İFLAS / TEFLİS |
4. İFLAS EDEN BORÇLUNUN
VE YAKINLARININ NAFAKALARININ KARŞILANMASI
[Hakim] malı taksim
edinceye kadar [borçlunun malından borçluya] ve borçlunun nafaka vermekle yükümlü
olduğu kişilere nafakasını verir. Ancak iflas eden kişi kazanç elde etmek
suretiyle bu mala ihtiyaç duymuyorsa o zaman nafakasını vermez.
1. Hakim, iflas eden
borçlunun mallarını taksim edinceye kadar bu maldan onun ve nafakası onun
tarafından karşılanan; eşi, akrabası, ümmü veled ve hizmetçisinin nafakasını
verir; çünkü bu mallar üzerindeki mülkiyeti kalkmadığı sürece bu kişi
"ödeme gücü bulunan kişi" hükmündedir.
Bu hüküm, kişinin
"kısıtlama kararından önce evlendiği karısı" hakkında geçerlidir.
Kısıtlama kararından
sonra evlendiği karısının nafakası ise bu maldan karşılanmaz. Ancak sonradan
doğan çocuğunun durumu farklıdır. Arada şu farkın olduğu söylenmiştir: Kişi
kendi isteğiyle evlenip kadın sahibi olduğu halde kendi isteğiyle çocuk sahibi
olamaz.
Kölenin nafakası
konusunda kölenin eskiden beri var olmasıyla kısıtlama sonrasında edinilmiş
olması arasında fark yoktur; çünkü köle bir maldır ve onun nafakasının
karşılanması alacaklıların yarannadır.
[Soru] Sefih olan kişi "bir çocuğun nesebinin
kendisine ait olduğunu" ikrar etse çocuğun nesebi ona bağlanır, çocuğun
nafaka masrafı devlet hazinesinden karşılanır. İflas eden kişinin durumunda da
aynısı olması gerekmez miydi?
[Cevap] Sefihin mal konusunda veya malı gerektiren
bir konuda ikrarda bulunması kabul edilmez. İflas eden kişinin ikrarı ise
bundan farklı olup, doğru olan görüşe göre kabul edilir. Netice itibarıyla
burada kişi bir borç ikrarında bulunmuştur. Kişinin borç ikrarı kabul edilir ve
bunu ödemesi gerekir. Nafaka vermenin gerekli olması haydi haydi gerekir. Çünkü
nafaka mala bağlı olarak gerçekleşir. Nitekim nesebin sabit olması da
kadınların doğuma şahitlik etmeleri sonucu doğumun sabit olmasıyla olur.
[Soru] Kişinin ikrarı niçin yeniden evlenmesi gibi
kabul edilmiyor?
[Cevap] Yeniden evlenmenin aksine kişinin bu ikrarda
bulunması [dinen] gereklidir.
[Soru] Sonraki de [dinen] gerekli olabilir; örneğin
koca, eşlerinden birine kasm konusunda haksızlık etmiş ve "kasmin zorunlu
olduğu" görüşünü dikkate alarak onu boşamıştır.
[Cevap] Kadının kendi hakkından feragat etmesi
suretiyle koca bu durumdan kurtulabilir. Nesep ise böyle değildir.
2. Kişi, kısıtlama
kararından sonra satım bedelini zimmetinden ödeme şartıyla bir cariye satın
alsa ve ondan bir çocuğu olsa, "bu durumda ümmü veled kılmak
geçerlidir" görüşünü benimsediğimizde, alimlerin sözünden anlaşıldığı
üzere bu durumda en uygun olanı bu cariyeye nafaka verilmesidir. Ümmü veled bu
konuda kişinin karısından farklıdır; çünkü -ümmü veledin aksine- kadın nikahı
feshettirme imkanına sahiptir.
3. İmam Şafii (r.a.)'nin
ifadelerine de uygun olan, mezhepte esas alınan görüşe göre, iflas halindeki
kişinin karısına "fakir kimse tarafından ödenen nafaka" kadar
verilir.
