|
|
Züheyr
bin Cezime bin Revaha bin Rabi'a bin Mazin bin Haris bin Kati'a bin Abs
el-Absi, Dahıs ve Gabra savaşının sahip ve kahramanı, Kays Aylan Kabilesi'nin
efendi ve reisi olan Kays bin Züheyr'in babası idi. Hire hükümdarı ve Nu'man
bin Münzir'in dedesi olan Nu'man bin İmruü'l-Kays, şerefinden ve kabilesinin
reis ve efendisi olmasından dolayı kızını onunla evlendirmişti. Bir gün Nu'man
bin İmruü'l-Kays, Züheyr'e birini gönderip oğullarından birisinin kendisini
ziyaret etmesini istedi, bunun üzerine Zübeyr yaşça en küçük olan oğlu Şe's'i
ona gönderdi. Nu'man ona ikramda bulunup çeşitli hediyeler verdi. Şe's babası
Züheyr'in yanına geri dönmek istediği zaman Nu'man ona hülle giydirip kendisine
çok kıymetli şeyler verdi. Şe's kavminin yanına dönmek üzere yola çıkıp Gani
bin A'sar'ın sularından bir suyun başına geldiği zaman, Ganioğulları'ndan Rebah
bin Eşell tutup onu öldürdü ve yanında bulunan her şeyi aldı. Fakat Rebah
öldürdüğü kişinin kim olduğunu bilmiyordu. Bu sırada Züheyr'e Şe's'i hükümdar
Nu'man'ın yanından ayrıldığı, en son Gani Cemaati'nin sularından bir suyun
başında görüldüğü söylendi. Bunun üzerine Züheyr harekete geçip Gani
Cemaati'nin diyarına geldi. Gani Cemaati ise Amir bin Sa'sa'aoğulları'nın
müttefiki idi. Amiroğulları Züheyr'in çevresinde toplandılar ve Züheyr onlara
oğlunu sordu, fakat onlar oğlu hakkında bir şey bilmediklerine dair yemin
ettiler. Bunun üzerine Züheyr: "Fakat ben biliyorum." diye karşılık
verdi. Bu durum karşısında Ebu Amir Züheyr'e: "Bizden hoşnut olman için
sana ne yapabiliriz." diye sordu. Züheyr: "Şu üç şeyden birisini; ya
çocuğumu diriltirsiniz, ya Gani Topluluğu'nu oğlum mukabilinde öldürmem için
bana teslim edersiniz, ya da siz ve biz hayatta kaldığımız müddetçe aramızda
savaş devam eder." diye karşılık verdi. Bunun üzerine Amiroğulları:
"Sen bize hiç bir çıkış yolu bırakmadın. çocuğunun diriltilmesine gelince,
onu Allah'tan başkası diriltemez. Gani soyunun teslimine gelince, hür
insanların kabul edemeyecekleri bir şeyi onlar da kabul etmezler. Aramızda
çıkacak olan savaş meselesine gelince, Allah'a and olsun ki, biz senin
hoşnutluğunu isteriz, öfke ve kızgınlığını arzu etmeyiz. Eğer diyet istersen
diyet öderiz, şayet oğulunun katilini istersen sana onu teslim ederiz yahut da
sen oğulunun kanını bağışlarsın, bu hareketin akrabalık ve komşuluk hakkı için
zayi edilmiş sayılmaz." dediler, fakat Züheyr: "Ben söylediklerinden
başkasına razı olmam." diyerek karşılık verdi. Halid bin Ca'fer bin Kilab,
Züheyr'in Gani soyundan olan dayılarına karşı gösterdiği bu aşırı tecavüz ve
düşmanlığı görünce: "Allah'a and olsun ki, biz bugünkü gibi bir adamın
kendi kavmine mütecaviz ve saldırgan davrandığını görmedik." dedi. Bunun
üzerine Züheyr ona: "Eğer Gani Topluluğu'nu istemekten vazgeçersem, benim
isteğimi yerine getirebilecek misin?" dedi. Halid bin Ca'fer bin Kilab:
"Evet, getireceğim." diye karşılık verdi. Bu durum karşısında Züheyr
şu mealdeki mısraları söyleyerek geri döndü:
"Eğer
Halid bin Ca'fer bin Kilab olmasaydı, ben Gani Topluluğu 'nu kul, köle yaparak
yakınımı kurtarıp intikamımı alırdım. Ne var ki dar ve yüksek toprak
parçalarında dolaşan Amiroğulları'ndan bir cemaat onları koruyup himaye etti. O
Amiroğulları ki savaşın körükleyicileri, kavganın kahramanlarıdırlar, onlara
kardeş olan üstün ve şerefli olur, düşmanlardan korkmağa gerek kalmaz. Ki
onlar, kavmin civar sahaları boş kaldığı zaman ayıp ve kusurdan uzak kalmak
için namus ve hamiyet yurdunda ikamet ederler. "
Sonra
Züheyr, Gani Topluluğu'na bir kadın gönderdi ve ona nesebini saklamasını
emretti. Ayrıca ona semiz deve eti verip, bunu güzel kokular karşılığında
satmasını, bu vesile ile oğlunun durumunu sorup araştırmasını istedi. Bunun
üzerine kadın Gani Topluluğu'na gidip onun kendisine verdiği emirleri yerine
getirdi. Nihayet bu kadın Rebah bin Eşell'in karısına gelip: "Ben bir
kızımı evlendiriyorum, şu et karşılığında güzel koku almak istiyorum."
