İFLAS / TEFLİS |
2. FESHİN ŞARTLARI
A. SATIMIN PEŞİN BEDEL KARŞILIĞI
YAPILMIŞ OLMASI
B. SATIM BEDELİNİ TAHSİL ETMENİN
İMKANSIZ HALE GELMESİ
C. SATILAN MALIN MÜŞTERİNİN
MÜLKİYETİNDE BULUNMASI
D. SATILAN MAL ÜZERİNDE BAĞLAYICI BİR
HAKKIN BULUNMAMASI
A. SATIMIN PEŞİN BEDEL
KARŞILIĞI YAPILMIŞ OLMASI
[İflas etmiş kimseye mal
satmış olan şahsın] satım akdinden caymalsılnın bazı şartları vardır:
Bunlardan birisi satım
bedelinin peşin olmasıdır.
Satım akdinden
cayabilmenin bir takım şartları vardır. Bunlardan birisi satım bedelinin ödenme
vaktinin cayma anında gelmiş olmasıdır. Bu şarta göre satım bedelinin ödenme
vadesi varken akitten caymak geçerli olmaz; çünkü vadeli olan alacak istenemez.
Bundan anlaşıldığına
göre "her bir ay geçtikten sonra o ayın kirasının hak edildiği kira
akdi"nde de fesih söz konusu olmaz; çünkü ay geçmeden önce, henüz süre
gelmediğinden akdi feshetmek mümkün olmadığı gibi, ay geçtikten sonra da
menfaat ortada kalmadığından akitten caymak mümkün olmaz. Bu, satılan malın
telef olması gibidir.
İbnü's-Salah
fetvalarında buna dikkat çekmiştir. Ancak kişi, ücretinin bir kısmı peşin bir
kısmı veresiye olmak üzere bir şey kiralasa, Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de
belirttiği üzere zahir olan "peşin olan kısımda kendi payı oranında feshin
mümkün olması" görüşüdür.
Not: Nevevı'nin ifadesinin kapsamına şu da
dahildir:
Peşin bedelle mal satma,
Daha doğru görüşe göre veresiye
bedelle satım yapıldığı halde kısıtlama öncesinde vadenin dolması,
Eş-Şerh u' s-sağır' de
daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre vadenin kısıtlama tarihi sonrasında
dolması halinde de hüküm böyledir. Er-Ravda'nın ziyade hükümlerinde Nevevı
"el-Veciz'de daha doğru görülen hüküm budur" demiş, kendisi görüş
belirtmemiştir.
Eş-Şerhu'l-kebır'de bu
mesele hakkında bir tercihte bulunulmamıştır.
B. SATIM BEDELİNİ
TAHSİL ETMENİN İMKANSIZ HALE GELMESİ
[Bu şartlardan bir
diğeri de] iflas sebebiyle satım bedelini tahsil etmenin imkanının kalmamış
olmasıdır. Müşteri, ödeme gücüne sahip olduğu halde satım bedelini ödemekten
kaçınsa veya kaçsa daha doğru görüşe göre fesih söz konusu olmaz.
1. Bu şartlardan birisi
de satım bedelinin, iflas sebebiyle tahsil etmenin imkanının kalmamış
olmasıdır.
Buna göre; iflasın söz
konusu olmadığı bir durumda müşteri ödeme gücüne sahip olduğu halde satım
bedelini ödemekten kaçınsa veya kaçsa yahut geride mal bırakarak ölse ve
mirasçısı satım bedelini ödemekten kaçınsa [satıcı akdi feshetme hakkına sahip
olur
"mu? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu durumda fesih söz konusu olmaz; çünkü satım bedelini hakime müracaat etmek
suretiyle tahsil etmek mümkündür.
Satım bedelini ödeme
konusunda nadiren meydana gelebilecek bir acziyet durumu varsayılsa bile bu
dikkate alınmaz.
[İkinci görüş]
Satım bedelini şu an
tahsil etmek imkanı kalmadığından gelecekte de tahsil etmek beklenmediğinden
satıcı akdi feshedebilir. Bu durumda kişinin durumu iflasa benzemiştir.
2. Nevevı
"iflas" sözcüğünü zikretmek suretiyle, satım bedelinin cinsinin
piyasada kalmamış olması sebebiyle ödemenin yapılamaması durumunu da dışarıda bırakmış
olmaktadır; çünkü bu durumda satım bedelinin başka bir şeyle değiştirilmesi
mümkündür.
İsnevi bunu şu
gerekçeyle problemli bulmuştur: Üzerine akit yapılan şeyortadan kalktığında,
onunla amaçlanan şeyortadan kalktığından fesih caiz olur.
Rafii "satılan
malın telef olması" meselesinde bu görüşü tek görüş olarak belirtmiştir.
Yine "muayyen satım bedelinin telef edilmesinin satılan malın telef olması
gibi" olduğunu belirtmiştir. Buna göre muayyen satım bedelinin telef
edilmesi de muhayyerliği gerektirir.
Satım bedelinin
kendisinin telef olması durumunda aynı cinsten veya türden başka bir şeye
başvurmak mümkün olduğu halde fesih ca.iz olunca cinsinin telef olması
durumunda fesih öncelikle caiz olur.
Buna şöyle cevap
verilmiştir: Burada mülkiyet güçlüdür; çünkü bedel zimmettedir. Bu yüzden fesih
uzak bir ihtimaldir. Diğer meselede ise mülkiyet zayıftır; çünkü mesele,
üzerine akit yapılan şeyin belirli olması ile ilgilidir. Böyle bir şey yabancı
bir şahsın telef etmesi sonucu teslimden önce telef olursa akdin feshi caiz
olur. Hatta burada şu da söylenebilir: Akde konu olan şeyin semavı bir afetle
telef olması durumunda akdin kendiliğinden fesholması gibi bu durumda da akit
kendiliğinden fesholur.
