|
|
İbn
el-Kelbi anlatıyor: "Kinde hükümdarlarından mülk ve saltanatı en çok artıp
genişleyen ilk kişi Hucr Akilü'l-Mürar bin Amr bin Mu'aviye bin Haris
el-Kindi'dir. Hucr öldükten sonra yerine oğlu Amr hükümdar oldu ve babasının
malik olduğu mülk ve saltanata aynen sahip oldu. Amr'ın hükümdarlığı babası
Hucr'un hakim olduğu yerlerle sınırlı olduğundan kendisine ''Amr el-Maksur''
adı verildi. Amr bin Avf bin Muhallim eş-Şeybani'nin kızı Ümmü Ünas ile evlendi
ve bu evlilikten Haris adındaki oğlu dünyaya geldi. Amr el-Maksur' dan sonra
yerine oğlu Haris hükümdar oldu ve kırk yıl, diğer bir rivayette ise altmış yıl
hüküm sürdü. Günlerden bir gün Haris avlanmak için çıktığında yabani bir eşek
görüp üzerine saldırdı, fakat hayvanın elinden kaçıp kurtulması üzerine peşine
düştü ve onun karaciğerinden yemedikçe hiç bir şey yemeyeceğine dair yemin
etti. Bu sırada Haris ''Müshulan'' denilen yerde bulunuyordu. Nihayet bir grup
süvari bu hayvanı üç gün takip ettiler ve sonunda onu buldular. Haris açlıktan
ölmek üzere iken hayvanı O'nun yanına getirdiler. Neticede hayvan ateşte
kızartılıp kebap yapıldı ve ciğeri sıcak sıcak Haris'e yedirildi, fakat Haris
hemen öldü."
Haris
daha hayatta iken oğullarını Maad kabilelerinin başına geçirip onları reis
tayin etmişti. En büyük oğlu Hucr'u, Esedoğulları ile Kinane kabilelerinin
başına, Şurahbil adındaki oğlunu Bekr bin Vail ve Ribab kabileleri ile Hanzala
bin Malik bin Zeyd Menat bin Temim ve Üseyyid bin Anır bin Temimoğulları'nın
başına, yaşça en küçük olan oğlu Seleme'yi Tağlib ve Sa'ad bin Zeyd Menat bin
Temimoğulları ile Nemir bin Kaasıtoğulları'nın başına, ''Galfa'' adıyla bilmen
diğer oğlu Ma'di Kerib'i Kays Aylan Kabilesi'nin başına geçirdi. Bunu
İmruü'l-Kays'ın babası Hucr'un öldürmesi bahsinde zikrettik, fakat gerek
duyulduğundan burada bir daha tekrarladık.
Babaları
Haris ölünce oğullarının durumu karıştı, aralarına tefrika girip jurnal
hareketleri başladı. Beraber oldukları kabileler arasında baskın ve hücum
hadiseleri baş gösterdi. İş öylesine çığırından çıktı ki, artık bu kabilelerden
her birisi diğerine karşı asker toplayıp ordular halinde birbirlerinin
üzerlerine saldırmağa başladı. Şurahbil, beraberindeki ordu ile Basra ve Küfe
arasındaki ''Külab'' denilen suyun başına gelip konakladı. Seleme de harekete
geçip beraberindekiler ve yurtlarından ayrı olarak hükümdarlarla beraber kalan
azınlık halindeki Araplarla birlikte Külab'a doğru yürüdü. Tağliboğulları'nın
başında Seftah bin Halid bin Ka'ab bin Züheyr bulunuyordu. Nihayet Şurahbil ve
Seleme taraftarları savaşa tutuştular ve çok şiddetli bir şekilde savaştılar.