dedi. Bunun üzerine Rebah bin Eşell'in karısı ona güzel kokular verdi ve
kocasının Şe's'i öldürmesinden bahsetti. Daha sonra bu kadın Züheyr'in yanına
dönüp oğlunun durumunu kendisine haber verdi. Bu vaziyet karşısında Züheyr
süvarilerini toplayıp onları Gani Topluluğu'nun üzerine kışkırttı. Gani
Topluluğu'ndan çok insan öldürüldü. İşte böylece Amiroğulları ile Absoğulları
arasında savaş başlamış oldu ve gittikçe bu savaş fitnesi yayılıp büyüdü.
Daha
sonra Züheyr ailesi ile birlikte Haram ayında Ukaz Panayırı'na geldi, burada
Halid bin Ca'fer bin Kilab ile karşılaştı. Halid ona: "Ey Züheyr! Senden
gördüğümüz zarar ve kötülükler son hadde ulaştı." dedi, bunun üzerine
Züheyr: "Allah'a yemin ederim ki, gücüm olduğu müddetçe intikam alacağım,
bunun ardı arkası kesilmeyecek." dedi. Hevazin Kabilesi her yıl
vergilerini getirip Ukaz Panayırı'nda Züheyr'e teslim ederler, Züheyr ise
onları horlayıp küçültürdü. Bu yüzden He-vazin Kabilesi ona karşı için için kin
ve garaz beslemeğe başladı. Bir müddet sonra Halid ve Züheyr kendi kavimlerinin
yanına döndüler, fakat Halid daha çabuk davranıp Hevazin memleketine geldi ve
kavmini toplayıp Züheyr'e karşı savaşa çağırdı. Hevazinliler onun bu çağrısını
kabul edip savaş için hazırlandılar ve Züheyr'e karşı koymak için harekete
geçtiler. Zaten Hevazinliler Züheyr'in geçeceği yolun üzerinde bulunuyorlardı.
Züheyr de hareket edip Hevazin memleketinin yakınına gelip konakladı. Bu sırada
Züheyr'in oğlu Kays babasına: "Bizi bu yerden kurtar, zira düşmanlarımızın
yakınında bulunuyoruz." dedi. Bunun üzerine Züheyr oğlu Kays'a: "Ey
aciz! Hevazin Kabilesi'nin nesiyle beni korkutuyor, şerlerinden korunmak
istiyorsun? Onları en iyi bilen benim." diye karşılık verdi, fakat oğlu
Kays:
"İnadı
bırak, beni dinle ve bizi buradan götür; zira ben onların saldırılarından
korkuyorum." diyerek babasını uyardı.
