MUĞNİ’L-MUHTAC

İFLAS / TEFLİS

 

6. KISITLAMA ALTINA ALINAN ŞAHSIN TASARRUFLARININ HÜKMÜ

 

[Tasarrufları kısıtlanan kişi] bir şey satar, hibe eder veya bir köle azat ederse;

 

[zayıf] bir görüşe göre tasarrufları mevkuf olur [askıda bekler]; şayet borcunu ödedikten sonra bunları yapacak kadar malı kalırsa tasarrufu yürürlük kazanır, aksi takdirde geçersiz olur.

 

Daha güçlü görüşe göre tasarruf batıl olur.

 

Buna göre kişi malını, alacaklı şahıslara alacakları karşılığında satsa daha doğru görüşe göre bu satım geçersiz olur.

 

Kısıtlı şahıs selem yoluyla bir mal satsa veya borcu zimmetinde olmak üzere bir mal satın alsa doğru görüşe göre satım sahih olur ve borç zimmetinde sabit olur.

 

Tasarrufları kısıtlanmış olan şahsın yaptığı evlilik, boşama, hulu', kısas uygulatma veya kısas hakkını ıskat etme tasarrufları geçerlidir.

 

Kısıtlı şahıs, kısıtlama öncesinde gerekli olmuş bir mal veya borç ikrarında bulunursa daha güçlü görüşe göre alacaklılar hakkında bu borç kabul edilir. Kişi bu borcun gerekli olmasını gerek bir ticarı muamele gerekse genelolarak kısıtlama sonrasına dayandırırsa alacaklılar açısından bu borç kabul edilmez. İkrarda bulunan kişi "işlediğim bir suçtan dolayı" derse daha doğru görüşe göre kabul edilir.

 

Kısıtlama altında olan şahıs satın almış olduğu bir şeyde kusur bulunduğunda şayet maslahat bunu geri vermekte ise geri verebilir.

 

A. MALİ TASARRUFLARININ HÜKMÜ

B. MALİ OLMAYAN TASARRUFLARININ HÜKMÜ

C. İKRARININ HÜKMÜ

 

A. MALİ TASARRUFLARININ HÜKMÜ

 

1. [Tasarruflarına kısıtlama getirilen kişi] hayatta iken malını kaybettirecek malı bir tasarrufu ilk olarak doğrudan yaparsa, örneğin bir mal satar veya bir mal ödeyerek bir şey satın alırsa ya da bir şey hibe ederse yahut bir kölesini azat ederse, bir malını kiraya verir, vakfeder yahut da bir kölesiyle kitabet akdi yaparsa [bu tasarrufları geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre belirtilen tasarruf mevkuf [askıda] kalır; [a] - Şayet malvarlığının değerinin artması, alacaklıların bütününün veya bir kısmının borçtan ibra etmesi vb. bir sebeple borcunu ödedikten sonra geriye kalan mal bu tasarruf için yeterli olursa söz konusu tasarruf yürürlük kazanır. Daha doğrusu yapıldığı anda yürürlüğe girdiği ortaya çıkmış olur.

 

[b] - Şayet borçlar ödendikten sonra geriye kalan mal bu tasarruf için yeterli olmazsa tasarruf geçersizdir. Daha doğrusu yapıldığı anda ~ geçersiz olduğu ortaya çıkmış olur.

 

[İkinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre alacaklıların hakkı -tıpkı rehinde olduğu gibi- bu mala iliştiğinden bu tasarruf batıldır; çünkü -tıpkı sefih in durumunda olduğu gibi- hakimin hükmü ile kısıtlama altına alındığından kısıtlamanın amacına aykırı olduğu halde tasarrufu geçerli olamaz.

 

Ezrai şöyle demiştir: Mal karşılığında satın almanın yasak olması hükmünden şu hükmün istisna edilmesi gerekir: Hakim, kısıtlanan şahsa günlük nafakasını verse ve kişinin de bakımı altında başkaları olsa ve kişi de malıyla bu ihtiyaçlarını alsa, bu tasarruf kesin olarak geçerli olur.

