İFLAS / TEFLİS |
1. BORÇLUNUN MALLARININ
SATILMASINDA TAKİP EDİLECEK SIRA
Hakim, kısıtlama kararı
aldıktan sonra borçlunun malvarlığını satma ve alacaklılara taksim etme konusunda
acele eder. Bunu yaparken önce bozulmasından korkulan mallardan başlar, daha
sonra canlıları daha sonra taşınırları ve sonra da taşınmazları satar.
Hakim, iflas eden kimse
ve alacaklılar huzurunda bütün malları, satıldığı pazarında emsal bedel karşılığında
o bölgede geçerli para birimi üzerinden peşin olarak satsın.
Borç, [altın-gümüş] para
cinsi dışında bir cinsten ise ve alacaklı da ancak ve ancak kendi hakkı ile
aynı cinse razı oluyorsa [borçlunun satılan malının bedeliyle] alacaklının hakkı
satın alınır. Şayet alacaklı [alacağının nakit cinsinden ödenmesine] razı
oluyorsa, [satımdan elde edilen] para -selem akdi dışında- buna sarf edilir.
Hakim, sattığı bir malın
bedelini teslim almadan önce malı karşıya teslim etmez. Teslim aldığı miktarı
alacaklılar arasında taksim eder. Ancak tahsil edilenin az olması sebebiyle
taksim zor olursa bu miktar biriksin diye taksimi geciktirir.
1. Hakim, iflas
durumunda olan kişinin tasarruflarına kısıtlama getirilmesi kararını aldıktan
sonra mallarını satıp, bedelini alacaklılara alacakları oranında taksim etme
konusunda acele eder. Böylece borçlunun kısıtlılık hali uzamamış, borçtan
çabucak kurtulmuş ve hak sahipleri de haklarına hızlıca kavuşmuş olur. Malı
satmakta aşırı aceleci olunmaz ki mal yok pahasına alıcı bulmuş olmasın.
2. Satım konusunda;
> Bozulmasından
korkulan; meyveler, bakliyat gibi mallardan başlanır ki bunlar zayi olmasın.
> Daha sonra
"rehin mal" gibi, bir hakkın kendisine iliştiği mallar satılır.
> Daha sonra canlı
varlıklar satılır; çünkü bunlar nafakaya ihtiyaç duyarlar. Ayrıca telef
ihtimali sözkonusudur. "Müdebber köle" bu hükümden istisna edilir;
çünkü İmam Şafii (r.a.)'nin el-Ümm'deki ifadesine göre borcun başka mallardan
ödenmesi imkansız hale gelmedikçe müdebber köle satılınaz.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bu ifade, müdebber kılma tasarrufunun iptalden korunması için müdebber kölenin
satımının bütün mallardan sonraya bırakılması gerektiği konusunda açık bir
ifadedir.
> Daha sonra taşınır mallar
gelir; çünkü çalınma vb. yollarla bu malların zayi olmasından korkulur.
Giyecekler, bakır vb. şeylerden önce satılır. Bunu Maverdı söylemiştir.
> Daha sonra taşınmaz
mallar gelir.
Taşınmaz mallar arasında
bina araziden önce gelir. Bunu Maverdı belirtmiştir.
Taşınmaz malların en son
gelmesinin sebebi, bunların telef olma ve çalınma korkusunun bulunmamasıdır.
Rafii ve Nevevl'nin
ifadelerinin zahirinden bu tertibe uymanın gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
El-Envar adlı eserde bunun müstehap olduğu söylenmiştir. Ezrai'nin de
belirttiği üzere zahir olan "çabuk bozulmayan mallarda ve hayvan dışındaki
mallarda bu sıralamaya uymak zorunlu değil müstehaptır."
Zalim vb. bir şeyden
korkulduğunda maslahat, gayr-i menkulün veya bir başka şeyin daha önce satılmasım
gerektirebilir. En iyisi durumu hakimin ictihadına bırakmaktır. Alimlerin
görüşü, çoğunlukla görülen durumu ifade etmiştir. Hakim, en yararlı gördüğü
tasarruf konusunda olanca gücünü harcamakla yükümlüdür.