Şerid
bin Riyah bin Yakaza bin Usayye es-Süllemiyye'nin kızı olan Tümadır, Züheyr'in
ümmü veledi (çocuk sahibi cariyesi) idi ve onun kardeşlerinden birisi kan
davası meselesinden dolayı Amiroğulları'nın tarafına geçmişti, bu yüzden
onların arasında kalıyordu. Bunun fırsat bilen Halid, Züheyr hakkında bilgi
getirmesi için onu casus olarak gönderdi ve o harekete geçip Züheyr ve kavminin
bulunduğu yere geldi. Kays bin Züheyr ise onun maksat ve durumunu anladı. Bunun
üzerine Kays ve babası Züheyr ellerini ve kollarını bağlayıp Hevazin
topraklarından çıkıp uzaklaşıncaya kadar onu yanlarında götürmek istediler,
fakat kız kardeşi Tümadır buna engeloldu. Bu durum karşısında kendilerinden
Halid'e her hangi bir haber götürmeyeceğine dair söz aldıktan sonra serbest
bıraktılar, fakat söz vermesine rağmen Halid'in yanına gidip bir ağacın yanında
durdu, sanki ağaca söylüyormuş gibi yaparak durumu Halid'e haber verdi. Bunun
üzerine Halid ve beraberindekiler atlarına binip kendilerinden çok uzakta
olmayan Züheyr'in üzerine yürüdüler. Karşılaşan taraflar şiddetli bir şekilde
savaştılar. Bu arada Halid ve Züheyr karşı karşıya geldiler ve uzun müddet
vuruştular, sonra kucak kucağa gelip ikisi birden yere düştüler. Bu sırada
Verka bin Züheyr babasına yardım etmek için Halid'in üzerine saldırıp kılıcıyla
vurdu, fakat Halid iki zırh giydiğinden ona hiç bir şey yapamadı. Diğer
taraftan Halid'in hanımının oğlu (üveyoğlu) olan Cünduh bin el-Bekka, Züheyr'in
üzerine saldırıp öldürdü. Züheyr öldürüldüğü zaman Halid ile karşı karşıya
vuruşuyordu. Böylece Halid Züheyr'den intikamını almış oldu ve Hevazin Kabilesi
kendi yerlerine geri döndü. Bu arada Züheyr'in oğulları da babalarını alıp
memleketlerine götürdüler. Verka bin Züheyr babasının öldürülmesi hakkında şu
mealdeki mısraları söylemiştir:
"Züheyr'in
Halid'in göğsü altında yattığını gördüğüm zaman, çocuğunu kaybetmiş annenin
telaşıyla hemen koşarak birbirlerini alt etmek için uğraşan bu iki kahramanın
yanına geldim. Her ikisi de kılıcın yeleklerini yakalamak istiyor, kılıç ise
durmadan başlarına iniyordu. Ne var ki, Halid'e vurduğum zaman elim kurudu ve
iki katlı kuvvetli zırhı onu benden korudu. Ah! Keşke Halid ve Züheyr'in bu
günlerinden önce annem Tümadır beni doğurmamış olsaydı! Hayatım hakkı için
söylüyorum ki, anneciğim, beni doğurduğun zaman şüphesiz müjdelendirilip
sevinmiştin. Acaba bu sevinç ve müjdeler sana ne kazandırdı? Eğer ben
öldürülürüm, Amiroğulları da kurtulursa, kavmim beni Harre'de soylu bir kişi
olarak çağırmasın. Ey Halid! Eğer uçmağa gücün yetiyorsa, haydi uç! Artık
nereye konarsan kon, mutlaka kalbinde bir korku ve tedirginlik bulunacaktır.
Eğer hayatta kalırsan ölüm bir darbeyle seni yakalayacak ve bu darbeyle hayatı
bırakacaksın, böylece ölümün gelmiş olacaktır. "
Halid,
Züheyr'i öldürdüğünden dolayı Hevazin Kabilesi'ni minnet altına sokarak şu
mealdeki mısraları söylemiştir:
"Hevazin
Kabilesi'ne ulaştırıp duyurun, nasılolur da onlar ben kendilerini azad edip
hürriyete kavuşturduktan ve bu sayede çoğalıp üredikten sonra bana nankörlük
ederler? Ben nice bu-runları kesip zulmünü artırmasından sonra onların efendisi
Züheyr'i öldürdüm. Aynı zamanda onların diyet bedellerini ve kadınlarının
mehirlerini hükümdarların diyet bedeli olan hecin ve genç develer derecesine
çıkardım. "
Züheyr,
Gatafan Kabilesi'nin efendi ve reisi idi. Halid, Gatafan Kabilesi'nin
efendileri Züheyr'in karşılığında kendisini isteyeceklerini bildiğinden kalkıp
Hire'de bulunan Nu'man bin İmruü'l-Kays'in yanına gitti ve kendisini himaye
etmesini istedi. Bunun üzerine Nu'man onu himayesine aldı ve kubbemsi bir çadır
kurdurdu. Bu arada Züheyr'in oğulları Hevazin'e karşı toplanıp hazırlandılar.
Diğer taraftan Haris bin Zalim el-Merr! onlara: "Siz bana Hevazin
Kabilesi'ne yapacağım savaşta yardımcı olun, ben de sizi Halid bin Ca'fer'in
şerrinden koruyayım ve onun hakkından geleyim." dedi.
