MUĞNİ’L-MUHTAC

İFLAS / TEFLİS

 

8. BORÇLUNUN, ÖDEME GÜÇLÜĞÜ İÇİNDE OLDUĞUNU İDDİA ETMESİ

 

[Borçlu] ödeme güçlüğü içinde olduğunu iddia ettiğinde veya malını alacaklılar arasında taksim ettikten sonra başka mala sahip olmadığını ileri sürse, alacaklılar ise bunu inkar etse [bakılır:]

 

Borç, alım-satım veya borç verme gibi bir [ticarı] muameleden kaynaklanıyorsa borçlunun şahit getirmesi gerekir.

 

Aksi takdirde [yani borcun sebebi ticarı muamele değilse] daha doğru görüşe göre sözü yeminle birlikte kabul edilir.

 

Şahitler borçlunun "şu an" ödeme güçlüğü içinde olduğunu söyleseler bu kabul edilir.

Şahidin, borçlunun iç yüzüne dair haberinin bulunması şarttır. Kişi şahitlik ederken "bu şahıs ödeme güçlüğü içindedir" desin, "bu şahıs hiçbir şeye sahip değildir" demesin.

 

Kişinin ödeme güçlüğü içinde olduğu sabit olunca onun hapsedilmesi ve [alacaklılar tarafından] takip altında tutulması ca.İz değildir, aksine eli bollaşıncaya kadar kendisine süre tanınır.

 

Ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair şahit getirme imkanı bulamayan yabancı bir kimse için hakim onun durumunu araştırmak üzere birini görevlendirir. Görevli, borçlunun ödeme güçlüğü içinde olduğu konusunda bir kanaata [zann-ı galibe] sahip olursa buna dair şahitlik eder.

 

1. Borçlu,

> Ödeme güçlüğü içinde olduğunu iddia etse,

> Veya malını alacaklılara taksim ettikten sonra bundan başka bir mala sahip olmadığını ileri sürse,

 

[Bu iki durumda] alacaklılar [borçlunun] iddiasını kabul etmese [bakılır:]

 

[a] - Borç, alım-satım veya borç verme gibi ticarı bir muameleden kaynaklanıyorsa borçlunun birinci durumda ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair, ikinci durumda ise başka malı bulunmadığına dair şahit getirmesi gerekir; çünkü aslolan, muamelenin üzerinde gerçekleştiği durumun [yani ödeme imkanı bulunması halinin] devam etmesidir.

 

Bu gerekçelendirmeden anlaşıldığına göre "mal" ile kastedilen şey, varlığı devam edendir.

Et vb. gibi kalıcı olmayan malların hükmü ise birazdan gelecek kısım gibidir.

 

Not:  NeveVi'nin sözünden, "ödeme güçlüğünün" [alacaklının yeminden kaçınması üzerine borçluya] döndürülen yeminlede sabit olmayacağı anlaşılmakta ise de bu kastedilmemiştir.

Çünkü borçlu kişi, alacaklısı aleyhinde onun kendisine iflas durumunu veya malının telef olduğunu bildirdiğini iddia etse, alacaklı "bunu bilmediğine" dair yemin eder. Şayet yeminden kaçınırsa borçlu kişi yemin eder ve bu durumda onun iflası sabit olur.

 

Bundan da anlaşıldığına göre "hakimin borçlunun ödeme güçlüğü içinde olduğunu bilmesi yeterli değildir". Cüveynı bunu açık olarak ifade etmiş ve "çünkü bu bir zandır, kesin bilgi değildir." demiştir. Ancak Rafiı ve Nevevı "hakimin kendi bilgisine göre hüküm vermesi" meselesinde buradaki zan kelimesinin gerçek anlamını göstermeyip güçlü zan anlamında olduğunu belirtmişlerdir.

 

Burada söz konusu zanna göre hakimin hüküm verileceği anlaşılmaktadır ki zahir olan da budur.

