındaki (komuta) sarığını çıkar, malının yarısını taksim et' diye bir mektup yazdı. Ebu Ubeyde bunu Halid'e söyleyince Halid:

-Bana biraz süre tanı da bacımla bir istişare edeyim! dedi ve bacısı­nın yanına girip anlattı. Bacısı Fatırna, Haris b. Hişam'la evli idi Fatıma ona: "Vallahi Ömer seni hiç sevmez. Önce sana seni yalanlattı-rıp ardından görevden alacak." dedi. O da bacısının başını öpüp "Val­lahi doğru diyorsun" deyip kendisini yalanlamaktan vazgeçip durunu bildirdi. Bilal kalkıp Ebu Ubeyde'ye, sen Halid konusunda ne emir al­dın? Deyince, "rütbesi alınıp malının taksimi" diye cevap verdi. O dz malını bölüştürdü, sadece bir çift ayakkabısı kaldı. O zaman Ebv, Ubeyde, bu dağıtma ancak bu ayakkabıların da dağıtımı ile yerini bulmuş olur!" deyince Halid: "Evet ben mü'minlerin emirine işyar edecek değilim, nasıl uygun görüyorsan öyle yap!" dedi. O da, bir te­kini alıp öbürünü verdi.[375]

İbni Cerir Taberi anlatıyor:

(Sonra Ömer (r.a.) Ebu Ubeyde'ye bir mektup yapıp, "önce Şam'a saldırın. Zira Şam bölgesinin kalesi ve evi oradadır. Fıhıl, Hımış ve Filistin halkını süvarileri üstlerine salarak, sizinle savaşmalarına engel olup meşgul edin. Allah buraların fethini Şam şehrinden önce nasib ederse ne âla, yok fetih gecikirse, Şam'a orayı tutabilecek birisi insin. Siz oradan ayrılın. Sen ve diğer komutanlar Fıhıl'a saldırın. Allah fet­hini nasib ederse sen ve Halid Hımıs'a gidin. Şurahbil ve Aınr'ı da Ürdün ve Filistin'de bırakın." Talimatını verdi. Ebu Ubeyde de on koldan birden Fıhıl'a saldırdı. Bununla Fıhıl'a yaklaşınca Rumlar Fıhıl etrafına nehri yararak su doldurdular, arazi cıvık çamur haline geldi.)[376]

Şam diyarında ilk kuşatılanlar Fıhil halkı oluyordu. Sonra Şam şehri kuşatıldı. Ebu Ubeyde Zü'l Kelâ'yı yolladı ki Şam ile Hımış ara­sında bir destek kıtası olsun. Alkame ile Mesruk'u da yollayıp Şam ile Filistin arasına yerleştirdi. Ebu Ubeyde Merc'den hareket etti. Halid b. Velid önde sağ ve solunda Ebu Ubeyde ile Amr, Süvarilerin başında Iyaz, Piyadelerin başında Şurahbil vardı. Şam'a geldiler. Şam komu­tanı Nistas b. Nüstoros idi. Şam şehrini kuşattılar. Bir bölgede Ebu Ubeyde, birinde Yezid b. Ebi Süfyan diğerinde Amr b. El-As vardı. O vakit Heraklius hâla Hımıs'da bulunuyordu. Şam halkını yirmi gün kadar şiddetle mancınıkla taşlar atarak kuşattılar. Şamlılar şehre kapa­nıp gelecek imdadı umuyorlardı. Hirak yakında idi ve yardım iste­mişlerdi. Zü'l Kelâ' ve ordusu ise Hımıs'la Şam arasını kesmiş bulu­nuyordu. Herakl süvarileri yardıma geldiyse de Zü'l Kelâ'ın süvarileri onları bozguna uğratı ve onları uzun zaman orada oyaladı.

Şam halkı imdadın artık gelemeyeceğini anlayınca birden dağılıp bozuldular ve gevşediler. Müslümanlarsa iyice moral buldu. Daha önce ise bunu evvelki hücumlar gibi görüyorlar ve "gece soğuk bastı­rınca  kafileler  geri  döner"  diyorlardı.  Bu kere  ise  yıldız  batmış, adamlar hala yerinde. İşte o zaman ümitleri kesildi ve şehre kapan­dıklarına pişman oldular.

Şam'a girip kapanan Patriklerden birinin bu sıra oğlu doğmuş onunla meşgul olup ziyafet vermişti. Topluluk yiyip içmiş ve vaziyet­lerini unutmuşlardı. Onların bu durumunu Halid dışında bilen müslüman yoktu. Halid ne uyur ne uyutulur biri idi. Onların yaptığı herşeyi takib ediyordu. Casusları zeki, kendi vazifesine tam düşkündü. Merdiven şeklinde kemendli halatlar hazırlattı. Gece olunca arkadaşla­rını hücuma hazırladı bizzat kendisi, Ka'kâ' b. Amr, Mez'ûr b. Adiy ve emsali kişiler öne geçtiler ve: "Bizim surların üzerinde tekbir getir­diğimizi duyarsanız siz de yukarı çıkın ve kapıya saldırın" dediler.

Halid ve arkadaşları en yakınlarındaki kapıya yaklaşınca ellerindeki kemendi kale burçlarına fırlattılar. Sırtlarında da kale hendeklerindeki suyu geçtikleri kayıkçıklar vardı. Kemend yerine takılınca Ka'ka' ile Mezür yukarı tırmanıp diğer kemendleri burca taktılar. Burası şehrin en sağlam kale bedeni suyu en bol, girişi en zor olan yeri idi. Halid'le beraber olanların hepsi yukarı tırmandı diğerleri kapıya yaklaştı. Su­run tepesine tam olarak çıktıklarında arkadaşları ile beraber içeri in­diler. Bir kısmını da yukarı tırmanmak isteyenlere engel olması için nöbetçi koydular. Surdakiler Allahu Ekber diye bağırdılar. Müslü­manlar kapıya yüklendi. Pek çoğu iplere koşup sıçradı. Halid kapıya koşup kapı nöbetçilerini öldürdü. Şehir halkı ayağa kalktı, bir velvele koptu, herkes yerini alıyor ama ne olduğunu arılamıyordu. Kuşatma ordusundakilerin her biri kendi yönü ile uğraştı. Halid b. Velid ve be­raberindekiler kale kapısının kilitlerini kesip attılar. Böylece Halid ka­pıları ardından açtı, ordusu da harb yolu ile şehre girmiş oldu.

Önce müslümanlar onları sulha çağırmışken onlar reddetmişlerdi. Fakat başlarına gelen belayı görünce sulha yanaştılar. Bu kapıyı takiben gelen kap il ardaki ler bu sulha olur deyip "Haydi girin ama şu ka­pıdan giren müslümanlara karşı bizi koruyun!" dediler. Böylece her kapı önünde bulunan müslümanlar sulh yolu ile içeri girdiler ve iler­lemeye başladılar. Halid'le diğer komutanlar şehrin ortasında karşı­laştılar. Halid ve arkadaşları Öldürüp yağmalayarak ilerliyor, diğerleri ise sulhla ilerliyordu. Komutanlar Halid'in tarafını da mal taksimi üzere sulh mecrasına çektiler. Böylece sulh gerçekleşmiş oldu.[377]

Sonra Şam fethini Ömer'e yazı ile bildirdiler.

Hz. Ömer fr.a.) da, Ebu Ubeyde'ye bir mektup yazarak Sa'd b. Ebi Vakkas'a[378] yardımcı omak için Irak'a gidecek bir ordu hazırlamasını emretti. Ebu Ubeyde Irak için on bin kişilik bir ordu hazırlayıp başına Haşim b. Utbe'yi, sağ kanadla sol kanada Amr b. Malik ile Rıb'îy b. Amir'i, öncülerin başına da Ka'ka' b. Amr'ı atadı. Haşini Irak'a doğru hareket etti. Diğer komutanların bir kısmı Fıhıl tarafına, Alkame ile Mesruk İliya'ya hareket etti. Şam şehrinde ise Yemen destek kıtalarıyla beraber Yezid b. Ebi Süfyan kaldı. Yezid b. Ebi Süfyan da, Dıhye b. Halife b. El-Kelebi'yi süvarilerin başına atayıp Tedmur'a yolladı. Ebu'l Ezheri de el-Beseniyye ve Havran*a yolladı. Bu ikisi Tedmur ve Beseniyye ve Havran halkı ile Şam şartına uygun olarak anlaşma yaptı.[379]

Bir grup müslüman da Beysan üzerine saldırdı. Beysan halkı da sulha razı oldular. [380]

 

Irak Seferi

 

Bize ulaşan haberlere göre bu yıl Sa'd b. Ebi Vakkas, Hevâzin ver­gilerini toplamayla görevlendirilmişti. Ömer (r.a.) ona orada iken "iç­lerinden ileri görüşlü ve yiğit olup da silahı ya da atı bulunanlardan bir kısmını seçmesini" isteyen bir mektup yolladı. Mektubun cevabı Hz. Ömer'e ulaştı. İçine "Ben sana hepsi akıllı ve yiğit bin süvari seçtim" diye yazmıştı. Hz. Ömer'e mektup geldiğinde danışma meclisinde idiler. Hepsi de Sa'd'm bu ordunun başına geçmesini istediği için ha­ber salındı. O da süvarileri alıp geldi. Hz. Ömer de Sa'd'ı Irak harbi için hazırlanan orduya komutan olarak atadı ve şu nasihati yaptı:

-Ya Sa'd! Sakın sana Peygamberin dayısı, sahabesi denilmesi seni aldatmasın. Allah kötülüğü kötülükle temizlemez, kötülüğü iyilikle def eder. Allah'la kulları arasında ona itaat dışında hiçbirinin akraba­lığı yoktur. İnsanların şöhretlisi de şöhretsizi de Allah katında eşittir. Allah Rabbleri, onlar da kulları olup birbirlerine afiyetçe üstün olurlar. Allah katındaki nimetlere itaatle ulaşırlar. Sen, Peygamber olduğu günden bizden ayrıldığı güne kadar Efendimiz (a.s.)'m yaptığı işlere iyi bak ve ondan ayrılma. Zira yapacak esas iş odur. Benim sana nasi­hatim budur, sakın dinlememezlik etme, emeğin boşa gider zarar eder­sin."

Sonra ona dört bin silahşor hazırladı, uğurlamak için kamplarına geldi. Onların hepsini Irak'a göndermek istiyordu. Onların bir kısmı, ille Şam diyarı diye diretti. Ömer de onların bir kısmını Irak'a diğer kısmım Şam'a yollamak üzere ikiye ayırıp istedikleri yere yolladı.[381]

Sonra Ömer (r.a.) Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Irak'a gidişinin ardından iki bin Necidli, iki bin de Yemenli yola çıkardı. Sa'd kış başlangıcında (Küfe Mekke yolu üzerinde Sa'lebiyye ile Huzeymiye arasında bulu­nan) Zerûd denen yere geldi. Kışı orada geçirmek için konaklayıp kampını kurdu ve askerleri de çevredeki su başlarına dağıldı. Burada hem Ömer'den gelecek haberi hem de orduya katılacak diğer kıtaları bekliyordu. Bir kısmını da çevreye yollayıp kabilelerden ganimet al­dırdı. Esed oğullarından üç bin silahlıyı Hazn ve Besıyta arasındaki sınırlarının olduğu yere gönderdi. Bunlar daha önce Irak'a gelen ordu­nun komutanı Müsenna b. Harise ile Sa'd'm arasında kaldılar.

Müsenna ve yanındakilerin komutasında sekiz bin kişi Rabîa kabi­lesinden, altı bin kişi Bekr b. Vâil'den, iki bin kişi diğer Rabîa'dan, dört bin kişi Halid'in Irak'tan ayrılışında kalan, dört bin kişi 'Ubeyde Köprüsü' savaşı sonrası kalan, dört bin kişi Yemen'in Becile, Kuzâa ve Tayy'dan askerler vardı. Sa'd Müsennâ'nm, Müsenna da Sa'd'm gelmesini umup dururlarken, Müsenna, Köprü savaşı günü aldığı ya­ranın iyileşmemesi sonucu öldü. Ölmeden önce ordunun başına Beşir b. El-Hasasiyye'yi atadı. O vakit Beşir'in yanında Irak'ın ileri gelen­leri elçi olarak bulunuyordu. Bu sıra Sa'd da Zerûd'da olup yanında Ömer'e gelen Irak elçileri vardı. Ömer onları Sa'd'la Irak'a yollamıştı. Sonra Sa'd Irak'a hareket emrini verdi. Ordunun çoğu Şerâf denen yerde idi. Sa'd buraya gelir gelmez Eş'as b. Kays bin yedi yüz kişilik Yemenli bir grupla gelip katıldı. Böylece Kadisiye'ye katılan ordu sa­yısı otuz küsur bin oldu.[382]

 

Köprü Savaşı

 

Ömer (r.a.) hicretin on üçüncü senesinde Irak'a bir ordu yola çı­kardı. Komutanları Ebu Ubeyd b. Mesud es-Sakafı idi.[383] Ebu Ubeyd on üçüncü yılda veya bir rivayete göre on dördüncü yılın başında Hıyre ile Kadisiye arasında Elleys başkanı Câbân ile karşılaştı. Allah mecusileri bozguna uğrattı ve Câbân esir edildi. (Caban'ı Matar b. Fıda, Merdanşah'ı da Ektel b. Şemmah esir almıştır.) Ektel Merdanşah'ı öldürdü. Çaban ise iki köle fidye vererek canını kurtardı. Çünkü Matar onun lider olduğunu bilmiyordu. (Müslümanlar Câbân'ı yakalayıp Ebu Ubeyde'ye getirdiler ve onun Elleys kralı olduğunu söylediler ve öldürülmesini istediler. Ebu Ubeyd (r.a.) ise "ben onu Öldürmeye Allah'tan korkarım. Ona bir müslüman can güvencesi vermiş. Müslümanlar yardımlaşmada bir tek vücut gibidir. Birine ge­reken diğerlerine de gerekir" dedi. "Ama bu kraldır" diye diretenlere de "Kral olsa da biz aldatma yapmayız!" deyip onu bırakıverdi.)

Sonra Ebu Ubeyd oradan (Nemarık'tan) ayrılıp Kesker'de bulunan Nersî'yi ele geçirmek üzere hareket etti. (Nersi Kesker'in aşağısında idi. îran baş komutanı Rüstem'e Câbân'm yenildiği haberi gelmişti. Onlar Calinus'a haber saldılar. Durum Nersî ve Kesker halkına ulaştı. Onlar imdad güçlerinin harpten önce gelmesini umuyorlardı. Ebu Ubeyd acele edip onlarla Sakâtiyye denen yerde karşılaştı. Çölde müt­hiş bir çarpışma başladı. Allah İranlı'ları yendirince Nersî askerini bı­rakıp kaçtı. Ebu Ubeyd de onların kampının altını üstüne getirip ga­nimetleri topladı. Muazzam bir yiyecek olduğunu görünce geldiği ta­raftaki araplara gönderdi. Nersî'nin hazinesi alındı ve beşte birini Ömer (r.a.)'a gönderip diğerlerini askere dağıttı)[384]

(Ebu Ubeyd oradan ayrılıp Bârusma'ya geldiğinde Calinus'un gel­mekte olduğu haberini aldı. Ebu Ubeyd ondan önce davranıp Bâruşma'daki Bâkusyasâ'da karşılaştılar.) Müslümanlar onları bozguna uğrattı. Calinus da kaçtı.[385] '(Gidip Rüstem'e vardı. Rüstem ona "Hangi Acem, Araplara karşı daha acımasız?" deyince "Behmen Câzeveyh" dedi. O da Calinus'Ia beraber Behmen'i filleri ile geri yolladı. (Zül Hacib denen) Behmen'in yanında kaplan derisinden ya­pılma 8*12 zira' büyüklükte Kisra'mn bayrağı da vardı. Ebu Ubeyd gelip Burc'taki El-Mirvaha denen yere geldi ve kamp kurdu.) Rüstem Zül Hacib Behmen'le beraber on iki bin kişilik bir ordu ve muazzam aletleri yolladı. Ona meşhur beyaz fili de verdi. Behmen Câzeveyh de ordusuyla gelip Kas en-Nâfif denen yerde konakladı. İki askerin ara­sında Fırat nehri vardı. Düşmanın geldiği haberini alan Ebu Ubeyd daha önce Fırat'ı geçmiş ve köprüyü kesmişti. Behmen Câzeveyh ona haber salıp "ya bizi bırakın biz sizden tarafa geçelim, ya da biz do­kunmayalım siz bu yakaya geçin" dedi. (Ordu "hayır ya Eba Ubeyd, biz geçmeyelim, onlar geçsin" diye itiraz etse de Ebu Ubeyd onları dinlemedi ve "Kafırlar ölüme bizden daha cür'etkar olamaz) biz on­lara geçeceğiz" dedi. ibni Salûba kesilen köprüyü tekrar yaptı. Müs­lümanlar köprüyü geçince çıkışı olmayan dar bir yerde kafirlerle kar­şılaştı. (Ramazan'ın son günü ya da Şevvaf'in ilk günü idi. O gün ak­şama kadar çarpıştılar. Günün sonuna doğru Sakif kabilesinden biri insanları topladı ve kılıçla çarpışmaya başladılar.) Ebu Ubeyd filin dudağını, Ebu Mihcem de arka diz sinirlerini kesti. Rivayete göre fili görünce Ebu Ubeyd:

"Ey dört ayaklı! Sen ne kadar irisin, kılıçla senin dudağını kesece­ğim" demişti. (Daha önce orada hanımı Devme rüyasında, birinin gökten içinde şerbet bulunan bir kapla inip Ebu Ubeyd "işte şehitlik!" demişti. Ebu Ubeyd: "öldürülürsem komutan oğlum Cebr'dir, o ölürse Habib b. Rabîa'dır. O öldürülüşe kardeşim Abdullah'tır." demişti. Bu emirlerin hepsi şehid oldu. Müslümanların atları İran fillerinin üzerin­deki zırh mahfeli görünce o tarafa gitmiyorlardı. Filler saldırınca atlar korkup dağılıyordu. Atlarını okla mahmuzluyorlar yine fayda vermi­yordu işte o zaman Ebu Ubeyd ve arkadaşları attan inip yaya kılıçla savaşa başlamışlardı. Ebu Ubeyd "Fillerin etrafını sarın ve kayışlarını kolanlarını kesin ve üstündeki adamları düşürün" emrini verdi. Ken­disi sıçrayıp beyaz filin kolanını kesti. Hevdecteki adamlar yere düştü. Müslümanlr da diğer filleri böyle yaptılar ve düşenleri öldürdüler. Bu beyaz fil Ebu Ubeyd'in üzerine yürüdü. O da kılıçla dudağına vurdu. Fil onu Ön ayağı ile karşıladı. Ebu Ubeyd yerinde durmaya çalışıyordu ki fil ona Ön ayağı ile vurdu ve üzerine çıkıp çiğnedi. İnsanlar Ebu Ubeyd'i filin altnda görünce korktular). Müslümanlar her yönden katledilmeye başladı. Kimisi kaçarak köprüye doğru gittiler. Bayrağı Müsenna b. Harise alıp kendi ile beraber sebat edip kaçmayanlardan bir kısmı ile onları korudu. Abdullah b. Yezid köprüye doğru kaçan­ları görünce fırlayıp onlardan önce gelip köprüyü kesip yıktı ve "Emirleriniz ne üzere öldüyse siz de ölün, dininizi savunun!" dedi. Müşrikler müslümanlan köprünün olduğu yerde kuşatıp sıkıştırdılar. Kimisi korkup kendilerini Fırat'a attı. Sabırsızlar boğuldu, sabırlıları da hemen öldürdüler. Müsenna "Ey insanlar, arkanızda biz varız deh­şete düşmeden köprüyü geçin, sizin karşı tarafa geçtiğinizi görünceye kadar biz yerimizden ayrılmayacağız. Kendinizi boğmayın" diye ba­ğırdı. Köprünün kesilen ipini arayıp buldular ki Abdullah b. Mersed hâla başında durup insanları salmıyor. Abdullah'ı tutup Müsenna'ya getirdiler, o da ona vurup, "niye yaptın?" deyince "çarpışsınlar kaç­masınlar diye kestim" dedi.  Böylece tekrar köprüden geçirdi. Zül Hacib gelip ok attı ise de hepsi geçtiler. Müsenna da kendi tarafını ko­ruyarak karşıya geçtiklerinde bir kısım Medine'liler Müsenna'dan ay­rılıp Medine'ye geldiler. Kimisi de ayrılıp çöle dağıldı. Müsenna az bir insanla orada kaldı.

Ömer (r.a.) Muhacir ve Ensar'ın bu firardan dolayı korkudan feryat ettiklerini duyunca "Ey müslümanlar, üzülmeyin, siz -kaçmadımz-ben sizin grubunuzum siz bana katılmaya geldiniz" diye teselli ederdi.

Muâz el-Kârf de o gün Medine'ye kaçanlardandı. Enfal suresinin 16. ayetini "Her kim o -savaş olduğu- gün tekrar gelmek (kaçar gibi geri çekilip kandırmak) için veya bir başka -cihat- grubuna katılmak haricinde sırtını döner -harpten kaçar gider-se şüphesiz Allah'ın ga­zabı ile geri dönmüş olur" okuyunca ağladı da Hz.. Ömer "Ağlama Yâ Muaz! Ben senin grubunum, sen de bana katılan kişisin." dedi.[386]

O gün Halife b. Hayyet'ın dediğine göre bin sekiz yüz, Seyf in nakline göre ise öldürülen ve boğulanlar dört bin kişidir.[387]

Şa'bi ise Ebu Ubeyd müslümanlardan sekiz yüz kişiyle şehid oldu. der.

Bir başkası da "Müsenna b. Harise yaralı olarak ölünceye kadar komutanlıkta kaldı. İnsanların emri üzerine Hasasiyye geçti. Bunu yu­karda anlatmıştık.[388]

 

Hımıs'ın Fethi

 

Ebu Müsher anlatıyor: Bana Abdullah b. Salim şöyle haber verdi: Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.) on iki bin kişilik bir küvetle Hımış üze­rine yürüdü. Bunlardan altı bini Es-Sekûn tarafından gelmişlerdi.

Hımıs'ı fethettiğimde, Ebu'd-Derdâ ile Şam civarındaki Berze kö­yünde bulunan ordugâhımıza gittik. Sonra Ebu Ubeyde ile önden git­tik, Allah bize Hımıs'ın fethini nasib etti.1

Yine bazı rivayetlerde Hımış ve Ba'lebek şehirlerinin bu ön dör­düncü yılın sonlarına doğru sulh yoluyla fethedildiği anlatılır.2

(Taberi Hımıs'ın fethini Ebu Osman es-San'an'i'den şöyle anlatır: Heraklius'a Merc halkının yenilgisi ulaşınca Hımış valisine: "Duydu­ğuma göre müslümanların yiyeceği deve eti, içeceği de sütü imiş. Önünüz kış, onlarla sadece soğuk günlerde çarpışın. Zira yaza kadar onlardan kimse bu soğuğun şiddetine dayanamaz." deyip oradaki ordu karargâhından ayrılıp er-Ruhâ'ya gitti. Az sonra Ebu Ubeyde, ardın­dan Halid Hımıs'a ordularıyla geldiler. Müslümanlarla sadece soğuk günlerde çarpışmaya çıkıyorlardı. Çok çetin bir kış geçti, muhasara uzadı. Allah mü'minlere sabır ve sebat verdi. Onlar da, kış müslümanları helak edecek diye bekleşti.

Hımısh'Iar birbirlerine: "Siz iyi durun zira bu araplar çıplak adam­lardır. Soğuk geldi mi ayakları parçalanacak, ne yiyecek ne de içecek bulabilecekler." diyorlardı. Bu soğuklarda çarpışıp döndüklerinde, ayakkabıları içinde ayaklan soğuktan paramparça oluyordu. Müslü­manlar ise terlikli oldukları halde onlara birşey olmuyordu. Nihayet kış o yıl uzayınca içlerinden yaşlı biri: "gelin müslümanlarla sulh ola­lım!" dediyse de onlar: "Yahu imparator en güçlü zamanında, ara­mızda az bir mesafe varken mi sulh yapacağız?" dediler. Bir başka adam: "Kış gitti, ümitler bitti, daha ne bekliyorsunuz?" deyince "Zatu'l Cenb hastalığına yakalancaklarmı, zira o hastalık kışın uyur yazın ortaya çıkar!" dediler. O da: "Sizin onlara bir anlaşma metni götürmeniz, zorla fethe uğramanızdan iyidir. Vaziyetiniz iyiyken da'vetlerine uyun bozulduktan sonra değil" diye nasihat ettiyse de "harb ilmini bilmez bir bunak!" dediler.

Müslümanların bu sabrı Hımış halkını müthiş sarsıp yıldırdı. Müs­lümanlar kafirlerin karşısına geçip öyle bir tekbir getiriyorlardı ki, Rum'lar sarsılıyor, adeta duvarlar yarılıyordu. Böylece korku ve panik içinde içlerinden sulha taraftar olanlar liderlerine varıyorlar onlar da bunların isteklerine karşılık vermeyip bunları aşağılıyorlardı. Müslüsmanlar topluca yeniden tekbir aldılar mı aynısı cereyan ediyor gelip liderlerine: "Bu Allah'ın azabından bizi kurtann!"diye yalvarıyorlardı. Onlar da: "Öyleyse sulhu sadece siz isteyeceksiniz" dediler. Hıristiyanlar çıkıp, sulh sulh sulh!" diye bağırmaya başladılar. Müs­lümanlar orada ne olup bittiğini anlamadılar ama onların isteğine olumlu cevap verdiler. Böylece mahallelerin yarısı müslümanların olacak, müslümanlar da Rum'ların mallarına ve binalarına dokunma­yacak, ve oralarda konaklamayacak. Onlardan kimisi Dımışk şehrinin sulh şartlarıyla, dinar ve gıda maddesi kimisi gücüne göre, malı artarsa vergi artacak, azalırsa vergide azaltılacak; şeklinde anlaştılar.)

Rum imparatoru Heraklius olanlardan korkup İstanbul'a doğru kaçtı.[389]

(Heraklius Ruha' dan çıkıp İstanbul' a doğru ilerlerken, müslümanların eline esir düşüp sonra bir fırstım bularak kaçan bir rum gelip ona yetişti. Herakl ona: "Bana bu müslümanlar nasıl bir topluluk anlat." dedi. Rum da: "Gündüzleyin savaşçı, geceleyin tam derviş. Pa­rasını vermeden hiçbir şeyi zimmetlerine geçirmezler. Selamsız eve girmezler. Kendileriyle savaşanların hakkından gelene kadar yerlerinden ayrılmazlar." dedi. Heraklius da: "Sen bana doğru söylüyorsan onlar şu ayak bastığım yerlere sahib olurlar!" dedi.

Ubade ve Halid anlatıyor: Heraklius Kudüs'ü her ziyaret edip geri dönüşünde Suriye topraklarını geri bıraktı mı, Suriye'ye dönüp bakar ve Selam olsun ey Suriye, bu selam sana doyamayan, sendeki ihtiya­cını gideremeyen birinin selamı olup, o yine sana geri dönecek! derdi. Bu kere müslümanlar Hımış şehrine yönelip de Asî nehrini geçince Reka'ya varıp yerleşti. Müslümanlar Kınnesirîn'i fethedip Minas öl­dürülünce oradan ayrılıp Samsat'ta gizlendi. Oradan Rum topraklarına geçince bir tepeye çıkıp yönünü Suriye'ye çevirdi ve: "Sana selam ol­sun ey Suriye! Bu bir daha kavuşması olmayan son selam. Bundan sonra sana hiçbir Rum cesaretle giremeyecek. O uğursuz doğana kadar giren de korka korka girecek. Keşke doğmasaydı. Onun işi ne tatlı idi. Akibeti Rum'lara ne acı olacak!" dedi.

Giderken İskenderun ve Tarsus arasındaki kale halkını da berabe­rine alıp kaleleri yıktırdı. Böylece Antakya ile Rum şehirleri arasında hiç bir ma'mur bir yer bırakmadı. Bunun sebebi müslümanların ora­dan rahatça geçmelerine engel olmuş olacaktı.[390]

Bir rivayete göre Hımış on beşinci yılda fethedilmiştir.[391]

 

Basra'nın Fethi

 

Ali b. El-Medâinî şeyhlerinden rivayet ediyor: Hz. Ömer on dör­düncü sene Şüreyh b. Âmir'i (ki şüreyh Sa'd b. Ebi Bekr kabilesin-dendir) Basra'ya sefere yolladı. Bu Irak'taki müslümanlara destek anlamına geliyordu.[392]

Şüreyh Ehvaz üzerine yürüdü ve orada şehid edildi. Ömer (r.a.) aynı sene oraya Utbe b. Ğazvân el-Mazinî'yi komutan olarak yolladı. Utbe birkaç ay hiçbir sefer yapmadı.

(Ömer (r.a.) oraya ardından Abdurrahman (veya Abdullah) b. Sehl'i yolladı ise de Basra'ya varmadan öldü. Bunun üzerine Ömer (r.a.) Bahreyn'deki El-Alâ b. El-Hadrami'ye: "Doğru Utbe'nin yanma git, seni onun yanında görevlendirdim" diye yazdı. O da Temim oğulları arazisindeki Tiyâs'ta öldü. Sonra Utbe harekete geçip Übülle, Fürat ve Ebez Kubaz'ı ele geçirdi. Meysan'dan aralarında Hasan-ı Basri'nin babası Yesar ile (Abdullah b. Avn'ın dedesi) Ertaban'm da bulunduğu bir grubu esir aldı.[393]

Halid b. Umeyr el-Adevî der ki: Utbe ile Übülle şehrine sefer ettik, orayı fethedip sonra nehirden karşı taraftaki Fürat'a geçtik.[394]

(Yine Halid b. Umeyr der ki); Sonra Utbe, hurma kurutma sergile­rinin yerine uğradı ve iri sünger taşlan bulunca "işte burası Basra'dır. (Yani ak, yumuşak taşlı yerdir anlamında) Bismillah deyip buraya ko­naklayın dedi.[395]

Haseni Basri anlatıyor: Utbe, Übülle'yi fethetti. Ama müslümanlardan da bu günkü Übülle mescidinin olduğu yerde tam yetmiş kişi şehid edildi. Sonra Fürat'a geçip şehri harp yoluyla aldı.

Şu'be, Akıyl b. Talha yolu ile Kubeysa'nn "Biz el-Huraybe fet­hinde Utbe ileydik." dediğini nakleder.[396]

 

Basra Mescidinin Yapılışı

 

Orada, Utbe b. Gazvan, Mihcen b. El-Edra'a Basra Ulu Camiini planlayıp yapmasını emretti. O da onu kamışlarla örüp yaptı.[397] Sonra Utbe hac etmek üzere oradan ayrılıp yerine Mücaşi' b. Mes'ud'u ata­yıp, Cihada devam etmesini emretti. Muğire b. Şu'be (r.a.)'a da Mücaşi' gazadan dönene kadar cemaata namaz kıldırmasını söyledi. (Meysan halkı, Muğire'ye karşı Ebez Kubâz şehri eşrafından Feylekan diye birinin komutasında toplanıp saldırdılarsa da Muğire onları yendi ve Ömer (r.a.)'a zaferini bildirdi. Ömer (r.a.) Utbe'ye görevine dön­mesini emrettiyse de yola çıkmadan önce o da vefat etti.) Bunun üze­rine Hz. Ömer Muğire'yi Basra valisi olarak atadı.[398]

O yıl orada Ebu Bekr (r.a.)'ın oğlu Abdurrahman doğdu. Basra'da müslümanlardan ilk doğan odur.