Not: Yukarıdaki sıralama, kişinin malında
başkasının hakkının söz konusu olduğu "suç işlemiş köle", "rehin
mal" gibi şeyler bulunmadığındadır. Şayet böyle bir şey varsa, benim sözü
açıklarken yaptığım gibi .bu malların öncelikle satılması gerekir. Bu satımdan
herhangi bir şeyartarsa bu taksim edilir. Geriye borç kalırsa rehin alan kişi
veya suça maruz kalan kişi de diğer alacaklılar arasına katılır.
3. Hakim, borçlunun
mallarını borçlunun ve alacaklılarının veya vekillerinin huzurunda satsın;
çünkü bu uygulama töhmeti önleme ve gönülleri hoş tutma bakımından daha
güzeldir. Ayrıca iflas etmiş olan kişi malında bulunan kusuru açıklar ki
herhangi bir mal kendisine kusur sebebiyle geri verilmesin. Yine kendi malında
insanları cezbedecek noktaları da söyler. Ayrıca kişi kendİ' malının değerini daha
iyi bildiğinden bu satımda aldanma söz konusu olmaz. Yine alacaklılar, malda
arttırıma gidebilirler.
Ezrai şöyle demiştir:
Satım tek yol değildir; hakim bir maslahat görürse alacaklılara borçlunun kendi
mallarını temlik edebilir.
En uygun olanı, satım
işini hakimin izniyle bizzat mal sahibi veya vekilinin yapmasıdır, böylece
şahit tutma işi bu konuyla ilgili olmuş olur, kişi söz konusu malın kendisine
ait olduğuna dair ayrıca bir şahit getirmeye gerek duymaz. Ancak hakim kendisi
satarsa o zaman mal sahibi malın kendisine ait olduğunu ispatlamak zorundadır.
Bunu İbnü'r-Rifa, Maverdı ve Kadı Hüseyin' e tabi olarak söylemiştir. Çünü
hakimin malı satması, malın ona ait olduğuna hükmetmektir. Rafii'nin feraiz
bölümündeki şu ifadeleri de bununla uyumludur: "Hakimin malı taksim
etmesi, kayıp kimsenin ölümüne hükmetmek anlamına gelir."
Alimler topluluğunun
ifadesi, zilyedlikle yetinileceğini göstermektedir. Subkı ise bu konuda iki
görüşün bulunduğunu nakletmiş, zilyedlikle yetinilmesi görüşünü tercih etmiş, bunun
Abbadi'nin görüşü olduğunu söylemiştir. Zerkeşi de bunu nakletmiştir. Daha
sonra Ezrai şöyle demiştir: "İbnü's-Salah da buna uygun fetva vermiştir.
Bunun üzerinde fiili
icma vardır. Bununla birlikte birinci görüş daha güçlüdür."
Not: Bu hüküm yalnızca iflas eden kişiye özgü
olmayıp borcunu ödemekten kaçınan ve hakim tarafından malı satılan bütün
kimseler hakkında geçerlidir. Ancak iflas eden kişi dışındakiler konusunda tek
seçenek malının satımı değildir, er-Ravda'da alimlerimizden aktarıldığına göre
hakim, malı satmak ile mal sahibini satıma zorlama seçeneklerinden birini seçme
hakkına sahiptir. Bu yüzden Nevevı bu hükmü, malın satınılmasının zorunlu
olduğu iflas meselesinde zikretmiştir.
Subki şöyle demiştir:
Bana göre hakimin malı satıp satmama konusunda serbest olduğu durum, davacının,
hakkını herhangi bir yol belirlemeksizin talep etmesi durumunda söz konusudur.
Şayet herhangi birini tercih ederse onu yapmak zorunlu olur.
Kadı Hüseyin bunu Kaffal
el-Kebır' e nispet ederek söylemiştir. Onun oğlu ise et- Tevşih adlı eserde
şöyle demiştir: Kendisinin belirlemesi sonucu belirgin hale gelinceye kadar
davacının bu seçeneklerin herhangi birisi üzerinde hakkı yoktur. Onun hakkı
yalnızca alacağını kurtarmaktır. Hakim bu konuda dilediği yolu seçebilir.
Zahir olan görüş budur.
Zilyedlik ile
yetinilemeyeceği görüşünü tercih ettiğimizde İbnü'rRif'a şöyle demiştir:
"Borcunu ödemekten
kaçınan kişi, malını kendisi satmayı gerçekleştirinceye kadar onu hapsetmek tek
seçenek olarak kalmaktadır."