 

[b] - Şayet borç başka bir sebeple yani ticarı bir muamele dışında bir sebeple gerçekleşmişse ["ödeme güçlüğü içinde olduğunu" veya "başka malı olmadığını" iddia eden borçlunun sözü kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu borç ister kefil olma, [evlilik akdi yapıp] mehir verme gibi kişinin kendi isteğiyle sabit olsun isterse diyet gerektiren bir suç işleme veya telef edilen bir malı tazmin getme gibi kişinin isteği dışında sabit olsun yeminle birlikte borçlunun sözü kabul edilir; çünkü aslolan kişinin malının olmamasıdır.

 

Bu gerekçelendirme, meselenin "bu durum öncesinde malı olduğu bilinmeyen bir kimse" ile ilgili olduğunu göstermektedir. Bu yüzden et- Tenbih 'te şöyle denmiştir: Kişinin bundan önce malı bulunduğu biliniyorsa, ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair şahit getirinceye kadar hapsedilir."

 

[İkinci görüş]

 

Kişinin sözü [bu durumda da] ancak şahitler getirmesi halinde kabul edilir. Çünkü hür kimse normal şartlar altında bir şeylere sahip olur.

 

Rafii de bu meselenin gerekçesini bu şekilde belirtmiştir.

 

El-Kifaye'de bu gerekçeye şu ~ekilde itiraz edilmiştir: Bu gerekçe, kişinin malını taksim etmesi meselesinde uygun düşmemektedir; çünkü görünürdeki durumun gereği yerine gelmiş ve buna göre amel edilmiştir.

 

[Üçüncü görüş]

 

Borç, kişinin kendi isteğiyle gerçekleşmişse şahit getirmedikçe iddiası kabul edilmez. Borç kişinin isteği dışında meydana gelmişse yeminle birlikte sözü kabul edilir. Arada şu fark vardır: Görünürdeki duruma göre kişi ödemeye güç yetiremeyeceği bir borçla zimmetini meşgul etmez. Bu ayrım kişinin zimmetinde mal bulunduğuna dair daha önce bir ikrarının bulunmaması haline özgüdür. Şayet kişi daha önce böyle bir ikrarda bulunmuş ve daha sonra da ödeme güçlüğü içinde bulunduğunu söylemişse, Kaffa]'in fetvalarında yer aldığına göre "malının elinden gittiği ne dair" şahit getirmedikçe iddiası kabul edilmez.

 

Not:  Kişi, Zeyd'e olan borcunu "falan vakitte ödeyeceğim" şeklinde yemin etse sonra da süre dolmadan önce ödeme güçlüğü içine girse, malı bulunduğu bilinmediği sürece bu kişi yeminini bozmuş olmaz. Bu cevabı bana Hocam Remli söylemiştir. Bu, çokça gerçekleşen bir meseledir.

 

2. Kişinin "şu an" ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair getirdiği şahitler diğerlerine kıyasla kabul edilir. Bu şahitlik her ne kadar olmayan bir şey hakkında şahitlik ise de tıpkı "bu ölen şahsın şunlardan başka mirasçıları yoktur" diye şahitlik etme durumunda olduğu gibi ihtiyaç sebebiyle kabul edilir.

 

3. Şahidin kabul edilmesi için;

 

a. İki kişi olması,

b. Ödeme güçlüğü içinde olan kişinin iç yüzünden haberdar olması gerekir. Bu da uzun süre onunla komşuluk etmek, ortaklık yapmak vb. yollarla olur. Çünkü kişinin malı gizli olmaz. Bu yüzden yalnızca görünürdeki duruma dayanmak yeterli olmaz.

 

4. Hakim, şahidin bu özellikte olduğunu bilirse onun şahitliğini kabul eder, aksi takdirde şahidin "bu kişi ödeme güçlüğü içindedir" sözünü kabul etmesi ca.izdir. Rafii ve Nevevi, Cüveyni'den bunu nakletmişlerdir. Cüveyni ise bunu imamlardan açık olarak aktarmıştır.

