İFLAS / TEFLİS |
2. İFLASINA KARAR
VERİLECEK KİMSELER
Malvarlığından fazla
peşin borcu bulunan kimse hakkında alacaklılar kısıtlama [hacr] talebinde
bulunursa bu kişiye kısıtlama getirilir.
Vadeli borç için
kısıtlama yapılamaz.
Peşin borç için kişinin
tasarruflarına kısıtlama getirildiğinde, daha doğru görüşe göre vadeli borçlar
peşin hale gelmez.
Borçlar malvarlığı
miktarında olursa bakılır: Kişi kazanç elde edebilen ve bu kazancından kendi
nafakasım karşılayabilen bir kimse ise bu kişiye kısıtlama getirilmez. Kazanç
elde edemeyip nafakasını malvarlığından karşılıyorsa daha doğru görüşe göre
hüküm yine böyledir.
1. Bir kimsenin;
> Bir insana [veya
birden fazla insana];
> Malvarlığından daha
fazla,
> Peşin,
> Bağlayıcı borçları
bulunur,
> ve alacaklılar da
borçlunun tasarruflarının kısıtlanmasını istemişse [bakılır:]
[a] - Müstakil olarak
tasarruf ta bulunan bir kimse ise kendisine kısıtlama getirilmesi gerekir.
[b] - Müstakil olarak
tasarrufta bulunmuyarsa velisine velayeti altında olan kimsenin malvarlığı
üzerinde tasarruf kısıtlaması getirilir.
[Belirttiğimiz üzere] bu
kısıtlamaya alacaklıların isteği üzerine hükmedilir. Bu alacaklılar,
"velayet altında bulunan kimselerin velileri" gibi, kısıtlama
getirilen kişi adına tasarruf ta bulunuyor olsalar bile hüküm böyledir; çünkü
kısıtlama, alacaklıların hakkı için getirilmektedir.
En-Nihaye'de
belirtildiği ne göre, Muaz'ın tasarruflarının kısıtlanması alacaklıların isteği
ile olmuştu.
Yukarıdaki şartlara
göre;
[a] - Sonraki bir alimin
görüşünün aksine İsnevl'nin belirttiğine göre derhal yerine getirilmesi gereken
Allah haklarından bir borç için kısıtlama getirilmez.
[b] - "Kitabet
akdinin taksidi" gibi bağlayıcı olmayan bir borç için de "kısıtlama
getirilmez.
[c] - Vadeli borç için
de kısıtlama getirilmez; çünkü bu borç derhal talep edilemez.
Not: Açıkça anlaşıldığı üzere "borçlar"
ifadesinin zıt anlamı esas alınarak hükme gidilemez; çünkü tek bir borç da
yukarıdaki gibi malvarlığından fazla olduğunda hüküm yine aynıdır.
Yine
"alacaklılar" ifadesi de böyledir.
Borçlar ifadesini
mutlaka -benim yukarıdaki açıklamada yaptığım gibi- "bağlayıcı" kaydı
ile sınırlamak gerekir ki kitabet akdinden doğan borç ve yine bunun gibi
değerlendirilen "mükatep kölenin efendisi ile ticarı ilişkisinden
kaynaklanan efendiye yönelik borç" gibi hususlar dışarıda kalmış olsun.
Nevevi'nin ifadesinden,
borçlunun hiçbir malı olmadığında onun tasarruflarına kısıtlama getirilmeyeceği
anlamı çıkmaktadır. Rafii ise bu konuda görüş belirtmeyip [yalnızca] şunları
söylemiştir:
"Av vb. sebeplerle
ileride elde etmesi muhtemel mallar üzerinde tasarrufta bulunmasını engellemek
üzere malı olmayan kişiye de kısıtlama getirilebilir." İbnü'r-Rif'a'nın da
belirttiği üzere bu hem İmam Şafil (r.a.)'nin açık ifadelerine hem de kıyasa
aykırıdır; çünkü kişinin ileride elde edeceği mallara ancak ve ancak şu an
mevcut olanlara tabi olarak kısıtlama getirilebilir. Başkasına tabi olarak caiz
olan şey doğrudan caiz olmaz.
İflas etmiş bir kimsenin
tasarrufları hakkında kısıtlama kararını ancak hakim alabilir; çünkü bu,
incelenip araştırılmaya muhtaç bir konudur.
"Tasarrufların
kısıtlanmasının aslen caiz olması"nın sebebi ise şudur: Bunda
alacaklıların yararı bulunmaktadır; çünkü alacaklılardan bir kısmı alacaklarını
tahsil etmiş olsa bu diğerlerine zarar verebilir. Borçlu kimse malvarlığında
tasarruf ta bulunarak bütün alacaklılarına da zarar verebilir.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: "Hacr [kısıtlama] sözcüğü yerine tasarrufun engellenmesi ifadesi
yeterli olur mu yoksa hakimin bizzat iflas sebebiyle tasarruflarına kısıtlama
getirdim demesi gerekir mi? Çünkü tasarrufun engellenmesi hacrin [kısıtlamanın]
hükümlerinden olup bununla hacr gerçekleşmiş olmaz."
Bu konuda iki görüş söz
konusudur; Hocam Remli'nin de belirttiği gibi bunların daha güçlüsü
birincisidir. .
Nevevi er-Ravda'da şöyle
demiştir: Şartları bulunduğunda, ister alacaklılar isterse iflas eden kişinin
kendisi tarafından talep edilmiş olsun hakimin iflasa hükmetmesi gerekir.