Bunun
üzerine Haris bin Zalim harekete geçip Nu'man'ın yanına geldi ve huzuruna
girdi. Bu sırada Halid bin Ca'fer Nu'man'ın yanında bulunuyordu ve her ikisi de
beraberce hurma yiyorlardı. Haris Nu'man'a yaklaşıp bir şeyler sordu, Halid ise
O'nu kıskandı ve Nu'man'a: "Ey Nu'man! Lanetten uzak olasın! Bu adama
benim büyük bir iyiliğim olmuştur, Gatafan Kabilesi'nin efendi ve reisi olan
Züheyr'i öldürdüm, şimdi Gatafan'ın reis ve efendisi budur." dedi. Bunun
üzerine Haris, Halid'e: "Pek yakında bu iyiliğinin mükafatını
ödeyeceğim(!)." dedi. Bu esnada Haris yemek için hurmaya uzanıyor, fakat
öfke ve hiddetinden aldığı hurmalar parmaklarının arasından yere düşüyordu. Bu
durumu gören Urve kardeşi Halid'e: "Haris'in cüretkar biri olduğunu
bildiğin halde onunla böyle konuşmaktan ne kazandın?" dedi. Halid de:
"Ondan korkmama sebep ne? Allah'a and olsun ki, o beni uyurken görse dahi
korkusundan beni uyandırmağa cesaret edemez." diye karşılık verdi.
Sonra
Halid ve kardeşi Urve kendileri için kurulan kubbemsi çadıra çekildiler ve
çadırı kapattılar. Halid çadırın içerisinde uyuyor, kardeşi Urve ise onun
başında nöbet tutuyordu. Haris, gece karanlığı çökünce Halid'in bulunduğu
çadırın yanına gelip çadırı kapatan ipleri kesti ve içeri girdi. Sonra Halid'in
başı ucunda nöbet tutan Urve'ye; "Eğer sesini çıkarırsan, seni öldürürüm."
dedi ve Halid'i uyandırdı. Halid uyanınca Haris: "Beni tanıyor
musun?" diye sordu. Halid: "Evet tanıyorum, sen Haris'sin." diye
karşılık verdi. Sonra Haris: "Bana yapmış olduğun iyiliğin mükafatını
al(!)" dedi ve ağzı gedik kılıcıyla vurup onu öldürdü. Bundan sonra Haris
atına binip çekip gitti.
Bu
arada Urve çadırdan çıkıp yardım talebiyle Nu'man'ın yanına geldi ve huzuruna
girip olup bitenleri anlattı. Bunun üzerine Nu'man Haris'i yakalatmak için
peşinden adamlar gönderdi.
Haris
diyor ki: "Biraz gittikten sonra onu öldürmemiş olabilirim endişesiyle
tekrar geri döndüm ve kendimi belli etmeden halkın arasına karıştım. Sonra
tekrar Halid'in yanına gelip öldüğüne kanaat getirinceye kadar kılıçla vurdum.
Bundan sonra geri dönüp kavmimin yanına geldim. "
Abdullah
bin Ca'de el-Kilabi bu konuda şu mealdeki mısraları söylemiştir:
"Ey
Haris! Eğer sen Halid'i uyandırsaydın, onu titrek ve korkak, silahsız olarak
bulmayacaktın. Babası Ca 'fer soyundan olanlar Halid'e karşı üzüntülerinden
yakalarını yırtıp parçaladılar, onlar orada boş yere ağlamadılar. Ebu Bahr'e,
okların içinde hilal zannedilen her tecrübeli kişi ile ölüm haberini duyurun.
Halid'e karşılık olarak sizin ileri gelenleriniz öldürülecek ve bu Haris bin
zalim'e karşı bir ibret dersi olacaktır. "
Haris
de ona şu mealdeki mısralarla cevap vermiştir: "Allah'a and olsun ki, ben
Halid'i uyandırdım, fakat ellerinin kılıç tutmaktan aciz, kendisinin zayıf
olduğunu gördüm, bu sebeple üstüne çullanıp kılıcımla başına vurdum. Korkudan
altına kaçırıp üstünü başını berbat etti. "
Nu'man
himayesi altında bulunan komşusu Halid'e karşılık öldürmek için Haris'i
arattırmağa devam ediyordu. Zaten Hevazin Kabilesi de efendi ve reisIeri olan
Halid'e karşılık öldürmek için onu arıyordu. Haris ise Temim Kabilesi'ne gidip
Damra bin Damra bin Cabir bin Katan bin Nehşel bin Darim'den sığınma hakkı
istedi. Damra da onun bu isteğini kabul edip Nu'man ve Hevazin Kabilesi'ne
karşı himaye edeceğine söz verdi. Nu'man bu durumu öğrenince İbn el-Hıms
et-Tağlibi komutasında bir ordu hazırladı ve bu orduyu Darimoğulları'nın
üzerine gönderdi. Zaten İbn el-Hıms de babasının kanı dolayısıyla Haris'i
aratıyordu, çünkü babasını o öldürmüştü. Diğer taraftan Halid'in kardeşi Ahvas
bin Ca'fer Amiroğulları'nı toplayıp onlarla harekete geçti. Sonra Nu'man'ın
askerleriyle birleşip Darimoğulları'nın üzerine yürüdü. Darimoğulları'na ait
olan suların en yakınına geldiklerinde mantar toplayan ve yanında bir devesi
olan bir kadın gördüler. Ganioğullarından birisi bu kadını yakalayıp yanında alıkoydu.