 

Rafii ve Nevevi "şahitlerin güvenilirliklerinin tespiti" konusunda şunu zikretmişlerdir:

Hakimin güvenliği tescil edecek kişinin bu sahada uzman olduunu bilmesi veya bu kişinin ancak güvenilir olan kişiyi tezkiye edeceğini bilmesi gerekir.

 

İsnevi "bu mesele de böyle olmalıdır" demiştir. Bana göre de böyledir.

 

Bu, ödeme güçlüğü konusundaki şahittir. Malın telef olması konusundaki şahide gelince onun işin iç yüzünü bilmesi şart koşulmaz. O durumda şahsın ödeme güçlüğü içinde olduğu yeminle birlikte tasdik edilir.

 

5. Borçlunun "ödeme güçlüğü" içinde olduğuna dair şahitlik eden iki kişi "bu şahıs ödeme güçlüğü içindedir" şeklinde şahitlik etsin! "Bu kişi herhangi bir şeye malik değildir" demesin; çünkü kişinin bir başkasının herhangi bir şeye sahip olmadığını bilmesi mümkün değildir.

 

Rafii ve Nevevl'nin belirttiği üzere bu durumda şahitlik eden kişiler, olumlu ve olumsuz ifadeyi birlikte zikrederek şöyle derler: "Bu kişi ödeme güçlüğü içindedir, günlük azığı ve üzerine giydiği elbise dışında herhangi bir şeye sahip değildir."

 

Bulkini şöyle demiştir: Bu doğru değildir; çünkü kişi ödeme güçlüğü içinde olduğu halde bunlar dışında başka şeylere sahip olabilir. Örneğin kişinin "namazların kısaltılabileceği kadar bir uzaklıkta" veya daha ötede malı bulunuyor olabilir. Ayrıca kişi günlük yiyeceğini kazanarak elde edebilir, üzerine giydiği elbise de kendisine uygun olandan daha üstün olabilir. Bu durumda kişi ödeme imkanına sahip bir şahıs durumunda olur. Burada izlenmesi gereken yol, şahitlerin "kişinin ödeme güçlüğü içinde olduğu, bu borçtan herhangi bir şeyi ödeme konusunda şer'! anlamda aciz olduğu"na dair şahitlik etmeleridir.

 

Bu, güzel bir görüştür.

 

6. "İki erkek şahit" ifadesi, bu konuda tek bir erkekle birlikte iki kadının veya bir erkekle birlikte davacının yemininin yeterli olmayacağını, üç şahidin ise şart olmadığını ifade etmektedir.

 

[*] - Müslim'de yer alan bir hadise göre, bir adam Hz. Peygamber (s.a. v.)' e gelerek malına bir Metin isabet ettiğini belirterek kendisine zekat verilmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), kavminden üç tane aklı başında adamın buna şahitlik etmesini istedi. (Müslim, Müsakat, 3952)

 

Bu hadis, "ihtiyata uymak amacıyla böyle yapılmıştır" şeklinde yorumlanır.

 

Nevevl'nin "ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair şahit getirme" durumunda kişiye yemin ettirmekten bahsetmemiştir. Bundan yemin ettirmeye gerek olmadığı anlaşılmaktaysa da

bu kastedilmemiştir. Aksine hasmın talep etmesi durumunda kişinin ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair yemin etmesi istenir. Çünkü bu kişinin gizli malı bulunabilir.

 

7. Alacaklı olan kimse kısıtlı bir şahıs ise yahut ortada bulunmayan bir şahıs ise yahut da kamuya ait bir alacak söz konusu ise ["ödeme güçlüğü içinde olduğunu iddia eden" kişiye] yemin ettirilmesi talebe bağlı değildir. Kaffal'in belirttiği üzere şahidin getirilmesinden sonra kişi yemin eder.

 

8. Malını tüketmiş olduğuna dair şahit getiren kişinin bu konuda ayrıca yemin etmekle yükümlü tutulmayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur; çünkü bu, şahitlerini yalanlamak anlamına gelir.