Ömer (r.a.) bu yıl Cerir b. Abdillah el-Beceli'yi Irak'taki yerleşim birimlerine yolladı. Cerir orada Mihran'a rastlayıp onu öldürdü. Sonra Cerir ile Müsenna b. Harise arasında komutanlık ihtilafı oldu. Ömer (r.a.) da Sa'd b. Malik'i oraya yollayıp, Cerir ile Müsenna'ya komutan olarak Sa'd'a itaat etmelerini yazı ile bildirdi. Onlar da onun emrine girdiler.[399]

 

Bu Yılın Vefat Olayları

 

Bu yıl çok büyük bir topluluk şehid olduğu gibi, kalabalık bir grup da vefat etti.[400]

 

Evsb. Evs B. Atik

 

Küfe ile Necran arasında bulunan ve Ebu Ubeyd köprüsü denen yerde -ki buraya el-Mervaha ve Kussû Kass en-Natıf da denilir- o köprü savaşında şehit düştü.[401]

 

Beşir B. Andes B. Yezid Ez-Zaferî

 

Uhut harbine katılan sahabelerden biri. Katade b. Nu'man (r.a.)'ın amca oğludur. Havva adlı atına nisbetle kendisine Fârisu'l Havva -Havva süvarisi- denilirdi. O da Ebu Ubeyd Köprüsünde şehit olmuş­tur.[402]

 

Sabit B. Atik

 

Amr b. Mebzul oğullarından, Ensar'dan olup sahabidir. O da bu  köprüde şehit düştü.[403]

 

Sa'lebe B. Amr B. Muhsan

 

Bedir harbine katılanlardan biri olup Malik b. Neccar oğullarından-dır. Ebu Ubeyd Köprüsü harbinde şehid oldu.[404]

 

El-Haris B. Atik B. El-Na'âm

 

Lakabı Ebu Hazim. O da aynı gün şehid onlardan biri olup, Ensar'ın Neccar oğullarındandır. Uhut harbinde bulundu. Bedir har­binde şehid olan Sehl b. Atik'in kardeşidir.[405]

 

El-Haris B. Mes'ud B. Abdeh

 

(Ensarh olup Evs kabilesindendir. Aynı gün Ölmüştür ve sahabidir.)[406]

 

El-Haris B. Adîyy B. Malik

 

Aynı köprüde şehid oldu. Uhut harbine katılanlardandır. Bu ve üst­teki Haris Ensar'dandır.[407]

 

Halid B. Said El-Âs El-Emevî

 

O da aynı yıl içinde (Ecnadeyn harbinde) şehid oldu. Bir rivayete göre Merci Suffer savaşında şehid edildiği söylenir. Merci Suffer sa­vaşı daha önce geçtiği gibi hicri on dördüncü yılın Muharrem ayında yapılmış idi.

(Büyük ve ilk sahabelerdendir. Kızı "Babam ilk beşinci müslüman olan kişidir. Habeş'e göçüp orada on yıl kaldı. Ben orada doğdum.'' diyor. Yine kızı onun ilk Besmele'yi yazan kişi olduğundan bahseder. Rasulu Ekrem onu San'a valiliğine getirmişti. Ebu Bekr (r.a.) da, Şam fethi sırasında onu ordulardan birine komutan yaptı.

Halid'i öldüren kişi az sonra müslüman oldu ve "bu benim öldürdü­ğüm kimdir? Zira ben ondan göğe doğru bir nur çıktığını gördüm'" dedi. Kızı takriben doksan yıl kadar yaşadı. Halid (r.a.)'ın babası Be-dir'de müşrik olarak Öldürülen Ebu Uhayha idi. Bu müşriğin birçok hayırlı evladı vardı. Bunlardan Amr da Halid'le Habeş'e göç edip o da Ecnadeyn'de şehit oldu. Öteki kardeşi Eban b. Said geç müslüman olsa da Efendimiz (s.a.v.) onu Bahrayn'a vali yapmıştı. O da Yermuk veye Ecnadeyn'de şehid oldu.

Peygamberimizin vefat haberini alınca üçü birden Medine'ye gel­diler. O zaman üçü de vali görevi yapıyordu. Hz. Ebu Bekr onlara "Kimse valiliğe Peygamberin tayin ettiği valiler kadar layık olamaz. Siz tekrar vazifelerinize dönün!" ricasında bulundu ise de üçü de biraz da cihad yapalım diye valiliği reddedip Şam fethine katıldılar ve üçü de şehid oldu.[408]

 

Huzeyme B. Evs B. Huzeyme

 

Eşhel oğullarından olup o da Ebu Ubeyde köprüsü savaşında şehit düşmüştür.[409]

 

Rabia B. Haris B. Abdul Muttalib

 

Onun bu yıl vefat ettiğini İbnu Kani' söyler.[410]

 

Zeyd B. Süraka (B. Ka'b B. Amr)

 

O da köprü savaşında şehid edilenlerdendir.[411] (Urve onu Bedir'e katı­lanlar arasında sayar)[412]

 

Sa'd B. Sülâme B. Vakş

 

Eşhel'lidir. Ebu Ubeyd köprüsünde şehid olmuştur.[413]

 

Sa'd B. Ubade El-Ensari

 

Onun bu yıl öldüğü sadece bir rivayettir.[414]

 

Seleme B. Eşlem B. (Hureyş)7

 

Ebu Ubeyd Köprüsü savaşında şehit düştü. (Daha önce Bedir har­bine katılmıştı. Evs kabilesindendir. [415]

Sa'd daha önce Hz Ömer'in hilafeti senesinde ölenler arasında geçmişti.

İbni Sa'd "Eşlem b. Haris" diye alır.

İbni Sa'd 3/446'da Seleme b. Eşlem Bedir, Uhut, Hendek ve diğer harplerin hep­sine Efendimizle katıldı. Hicri on dörtte Ömer'in ilk yıllarında altmış yaşında Ebu Ubeyde köprüsünde şehit oldu, der.[416]

 

Seleme B. Hişam El-Mahzûmî

 

Ebu cehil'in kardeşi olan Hişam Mercu's Suffer harbi günü şehit oldu. Daha önce geçmişti.[417]

 

Süleyt B. Kays Amr

 

Ensarlidır. Hazreç oğullarının Neccar kolundandır. Bedir, Uhut ve Hendek dahil Efendimiz'in her harbine katıldı ve Köprü savaşında şe­hit düştü.[418]

 

Damra B. Ğaziyye

 

Ebu Ubeyd köprüsünde şehid oldu.[419] Abdullah B. Murabba' Abdurrahman B. Murabba' Abbad B. Murabba' B. Kayzî B. Amr Üçü de Murabba'mn oğludurlar. Üçü de köprü harbinde şehid ol­muştur. (Babalan kör ve münafıktır)[420]

 

Utbe B. Ğazvan B. Cabir[421]

 

Abdu'ş Şems oğulları anlaşmalısı Mazinoğullarındandır. İlk önce müslüman olanlardan birisi. (Künyesi Ebu Abdullah. Uzun boylu ya­kışıklı bir adamdı) İkinci Habeş hicretinde bulundu. Efendimizin meş­hur okçularmdandı.

İslam'a giren yedinci kişidir. Bedir ve diğer harplerde bulundu. Bir rivayette "Nevfel b. Abdimenaf oğullarıyla anlaşmalı idi." Hz. Ömer onu Übülle şehrine İranlı'larla savaşa çıkan orduya komutan olarak atamıştı. O da oraya varıp İran ordusunu yenerek Übülle'yi fethetti.

(Hz. Ömer onu Basra'ya vali yaptı. Basra'yı ilk şehir olarak yapan odur. Kamıştan mescidi yapan da odur. Elli bir yaşında Basra'da vali iken öldü.)[422]

Utbe, Basra'da hitab ederek: "Dünya ayrılığı ilan edip, pek hızlı gi­diyor. Artık ondan geriye kalan bir kaptaki son damlalar kadar bir şeydir. Onu da sahibi içmeye devam ediyor. Siz bu dünyadan ayrılıp yokluğu olmayan bir diyara gidiyorsunuz. Öyleyse o ebediyet yurduna yanınızda olan en hayırlı şeyle gidin. Çünkü bize anlatıldı ki, cehen­nem kenarından atılan bir taş yetmiş yıl dibe doğru inecek de hala ta­bana ulaşamayacak. Vallahi siz kesinlikle doldurulacaksınız, şaştınız mı yoksa?

Yine bize "cennet kapılarından bir kapının iki kanadı arasının ge­nişliğinin kırk yılda gidilebilecek bir mesafe olduğu" anlatıldı. Kesin­likle orada bir gün gelecek izdihamdan dolayı cennet dolmuş olacak. Ben kendimi Peygamberle beraber bulunan yedi insanın yedincisi ola­rak gördüm. O zaman ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz yoktu da yediğimiz yapraklardan dolayı avurdumuzda (ağzımızın içinde) yara oluşurdu. Bir kumaş bulmuştum. Onu da ikiye bölüp Sa'd b. Ma-lik'le bölüştüm. Yarısını ben yarısını da Sa'd pantalon yaptık. Ama bugün bizden bir şehre vali olmayan kimse kalmadı. Ben kendi gö-

zümde büyük, Allah'ın katında küçük biri olmaktan Allah'a sığınırım. Çünkü kesinlikle son durumu kırallık oluncaya kadar halden hale de­ğişmeyen bir Nübüvvet yoktur. Siz bizden sonraki emirleri deneyip tecrübe edeceksiniz." dedi.[423]

Utbe (r.a.)'dan, Halid b. Umeyr, Kabisa, Hasan-i Basri ve Harun b. Riâb rivayette bulunmuşlardır. Ama son ikisi sağlığında ona yetişe­mediler.[424]

 

Ğuneym B. Kays El-Mazinî

 

Basra'nın asıl planlayıcısı odur. Künyesinin Ebu Abdullah olduğu söylenir. Elli yedi yıl yaşadığı söylenir. Başka bir rivayette ise Hicri on beşinci yılda Hicaz'la Basra arasında öldüğü söylenir. Bazılan ise

on yedinci yılda Öldü, der.[425]

Kayzîb.Kays Ukbe B. Kayzî B. Kays Uhut'ta bulundu. Abdullah B. Kayzî B. Kays Uhut'ta bulundu. Bu iki oğul ve babalan Kayzî b. Kays da Ebu Ubeyd köprüsünde şehid oldular. Harbe babalarıyle beraber gelmişlerdi. (Babaları Kayzi de Uhut harbine katılanlardandı.) El-Alâ' B. El-Hadramî Bunun da Köprü savaşında öldüğü rivayeti varsa da bu zat ilerde gelecektir. Ömerb.Ebi'lyüsr Ömer b. Yüsr'ün de Köprü savaşında öldüğü söylenir.[426]

 

Kays B.Es-Seken[427]

 

Nesebi: Kays b. Es-Seken b. Kays b. Zeûrâ' b. Haram b. Cündüb b. Âmir b. Adiy b. Neccar. Lakabı Ebu Zeyd el-Ensarî en-Neccarî'dir ve lakabıyla meşhurdur. Bedir başta, Rasulullah'la beraber bütün harp­lere katıldı.

Musa b. Ukbe'nin dediğine göre Ebu Ubeyd köprüsünde şehid oldu.[428]

Vakidi ve İbnu'l Kelbî: "O Rasulullah (s.a.v.) devrinde Kur'anı ez­berine alanlardan biriydi."der.[429] Onun hafızlığının delili Enes (r.a.)'m onun hakkında "o benim amcalarımdan biriydi" demesi olup, ikisinin nesebi Haram b. Cündüb'de birleşir.4

Nesai, Süneni Kübra'sının Fezailu'l Kur'an bölümünde (cilt 5/9 hadis no 8000) Şu'be, Katade isnadıyla Enes (r.a.)tan naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.) zamanında Kuranı toplayan dört kişi vardı ki, hepsi de Ensardandır.

I- Übeyy b. Ka'b

2- Muaz b. Cebel

3- Zeyd b. Sabit

4- Ebu Zeyd" Katade der ki: Ben, Enes'e (r.a.) "Ebu Zeyd de kim?" deyince "amcalarımdan biri" dedi. Buhari sahihinde aynı isnadla verir. (Fazailu'l Kuran 66/102 cilt 6/103) ama "amcalarım...dan" sözünü almaz. Yine Buhari aynı yerde ve Tarihi Kebiri'nin 4/76'da 348 nolu terceme ile Enes (r.a.)'tan "Rasululfah (s.a.v.) öldüğünde bu ümmetten Kur'anı sadece dört kişi toplamıştı. Ebıfd Derda, Muaz, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd. Biz de onlardan aldık." dediğini nakleder.

İbnu'l Kelbi yine Ebu Zeyd1 in sülalesini anlatırken "Zeûrâ" yerine "Zeyd" der. Ama "Kur'anı toplayanlar, Ebu Zeyd Sa'd b. Ubeyd el-Evsi'dir." diyenin sözü hiç itibara alınmaz. Zira Enes (r.a.)'ın "amca­larından biri" demesi bunun "Kur'anı toplayan Sa'd b. Ubeyd idi." sö­zünü reddeder. Çünkü bu Evs kabilesindeııdir. Yine bu dediğimizi Katade'nin naklettiği Enes (r.a.)'ın şu sözüdür: Hazreç, Hayyan ve Evs kabilesi "kim daha şerefli?" diye övünme yarışma girdiler. Evs kabilesi: "ölünce cenazesini meleklerin yıkadığı Hanzala b. Ebi Âmir bizden, anların cenazesine müşrikleri yaklaştırmadığı Asım b. Sabit bizden, ölümü ile Arş-i Rahman'ın sarsıldığı Sa'd b. Muaz bizden, şe­hitliğine iki kişinin şehitlik sevabı beratı verilen Huzeyme b. Sabit bizden" dedi. Hazreçliler de onlara: "Bizden dört kişi vardır ki, Pey­gamber (s.a.v.) zamanında Kur'anı sadece bunlar toplamıştı. Übey b. Kab, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd" diye cevap verdiler.[430]

 

El Müsennâ B. Harise Eş-Şeybanî

 

Ebu Ubeyd köprüsü savaşında Ebu Ubeyd'in ölümü üzerine sancağı alıp müslümanları toplayıp geri döndüren odur. (Hz. Ebu Bekr onu elçi ve komutan olarak kullandı. Halid'den önce Irak'a giden komutan o idi. Zeki, yiğit, iyi karakterli biri olup müslümanları İran'a karşı sa­vaşa teşvik edip tamahlandıran o oldu. İranlıların gücünü ve kuvvetini kırdı. Orada aldığı bir yaranın kapanmamasıyla şehid oldu. Kavmin lideri, sözünü tutturan biri idi. Sahabedendir. Amr b. Şebbe el-Esmî ve diğerleri onun hakkında bilgi verir.[431]

 

Nafi B.Gaylan

 

O da Köprü savaşı şehitlerinden.[432]

 

-Nevfel B. Haris B. Abdul Muttalib

 

Nevfel (r.a.)'ın orada öldüğü de rivayetlerden birisine göredir. Nevfel Peygamberimizin amca oğlu olup, amcası Abbas (r.a.)'tan daha yaşlıdır. Haşim oğullarının en yaşlısı o idi. Sahabeden olma şere­fine erdi.

 

Vakıd B.Abdullah

 

O da bu gün ölenler arasındadır. (Nesebi: Vakid b. Abdillah b. Abdimenat et-Temimî'dir. Müslümanların Mekke'de Daru'l Erkam'a girişlerinden önce müslüman oldu. Bedir ve Uhut harbine katıldı. Hz. Ömer'in hilafeti yıllarında öldü. Amr b. El-Hadramî'yi öldüren odur.)[433]

 

Hind Binti Utbe

 

Raıwb. Abdişems'in kızı, Muaviye'nin annesi, Ebu Süiyan'm ha­nımı. O da bu yılın başlarında vefat edenlerdendir. [434]

 

Yezid B. Kays B. El-Hatim Ez-Zaferi

 

Ensarlıdır. Uhut ve diğer gazaların hepsine katılmış bir sahabedir. Uhut harbinde pek çok yerinden yaralanmıştır. Babası Kays b. Hatîm meşhur şairlerden biridir. (El Adevî onun Uhut'ta on iki yara aldığını söyler o yüzden Peygamberimiz ona "Casir" adını vermişti. Ebu Ubeyd Köprüsü savaşında şehit oldu.[435]

 

Ebu Ubeyd B. Mes'ud B. Amr Es-Sakafî

 

Muhtar denen yalancı adamla Hz. Abdullah b. Ömer'in eşi Safiyye'nin babasıdır.

Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında müslüman oldu. Ömer (r.a.) onu vali olarak atadı. Büyük bir ordunun başına verip Irak'a yolladı. Köprü savaşına onun adına nisbetle "Ebu Ubeyd köprüsü savaşı" dendi. Daha önce anlattığımız gibi harb bu köprünün yanında cereyan etmişti. Ebu Ubeyd de o gün orada şehid edildi. Bu köprü Fırat nehri üzerinde bulunup Hıyre ile Kadisiye arasındadır. Onu sahabe olarak İbnu Abdi'l Berr dışında hiç bir alim kitabına almamıştır. Halbuki onun Peygamberi görüp müslüman olması çok doğaldır.[436]

 

Ebu Kuhafe Osman B. Amir Et-Teymi

 

Bu yılın Muharrem ayında doksan küsur yaşında iken vefat etti. Mekke fethi esnasında müslüman oldu. Fetih bitip ortalık sakinleşince Efendimiz Mescid-i Haram'a varıp oturdu. Ebu Bekr (r.a.) babasını elinden tutarak getirdi. Başı Akyuşan çiçeği gibi bembeyaz ağarmış, gözleri görmez olmuş, çok yaşlanmıştı. Peygamberimiz onu görünce:  ihtiyarı evinde bıraksan da biz ona gelseydik buyurdu. Bunu Ebu Bekr'e ikram olarak söyledi. Sonra da:   Şu ihtiyarın saçındaki aklığı değiştirin ama siyahtan sakının!" buyurmuştu.[437]

 

Abdullah B. Sa'sa'a B. Vehb

 

Ensarlıdır. Adiy b. Neccar oğullarındandır. Uhut ve sonraki harp­lere katıldı. İbni Esir'in dediğine göre Ebu Ubeyd Köprüsü harbi günü şehid oldu.[438]

 

Hicri On Beşinci Yıl Olayları

 

Bu yılııı başlarında Şurahbil b. Hasene Ürdün'ü baştan sona harp yoluyla fethetti. Sadece Taberiyye halkı sulh yaptığı için sulh yolu ile fethedilmiş oldu. (Baş komutan Ebu Ubeyde (r.a.) Halid-b. Velid'i Ürdüne yolladı. O da El-Buka[439] arazisini ele geçirdi. Ba'lbek halkı onunla anlaşmaya varıp bir anlaşma metni yazarak onalara teslim etti.

Muğira der ki: Halid onlarla "kilise ve evlerine dokunmamak şartı ile haraç vermeleri şartıyla anlaşma yaptı.[440]

İbnu'l Kelebi der ki: Sonra Ebu Ubeyde Hımış'ı fethetmek arzusu ile yola çıktı. İlerde bulunan Halid b. Velid'in yanma vardı.

Birleşerek rumlarla çetin bir savaş yaptılar. Nihayet rumlar mağlup olup şehirlerinin içine kaçtılar. Müslümanlar da şehri kuşattı. Hıristi­yanlar dayanamayıp, Ebu Ubeyde'den "mallan, canlan ve kiliselerinin bağışlanıp, Hımış topraklarının kendilerinde kalmasını, yüz yetmiş bin dinar'a karar verip sulh yaptılar.

Ebu Ubeyde, Hımış halkıyla aynen Şam halkıyla yaptığı şartlarla sulh yaptı. Rumların diğer şehirlerini harp yoluyla aldı.[441]

 

Yermuk Savaşı

 

Meşhur bir savaştır. On beşinci yılın Receb ayında Rumlar Yermuk denen yere geldiler. Bu hadisenin -hicri- on üçüncü yılda olduğu da rivayet olunursa da ben yanlış olduğu kanaatindeyim. Rumlar yüz bin dşîden fazlaydı. Müslümanlar ise otuz bin kadardı. Müslümanların 3aş komutanı Ebu Ubeyde idi. Beraberinde ordunun diğer kanatlarının comutanlan vardı. Hıristiyan ordusu harpten kaçmamaları için kendi-erini beşer altışar zincire bağlamışlardı. Allah onları bozguna uğra-ınca, bunlardan biri Yermuk vadisine düşüp beraberlerinde bağlı bu-unanları da oraya çekmeye başlayınca peş peşe gelip vadiyi tıklım ıklım doldurdular. Denildiğine göre o vadinin içinde helak oldular. Atlar da gelip onları çiğneyince sayılamayacak kadar çok kişi öldü.

O gün müslüman komutanlarından pek çoğu şehid oldu.

Muhammed b. İshak "Rumlar yüz bin kişilik bir güçle Yermuk'e indiler. Başlarında Heraklius'un hizmetinde bulunabilmek için kendini ğdiş ettiren El-Sıklâb vardı." der

îbnu'I Kelbî ise şöyle anlatır: Rum ordusu üç yüz bin kişi idi. Ko-nutanlan aslen İranlı olup Hıristiyan dinine girip Rumlara katılan Bâ­lân adında biriydi. Ebu Ubeyde (r.a.) bunlara karşı ordu birliklerini opladı. Hz. Ömer (r.a.) da ona Said b. Amir b. Huzeym'in komuta-;ında bir destek grubu yolladı. On beşinci yılın Receb ayının beşinde :etin bir savaştan sonra Allah kafirleri bozguna uğrattı."[442]

Said b. Abdi'l Aziz ise "Yermuk harbi günü müslümanlar yirmi bin

1  Zehebi bu bölümü niçin atlıyor anlamıyorum. Biz naklini Halife b. Hayat’ın (Tarih 130) kitabından terceme ettik.

kişi olup başkomutanları Ebu Ubeyde. Rumlar da yüz yirmi bin kişi olup komutanları Bahân ile Saklâb idi." der.[443]

İbrahim b. Sa'd, babası Sa'd aracılığıyla Saîd b. Müseyyeb'in ba­bası Müseyyeb'ten şöyle dediğini anlatıyor: Yermuk harbinde müslümanlar Rumlarla çarpışırken bir kişinin sesi dışında diğer bütün sesler kesilmişti. O adam "Ey Allah'ın zaferi haydi yaklaş!" diye bağı­rıyordu. Başımı kaldırıp baktım ki, o, oğlu Yezid b. Ebi Süfyan (r.a.)'m bayrağı altında çarpışan Ebu Süfyan'di.[444]

Vakidi anlatıyor: Bize Abdulhamit b. Ca'fer, babası Ca'fer-Said b. Müseyyeb isnadıyla Cübeyr b. Huveyris'ten rivayet ediyor: "Yermuk savaşma katıldım. Demir vuruşmalarından başka hiçbir ses duymu­yordum. Ancak o arada birinin bağırarak "Ey Müslümanlar bu gün Allah'ın sizi en güzel imtihan ile sınadığı gündür." diye imlediğini duydum. Gördüm ki o, oğlunun sancağı altında çarpışan Ebu Süfyan idi.[445]

Süved b. Abdilaziz, Husayn Şa'bi isnadıyla Süveyd b. Ğafle'nin dediğini nakleder:

-Yermuk harbinde düşmanı yenince pırıl pırıl bir ipek kaftan ele ge­çirmiştik. Onu giyinip, hoşuna gideceğini sanarak Ömer (r.a.)'m huzu­runa çıktık. Biz onunla karşılaşınca ona selam verdik. O bize kötü söyleyip taşa tuttu. Biz de kaçıp ondan öyle kurtulduk. Birimiz "her­halde bizim hakkımızda kötü bir laf duymuş" dedi. Birimiz de "belki de şu kıyafetimizden dolayıdır. Haydi onu çıkarın" dedi. Biz de bu el­biseleri çıkarıp tekrar varıp selam vedik. Bu kere bize "merhaba" diyerek halimizi hatırımızı sordu ve "Siz yanıma kafir kıyafeti ile geldi niz. Şimdi ise müslüman kıyafeti içindesiniz. Bir müslümana şı kadarcıktan fazla ipekli giymesi asla doğru olmaz!" deyip elinin döı parmağını gösterdi.[446]

Malik b. Abdillah der ki: Yermuk harbi günü, gördüğümden dah; şerefli bir kimse görmedim. O gün çok güçlü yaman bir cengave onunla karşılaştı. Bu cengaveri öldürdü. Sonra başka biri çıktı onu d. öldürdü. Sonra bir üçüncüsü çıktı onu da öldürdü. Sonra başka bir çıktı onu da öldürdü. Sonra bir üçüncüsü çıktı onu da öldürdü. Sonn Rumlar bozguna uğrayıp kaçışınca o peşlerine düştü. Ben de onu takıl ettim. Daha sonra kendine ait büyük bir kıl çadıra gelip orada konak ladı. Sonra da bir çanak istedi ve etrafındakileri de su içmeye dave etti. Ben "bu kimdir" diye sordum da "Amr b. Ma'dî Kerib'tir." dediler.[447]

Urve der ki: o gün En-Nadr b. El-Haris b. Alkame el-Abderî Üe Abdullah b. Süfyan b. Abdu'l Esed el-Mah'zûmî şehit oldular.

İbni Sa'd da '"O gün Nuaym b. Abdillah b. Nahham el-Adevî şehil oldu" der. Derim ki "Nuaym'dan biz daha önce bahsetmiştik." Deniliı ki: Ebu Ubeyde'nin kanat komutam Kubaş b. Eşyem el-Kinanî idi.[448] Yine İkrime b. Ebi Cehl, Abdurrahman b. El-Avvâm, Ayyaş b. Ebi Rabîa ve Amir b. Ebi Vakkas ez-Zühri de orada öldüler.[449]

 

Yermuk Harbînin Cereyanı[450]

 

İbni İshak anlatıyor: Müsenna b. Harise Ölünce dul kalan eşi Selma, Sa'd'la evlendi. Bu on dördüncü yılda idi. O yıl müslümanlara haccını bizzat Ömer (r.a.) yaptırdı. Ebu Ubeyde b. Cerrah da o yıl ordularıyla Şam şehrine girip orada kışladı. Rumlar sıkışınca imparator Heraklius, Rumları Antakya'ya götürdü. Yanlarında araplaşan Lahm, Cüzam, Belkın ve Beliy gibi kabileler de vardı. Ermenilerden de büyük bir grup vardı. Heraklius oradan has adamı Saklan'ı baş komutan olarak yüz bin kişiyle harekete geçirdi. On iki bin Ermeni de onlarla idi ve başlarında Çorca vardı. Araplaşandan da on iki bin kişi Cebele bin Eyhem başkanlığında katıldı. Müslümanlar da Ebu Ubeyde komuta­sında yirmi dört bin kişiyle harekete geçti. On beşinci yılın Recep ayında iki ordu karşılaşıp çetin bir çarpışma oldu. Rumlar bu saldırıyla müslümanlann otağına kadar girdiler. O gün kadınlar da çarpışmaya katıldı. Bunlar arasında Haris b. Hişam kızı Ümmü Hakim de vardı ki, adeta erkeklerle yarıştı.

Safvan b. Abdirrahman b. Cübeyr de şöyle anlatır:

-Müslümanlar Şam ve Hımış şehrini alıp halkıyla anlaşma imzala­dığı vakit Rum imparatoru ve askerleri Antakya'daydı. Rum patrikleri, Kinnesrin ve Cezire halkı orada imparatora geldiler ve: "Heraklin'den kendileriyle müslümanlara karşı savaşa katılmasını istediler ama "o bunu reddetti. Onlar da "öyleyse bir adam görevlendir de biz de onunla gidelim!" dedi. Kınnesrin Rumlarıyla Cezire ve diğer yerler halkından çok katılan oldu. Bu haber Hımıs'taki müslümanlara ula­şınca onlar birliği sağlamak üzere Şam'dakilerin yanına gitmeyi arzu

ettiler. O zaman Hımış halkı onlara "Biz sulhumuzda duruyoruz. Eğer siz zafer kazanırsanız ne âlâ, biz size karşı savaşmayız rumlara da yardım etmeyiz!" dediler. Onlar da Şam'a hareket etti. Rumlar da Hımıs'a, Ba'lbek'e, Bukâ şehrine sonra da Şam civarına geldiler. Bu­nun üzerine müslümanlar Ürdün yerleşim bölgelerinde yerleşen müslüman kardeşlerinin kendileriyle arasına Rumlar gireceğinden korkup hemen Câbiye'ye geldiler. Diğerleri de gelip onlara katıldılar ve hepsi bir beraberlik oluşturdular. Abdurrahman b. Cübeyr devamla der ki:

Kuvvet komutanları Yezid b. Ebi Süfyan'in çadırı altında toplanıp Kuzâ'a'lı casuslarının düşmanın sayısı ve Rakâd nehri kenarındaki ve Murcu'l Cevelân'daki yerleşimleri hakkındaki bilgileri dinlerken Ebu Süfyan yanlarına gelip "Ben sanmıyordum ki, ben böyle bir kenarda kalacağım ve Kureyş çocuklarını yapacakları harbi ve hileleri benim karşımda müzakere ederlerken göreceğim ve de bu müzakereye davet edilmeyeceğim." dedi. Onlara da: "Şu ihtiyarınızın da görüşünü alır mısınız?" dediler. Onlar da: "Buyur ya Eba Süfyan" dediler. O so­runca onlar da Huzaa'lının getirdiği haberleri ona söylediler. O zaman Ebu Süfyan "Sizin şu ordugâhınız bir kere iyi bir ordugâh değil. Kor­karım ki Filistin ve Ürdün hıristiyanları gelip Medine'den size gelecek destek kıtası ile aranıza girip engel olurlar. Siz onların askerleri ara­sında kalırsınız. Haydi buradan ayrılın ve size yardım gelebilecek bir yerde karargâh kurun.1' dedi. Onlar bunu kabul edince Ebu Süfyan:

-Bunu kabul ettiğinize göre şimdi Halid b. Velid'i süvarilerin başına komutan yapın ve ona Rukad'i takiben gelen bir yerde süvarilerle durmasını emredin. Bir de okçuların başına bir adam verin. Yanma okçuları gönderip "iki ordu ile süvarilerin arasında durmasını emredin. Zira seher vakti asker yürürken büyük gürültü olacak, o zaman düşmanın size karşı tamahı artacak, o zaman size saldıracak olursa, bu süvariler onları karşılar ve defeder. Eğer süvarilere bir saldırma olursa okçular onları darma dağın eder" dedi. komutanlar Ebu Süfyan'm gö­rüşünü kabul ettiler.