4. Hakimin, iflas edip
kısıtlama getirilen kişinin bütün mallarını, o malların satıldığı pazarda
satması menduptur; çünkü o mala o pazarda daha çok kişi rağbet gösterir. Ayrıca
o pazarda satılması töhmetten daha uzaktır.
Gayrimenkul satımı
etrafa duyurulur ki rağbet edenler ortaya çıksın.
Hakim, bir malı, o malın
pazarından başka bir yerde emsal fiyatına satsa bu satım caiz olur.
Ancak malın kendi
pazarında satılmasında iflas eden kimse veya alacaklılar açısından bir amaç söz
konusu olursa bunun yapılması gerekli olur.
İsnevi şöyle demiştir:
Malın pazarında satılması, Maverdı'nin de belirttiği üzere malın taşınması
büyük bir masrafı gerektirmiyorsa geçerli olacak bir hükümdür. Şayet masrafı
gerektiriyorsa ve hakim de pazarda alış-veriş yapanların çağrılmasında maslahat
görürse bunu yapar.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Malın pazarda satılması, Pazar dışında mala daha fazla verilmeyeceğine dair bir
zan söz konusu olursa geçerli olur.
5. Hakim, iflas ve
kısıtlama kararı verdiği kişinin malını ancak ve ancak emsal fiyatına veya daha
yüksek fiyata, o bölgedeki para birimi üzerinden ve peşin olarak satabilir.
El-Muharrer'de açık
olarak ifade edildiği üzere bu zorunludur; çünkü tasarruf başkası için
olduğundan -tıpkı vekilin tasarrufunda olduğu gibi- maslahata riayet
zorunludur. Burada da maslahat belirttiğimiz şekilde tasarrufta bulunmaktadır.
İflas eden kişi ve
alacaklılar malın vadeli olarak veya o bölgedeki para birimi dışında bir para
üzerinden satımına razı olurlarsa, Mütevelli"nin belirttiğine göre bu da
caiz olur. Subkı ise başka bir alacaklının daha olması ihtimali sebebiyle bunun
itiraza açık olduğunu belirtmiştir.
6. Hakim, malın,
alacaklıların haklarının misline satılmasını maslahata uygun görürse bunu
yapması caiz olur.
7. İflas eden kişi
malını emsal fiyatına sattıktan sonra mala daha ~ fazla fiyat ödeyecek bir
istekli çıkarsa akit meclisinde bunu kabul edip önceki akdi bozması gerekir.
Şayet bunu kabul etmezse hakim müdahale ederek akdi bozar.
Ruyani et- Tecribe adlı
eserinde şöyle demiştir:
Alimler rehin ve vekalet
akdinde "ilk akid feshedilmez de akdin üzerinden yeniden satım
yapılabilecek kadar bir süre geçerse akit kendiliğinden fesholur"
demişlerdir. Bizim meselemizde de kı yas yoluyla aynı hüküm geçerli olur.
8. [İflas eden kişinin
malı satılığa çıkarıldığında bu] malı emsal fiyatına o bölgedeki para birimi
üzerinden satın alacak birisini bulmak mümkün olmadığında beklenmesi gerekir.
Nevevi, fetvalarında bu konuda görüş ayrılığının bulunmadığını söylemiştir.
[Soru] Rehin verilen mal satışa arz edilip
duyurulduktan sonra, iki adil kişi malın emsal fiyatının daha fazla olduğuna
şahitlik etseler bile teklif edilen fiyata satılır. İbn Ebu' d-Dem bu konuda
görüş ayrılığının olmadığını söylemiştir.
[Cevap] Rehin veren kişi, mülkü olan şeyi satıma arz
etmek suretiyle bu sonucu kendisi üstlenmiştir.
Selem yoluyla mal
siparişi alan kişinin durumu da rehin veren kişi gibidir, o da emsal fiyattan
daha pahalıya malı bulduğunda bu malı satın alıp teslim etmesi gerekir, çünkü
bunu üstlenmiştir.
9. Borç, iflas eden
kişinin malının satımından elde edilen altın-gümüş para cinsi dışında bir
cinsten veya başka bir türden ise [bakılır:]
[a] - Alacaklı ancak ve
ancak kendi hakkı ile aynı cinse veya türe razı oluyorsa [borçlunun satılan
malının bedeliyle] alacaklının hakkı satın alınır. Çünkü onun için yapılması
gereken budur.