Gece vakti olup adam uyuyunca kadın devesine binip yoluna devam etti ve sabaha
doğru Darimoğulları'na ulaştı. Hemen hiç vakit geçirmeden Darimoğulları'nın
reisi Zürare bin Udes'e gidip durumu kendisine haber verdi ve: "Dün beni
bir topluluk yakaladı ve bu topluluk senden başkasını istemiyor, fakat onların
kim olduklarını bilmiyorum." dedi. Bunun üzerine Zürare: "Onları bana
tavsif edip anlat." dedi. Kadın: "Gözleri küçük, kaşları düşen bir
adam gördüm; bir bez parçasıyla kaşlarını kaldırıyordu ve yanındakiler onun
emrine göre hareket ediyorlardı." dedi. Zürare: "Bu, kavmin reisi ve
efendisi Ahvas'tır." diye cevap verdi.
Sonra
kadın: "Çok az konuşan başka bir adam daha gördüm, o konuştuğu zaman
develerin erkek deve etrafında toplanması gibi onun çevresinde toplanıyorlardı.
Yüzü çok güzeldi ve yanından ayrılmayan iki de oğlu vardı." dedi. Zürare:
"Bu, Malik bin Ca'fer ve oğulları Amir ile Tufeyl'dir." diye karşılık
verdi. Kadın: "İri gövdeli ve sakalı kırmızı sarıya çalan bir adam daha
gördüm." dedi. Zürare: "Bu, Avf bin Ahvas'tır." diye cevap
verdi. Kadın: "Uzun boylu ve iri gövdeli başka bir adam daha gördüm."
dedi. Zürare: "Bu, Rabi'a bin Abdullah bin Ebü Bekr bin Kilab'dır."
dedi. Kadın: "Kısa boylu, siyah renkli, burnunun ucu sivri, ortası basık
bir başka adam daha gördüm." dedi. Zürare: "Bu, Rabia bin Kurt bin
Abdullah bin Ebü Bekr'dir." diye cevap verdi. Kadın: "Kaşları çatık,
gür sakallı bir adam daha gördüm. Bu adam konuştuğu zaman salyası sakalına
akıyordu." dedi. Zürare: "Bu, Cünduh bin el-Bekka'dır." diye
karşılık verdi. Kadın: "Gözleri küçük, alnı dar bir adam daha gördüm. Bu
adam kendisine ait bir atı çekiyordu ve yanında elinden ayırmadığı bir okluk
(ok kabı) taşıyordu." dedi. Zürare: "Bu, Rabia bin Ukayl bin Kab'dır."
dedi. Kadın: "Bir adam daha gördüm; yanında saçları kumral iki oğlu vardı
ve ikisi bir yere yöneldiği zaman halk gözlerini onlara çevirirdi. Aynı şekilde
arkalarını dönüp gittikleri zaman da halk gözlerini onlardan ayırmazdı."
dedi. Zürare: "Bu, Sa'ık bin Amr bin Huveylid bin Nüfeyl ile iki oğlu
Yezid ve Zür'a'dır." diye karşılık verdi. Sonra kadın: "Söylediği her
söz bıçaktan daha keskin olan bir adam daha gördüm." dedi. Zürare:
"Bu, Abdullah bin Ca'de bin Ka'ab'dır." diye cevap verdi.
İşte
bundan sonra Zürare kadına evine dönmesini emretti ve kadın huzurundan ayrılıp
evine döndü. Fakat Zürare vakit geçirmeden hemen çobanlarına haber gönderip
develeri getirmelerini emretti. Çobanlar emrini derhal yerine getirdiler.
Develer getirildikten sonra ailesini, çocuklarını ve bütün ağırlıklarını
develere yükletip Bağid memleketlerine doğru yola çıktı. Bu arada Zürare Malik
bin Hanzalaoğulları'na elçiler gönderdi ve elçilerin verdiği direktif üzerine
Malikoğulları Zürare'nin yanına geldiler. Zürare durumu onlara anlattı ve bütün
ağırlıklarını Bağid memleketlerine göndermelerini emretti. Zürare'nin emrine
uyarak geceyi savaşa hazırlıklı olarak geçirdiler.