Alimlerimizin
çoğunluğunun "hakim kısıtlama getirebilir" ifadesiyle hakimin bu
konuda seçim hakkının bulunduğu kastedilmez. Bununla "hakim iflastan önce
iflasa hükmetmekten kaçınmış olsa daha sonra bunu yapması caiz olur"
anlamındadır. Bunun hakkında da "gerekir" ifadesi kullanılabilir.
Subkl'nin "malın
peşin olarak satım imkanı bulunmadığında bu görüş güçlü bir görüştür.
Ancak peşin satım imkanı
varsa hakimin kısıtlama getirmesinin zorunlu olmaması uygundur; çünkü bu,
yararı olmayan bir zarardır." görüşü Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin de
belirttiği üzere kabul edilemez. Aksine bunun yararı vardır. Bu yararlardan
birisi av vb. yollarla kişinin ileride elde etmesi mümkün olan malvarlığı
üzerinde tasarruf ta bulunmasını engellemektir.
"Malvarlığı"
ile kastedilen, borcun kendisinden ödenmesi imkanı bulunan aynı mallardır.
Borcun kendisinden ödenmesi mümkün olmayan; gasp edilmiş mallar ve gaip mallar
ise dikkate alınmaz. Menfaatlere gelince -sonraki bir alimin de belirttiği
üzere- şayet bunların ücretini tahsil etmek mümkün ise bunlar da dikkate
alınır, aksi takdirde dikkate alınmaz.
Zimmet alacağına
gelince; ödeme gücüne sahip ve borcunu kabul eden -veya buna dair şahit
bulunan- birinde peşin bir alacak varsa İsnevı'nin belirttiği üzere bu alacak
da dikkate alınır, aksi takdirde dikkate alınmaz.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: Mal rehin verilmiş ise bunun dikkate alınıp alınmayacağı konusunda
bir nakil görmedim. Fıkha uygun olan, bu durumda kısıtlamanın söz konusu
olmamasıdır; çünkü bunun bir yararı yoktur.
Bu görüş şöyle
reddedilmiştir: Bunun yararları vardır. Bu yararlardan biri de rehin alanın
izni ile tasarrufta bulunabilmenin sahih olmasını engellemektir.
2. Kişiye peşin bir borç
için kısıtlama getirildiğinde onun veresiye olan borçları peşin hale [döner mi?
Bu konuda İmam ŞafiI (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre -er-Ravda'da meşhur diye belirtilen görüşe göre- bu durumda borç peşin
hale gelmez; çünkü kişinin borcunu veresiye yapmasının da bir amacı vardır, bu
amaca aykırı hareket edilemez.
[İkinci görüş]
Veresiye borç peşin hale
dönüşür; çünkü kısıtlama, borcun mala ilişmesini gerektirir, bu durumda -tıpkı
ölüm halinde olduğu gibi- borcun vadesi ortadan kalkar.
İlk görüşte olanlar
bununla ölüm arasında şu farkın bulunduğunu belirtmişlerdir: Ölüm durumunda
zimmet ortadan kalkmaktadır.
3. Borçlu kişi delirse
veresiye olan borcu peşin hale dönüşmez. Nevevi et- Tenkih adlı eserinde bunu doğru
kabul etmiştir. EşŞerhu'l-kebir'de "borcun peşin hale dönüşeceği"
görüşünün doğru kabul edilmesine gelince, Rafil'nin bunu yanlışlıkla yazdığı
söylenmiştir.
Borç yalnızca ölümle
veya ölüme bitişik olan mürtedlik ile yahut da harp ülkesi vatandaşının
köleleştirilmesiyle peşin hale dönüşür. Rafil "kitabet" konusunda
ikinci hükmü tek görüş olarak nakletmiş ve bunu İmam Şafii (r.a.)'nin açık
ifadesi olarak aktarmıştır.
4. Bir kimsenin borçları
malvarlığı kadar ise bakılır:
[a] - Kazanç elde edip
bu kazançtan kendi nafakasını karşılayabilecek durumda ise bu durumda
tasarrufları kısıtlanmaz; çünkü buna ihtiyaç yoktur. Bu durumda hakim kendisini
borçlarını ödemekle yükümlü tutar. Bundan kaçınırsa mallarını satar veya
borcunu ödemeye zorlar.
İsnevi şöyle demiştir:
Borcunu ödemekten kaçındığında alacaklılar ona kısıtlama getirilmesini isterse,
mezhep içindeki iki görüşten daha güçlü olanına göre -malı borcundan fazla olsa
bile- tasarruflarına kısıtlama getirilir.
Buna "garip
kısıtlama [hacr-ı garıb]" denir. Bu, bizim konumuzia alakalı
değildir.
[b] - Borçlu kişi kazanç
elde edebilen bir kimse olmasa ve nafakasını da malvarlığından karşılasa [bu
kişinin malvarlığına kısıtlama getirilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu kişiye kısıtlama getirilmez; çünkü alacaklılar alacaklarını derhal isteme
hakkına sahiptir.
[İkinci görüş]
Malı nafaka harcamaları
ile tükenmesin diye bu kişiye kısıtlama getirilir.
Bu görüş yukarıda
belirtilen gerekçeyle reddedilmiştir. Bu, "malından daha fazla ise"
şeklinde belirtilen ifadeden ihtiraz edilen [dışarı çıkarılan] bir hükümdür.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
3. HAKİMİN
BORÇLUNUN İFLASINA KARAR VERMESİNDE ALACAKlıLARıN TALEBİNİ DİKKATE ALMASı