 

Bazıları buna işaret etmişlerdir ki doğrusu budur. Bu kayıtların hangi hususları dışarıda bıraktığı meselesi ileride gelecektir.

 

2. Kısıtlama altına alınan kişi, hakimden izin almaksızın malının bütününü veya bir kısmını, -el-Muharrer'de açıkça ifade edildiği üzere- borcuna karşılık olarak alacaklı şahsa veya alacaklı şahıslara satsa [bu satım geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre satım akdi geçersiz olur; çünkü kısıtlama genel bir şekilde sabit olur. Söz konusu kişiden alacaklı olan başka bir şahsın daha bulunması mümkündür.

 

[İkinci görüş]

 

Satım akdi geçerli olur; çünkü aslolan mevcut alacaklıların dışında alacaklı olmamasıdır.

Ayrıca bu mesele rehin malın sahibinin malını rehin verdiği kişiye satmasına kıyas edilir.

 

Bu iki görüş, metinde geçen ''fa'' harfinden anlaşıldığına göre daha önce geçen "yabancı bir kimseye malı satmanın batı i olması" görüşüne dayalıdır.

 

Hakimin izniyle satım yapılırsa bu geçerli olur.

 

3. "Alacaklarına karşılık olarak" ifadesi, onların alacaklarının bir kısmı veya bir mal karşılığında satması durumunu dışarıda bırakmaktadır. Bu, yabancı bir şahsa satım yapılması gibidir; çünkü bu satım, kişiden kısıtlamanın kaldırılmasını içermemektedir.

Alacağın tümü karşılığında satım yapılması ise bundan farklı olarak kısıtlamayı kaldırmaktadır.

 

4. Kısıtlama altına alınan kişi, alacaklıların izniyle malını yabancı bir şahsa satsa, daha doğru görüşe göre satım akdi geçerli olmaz.

 

5. [Birinci maddede yer alan] "Malı tasarruf" ifadesi "zimmette tasarruf ta bulunma"yı dışarıda bırakmaktadır. Nitekim Nevevı bunu şu şekilde ifade etmiştir:

 

6. Tasarrufları kısıtlanan şahıs,

 

[a] - Gerek yiyecek maddesi gerekse başka malını selem yoluyla satmak suretiyle zimmeti üzerinde tasarruf ta bulunsa,

 

[b] - veya selem sözcüğünü kullanmaksızın zimmette bir bedel karşılığında bir şey satın alsa veya satsa,

 

[c] - Borç alsa veya malını kiraya verse,

 

[Bu tasarruflar geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Doğru görüşe göre bu tasarruf sahihtir ve satılan mal, satım bedeli vb. şeyler zimmette sabit olur. Çünkü bu tasarruf, alacaklılara zarar vermez.

 

[İkinci görüş]

 

Sefih'in tasarrufu geçerli olmadığı gibi bu da geçerli değildir.

 

Not:  Nevevı, benim Rafil'ye tabi olarak yaptığım gibi "kısıtlama altına alınan şahıs zimmeti üzerinde tasarruf ta bulunsa" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

 

B. MALİ OLMAYAN TASARRUFLARININ HÜKMÜ

 

7. Tasarrufları kısıtlanmış olan şahsın yaptığı evlilik, boşama, hulu', eşine dönme, kısas uygulatma ve karşılıksız bile olsa kısas hakkından vazgeçme tasarrufları geçerlidir. Çünkü bu tasarrufların malla ilgisi yoktur.

 

8. Kısıtlı şahsın bir çocuğu kendi nesebine bağlaması ve lian yapmak suretiyle karısının doğurduğu çocuğun nesebini reddetmesi sahihtir.

 

9. İflas durumunda olan bir kadının veya yabancı bir şahsın belirli bir mal karşılığında hulu' yapması durumunda tasarrufları yürürlük kazanmaz. Zimmetteki bir borç karşılığında hulu' yapmaları konusunda ise selem konusundaki görüş ayrılığı geçerlidir.

 

10. Kısıtlı şahsın cariyesini ümmü veled kılmasının geçerli olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı vardır:

 

[Zayıf] bir görüşe göre, ölüm hastalığı durumundaki kişinin bu tasarrufu geçerli olduğu gibi kısıtlı şahsın tasarrufu da geçerlidir.