[b] - Şayet alacaklı
[alacağının nakit cinsinden ödenmesine] razı oluyorsa, [satımdan elde edilen]
para buna sarf edilir. Selem, zimmette borç karşılığında satış gibi
karşılığında başka bir bedel almanın mümkün olmadığı akitler ile zimmet
kiralanması akdinde gerekli olan menfaat gibi durumlar bundan istisna edilir.
Alacaklı buna razı olsa bile bunların başka bir bedelle değiştirilmesi caiz
olmadığından bu caiz olmaz.
İbnü'n-Nakıb, Nevevl'den
"kitabet akdinin taksidi" konusunu buna bir itiraz olarak
nakletmiştir. Daha doğru görüşe göre efendinin bunu başka bir bedelle
değiştirme hakkı yoktur. Veliyyü'l-Irakl'nin belirttiği üzere bu bir itiraz
noktası teşkil etmez; çünkü kitabet akdinin taksitleri için tasarrufa kısıtlama
getirilmez, dolayısıyla burada bu taksitler kastedilmemiştir.
10. Hakim veya onun izin
verdiği kişi, ihtiyat en satılan malın bedelini teslim almadan önce malı karşı
tarafa teslim etmez. Şayet teslim ederse -tıpkı vekilin durumunda olduğu gibi-
bunun tazmin yükünü üstlenir. Tazmin, satılan malın değeri kadardır. [Zayıf]
bir görüşe göre satım bedeli kadardır. [Zayıf] başka bir görüşe göre ise iki
değerden hangisi daha az ise onun üzerindendir.
Bundan anlaşıldığına
göre, taksim zamanından önce vadesi dolsa bile veresiye olarak malın satımı
caiz değildir; çünkü veresiye olarak satma durumunda satım bedelini tahsil
etmeden önce malı teslim etmek gerekli olmaktadır.
Subki şöyle demiştir:
Hakimin tazminle yükümlü olmasının, bunu bilmeksizin yaptığında veya
haramlığına inandığı halde yaptığında söz konusu olması gerekir. Şayet bunu
kendi ictihadına dayanarak veya sahih bir taklide dayanarak yapıyorsa tazminle
yükümlü olmaz; çünkü bu durumda onun yanlış yaptığı kesin olarak söylenemez.
[Soru] Nevevl'nin genel nitelikli ifadesinin
kapsamından şunun istisna edilmesi gerekir: Kişi alacaklılardan birine bir şey
satıp da taksim sırasında satım fiyatı veya daha fazlası kadarının bu
alacaklıya düşeceği bilinirse, satım bedelini teslim almadan önce malın ona
teslim edilmesi caiz değildir. İhtiyata daha uygun olan, satım bedelinin onun
zimmetinde kalması olup ihtiyat bunun tahsil edilip geri verilmesinde değildir.
[Cevap] Buna şöyle cevap verilir: Satım bedeli alacağı
ile aynı cinsten ise takas söz konusu olur. Aynı cinsten değilse ve alacaklı
buna razı olursa, alacağını başka bir bedelle değiştirme söz konusu olur.
Herhalükarda satım bedelinin onun zimmetinde kalması halinde teslim
gerçekleşmemiş olur.
11. Hakimin, iflas eden
kişinin mallarının satımından elde ettiği parayı alacaklılar arasında tedrice
riayet ederek taksim etmesi menduptur. Böylece borçlu kişinin zimmeti borçtan kurtulmuş
ve alacaklılar da hakkına kavuşmuş olur. Alacaklılar taksimi talep ederlerse,
Subkl'nin birazdan gelecek ifadelerinden anlaşılacağı üzere hakimin bunu
yapması zorunlu olur.
12. Satımdan elde edilen
bedel az ve borçlar çok olduğu için bedelin taksim edilmesi zor olursa hakim
bunu taksim etmeyi erteleyerek taksimi kolayolacak kadar bir miktarın birikmesi
için bekleyebilir. Böylece zorluk giderilmiş olur. Hakim bunu güvenilir ve
ödeme imkanına sahip bir kimseye borç olarak verir.
Subki şöyle demiştir:
Paranın bu kişiye teslim edilmesine alacaklıların razı olması gerekir.
Ezrai: çünkü bundan
başka kişiler parayı ödemeyi geciktirebilirler" demiştir.