Şafak vakti gelince müslümanlar "haydi gidiyoruz" diye tellal ça­ğırttı. Rumlar müslüman ordusu gidiyor, diyerek harekete geçti. Ama süvariler fırlayıp onlara engel oldu. Böylece asker rahat hareket etti, okçular da onları takib etti. Ardından süvariler geldi. Böylece Yermuk'un arkasına kadar gelip, arkalarına almış oldular. Rumlar da gelip Diyri Eyyub ile Yermuk nehrini takiben gelen bölge arasına yerleştiler. Nehir aralarında kaldı. Günlerce ordugâhta kalındı. Rum komutan Mâhân, Halid b. Velid'e "istersen bir grup süvariyle sen, bir o kadarıyla ben çıkayım, sana bizim ve sizin lehinize olan bir hususu anlatayım. Halid kabul edip uzun zaman karşılıklı konuştular. O şöyle diyordu: Sen de biliyorsun ki sizi yurdunuzdan çıkarıp buraya getiren sebep pahalılık ve kıtlıktır. Ben diyorum ki, sizden her birine onar di­narla yiyeceğini giyeceğini katığını ve yükünü almış bir binek vere­yim de bunları alıp ülkenize dönün ve bu sene halkınız bununla geçin­sin. Ertesi yıl olunca siz adamlarınızı yollayın biz yine aynısını size gönderelim. Biz buraya sizin asla boy ölçüşemeyeceğiniz kadar kala­balık bir orduyla geldik." dedi. Hz. Halid de:

-Biz ülkemizden açlık ya da kıtlıktan dolayı çıkmadık. Fakat biz arap toplumu kan içmeye alıştık, bize mm kanından daha tatlı bir kan olmadığı söylendi. Biz de kanınızı akıtıp içmeye geldik, dedi. Mahan'ııı adanılan birbirine bakıp "Biz arapların kan içtiğine dair hiçbir konuşma yapmamıştık." dediler.

Velid b. Müslim, Ebi'l Ca'd'ın oğlunun biri, babası Ebu'l Ca'd'dan şunları dinlediğini    anlatır:     Mâhan    orada  teklifleri arasında müslümanlara rum kızlarını işaret ederek onları teklif etti. Onlar da bunu kabul etti. Büyük bir at grubu getirdiler, askerlere de ateş yakma emrini verdiler. Onları alıp rum köprüsüyle tozlu yola gelince, rum askerleri saldırıya geçti. Uzun bir çarpışma oldu. Çarpışma şiddetle­nince gece karanlığından faydalanarak geldiği yol ve köprüden geçe­rek onlardan kurtuldular. Rumlar: "Araplar bozguna uğradı!" diye ba­ğırdılar. Rumlar da ateşin aydınlığıyla dans ederek çıkıp seksen bin kadarı Yermuk vadisine tepe üstü düştüler. Son düşen ilk düşenin ne olduğunu hiç anlayamadı.

Yine Velid, Safvân b. Amr aracılığıyla Abdurrahman b. Cübeyrden nakleder:

-Müslümanlar saldırınca rumlar da saldırdı. Harpte birbirinden kaçmamaları için ayaklarından birbirine zincirle bağlanmışlardı. Çetin bir çarpışma oldu. Rumlar bozuldu. Müslümanlar onları kovalamaya başladı. Mahân adlı kokmutanı el-Cevlân tarafından yetişip öldürdü­ler.

Said b. Abdilaziz, Şam ileri gelenlerinden rivayetle, bu harbi şöyle anlatır:

-Mâhân ordusunu yürütünce Ebu Ubeyde; sağ kanada Muaz'ı, sol kanada Kusâme b. Üsâme'yi, piyadelerin başına Haşini b. Utbe'yi, süvarilerin başına Halid b. Velid'i alarak onları karşıladı. Amr b. El-Âs bir tarafı, Yezid b. Ebi Süfyan bir tarafı, Şurahbil b. Hasene bir bölümünü, Ebu Ubeyde de bir tarafını yönetiyordu. Müslümanların her gurubu bayraklarıyla çıktılar. İçlerinden toplumun eşrafı da vardı. Ezd kabilesi ordunun üçte biriydi. Hımyer, Hemdân, Mezhiç, Havlan, Has'anı, Huzâa, Lalım, Cüzzam, Kinde ve Hadramuttan gruplar vardı. Ebu Ubeyde müslümanları harekete geçirerek şöyle dedi:

-Allah'ın kulları! Siz Allah'a yardım edin ki, o da size yardım etsin, ve size sebat versin. Allah'ın kulları sabredin, zira sabır küfürden, kurtuluş, Rabbin rızasına erişmeyi, ardan kurtulmayı sağlar. Safları­nızı terk etmeyin, onlara doğru ileri fırlamayın ve çarpışmaya ilk önce siz başlamayın. Mızraklarınızı ileri doğru sallarken kalkanla kendinizi koruyun. Mümkün mertebe susup sadece içinizden Allah'ı zikredin ve benim emrimi bekleyin." dedi.

Muaz b. Cebel öne çıkıp adamlarına: "Ey Kur'an Ehli, Kitabın ko­ruyucuları, hidayet, hak ve rahmet yardımcıları! Allah'ın rahmeti, onun cenneti sadece gönül arzusu ile elde edilir. Onun geniş rahmet ve bağışına ancak özü sözü doğru olanlar ulaşır. Siz, Allah'ın Maide sü­resindeki (ayet 9) "Allah sizden iman edip, salih amel işleyen-ler(varya), onları yer yüzüne, kendilerinden Öncekileri halife yap­tığımız gibi halifeler yapacağız" ayetini dinlemez misiniz. Öyleyse Rabbinizin sizi düşmandan kaçarken görmesinden utanın. Siz onun dindesiniz, onun dışında sığınacak yeriniz yok. Ondan gayrisinde de izzet ve şeref yok." dedi, saflarda dolaşıp ikazını yaptı. Sonra onları harbe teşvik ederek yerine döndü.

Amr b. El-Âs da saflar arasına girip onları teşvik etti ve "Ey insan­lar! Artık gözünüzü kırpın, bineğinize atlayıp mızrağınızı kavrayın. Size saldırırlarsa fırsat verin. Size vuruş geçip de mızrağınızın ucuna yaklaştıklarında üzerlerine aslan gibi sıçrayın. Doğruluğa razı olan ona sabreder, yalanı çökertir. İhsana ancak ihsanla karşılık verilir. Ben duydum ki, müslümanlar buraları arazi arazi, saray saray alacaktır. Onların toplumu ve sayılan sakın sizi korkutmasın. Siz ciddiyetle sab­rederseniz onlar keklik yavrusu gibi dağılacaktır." deyip yerine döndü.

Sonra Ebu Süfyan ortaya çıktı. O gün o -yaşlı olduğundan- orada sadece gönüllü asker olarak bulunuyordu. Bunun için Hz. Ömer'den izin    almış,    gelişi   de   bereket    olmuştu.    Safları    dolaşıp:    "Ey müslümanlar, sizler Arap iken şimdi ise ailenizden uzak, Mü'minlerin emirinden ve imdad güçlerinden uzak bir halde Acem (Iran) toprakla­rına gelmek nasib olmuştu. Şimdi ise vallahi, sayısı çok, size karşı kini çok bir orduyla kaşılaştımz. Onları kendi ülkelerinde, hanımlarının ve milletlerinin gözü önünde rüsvay ettiniz. Vallahi yarın sizi bunların elinden kurtarıp hakkın rızasına şu sevilmez yerde sadece sabır ve ka­firle karşılaşma sadakati kurtarır. Bu değişmez bir kuraldır. Arazi ar-kanızdadır. Mü'minlerle aranızda sadece çöl var. Sabırdan başka hiç­birinizin yapacağı birşey yok. Allah'ın va'dini ummak en makul ha­yırdır. Kılıçlarınızla korunun, onu iyi kullanın, sizin kaleniz o olsun.'" dedi.

Sonra Ebu Süfyan kadınlara geldi: o gün oraya kocaları ve oğulla­rıyla beraber gelen pek çok Muhacir hanım vardı. Ebu Süfyan onları ordu saflarının ardına yerleştirip onlara önlerine taş toplamalarını em­retti. Sonra da: "Eğer müslüman erkeklerden kim sizden tarafa kaça­cak olursa ona bu taşı atın ve onlara "Düşman topraklarında İslâmdan, müslumanlardan ve İslâmdan firardan sonra kime sığınacağınızı umu­yorsunuz, deyin, Allah, Allah!" dedi. sonra hepsine dönüp:

-Ey İslâm milleti! İşte başımıza gelen geldi. İşte Allah'ın Peygam­beri ve cennet önünüzde, şeytan ve cehennem ardınızda, diyerek mey­danda yerini aldı.

Rumlar yerlerinden müslümanlara doğru ağır ağır ilerlemeye başla­dılar. Yanlarında haç vardı. Keşişleri, ruhbanları, Patrikleri ve büyük Papazları da geldi. Gök gürültüsü gibi yürürken ses çıkarıyorlardı. Li­derleri ordudan ölüm üzere biat aldı. İçlerinden harpten kaçmamaları için tam üç yüz bin tanesi onar onar kendilerini zincire bağlattı.

Halid onların gelişine bakıp koşarak müslüman saflarını yarıp Ebu Süfyan'ın oturttuğu yerde duran kadınların yanma geldi ve:

-Ey Mü'min hanımlar, size doğru kaçıp gelen hangi adam olursa ol­sun Öldürün, dedi. Sonra gelip baş komutan Ebu Ubeyde ile istişare etti. Süvarileri ikiye ayırıp birine Halid, diğerine de Kays b. Hübeyre geçmesi ve süvarilerin piyadelerin sağ ve sol kanatlarının arkasında durmaları, öndekilere saldırırlarsa onların yerlerinde kalmaları aksi olursa derhal hücuma geçmesi, Ebu Ubeyde'nin olduğu yerdeki güçle­rin başına Said b. Zeyd'in geçip onun bizzat harbe katılması, orduya nasihat ve teşvik yapması kararlaştırıldı.

Said b. Abdilaziz'in nakledişine göre; o gün Ebu Ubeyde askere na­sihatini yapınca içlerinden birisi: "Ben bu gün dünyadaki işimi bitir­mek arzusundayım, Peygamber (s.a.v.)'e arz edeceğin bir ihtiyacın var mı?'" dedi. Ebu Ubeyd (r.a.) da: "Evet, benden ona selam söyle ve "Rabbimizin bize va'd ettiği şeyi doğru bulduğumuzu" haber ver. dedi. Sonra bu zat öne geçip savaşa girdi ve ilk şehid o oldu.

Sonra rum ordusu yığılıp çöken bulut gibi müslümanlara saldırdı. Sol kanatları müslümanlann sağ kanadına yaklaştı. O zaman Muaz (r.a.) ortaya çıkıp: "Ey müslümanlar! Onlar çok iyi hazırlanmışlar. Vallahi bunları karşılaşmada sadakat göstermek ve tehlike anında da sabretmekten başka defedecek bir güç yoktur." deyip atından indi ve: "Kim ata binip de at üstünde çarpışmak işitiyor?" diye sorunca, o va­kit yeni delikanlı olup gelmekte olan oğlu Abdurrahman fırladı ve "babacığım, ben, müslümanlar arasında ihtiyaç duymamakta benden daha iyi bir süvari olamayacağını umuyorum. Babacığım sen piyade olduğuna göre süvari senden daha ihtiyaçsiz olacak. Piyadelerse müslümanlann en ileri gelenleridir. Seni yaya olarak yerini sabırla ko­ruduğunu gördüklerinde inşaallah onlar da sabredip yerlerini koruya­caklardır." deyince babası: "Allah ikimizi de başarıya ulaştırsın!'' dedi.

Sonra rumlar saldırıya geçti. Papazlar onları teşvik ediyordu. Muaz bunları duydukça: "Allah'ım ayaklarını sars, kalblerine korku sal bize sükûnet indir. Takva sözünden bizleri ayırma, bize karşılaşmayı sev­dir, biz hükmüne razı olduk." diye dua ediyordu.

Rum komutam Bahân safları arsında dolaşıp "sabrı, çocukları, mallan ve devletleri korumak için çarpışmalarını söyleyip, sol kanat komutanı Zerbîcan'a "saldır" emrini verdi. Bu nıel'ûn ibadete düş­kündü. Yanındaki din adamlarına ve komutanlara "başkomutan saldı­rın" diyor, dedi. Papazlar da hazırlanıp müslümanların sağ kanadına saldırdı. Saatlerce süren bir çarpışma oldu. Sonra rumlar dağlar gibi bir orduyla tekrar oraya saldırınca müslümanlar oradan kopup ordu­nun kalbine doğru kaydılar. Bu esnada bir kısım insan ortaya çıkıp as­kere katıldı. Ordunun ortasında muazzam çarpışıp bayrağın altından ayrılmadı. O gün sağ kanatta olan Zübeyd (r.a.) Haccac b. Abdi Yeğûs ile ortaya geldi ve toplanın diye bağırdı. Beş yüz kadar toplandı ve karşılarındaki rumlara saldırınca, sağ taraftan kaçan müslümanlan ta­kibe fırsatları olmadı. Geri çekilenler de geri dönüp tekrar saldırdı ve ilk önceki yerlerini aldılar. Müslümanlardan geri kaçmak isteyenleri de hanımlar sopa ve taşla karşıladı.

Harp şiddetlenince çok kişi şehid oldu. En çok Ezd kabilesinden öl­düler. O gün Amr b, Tufeyl de öldü ve bahsinin rüyası doğru çıktı. Müseyleme ile Yemame'de savaşılırken babası Tufeyl, rüyasında bir kadının kendini fercine soktuğunu, oğlu Amr'ın onu kurtarmaya uğ­raştığını görmüş ve "beni rüyamda fercine sokan kadın, toprak olsa gerek, ben herhalde şehit olacağım, oğlum da yaralanıp belki sonradan o da ölüp yanıma gelecek" diyerek rüyasını yorumlamıştı.

Cündüb b. Amr sıçrayıp bayrağı aldı ve: "Ey Ezd müslümanlan! Öldürülmekten, düşmandan ve günahtan ancak savaşan kurtulabilir.

Öldürülen şehid olacak, kaçansa kaybedecektir, bayrağı yalnız yiğit kahraman korur deyip çarpışmaya girdi ve şehit olana dek savaştı.

Aslen Ezd kabilesinden olan Rasulullah'ın arkadaşı Ebu Hüreyre ileri çıkıp onları teşvik ederek "Hurilere ve Rabbinizin komşuluğuna koşun. Rabbinize bundan daha sevimli olacağınız bir yer yoktur. Dik­kat edin ve bilin ki, sabredenlere daha fazlası vardır" diyordu.

Ezd'liler onun etrafını kuşattılarsa da az sonra bozguna uğradılar, hatta rumlar etraflarında değirmen taşı gibi dönüyordu. Kafa tası ke­miklerinin kopup yere düştüğü bileklerin kesilip ellerin havada uçuş­tuğu bundan daha çetin bir gün pek az görülmüştür. İnsanlar toz du­man altında kaldı. Orduda kabilelerin çoğu sağ kanatta idi.

Halid sol taraftan saldırdı. Sağ kanat sola kayınca orta ile sağ kol bir grup gibi oldu. Halid ve süvarileri o gün altı bin kadar rum öl­dürdü. Yaralanan diğer rumlar müslüman çadırlarına girdiler. Halid ordugâh'a yaklaşanları kovmaya çalışıyordu. Rumların onlara çevirme planını anlayınca "Ey müslümanlar! Bunlarda gördüğünüz gibi daya­nacak güç kalmadı, daha şiddetli daha şiddetli savaşın. Allah'a yemin ederim ki, o bunları bizim elimize teslim edecektir." diye bağırdı.

Halid ordusunu rum ordusuna karşı siper yaptı. Karşısına aldığı ta­rafta yüz bin rum olduğu söylenir. Kendileri bin kişilik bir süvari bir­liği ile onlara saldırdı. Bu öyle bir hamle oldu ki anında rumlarm bir­liği bozuldu. Müslümanların diğerleri de onlara saldırınca rumlar geri kaçmaya, müslümanlar da kovalamaya başlayıp sağ ve sol tarafları da hesaba kattılar.

Halid bu saldırı ile komutan Derbîcan'in yanma kadar vardı. Bu komutan arkadaşlarına: "Beni elbisenin içine dürün!" diyerek bir ku­maşa büründü ve: "Şu müslümanlarla savaşmaktan beni kurtarmasını Allah'tan çok istedim. Ne onlar beni, ne ben onları göreyim. Ne onlar beni, ne ben onları yeneyim. Bu gün kötü bir gündür" demiş, arka­daşları da üzerine çullanıp onu öldürdüler.

Ermeni kralı Cerhin ordunun sağ kanat komutanı olan Kanâtir'a: "Haydi saldır!" deyince "Ben de komutanım, sen de ayrı bir komutan­sın. Üstelik sen bana itaat etmek üzere emir aldığın halde sen bana emir mi veriyorsun?" deyip çekiştiler. Sonra Kanatır hücuma geçti. Sol kanat ile orta arasındaki kabilelere saldırıp onları dağıttı. Sol kanat saftan bozuldu. Sadece bayrakçılar ve muhafızlar yerinde kaldılar ve çarpıştılar. Rumlar bozguna uğrayanların ardından kovalayıp ordu­gâha girdi. Bu kere müslüman hanımlar kaçanlara karşı çadır direkle­rini söküp ellerine alarak onların kafalarına vurup taşlarla saldırdılar ve "İslam'ın şerefi nerede, anaların hanımların ırzı nerede?" diye ba­ğırdılar. Böylece kaçanlar da dönüp savaşanlara katıldı. O gün üç mız­rak ve iki kılıç kırıldı. Kılıcı kırılınca Kubâs "Allah yolunda birine iğ­reti olarak kim bir kılıç ya da mızrak verirse, kendini Allah'ın evliya­ları ile bulur. O kimse harpten firar etmeyeceğine müslümanlar zafere erene ya da ölene kadar harpten ayrılmayacağına dair Allah'a söz vermiştir." diyordu. Kubaş o gün çarpışanların en iyilerindendi.

Ebu'l A'ver es-Sülemi de insanlara "Ey Kays oğullan! Bugün sevab ve sabır nasibinizi alın. Zira dünyada sabır izzet ve ikram, ahirette de rahmet ve fazilettir. Sabredi, sabir yarışı yapın." dedi.

Sonra insanlar ordunun kalbine doğru kaçarak geliyor yerini orada alıyordu. Orada komutan olarak Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl vardı. Said, rumların geldiğini görünce durumun kötülüğünden korkup he­men yere atladı, diz üstü çöktü. Tam yaklaştıklarında ilk gelen adama mızrakla dürttü sonra tıpkı bir aslan gibi onların üzerine atılıp çarpış­maya başladı. Diğerleri de ona doğru gelmeye başladı.

O günün en muazzam insanlarından biri de Ebu Süfyan oğlu Yezid idi. Babası yanına gelmiş ve "Yavrum, şimdi Allah'tan korkup sab­retmen gerek. Zira bu gün bu vadide bulunan her müslüman savaşla kuşatılmış haldedir. Ya sen ve senin gibi komuta işini üstlenenler nasıl ola. Emir olanlar cihad ve nasihata daha muhtaçtır. Yavrum Allah'tan kork ve vazifene iyi sarıl. Kardeşlerinden hiç birisi harbde ecir ve sabra, İslâm düşmanalarına saldırma cesareti göstermede senden daha arzulu ve atılgan olmamalıdır!" deyince "Öyle yapacağım" dedi. o gün olduğu kanatta müthiş çarpıştı.

Rumların bir kanadı Amr b. Âs'm komutan olduğu bölgeye saldırdı. Onlar gerileyip ordugâhın başına kadar geriledilerse de sırtını dönüp kaçma da, çarpışa çarpışa bozulmadan gerilediler.

Müslüman hanımları yerlerinden inip meydana gelerek kaçanların yüzlerine vurdular. El-As kızı Ümmü Habibe "Sevgilisini bırakıp ka­çanın Allah yüzünü karartsın, kızını bırakıp kaçanın yüzünü karartsın" diye bağırdı. Bir hanımın da "Bizi koruyanı ay acaksanız bizim eşimiz değilsiniz" dediği duyuldu. O zaman müslümanlar geri döndü. Amr ve arkadaşları hemen dönüp eski yerlerini aldı.

Şurahbil b. Hasene de orta tarafta birliğiyle çarpışırken, bir ara ar­kadaşları geriledi. O yerinde kalıp onlara: "Allah mü'minlerden canla­rını ve mallarını, cennet onların olmasına karşılık satın aldı" ayelini okuyup "Canını Allah rızası için Allah'a satanlar, cennette Allah'a komşuluğu isteyenler nerede?" diye bağırdı. İnsanların çoğu hemen geri döndü. Ebu Ubeyde onların gerisinde destek kıtasında duruyordu.

Kays b. Hâbeyra, müslüman süvarilerini safların ardında ve müslümanların sol tarafının ordugâha sığındığını ve rumların da on­lara doğru ilerlediğini ve süvarileri ile yolu kesip Halid b. Velid'in sü­varilerini gözetlediklerini görünce askerleriyle bunlara saldırdı. Müs­lümanların gerisi de peşinden gelip çarpıştılar, ve şafalarına kadar

vardılar. Halid bu durumu görünce önündeki rumlara saldırdı. Birbir­lerine yöneldiler. Diğer müslümanlar da yavaş yavaş onlara katıldı.

İşte bu esnada Ebu Ubeyde (r.a.), Sa'd b. Zeyd'e "saldır" emrini verdi. Müslüman ordusu hep birden saldırıya geçti. Sesli tekbirler al­dılar. Tek bir darbe gibi vurdular, kılıcı vurup mızrağı sapladılar. Al­lah Peygamberine söz verdiği zaferi indirdi, kafirlerin ayağını kay­dırdı. Allah'yardımcı olarak meleklerini indirdi de bunlar müşriklerin yüzlerine ve omuzlarına vurdular.

Halid (r.a.) ilk atılanlardandı. Müslümanlar da onunla hücuma geçip tam bir ölüm kalını savaşı verdiler. Birbirlerine saldırarak büyük çu­kur (yar, uçurum)ların bulunduğu bir yerin üzerinde bir tepeye geldi­ler. O gün çok sisli göz gözü görmez bir halde olduğu için tepeden bu yarlara düşmeye başladılar. Kimi bu olayın gece olduğunu söyler. Son düşen ilk düşene ne olduğunu bilmiyordu. Tahminen seksen bin kişi kadar oradan aşağı düştü.

Ebu Ubeyde harbin ertesi sabahı Şeddad b. Evs'i oraya bunları saymaya yolladı. Bunlar seksen bin civarında sayıldı. İşte bu çukur­luklara o günden beri içine başüstü düşülen yer anlamına gelen Vâkûsa denildi. Bu güne kadar da bu adla anılır. Savaş esnasında da sayılamayacak kadar rum öldürdüler. Gece geçip ertesi gün ağirincâ ortalıkta kimseyi göremeyince düşmanı saklandı sanıp vadiye süvari­leri gönderdiler. Çobanlar onlara; bunların bu çukurlara düştüğünü söylediler. Liderlerini sorunca, onun geceleyin kırk bin kişiyle kaçtı­ğını söylediler.

Sonra Halid bunların peşine düşüp onların bir kısmım yakaladı. Şam şehrine kadar onları takib etti. Oradan ayrılıp her tarafta rumları aradı ve bulduğunu öldürdü. Halid (r.a.) Şam'dan rum liderini yakala­yabilmek için ayrılıp onu Ğuta'ya doğru inen el-Ukab tepeciğinde ulaştı.

Oraya yaklaşınca rumlar tepeden taş atmaya başladı. El-Eşter ileri geçti. Bir de baktı- ki önlerinde iri kıyım bir rum askeri var. Koşup üzerine atladı. Her ikisi de üzeri dümdüz bir kayanın üzerine gittiler ve kılıçla çarpıştılar. El-Eşter mm'un elini koparttı. Rum Eşter'e hamle etse de birşey yapamadı. İkisi de kucak kucağa boğuşurken ka­yanın üzerine düştüler. Sonra oradan aşağı kaydılar. Halid (r.a.) bu iri kıyıma sarılmış bırakmıyor ve:

O^Ljaii Jji De ki: Benim namazım, ibadetim, Ölümüm ve hayatım -hep- alemlerini rabbi Allah'adır. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim" (Enam 162) ayetini okuyordu.

Nihayet boğuşa boğuşa dağın başında Halid atılıp rumu öldürdü. Rumlar arkadaşlarının öldürüldüğünü görünce bozulup tepeyi terk ettiler. El-Eşter orada iyi imtihan verdi. Tek başına on üç rum askeri öldürdü.

Halid ve arkadaşları orada Hımıs'a kadar Allah düşmanlarını arayıp her yeri yokladılar. Hımış halkıyla eski anlaşmayı tekrar yeniledi ve Ebu Ubeyde'yi beklemek üzere orada kaldı.

Ebu Ubeyde de Yermuk'te kalıp ölenlerin defni ile uğraştı. Zaten kafirle çukurlara düşmüşlerdi. Allah onları bu çukurlara gömmüştü. Ebu Ubeyde durumu mektupla Halifeye bildirdi.

Daha önce Ebu Bekr (r.a.) Şam'a fethe yolladığı her komutan idare­sine bir vilayet vermişti. Hımıs'ı Ebu Ubeyde'ye, Şam şehrini Yezid b. Ebi Süfyan'a, Ürdün'ü Şurahbil'e, Filistin'i de Amr b. Âs ile Alkame'ye vermişti. Harp bitince, Alkame orayı bırakıp Mısır'a hare­ket etti. Şam diyarını ele geçirince her birinin hissesine pek çok insan düştü. Emirler kendi aralarında "bundan sonra düşmana karşı tek vücud olmak için bir yerde toplanmaya" karar aldılar.[451]

 

Cerace'nin Müslüman Oluşu

 

Taberi tarihinde Ubade ve Halit b. Velid (r.a.)'dan harbin bu safha­sında şu bilgiyi verir:

(Yermuk harbine Peygamberimizin ashabından bin kişi katıldı ki, bunların yüz kadarı bizzat Bedir harbine katılanlardandı.

Birisi Halid b. Velid'e "Rum ne kadar çok! Biz ne kadar azız!" de­yince "Rum ne kadar az, biz ne kadar çoğuz. Asker zaferine göre çok, yenilgiye göre az sayılır, insan sayısına göre değil. Ah atım Eşkar'ın ayağının iyileşmesini ne kadar isterdim" dedi.

Harp şiddetlenip insanların birbirini biçtiği bir sırada Medine'den halifenin postacısı geldi. İçinde başkomutanlığın Halid'den alınıp Ebu Ubeyde'ye verilişi vardı. Ordunun ihtilafa düşmemesi için askerden durum gizlendi.

(İmparator Heraklius Cerace b. Tozra adlı komutanın emrine güçlü bir ordu verip Yezid b. Ebi Süfyan karşısında olmasını emretmiş, o da gelip hizasına, otağına kurmuştu.)

Cerace iki ordunun arasına gelip "Halid buraya gelsin!" diye imledi. Halid de yanına vardı. İkisi de at üstündeydi. Birbirlerine can güven­liği sözü verdiler. Cerace Halid'e:

-Ya Halid, bana dosdoğru söyle, sakın yalan söyleme zira hür kişi yalan söylemez. Beni aldatma! Şerefli insan hile yapmaz. Allah gök­ten Peygamberinize bir kılıç gönderdi de o bunu sana verdi mi? Senin bu kılıcı salladığın her topluluğu yendin mi? dedi. Halid (r.a.):

-Hayır, deyince "Peki niye Allah'ın kılıcı adını aldın?" dedi. o da:

-Allah bize Peygamberini gönderdi. O bizi hakka çağırdı, biz kaçış­tık, hepimiz ondan uzak durduk. Sonra bir kısmımız onu tasdik edip ona uydu bir kısmımız yalanladı uzaklaştı. Ben de önce yalanlayanlar­dan, ondan uzaklaşıp ona karşı savaşanlardandım. Sonra Allah kalbi­mizi zihnimizi genişletip bize onunla hidayet nasib etti, biz de ona uy­duk. O zaman Peygamber bana "Sen Allah kılıçlarından bir kılıçsın. Allah bu kılıcı müşriklere çekmiştir." buyurup bana zafer duası yaptı. Bu sebeble "Allah'ın kılıcı" dendim, dedi.

Cerace "Ya Halid! Bana sizin din namına insanları neye çağırdığı­nızı söyle" deyince Halid (r.a.):

-Biz Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik etmeye, onun Allah katından getirdiği ger­çekleri ikrar etmeya çağırıyoruz, dedi.

-Cerace: Ya bu daveti kabul etmezse...? deyince:

-Cizye verir, biz de onu vatandaş olarak koruruz, dedi.

-"Ya eğer cizye vermeyi de redd ederse, deyince Halid (r.a.):

-O zaman harb ilan ederiz ve savaşırız" dedi. Cerace:

-Ya bu gün birisi bu dine girecek olsa ve bu daveti kabul etse sizin aranızdaki yeri derecesi ne olur? dedi. Halid de:

-Bizim derecemiz Allah'ın farz kıldığı şeylerde eşittir, birdir. Şe­reflimiz, zayıfımız, ilklerimiz ve sonlarımız birdir, dedi. Cerace Halid'e bakıp:

-Ya Halid! Bu gün dininize şurada giren birine size verilen mükafat ve sevabın aynısı verilir mi diyorsun? deyince

-"Evet hatta daha fazlası" dedi. O da:

-Peki bu kişi, siz daha önce İslâmî geçmişiniz varken size nasıl eşit olur? dedi. Halid (r.a.) da:

-Biz bu dine girip Peygamberimize biat ettiğimiz zaman, o ara­mızda ve hayatta idi. Gökten haber geliyor, bize kitapla haber veriyor, bize mucizeler gösteriyordu. Elbette bizim gördüğümüzü gören duy­duğumuzu duyan kimsenin İslama girmesi o kadar tabii ve gerçekçi olur. Sizlerse bizim gördüğümüzü görmediniz, işittiğimizi duymadı­nız. Sizden biri bu dine gerçekten iyi niyyetle girerse bizden üstün olur." dedi. Bunun üzerine Cerace:

-"Billah bana gerçeği hiç hile olmadan anlattın, beni kandırmadın'" deyince Halid:

-Billahi doğru söyledin. Benim ne sana ne de sizden birine karşı herhangi bir vahşetim yok. Senin sorduklarının velisi Allah'tır, dedi. Cerace de: "Bana doğru söyledin!" deyip kalkanı ters çevirdi ve -"Bana İslâmı öğret! Dedi. Halid onu çadırına götürüp üzerine su döktü. Sonra Cerace iki rekat namaz kıldı.