 

9. Borçlu kişi kendisinin ödeme güçlüğü içinde olduğunu alacaklıların da bildiğini iddia ederse alacaklılara "bu şahsın ödeme güçlüğü içinde olduğunu bilmiyoruz" şeklinde yemin ettirebilir. Şayet yemin ederlerse borçlu kişi hapsedilir.

 

Borçlu kişi aynı şekilde ikinci defa, üçüncü defa ... alacaklıların kendisinin ödeme güçlüğü içinde olduğunu bildiğini iddia etse, alacaklılar, hakimin "borçlu bu alacaklılara eziyet etmeyi istiyor" kanaatine sahip oluncaya kadar yemin eder.

 

10. Borçlunun "ödeme güçlüğü" içinde olduğu sabit olduktan birkaç gün sonra alacaklılar onun bir mal elde ettiğini iddia edip bu malı hangi yolla elde ettiğine dair bir sebep zikretseler -bu iddiaları ile borçluya eziyet etme gibi bir niyetlerinin olduğu ortaya çıkmadığı sürece- borçludan yemin etmesini isteyebilirler.

 

11. İflas durumunda olan bir kimsenin zengin olduğuna dair şahitlik yapıldığında bu zenginliğin sebebinin ne olduğununun açıklanması şarttır; çünkü "ödeme güçlüğü içinde olmak" nasırki işi bilenlerin şahitliği ile sabit oluyorsa zenginlik de böyledir. Bunu Kaffal fetvalarında belirtmiştir.

 

12. Ödeme güçlüğü içinde olan kişi bir mal elde etse ve bunun bir başka şahsa ait olduğunu ikrar etse [bakılır:]

 

[a] - Lehine ikrarda bulunulan kişi bunu kabul etse malı teslim alır, bu mal üzerinde alacaklıların hakkı bulunmaz. Ödeme güçlüğü içinde olan kişiye "lehine ikrarda bulunduğu kişiyle gizli bir anlaşma yapmadığı"na dair yemin ettirilemez; çünkü bu kişi ikrarından dönse bile sözü kabul edilmez.

 

[b] - Lehine ikrarda bulunulan kişi bu ikrarı yalanlasa alacaklılar bu malı alırlar. Kişinin malın kendisine ait olmadığı konusundaki sözünün yalan olduğu ortaya çıktığı için, o malın başkasına ait olduğu şeklindeki ikrarına bakılmaz.

 

[c] - Kişi, ortada olmayan bir şahıs lehine malı ikrar etse o kişinin gelmesı vaktine kadar beklenir. Kişi geldikten sonra ikrarı doğrularsa malı alır, doğrulamazsa alacaklılar malı alır.

 

[d] -Kişi malın bilinmeyen bir kimseye ait olduğunu ikrar etse -alimlerin sözünden anlaşıldığına göre- bu ikrar kabul edilmez. Ruyani ve başkaları bunu açıkça ifade etmişlerdir.

 

[e] - Ezral'nin de belirttiği üzere zahir olan; çocuk vb. şahıslar lehine yapılan ikrar da ortada olmayan şahıs lehine yapılan ikrar gibidir. Ancak çocuğun velisi ikrarı doğrularsa [çocuğun ergenliğe erişmesine kadar] beklenmez.

 

13. Bir grup şahit "kişinin ödeme güçlüğü içinde bulunduğuna", bir başka grup şahit ise "kişinin malının bulunduğuna dair" şahitlik etmek suretiyle iki grup şahit arasında çelişki ortaya çıksa, ne zaman bir gruptaki şahitler şahitlik etse ardından diğerleri gelip "kişinin durumunun şahitlik edilenden farklı olduğuna dair" şahitlik etseler bu sonuna kadar kabul edilip sonraki şahitlerin dediği mi esas alınır? İbnü's-Salah, şahitlik tekrarlansa bile bu tekrarlanmadan dolayı bir kuşku söz konusu olmuyorsa iki şahitlikten sonrakine göre amel edileceğine dair fetva vermiştir. Ödeme güçlüğünün bulunduğuna dair şahitlik eden kimselerin şahitliği tekrarlandığında şüphe doğurmaktan geri kalmaz.