Şayet satım bedelinin bu
şekilde borç verilebileceği bir kimse bulunmazsa, alacaklıların razı olacağı
güvenilir bir kimseye emanet bırakılır. Hakim, töhmet söz konusu olacağı için
bu malı kendi elinde tutmaz.
Ezrai şöyle demiştir:
Şunu da söylemek mümkündür: Durum, taksimin geciktirilmesini gerektiriyorsa ve
hakim parayı tahsil ettiğinde bunu borç veriyorsa bu durumda müşteri, kendisine
borç verilmesi caiz olan kimselerden biri ise, satım bedelinin, taksim vaktine
kadar onun zimmetinde bırakılması mümkündür. Bunu müşteriden tahsil edip sonra
da borç vermeye çalışmanın bir anlamı yoktur. Çünkü hakim borç vermeye
elverişli bir kimseyi bulamayabilir.
Bu, güzel bir akıl
yürütmedir.
13. Alacaklılar,
satımdan elde edilen gelirin kime borç veya emanet verileceği konusunda görüş
ayrılığına düşseler yahut da güvenilmez bir kimseyi belirleseler, güvenilir kimseler
içinden hakimin belirleyeceği kimseye verilmesi daha uygun olur.
Şayet satımdan elde
edilen bedel, emanet bırakılan kişinin elinde iken onun bir kusur ve ihmali söz
konusu olmaksızın telef olursa bu, iflas eden kişinin tazmin yükümlülüğündedir.
14. Rafii ve Nevevı
şöyle demiştir:
Alacaklılar, satımdan
elde edilen bedelin taksim edilmesini isteseler, en-Nihaye'de "hakim bu
isteğe olumlu karşılık verir" şeklinde genel bir ifade kullanılmıştır.
Oysa zahir olan görüş buna aykırıdır.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği gibi en uygunu Subkl'nin belirttiği üzere bunu
"taksimin geciktirilmesinde bir maslahat olması hali'ne hamletmek,
en-Nihaye'deki görüşü de bunun dışındaki durumlara hamletmektir.
15. Alacaklı tek bir
kişi ise hakim satımdan elde edilen bedeli her teslim aldıkça ona teslim eder;
çünkü bunu hak sahibine teslim etmesi, başkasına borç olarak vermesi veya
emanet bırakmasından ~ daha iyidir.
Not: "Satımdan elde edilen gelirin
alacaklılara taksim edilmesi" hükmünden şu durum istisna edilir:
Efendisiyle özgürlük
sözleşmesi yapmış olan köle [mükateb] kısıtlandığında, kitabet akdinin
taksitlerinden, işlediği suçun diyetinden ve yaptığı ticari muameleden
kaynaklanan borçları bulunsa, daha doğru görüşe göre önce ticar'i muameleden
kaynaklanan borcu, sonra diyet borcu sonra da özgürlük sözleşmesinden doğan
borcu ödenir.
Ticari muameleden
kaynaklanan borcunun diğer ikisinden öne alınmasının sebebi şudur: Bu köle
diğer iki borcunu ödeyemez hale geldiğinde bu borçların kendisine ilişeceği bir
şey yani kölenin rakabesi vardır.
Diyet borcunun özgürlük
sözleşmesi borcundan önce gelmesinin sebebi ise şudur: Diyet borcu kesin olduğu
halde özgürlük sözleşmesinden doğan borç ortadan kalkma ihtimaline sahiptir.
Daha önce geçtiği
üzere" özgürlük sözleşmesinin taksidini yatıramayan köleye kısıtlama
getirilmez."
Bu hükümler, kısıtlama
altına alınmamış borçlunun mallarının satılması meselesinden farklıdır; çünkü
[hakim onun mallarını sattığında elde ettiği geliri] [alacaklılar arasında]
dilediği gibi taksim eder. Tasarrufun sahih olmasına nispetle bu görüş
zahirdir. Ancak caiz olmasına nispetle Subkl'nin de belirttiği gibi şöyle
olması gerekir: Alacaklılar eşit olduğunda ve haklarını derhal istediklerinde
bunlara eşit şekilde taksim edilmesi gerekir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
2. ALACAKLILARIN,
BAŞKA ALACAKLI OLMADIGINA DAİR ŞAHİT GETİRME ZORUNLULUĞU