Rumlar onun Halid'le gidişini görünce hemen hücuma geçtiler. Müslümanların bir kısmı geri çekildi. İkrime ve Haris'in komuta ettiği koruyucular kaldı. Halid orduya seslenip hücum emrini verdi. Birbi­rine giren ordu sadece kılıç savaşı yapıyordu.

O gün Halid'le Cerace, güneşin sabah yükselişinden itibaren gün batana kadar çarpıştılar. Sonra Cerace vuruldu. Müslüman olurken kıldığı iki rekat dışında secdeli hiçbir namaz kılamadı. Ordudakilcr de öğle ve ikindiyi sadece îma ile kılabildi.[452]

 

Kadisiye Savaşı

 

Bana ulaşan bilgilere göre Kadisiye savaşı on beşinci yılın sonunda Irak'ta yapılmıştır. Ordunun baş komutanı Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) idi. Müşriklerin komutanı da Rüstem idi, ve yanında Zü'l Hacib lakablı Calinos vardı.[453]

Ebu Vâil, "bu harpte müslümanların yedi ya da sekiz bin, Rüstem'in ordusunun da altmış bin olduğunu" söyler. Başka bir riva­yette de, bunların kırk bin kişi olup, yetmiş tane de Fil olduğu söylenir.[454]

 

Kadisiye Savaşının Sebebi[455]

 

Medayin ve diğer savaşlarda yenilen İranlılar baş komutanları Rüstem ile Fîruzân'a "sizinle yola mı gidilir? Hâla ikinizin arasında devam eden çekişme yüzünden İran halkını gevşettiniz ve düşmanları iştahlandırdmız. Hâla İranlıları bir araya getirme fikri aklınıza gelmi­yor. Onları tehlikeye atıyorsunuz. Bağdad, Sâbât ve Tikrit'ten sonra sadece Medain kaldı. Vallahi ya birleşeceksiniz ya da bize şamatacılar bir şey demeden biz size yapacağımızı yapacağız" dedi.

Muhammed b. Abdillah, Talha el-Hanefı ve Ziyad el-Ahmevî şöyle anlatıyorlar:

-Firuzan ile Rüstem, Kisra'nın kızı Boran'a "Sen bizim için Kisra'nm hanımlarına, cariyelerine ve Kisra oğullarının hanım ve ca­riyelerine bir mektup yaz da yolla" dediler. O da öyle yaptı, ve bunu yazılı olarak onlara verdi. Rüstem'le Firuzan da onlara davet çıkardı­lar. Eline mektup ulaşıp da, Kisra'nın kızının yanına gelmeyen hiçbir kadın olmadı. Onlar da bunları yakalattırıp esir aldılar. Onlara Kisra'nın bu kadınlardan oğlu doğduysa onu göstermeye yardımcı ol­sunlar diye işkence ettilerse de bunların hiçbirinden Kisra'dan oğul olmadığı anlaşıldı. Sadece içlerinden biri: "Kisra'nın oğlu Şehriyar'ın çocuklarından adı Yezdecürd olarak söylenen çocuktan başka kimse kalmadı. Anası da Badurya halkından biri" dedi. Hemen o kadına adam salıp getirttiler. Bu kadın Şiri'nin zamanında onları Beyaz sa­rayda topladığı zaman Kisra'nın oğluyla yatıp gebe kalmıştı.

O, o zaman bütün erkekleri Öldürmüştü. Kadın da çocuğunun dayı­larından söz alıp sonra onu bir sepet içinde saklanmış olduğunu söy­ledi. Onlar çocuk hakkında daha açık bilgi isteyip kadına çocuk için işkence ettiler. O da yerini tarif etti. Onlar birilerini gönderip çocuğu getirttiler ve henüz yirmi bir yaşında bulunan bu çocuğu kendilerine kral seçtiler. Böylece onun etrafında birleşip İran kargaşalığı atlattı. Emirler ve komutanlar ona itaat ve yardımda adeta yarışa girdiler. Yezdecürd de Kisra'ya ait bütün silahlı gruplara belirli adlar verdi. Hıyre ordusu, Enbar ordusu, Mesalih ordusu, El-Übülle ordusu adını verdi.

İranlıların Yezdecürd etrafında birleşmeleri ve silahlanmaları Müsenna ve müslümanlar tarafından duyuldu. Gözleri önündeki bu kimselerden ne beklediklerini Ömer (r.a.)'a bir mektupla bildirdiler. Mektup, daha Ömer'e ulaşmadan, Irak'ın nehir boyu köylerinden, kendine can güvenliği belgesi verilen ve verilmeyen bir çok kişi din­den döndü. Müsennâ da koruma birliğini alıp Zû Kâr denen yere geldi. Ordunun diğer kısmında et-Tâfta tek bir ordugâhta konakladı. O sı­rada Hz. Ömer'in mektubu onlara ulaştı. İçinde şöyle diyordu.

-Acemlerin arşından çıkın ve onlarla hududunuz boyundaki su baş­larına grup grup dağılın. Rabia ve Mudar kabilesi ve anlaşmalılarından eli silahlı herkesi, süvarileri çağırın. Eğer gönülleriyle gelirlerse ge­lirler, yoksa zorla getirin. Acemler işi ciddiye aldığı için arapları cid­diyete inandırın.

Yezdecürd'ün kral oluşu haberi ulaşınca Hz. Ömer'in ilk işi ordu­lara ve kabilelere mektup yazıp uyarmak olmuştu. Bu hadise hicrî on üçüncü senenin Zil-Hicce ayında idi. Ömer haccetmek üzere Mekke'ye doğru yola çıkmış bulunuyordu. Mektubunda "Silahı, atı ya da yüreği veya görüşü olanları derhal seçin ve bana yollayın. Çok acele edin." diyordu. Hz. Ömer'in elçileri, o hacca giderken gönderil­dikleri kimselere gitmiş ve Hz. Ömer'in hac yolu üzerinde bulunan kabile halkları hemen gelip katılmışlardı. Ama Medine-lrak yolu ya­rılandığı yerde bulunanlar Hz. Ömer'e hac dönüşü Medine'de katıldı­lar. Daha ötede olanlar ise doğrudan varıp Müsenna'nm ordusuna ka­tıldı. Ömer'in yanına gelenler ise harbe teşvik hadisesini haber verdi­ler.

On dördüncü yılın başında Hz. Ömer bu orduya hazırlayıp onlarla Irak'a hareket etmek istediyse de ashabı kiramın ileri gelenleri Hz. Ömer'in Medine'de kalmasını, yerine ashabdan birinin gitmesini uy­gun buldular. Hz. Ömer insanları mescitte toplayıp ayağa kalktı ve:

-Allah İslâmın etrafında ona layık ehlini topladı. Kalpleri birleştirip onları İslâmda kardeş yaptı. Müslümanlar artık kendi aralarında tıpkı bir vücuda benzediği için onların birine değen acı ötekine de ulaştı. Ve artık müslümanlara idare işlerinde kendi aralarında, bilhassa bunların görüş bildirebilenleri arasında danışma ile olması yakışıyor. İnsanların gerisi bu işi üstlenen kişiye "ondan razı olup, onda ittifak ettikleri sü­rece" tabiidirler. Bu idareyi üstlenen de onların görüş sahibi zeki in­sanlarına tabidir. Bunlar halife için görüş açıklar ve kendileri için harp vesaire hususunda ona razı olurlarsa onlar da ona tabi olur.

Ey insanlar! Ben de sizden biriyim, ama sizin danışma meclisiniz benim sefere gitmeme engel olup birini yollama karan aldı. Ben de bu ordu için göndereceğim ve geri bırakacağım kimseleri getirdim, dedi.

O zaman Hz. Ali (r.a.) onun adma Medine valisi Talha (r.a.) da, EI-A'vas'taki öncü kuvvetlerin komutanı idi.

Hz. Sa'd Medine'den Irak'a dört bin kişiyle hareket etti. Hz. Ömer ordugaha geldi. Hepsini Irak'a yollamak istedi ise de büyük bir kısmı Şam'a cihada gitmek için direndi. Hz. Ömer de iki binini Şam'a, iki binini de Irak'a yolladı.

Hz. Ömer orduyu Sırar'dan El-A'vas'ta bulunan Talha'nın yanına uğurlarken şu konuşmayı yaptı:

-"Allah sizlere örnekler vermiş ve sözünü açıklamıştır ki, böylece onların kalblerini diriltsin. Zira kalb, Allah onu diriltinceye kadar gö­ğüs kafesinde ölüdür. Bir şey bilen bildiğinden yararlansın. Adaletin belirtileri ve bildirenleri vardır. Belirtisi haya, cömertlik, vakar ve yumuşaklıktır. Adaletin sahibi üzerindeki bildireni ise merhamettir. Allah (c.c.) her şeye bir kapı, her kapıya da bir anahtar hazırladı. Adalet kapısı, itibar (değerleri göz önüne alıp mukayese etmek)dir. Onun anahtarı zühd'dür. Buradaki itibar edilecek olan şey ölüleri gö­rüp hatırlamakla ölümü hatırdan çıkarmamak, ölmeden önce amel ederek ona hazırlanmaktır. Zühd ise, hakkı zorla alanın elinden kim olursa olsun almak ve her hak sahibine hakkı vermektir. Bu hususta kimseye gevşek davranılamaz. İhtiyacın yeterli olanıyla yetinin. Zira yeterli olana kanaat etmeyenin gözünü hiçbir şey doyuramaz. Şimdi Allah ile aranızda halifeniz olarak ben varım, ama benimle onun ara­sında kimse yok. Allah, kendi adına yapılan istekleri yerine getirmeyi bana yüklemiştir. Artık şikayetlerinizi bize ulaştırın. Bize ulaşamayan olursa o da bize ulaştıran birine söylesin."

Böyle söyleyip gidecekleri yerde yapmaları gereken bazı tavsiye­lerde bulundu. Bu arada Muaviye b. Hudeyc ve Husayn b. Nümeyr ile dört yüz kişilik es-Sekûn kabilesi geldi. Hz. Ömer önlerine geçti, baktı ki aralarında simsiyah düz saçlı bir genç var. Onu görünce yönünü onlardan Öte çevirdi, tekrar bakıp yine öte tarafa çevirdi. Baktı, tekrar çevirince, kendisine "Bunlarla senin aranda ne var?" denildi. Hz. Ömer (r.a.) "Ben bunlar hakkında tereddütlüyüm. Arap milletleri içinde yanıma gelenler arasında bunlardan daha fazla ikrah ettiğim başka bir kabile olmadı." dedi. Sonra onlara yol verdi.

Ama sonra bile bunlar hakkındaki hoşnutsuzluğunu söyledi durdu. İnsanlar ona hayret ettiler. Bu adamlar arasında Sevdan b. Humrân diye biri vardı ki, daha sonra Hz. Osman'ı öldürmüştü. Halid b. Mülcem diye biri vardı ki Hz. Ali'yi öldüren de o oldu. Onlardan Muaviye b. Hudeyc denileni de Hz. Osman'ı öldürenleri öldürmek için çete kurup onları öldürdü. Onların bir kısmı Hz. Osman'ı öldü­renleri bulmak için diyar diyar dolaştı.

Sa'd hareket ettikten sonra Hz. Ömer iki bin kişi daha yolladı. Sa'd da varıp Zerûd'da konakladı. Askerlerini su başlarına dağıttı ve kışı orada geçirdi. Daha ilerde de Müsenna'nın kuvvetleri bulunuyordu.

Yemen ve diğer kabilelerin gelmesiyle kadisiye civarında otuz bin müslüman askeri toplandı. Kabilelerin başlarında kendi liderleri vardı.

Hz. Ömer bu savaş hakkında "Vallahi Acem liderlerini Arap lider­leriyle öyle bir çarpıştıracağım ki, ne reislik, ne şereflilik, ne hatiplik ne şairlik kalacak" deyip onlara karşı insanların ileri gelenlerini ve en iyilerini meydana sürmüştür.

Hz. Ömer'in tavsiyesi ile orduyu gruplara bölüklere ayırdı. Onların başlarına emirler atayıp onları Muğire b. Şu'be komutasındaki ordu­nun yanma yolladı. Muğire onları Şeraf denen yerde hazırlığa başlattı. Sancak grubunun başına ilk müslümanlardan birini, hazırlık kıtalarına Zühre b. Abdullah b. Katade'yi, sağ kanada Abdullah b. El-Mu'temm'i, sol kanada Şurahbil b. Es-Sımt'i, kendi yardımcılığına Halid b. Urfuta'yı, Asım b. Amr'ı hareket güçlerine, gözcülerin başına Sevad b. Malik'i, silahsızların başına Selman b. Rabia'yı, Piyadelere

Hamal b. Malik'i, bineklere Abdullah b. Zu's-Sehmeyn'i tayin etti. Sonra hangi grubun peş peşe olacağını düzenledi. Bu arada müslümanlara mürted kabilelerden de yardıma gelenler olmuştu. Ömer (r.a.) bunların hiç birine komuta vazifesi vermedi.

Onar kişilik gruplara da manga başlan tayin etti. Bunların yetmiş küsürü Bedir harbine katılan ashabdan, üç yüz on küsuru Peygambe­rimizin ashabından, üç yüzü Mekke fethine katılanlardan, yedi yüzü de ashabın çocuklarındandı.

Hz.. Ömer Sa'd'a birkaç defa mektup yazıp bilgi aldı ve onlara tav­siyelerde bulundu. Hz. Sa'd bu tavsiyeler gereği orduyu ağır ağır Kadisiye mevkiine getirip yerleştirdi. Geceleyin Bükeyr b. Abdillah'ın emrine bir grup verip seriyyeye yolladı. Onlardan esirler ve ganimetler alarak geldi.

Sa'd {r.a.), Asım b. Amr'ı da el-Furat'tan aşağıdaki yerlere gön­derdi. O orada sığır sürüsü arıyordu. Gizlenmeye çalışan birini buldu­lar. Adam, burada sığır falan yok, diye yemin etti. Ama hayvanın biri onu yalanlarcasına böğürüp yerini söylemiş oldu. O da sığırları alıp getirdi ve askere bölüştürdü.

Sa'd, Hıyre ile Salûba şehirlerine de casus yollayıp vaziyeti öğreni­yordu. Bir de Sa'd'm casusu gelip Kisranın, Rüstem b. Ferrahzâd de­nen Ermeni asıllı İranlı cengaveri baş komutan yaptığını haber verdi. Sa'd, Hz. Ömer'e durumu yazdı. Hz. Ömer de yazdığı cevabında, bundan çekinmemesi gerektiğini Allah'a güvenip ondan yardım dile­mesini ve Rüstem'e elçi yollayıp dine davet etmesini tavsiye etti. Sonra Rüstem'in orduyla gelip Sabat'ta karargah kurduğunu duydu. Sa'd ordusunu getirip Kadisiye'ye karargah kurdu.

Müşrikler müslümanları pek az görünce "sizin ne gücünüz, ne de silahınız var. Siz niye geldiniz? Dönün evinize" diye alay ettiler. Bizim geri gitmeyeceğimizi anlayınca "Bize akıllı bir adam gönderin de sizin ne istediğinizi açıklasın" dediler. Muğira (r.a.) "ben" deyip kar­şıya geçti ve Rüstem'le aynı koltuğa oturdu. Rüstem "ne sebeble gel­diniz?" dedi. Muğira (r.a.) da: Biz şer içinde yaşayan sapık bir toplum idik. Allah içimizden bir Peygamber gönderip onunla bize doğru yolu gösterdi, bizi onun eliyle rızıklandırdı.

Bizim rızıklandığımız bu danelerin şu toprakta yetiştiği iddia edili­yor. Bu danelerdeiı çoluk çocuğumuza yedirince onlar: Biz böylesine sabredenleyiz., haydin bizi oraya götürün de biz de ondan yiyelim" dedi. Rüstem "o takdirde sizi öldüreceğiz" deyince Muğira "o zaman gireriz, biz sizi öldürürsek ateşe girersiniz ya bunlar yahut Cizye ve­rirsiniz." dedi. Cizye lafını duyunca öküz gibi bağırdı, aramızda sulh yok!" dediler. Muğira, "Siz bizim tarafa mı geçeceksiniz?" deyince, Rüstem: "Biz sizin tarafa geçeceğiz" dedi. Müslümanlar da onlar ge­çene kadar bekledi. Sonra üzerlerine saldırıp bozguna uğrattılar. Kaça­rak Sarrafa geldiler, oradan Medain'e doğru dağıldılar. Müslümanlar onların silah depolarını da ele geçirdi. Müşrikler orada da bozulunca Dicle nehri kıyısına kadar kaçıp nehri geçtiler. Kimi Kelûza'ya, kimi Medayin'den aşağıdaki yerlere geldiler.

Amr b. Muhammed, Şa'bî ve Talha yolu ile Muğira (r.a.)'dan nak­lediyor: Müslümanlar ordugahtan çıkıp Yezdecürd ile görüşmek üzere Medain'e gelip, Yezdecürd'ün kapısına ulaştılar ve izin istediler. Yezdecürd ileri gelen adamlarıyla istişare edip onları kabul etti.

Müslümanların bu halini gören İranlılar şaşkınlıkla onlara bakıyor­lardı. Yezdecürd onlara oturmalarını söyleyip tercümanını getirtti ve müslümanları alaya alan lakırdılar etti. Yezdecürd ahlaksız bir kral idi.

Sonra Yezdecürd tercüman aracılığıyla: "Sizi buraya getiren sebep ne, bizimle harbe kalkmanız, ülkemizin içine kadar gelmeniz ne için?

Yoksa bizim, sizinle ilgilenmeyip kendi işlerimizle uğraşmamız sizi bize karşı cesaretlendirdi mi?" deyince, Nu'man b. Mukarrin: "'Allah bize acıyıp, bize hayrı gösterip, hayır işlemeyi emreden, şerri belletip ondan bizi men eden, kendi davetine katılmayı kabul edenlere dünya ve ahiretin en iyi yönlerinin bizim olacağını bize söz veren bir Pey­gamber yolladı. Bunun üzerine bütün arap kabileleri ikiye ayrılıp bir kışımı ona yaklaşırken-bir kısmı ondan uzaklaştı.

Daha sonra gönüllü gönülsüz herkes ona katıldı. Daha sonra biz, onun getirip bize tebliğ ettiği gerçeklerin, bizim bizzat yaşamakta ol­duğumuz düşmanlığa (ve tazyiğe dayalı) dar hayattan çok üstün oldu­ğunu hepimiz anladık. Sonra o Peygamber bize: "bize en yakın olan ümmetlere tebliğe başlamamızı emretti de biz de onları insafa çağır­maya başladık. Şimdi biz sizi bizim dinimize davet ediyoruz. Bu öyle bir dindir ki, güzele güzel, çirkine de çirkin der. Eğer bunu kabul et­mezseniz sizi cizye vermeye çağırıyoruz. Onu da kabul etmezseniz aramızda harp olacaktır. Eğer dinimize girmeyi kabul ederseniz biz size Allah'ın kitabını bırakıp onunla hükmetmek üzere size birini bı­rakıp geri döneceğiz. Yok cizyeye razı iseniz, ki bu kötü olanın hafif olanıdır, biz onu kabul eder sizi de kendi azınlığımız olarak kabul eder ve koruruz. O da olmuyorsa sizinle savaşacağız." dedi. Bunu dinleyen Yezdecürd söze başlayıp şöyle dedi:

-Ben yeryüzünde sizden daha bedbaht, sayıca daha az, kendi arala­rındaki geçimde sizden daha kötü bir millet tanımıyorum. Biz eskiden beri sizin idari işlerinizi tanzim etmek için Hire civarındaki köylülere havale ederdik, onlar bize yettiği için İranlılar size saldırma, siz de onlara baş kaldırmaya tamah etmezdiniz. Eğer şimdi size bir miktar kuvvet gelip katılmış ise, sakın bu sizi bize karşı gelmeye kalkıştırma­sın. Yok bu değil de sizi bu duruma yoksulluk getirdi ise, sizin durunıunuz düzelip, bolluğa ulaşıncaya kadar size yiyecek ayarlayalım, ileri gelenlerinize ikramda bulunup giyeceğinizi tedarik edelim ve ba­şınıza size yumuşak davranacak bir de kral koyalım.

Bunun üzerine Muğira b. Zürâra b. En-nebbâş el-Esedî kalkıp:

-Ey Kral! Şu karşında duran kimseler, arapların eşrafı ve ileri ge­lenleridir. Onlar eşraftan haya eden bir eşraftır. Eşrafa ancak gerçek eşraf olanlar ikram eder, eşrafın hakkının kıymetini eşraf bilir. Eşrafı, eşraf ulular. Ben sana söyleyeyim sen cevab ver, onlar da buna şahit olsun. Demin sen bizi birtakım sıfatlarla andın ama biz onu bilmiyor­duk. Ama bahsettiğin vaziyetimizin kötülüğü ise -dediğinden- daha da beterdi. Açlığımız ise açlığa benzemezdi. Biz kokarca böceği, bok bö­ceği, akrep ve yılanı bile yerdik, bunları yiyecek sayardık. Toprak evimiz sayılırdı. Deve tüyü ve koyun yünü giyeceğimizdi. Birbirimizi öldürmek, birbirimizi soyup yağmalamak adeta dinimiz olmuştu. Du­rum öylesine kötüye gitmişti ki, içimizde yiyeceğimize ortak olacak korkusuyla kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bile vardı.

İşte halimiz daha önce sana anlattığım gibiydi. Sonra Allah bize so­yunu sopunu bildiğimiz, hasepçe en iyimiz, yerce en hayırlımız, evi -misafirce- en geniş, kabilesi kabilelerimizin en iyisi, kendisi öncede hal ve vaziyeti içimizde en iyi olan, en doğru sözlümüz, en yumuşak huylumuz olan birini Peygamber olarak gönderdi. O bizi bir dine da­vet etti.. Ona ilk katılan, ondan sonra da ilk halife olan zat oldu. O bir şey söyledi biz başka şey... o tasdik ederken biz yalanladık, o artırır­ken biz eksilttik. Sonra Allah kalblerimizi yumuşattı da ona uyduk. Böylece Allah'la aramızda elçi olmuş" Onun dediği Allah'ın sözü, emrettiği Allah'ın emri idi.

O Peygamber bize: Rabbiniz,

"Ben tek olarak Allah'ım, ortağım yoktur. Hiçbir şey yok iken ben vardım. Benden başka herşey yok olacaktır. Her şeyi yaratan benim, herşey bana dönecektir. Rahmetim kesinlikle size yetişe­cektir. Ölümden sonra benim azabımdan sizi kurtarmam için, koyduğum yolu size gösterip, selam diyarına sizleri konuk etmem için şu zatı size Peygamber olarak yolladım" buyuruyor, dedi. Biz de onun hak katından hakkı getirdiğine şahitlik ettik. Rabbimizin yine "İşte bu söz üzerine kim size tâbi olacak olursa sizin lehinize olan onun da lehine, sizin aleyhinize olan onun da aleyhine olur. Kim bunu kabul etmezse ona cizye teklif edin, kabul ederlerse onları da, kendinizi koruduğunuz şeylerle korumanız altına alın. Bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşın, aranızda hakem benim, siz­den öldürüleni cennetime koyacağım. Sizden geri kalana da ken­dilerine karşı düşmanlık edenlere zafer nasib edeceğim" buyuruyor diye haber verdi. Sonra Muğire:

-îşte şimdi sen ister hor ve hakir biri olarak cizye vermeyi seç, di­lersen kılıcı ya da müslüman olup canını kurtarmayı seç, dedi.

Yezdecürd öfkelenip: "Sen bana bu tür bir cevapla mı karşılık veri­yorsun!" deyince Muğira, "Ben yalnız bana konuşan insana karşılık veriyorum, bana senden başka biri konuşmuş olsaydı bile ben yine onunla sana mukabelede bulunmazdım." dedi. Yezdecürd de:

-Eğer "elçileri öldürülemez" düsturu olmasaydı sizi kesin öldürür­düm, ben de sizin isteklerinize verecek hiçbir şey yok, deyip bir çuval toprak getirtti ve: "Bunu, bunların önderi kimse, onun sırtına yükleyin ve Medain kapısından çıkıncaya kadar götürün." diye emir verip Muğira ve arkadaşlarına da: "Haydi baş komutanınızın yanına dönün ve ona bildirin ki, ben yakında size karşı Rüstem'i göndereceğim sizi Kadisiye hendeğine gömmeden, daha evvel Şâpur şahın size yaptığı zulümden daha şiddetli şekilde sizi ve ülkenizi çiğnemeden geri dönmeyecektır.   dedi.

Sonra önderiniz kim?" dedi. Asım b. Amr kalkıp: "Onların eşrafı benim." deyip toprağı yüklendi. Eyvandan çıkıp bineğine gelip onun üzerine yükleyip yola koyuldular. Ve Sa'd (r.a.)'m yanma gelirken in­sanlar etrafını sardı, onlara: "Komutana müjde verin inşaallah zafer bizim!" deyip toprağı bir yere koyup Sa'd'ın huzuruna girdi ve müj­deyi "Ya Sa'd, Allah onların toprağını bize verdi!" diyerek o toprak vermeyi hayra yorumlayarak verdi. Müslümanlar Sa'd'm etrafında hergün artarak toplanıp güçleniyordu.

Yezdecürd'ün toprak getirtip müslümanlara vermesi, onların kabulü ve krala karşı cür'etli tavırları kralın yanında bulunan ayan heyetine pek ağır geldi. Bu arada gelen elçilerle ne görüşüldüğünü anlamak üzere Kisra Yezdecürd'ün yanına geldi. Yezdecürd: "Ben araplarda böyle adamlar olacağını sanmıyordum. Siz onlardan daha akıllı, daha güzel cevap verebilen insanlar değilsiniz." diyerek aralarında geçen konuşmayı anlattı ve "ama ben onların en iyisini en ahmağı olarak gördüm. Cizye konusunu söylediklerinde ben toprak getirttim (ve bundan başka verecek şeyimiz yok) deyince hemen toprağı sırtına alı­verdi" dedi. Bunu duyan Rüstem de: "Ey Kral! O adam onların en akılhsıdır. O bu toprağı almakla onu uğurlu gelecek saydığından İran toprağını alıp götürdü" dedi.

Sonra Rüstem, Yezdecürd'ün huzurundan öfkeli ve üzüntülü olarak ayrıldı. Rüstem o dönem meşhur olan kahinlerden biriydi. Yıldızlara bakarak durumu aleyhine yorumlamıştı.

Irak'taki nehir kıyısı köyleri halkı, Yezdecürd'e arapların Kadisiye'ye geldiklerini etrafta herşeyi harap ettiklerini, halkın kale­lere sığındığını, kalelerin hayvan ve yiyecekleri alamaz hale geldikle­rini, yardıma gelmezlerse ellerindekini araplara vereceklerini bildir-

diler. Bu durumu civardaki krallar da Yezdecürd'e bildirip araplara Rüstemi göndermesini teşvik ettiler.

O da onu çağırttı. Rüstem gelince, "Ben seni bu müslümanlara sa­vaşa yollayacağım. Her işe hazırlık onun miktarı kadar olur. Sen bu gün İran halkının yiğidisin. Erdeşir oğullarının Kisra oluşundan beri İranlıların başına bu çapta bir bela gelmemişti. Bize araplann Kadisiye'ye gelişinden bu yana vaziyetini bir tarif et. Acemlerin on­lardan uğradığı belaları tavsif et." dedi. Rüstem de: "Onların hali ço­banı gaflete dalmış sürüye saldırıp da onları darma duman eden kur­dun haline benzer." dedi.

Kisra da: "Böyle değil, ben sana bunu sordum ki, sen onları bana tam tarif edesin de, ben de senin onlara karşı koyman için seni takviye edeyim, diye düşündüm ama sen isabet edemedi. Beni iyi anla, müslümanlarla İranlıların hali, tıpkı Karakuş (şahin, doğan, kartal gibi alıcı, avcı kuşlar) ile kuşların haline benzer. Karakuş, kuşların gecele­yin yuvalarında gecelemek üzere sığındıkları dağ eteğine gelip ağıyor. Sabah olunca kuşlar onun kendilerini gözetlemekte olduğunu görü­yorlar. Eğer onlardan biri ayrılsa karakuş onu kapıveriyor. Kuşlar kor­kudan yerlerinden kıpırdayamıyor. Ne zaman biri ayrılsa o onu avlı­yor. Eğer hepsi birden uçmuş olsa, o zaman sadece birini kapacak di­ğerleri kaçıp kurtulacaktır. Ama ayrı hareket ederlerse hepsi tek tek helak olacak. İşte araplarla İranlıların durumu bu. Buna göre davran." dedi. Rüstem de:

-Ey Kisrâ! Şimdi sen beni gönderme. Zira arap, sen benimle onlara zarar vermediğin sürece İranlıdan çekinmeye devam ediyor. Herhalde bu gücün benimle kalıp Allah'ın onlara yetmesi, bizim de iyi bir tuzak ve harp fırsatı elde etmemiz daha iyidir. Çünkü harp konusunda tam bir görüş birliği sağlanması ve birtakım hilelerin hazırlanması bazı zafer kazanmaktan daha yararlıdır." dediyse de, Kisra onu yollamak için diretti ve "Artık bundan sonra geriye ne kaldı ki!" dedi. Rüstem: "Harpte ağırdan almak aceleden iyidir. Bugün ağırdan almanın harp san'atı bakımından bir yeri vardır. Ordunun bir ordu ile yaptığı harp­ten sonra çarpışması bir kere kesinlikle yenilgiden iyi ve düşmana karşı daha şiddetli bir durum yapar." dedi ise de, Kisra ısrarında de­vam etti. Çaresiz Rüstem de çıkıp ordugâhını Sâbât denen yerde kurdu ve Kisra Yezdecürd'e elçiler yollayarak kendini bu işten müsta'fı say­dırıp yerine başkasını yollatmaya uğraştı. Bu durum casuslar vasıta­sıyla Sa'd (r.a.)'a ulaşıyor o da durumu Ömer (r.a.)'a yazıyordu.

Nehir kıyısı köylerinin, durmadan Yezdecürd'den imdat istemeleri onu iyice hırslandırıp, harbin belasından Rüstem ile korunmaya karar vererek görüşü terk etti. Yezdecürd dar gönüllü, yanlış kararda ısrarcı biri olup Rüstem'e ısrara devam edince, Rüstem de görüşünü tekrar­ladı ve: "Ey kral! Bu konudaki görüşün yitirilmesi, beni, nefsimi tez­kiye etmeye mecbur ediyor. Bu konuda seni mecbur bulsaydım asla sana karşı lakırdı etmezdim. Allah, zatın ailen ve hükümranlığın adına ant veriyorum, beni askerimle rahat bırak da Kadisiye'ye Calinus'u yolla." dedi. Ama Yezdecürd bunu da kabul etmedi.

Rüstem harp hazırlığını yapıp kırk bin kişilik bir orduyu Calinus'un emrine vererek öncü kuvvetler olarak ileri sevk etti. Sağ kanada Hürmüzan, sol kanada da Mihran b. Behzâm'ı, destek kıtalarına da Birezân'ı tayin etti. Destek kıtaları yirmi bin kişi idi. Kendinin bulun­duğu orta, sağ ve sol cenahlarda altmış bin kişi vardı.