Amir
Oğulları sabah olup uyanınca, Ganioğulları'na mensup olan kişi yanında bıraktığı
kadının kaçmış olduğunu onlara bildirdi, bunun üzerine telaşa düştüler ve bir
araya gelip durumu görüştüler. İçlerinden birisi: "Öyle sanıyorum ki, bu
kadın gidip bizi kavmine haber vermiştir. Onlar da tedbir alarak mallarını ve
ailelerini Bağid memleketlerine gönderip geceyi bize karşı silahlı ve hazır
vaziyette geçirmişlerdir. En iyisi mal ve hayvanlarını ele geçirmek için
harekete geçelim; zira onlar farkına varmadan biz işimizi görür, tekrar geri
döneriz." dedi. Bunun üzerine Darimoğulları'nın götürmüş oldukları mal ve
hayvanları ele geçirmek için hayvanlarına binip harekete geçtiler. Karşı
tarafın geciktiğini görünce Zürare kendi kavmine: "Muhakkak surette onlar
sizin aile ve mallarınızı ele geçirmeğe yönelmişlerdir. Hemen onların üzerine
yürüyün." dedi. Bunun üzerine süratle harekete geçtiler; karşı taraf aile,
mal ve hayvanlarına ulaşmazdan önce onlara yetiştiler ve çetin bir savaşa
tutuştular. Neticede Malik bin Hanzalaoğulları Nu'man'ın gönderdiği ordunun
kumandam İbn el-Hıms et-Tağlibi'yi öldürdüler. Amiroğulları da Ma'bed bin
Zürare'yi esir aldılar. Darimoğulları ise öğle vaktine kadar sabır ve metanet
gösterip direndiler. Bu arada Kays bin Züheyr de beraberindekilerle birlikte
başka bir taraftan gelip savaşa katıldı. Nihayet Amiroğulları ile Nu'man'ın
gönderdiği ordu hezimete uğrayıp memleketlerine geri döndüler. Diğer taraftan
Amiroğulları esir aldıkları Ma'bed bin Zürare'yi beraberlerinde götürdüler ve
Ma'bed ölünceye kadar onların elinde esir kaldı. Zürare bin Udes de bu
günlerde, yani savaş günleri içerisinde öldü.
Haris'in
Temimoğulları'na iltica etmesi konusunda yukarıda zikredilenden başka
rivayetler de vardır. Şöyle ki: Nu'man, Haris'in Halid'i öldürüp kaçmasından
sonra onu kızdıracak bir şey yapmak istedi. Bu sırada kendisine Haris'in
Hi're'ye gittiği ve dostu İyad bin Deyhes et-Temimi'ye misafir olduğu söylendi.
Bunun üzerine Nu'man ona birisini gönderdi ve devesine el koydu. Bu durum
karşısında Haris hayvanına binip gizlice Hi're'ye geldi ve devesini çobanlardan
kurtarıp tekrar geri aldı. Bu arada onu kızdıracak bir şey yapmak istedi ve
Nu'man'ın oğlu Gadban'ı görünce kılıcıyla kafasına vurup onu öldürdü. Nu'man,
oğlunun öldürüldüğünü öğrenince peşinden adamlar gönderdi, fakat Haris bir
türlü bulunamadı. Haris bu hususta şu mealdeki mısraları söyledi:
"Ot
koparıp yerken geceleyen eşeğin hayaları mı ki, benim komşularım mahv olup
biterken, senin komşun sağ salim kalıyor? Eğer sen çok sayıda deve ve kadın ele
geçirdiysen, işte bu da Selma'nın oğlu (Gadbun) dur, başına büyük bir felaket
gelmiştir. Zü'l-Hayat adındaki kılıcımla onun başının ortasına vurdum; böyle
tehlikeli işlere ancak üstün ve kerim olan kişiler cüret edebilir. Halid'i
nasıl çekinmeden öldürdüysem, aynen onu da öyle öldürdüm; zaten benim silahım
asilzadelerin oğullarını yakalar. Önce (Halid'i) öldürmekle işe başladım,
ikinci olarak da bu hadise ile Gadban'ı öldürdüm; şimdi sıra üçüncüsündedir,
fakat bu üçüncü hadiseden atılgan ve cüretli kimseler ürküp kaçıyor ..."