 

Tercihe şayan görüşe göre ise bu tasarruf geçerli değildir. Hocam Remli şöyle demiştir: "Çünkü iflas sebebiyle getirilen kısıtlama ölüm hastalığı sebebiyle olan kısıtlamadan daha güçlüdür. Nitekim ölüm hastalığında olan kişi malının üçte birinde tasarruf ta bulunabilmektedir."

 

11. [Birinci maddede yer alan] "Hayatta iken" kaydı ölümden sonra geçerli olan "müdebber kılma", "vasiyet" vb. tasarrufları dışarıda bırakmaktadır ki bu tasarruflar geçerlidir.

 

 

C. İKRARININ HÜKMÜ

 

12. [Birinci maddede yer alan] "ilk olarak / doğrudan" kaydı "ikrar yoluyla yapılan tasarruf"u dışarıda bırakmaktadır. Nitekim Nevevi bunu şöyle açıklamıştır:

 

Tasarrufları kısıtlanan kişi bir mal veya borç ikrarında bulunsa bakılır:

 

[a] - Kısıtlama öncesinde bir muamele veya itlaf yahut benzeri bir durum sebebiyle bu borcun gerekli olduğunu ikrar ederse [bu ikrar, alacaklılar hakkında geçerli olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre bu ikrar, alacaklılar hakkında geçerli olur.

 

Bu ikrar;

 

> Şahitler yoluyla sabit olmuş borca,

> Ölüm hastalığı sırasında kişinin sağlıklı dönemindeki alacaklılarla ortak olacak şekilde bir borç ikrarında bulunmasına benzer.

 

Ayrıca burada görünürde bir töhmet söz konusu değildir.

 

Bu görüşe göre; alacaklılar borçludan buna dair yemin etmesini isteseler, daha doğru görüşe göre borçludan yemin etmesi istenmez; çünkü yeminden kaçınması halinde bu kaçınmanın herhangi bir etkisi olmaz. Zira doğru görüşe göre kişinin borç ikrarından dönmesi kabul edilmez.

 

Bir tasarrufu ilk olarak yapmak ile onu ikrar etmek arasındaki fark şudur: Kısıtlama getirilmesinin amacı kişinin tasarruf ta bulunmasını engellemektir. Bu sebeple ilk olarak yapılan tasarruf engellenir. İkrar ise bir şeyi haber vermektir. Kişiye kısıtlama getirilmiş olması onun bir konuda haber verme hakkını ortadan kaldırmaz.

 

Kısıtlı şahıs aleyhine borç iddiasında bulunan bir kimse, kısıtlı şahsın yeminden kaçınması üzerine yemin etse, tıpkı borç ikrarında bulunması durumunda olduğu gibi borç onun üzerinde sabit olur.

 

[İkinci görüş]

 

Kısıtlı şahsın borç ikrarı alacaklılar hakkında kabul edilmez. Bu, yeni bir alacaklının daha çıkarak onların zarar görmesini önlemek içindir. Ayrıca kısıtlı şahıs, lehine ikrarda bulunduğu kişiyle bu konuda anlaşma yapmış olabilir.

 

Ruyani el-Hilye adlı eserinde şöyle demiştir: Bizim zamanımızda bu ikinci görüşe göre fetva verilir; çünkü biz iflas halindeki kişilerin zalim şahıslar lehine borç ikrarında bulunmak suretiyle hak sahiplerinin haklarını istemesini engellemek ve bu yolla hapisten kurtulmak istediklerini görüyoruz.

 

Onun zamanında böyleyse ya şu zamanda ne demeli?!

 

Not:  Nevevı, el-Muharrer, eş-Şerhu'l-kebir ve er-Ravda'da olduğu gibi "lezime" [lazım gelir] dememiş "vecebe" [gerekli olur] demiş, böylece gerekli olduğu hale lazım olması geciken şeyler de ibareye dahilolmuştur.