Sa'd'm elçilerinin Yezdecürd ile görüşüp dönmesinden sonra Rüstem kötü bir rüya görüp, bir bela geleceğini hissedip harbe katıl­mak istemiyor ve yerine Calinus'un gönderilmesini teklif ederek: "Benim adım daha meşhur ise de Calinus da onlara benim kadar yetecek bir komutandır. Zaferi elde ederse ne âla, yenilirse, aynı miktar bir ordu ile ben onlara karşı giderim. Yenilmediğim sürece İranlılar ara­sında güvenilen biri olarak kalırım, onlar da benimle gönüllü savaşa gelir. Ben hâla arapların gönüllerine korku salan biriyim. Ben saldır­madıkça onlar bana saldırmaya cesaret edemeyecek. Eğer ben saldırıyı başlatırsam araplar sonlan gelene kadar bize saldırma cesareti kazana­cak." demişti.

Yezdecürd'ün ısrarı ile Rüstem hareket ederken kardeşi Berdevan ve diğerlerine mektup yazarak "Kalelerinizi onarın, silahlarınızı ha­zırlayıp harbe hazır olun. Bana öyle geliyor ki araplar yakında ülke­nize gelip arazilerinizi ve çocuklarınızı paylaşacak. Benim görüşüm onlarla müdafaa ve uzatma savaşı yaparak arapların şansları, şanssız­lığa dönene kadar vakit kazanmaktı, ama kral kabul etmedi. Halbuki balık burcu suyu bulandırdı, nüaym yıldızları da güzelleşti. Zühre yıl­dızı da güzelleşip Mizan mutedil oldu. Merih yıldızı yerinden gitti. Ben bunlardan: "arapların bize galib gelerek ülkemizi istila edeceğini" çıkarıyorum. Bundan daha ağır geleni Kisranın bana "bunlara ya sen gideceksin ya da bizzat kendim gideceğim" demesi oldu. Artık ben hareket ediyorum.

Kisra'nm bu cüretine Caban'm kölesi olan bir müneccim sebep ol­muştu. Yezdecürd ona bu harbin sonucunu ve Rüstem'in gidişinin faydasını sordu. Köle doğruyu söylemekten korkup yalan söyledi.

Rüstem sabahtan yola çıktıktan sonra köprüde Câbân'a rastladı. Câban da -müneccim olduğundan- bu durumu istemiyordu. Rüstem'e: "Benim gördüğüm neticeyi görmüyor musun?" dedi. O da: "Bana ge­lince ben başımda bir yularla çekiliyorum, itaattan başka çarem yok," dedi. Calinos'a Hiyre'ye gitmesini emretti. O da devam ederek Necef e gelip çadırını kurdurdu. Rüstem de Kosâ'da konakladı. Orada bir müslümanı yakalayıp getirdiler. Rüstem onu sorguladı ve neye geldiklerini sordu.

O da: "Allah'ın bize va'di olan yurdunuzu almaya geldik. İslam'a girin kurtulun!" dedi. Rüstem: "Ya ondan önce öldürülürseniz!" de­yince: "Bizden ölen cennete girer, geri kalanlar Allah'ın va'dini ta­mamlar." dedi. Rüstem de: "Öyleyse elinize düştük desenize!" dedi. O da: "Yazık sana ya Rüstem! Sizi elimize sizin amelleriniz düşürdü de Allah bu yüzden sizi bize teslim etti. Etrafındakiler seni yanıltmasın. Sen insanla değil kaza ve kaderle mücadele ediyorsun." deyince öf­kelenip onu öldürttü.

Rüstem Köse'den ayrılıp Burs'a geldi. Orada askerleri halkın ma­lını yağmalayıp, kadınların ırzına geçip sarhoş oldular. Durum Rüstem'e şikayet edilince, onlara kızıp suçluların bir kısmının boy­nunu vurdurdu ve: "Ey İranlılar! Vallahi o arap doğru söylüyor. Val­lahi bizi onlara, kötü işlerimiz teslim ediyor. Araplarla harp halinde­yiz, onların ahlakı sizden çok güzel. Daha önce ise sizin güzel ahlakı­nız, zulme engel olmanız, sözünüzde durmanız ve iyilikte bulunmanız sebebiyle Allah size zafer verip ülkelerde hükümran olmanıza yardım ediyordu. Ama siz bu halleri şu yaptığınız kötü şeylere değiştirince Allah'ın size verdiği şeyleri değiştireceğini görüyorum." dedi. Sonra oradan ayrılıp Maltat'a gelip Fırat kıyısında kampını kurdu.

Orada Hıyre halkını çağırıp: "Bre Allah düşmanları! Arapların yur­dunuza girişine seviniyorsunuz. Siz bize karşı onlara casusluk ediyor­sunuz. Bir de onları mal yardımı ile güçlendiriyorsunuz!" dedi. Onları temsilen İbnu Bukayle ileri çıkıp: "Senin şu ithamına gelince, Hire halkı ne yapmış ki, biz onların hangi amelleriyle gelişine sevinelim. Onlar bizim dinimizden değil, bizi köleleri kabul edip bizim cehen­nemlik olduğumuzu söylüyorlar.  Bizi  onlar lehine casus yapmaya sevk edecek sebep ne? Sizin arkadaşlarınız onları görünce kaçıp, köyleri onların eline bırakıp istediklerini yapmalarına sebep oldular.

"Onları mallarımızla güçlendirdiniz" demenize gelince, biz malımızı, canımızı kurtarmak ve esir olarak sürülme korkusundan verdik. Sizin ordunuzdan onlarla karşılaşanlar aciz kalmışken biz daha da aciziz, nasıl harb edip askerimizi öldürtebiliriz. Ömrüme yemin ederim siz bize onlardan daha sevimlisiniz, bizi onlardan kurtarın size yardım edelim bizler bu Irak Sevad'ının (kıyı köylerinin) itaatkâr develeri mesabesinde hep galip gelenlerin kölesi olmaya alışmış bir grubuz." dedi. Rüstem de: "Bu adam size doğruyu söyledi." dedi.

Rüstem'in ordusuyla Medain'den ayrılıp Kadisiye'ye varması dört ay sürdü. Bu süre içinde müslümanlar bulundukları yerden daralır, bı­kar da geri döner giderler ümidiyle ne saldırdı ne ileri gitti. Daha ön­ceki komutanların başına gelenlerin kendi başına da geleceği korku­suyla onlarla savaşmaktan çekiniyordu.

Rüstem Necef e geldiğinde daha önce gördüğü bir rüyayı tekrar gördü. Rüyada bir Melekle Peygamberimizi Ömer'le beraber gördü. Melek İranlıların silahlarını alıp Peygambere (s.a.v.), Peygamber de onları Ömer'e vermiş. Rüstem uyanınca üzüntüsü iyici arttı.

Ömer (r.a.) İranlıların işi uzatmaya bıraktıklarını anlayınca Sa'd (r.a.) ile müslümanlara "İranlıların hudud toprakların konaklayıp on­ları sarsıncaya kadar işi uzatmalarını tavsiye etmişti. Onlar da Kadisiye'ye gelip, Allah nurunu tamamlayana kadar sabır ve sebat gösterip çevre köylere çete seferleri düzenleyip yağma ettiler.

Rüstem müslümanların vaziyetini teftiş ettirince anladı ki, bunlar bu cihad işini bırakmayacaklar. Eğer harbe başlarsa onu bırakmayacaklar. O zaman Rüstem oradan hareket etmekte fayda gördü ve Atîq ile Necef arasında bir yere konaklamak, sonra da yer değiştirip durmak daha iyi olacak. Böylece belki müslümanlar ele geçirdikleri ile yetinip geri dönecek, belki de İranlılar iyi bir fırsat yakalayacaklar diye dü­şünmüştü.

Kadisiye'de bazı kimseler Sa'd'a: "Bu yer bize dar geliyor." De­yince onları azarladı ve biz düşmana saldıracaksak bunu bu işi bilenle­rin görüşüne uyarak yaparız siz susun!" diye azarlayıp Tuleyha ile Amr'ı gözcü gibi yollamış ve düşmanın içine fazla dalmamalarını tenbih etmişti. Rüstem de oraya süvarilerini yolladı. Sa'd bunu du­yunca Asım b. Amr ile Cabir el-Esedî'yi çağırıp Öbürlerinin peşine saldı ve çatışma olursa Asım'ın komuta etmesini söyledi. Onlara iki nehrin arasında yetiştiklerinde, îrak süvarilerinin etrafını çevirmiş du­rumda buldular. İranlılar Asım ve arkadaşlarını görünce kaçtılar. O da ganimetleri alıp Sa'd'a geldi.

Amr ve Tuleyha önce yola çıkmışlardı. Tuleyha'ya Rüstem'in aske­rini gözetlemesini Amr'a da Calinus'un askerini gözetlemesini em­retmişti. Tuleyha kendi başına Amr ise bir grup ile yola çıktı. Sa'd (r.a.) arkaları sıra Kays b. Hübeyra'yı yollayıp: "Çarpışma olursa emir sen ol." dedi. O da gidip Amr'a ulaşıp Tuleyha'yı sordu. O da: "Bir bilgim yok!" dedi. Necef e vardıklarında Kays: "Ne düşünüyorsun? Deyince Amr: "Askerlere saldıracağım!" dedi. O da buna mani olaca­ğını söyleyince Amra itiraz etti. O zaman kays kendisinin emir olarak tayin edildiğini söyledi. Amr da kızıp: "Vallahi yâ Kays, sen başıma emir olacağına ben eski dinime dönüp ölünceye kadar çarpışmam daha iyi." dedi. Böylece Sa'd'ın yanma geri geldiler. İkisi de birbirini şikayet etti. Sa'd da, Amr'a "Ben seni harp sanatını bilen biri sanır­dım, demek yüz kişiyle İran süvarilerine mi saldırıp çarpışacaktın. Hayır ve selamet daima iyidir." dedi.

Tuleyha ise ayın aydınlığı bir gece onların kampına girip birinin çadır iplerini kesip atlarını sürdü. Sonra varıp Calinus'un kampına gelip aynısını yaptı. Sonra Harrâra'ya geldi. Necef ve Zül Hacib'in kampın­dan biri, ardından Calinus'un kampından biri onu takib etti. Bu ilk atlı ile ikinciyi öldürüp son süvariyi esir edip Sa'd'ın yanma getirdi. Sa'd da onu "Müslim" diye adlandırdı.

Bu zat Sa'd'a İran ordusu hakkında geniş bilgi verip iyi bir müslüman oldu ve bu yerler fethedilene kadar ordudan ayrılmadı.

Kadisiye harbine katılan Kays b. Ebi Hazim'in dediğine göre Rüstem'in on sekiz, Calinus'un da on beş illi varmış. Rufeyl ise: "Rüstem'in yanında otuz üç, ordunun ortasında on sekiz, yan kanat­larda da on beş fil var.1' der.[456]

 



[1] Sünuh-Önh diye rivayet edenler de var. Medine-i Münevverede, Mescid-i Ne-bevi'ye bir mil uzakta Haris b. El-Hazrec oğullarının yurdudur.                                                                                                                                         

[2] Hz Ebu Bekir bu sözü ile "Allah onu diriltecek de bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecek" diyen Hz Ömer'e cevap vermiş oluyordu.

[3] Zümer suresi ayet 30

[4] Âli İmran suresi ayet 144

[5] Buhari Megazi 5/143; İbni Sa'd 2/268,269,271; İbni Hişam Sîre 4/260; Taberi Tarih2/232, 3/202,203; Ensabu'İ Eşraf 1/581 Beyhaki S. Kübra 8/142; Kitabu'l Asar 1/215

Zehebi mevzunun başını atladığı için bu kısmı, İmam Ahmed'in naklettiği Zühri rivayetini Müsned'den aktarıyoruz

[6] Îslamda biat konusu ile müşavere, hala müslümanlar arasında tam anlaşılabilmiş değildir. Dikkat edilirse burada, Hz. Ömer bu meselenin en can alıcı noktasına deği­niyor. Zira insanların danışmaya en muhtaç olduğu konu onların idaresi meselesidir. Bu öyle bir konu ki. Peygamber (s.a.v.) bile Kur'an'daki " Makdisi El- Bed'u ve't-Tarih 5/64; İbnü'l Cevzi Menakib-i Ömer sy.51; EnsabuM Eşraf 1/583

[7] İbni Asakir, Tarih-i Medineti Dımışk 30/273; İbni Sa'd 3/181; Hz Ömer burada Peygamberimizin ona söylediği: "Bu ümmetin en güvenilen adamı Ebu Ubeyde b. Cerrah'tir."  Hadisine işaret ediyor. Buhari Ahad, Fazailüs- Sahabe 35; Tirmizi Menakıb 3843; İbni Mace 136; Müsned 1/18, 3/125, 133, 146, 175, 184, 189, 212, 245,281,286,4/10

[8] İbni Sa'd Tabakat 3/178,179; Hakim Müstedrek 3/67; İbnü'l Cevzi Menakıb-ı Ömer syf. 50

[9] İbni Sa'd, Tabakat 3/181; İbnü'l Cevzi, Muntazam 4/66

[10] Müsned-i Ahmed 1/83; Tarih-i Dımışk 30/273

[11] Taberi Tarih 3/203, (yeni baskı 2/234); Tarihi Dımışk 30/274

[12] İbni Sa'd, Tabakat 3/182; Tarih-i Dımışk 30/275. Orada "Habbab: Vallahi size geçecek diye kıskandığımızdan değil, yalnız daha sonra halifeliğe babalarını öldür­düğünüz birileri de geçer diye korkuyoruz" dedi. Ömer d/e: Böyle düşünüyorsan gü­cün yeterse öl!" dedi. Ebu Bekir (r.a.): ''Bizler Emir, sizler vezirsiniz" dedi. İlk biat eden Beşir b. Sa'd oldu" ilavesi vardır.

[13] Bu ifadeye göre Abdürrezzak'ın Ma'mer'den yaptığı rivayette geçen "Ali altı ay-hanımi Fatıma (r.a.) ölene kadar Ebu Bekr'e biat etmemiş miydi? Deyince Zührî'nin, Hayır! Ne o ve ne de Haşimoğullarından hiç biri. Taki Ali biat edene ka­dar" ifadesi doğru olmaz. Taberi bunu (2/236) naklettiği yerde bir de Habib b. Ebi Sabit'den şunu nakleder: Ali, Ebu Bekr'e biat haberini aldığında evinde idi. Biata geç kalırım korkusu ile altında izan ve ridası bile olmadan fırladı, gelip biat ederek Ebu Bekr'in yanına oturdu. Evine birini yollayıp elbisesini getirtti. Bu haber Hz. Ali'nin biat'ta gecikmediğini daha iyi gösterir.

[14] Hakim, Müstedrek 3/76; Tarih-i Dımışk 30/278

[15] İmam Ahmed, Müsned 5/186; Tarih-i Dımışk 30/278

[16] Bu haber yukarda geçen haberin bir bölümüdür. Taberi 2/234'te bu haberi olanca uzunluğu ile verir. Hafız Zehebi ise bu tür uzun haberleri tarih icabı bölerek alır. Zira buradaki Hz Ömer'in hutbesi, Hz. Ömer döneminin son yılında okuduğu hutbe­dir. Bak. Tarih-i Dımışk 30/280,283

[17] " Bu konu önceki sayfadaki 2 nolu dipnottakidir. Esma oğlu Cüveyriye hadisi için bak. Tarih-i Dımışk 30/280. Yine Zübeyr b. Bekkar- Süfyan hadisi de Tarih-i Dı­mışk 30/283Teki hadis olup yalnız Zübeyr b. Bekkar değil Zübeyrjb. Ebi Bekr şek­lindedir. Haberin aslını İbnu Asakir Ebu Ya'la'dan rivayet-yeder. Ebu Ya'la Müsned'inde bu haberin iki satırlık bir bölümü var ki bu, Buhari'de 6829, Müslim 1691, İbnİ Mace 2553, Muvatta s. 514, Darami 2/179'da geçen hadistir.

[18] İbni Sa'd, Tabakat 3/183; İbnu'l Cevzi, Muntazam kısa olarak 4/66

[19] İbni Sa'd 2/271; İbni Hişam 4/262;Nihayetü'l İrab 19/49

[20] Musa b. Ukbe'nin bu megazîsi ne yazık ki hala -çok azı hariç- bulunamamıştır. Bu haberi aynı isnadla İbni Asakir Tarih-i Dımışk'ta rivayet eder. Lakin yazmanın asıl nüshasında bu haber düşmüş. Bu yüzden naşir onu dipnota ilave etmiş 30/287

[21] Buhari, Megazi 64/38, 5/82; Müslim Cihad h.no 1759; Abdürrezzak Musannef 5/472 h.no 9774

Hz Ali'nin bu biati ikinci bir biat mıydı? Hafız İbni Kesir Ei-Bidaye ve'n-Nihaye'de (5/286, 6/302) Hz. Ali'nin Hz Ebu Bekr'e iki defa biat ettiğini bildirip böylece riva­yetler arasındaki ihtilafı halletmiş oluyor. Hem Nihayetti'] Irab'da (19/39) İbnü Abdi'l Berr'den nakledildiğine göre Eşlem (r.a.)'dan bu hususta şöyle bir haber ge­liyor. Ömer (r.a.) Hz Fatıma'ya gelip: duyduğuma göre Zübeyr ve Ali sana gelip bir şeyler istişare ediyorlar. Bir daha duyarsam onlara yapacağımı bilirim." deyip ay­rıldı. Sonra Ali ve Zübeyr gelince. Fatıma (r.a.) onlara: "Ömer bana geldi ve "siz bir daha buraya gelirseniz size şöyle şöyle yapacağına yemin etti. Artık siz işinizi ken­diniz halledin ve beni beklemeyin!" dedi. Onlar da gidip Hz._Ebu Bekr'e biat ettiler. Burada kesin olarak bu biatin Hz Fatıma'nm sağlığında yapıldığı anlaşılıyor. Öyle olunca Abdürrezzak rivayetindeki Hz Ali'nin Fatıma (r.a.)'ın Ölümünden sonra biat edişi ne oluyor? İşte bu hususta iki şey mümkün:

I- Ya Raviler Hz Ali-Zübeyr ve Talha'nın bir müddet gecikmesini tam anlayamayıp araya altı ay soktular.

2- Ya da bu ikinci biat esas biat değil tazeleme" şeklinde olabilir. Allah daha iyi bilir.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/11-25

* Asıl adı Anes b. Malik b. Udud'tur. Kıssas için bak: Belazuri, Füîuhu'l Buldan 1/125; Tarihi Halife 116; Fesevi Tarih 3/262; Taberi 2/247 ve devamı; Cemheratu Ensabi'l Arab s. 405; İbnu Kuteybe, Mearif 105, İ70; El-Bed'u ve't-Tarih 5/153

[22] Taberi 2/224, 225

 

[23] Taberi Tarih 2/247, 248; Belazuri, Futuhu'l Buldan 1/126; Fesevi Tarih 3/262

[24] Taberi Tarih 2/248; Nihayetu'l İrab 19/53

[25]  Belazuri, Futuhu'l Buldan 1/126

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/25-31

[26] Tarihi Halife sf. 101; Taberi Tarih 3/227

[27] İbni Sa'd, Tabakat 4/66

[28] Taberi 2/245; İbnu'l Cevzi, Muntazam 5/74'te buna çok yakın bir ifade ile Hişam b. Urve-Urve isnadıyla nakleder.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/31-33

[29] Buhari 3712, 4036,4241, 4242, 6727

[30] Ebu Davud Haraç 2976, 2977

[31] Buhari Vasaya 3/197; Müslim Cihad 1759; Ebu Davud 2974; Müsned 2/242. 376, 464; Muvatta 1723; Beytıaki Süneni Kübra 6/302, 7/65

[32] Muhammed b. Es-Saib el-Kelebi: Büyk neseb, tarih ve tefsir alimi olmasına rağ­men aşın bir şia. Hadis krİtikçileri onun hakkında teııkidle ilgili her sözü söylemiş­tir. Şa'bi ve pek çok alimden rivayeti vardır. Zehebi'nin Ebu Muaviye"den nakline göre Kelebi "Kur'an'i kimsenin ezberleyemeyeceği kadar kısa bir sürede, altı yedi günde ezberledim. Kimsenin unııtamıyacağı kadar da çabuk unuttum."1 demiştir. Süfyan-ı Sevri: "Kelebi'nin rivayetlerinden sakının" deyince kendisine: "ama sen ondan rivayet ediyorsun!" dediler. O da: "Ben onun doğrusunu yalanından ayırabili­rim." Dedi. O, bizzat Ebu Salih'ten aldığının çoğunun uydurma olduğunu söyler. İbnu Adiy bu yüzden onun her hadisinin atılamayacağını söyleyerek bir çok örnek verir:  Mesela imam  Ebu Yusuf:  Kelebi-Ebu Salih Ebu Hüreyre isnadıyla Nebi (s.a.v.)in: sizin birinizin karnının kan ve irinle dolması şiir ile dolmasından daha iyi­dir buyurduğunu, bunu duyan Hz. Aişe'nin Ebu Hüreyre ye: "'Sen hadisi iyi ezber­lememişsin. Rasulullah (s.a.v.) böyle değil, "Sizden birinizin karnının İrin ve kanla dolması benim hicvedildiğim bir şiirle dolmasından iyidir.'" Şeklinde söylemişti, dedi. Adını vermek istemeyenler çok kere onu "Ebu'n-Nadra" diye anarlar. Bak: İbnü Adiy, el-Kamil 6/2127; Buhari, Tarih î/101; İbni Ebi Hatenı, el-Cerh 7/270; Zehebi, Mizan 3/556, 559

[33] Müsned 1/4 ; Ebu Davud, Haraç h.ııo: 2973; Ebu Ya'la Müsned h.no: 6752, 1/37 Dr. Abdüsselam Tedmuri bir üst haberi "Muhammed b. Es-Saib'in zayıflığı sebe­biyle zayıftır. Ama şu aşağıdaki hadis onu takviye ediyor." Diyerek hadisi sağlam­laştırıyor. Hadisin zayıfların birbirine destek olduğu kısma girer mi, yoksa zayıflar bazen birleşince zayıflığı iyice artan kısma mı girer? İşte buna dikkat edilmesi gere­kir. Zehebi ikinci rivayetten sonra bile "Münker" hükmünü veriyor.

[34] Bir kere bu İsnad zayıftır. Ravi Velid b. Müslim, Ebu M is ver onun tedlisçi oldu­ğunu, Ebu Davud onun aslı olamayan şeyler söylediğini bahsederken, imam Ahmed, İbnü'l Medîni Duhaym ve Ebu'l Yeman onu över. İkinci ravi Sadaka b. Abdullah Ebu Muaviye'yi, Buhari İmam Ahmed, İbnu Nümeyr, Yahya b. Maîn, Nesaî ve Darakutni zayıf sayarlar. Bak: Zehebi, Mizan tere. No: 3872. Yezid b. Eban er-Rukkaşi de zayıftır. Buna rağmen haberin metninin bir kısmı sahih olarak varittir. Ama işin özünü Allah bilir. Ancak Buhari Farzü'l Humus'te 3093 nolu hadisinde Hz Fatıma ile Hz Ebu Bekir arasındaki münakaşaya yer verir. Keza Müslim de Cihat bölümünde 1759 no'da aynısını nakleder.

[35] Buhari, Humus 57/1 lı.no 3094; Müslim Cihad h.no 1757

[36] Müslim Cihad ve's-Siyer 1760; Beyhaki, Sönen-i Kübra 6/299, 7/65; Miisned 2/463, 376; İbnü Sa'd 2/2/86; Temlıid 8/173; Bulıari Vasaya 55/32 h.no 2776, Feraİz 57/3 h.no 3096

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/33-40

[37] İbnu'l Cevzi, Muntazam 4/76; Buhari, itisam 96/3-7285, Zekat 24/7 h.no 1399. 1400; Müslim, İman 20; Ebu Davud 1556; Nesai, Mücteba 5/14, 15; Tirmizi 2733; Belazuri, Futuhu'l Buldan 1/113. Hadisin sırf metin kısmı için bak: Nesai 7/77, 78. 79, 81; Müsned 1/11, 19, 35, 48,2/377, 423, 475, 502, 3/300, 322, 339, 4/8; Beyhaki S. Kübra 1/7, 54, 2/3, 3/9, 4/104, 114, 7/3, 4; Hakim 2/522; Abdürrezzak no 6916, 10020, 18718; Hatib 9/315, 10/464, 12/201; Buhari T. Kebir 3/367, 7/35; İbnu Ebi Şeybe 10/122, 123, 12/374, 376, 377, 380; Taberani Kebir 2/198, 347, 6/161, 8/382; Said b. Mansur Sünen 2901, 2933

[38] Taberi buna yakın bir haberi Hişam b. Kelebi'den nakleder 2/160; İbnu'l Cevzi Muntazam 4/76

[39] Tarih-i Halife b. Hayyat syf. 101; Taberi 2/255, 260; Muntazam 4/77

[40] Ebu Bekrin bu tavsiyesini bulamadım. Lakin Belazuri Ensab'da !0/l 14 Hz Hasid'e olan tavsiyeleri daha geniştir.

[41] Halife b. Hayyat, Tarih syf. 102; Belazuri bunun aynısını Kasım b. Mııhanımed b. Ebi Bekr yolu ile Hz Aişe'den (10/58) nakleder. İbni Asakir ise bu konuda (Tarihi Dımışk 30/311-15) Urve, Kasını b. Muhammed, Amra binti Abdirrahnıan ve Zübeyr b. Habib aracılığıyla Hz. Aişe'den rivayetlerin çoğunu verir.

[42] A.g.e.: syf.102; Taberi 2/260 ve devamında bu konuyu çok tafsilatlı verir. Beybaki S. Kübra 8/175'te Zühri'den buna yakın bir bilgi İle... Muntazam 4/77 

[43] Age. Syf. 102, 103; Fesevi 3/366; Taberi 2/261

[44] Taberi, Tarih 2/264; Tarih-i Dımışk 25/149-172 sayfalan arasında Tuleyha'ya ait geniş bilgi verir. Bu şiir de 166,167.ci sayfalarda geçer. Taberi ve diğer kaynaklar şiire yer vermez.

[45] Tarih-i Halife 103; Taberi, Tarih 2/263. Bu İbni İshak'm Ubeydullah b. Utbe aracılığıyla adı bilinmeyen birinden. El Muntazam 4/77

 İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/40-44

[46] Taberi 2/296

[47] Taberi, Tarih 2/277; Halife b. Hayyat, Tarih s. 107. Hz Halid'in ağıl meselesini fbni Sa'd 7/396'da nakleder

[48] Taberi bu Müseyleme hadisesini çok geniş anlatır 2/270. Halife b. Hayyat bu olayı buradakinden de kısa olarak Urve'den nakleder s. 104

*Buradan sonra Zehebi metninde bir kısalık ve kekrelik olduğundan biz bu kısmı kaynaklara göre terceme ediyoruz .

[49] Buharı, Ahkam 93/51  h.no 7221  (Hz Ebu Bekir'in sözünün birazını); Hafız Humeyd b. Zenceveyh de El-Emval adlı eserinde 3/460 h.no 742; Yine Humeydi El-Cem Beyne's-Sahihayn'ında; İbnü Ebi Şeybe, Musannef 12/263 no 12777; Beyhaki S. Kübra 8/335; Said b. Mansur, Sünen 2/339 no 2934; Ebu Ubeyd El Emval s. 197; İbni Asakîr, Tarihi Dımışk (24/420-430)'da onun hakkında epey malumat verip, biz­zat kendi ağzından Ebu Bekr döneminde bütün harplere katıldığını söyler. Ebu Davud "O, Peygamberi görmüş, ama ondan rivayet etmemiştir." Derse de İmam Ahmed Müsned'inde  18853 nolu hadiste onun bizzat Nebi (s.a.v.)in "En üstün Cihad, Zalim Sultanın yanında söylenen hak sözdür." Hadisini nakleder.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/44-48

[50] Taberi, Tarih 2/272, 273; Halife b. Hayyat, Tarih s. 165; Ebull Ferec el-İsfehani, El-Eğani 15/303

[51] Tarih-i Halife s. 105; El-Kamil fı't Tarih 2/359; El-Eğani 14/64; Taberi 2/273

[52] İbni Sa'd, Tabakat'ın yeni bulunan kısmı, dördüncü Tabaka 2/533 no 235. Bu mevzu asırlardan beri tartışılan bir mevzu olmuş, kimi Halid'i savunmuş kimi onu aşırı bulmuştur.

[53] İbni. Şa'd, Tabakat. dördüncü Tabaka 2/236 h. No 236. İbnu'l Esir el-Kamil fî't-Ta-rih 2/358, Osdul Ğabe fî Ma'rifeti's Sahabe 4/148

[54] Tarih-i Halife 104; Taberi 2/270

[55] Üst Kaynak.

[56] Tarih-i Halife 105, 166; İsfehani , El-Eğani 15/308; El-Kamil Fi't Tarih 2/366; Eş-Şi'r ve'ş Şu'arâ 255; Mliberred, El Kamil 3/242; İbni Sa'd, Tabakat, dördüncü ta­baka 2/539; îkdu'l Ferid 3/193

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/48-52

[57] Tarih-i Taberi 2/275; El Kamil fı't Tarih 2/362; Tarihi Halife b. Hayyat s. 109; Muntazam 4/82

[58] Tarihi Halife b. Hayyat s. 109; Muntazam 4/82; Üsdu'l Ğabe 5/83; Taberi, Tarih 2/278, 280

[59] Tarihi Halife s. 109

[60] Bııhari, Cihad 39, 2845; İmam Ahmed bunu uzun olarak verir. MCısned 3/İ37 h. No 12408; İbnu Ebi Şeybe 12/548; Taberi 2/279 4                               

[61] Taberi 2/282

[62] Taberi, Tarih 2/282-283; Tarih-i Halife 110; Muntazam 4/83

[63] Taberi 2/283

[64] Taberi 2/278, 279

[65] İbni Sa'd, Tabakat 7/91; Tarih-i Halife b. Hayyat s. 108'de bunu Mübarek b. Fııdale aracılığıyla Hasen-i Basri'den nakleder. Her iki isnad da "mürserdir. Sonra bu Ebu Meryem tevbe edip iyi bir müslüman olduğu gibi, Hz Ömer zamanında Basra kadısı olmuştur. İbni Sa'd'ın bizzat bu zattan nakline göre: "Hz Ömer ağılma girip,   biraz  sonra  çıktı   ve   Kur'an   okumaya   başladı.   Ebu   Meryem   de:   ^Ey mü'minlerin   emiri!   Sen   helâden   çıktın"   deyince,   Ömer:   "Bu   fetvayı   sana Müseyleme mi verdi?" dedi.