Diğer
bir rivayette ise şöyle denilir: Haris tarafından öldürülen kişi Şurahbil bin
Esved bin Münzir idi. Esved, oğlu Şurahbil'i Sinan bin Ebu Harise el-Merri'nin
karısı emzirsin diye onun yanında bırakmıştı. Bu yüzden Sinan pek çok mala
sahip olmuştu. Sinan'ın oğlu Herim ise bu mallardan istediği gibi tasarruf
ediyordu. Bir gün Haris gizlice gelip Sinan'ın haberi olmadan eğerini ödünç
olarak aldı, sonra Sinan'ın karısına gidip: "Kocanız benim himaye edilip
sığınma imkanımı kolaylaştırmak için hükümdar Esved'in oğlu Şurahbil'i bana
teslim etmenizi istiyor, söylediklerimin doğruluğuna delil ise kocanızın şu
eğeridir." dedi; bunun üzerine Sinan'ın karısı Şurahbil'i süsleyip ona
teslim etti, fakat Haris Şurahbil'i öldürüp kaçtı.
Bu
yüzden Esved bin Münzir, Zübyan ve Esedoğullarına savaş açtı ve Erbek kıyısında
onlarla savaşa tutuştu. Neticede onları kırıp geçirdi, pek çoğunu öldürüp bir
kısmını da esir aldı, ayrıca mallarını yağma edip Haris'i mutlaka öldüreceğine
dair yemin etti. Haris ise Esved'in gafil bir amm yakalayıp öldürmek gayesiyle
gizlice Hire'ye geldi. Haris evinde bulunduğu bir sırada bir kadının: "Ben
Haris bin Zalim'in komşusuyum ve onun himayesindeyim." diye bağırdığını
duydu ve kadının durumunu araştırıp öğrendi. Esved, bu kadının bir bölük
devesine el koyup zaptetmişti. Bunun üzerine Haris kadına: "Yarın falan
yere gel." dedi ve kendisi de ertesi gün oraya geldi. Nu'man'ın develeri
oraya gelince, Haris bu kadının develerini Nu'man'ın develerinin içerisinden
seçip çıkardı ve develerini kendisine teslim etti. Bu develerin arasında bir de
Ufa' adında bir deve bulunuyordu. Haris bu hadise hakkında şu mealdeki
mısraları söylemiştir:
"Ey
Kadın! Ufa' adındaki devenin sesini duyduğun zaman, Ebu Leyla 'yı (Haris'i)
çağır; o ne güzel çağırıcıdır! O Ebu Leyla ki, keskin kılıcıyla yürür ve bu
kılıcıyla baş ağrısının toplandığı yerleri parçalayıp dağıtır. "
Bundan
sonra Haris kendisini himaye si altına alacak birisini aramağa başladı, fakat
hiç bir kimse onu himayesi altına almağa cesaret edemedi. Bunun üzerine
kendilerine başvurduğu kimseler: "Sen Nu'man'ın oğlunu öldürdün, bu durum
karşısında Nu'man ve Hevazin Kabilesi'ne karşı seni kim himayesi altına
alabilir?" dediler. Nihayet çaresiz kalan Haris, Zürare bin Udes ile Damra
bin Damra'nin yanına geldi ve onlar Haris'i bütün insanlara karşı himayeleri
altına aldılar.
Diğer
taraftan Amr bin ltnabe el-Hazreci, dostu Halid bin Ca'fer'in öldürüldüğünü
öğrenince: "Allah'a and olsun ki, eğer Haris Halid'i uyanık olarak
bulsaydı, onun üstüne gitmeğe cesaret edemezdi. Ben onunla karşılaşmayı çok
istiyorum." dedi. Amr bin ltnabe'nin söylediği bu sözler Haris'e ulaşınca,
O: "Allah'a yemin ederim ki, mutlaka evine gideceğim ve yanında silahı
olduğu halde O'nunla karşılaşacağım." dedi. Haris'in bu sözleri Amr bin
Itnabe'ye ulaştırıldığında, uzunca bir şiir söyleyerek karşılık verdi. Bu
şiirin iki beytinin meali şöyledir:
"Bana
tehdit savuran ve nezir adayan Haris bin Zalim'e duyurup haber verin.
O
ancak uyuyanları öldürebilir; silahlı, cesur ve uyanık olanları
öldüremez."
Amr'ın
söylediği bu şiir ulaştığı zaman Haris hemen Medine'ye geldi ve Amr bin
Itnabe'nin evini sorup öğrendi; evine yaklaşınca da: "Ey Amr bin Itnabe!