 

[b] - Kısıtlı şahıs,

 

[ba] - İkrar ettiği borcu kısıtlama sonrasında gerçekleşen bir ticarı muameleye dayandırsa,

 

[bb] - Veya herhangi bir muamele veya başka bir şeye dayandırmaksızın genelolarak zikretmek suretiyle kısıtlama sonrasına dayandırsa,

 

[yani tarih olarak kısıtlama kararının sonrasını zikretse] bu borç alacaklılar hakkında kabul edilmez, lehine ikrarda bulunulan kişi diğer alacaklıların arasına dahil olmaz. Ancak kısıtlamanın kaldırılmasından sonra ikrarda bulunan şahıstan alacağını ister.

 

ilk durumda, muamelede bulunan kişinin ihmalkar davranışı sebebiyle, ikinci durumda da ikrarı en düşük mertebede yani ticari ilişkiden kaynaklanmış bir borç mertebesinde kabul etmemiz sebebiyle hüküm böyle olur.

 

[c] - Kısıtlı şahıs ikrar ettiği borcun gerekli olmasını ne kısıtlama öncesine ne de sonrasına dayandırsa [hüküm ne olur?]

 

Rafii şöyle demiştir: Mezhebin konuyla ilgili görüşüne kıyas yapıldığında bunun en az olan şeklinde kabul edilmesi uygun olur. Bu da, söz konusu borcu kısıtlama sonrasına dayandırma gibi kabul edilerek olur.

 

13. Şayet kişinin tarih belirtmeksizin ikrarda bulunduğu borç;

 

[a] - Bir ticarı muameleden kaynaklanıyorsa, borcun bağlayıcı hale gelmesi kısıtlama sonrasında olabileceğinden bu ikrar kabul edilmez.

 

[b] - Öldürme-yaralama gibi diyeti gerektiren bir fiilden kaynaklanıyorsa borç ikrarı kabul edilir; çünkü bunun en düşük mertebesi, fiilin kısıtlama sonrasında gerçekleştiğini açık olarak ifade etmek gibidir.

 

[c] - Borcun ticarı bir muameleden mi yoksa öldürme-yaralama fiilinden mi kaynaklandığı bilinmezse ikrar kabul edilmez; çünkü bu, kısıtlama kararından sonra gerçekleşmiş ve muameleden kaynakIanmış olabilir.

 

Er-Ravda'da şöyle denilmiştir: Bu, ikrarda bulunan kişiye müracaat etme imkanı bulunmadığında güçlü bir hükümdür. Ancak ona müracaat etme imkanı varsa müracaat edilmesi uygun olur. Çünkü onun ikrarı kabul edilir.

 

Subki şöyle demiştir: Bu doğru olup bunda bir kuşku yoktur. Rafi!'nin sözleri müracaat etme imkanı bulunmadığı duruma yorulur.

 

Bu hüküm, metinde yer alan ikinci durum için de geçerli olmalıdır.

 

İbnü's-Salah şu yönde fetva. vermiştir: Kişi kısıtlama sonrasında gerekli olan bir borç ikrannda bulun sa ve bunu daha önce ödeme imkanına sahip olduğunu itiraf etse bu kabul edilir ve o kişinin "fakirliğinin sabit olması" batı! olur.

 

Çünkü şer'an bu kişinin borcunu ödeyebilme gücüne sahip olması diğer borçlarını ödeme gücüne sahip olmasını da gerektirir.

 

14. [Kısıtlama altında iken borç ikrarında bulunan kişi] borcunun, kısıtlama sonrasında yaptığı öldürme-yaralama fiilinden kaynaklanan bir borç olduğunu ikrar etse [bu ikrar kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu ikrar kabul edilir, suça maruz kalan kişi de diğer alacaklılar arasına katılır. Çünkü burada kendisinin bir kusuru yoktur.

 

[İkinci görüş]

 

Bu, kişinin "borcum ticarı muameleden kaynaklanmaktadır" diye ikrarda bulunması gibidir.

 

Özetleyecek olursak; kısıtlama sonrasında meydana gelen borç, hak sahibinin rızası ile meydana gelmişse bu konudaki borç ikrarı diğer alacaklılar hakkında kabul edilmez. Hak sahibinin rızası ile meydana gelmemişse diğer alacaklılar hakkında da kabul edilir.