[66] Tarih-i Halife s. 109; Taberi 2/278, 279

[67] Halife b. Hayyat, Tarih 107

[68] Tarih-i Halife s. 111; Muntazam 4/83

[69] İbnu Sa'd, Tabakat; Vakidi, Meğazi; Muntazam 4/83

[70]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/52-56

[71] Menakibu Ali b. Ebi Talib h. No392; Taberi Zeylu'l Müzeyyed s. 499

[72] Misal: Müsned 6/282-283; Ebu Ya'Ia, Müsned 12/105-123

[73] Müsned 12/282; Müslim, Fedailu's Sahabe 2450 (99); Buhari 3623, 3624; İbni Mace 1281; Ebu Ya'la, Müsned 12/112 hadis 6745, 6743 ve 6755; Beyhaki, Delail 6/364

[74] Buhari, Meğazi 64/83 h.no 4462; İbni Sa'd 2/311; İbni Mace 1630

[75] Hakim, Müstedrek 3/151

[76] Neseb-i Kureyş, s. 22

[77] Buhar, Nikah 6/158; Ebu Davud 2071; Tirmizi 3959; Müsned 4/328; Menakibu Ali, Meğalizi 428, 429

[78] Tirmizi, Menakıb h.no 3871; İbni Ebi Şeybe 12/72, 73; Bu hadisi Ümmü Seleme rivayet eder. Müsned 6/292, 304; Beyhaki S. Kübra 2/152; Hakim 2/416, 3/147; Tahavi, Müşkil 1/232; Buhari, Tarih-i Kebir 2/70; Taberi 21/6; Taberani, Kebir 3/47, 48, 49

[79] Tirmizi, Menakıb 3873

[80] Tirmizi lı. No 3870; Müsned 2/422; Hakim 3/149; Taberani, Kebir 3/31; İbni Ebi Şeybe 12/97; Taberani, Sağir 5/207; Tirmizi: "Bu garib bir hadis olup biz bunu yal­nız bu yol ile biliyoruz. Ravilerden Ümmü Seleme'nin kölesi Subeyh'in kimliği bi­linmiyor!" der. Zehebi ise Mizan'ında: "Ravi Esbât b. Nasr el-Hemedanî bu haberi rivayet eden tek kimsedir." Onu Ebu Nuaym ve Nesaî zayıf sayıyor, diyor.

[81] Bu haberi Tahavi Müşkilu'l Asar'da (1/141 no 149) Mübarek b. Fudale, Hasen isnadıyla îmran'dan nakleder.

Bu hadisin zayıflığını Zehebi açıklıyor. Doktor Abdüsselam Tedmuri arapça baskıda "Hadis, Hafızın da dediği gibi zayıftır, ama onu Bııharideki rivayet kuvvetlendiri­yor" diyerek bir tashih hatası yapıyor. Oysa Buhari rivayetine Zehebi yukarda işaret ettiği gibi bunun altındaki hadisleri de nakleder. Burada esas zayıf nokta Meryem'le olan kıyas ve "o kendi aleminin sen kendi aleminin hanım efendisisin" şeklindeki kısmıdır.

[82] Müsned 1/322; Hakim 3/160; İbnu Abdil Berr, El-İstîâb 4/376

[83] Hakim 3/154; El-İstîâb 4/377

[84] Hakim 3/158; Talıavi, Müşkil  1/140 no  147; Abdürrezzak, Musannef 20919; Tirmizi 3878; İbni Hibban2222; Müsned 3/135

[85] Ebu Davud 5217; Tirmizi 3871; Hakim 3/159, 160; İbnu Sa'd, Tabakat S/28; Tahavi, Müşkil 1/138 no 144'te Mesruk yoluyla HzAişe'den; Hakim 3/154

[86] Buharı, Menakıb 18; Müslim, Fedailu's Sahabe 98, 99; İbnu Mace, Cenaiz 64; Müsned 6/282

[87] Önce de geçti İbnu Sa'd 8/28

[88] İbni Sa'd, Tabakat 8/28; Buhari 3092; Tahavi, Müşkil no 149; Ebu Davud 2968, 2970; Nesai 7/132; Müsned 1/4

[89] İbni Sa'd 8/28, 29; Hakim 3/1621; Taberi, Zeylu'l Müzeyyed 498

[90] İbnu Sa'd 8/29; Siyer-i Alamu'n Nubela 2/127

[91] Siyer-i A'lâmu'n-Nubela 2/127

[92] Müstedrek 3/163; S. Alamu'n Nubela 2/128

[93] İbni Sa'd 8/28; Taberi, Zeylu'l Müzeyyed 498

[94] Hakim, Müstedrek 3/İ63

[95] Siyer-i A'lami'n-Nübeiâ 2/128

[96] Abdi'l Berr, El-İstîâb 4/378, 379; Ebu Nuaym, Hılye 2/43; Hakim 3/163, 164. La­kin bu haberde bir gariblik var. Bir kere sahih olan onun gece defnedilip, Hz Ebu Bekr'e bildirilmeyişidir. Oysa bu rivayete göre onu yıkayan Esma, Hz Lbu Bekir'in hanımıdır.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/56-62

[97] Müslim, Fedailu's Sahabe 2454; İbni Mace, Cenaiz 1635; İbni Sa'd, Tabakat 8/226; Üsdü'i Ğabe 5/567; Ebu Nuaym, Hiiye 2/68

[98] Üsdu'l Ğabe 5/567

[99] Peygamberimiz onu azat etti. O da Ubeyd b. Zeyd'le evlendi. Eymen adh bir oğul­ları oldu. Bu zat Efendimizle sohbet şerefine erip Huneyn savaşında şehit düştü, (bak Tecrid-i Esmai's-Sahabe 1/41 no 737) Efendimiz Hz Hatice'nin hediyesi olan kölesi Zeyd b. Harİse'yi azat etmişti. Kocası Ubeyd'in ölmesi üzerine Zeyd b. Ha­rise İle evlendi ve bu evlilikten Üsame (r.a.) dünyaya geldi. Efendimiz Ümmü Eymen'e "Anneciğim" diye hitab eder, yüzüne baktığında "Ailemden kalan tek ha­tıra bu kaldı" derdi. İbni Sa'd 223; Hakim 4/63

 İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/62-63

[100] Ebu Nuaym, Hilyetu'l Evliya 2/67; İbnu Sa'd, Tabakat 8/22

[101] Ibu Sa'd, Tabakat 8/225

[102] İbni   Sa'd,   Tabakat   8/226;   Hakim,   Müstedrek'teki   rivayetinde   Mus'ab b. Abdillah'tan bu görüşü nakleder 4/64

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/63-64

[103] Taberi, Tarih 3/241; Halife b. Hayyat, Tarih s. 117; Belazuri, EnsabuM Eşraf 1/261; Neseb-i Kureyş s. 277; Se'âiibi; Simaru'l Kulub 1/261; Fesevi, El-Ma'rife ve't-Ta-rih 2/117; İbni Kuteybe, Me'arif s. 172; El-İstîab 3/874 h.no 1484; Buhari, T, Kebir 5/2; Nevevi, Tehzibu'l Esma h.no 289; Üsdu'l Ğabe 3/199

[104] Buhari, Menakibu'l Ensar (63/45 no 3905)da "bu üç gece Abdullah'ın onlarla olduğunu güdüz gidip haber getirdiğini anlatır, ama yiyecekten bahsetmez"; îbni

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/64

[105] Buhari 1811, 5598, 5705, 6541, 6542; Müslim, İman 367, 369, 371, 374; Tirmizi, Kıyame 2446; Daramı, Rikak 2/328; Müsned 1/271, 401, 2/302, 351, 401, 456, 502, 4/436; Hakim 4/577; Taberani Kebir 10/6, 7, 18, 170, 241; Ebu Avane, Müsned 1/87, 140

[106] îbni Sa'd 2/61; Vakidi, Meğazi 2/550; İbni Hişam, Sîre 2/612 5 Hakim, Müstedrek 3/228; İbni Sa'd 3/92

[107] Bu konu Megazi bölümünde Bedir savaşında geçti.

[108] Mesela bak: İmam Ahmed 1/271,2/302

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/65

[109] Sabit için bak: İbni Sa'd, Tabakat 3/466; El-Cerh ve't Ta'dil no 1803; Fesevi Tarih 3/257; Tarih-i Halife s. 102, 103; T. Tarih-i Dımışk 3/365; Taberi Tarih 2/240, 3/254; El-İstîab 1/74; ÜsdıTl Ğabe 1/220; Nevevi. Tehzibıı'l Esma 1/139 no 81; Cemlıeratu Ensabu'l Arab

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/66

[110] [110] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/66

[111] [111] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/66-67

[112] İbni Abdi'l Ber, El-İstîâb 3/637; Üsdü'l Ğabe 5/92; Neseb-i Kureyş s. 33; El-İsâbe 6/323

[113] Ebu Huzeyfe için bak: îbnu Sa'd 3/84; Tarih-i Halife s. 111; İbni Kuteybe, Mearif 272; İbnu Abdi'l Ber, El-İstiba 4/39; Üsdu'İ Ğabe 6/70, 72; Zehebi, Siyeri A'lami'n Nubelâ 1/164 tere no 13; Zehebi, El İber 1/14

[114]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/67-68

[115] İbnu Sa'd, Tabakat 3/85, 88; Üsdu'l Ğabe 6/71

[116] Fesevi, Tarih 3/85; Buhari, T. Kebir 4/107 tere. No 2131; İbnu Kuteybe, El-Mearif s. 273; Cemheretu Ensabu'l Arab 77; El-Muhabber 7, 72; Ensabıı'l Eşraf 1/224, 239, 258, 264, 270, 297,469; Ebu Nuaym, Hilye 1/176

[117] Müslim, Rıdâ 1453; Nesai, Nikah 6/105; Müsned 6/201; Ebu Davud 2061; îbni Mace 1943; Abdürrezzak, Musannef 13886, 13887; Malik, Muvattah.no 1284 Mevzunun anlaşılması için Muvatta rivayetini tam verdim:

Malik ve diğerleri "Büyüğün emmesi ile süt kardeşliği olur mu" babında Urve'den şu rivayeti yapar:

-Ebu Huzeyfe b. Utbe Efendimiz'in Ashabından olup Bedİr'e katılmış biridir. Sa-lim'i oğul edinmişti ki, ona Ebu Huzeyfe'nin mevlası denilirdi. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) de Zeyd b. Harise'yi oğul edinmişti. Ebu Huzeyfe artık Salim'i oğlu gibi gördüğü için kardeşinin kızı Falıma binti Veiid ile evlendirmiş idi. Bu kadın ilk mu­hacirlerden olup Kureyş'in en faziletli dullarından biriydi. Allah Zeyd b. Harise hakkında "Artık (oğulluklarınızı) kendi babalarının adıyla çağırın, zira Allah katında bu daha doğrudur. Eğer onların babalarını bilemiyorsanız onlar dinde sizin kardeşi­niz ve mevlanizdır." (Ahzab 5) ayetini İndirince bu oğullukların hepsi babalarına verildi. Babalan bilinemeyenler de eski efendilerine verildi. İşte Sehle binti Süheyl (Ebu Huzeyfe'nin hanımı) Efendimiz (s.a.v.)'e geldi ve: "Ya Rasulullah! Biz Sa­lim'i oğlumuz kabul ederdik. Benim başım açıkken bile yanıma girerdi. Bizim sa­dece tek odamız var. Onun bu durumunda ben ne yapayım?" deyince Efendimiz: "Sen onu beş kere emzir, böylece sütü ile sana (nikahan) haram olur." buyurdu. O da Öyle yaptı. Artık Salim'i oğlu sayıyordu. Hz Aişe kendi yanına girmesini istediği kimseler için bu hükmü esas alır (kendi evladı ve sütü olmadığı için) bacısı Ümmü Gülsüm'le oğlan kardeşlerinin kızlarına bu yanına gelmelerini istediği kimseleri em­zirmelerini söylerdi. Ama Efendimizin diğer hanımları bu yaşta bir emzirme ile kim­seyi yanlarına alamayacaklarını söyleyip: "Hayır! Vallahi Rasulullah'ın Sehle'ye emrettiğini biz sadece Salim'in emzirilmesine tahsis edilmiş bir olay görüyoruz. Ha­yır vallahi bu emme ile kimse yanımıza giremez." diyorlardı. Lakin bu rivayet munkatı'dır.

[118] bni Sa'd, Tabakat 3/87

[119] İbni Sa'd 3/87

[120] Müsned 6/165; Hakim 3/226; Ebu Nuaym, Hilye 1/371

[121] Buhar, Ezan h.no 692, 7175; İbni Sa'd 3/87, 88; Ebu Nüaym, Hilye 1/177

[122] İbni Sa'd, Tabakat 3/88: (orada Muaz b. As iie de ahiret kardeşi yaptı, der) Zehebi, Siyer-i A'lamu'n Nubela 1/169 da bu rivayetin "mıınkatı" olduğunu söyler. Ayrıca bu Vakidi'nin haberidir.

[123] Orijinal Arapça baskıda Sitte - kelimesi Sürme gibi yazılmış, ki yanlıştır. Biz doğrusunu esas aldık.

[124] Müsned 1/20; Zehebi, Siyer-i A'lami'n Nübela 1/170'te "Ravi Ali b. Zeyd b. Cüd'an 'ieyyinüıfl hadis-hadis gevşek biridir". Eğer bu haber sahih ise, bu iki zatın Ömer katında çok yüce sayıldığını gösterir ki, bu da Hz Ömer'in Kureyşli olmayanların halifeliğini caiz gördüğünü gösterir." der. Lakin Dr. Abdüsseiam Tedmurî'nin dipnotunda yanlışlıkla -ya da dizgi hatası olarak "görmediğini" diye basılmış.

[125] Buhari Fedailu Ashabi'n Nebiyyi 4/218; menakibu'l Ensar 4/228; Müslim 4/1918 rakam 118; Müsned 2/189,

[126] İbnu Sa'd, Tabakat 3/88. Bu haber Yemame harbi bahsinde geçti.

[127] İbni Sa'd, Tabakat 3/88. Metinde "Ömer sattı" şeklinde yanlış dizilme var. Biz İbni Sa'd'ı esas aldık. Hakim'in (3/226) Urve'den naklinde "kadın bu malları 'ben onun mallarını Allah için sadaka yaptım' diye geri çevirdi. Ömer de onu alıp Allah yoluna sarf etti" diye geçer.

[128]  Hakim, Müstedrek 3/225; Tabakatı Kübra 3/88; S. Alânıu'n Nübela 1/169

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/68-71

[129] Şucaa (r.a.) için bak: İbnu Sa'd 5/94; Ensabu'l Eşraf 1/200; Tarihi Halife 79, 98, 111; El-Cerh ve't Ta'dil 4/378; El Muhabber 72, 76; ÜsdÜ'İ Ğabe 3/386; Ei-Vafi bi'l Vefeyât 16/116, 117; El-Ikdu's Semîn 15/5

[130] İbnu Sa'd 3/94

[131] İbnu Sa'd, Tabakat 3/95

[132] İbnu Sa'd Tabakat 3/94

[133] İbnu Sa'd, Tabakat 3/95; Halife, Tarih s. 111

[134] [134] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/771-72

[135] Zeyd (r.a.) için bak: İbni Sa'd 3/376; Halife, Tabakat 22; Nesebi Kureyş 447; Belazuri, Ensab 1/57, 308; Hilyetu'l Evliya 1/367; İstiab 2/550; Üsdü'l Ğabe 2/285; Tehzibu'l Kemal 1/456; Siyeri A'lam 1/297; El Vafi bi'l Vefayat 15/39

[136] İbnu Sa'd, Tabakat 3/378; Siyeri A'Iamu'n Nubela 1/298

[137] İbni Sa'd Tabakat 3/377

[138] Adı geçen yer 3/377; Siyeri A'lâmu'n Nubela 1/298

[139] Müsned 4/36; İbni Sa'd, Tabakat 3/377; Buhari, Edeb 190; Buharı, T. Kebir 5/264, 8/315. Bu hadis Efendimiz veda haccında söylemişti. Arkası şöyle devam eder: "Eğer affedemeyeceğiniz bir suç işler­lerse, ey Allah'ın kulları, onları satın da, işkence etmeyin."

[140] İbnu Sa'd, Tabakat 3/377

[141] İbnu Sa'dTabakat 3/378

[142] Siyeri A'lami'n Nubela 1/298

[143] Buhar, Bed'ul Halk 3297; Müslim, Selam 2233; Tirmizi, Ahkam 1483; Müsned 3/452; Ebu Davud 5252; îbni Maca 3535; Abdurrezzak 19616; Humeydi, Müsned 620; Taberani 20/25. Hadis şudur: Salim babası Abdullah b. Ömer aracılığıyla Nebi (s.a.v.): evlerdeki yılanları (Zu't Tuffteyn ile mavi kuyruksuz, Ebter denen yılanı) öldürün. Zira bu ikisi ipi dü­şürür ve gözü kör ederler" buyurduğunu nakleder. Bu Müslim'in metni olup burada Zeyd (r.a.) yoktur.

[144] [144] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/72-74

[145] Ebu Davu 4956; El İsabe fi temyizi's Sahabe 1/425. Bu haberi torunu Said b. Müseyyeb babası Müseyyeb aracılığıyla dedesi Hazn (r.a.)dan şöyle nakleder: Nebi (s.a.v.) ona "adın ne" deyince "Hazn" dedi. Nebi (s.a.v.) "Sen Sehl'sin" buyurunca "hayır, Sehl (kolay) olursa çiğnenir ve hakarete uğrar" dedi. Said b. Müseyyeb derdi ki: ben daha sonra onun bu itirazından başımıza bir üzüntü gelecek diye korkardım.

[146] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/74-75

[147] İbni Sa'd 3/406

[148] Ebu Davud, Cihad 2522; İbni Hibban, Sahih 1612; İbni Sa'd, Tabakat 3/406; Beyhaki S. Kobra 9/165

[149] İbni Sa'd 3/406'da "ikinci hicret" der. İbni Hacer El-İsabe'de 4/83. İbni Mende'nin îbni Abbas yoluyla verdiği bilgide fark belirtmez. Ancak İbni Mende "onun birinci hicret olmadığı söylenir" der.

[150] Hayatı hakkında bak: İbni Sa'd Tabakat 3/52, 4/237; Halife b. Hayyat, Tarih 111; Tabakat-ı    Halife  13,  114; Cerh be Ta'dil 4/489 tere. No 2149; İstiab 2/230; Ensabu'l Arab 382; Üsdü'İ Ğabe 3/54; Taberi 3/402; Ensabu'l Eşraf 1/382; Siyeri A'Iam 1/344; El İber 1/14; Hakim, Müstedrek 3/25

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/75

[151] İbni Sa'd'ın (3/45) anlattığına göre "Zü'l Kutneteyn" denmesıinin sebebi şudur. Tufeyl ile Kureyş aradaki bir söz yüzünden çekişirler. Kureyşli'ler de gelip bağırıp çağırmaya başlayınca, Tufeyl bu lafları duymamak için Mescide gidip kulaklarına (kutn) pamuk tıkar. Böylece (Pamuklu) Zü'l Kutneteyn denilir.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/76

[152] İbnu Abdi'l Berr, Ei-İstîâb 2/235. İbni Abdi'l Berr bu kıssayı İbnu'l Kelebi El-Emevî ve İbni İshak'tan acayip olduğunu söyleyerek nakleder.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/76-77

[153] İbni Sa'd, Tabakat 3/91; El-Muhabber s. 408; El-İstîâb 3/648; Üsdü'İ Ğabe 5/108

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/77

[154] İbni Sa'd 3/401, 402; Tabakat-ı Halife s. 25; Neseb-i Kureyş 393; Ei-İstîâb 2/99. 100; Ensâbu'l Eşraf 1/212, 213; El-Vâfî bi'l Vefeyat 15/101

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/77-78

[155] Buhari h. No 3805 Menakib'u'İ Ensar; Müsned 3/138, 190, 272; Üsdü'Ğabe 3/151; Hakim 3/288; Zehebi, Siyeri A'Iâm 1/299

Abbad için bak: İbni Sa'd 3/440; Buhari, T. Sağir 36; Razi, El-Cerh 6/77; Halife, Tabakat 78; Halife, Tarih 1 13; Ensâbu'l Eşraf 1/271; El İber 1/15

[156] Buhar, Meğazi h. No 4037; İbni Hişam 2/51, 58

[157] Hakim, Müstedrek 3/299

[158] Buhari h. No 2655; Ebu Ya'lâ, Müsned h.no 4388. Yine Buhari 2655, 5037, 5038, 5048, 6335; Müslim 788; İmam Ahmed 6/62, 138; İbni Hibban  107 no ile Hz Aişe'den "Birisi gece kalkıp Mescitte Kur'an okudu ve sesini iyice yükseltti. Sa­bahleyin Rasulullah: "Allah Falana rahmetiyle muamele etsin, dün gece bana aklıma gelmeyen nice ayetleri hatırlattı'1 buyurduğunu naklederler.

[159] Buhari 4330; Müslim 1061; Müsned 4/42; İbnu Abdi*] Berr, El-İstîâb 3/316; İbni Mace 164; Beyhaki, Sünen-i Kübra 6/339

[160] [160] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/78-80

[161] Bak İbni Sa'd 3/465; Halife, Tabakat 87; Buhari, Tarihi Sağir 1/34; İstîab 10/177; Üsdü'ğabe 5/238; Zehebi, S. Alam 1/320; El-lsabe 9/264; Ensabu'l Eşaraf 1/241; İbni Kuteybe, El-Mearif326

[162] Tabakat 3/465; Buhari, Hudııd 6830

[163] Daha önce Hz Ebu Bekr'e yapılan hilafet biatındaki Beni Sakife hadisinde geçti.

[164] İbni Sa'd 3/465. Dr Tedmurî'nİn dipnotta ''bu, Urve1 nin bizzat 'bana ulaştığına göre' demesi ile mürsel olduğu kesindir, demesi sadece bu senedle alakalıdır. Yoksa haber Buhari'deki 6830 nolu hadiste geçer ki,  sened Zühri-Ubeydullah-İbni Abbas şeklindedir.

[165] [165] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/80-81

[166] Abdullah b. Abdullah b. Übey için bak: Zehebi, Siyer-i A'lâmi'n Nübeİa 1/233; İbnu Sa'd, Tabakat 3/540; Buhari, Tarihi Sağir 1/35; Ensabu'l Eşraf 1/428; El-Muhabber 279, 403; İbnu Abdi'l Berr, El-İstîâb 6/278; Üsdü'l Ğabe 3/297; nevevi, Tehzibu'l Esma 1/276

[167] İbni Mende'nin bu rivayetine daha sonra gelenler itiraz edip bu zatın Abdullah de­ğil, Arfece et-Teymî olduğunu söylerler ki, Efendimizin ona İslama girdikten sonra burnunu altından yaptırmaya izin verdiği sahihtir. Arfece Cahilîye dönemindeki meşhur arap bahadırlarından biri olup, Külah harbine katılmış ve burnu bu savaşta yara almıştı ve o zaman müslöman değildi. Bu itiraz İbnu'l Esîr 'Üsdü'l Ğabe' adlı eserinde 3/296 yapar ve Hafız İbni Hacer el-Askalânî de 'El-İsabe'sinde 4/146 ona katılır.

[168]İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/81-82

[169] Sabit (r.a.) için bak: İbni Sa!d 5/206; Hlife, Tabakat 94 Tarihi 107; Buhari T. Kebir 2/167; Buhari Sağir 1/35; Razi, Cerh 2/456; Fesevi, Tarih 1/322; Ensabu'l Arab 364; Ensabu'l Eşraf 1/441; Muhabber 74; İstîâb 2/72; Üsdü'l Ğabe 1/275; Tehzîbu'l Esma 1/139; El İber 1/14; Siyeri A'Iâm 1/308, Tehzibu'l Kemal 1/175

[170] Buhari, Cihad h.no 2845; Hakim 3/234

[171] Tarihi Halife s. 109; El İstîâb 2/282

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/82

[172] Ebu Dücâne için bak: Siyeri Alâmu'n "Nubela 1/243; El İber 1/14; Müberred, Ka­mil 2/374; İbni Sa'd 3/556; T. Halife 111; El Maârif 271; Razi, Cerh 4/279; İbni Maîn, Tarih 2/239; İstîâb 4/253; Üsdü'l Ğabe 2/451; Tehzibu'l Esma 2/274; İstibsâr 101; ElKünâve'l Esma 1/69

[173] İbni Sa'd 3/557; Hakim 3/229

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/83

[174] Tabakat 3/657

[175] Tabakat 3/557; Siyeri A'lam'ın Nübeiâ 1/243

[176] İbnu'l Esîr, Üsdü'l Ğabe 2/45; Ebu Dücâne harpte öyle çalımla yürürdü ki, kafirleri çatlatırdı. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) onun yürüyüşüne baktı ve:  İşte şu tarz yürüyüş var ya, bu harp meydanı dışında Allah'ın sevme­diği bir yürüyüş tarzıdır." Buyurdu. Saâübî, Simaru'l Kulûb;

Halife, Tarih 111

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/84

[177] İbni Sa'd 3/486; İbni Hişam 1/702; Halife, Tarih 82; Muhabber 72; buharı, T. Ke-bir 6/494; Taberi, Tarih 3/106; Razi, Cerh 3/364; Ensabu'l Eşraf 1/242; İstiab 1141; İbnu'İ Esir, El-Kamii 2/248; Üsdü'l Ğabe 4/48

[178] İbni Sa'd 3/486

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/84

[179] Ukbe (r.a.) için bak: Taberi 2/255; İbni Sa'd 3/568; Ensabu'l Eşraf 1/239: İstîâb 3/106

[180] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/84

[181] Sabit b. Hezzal (r.a.) içn bak: İbni Sa'd, Tabakat 3/551; Halife b. Hayyat, Tarih s. 114; İbni Abdi'l Berr, El-İstiab 1/191; îbnu'l Esir, Üsdü'l Ğabe 1/233: El-İsâbe 1/196

[182] İbni Sa'd 3/551; Üsdü'l Ğabe 1/233

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/85

[183] İbni Sa'd 3/473; T. Halife 112; İstîâb 4/129; Üsdü'l Ğâbe 5/257; Cemheretu Ensabi'l Arab442

[184]  İbni Sa'd, Tabakat 3/475

[185] Tarih-i Halife s. 115

[186] Müseyleme'nin bu Kur'anı hakkında Taberi Tarihinde 82/276) Esâl el-Hanefî'den bir takını malumatlar verir. Orada Kur'an'a nazire yapmaya çalıştığı düzmelerinden Örnekler verir ki, bu saçmaları buraya almaya gerek duymuyoruz.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/85-86

[187] Mu'cemu'l Buldan'a göre 2/174 burası ya el-Hat mıntıkasının bir şehri ya da AbdıTl Kays denen birinin kalesidir.

[188] Tarih-i Halife b. Hayyat s. 116; Taberi, Tarih 2/286

[189] Tarihi Halife s. 116; Taberi 2/286

[190] İbni Sa'd,Tabakat 3/542

[191] Taberi 2/302, 303; Tarih-i Halife s. 116

[192] Tarihi Halife s. 116

[193] Tarihi Halife s. 117

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/86-87

[194] Hz Ebu'l âs için bak: Zehebi, S. Alam 1/330; İber î/15, El-Mearif 141; Tarih-i Ha­life 119; Nesebi Kureyş 230; Cemheratu Ensabi'l Arab 16, 20, 75, 77, 78; Ensabu'l Eşraf 1/269, 302, 377, 398, 399, 400; Muhabber 35, 78, 99; Fesevî 3/270; İstiâb 4/125; Üsdü'l Ğabe 5/236; Nevevi, Tehzib 2/248; İkdu's Semin 7/110, 8/61

[195] Buhari sütratu'l Musalli cilt 1/487; Müslim, Mescid 543; Ebu Davud h.no 917-920; Nesaİ 2/45 ve 3/10; Muvatta 1/70. Ebu Katade (r.a.) anlatıyor: Nebi (s.a.v.) om uzuna Ümame binti Zeyneb olduğu halde namaz kılar ve kıyama kalkınca onu kucağına alır, secdeye indiğinde yere koyardı

[196] Buhari 3110, 3714, 3729, 3767, 5230, 5278, Nikah 5230; Müslim 2449; Ebu Davud 2069; İbnu Mace 1999. Bu Övgünün sebebi şudur: Hz Ali Ebu Cehl'in kızına dünür olmuş,  Fatima da gelip' Efendimize şikayette bulunmuştu.  Efendimiz de: "Fatura benden bir parçadır. Ben onun dininde fitneye düşeceğinden korkuyorum." Buyurup sonra damadı Ebu'l As'ı överek "Ben helali haram, haramı helal yapacak değilim, ama Ebu'l âs benimle önce bu konuları konuşup, dediğinde doğru çıktı söz verdi yerine getirdi.1' buyurdu.[196]

[197] Meğazi'de Bedir savaşı bölümüne bak.

[198] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/87-88

[199] Hayatı için bak: Buhari Tarihi Kebir 4/322; Halife Tabakat s. 29; Fesevi, Tarih 1/325; îstiâb 2/198; Ensab 1/386; Cemhere 181; Razi, El-Cerh 4/450; Taberani, Ke­bir 8/93; Üsdü' 1 Ğabe 3/19; Tahzibu' 1 Esma 4/421; El-Kamil 2/449

[200] Buhari, Hac 4/26, 67; Müslim 1193; Nesai 5/183, 184, 185; Tirmizi 849; Muvatta 1/353; Taberani, Kebir 8/94, 98 h.no 7429, 7430, 7432, 7444, 11/404 h.no 12143, h.no 12342, 12366, 12706

[201] Bu, üst kaynaktaki şu hadistir: İbni Abbas der ki: Sa'b b. Cüsame der ki: Rasulullah Hacca giderken Ebvâ'da bize uğradı. Ben ona bir zebra eti hediye ettim, bana geri yolladı. Yüzümdeki üzgün ifadeyi görünce "Biz onu sana başka bir mak­satla geri vermedik. Lakin biz şu anda ihramhyız (ve av yiyemeyiz)" buyurdu

[202] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/89

[203] Ebu Mersed için bak: El Mearif 327; Cemhere 247; Muhabber 71, 117; Halife, Tabakat 8, 47; Üsdü'l Ğabe 5/294; El-Kamil fi't Tarih 2/401

[204] Müslim, Cenaiz 4972; Ebu Davud 3229; Tirmizi 1055; Nesai 2/67; Müsned 4/125: Hakim 3/225; Beyhaki, S. Kübra 2/435, 4/79, Ebu Avâne, Müsned 1/398; Taberani, Sağir 1/252; Taberani, Kebir 19/193

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/89

[205] Tarihi Halife b. Hayyat s. 118; Taberi 2/307-324

[206] Beşirb. Sa'd için bak: Tabakat-ı Halife 94, 190; Tarihi Halife 78; İbni Sa'd 3/53i; Taberi Tarih 3/22, 23, 155, 221; El Muhabber 120, 233; Cemheretu Ensabi'l Arab 364; Fesevi 1/381; Ensabu'l Eşraf 1/244; İstiab 1/149, 150

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/90

[207] Buhari Fezailu'l Kur'an 9/8; Müsned 5/188; Fesevi, Tarih 1/485; Taberani, Kebir h.no 4901; İbni Ebi Davud, Mesahifs. 6.9

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/91

[208] Taberi Tarih 3/384, 385; Ibnu'l Esir, El-Kamil 2/400

[209] Taberi, Tarih 2/345; Tehzibi Tarihi Dımışk 1/131; El-Ezdi, Fütuhu'ş Şam s. 68

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/91-92

[210] Taberi, Tarih 2/331; Tarihi Halife 119; İbnu'! Esir 2/402

[211] Fütuhu'ş Şam s. 77; Tarihi Halife s. 119

[212] Beyt-i Cibrîn Kudüs ile Gazze arasında ufak bir

[213] Tarihi Halife 119; El-Ezdi, Fütühu'ş Şam 93; Taberi, Tarih 2/346; El Kami! fi't Tarih 2/417; Fesevi, Tarih 3/295

[214] Tarihi Halife 120; Taberi 2/347; El-Ezdi, Futuhu'ş Şam s. 91

[215] T. Tarih-i Dımışk 1/145; El-Ezdi ise "Fütühu'ş Şam" adlı eserin 93. Sayfasında "vefatından yirmi dört gün önce idi" der.