Ayrıca taraflar birbirlerine karşı sebat ve metanet gösterdiler. Ancak aynı
günün akşamına doğru Hanzala ve Amr bin Temimoğulları ile Ribab Kabilesi, Bekr
bin Vail Kabilesi'ni yalnız bıraktılar ve kendileri hezimete uğradılar. Buna
rağmen Bekr bin Vail Kabilesi sebat gösterip olduğu yerden ayrılmadı. Bu arada
Sa'ad oğulları ile beraberindekiler de Tağlib Kabilesi'ni yalnız bırakıp
ayrıldılar, fakat Tağlib Kabilesi sebat gösterip direndi. İşte bu esnada
Şurahbil bir münadi vasıtasıyla: "Kim bana Seleme'nin başını getirirse,
ona yüz deve vereceğim." diye ilanda bulundu; bunun üzerine Seleme de bir
münadi ile: "Kim bana Şurahbil'in başını getirirse, ben de ona yüz deve
vereceğim." diyerek ilan ettirdi. Bu durum üzerine savaş tekrar hızlandı
ve herkes yüz deveyi elde etmek için bu iki kişiden birisini yakalayıp
öldürürüm ümidiyle zafer peşine düştü. Akşama doğru Seleme ile Tağlib Kabilesi
üstünlük kazandı; Şurahbil ise hezimete uğradı ve çekip gitti. Zü's-Süneyne
et-Tağlibi Şurahbil'in peşine düşmüştü; geri dönüp baktığında Zü's-Süneyne'nin
kendisini takip ettiğini gördü ve geri dönerek kılıcını onun diz kapağına vurup
ayağını kopardı. Zü's-Süneyne, Ebu Haneş'in anne bir erkek kardeşiydi ve
kardeşine: "Beni bu adam (yani Şurahbil) öldürdü." dedi ve hemen
arkasından Zü's-Süneyne öldü; bunun üzerine Ebu Haneş Şurahbil için: "Eğer
seni gebertmezsem, Allah benim canımı alsın!" dedi ve Şurahbil'in üzerine
saldırıp onu yakaladı. Yakayı ele veren Şurahbil ise: "Ey Ebu Haneş! Süt,
süt!" diye seslendi. Bu sözüyle şurahbil diyet ödemeyi kastediyordu. Fakat
Ebu Haneş: "Sen çok süt döktün." diye karşılık verdi. Bu defa
şurahbil: "Ey Ebu Haneş! Bir sokak adamına karşılık bir hükümdar öldürülür
mü?" diye sordu. Ebu Haneş: "Kardeşim benim hükümdarımdır." diye
karşılık verdi ve okunu dürtüp Şurahbil'i atından yere düşürdü, sonra yanına
gelip başını kesti ve amcasının bir oğlu ile Seleme'ye gönderdi. Amcasının oğlu
Şurahbn'in başını getirip Seleme'nin önüne fırlatıp attı, bunun üzerıne Seleme:
"Keşke daha nazikçe bıraksaydın!" dedi. Bu sırada Seleme'nin pişmanlık
duyduğu ve kardeşi Şurahbil'in öldürülüşüne üzüldüğü yüzünden okunuyordu. Bunu
hisseden Ebu Haneş Seleme'den uzaklaşıp kaçtı. Arkasından Seleme şu mealdeki
mısraları söyledi: "Ebu Haneş'e bir elçi ile ulaştırın, neden mükafatını
almağa gelmiyor? Bilsin ki, o bütün insanların en hayırlısı Külab'ın taşları
arasında öldürülen Şurahbil 'dir. Cüşem bin Bekroğulları onun çevresinde
toplanmıştı; Ribab Kabilesi'nin yaramaz huylu çirkin insanları ise onu terk
edip yalnız bıraktılar. "
Ebu
Haneş de Seleme'ye şu mealdeki mısralarla karşılık verdi: "Yanına gelmeğe
çekiniyorum, sonra sen Suneybi'at gününde babanın yaptıklarını yaparsın.
Babanın bu yaptığı çok çirkin bir hıyanet idi ve ölünceye kadar baban bunu bir
gerdanlık gibi boynunda taşıdı. "
Suneybi'at
vak'asının sebebi şu idi: Haris'in Temim ve Bekr kabilelerinde emzirilmekte
olan bir oğlan çocuğu vardı ve bu çocuk bir yılanın sokmasıyla ölmüştü. İşte
bunun üzerine Haris, Temim ve Bekr kabilelerinin her birinden ellişer kişi
yakalayıp oğluna mukabil bu yüz kişiyi öldürdü.
şurahbil
öldürülünce, Zeyd Menat bin Temimoğulları onun aile ve yakınlarını korumağa
kalktılar ve araya girip onları güvenliklerine ve kendi kavimlerine
ulaştırdılar. Şurahbn'in öldürüldüğü haberi ''Galfa'' adıyla bilinen kardeşi
Ma'di Kerib'e ulaşınca, şu mealdeki mısralarla bir mersiye söyledi:
"Yağırlık illetinden hasta olan devenin sivri taş üzerinde duramadığı
gibi, yanım henüz yatak üzerinde duramamaktadır. Bana kardeşim Şurahbil 'in
ölüm haberinin gelmesinden beri gözyaşlarım dinmiyor, içtiğim su zehir gibi
olup boğazımdan geçmiyor. Ateş alevi gibi sıcak kül üzerinde oturmama rağmen,
bunları halktan saklıyorum. İşte gençlik ve lezzetten sonra mızraklar peşpeşe
inip Şurahbil 'i vurdu. Ey annemin oğlu! Temimoğullarını çağırıp da cevapsız
kaldığın zaman keşke yanına gelseydim! Sonra senin arkanda darlıktan genişliğe
çıkzncaya veya elbiselerim parçalanıncaya kadar vuruşsaydım! Vail Kabilesi çok
iyi yaptı; onların adeti ise, boyunların vurulduğu, Temimoğulları 'nın kaçıp,
atlarının kuyruklarını bacaklarının arasına sokup gerisin geriye döndüklen gün
şefkatle iyilik yapmak oldu. "
Bu
mersiye bir hayli uzundur.
Sonra
Tağlib Kabilesi Seleme'yi aralarından çıkarıp kovdular, o da gidip Bekr bin
Vail Kabilesi'ne sığındı ve onlara katıldı. Tağlib Kabilesi de Münzir bin
İmruü'l-Kays el-Lahmi'ye iltihak etti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
BİRİNCİ – İKİNCİ
UVARE VAK'ASI