Ruyani ise buna aykırı
görüş belirtip ona "ödeme gücüne sahip olan kimse tarafından ödenen
nafaka" kadar ödeneceğini söylemiş ve gerekçesini de şu şekilde
belirtmiştir: Şayet bu kadına, ödeme darlığı içindeki kişinin nafakası kadar
verilirse akrabaya nafaka verilmez.
Bu görüş şu gerekçelerle
reddedilmiştir:
> Kadına nafaka verme
konusunda dikkate alınan zenginlik, akrabaya nafaka verme konusunda dikkate
alınan zenginlikten farklıdır. Çünkü akraba nafakası meselesinde "nafaka
ödeme gücüne sahip olan kişi", kendisi ve bakımında olan kişilerin yiyecek
masrafını karşıladıktan sonra elinde malı kalan kimsedir. Eşe verilen nafakada
"nafaka ödeme gücüne sahip olan kişi", geliri giderinden fazla olan
kişidir.
> Kadına verilen
nafaka, akraba nafakasının aksine zamanın geçmesiyle düşmez. Dolayısıyla
birincisinin [yani akraba nafakasının] gerekli olmaması, ikincisinin de [yani
eşin nafakasının da] gerekli olmamasını gerektirmez.
Alimler çocuğun velisi
ile ilgili olarak şunu söylemişlerdir: "Veli, bir talep olmadıkça çocuğun
yakınlarına nafaka veremez." Burada da aynısının olması gerekir. Hatta
burada diğer alacaklıların arasına katılma söz konusu olduğundan talebin
gerekliliği daha önceliklidir.
Not: Nevevı "nafaka vermekle yükümlü
olduğu" ifadesi yerine "masraflarını karşılamakla yükümlü
olduğu" demiş olsa daha uygun olurdu. Böylece ifadenin kapsamına nafaka,
giyecek, iskan, hizmetçi, taksimden önce ölenlerin techiz-tekfin masraflarını
da kapsardı. Çünkü bunların tümünü karşılamak kişi üzerine gereklidir.
4. Şayet iflas eden
kişinin kendisine uygun bir kazancı var da [kendisinin ve bakımında olan
kişilerin nafaka harcamalarının, mallarından yapılmasına] ihtiyaç yoksa o zaman
hakim ne borçluya ne de onun bakımında olan kişilere mallardan bir harcama
yapmaz. Aksine bu durumda kişinin kazancından bu harcama yapılır. Şayet kişinin
kazancı yeterli olmazsa, yetecek kısım malından tamamlanır. Kazancından
herhangi bir şeyartarsa bu da malına eklenir.
Kişinin kendisine uygun
olmayacak şekilde bir kazanç elde etme imkanı varsa bu -alimlerin zekatın
dağımı konusunda açıkça ifade ettikleri, ancak burada herhangi bir açıklama
yapmadıklarına göreyok hükmündedir.
Kişi kendisine uygun
olmayan yoldan kazanç elde etmeye razı olsa ve bu yol da [dinen] mübah olsa,
bunu yapmasına engel olunmaz.
Ezrai şöyle demiştir:
Bize kendi masraflarını karşılaması yeterlidir.
Kişi kendisine layık
olan bir işte çalışıp kazanmaktan kaçınırsa, metinden ve el-Matlab adlı eserin
ifadesinden anlaşıldığına göre nafaka masrafı malından karşılanır. Çünkü
kişinin "nafakay! kazancından karşılayamadığı" yönündeki açıklaması
tasdik edilir. İsnevı de bu görüşü tercih etmiştir. Mütevelli'nin sözünden ise
bunun zıddı anlaşılmaktadır ki Subkı de bu görüşü tercih etmiştir. İlk görüş bu
konuya ilişkin "iflas eden kişiden, mevcut olmayan bir şeyi elde etmesi
istenemez" şeklindeki kurala daha uygundur. Bu, Veliyyü'I-lrakl'nin şu
görüşünden daha uygundur: "Bu konuda bu olayın üç kere veya daha fazla
meydana gelmesi ile bir veya iki kere meydana gelmesi arasında bir ayrım
yapılırsa bu da uzak bir ihtimal sayılmaz."
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
5. MÜFLİSİN SATIMA
KONU OLAN MALLARI