 

Not:  Nevevi, er-Ravd'da olduğu gibi [birinci görüşü] Hmezhepte esas alınan görüş" diye belirtmiş olsaydı daha iyi olurdu; çünkü iki rivayet yolundan daha sahih olanına göre ikrarda bulunan kişi borcun lazım hale gelmesini kısıtlama öncesine dayandırsa daha güçlü görüşe göre bu ikrar kabul edilir.

 

15. Kısıtlama altında olan şahıs, kısıtlama öncesinde satın almış olduğu bir şeyi kusur sebebiyle veya ikale yoluyla geri vermek istese [bakılır:]

 

Geri vermek daha yararlı ise geri verir. Bu, bir şeyi satın alma durumu gibi kabul edilmez; çünkü akdi feshetmek, ilk olarak akdi yapmak gibi değildir ki bu mümkün olmasın! Fesih yalnızca kısıtlama kapsamında olmayan bir satım işlemine ilişkin hükümlerdendir.

 

Alimlerin sözlerinden, söz konusu durumda malı geri vermenin gerekli değil caiz olduğu anlaşılmaktadır. Kadı Hüseyin bunu açık olarak ifade etmiştir. Çünkü bunda mevcut bir şeyi kaybettirme söz konusu olmayıp yalnızca yeni bir şey kazanmaktan geri durmak söz konusudur.

 

[İtiraz]  İmam Şafii (r.a.)'nin ifadeleri arasında şu husus nakledilmiştir:

 

Kişi sağlam iken bir şey satın alıp ölüm hastalığına yakalansa, satın aldığı şeyde bir kusur tespit edilse ve malın geri verilmesi kişinin yararına olsa, buna rağmen kişi malı geri vermese, kusurun malda meydana getirdiği eksilme kişinin malvarlığının üçte birinin altında olup olmadığına bakılır.

 

Bu ifadeden malı geri vermemenin bir kayba yol açtığı anlaşılmaktadır. Bu ise geri vermenin gerekli olduğu anlamına gelir.

 

[Cevap]  Malın geri verilmemesi sebebiyle alacaklıların sonradan karşılaştığı zarar daha sonra meydana gelecek bir kazançla telafi edilir. ~ Mirasçıların sonradan karşılaşacakları zarar ise böyle değildir .

 

Not:  Nevevl'nin ifadesi "kısıtlama öncesinde satın alınan şeyin geri verilmesini" ve "kısıtlama sonrasında zimmetteki borç karşılığında satın alınan şeyin geri verilmesini" de kapsamaktadır.

 

Bunda geri vermenin yararı şu şekilde olur: Mal sahibi malını bir kişinin iflas halinde olduğunu bilmeksizin ona satar. Bu durumda mal sahibinin diğer alacaklılarla birlikte olduğunda alacağı miktar malın değerinden daha fazla ise o zaman malın geri verilmesi borçlunun yararınadır.

 

Kişi malını iflas etmiş bir kimseye onun durumunu bilerek sattığında ise malın geri verilmesinin bir yararı söz konusu olamaz; çünkü bu durumda alacaklının diğer alacaklıların arasına katılmak suretiyle bir zarar vermesi diye bir şey söz konusu değildir.

 

Şayet malın elde bulundurulması kişinin yararına ise bu durumda herhangi bir amaç söz konusu olmadığı halde malı zayi etme anlamına geleceği için malı vermek yasak olur.

 

Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre malın ne geri verilmesi ne de elde bırakılmasında herhangi bir yarar söz konusu olmazsa malın geri verilemeyeceği anlaşılmaktadır ki bu doğrudur. Çünkü alacaklıların hakkı o mala ilişmiştir, herhangi bir yarar söz konusu olmaksızın bu hakkı ortadan kaldıramaz.

 

Malda sonradan meydana gelen bir kusur malın geri verilmesine engelolsa, ilk kusurun meydana getirdiği eksiklik satıcıdan tahsil edilir, iflas etmiş kişi bu alacağını ıskat etme hakkına sahip değildir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

7. KISITLAMA ALTINDA OLAN KİŞİNİN SONRADAN KAZANDIĞI MALLARIN HÜKMÜ