[216] İbni Sa'd, Tabakat 3/124; Taberi, Tarih 3/402

[217] Patrik: Bizansta ortaya çıkan bir kelime olup temelde bir rütbe değil, sadece dev­lete iyi hizmet etmiş kimselere verilen bir unvanken daha sonraları komutan ve ben­zeri anlamlarda kullanılmıştır.

[218] Siyer-i A'iam'm Nübela 3/382'de Hafız Zehebi bu sözü şöyle bağlar: Harpten sonra Abdullah, etrafında yirmi kadar rum ölüsünün içinde ölü olarak bulundu. Kılı­cının kabzesi eline yapışmış idi. Sadece yüzünde otuz kılıç darbesi vardı.

[219] İbnu Abdi'l Ben-, El-İstîâb 3/904; Üsdö'l Ğâbe 3/241; Tehzib-i T. Dımışk 7/396; Zehebi, Siyer-i A'lam 3/381

[220]  İbni Cerir Zeylü'l Müzeyyel'in Muntehab'mda s. 556'da sadece Osman b. Talha'yı verir ve Haris'inoradaki vafatını bahsetmez. Ancak onu İbnu Abdi'l Berr bahseder, İstîâb 1/287. Zehebi tekrar "İbni Cerir aynen böyle söylüyor" demesini pek anlaya­madım.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/93-95

[221] Burası Mu'cemu'l Buldan'da sadece "Şam'a yakın bir yer" diye söylenmiştir 5/101

[222] Tarihi Halife s. 120 

[223] A.g.yer

[224] A.g.yer. FazI b. Abbas'ın hem burada, hem de Ecnadeyn savaşında öldüğü geçer de ilerde geleceği gibi hicri 1 S.ci yılda öldüğü de vardır ki, doğru olan galiba odur.

[225] Tehzibi Tarihi Dımışk 1/145

[226] Tehzibi T. Dımışk 1/145; Tabakat-ı İbni Sa'd 4/98; Bu hanım İkrime Ecnadeyn'de ölünce dul kalmış idi.

[227]  Tabakat 4/99; El-İstiâb 4/444

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/96-97

[228] Fihel Şam diyarında Ürdün'de bir yer adıdır.

[229] Fesevi, Tarih 3/293; Halife, Tarih 120

[230] T. Tarihi Dımşk 1/145

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/97

[231] Zehebi Hz Ebu Bekr'in vefatını da Hz Ömer'in Hilafeti içerisinde mütalaa ediyor ki, bu tarz tarihi yıllara göre tertip edenlerin genel anlamdaki üsluplarıdır.

[232] Tarihi Halife s. 121

[233] Tarihi Halife s. 122; Fesevi, Tarih 3/296

[234] Tarihi Halife 123

[235]  Tarihi Halife 124

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/97-98

[236] Buharı, T. Kebir 1/450, Sagir 1/35; Razi, Cerh 2/295; Tabakatı Halife 298; Tarihi Halife 120; Nesebi Kureyş 174; Taberi 3/572; Taberani, Kebir 1/231; Nesebi Kureyş 174; Ensabu'l Eşraf 1/142; El-Mulıabber 126; Cemheratu Ensabi'l Arab 81; El-İstiab 1/119; Üsdü'l Ğabe 1/46; Tezhibi Dımışk 2/127; Ei-Kamil fi't Tarih 2/414      

[237] Mstiab 1/119; T. T. Dımışk İ/İ27

[238]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/98-99

[239] İbni Sa'd, Tabakat 3/48

[240] İbni Sa'd 3/48; Ensabu'l Eşraf 1/296; El-İstiab 1/114      

[241] Mstiab 1/114; Ensabu'l Eşraf 1/478

[242] İbni Sa'd 3/49; Taberani, Kebir 1/269; Ensabu'l Eşraf 1/478

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/99

[243] İstiab 1/287; Ensabu'l Eşraf 1/329; Üsdü'i Ğabe 1/316

[244]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/99

[245] Ensabu'l Eşraf 1/215; Futuhu'l Buldan  1/135; İstiab 2/8; T. T. Dımışk 6/125; Taberi 3/572; T. Halife 131; Üsdü'l Ğabe 2/304

[246]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/100

[247] Halid b. Said için bak: Buharı, Kebir 3/152; Ezraki, Ahbaru Mekke 1/127; Buharı, Sağirl/2 4/34; İbni Sa'd 4/94-100; Tabakatı Halife 11, 298; Tarihi Halife 98; Meârif 396; Cerh ve Ta'dil 3/334; Futuhu'l Buldan 1/82; Ensabu'l Eşrafı 1/199; Cemheratu Ensabi'l Arab 81; Muhabber 89, 126, 409; İstiab 1/399; Müsned, Bakiy b. Mahled h.no 410; Müstedrek 3/248; El Bed'u ve't Tarih 5/95. Tarih-i Dımışk 16/67

[248] İbni Sa'd 4/94 - Tarh-i Dımışk 16/71

[249] İbn, Sa'd 4/94'te onun yazı bildiğini ve peygamberin taife mektubunu yazdığını belirtir. Ama bu haber Tarih-i Dımışktadır. 16/76

[250] İbn Sa'd 4/96. T. Dımışk 16/67.

[251] İbni Sa'd, Tabakat4/99 - T. Dımışk 16/79.

[252] T. Dımışk 16/83

[253]  Tarih-i Dımışk 16/86. Yine 16/72 ve 73. sayfada, Buharinin T. Kebirinde 3/152 Onun Muvuc-es Suffer'de öldüğü yer alır. Yine Ebu tûr'a tarihinde 1/216,217 onun Ecnadeynde öldüğünü İmanı Ahmed nakleder. T. Dımışk 16/85 4 Hz Sa'd b. Ubade için bak: Müsned 5/284; İbni Sa'd, Tabakat 3/613; Halife, Tarih 117; Halife, Tabakat 97; Nesebi Kureyş 200; Buhari, Kebir 4/44 ve Sağır 1/39; El Mearif 259; Razi, Cerh 4/88; Müstedrek 3/252; Futuhu'l Buldan 3/583; Ensabu'l Eş­raf 1/177, 200, 252, 254, 267, 297, 314, 317, 346, 363, 473, 487, 512, 523, 586; Cemhere 365; İkdu'l Ferid 2/34, 4/2587; Fesevi, Tarih 1/294; İstiab 2/35; Muhabber 233; Taberani, Kebir 6/17; El Bed'u ve't Tarih 5/115; Üsdü'l Ğabe 2/356; Tahzibu'l Esma 1/212; TehzibuM Kemal 1/474; T. Tarihi Dımışk 6/86

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/100-101

[254] Tezkeratu'l Hamdûniyye 2/102

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/101-102

[255] Seleme (r.a.) için bak: İbni Sa'd 4/13; Razi, Cerh 4/176; Ebu Zür'a, Tarih 4/54; Müstedrek 3/251; Futuhu'I Buldan 1/135; Muhabber 97; Taberi, Tarih 3/42. 169, 402, 418; Ensabu'l Eşraf 1/197; İstiab 2/85; ÜSdü'l Ğabe 2/341; T. T. Dımışk 6/234

[256] Tabakalı İbni Sa'd 4/130

[257] Tâbakatı İbni Sa'd 4/130

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/102

[258] Bak: İbni Sa'd4/195; Halife, Tarih 91; İstiab 2/12; Razi 4/242; T. T. Dımışk 6/61

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/102

[259] Dırar b. El-Ezver (r.a.) için bak: Halife, Tabakat 36, İ28; Cemhere 193; Muhabber 87; Fesevi, Tarih 2/654; Razi, Cerh 4/464; Buharı, Kebir 4/338; Futuhu'I Buldan 1/117; Müsnedi Bakiy 164; Müstedrek 3/237; T. T. Dımışk 7/33; îstiab 2/211; İbni Sa'd 6/25; Nesebi Kureyş 321; Taberani, Kebir 8/353; Üsdül Ğabe 3/39; Ezdi, Futuhu'ş Şam 81

[260] Müsned 4/76; 311,332 Daramı, Edahî 2/88 bab no 35; Hâkim 3/237, 620. 2/63. Sü-nen-i Kübra 8/14. Taberani 8/354

[261] Ecnadeyn savaşına bak.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/102-103

[262] İbni Sa'd 3/123; Muhabber 72, 173; Ensabu'l Eşraf 1/88; Cemhere İ28; Fütühu'l Buldan 1/135; Razi, Cerh 4/499; Taberi 3/403; İstiab 2/227; Müstedrek 3/239 T. Dımışk 7/92

[263] T. T. Dımışk 7/92; İbni Sa'd 3/123

[264] T. T. Dımışk 7/93; Cemheretu'l Ensab 128; İstiab 2/228

[265] Lakin Hakim'in 3/230, İbni Asakir'in T. T. Dımışk 7/93 ve İbni Sa'd'ıti 3/124 riva­yetlerinde "otuz beş yaşındayken şehid oldu" der.

[266] ibni Hazm, Cemheretu Ensabi'I Arab s. 128

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/103-104

[267] Hz Abdullah Efendimizin amcası Zübeyr'in oğludur. Mearif 120; Futunu'I Buldan 1/135; İstiab 2/200; T. T. Dımışk 7/396; El Kamil 2/418  

[268] T. T. Dımışk 7/399; El-Kamil 2/418; El-İstiab 2/418

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/104

[269]  Abdullah b. Amr hakkındaki yegane bilgi onun Tufeyl b. Amr'ın torunu olduğu­dur. Bazı tarihçiler isim yazarken yanılıp bununla dedesini birbirine karıştırmıştır. Müellif bu bilgiyi İbni Sa'd'dan nakleder. Tabii elimizdeki Tabakat'm matbu nüs­hası eksik olduğu için bu sözler orada yok.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/104

[270]  Öteden beri Ka'be hizmeti gören Abdu'd-Dâr oğullarından olup Mekke fethinden sonra Ka'be anahtarları ona verilmiştir.

Onun için bak: İbni Sa'd 5/448; Ezraki, Ahbaru Mekke 1/111; Nesebi Kureyş 251; Halife, Tabakat 14/277; Halife, Tarih 205; Ensabu'l Eşraf 1/54; Futuhu'l Buldan 1/93; Müsned-i Bakıy 105; Müsned-i Ahmed 3/410; El-Mearif 70, 267; Buhari, Ke­bir 6/229; İstiab 3/92; Razi, Cerh 6/155; Taberi 3/29; Cemhere 127; Fesevi 1/272; Taberani 9/53; Müstedrek 3/4281; Üsdü'l Ğabe 3/372; El-Kamil 3/169

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/105

[271] Attab için bak: İbni Sa'd 5/446; Tarihi Halife 87; Tabakat II, 277; Muhabber 1 i, 126, 258; Futuhu'l Buldan 1/46, 63; Ensabu'l Eşraf 1/303, 526; Nesebi Kureyş 187; Ahbaru Mekke 1/285, 2/151; Buhari, Kebir 7/54; Marif 73; Taberi 3/73, 318,322: Hakim 3/594; Cemhere 113; Taberani, Kebir 17/161; İstiab 3/153; Razi, Cerh 7/11

[272] "'Nesebi Kureyş 187; El-Muhabber 126

[273] Hakim 3/95. Bu hadis, üzüm'ün zekatında hurma gibi kuru olarak verileceğini bildiren hadistir.

[274]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/105

[275] İkrime için bak: İbni Sa'd 5/444; Tarih Halife b. Hayyat s. 60; îbni Kuteybe, Mearif s. 334, 399; Ahbaru Mekke 1/52, 123; Futuhu'l Buldan 1/92, 93, 121, 135, 141; Ahbaru'l Muveffekıyyat 583; Ensabu'l Eşraf 1/296, 303, 312, 316, 318, 319, 330, 333, 344, 356, 456; El Ezdi, Futuhu'ş Şam 46; Cerh ev Ta'di 7/6; Buhari, T. Kebir 7/48; Müsnedi Bakiy b. Mahled Mukaddimesi 150; Taberani, M. Kebir 1/371, 374; Hakim 3/241, 243; Buhari; T. Sağir 1/35, 39, 49; İstiab 3/148-151; Tehzibu'İ Kemal 2/950; Kaşif 2/240; Siyeri A'lami'n Nübela 1/323; Üsdü'l Ğabe 4/70; İkduV Semîn 6/119; El İsabe 2/496; Tarihi Dımışk 11/375/2

[276] Taberani, Kebir 17/37] h.no 1018; Hakim 3/243; İbni Ebi Müleyke, İkrime'ye yetişmediği için hadis Mürseldir.

[277] Tarihi Halife 123; Futuhu'l Buldan 1/92, 93

[278] Tirmizi, İsti'zan 3736; Taberani, Kebir 17/373; Hakim 3/242'de bu hadisi sahih sa­yarsa da Zehebi telhisinde itiraz edip "ama bu munkatıdir" der. Zaten Tirmizi hadi­sin sonunda "İsnadı sahih değidir. Ravi Musa b. Mesud zayıftır der.

[279]  İbni Sa'd, Tabakat 5/445; Tarihi Halife b. Hayyats. 151

[280]  Zehebi Siiyeri A'lamu'n Nubela'sında diğeri yerine İbni Sa'd der.

 İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/105-107

[281] Bak. İbni Sa'd 4/100; Nesebi Kureyş 172; Tarihi Halife 97, 120, 130, 229, 231, 233, 235, 254,256, 266; El-Mearif 145, 296; Tabakatı Halife 11, 298; El Cerh ve't Ta'dil 6/236; El Muhabbet" 21, 67, 126, 409, 460; İstiab 8/307; Üsdü'i Ğabe 4/230; Futuhu'ş Şam 137; Tehzibıf 1 Kemal 2/1035; Zehebi, Siyeri A'lamu'n Nubela 1/261; Tarihu Düveli'l İslam 1/52; El Iber 1/77; El-İsabe 2/539

[282] Zehebi, Siyer 1/262'de Müsned'de onun rivayeti olduğunu söyleyip şunu anlatır: Bu Halid, Eban ve Said kardeşler Peygamberimizin valilerindendi. Nebi (s.a.v.)'in vefat haberi gelince Medine'ye geldiler. Yeni Halife "Bu işe kimse Peygamber tara­fından atanan validen daha uygun olamaz siz valiliğinize dönün!" dediyse de onlar kabul etmeyip Şam tarafına cihada gittiler ve üçü de şehit düştü.

 İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/107

[283]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/107

[284] Taberi ,/418; Müsnedi Baki Mukaddimesi 126; Hakim 3/259; İstiab 3/555; İbni Sa'd 4/138; T. Halife 120; Buharı T. Kebir 8/92; El Kamil 2/414; El İsabe 3/568; Üsdü'i Ğabe 5/32

[285] Futuhu'l Buldan 1135

[286] Hakim 3/259; İbni Sa'd 4/138

[287] İbni Sa'd, Tabakat 4/139; Nesebi Kureyş 380

[288] Hebbar için bak. İbni Sa'd dördüncü tabaka 1/247-252. İ. Hişam 2/654. El-Kelebi Cemhera s. 72. Belazuri Ensabül Eşrafl/357. Taberi 2/470. İstiab 10/390. Üstülgabe 5/384. Nesebi Kurayş 2/8-346. Ceınheratü. N. Kurayş 1/514. İ. Hazm cemhera 118. E! kamil 2/417. Taberani22/200-201. El-İsabe 10/233.

[289]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/107-108

[290] İbni Sa'd, Tabakat eksik kısım Cilt 1/248'de isnadsız olarak; Vakidi, Meğazi 2/858; İbni Hişam, Sire 2/654, 657; Zübeyri, Nesebi Kureyş 219; İbnu Bekkar, Cemilere 1/514; Hadis Zehebi'nin verdiği isnadla Said b. Mansur Sünen h.no 2646; Abdurrezzak ise Musannefinde 5/214 h.no 9417'de hadiseyi Mücahid'i araya kata­rak Mücahid'iıı lafzıyla verir. Acele edenler bu haberi Mürsel diye redde yönelirse de hadisin aslı sabittir. Abdurrezzak aynı yerde Ebu Davud 2673 no ile Said b. Mansur da Sünen'inde 2643 no ile Hamza el-Eslemi (r.a.)tan isim vermeden sanki aynı haberi nakleder. Yine Buhari 4/21; Ebu Davud 2674; İbni Ebi Şeybe 12/289; İmam Ahmed. Müsned 2/307; Beyhaki S. Kubraa 8/İ95; Taberani 10/218; Humeydi, Müsned 533; Darami 2/222; Said b. Mansur da Ebu Hüreyre'den bu an­lamda naklederler. Yine Abdullah b. Mesud'dan da Ebu Davud, Abdurrezzak ve di­ğerlerinde buna benzer bir haber var.

[291] Bu üst kaynaktaki hadisin devamıdır. İbni Sa'd ve Vakidi Cübeyr b. Mut'ım'den naklederler: Taif seferi dönüşünde Cirame'den gelmiş Efendimizle mescitte idik. Bir den Hebbar kapıda görününce halk "Hebbar" diyerek koşup yakalamak istedilerse de Efendimiz onları oturttu. Hebbar gelip selam verdi ve şehadet getirdi. Efendimi­zin faziletlerini sayıp af diledi. Efendimiz de onun özrünü bağışlayıp: İslam öncekileri kesip atar" buyurdu.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/108-109

[292] İbni Sa'd eksik kısım 1/358; İbn Hişam Sire 3/364; Nesebi Kureyş 338; Kelebi, Ceınheratu'n Neseb 91; Belazuri, futuh 133; İstiab 10/391; Üsdü'l Ğabe 5/585; İsabe 10/236; Zehebi, Siyeri A'lam 1/310; Ensabu'l Eşraf 1/207: Taberi 3/402; El Bidaye ve'n Nihaye 7/35

[293] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/109

[294] İbni Sa'd 4/191, 194; Nesebi Kureyş 409; Tarihi HaÜfe 120; Tabakatı Halife 26, 29; El Muhabber 433; Futuhu'ş Şam 92; El Mearif 285; Futuhu'l Buldan İ/116; Ensabu'l Eşraf 1/197, 215; Müstedrek 3/240; El Cerh ve't Ta'dil 9/63; Taberi 3/402, 418; Taberani, Kebir 22/177; Cemheretu Ensabi'l Arab 163; İstiab 3/393; Üsdii'l Gabe 5/407; El-Kamil 2/414, 417; Siyeri A'lâmu'n Nubela 3/78; Tehzibu'l Esma ve'l Luğat K. l/C 2/123; İkdu's Semin 7/374; El İsabe 3/603

[295] Amr b. El-As konusunda da geçmişti. Az sonra gelecektir.

[296] Hakim 3/240; İbni Sa'd 4/191

[297] İbni Sa'd 4/192

[298] Müsned 2/304, 327, 353; İbni Sa'd 4/191; Hakim 3/140; Taberani, Kebir 22/177; İbni Asakir 12/252/Elif

[299] İbni Sa'd, Tabakat 4/192, 193; El İsabe 3/604; Zehebi çok kisaltımış, parantez ara­sım İbni Sa'd'dan verdik.

[300] İbni Sa'd, Tabakat 4/193, 194

[301] İbni Sa'd 4/194

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/110-112

[302] İbni  Sa'd,  Tabakat 3/169-213;  Hakim,  Müstedrek 3/61   ve devamı;  Buhari, Eshabu'n Nebiy 62/3,  4;  Tirmizi,  Menakıb 3741;  Taberani,  Kebir   1/52;  İbni Kuteybe,  Mearif 166;  İbni Asakir,  Tarih-i  Dımışk Cilt 30 (Tamamı); Zehebi, Tezkiratu'l Huffaz 1/2, 5'te Ebu Bekr'e ait bir cilt yazdığını söyler; Üsdü'l Gabe 3/205; İstiab 2/243; İsabe 2/341; Müsned 1/2-14;; Ebu Ya'la, Müsned 1/9-127

[303] Bu Mürra Peygamberimizin de atası olduğu için Hz Ebu Bekirle soyları burada birleşiyor.          

[304] Ebu Zur'a, Tarih 1/476

[305] İlave kışımı Tarih-i Dımışk'tandır 30/3, 4

[306] İbni Sa'd 3/170; Tarihi Dımışk 30/11

[307] İbni Sa'd 3/170; Hakim 3/62; Ebu Zur'a 1/476 no 1243; îbni Asakir, Tarih 30/6

[308] Taberani, Kebir 1/52 h.no 4; Tarihi Dımışk 30/12-14

[309] Tarihu Sikat- Iclî s. 492; Tarihi Dımışk 30/15

[310] İbni Sa'd 3/168; Tarihi Dımışk 30/19; Bu söz Hz Aişe'nindir.

[311] İbni Sa'd 3/171; Tarihi Dımışk 30/19

[312] Bak Lisanu'l Arab "ATİQ" maddesi

[313] Tarihi Dımışk 30/24

[314] A.g.e. 30/27; Tabi Zühri. Hz. Ebu Bekr'i görmemiştir. Onun bu rivayeti mürsel ise de Taberani'de geçen Hz Aişe hadisi buna delii teşkil eder. Bak M. El-Kebir 1/56 no2l; Tarihi Dımışk 30/28

[315] Nesai, Kübra h.no 81 10; İshak b. Rahaveyh, Müsned no.761; Fesevi 2/721; İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/7; Tirmizi 3662, 3741; İbni Maca 94; Müsned 2/253, 366, 3/60; İbni Hibban 9/4 (El İhsan); Tahavi, Müşkilu'l Asar h.no 1599; Ebu Ya'la, Müsned 7/4418, 8/4905; İbni Asım, Sünne 2/577; Tahavi, Ş. MeaniuM Asar 4/158; Hatib, Tarihi Bağdad 8/21, 10/364, 12/135; Ebu Nuaym, Hilye 8/257; Humeydi, Müsned 256; İbni Asakir, Tarih 30/56, 57, 58, 59, 60, 61. Hadis bu ve yakın lafız­larla Ebu Hüreyre, Hz Aişe ve İbni Abbas'tan rivayet ediliyor.

[316] Tabakat-ı İbni Sa'd 3/172; İbni Asakir 30/66, 67; Fesevi, El-Ma'rife ve't-Tarih 3/254; Üsdü'lĞabe 3/223

[317] İbni Sa'd, Tabakat 3/176; Müslim, Fezailü's Sahabe s.  1856 h.no 8; Btıhari, Menakıb-ı Ashabi'n Nebiy cilt 4/192 Kitab 62 bab5; Beyhaki, Delail 4/401; Ebu Ya'la, Müsned  13/7345; İbni Hibban, Mevaıid no!665; Müsned 4/203; Tirmizi 3880; Nesai, Kübra 5/36 no8106ve8117; İbni Asakir 30/134, 137

[318] Hatib, Tarihi Bağdad 10/236; İbni Adiy 4/1458; Tarihi Dımışk 30/144

[319] Tirmizi, Menakıb no 3664, 3665, 3666; İbni Mace Mukaddime h.no 85; İbni Ebi Âsim 2/617; Tahavi, Müşkil h.no 1963, 1964, 1965, 1966; İmam Ahmed, Fezaikı's Sahabe 129, 200; İbni Hibban, Mevarid 6865; Katrî, Fezailü's Sahabe h.no 632, 633, 634, 768, 709; İmam Ahmed, Müsned  1/80; Hatib, Tarihi Bağdad 5/15. 7/! 19. 10/192; Tarihi Cürcan 116; İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/11; İbni Asakir 30/165, 166, 1667, 168, 169, 170, 171, 172, İ73, 174, 175, 176, 177-182

[320] Tirmizi 3747; Zehebi, El-Kâşifinde bu el-Muvakkırî'nin hadis otoritelerince terk edildiğini söyler. Kaşif 3/242 Tere. No 6193; Muvakkirî, Velid b. Muhammed'dir.

[321] Müslim no 2383. İ.E. Şeybe Musannefl2/5 . İ. Ahmed, Müsned  1/377, 433, 439,463. Abdürrezzak Musannef 19049, 20398. î. Sad 3/186. Buhari Feza iü Asha-bın-Nebi 62/5 cilt 4/191. İ. Sünni 407, 436. Hatib. Tarih 3/134. ebu Nüeym H. 3/343.430, 4/307,7/310.   İ.E.Asım 2/577. Ebu Avame 1/401. Said B. Mansur 48. Tahavi Müşkil 999-1006. İ. Hibban 9/31. T. Dımışk, 30/229-242. Tirmizi 3659, 3660. İ. Muce 92. Beyh.  S.K, 6/246. Taberani Kebir 3/278.10/129.130.12/119, Humeyli 9.113.

[322] Buhari, Salat cilt 1 s. 120, 8/80; Müsned 1/270; Tahavi, Müşkil h.no 3545, 3546, 3550

[323] Tirmizi, Menâkıb 3736; İbni Asakir 30/242            

[324] Tirmizi, Menaktb 3737

[325] Buhari, Salat 8/80 (cilt 1/120), Fazailıfs Sahabe 62/3 (cilt 4/190) MenakibuM Ensar 63/45 (cilt 4/253); Müslim, Fazaihı's Sahabe 2382; Timrizi, Menakıb cilt 5/270 h.no 3740; İbni Ebi Şeybe, Musannef 12/6 h.no 11970; Müsned 3/18. 78; Nesai. Süneni Kübra 5/358 hadis no 8103; İbni Asakir 30/246; İbni Hibban, Sahih h.no 6560

Bu hadis Muvatta nüshalarında yok. Belki Zehebi'nin elindeki Nüshada var ama Buhari Menakibu'l Ensarda, Nesai Kübrasmda Tirmizi Camiinde, Müslim sahihinde bunu Malik yolu ile verir. Buhari hadisi Fazaüu's Sahabe Salim Ebu'n Nadr-Busr b. Said- Ebu Said el-Hudri isnadıyla Menakıbda ise Ebu'n Nadr-ubeyd. Huneyn- Ebu Said el-Hudri şeklinde verir. Eğer bu son şekil doğru olsa diğer rivayetler munkatı olur. Sanıyorum doğrusu İbni Ebi Şeybe ile Müslim'in ikinci rivayetinde Ebu'n Nadr-Ubeyd b. Huneyn ile Busr b. Sa'd'dan -Ebu Said el-Hudri'den şeklinde olanı­dır. Bu durumda Ebu'n Nadra hadisi Ebu Said (r.a.)'tan nakleden iki ravi olmuş olu­yor. Zaten İbnu's Seken de bu konuyu Ferabrî aracılığıyla bizzat Buhari'den şöyle anlatıyor: "Bana bu hadisi Muhammed b. Sinan bu şekilde rivayet etti. oysa bu yan­lıştır. Doğrusu ubeyd b. Huneyn ve Büsr b. Said'den "ve1' harfi ite atıflı olanı idi."

[326] Tirmizi Menakıb 3739; Müsned 3/478, 4/212; İbni Asakir 30/251. Hadisi nakleden sahabe Ebu'l Mualla hakkında bilgi son derece az. Kaynaklar onun sadece sahabe olduğunda birleşiyor. Oğlu da İmam Ahmed'in rivayetinde Said diye geçer. Kendi adına Zeyd diyenler var. Hadisin bazı rivayetlerinde oğlu atlanıyor. Bu yüzden Tirmizi buııa"hasen sarîb" tabirini kullanır.

[327] Tirmizi Menakıb 3741; Tirmizi'nin Hasen demesi Allah bilir ravi Davud b. Yezid el-Evdî'nin tenkid edilmemesidir. Garib oluşu da Ebu Hüreyre'den bu yolla hadisi nakleden olmayışıdır. Nitekim İbni Asakir Tarih'inde bu konudaki hadislerin hemen hepsini biraraya getirmiş ve Berâe, Abdullah b. Mesud, İbni Abbas, Ziibeyr, Abdul­lah b. Zübeyr, Ebu Said el-Hudri, Ka'b b. Malik, Cabir b. Abdillah , Enes b. Malik, Ebu'l Mualla, Cündüb b. Abdillah, Ebu Vakid el-Leysi-Hz Aişe, Abdullah b. Zem'a'dan rivayetlerde bu yoktur. Ebu Hüreyre'den nakledilen "Ebu Bekir'in malı­nın bana fayda verdiği kadar....11 diyen kısmıdır ki, bu bizim önceki dipnotumuzda geçmişti. Oradaki rivayetler hsp A'meş-Ebu Salih-Ebu Hüreyre şeklinde olup Davud-Ebu Hüreyre şeklinde değillerdir.

[328] Tirmizi Menakıb 3752; Taberi, Tefsir 10/46; Beğavi, Minhacu's Sunne 14/82; Taberani, Kebir 11/400; İbni Adiy, el-Kamil 3/1106!da bunu İbni Abbas'tan verir ve tenkidini yapar Taberani'deki de İbni Abbas rivayetidir.

[329] Tirmizi, Menakıb 3755; İbni Adiy, El-Kamil fi'd Duafa 5/881, 1/170; îlelu'l Mütenahiye 1/188; Zehebi zaten hadisin zayıflığını belirtiyor.