 

14. Kişinin ödeme güçlüğü içinde olduğu hakim nezdinde sabit olsa, borçlu kişi hakim tarafından hapsedilemez ve takip altına alınamaz, eli genişleyinceye kadar kendisine süre tanınır. Bunun nedeni daha önce geçen ayettir. (Bakara, 280) Ancak ödeme güçlüğü içinde olduğu hakim nezdinde sabit olmayan kişinin hapsedilmesi ve takip altına alınması caizdir.

 

Ancak gerek erkek olsun gerek olmasın kişinin üst soy hısımları [baba, ana, dedeler, nineler] çocuğa olan borç sebebiyle hapsedilmez. Alt soy hısımları da küçük veya kötürüm bile olsa hapsedilmez; çünkü hapis bir cezadır, babaya çocuğu sebebiyle ceza verilemez. Bu konuda nafaka borcu ile başka bir borç arasında fark yoktur.

 

Aynı şekilde, efendisiyle kitabet akdi yapmış köle kitabet taksidini ödeyememe sebebiyle hapsedilmez. Yine bir işi bizzat yapmak üzere ücretle tutulmuş olan kişinin hapiste işini yapması mümkün değilse -kiralayan şahsın hakkının önceliği sebebiyle- tıpkı rehin akdinde olduğu gibi hapsedilmez. Şayet kişinin kaçmasından korkulursa hakim uygun göreceği tarzda ondan güvence alır. Ayrıca çalışma hapsin aksine hak sahibinin bizatihi amaçladığı bir şeydir. Hapis ise doğrudan amaçlanan bir şeyolmayıp başka bir şeyin aracıdır. Nevevı er-Ravda'mn kiralama bölümünde Gazall'nin fetvaları arasında bunu nakletmiş ve kabul etmiştir.

 

Subki şöyle demiştir: Buna kıyasla şu söylenebilir: Bir işi bizzat yapmak üzere ücretle tutulmuş kimsenin mahkemeye gelmesi talep edildiğinde şayet onun gelmesi, ücretle tutan kişinin hakkını geçersiz kılıyorsa o kişinin mahkemeye getirilmemesi uygun olur. Buna "bir kadın evli bile olsa erkeklerle birlikte oturan kadın mahkemeye getirilir. Bu konuda alimlerimizin ittifakı vardır" denilerek itiraz edilemez; çünkü ücretle çalıştırmanın belirli bir süresi vardır.

 

Subkl'nin ifadesinden şu anlaşılır: Belirli bir süreyle emeğinin başkasına ait olması vasiyet edilen köle de tıpkı ücretle tutulan kişi gibidir. Şayet belirli bir süre söz konusu değilse onun durumu evli kadının durumu gibidir.

 

Not:

1. Hasta kişi, bekar kız ve yolda kalmış kimse borç sebebiyle hapsedilmez, bunlar için vekil tayin edilir. Çocuk, deli, bebeğin babası, ve borcun kendi muamelelerinden kaynaklanmadığı vekil ve kayyim gibi kimseler borç sebebiyle hapsedilmez.

 

2. Borç kendi tasarrufundan kaynaklanmışsa güvenilir şahıs konumundakiler hapsedilebilir.

 

3. Suç işlemiş köle ve onun efendisi diyeti ödemek veya kölenin satılması şıklarından birini tercih etmek üzere hapsedilemez. Bu durumda efendi kölesini satmaktan ve fidye ödemekten kaçınırsa köleyi almaya istekli biri bulunursa satılır.