Bana yardım et." diye seslendi. Bunun üzerine Amr onun yanına gelip:
"Sen kimsin?" diye sordu. Haris: "Ben falan oğullarından bir
adamım, falan kabileye gitmek için yola çıkmıştım. Senin yakınında bulunan bir
kavmin adamları önüme geçip yanımda bulunan her şeyi aldılar. Benimle beraber
gel de elimden aldıkları malları kurtaralım." dedi. Bunun üzerine Amr
silahını kuşanıp atına bindi ve Haris ile birlikte gitti. Amr evinden bir hayli
uzaklaştıktan sonra Haris ona yaklaştı ve: "Sen şimdi uykuda mısın, yoksa
uyanık mısın?" diye sordu. O da Haris'e: "Uyanığım." diye cevap
verdi. Bunun üzerine Haris: "Ben Ebu Leyla'yım, işte ağzı gedik
kılıcım." dedi. Bu durum karşısında Amr bin Itnabe kılıcını, bir rivayete
göre mızrağını, yere bırakıverdi, sonra Haris'e: "Çok acele ettin, fırsat
ver de kılıcınu alayım." dedi. Haris: "Haydi al!" dedi. Amr:
Kılıcımı almadan saldıracağından korkuyorum." dedi, bunun üzerine Haris:
"Şahsını Haris adına söz veriyorum, kılıcını almadıkça sana
saldırmayacağım." dedi, Amr da: "Şahsını Amr bin Itnabe hakkı için
söylüyorum, kılıcımı yerden almayacağım." diye karşılık verdi. Bundan
sonra Haris manzum beyitler okuyarak dönüp gitti. Bu beyitlerden bir kaç tanesi
şu mealdedir:
"Amr'ın
sözü bize ulaştı ve onunla karşılaştık; bu, hayret verici bir şey oldu. Karşıma
çıktığı zaman onu öldürmek istedim ve silahını kuşanmış olarak buldum, ne var
ki o öldürülme korkusu içerisinde uyuyan birisi değildi, lakin kılıcını
kuşanmıştı. Onu öldürme imkanına sahipken, yine de vefa gösterip ona iyilikte
bulundum, çünkü ben eskiden de vefalı birisi idim. "
Sonra
Haris, Nu'man'ın kendisini ele geçirmek için büyük çaba harcamakta olduğunu ve
Hevazin Kabilesi'nin Halid'in intikamını almaktan geri durmayacaklarını
öğrenince hemen kimseye hissettirmeden Şam'a hareket etti ve gidip Yezid bin
Amr'dan iltica hakkı istedi. Bunun üzerine Yezid bin Amr hem ona ikramda
bulundu ve hem de iltica hakkı tanıdı. Yezid'in, boynunda bıçak, çakmak taşları
ve tuz bulunan korunmuş hür bir dişi devesi vardı ve bununla halkını imtihan
ediyordu. Haris'in karısı hamile olduğundan canı et ve iç yağı istemişti, bunun
üzerine Haris deveyi yakalayıp bir dağ geçidine götürdü ve burada boğazlayıp et
ve iç yağından bir kısmını karısına getirdi. Bu arada etten bir kısmını da
kaldırıp bir yere koydu. Nihayet ortadan kaybolan bu deve aranmağa başlandı ve
bir vadide kesilmiş olarak bulundu. Bunun üzerine hükümdar (yani Yezid bin
Amr), kahine birisini gönderip devenin durumunu sordurdu, kahin de deveyi
Haris'in boğazladığını söyledi. Bu durum karşısında hükümdar Yezid güzel koku
mukabilinde Haris' in karısından ve bu devenin etinden satın alması için bir
kadın gönderdi, fakat kadın eti satın aldıktan sonra Haris ona yetişti ve
öldürüp evinin içerisine gömdü. Bu defa hükümdar Yezid kahine kadının durumunu
sordu, kahin de: "Deveyi kesen kişi kadını öldüren kişidir. Eğer Haris'in
evini araştırmayı hoş görmüyorsan, Haris'i bir yere gönder, ben de gidip evini
araştırayım." dedi. Yezid kahinin sözünü dinledi ve Haris'i bir yere
gönderdi. Haris evini terk edince, kahin gelip evini araştırdı ve kadını buldu.
Haris ise işin içinde bir kötülük olduğunu sezip geri döndü ve gelip kahini
öldürdü. Bu arada Haris yakalanıp Yezid'in huzuruna getirildi ve Yezid
öldürülmesini emretti. Bunun üzerineHaris: "Bana sığınma hakkı tanıyıp
himayene almıştın, sakın bana karşı olan ahdini bozma." dedi. Hükümdar
Yezid ise: "Sen bana karşı defalarca ahdini bozup ihanette bulundun; ben
ise bir defa sana karşı olan ahdimi bozup ihanette bulunuyorum." dedi ve
onu öldürdü.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ABS VE ZÜBVAN
KABİLELERİ ARASINDA MEYDANA GELEN DANİS VE GABRA VAK'ALARI