[330] Buhari, Fezail h.'no 3659 62/5, (cilt 4/191), Ahkam 7220, İtisâm 7359: Müslim 2386; İbni Sa'd 3/178; Tirmizi 3758; Müsned 4/82; Beyhaki, Süneni Kübra S/153; Taberani, Kebir 2/137; Beğavi, Sünne  14/79; İbni Ebi Âsim 2/547; Ebu Ya'la 12/7402

[331] Hakim, Müstedrek 3/67 (Marifetus Sahabe); İbnu'l Cevzi, Sıfatu's Safve 1/257

[332] Müslim Fazailu's Sahabe 2387; İbni Sa'd 3/180; Müsned 6/106, 144; Beyhaki. S. Kübra 8/153; İbni Hibban, Sahih 8/202 Iı.no 6564; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 30 267

[333] Müsned 6/406; İbni Sa'd, Tabakat 3/180; İbni Ebi Asım, Sürme 2/541 h.no 1163; Tayalisi, Müsned 1508; İbni Asakir, Tarihi Dımışk 30/267

[334] Nesai, Süneni KObra 1/279 h. No 853; Nesai Mücteba 2/74 Hakim 3/67; İbni Sa'd, Tabakat 3/179

[335] Buhari Fazaili Ashabi'n Nebi 62/5 cilt 4/192, tefsir Araf suresi 7; Beyhaki, S. Kiibra 10/236; İbni Ebi Asım, Sünne 2/562; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Fazailu's Sahabe 297; Tahavi, MüşkİlıTl Asar (4/410 h.no 1709)ında aynı isnadla şöyle verir:

Ebu'd Derda derki:

-Ben peygamber (s.a.v.)İn yanında oturuyordum. Bir de baktık Ebu Bekir elbisesinin bir ucunu dizleri görünecek kadar kaldırmış olarak çıka geldi ve selam verdi. "Ama arkadaşınız biriyle çekişmiş" dedi. Ebu Bekir ''Benimle Ömer b. El-Hattab arasında birşey oldu. Ben ona doğru yürüdüm, sonra pişman olup beni bağışlamasını istedim. Ama kabul etmeyip benden kurtulmak için evine kapandı1' dedi. Efendimiz (s.a.v.) de "'Seni Allah bağışlasın ey Ebu Bekir" buyurdu. Sonra Ömer Peygamberin yanma geldi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.): "Ey insanlar! Allah beni size peygamber olarak gönderdi, siz "yalan söyledin" dediniz, Ebu Bekİr'se "doğru söyledin" dedi. Bana malı ile canı ile destek oldu. Benim hatırıma arkadaşımı bana bırakır mısınız? Diye iki defa tekrarladı.

[336] Ebu Davud, Kitabu's Sunne cilt 4/213 h.no 4652; Hakim, Müstedrek 3/73

[337] Buhari, Fazailu's Sahabe 53-55; Tinnizi, Menakib 102 no 3843; İbni Mace, Mukaddime ll;Müsned 1/18,3/125, 133, 146, 175, 184, 189, 213, 245, 281; İbni Sa'd 3/181; Müsned 1/35, 414; Bahiri Tarihi Kebir 6/445, 99; Tarihi Dımışk 30/273; İbni Hibban 9/71 no 6962; Hatib, Tarihi Bağdad 13/165; Taberani, Kebir 4/110; Buhari, T. Sağir 1/40; Ebu Nuaym, Hilye 7/175; Tarihi İsfehan 1/310; Buradaki kaynaklardaki hadisin bir kışımı İbni Ömer ve Enes hadisi oiııp, Hz Ömer'in konu­sunu almaz.

[338] İbni Asakir, Tarih 30/298

[339] İbni Sa'd, Tabakat 3/184, 185. Daha geniş İbnu'l Cevzi, Sıfatu's Safve 1//258

[340] Tarihi Dımışk 30/321; İbni Sa'd da Hz Aişe'den Şöyle nakleder: Ebu Bekir Halife Yapılınca: "Milletim, benim mesleğimin kazancının ailemi geçindirmekten aciz ol­madığını bilir. Ama şimdi de müslüınanlann idaresi ile meşgul edilmiş durumdayım. Artık bundan sonra müslümanların malını kazanıvereceğim. Ebu Bekr'in ailesi de bu maldan yiyecek." dedi.

[341] İbni Sa'd 3/184; İbnu'l Cevzi, Sıfatu's Safve 1/257; Tarihi Dimşk 30/321

[342] İbni Sa'd 3/185; Tarihi Dımışk 30/322

[343] Tarihi Dımışk 30/328. "A'beru" yerine "A'bedu" yazılı

[344] Tarihi Dımışk 30/335

[345] Burası yanlış anlaşılmasın, Hz Aişe'nin sözü Hz Ebu Bekir şiir okumaz ya da sev­mez anlamına değildir. Cahiliye dönemi şairlik bir nevi sihirbazlık gibi kahinlik gibi bir şey kabul edilir, onlar da şiirleriyle bu tür uydurmalar yaparlardı. İşte Kur'an'da "Şairlere ancak sapıklar uyar" ayeti ile Yasin süresindeki "Biz ona şiir öğretme­dik, ona yakışmaz da..." ayetindeki kasıt da budur. Yoksa Hz Ebu Bekir şiir bilir, okur, hatta Efendimiz vezni bozuk okuyunca itiraz edip düzeltir. İbni Ebi Şey be Musannef inde 6118 (8/526) ve (12/20) no i2015'de Hz Aişe'nin Ebu Talib'in:

"Akyüzlü yüzü suyu hürmetine yağmur istenir. Yetimlerin barıncağı, dulların namus koruyucusu" beyti ile bir konuya misal getirince Ebu Bekir'in ''o ak yüzlü Rasıılullah idi" dediğini nakleder. Haberin ikinci bölümü için bak: Tarihi Dımışk 30/333

[346] Tarihi Dımışk 30/388; Taberi, Tefsir cüz 14/38; İbni Asaki aynı yerde Kesir'den bu olayı daha tafsilatlı verir: Ben Ebu Ca'fe'e bana falanca (hz Ali'nin torunu) Ali b. Hüseyin'in bu ayet Ebu Bekir ve Ömer hakkında inmeyip de kimin hakkında ine­cek." Deyince Kesir "peki bu kaldırılan "kin" ne" dedi. O da Cahiliye dönemi kini. Aralarında kin vardı. Ebu Bekr'in böğrü sancılanmıştı. Ali elini ısıtıp Ebu Bekr'in Böğrüne koyup ağrıyı dindirdi. Bunun üzerine bu ayet indi." dedi.

[347] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 30/346. T. Dımışk 30/ 342. Burada şu iazah var: Bir kı­sım insanlar "bu ümmetin en hayırlı kişisi Hz. Ömer bunu duyunca hutbeye çıkıp in­sanları ikaz etti.

[348] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 3/351-376 arası bu haberi Hz Ali'den duyanların rivayetlerini verir. Müsned 1/289

[349] İbni Sa'd, Tabakat 3/193; Tarihi Dımışk 30/379, 380, 381; İbni Ebi Şeybe Şa'bi yolu ile Sa'sa'a'dan bunun son bölümünü nakleder 10/545

[350] Hakim, Müstedrek 3/64; İbni Sa'd, Tabakat 3/198; Tarihi Dımışk 30/409

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/112-125

[351] İbni Sa'd 3/202

[352] İbni Sa'd 3/202; Taberi 3/420; Tarihi Dımışk 30/409; Hakim 3/63

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/126

[353] Biz Metni Zehebi çok kısa verdiği için İbni Sa'd ve İbni Asakir'in metnine göre terceme ediyoruz.

[354] İbni Sa'd, Tabakat 3/199, 200; Tarihi Dımışk 30/410-412; İbnu'l Cevzi, Menakıb-ı Ömer 54; Taberi, Tarih 4/52

[355] Taberi, Tarih 13. Yi] olayları 3/434; Kütübü'l ilmiyye baskısı 2/353; Taberabi, Mu'cemu'l Kebir 1/62; Ebu Nuaym, HilyetıTl Evliya 1/34; îbnİ Asakir, Tarihi Dı­mışk 30/417-423. Lakin bu haberin medarı Ulvan b. Davud'dur ve her rivayette var­dır. Buhari "o münkeru'I hadistir1' der. Ukayli "onun bir hadisi var ki hiç ardına dü­şülmez, ondan başka nakleden de bilinmez" derken Said b. Yunus da "münker" der. Zehebi Mizan 5763 noiu tercemede tenkidden sonra onun münkerine bunu örnek ve­rir. Burada ise sanki haberi Hasen sayar gibi. Zira bahsettiği son silsilede Ulvan yok. Taberi ise bu haber hakkında şunu der: Bana Yunus Yahya b. Abdullah'tan nakletti: Leys'in ölümünden sonra bize Ulvan geldi. Ben bu hadisi sordum, aynen Leys'in bunu rivayet ettiği kelimelerle anlattı ve bunu Leys'ten böyle duyduğunu söyledi.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/126-131

[356] Ebu Ya'la, Müsned 7/430 h.no 4451; Beyhaki, Kübra Cenaiz 3/399, 4/31; Ibııi Sa'd, Tabakat 3/197, 198; Tarihi Dımışk 30/425-427, 434, 436.

Burada Ebu Ya' la şu ilaveyi verir: Hz Ebu Bekir sonra:

-Rasulullah ne gün vefat etti? dedi. Ben de "Pazartesi" dedim. Ebu Bekir de: "Bende şimdi bu geceye doğru öleceğimi umarım." dedi. Fazla geçmeden Pazaıtesiyi salıya bağlayan gece vefat etti. sabahtan önce defnedildi.

Hz Aişe der ki: Babam daha önce de:

-Rasulullah kaç kefene sarıldı? Demiş, ben de "bembeyaz suhûl (köyünde) dokuma üç elbise ile, gömlek ve sarık yoktu" dedim. O zaman hastalıkta giyindiği elbiseye baktı. Onda az'feran boyası vardı. "Şu elbisemi yıkayın ve iki kumaş daha ilave edin ve bunlarla beni kefenleyin." dedi. Ben "ama bu elbise eskimiş" deyince babam: -Diri kişi yeni elbiseye ölüden daha layık. Ölünün elbisesi vücuttan çıkacak sulan önlemek içindir, dedi.

Hadisi Buharı şiirsiz alır. Bak Cenaiz 23/94 h.no 1787; Müsned 6/118, 123; İmam Malik, Muvatta Cenaiz 19/6; Nesai, S. Kübra 1/621 h.no 2024

[357] İbni Sa'd, Tabakat 3/19; İbnu'l Cevzi, Muntazam 4/128, Menakıbı Ömer s. 56; Ta­rihi Dımışk 30/430; El Kamil 2/423

[358] îbni Sa'd, Tabakat 3/192; Taberi 3/203'te bunu Kasım b. Muhammed'den nakledip Abdurrahman yerine "Muhammed" der. Oysa bu Muhammed Esma'dan veda hac-çına giderken doğmuş olup babasının ölümünde üç yaşında idi. Tarihi Dımışk 30/430, 437

[359] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 30/442; İbni Asakir 440'ta bu olayı Esîd b. Safvân (r.a.)'tan daha uzun nakleder. Önemine binaen buraya almak isterdim. Çünkü haber­deki Hz Ali'ye ait sözler çok güzeldi. Lakin, Zehebİ Mizanu'i İtidaİ'ihde Ravî Ömer b. İbrahim b. Halid el-Haşimi'yi bu hadisi uydurmakla itham eder. Hatta hadisin ba­şını "Ebu Bekir Ölünce Medine ağıtla sallandı, Ali ağlayarak geldi" kısmını alıp sonra kırk satır kadar uzun bir haber sevkeder ki -bırak senedi-metnin uydurma ol­duğuna kalb şahitlik yapar" der. Bu haberi Ebu Bekr el-Bezzâr da Müsned'inde alıp hiç bir tenkid yapmadan verir. Bezzar 3/138 h.no 927. Bir de haberi Hz Ali'den Useyd b. Safran diye bir zattan naklederler. Bu Bezzar da yanlışlıkla Üseyr b. Safvan yazılmıştır. Bu zatın sahabe olup olmadığı belü değildir. Zehebi Mizan'ında bu haberi Şaşî'niıı Müsnedinden verir. Ne yazık ki elimizdeki Şaşî nüshası eksiktir.

[360] Tabakat 3/209; Taberi 3/422; İbni Asakir 30/446

[361] İbni Sa'd 3/209; Taberi 3/422; İbni Asakir 30/446

[362] İbni Sa'd 3/207; Taberi 3/42!; İbni Asakir 30/448

[363] İbni Sa'd, Tabakat 3/210, 211. Bir kısmı Taberi 3/425

[364] İbni Sa'd, Tabakat 3/210

[365] Taberi, Tarih 3/419. Daha önce zehirlendiği (ama Yahudi adı geçmeden) bildiril­mişti. İbni Sa'd 3/198; İbni Asakir 30/409. Taberi bunu şöyle anlatır:

-Ebu Bekir Yahudilerin ikramı pirinç pilavım Haris b. Kelde ile yiyordu. Haris elini çekip "sen insanı bir yıl sonra öldürecek olan bir zehirle zehirlenmiş yemek yedin" dedi. Gerçekten bir yıl sonra öldü. On beş gün kadar hastalandı. Kendisine "bir doktor çağirtsan" denilince "beni doktor muayene etti" dedi. "Peki hastalığına ne dedi?" dediler. Hz Ebu Bekir de: "Ben dilediğimi yaparım" dedi diye cevap verdi. Bu sözü İle doktor diye Allah'ı kasdediyordu.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/131-135

[366] Bak: Halife b. Hayyat, Tarih s.   123; Taberi 3/427; İbni Hibban, Es-Sîra ve Ahvaru'l Hulefa457

[367] Halife, Tarih s. 125. Burada "Bunlardan birini.." yoktur. Taberi ise (3/427) Muha­cir b. Ebi Ümeyye'yi SanVya Ziyad b. Lebid'i de Hadramut'a atadığını belirtir.

[368] Halife b. Hayyaî, Tarih 123; Menakıb-ı Ömer s. 55

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/135-136

[369] İbni Sa'd 3/49; Taberi 3/71; Tabakat-i Halife 8; Muhabber 128, 280; İstîab 4/164-166; Üsdü'l Ğabe 5/282; El Kamil fi't Tarih 2/449

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/136

[370] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/136

[371] Halife b. Hayyat, Tarih s. 126; Taberi 3/435. Halife b. Hayyat rivayetinde sulh şartlarından biri olarak "kiliselerinin yıkılmaması" vardır.

[372] El- Ma'rife ve't Tarih; Halife, Tarih 126; Taberi 3/435; Tehzibu Tarihi Dımışk 1/147

[373] Taberi 3/435; Tehzibu Tarihi Dımışk 1/160

[374] Futuhu'l Buldan 1/54

[375] Taberi 3/436, 437. İlaveler Taberi'nindir.

[376] Parantez arası Taberi'nindir.

[377] Kısaltma fazla olduğu için yer yer Taberi'den nakil yaparak terceme ettik.

[378] Taberi'de bu isim, Sa'd b. Maük'tir.

[379] Taberi 3/440, 44!; Tarihi Dımşk2/128-132; Belazuri, Futuhu'l Buldan s. 127; Va-kidi, Futuhu'şŞam 1/40

[380] Bu kısım Taberi'de yoktur.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/136-141

[381] Taberi, Tarih 3/483-484

[382] Taberi, Tarih 3/485, 486, 487  

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/142-143

[383] Taberi 3/442; ve 362-363 Tarihi Halife 124

[384] Parantez araları Taberi'dendir.

[385] Taberi 3/450

[386] Taberi 3/450-452; Tarihi Halife s. 124, 125. Biz rivayetlerin atlananlarını birleştir­dik.

[387] Tarihi Halife s. 125

[388] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/143-147

[389] Taberi 2/445

[390] Parantez arası Taberi'dendir 2/446, 447

[391] Tarihi Halife 127; Tarihi dımışk 2/140

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/147-150

[392] Halife b. Hayyat: "Ömer (r.a.) Şüreyh'i Basra'ya yolladı ve 'müslümanlara destek ol' dedi" şeklinde verir.

[393] Tarihi Halife 127; Taberi 2/438; Uyunu'l Ahbar i/217; Parantez arası ilave Halife b. Hayyat'in metnine göredir.

[394] Tarihi Halife s. 127

[395] Tarihi Halife s. 128; Taberi 2/431

[396] Tarihi Halife 128; Taberi 2/439; Huraybe, Basra civarında bir yerdir.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/150-151

[397] Belazuri, Futuhu'l Buldan 341 ve devamında Taberi Tarihinde (2/440) Basra'nın yapılışını anlatırlar. Basra öyle anlaşılıyor ki, o zaman şehir değildir,

Ali b. Muğira, Ebu Ubeyde'den nakleder:

-Utbe, Harabiyye'ye varınca Hz Ömer'e durumu ve yerlerini yazdı ve ordunun bir merkeze ihtiyacı olduğunu bildirdi. Hz Ömer de ona: "Arkadaşlarını öyle bir yerde topla ki, suya da meraya da yakın olsun ve orası hakkında bana tafsilat ver" diye yazdı.

Utbe de: "Ben bol kamışlı, kara tarafı münbit öte tarafı sular kaynayan bir yer bul­dum" diye bildirdi. Ömer de oraya konaklamaları emrini verdi. Onlar da kamıştan evler yaptı. Utbe de mescidi bizzat planını kendi çizerek yaptı. Sonra Emirlik bina­sını mescidin ötesine geniş bir alana yaptı. Önceleri harbe giderken bu kamış kulü­beleri bozup gelince yine dizerlerdi. Sonra çamur ve tuğla ile binalar yaptılar. Ebu Musa el-Eş'arî ilk defa kerpiç ve çamurla mescidi ve hükümet konağını yaptı.

[398] Tarihi Halife 129; Taberi 2/440

[399] Üst kaynak

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/152-153

[400] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153

[401] Bu zat ashabdan Evs b. Evs es-Sakafı mi değil mi? bilemedim. Tabakat kitapları dedesi Atik olan birini almıyor.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153

[402] Zehebi bu zatı da üstteki gibi Siyeri AMamu'n Nubelâ'da almaz. Tecrid-i Esmai's Sahabe adlı eserinde ise onun bir rivayette Uhut'ta şehit olduğunu söyler.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153

[403] Zehebi, Tecrid terc.no.598

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/153153

[404] Zehebi Tecrid'inde (1/68 no 241), Vakidi onun Hz Osman döneminde öldüğünü söyler.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154

[405] "Bu Haris Efendimize Akabe biati yapan ilk müslüman Medineli'lerdendir. Zehebi, Tecrid 1/105 no: 981      

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154

[406]  Zehebi, a.g.e. 1/109 no 1021

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154

[407] Zehebi, a.g.e 1/105 no 983

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154

[408] Halid hakkında bilgi daha önce geçmişti. İbni Sa'd Tabakat, Tarihi Halife 197, 120, 201; Nesebi Kureyş 174; Buharı, Tarihi Kebir 3/152, Tarihi Sağir 1/4/34, 35: İbni Kuteybe, Mearif 296; İstiab 3/153; Üsdü'l Ğabe 2/97; Tehzibu Tarihi Dımışk 5/48-55; Zehebi Siyeri A'lamu'n Nubela 1/259; İbni Sad onun şehitliğini özetle Abdul Humeyd b. Cafer'den şöyle nakleder:

Ecnedeyn savaşında İkrime şehid olduğunda, hanımı Haris b. Hişam kızı Ümmü Hakim de oradaydı. Dört ay iddet bekledi. Muaviye'nin kardeşi Yezid b. Ebi Süfyan ona düğür oldu ise de o onu almayıp Halid b. Said'le evlendi. O sıra Merci Suffer harbi için müslümanlar ve Rumlar karşı karşıya gelmişler, Halid de bir an önce ger­değe girmek istemişti. Ümmü Hakim ona: "Şu kafir grubu dağıldıktan sonra" diye cevap verdi. Halid ise: "İçimden bir ses bana: sen bu toplulukla savaşırken ölecek­sin, diyor" dedi. Kadın evet dedi. onlar da oradaki bir köprü yanında çadırda gerdeğe girdi. Sabahleyin arkadaşlarını düğün yemeğine çağırmıştı. Daha yemek bitmeden Rum askeri bölük bölük gelip saldırdı. Düello için ortaya çıkan Halid (r.a.) da şehit oldu. Ümmü Hakim sırtına zırhını aldı. Yüzünde daha gelinlik kokusu sürülü idi. harbe o da katıldı. Kılıç kılıca Ölümüne müthiş bir çarpışma oldu. O gün Ümmü Ha­kim gerdeğe girdiği çadırın orta direğini alıp yedi Rum öldürdü.

[409] Zehebi Musa b. Ukbe'den onun Bedr'e katıldığını söyler. Hakkında geniş bilgi yoktur. Tecrid 1/159 no 1643

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/154-155

[410] Bu zat hakkında bilgi orijinal 287ci sayfada gelecek

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156

[411] Ensarın Hazreç kabilesine mensuptur. İsabe 3/28

[412] Zehebi, Tecridi Esmai's Sahabe 1/196 no 2054

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156

[413] Zehebi, Tecrid'de lakabının Silkan olduğunu Seleme'nin öz, Ka'b b. Malik'in de süt kardeşi olduğunu söyler.

[414] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156

[415] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156

[416] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/156

[417]  Orijinal s. 93

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157

[418]  İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157

[419] İbni Sa'd (3/512) onun Es'ad b. Zürara (r.a.)'ın bacısının oğlu olduğunu ilk müslüman olduğunda Adiy oğullarının putlarım kırdığını söyler. Taberi 3/452'de: Köprü savaşı günü Ebu Ubeyd'e: "Karşıya geçmeyelim, bırak onlar geçsin, diye en çok uğraşan Süleyt idi" der. Taberi ve İbni Sa'd "Süleyt" yerine Selît derler.

[420] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157

[421] Zehebi, Tecrid no 2877'de babasıyla beraber Uhut harbine katıldı, der 4 Hayatı için bak: İbni Sa'd 3/98, 99; Tarihi Halife 61, 127, 128, 129, 154; El Meârif 85, 115, 275; Buhari, Tarihi Kebir 6/520; Futuhu'l Buldan 1/99, 314, 2/419-430; Ensabu'l Eşraf 1/201, 202, 302, 323, 490; Fesevi 1/339, 340; Taberi 3/452; Müstedrek 3/260; İstiab 3/113-116; Tarihi Bağdad 1/155-157; Taberani, Kebir 17/112, 113; Sıfatu's Safve 1/387; Hilyetu'l Evliya 1/171; Üsdü'l Ğabe 3/565; Zehebi, Siyeri A'lam 1/304; İkdu's Semin 6/11; El İsabe 2/455

[422] İbni Sa'd 3/99. Parantez arası İbni Sa'd'dandır.

[423] Müslim, Zühd h.no 2967; Hakim, Müstedrek 3/261; Ebu Nuaym, Hilye 1/171; İstİab 3/116; İkdu'l Ferid 4/131; Üsdü'l Ğabe 3/556; Müsned 4/174, 5/61; Sifatü's Safve 1/387; Hatib, Tarihi Bağdad 1/155

[424] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/157-159

[425] Zehebi Tecrid'inde; o Peygamberimizin zamanında doğmasına rağmen peygam­beri oğlu Cenah'in ondan rivayeti olduğunu söyler. 2/3 no: 24

[426] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/159-160

[427] İbni Sa'd 3/513. Halife 92, 140; Üsdü'l Ğabe 4/216; İbni Ebi Hatem, Cerh ve Ta'dil 7/98; İstiab 3/223; Futulıu'l Buldan 1/92; El İsabe 3/250; Zehebi, Tecrid 2/20; Buhari'nin  Tarihi  Kebir'indeki  7/145'te geçen Kays  b.  Seken  bu  değildir.  O Köfe'lidir. Kitabın arapçasını neşre hazırlayıp tahkik eden üstad Dr. Abdusselam Tedmurî buna dikkat etmemiştir. Buhari bu zatı almaz. Ondan sadece Ebu'd Derda (Uveymir b. Zeyd) bölümünde "Ebu Zeyd" diye bahseder.

[428] İbni Sa'd 3/513; Cemheratu Ensabi'l Arab 1/351

[429] El Cerh ve't Ta'dil 7/98; İbni Sa'd 3/513; Cemheratu Ensabi'l Arab 1/351; Aşağı­daki ta'likebak

[430] Bu ismi verilenlerin bir kısmı zaten daha önceki ciltlerimizde geçmişti. Kur'anı toplayanlar hakkında diğer rivayetler olduğu gibi sayı farkı, isim farkı da vardır. Mesela İbnu'l Esir, Üsdu'l Ğabe adlı eserinde 4/216. Muhacirlerden Ali, Osman, İbni Mesud, Abdullah b. Amr ve Salim adlarını verir.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/160-161

[431] Zehebi, Tecridi Esmai's Sahabe 2/50 no 562

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/161

[432] Bu zat kimdir, bilemedim. Gaylan b. Seleme'nin oğlu ise o zaman hicri 13. yılda Dumetu'l Cendel'de Hz Halid'in yanında şehit olduğunu İbni Asakir Tarihi Dımışk adlı eserinde bildirir. İbni EbiM Dünya da böyle söyler. Bir de Gaylan'ın kölesi Nafi vardır ki, bu, o mu? Ne Zehebi, ne diğerleri buna dair bilgi vermiyor. Bu Gaylan ise meşhurdur. Taif teki Kaleyi İran Kisrasına yaptıran odur. Müslüman olup Peygam­berimize geldiğinde on karısı vardı. Efendimiz ona "dördünü seç, gerisini bırak" bu­yurdu. O da öyle yaptı.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/162

[433] İbni Sa'd Vakıd'ın dedesini Abdi Menaf olarak verir (3/391). Ama bu yanlışlık sanırım dizgi hatasıdır. İbni Sa'd "onun hicret ettiğini, Efendimizin onu Bişr b. Berâ b. Ma'rur ile ahiret kardeşi ilan ettiğini, Abdullah b. Cahş kornutsındaki seriyyeye katılıp, Amr b. El-Hadramiye -bir ok atarak öldürdüğünü, bütün harplere katılıp Hz Ömer'in ilk hilafet yıllarında öldüğünü" anlatır. Zehebi de Tecrid'inde buna yakın bilgiler verir. 2/126

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/162

[434] Hind hakkında bütün tabakat, terapim, hadis ve tarih kitaplarında izahlar var. Daha önce İslama girişinde de hayatına dair bilgiler verildi. Cesur bir kadındı. Fetih yılı müslüman oldu. Efendimize bir kaç kadınla geldi, müslüman olduğunu açıklayıp yüzünü açarak "ben Utbe kızı Hind'im" dedi. Efendimiz ona "Merhaba!" dedi. Efendimize; "Önce yeryüzünde en nefret ettiğinin o olduğunu, ama şimdi en sevgili insanın o olduğunu" söyledi. Açık sözlü idi. Efendimize gelip çok sorular sordu. Efendimiz onların biatini alırken "...çocukarınızı da öldürmeyeceksiniz!" buyurunca "Bize çocuk mu bıraktın, onların hepsini Bedir'de öldürdün" dedi.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/162

[435] Bak El-İsabe 6/346

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/163

[436] Dr Tedmurî "Zehebi düşünmeden böyle diyor, oysa İbnu'l Esir onu Üsdü'l Gabe'de anıyor" der. Sanırım Dr Tedmuri yanılıyor. Zira İbnu'l Esir sonrakilerden olup esas tabakadan biri olmadığı için kaynak kabul etmez.[436]

[437] İbni Sa'd 5/451, 452; İstiab 3/93, 94, 4/126; İbni Kuteybe, Mearif 167, 587, 59 i; Üsdü'l Ğabe 5/275; El İsabe 2/460; El Kamil fl't Tarih 2/489; Zehebi, Tecrid 2/194; Hadis metni için bak; Müsned 6/349; Hakim 3/44, 246; Beyhaki, Delail 5/96; İbni Hibban, Zevaid no 1700; Ebu Davud 424; Müslim, Libas 78, 79; Nesai , ziynet (ke­bir) 5/416 no 9347, 9348; Beyhaki, Kübra 7/310; Ebu Avane 2/74 Kaynaklar onun İslam oluşu hakkında şu bilgiyi verirler; Ebu Bekr'in kızı Esma an­lattı ki: Mekke fethinde Efendimiz (s.a.v.) Zu Tuvva'da konakladığında, Hz Ebu Bekr'in babası kız torununa "haydi yavrum beni Eba Kubeys dağına çıkar" dedi. O zaman kör olmuştu. Kız da dedesini oraya çıkardı. Ebu Kuhafe "yavrum ne görüyor­sun?" dedi. "Bir kalabalık topluluk karaltısı görüyorum!" deyince "onlar süvariler" dedi. Kız "Aralarında bir ileri bir geri gelip giden biri var" deyince de: "Ha!, bu da süvarileri düzenleyen kişi" dedi. Az sonra attılar dağılmaya başlayınca durumu de­desine bildirdi. O da "süvariler yürüdüyse çabuk beni evime götür yoksa ezerler" dedi. Ben onu götürürken evine varmadan atlılar onu karşılamıştı. Kızcağızın boy­nunda altında bir gerdanlık vardı. Adamın biri onu görünce boğazından kopartıp aldı. Esma der ki: Peyamber Ka'be'ye girince Ebu Bekir (r.a.) babasını Peygamberi ziyarete getirdi. Efendimiz onu görünce "İhtiyarı evinde bıraksanız da biz onu ziya­rete gelseydik" buyurdu. Ebu Bekir de senin ona gitmenden onun sana gelmesi daha iyi " deyince onu yanına oturttu. Sonra elini göğsüne koyup: "Müslüman ol!" bu­yurdu. Başı bembeyazdı. Rsulullah (s.a.v.): "Şu akların rengini değiştirin!" buyurdu. Sonra Ebu Bekir (r.a.) yeğeninin elinden tutup oradakilere: "Allah aşkına kızcağızın gerdanlığını verin!" dediyse de ses çıkaran olmadı. O da "Bacım bunu Allah için sa­daka say" dedi.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/164

[438] Üsdü'l Ğabe 3/128; Zehebi, Tecrid î/317; El İsabe 2/326

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/165

[439] El-Bukâ', "Bukâı Kelb" denir. Ba'lbek İle Hımış arasında geniş bir arazidir. Yakut Mucemu'l Buldan

[440] Tarihi Halife 139; Tarihi Dımışk 2/130

[441] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/165

[442] Tarihi Halife b. Hayat 130; Tezhibi Tarihi Dımışk 1/160; Ma’rife ve’t Tarih 3/378

[443] Tarihi Dımışk 2/143

[444] İbni Ebi Şeybe, Musannef 13/36; El Ma'rife ve't Tarih 3/379; Tarihi Dımışk 2/157; Tehzibu Tarihi Dımışk 1/170

[445] İbni Asakir 2/140; El Ezdi, Futunu'ş Şam s. 220'de Ebu Söfyan'ın bu konuşmasını tam olarak verirler. Biz ilerde dipnot olarak vereceğiz

[446] İbni Ebi Şeybe 8/168 h.no 4730 ve 13/36 h.no 15684; İbni Hazm, Muhalla 4/253

[447] Amr b. Ma'dİ Kerib. Yemen'li olup önce müslüman oldu. Daha sonra dinden döndü. Hz Ebu Bekir zamanında tekrar müslüman olup cihada katıldı. Bundan sonra gayet iyi müslüman olarak yaşadı.

[448] El-Ezdî, Futuhu'ş Şam 189; El Kamil 2/412; Belazuri, Futuhu'ş Şam s. 141

[449] Tarihi Halife s. 131

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/166-168

[450] Zehebi merhum Yermuk harbini de diğerleri gibi atlayıp harbe dair hiçbir bilgi ver­miyor. Bu yüzden ben kaynaklardan konuyu tamamlıyorum. (Mütercim)

 

[451] Tarihi Dımışk 2/141-162

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/169-182

[452] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/183-184

[453] Tarihi Halife b. Hayyat 131

[454] A.g.e. 131

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/184-185

[455] Buradan sonra uzunca bir bölümü Taberi'den naklediyoruz.

[456] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam, Cantaş Yayınları 5/185-202