 

4. Ödeme gücüne sahip olan kişiden borç talep edildiğinde imkanı ölçüsünde derhal ödemelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) "ödeme imkanına sahip olan kişinin borcunu geciktirmesİ zulümdür" buyurmuştur.(Buhari, Havale, 2287; Müslim, Müsakat, 3978)

Kişi, karşı taraftan bir talep olmadıkça "geciktiren / oyalayan" kişi olarak nitelenmez. Şayet kişi borcunu ödemekten kaçınırsa hakim bunu emreder. Kişi, görünürde malı olduğu halde borcunu ödemekten kaçınırsa, elindeki mal borçla aynı cinsten ise hakim borcu bu maldan veya başka bir maldan öder. Hakim malını onun yerine satar. Mal hakimin yetki alanında olmasa bile hüküm böyledir. Bunu Kadı Hüseyin ve Kamulı açık olarak belirtmiştir. Yahut da hapsetmek vb. şekillerdeki bir tazir cezası ile birlikte kişiyi satmaya zorlar. Ancak alacaklının talebi olmaksızın -borç, günah bir sebeple meydana gelmiş olsa bile- borcun ödenmesi gerekmez. Bu durumda günahtan kurtulmuş olmak için borcun ödenmesinin farz olması bununla çelişmez; çünkü burada "vadenin gelmiş olması sebebiyle ödemenin gerekli olması" meselesinden bahsetmekteyiz.

 

5. Borcunu ödemekten kaçınan kişiden alacaklı olan şahıs, borçlunun tasarruflarına kısıtlama getirilmesini talep etse, borçlunun malını telef etmemesi için onun isteğine olumlu karşılık verilir. Borçlunun malı olduğu bilindiği halde malını gizler de alacaklı onun hapsedilmesini isterse önce malını ortaya çıkanneaya dek hapsedilir ve tasarruflan kısıtlanır. Şayet hapis cezası onu engellemez de hakim ona sopa atılmasını veya bir başka cezayı uygun görürse -verilen cezaların toplamı [en düşük] had cezasından daha fazla olsa bile- bu ceza uygulanır. Birinci borçtan kurtuluncaya dek borçluya tazir cezası uygulanmaz.

 

6. Peşin alacağı bulunan bir kimse -zımın! bile olsa- ödeme gücüne sahip borçlunun, ölüm riski bulunan bir yolculuğa çıkmasının vb. engellenmesini, davayı hakime götürüp ondan borçlunun borcunu ödeyinceye dek yolculuktan engellenmesini talep etmek suretiyle borçluyu alıkoymak isteyebilir. Çünkü borçlunun bu borcu ödemesi, yolculuk yapmasının aksine farz-ı ayndır. Ancak hazır olan kişinin malından borcu ödeyecek bir kimse borçlunun yerini alırsa o zaman alacaklı kişi borçlunun yolculuğa çıkmasına engel olamaz.

 

7. Vadeli borcu bulunan kimseye gelince; alacaklı, onun -Cİhad vb. gibi ölüm riski bulunan bir yolculuk da olsa- yolculuk yapmasını engelleyemez. Borcun vadesi yakın olsa bile alacaklı, borçlunun yolculuğa çıkmasını engelleyemez; çünkü şu an itibarıyla alacağı isteme hakkı doğmamıştır.

 

8. Vadeli borcu bulunan kimse rehin vermek, kefil getirmek veya şahit tutmakla yükümlü tutulamaz; çünkü burada ihmalkarlık alacaklıdan kaynaklanmıştır. Zira o, herhangi bir rehin ve kefil olmaksızın borcun vadeli olmasına razı olmuştur. Alacaklı, vade tarihinde alacağını isteyebilmek için borçlusu ile birlikte yolculuğa çıkabilir. Ancak sürekli kendisini gözetleyen bir kimse gibi yanında bulunmaması gerekir; çünkü bu ona zarar verir.

 

15. Ödeme güçlüğü içinde olduğuna dair şahit getirme imkanı bulunmayan yabancı kimsenin durumunu olabildiğince araştırmak üzere hakimin iki kişiyi görevlendirmesi zorunludur. Bu iki görevli, şahsın ödeme güçlüğü içinde olduğu kanaatine ulaşırsa bu konuda şahitlik ederler ki borçlu hapiste uzun süre kalmasın.

 

Nevevi'nin sözünün zahirinden bu durumda şahsın hapsedilmeyeceği, durumunu araştırmak üzere baştan itibaren iki görevli belirleneceği anlaşılmaktadır. Eş-Şerh u 'l-kebir ve er-Ravda'nın "şahitlerin güvenilirliklerinin tespiti" konusundaki ifadelerinden de bu anlaşılmaktadır. Ancak RMiı ve Nevevl'nin bu konudaki ifadelerinin zahirinden anlaşıldığına göre hakim bu işi, borçlu hapiste iken yapar. Yukarıdaki gerekçe de bunu göstermektedir.

 

16. Ödeme güçlüğü içinde olup borcu sebebiyle hapsedilmiş olan kişi Cuma namazını kılmamaktan dolayı günahkar olmaz; çünkü mazurdur. Şayet maslahat gerektiriyorsa hakim borçlunun Cuma namazı kılmasını engelleyebilir. Yine hakim, hapisteki kişinin karısı ile cinsel ilişkide bulunmasını ve arkadaşları ile görüşüp-konuşmasını da engelleyebilir.

Ancak hakim, kişinin karısının "yiyecek getirmek" vb. sebeplerle hapiste olan kişinin yanına gelmesine engelolamaz.

 

17. Hakim, hapiste olan kişinin hastalık vb. sebeplerle bir ihtiyaç söz konusu olmadıkça reyhan vb. güzel bitkileri koklamasını engelleyebilir, ancak -kişi ödeme gücü bulunduğu halde ödememekte ısrar eden bir şahıs olsa bile- hapiste iken sanatını icra etmesine engelolamaz.

 

18. Hapiste olan kişi kendi nafakasını karşılamakla yükümlüdür. Hapiste kaldığı yerin ücretini de öder; çünkü bu, mekanın ücretidir.

 

19. Bir kadın borcu sebebiyle hapsedilmiş olsa, borç şahitlerle sabit olmuş olsa bile hapiste olduğu olduğu sürece kocanın nafaka verme yükümlülüğü bulunmaz. Bu şuna benzer: Bir kadınla [kocası dışında biri] şüphe yoluyla ilişkide bulunsa ve kadın bundan dolayı iddet beklese, bu durumda kadın mazur olduğu halde kocasının nafa ka verme yükümlülüğü kalkar. Bunun mefhum-ı muhalifinden şu anlaşılmaktadır: Koca, karısının borç almasına izin verse kocanın karısına nafaka verme yükümlülüğü düşmez.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin Ezrai'ye tabi olarak belirttiği üzere burada en uygun görüş kadının nafaka hakkının olmadığı görüşüdür. Bu şuna benzer: Koca, karısının hacca gitmesine izin verdiği halde kendisi karısıyla birlikte hacca gitmese bu durumda kadın nafaka almaya hak kazanamaz.

 

20. Hapiste olan kişinin başka bir borcu daha bulunsa o iki borç sebebiyle hapiste tutulmaya devam eder. Bu borçlardan yalnızca birini ödediğinde salınmaz.

 

21. Hapiste olan kişi davasının dinlenmesi için hapisten çıkar.

Deli olan birisi hapisten mutlak olarak, hasta olan kişi ise kendisini tedavi edecek birini bulamazsa hapisten çıkar. Şayet hapishanede tedavi ediliyorsa hapisten çıkamaz. Hasta birisi ilk olarak hapse konmaz.

 

22. Hapiste olup da "ödeme gücü içinde bulunduğu" sabit olan kimse -alacaklının izni olmamış olsa bile- hapiste kalmasını gerektiren durum ortadan kalktığından hapisten çıkarılır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

1. FESHİN SÖZ KONUSU OLABİLECEğİ AKİTLER