Not: Nevevl'nin sözünden şu anlaşılmaktadır: Satım
bedeline kefil olan, borcu kabul eden, ödeme gücüne sahip bir şahıs bulunsa,
satıcı akdi feshedemez.
Bu doğrudur.
İbnü'l-Mukrı'nin tercih ettiğine göre kefil olma asıl borçlunun izni olmaksızın
gerçekleşmiş olsa bile hüküm böyledir. Çünkü kefilolan kişi yoluyla satım
bedelini elde etmek mümkün olduğundan iflas sebebiyle tahsil imkansız hale
gelmemiştir.
Müşteri inkar etse ve
satıcının şahitleri bulunmasa veya müşteri ödeme güçlüğü içinde olsa iflas
sebebiyle satım bedelini tahsil imkansız hale geldiği için satıcı akitten
cayabilir.
Satıcının elinde satım
bedelini kendisinden tahsil edebileceği rehin bulunsa -bu mal başkasından ödünç
alınmış olsa bile- satıcı akitten dönemez. Şayet bu rehin alacağı
karşılamıyarsa, kalan borca tekabül eden kısımda akitten dönebilir .
Alacaklılar satıcıya
"satım akdini feshetme, satım bedelini tahsil etme konusunda seni öne
geçirelim" deseler [bile] satıcı akdi fesh edebilir.
İflas eden kişiden
alacaklı olan şahıslar veya mirasçısı [iflas eden kişiye mal satmış olan ve]
akdi feshetme hakkı olan satıcıya "akdi feshetme, satım bedelini tahsil
etme konusunda seni öne geçirelim" deseler [bile] satıcı akdi
feshedebilir. Çünkü öne geçirmede bir minnet altında kalış ve başka bir
borçlunun ortaya çıkma korkusu söz konusudur. [Zayıf] bir görüşe göre bu
durumda satıcının fesih hakkı yoktur.
Not:
1. Er-Ravda'da konunun
sonunda şu ifade yer almıştır:
Alacaklılar, çamaşırları
temizleyen kişiye "ücretini al ve bırak da biz kumaş sahibi ile ortak
olalım" dese, daha doğru görüşe göre işçi bunu kabule zorlanır. Bu, ala
caklılar tarafından öne
geçirilen satıcı gibidir.
Alimler bu benzetme
konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bazıları şöyle demiştir:
Bu, e'i-Şerhu'l-kebir'in kötü bir nüshasında yer alan yanlış bir ifadedir.
Diğer nüshalarda doğru bir şekilde yer almaktadır.
Burada en iyisi şunu
demektir: Bu görüş, söz konusu durumda akdin feshedilmeyeceği görüşü dikkate
alınarak yapılmış bir detaylandırmadır.
Görüş ayrılığı,
alacaklılar satıcıyı müflisin malından verme konusunda öne aldıkları durumda
söz konusudur. Şayet kendi mallarından ona ödeme yapmak suretiyle onu öne
alırlarsa bu durumda satıcının kesin olarak akdi feshetme hakkı vardır.
2. Müşteri iflas halinde
iken ölse ve mirasçısı satıcıya "akdi feshetme sana terikeden öncelikli
ödeme yapayım" dese bunun durumu, alacaklıların "seni öne
geçirelim" demeleri gibidir.
Mirasçı "sana kendi
malımdan ödeme yapayım" dese bununla ilgili iki görüş vardır.
Doğruya daha yakın olanı
-İbnü'l-Mukrı'nin tek görüş olarak belirttiği üzere- bu durumda mirasçının
isteğine olumlu karşılık vermek gereklidir. Çünkü terike miras bırakanın mülkü
olup bu mesele rehin malın rehinlikten kurtarılması gibidir. Ayrıca mirasçı
miras bırakan kişinin yerini aldığından satın alınan malı kurtarma hakkı
vardır.
3. Alacaklılardan biri
veya tümü yahut yabancı birisi satım bedelini kendisi ödese, satıcı akdi
feshetme hakkına sahiptir. Çünkü bunu kabul etmesi kendisini minnet altında
bırakır, ayrıca hakkını ortadan kaldırır. Şayet karşılıksız olarak bedeli
ödeyecek kişinin isteğine olumlu karşılık verir de daha sonra başka bir
alacaklı ortaya çıkarsa, o alacaklı, satıcının tahsil etmiş olduğu miktarda ona
katılamaz, çünkü bir görüşe göre bu mal müflisin mülkiyetine girmez, bir görüşe
göre ise girmekle birlikte bu zımnen olur. Alacaklıların hakları yalnızca
mülkiyetlerinin aslen girdiğişeyde söz konusu olur. Satıcı, satım bedelini
karşılıksız ödemeyen kişinin isteğine olumlu karşılık verse sonradan çıkan
alacaklı, tahsil edilen parada satıcıya katılabilir. Bu durumda ihtimali açık
iki görüşten tercihe şayan olanına göre satılan mal mevcut ise yeni çıkan
alacaklının ortak olduğu miktarınca kişi malı geri alamaz; çünkü satıcı, kendisine
katılacak başka bir alacaklının çıkma ihtimali bulunduğu halde akitten cayma
hakkını ertelemiştir.
C. SATILAN MALIN
MÜŞTERİNİN MÜLKİYETİNDE BULUNMASI
[Bu şartlardan biri de]
satılan malın, müşterinin mülkiyetinde bulunuyor olmasıdır. Şayet mal telef
olmuşsa yahut müşteri [satın aldığı] köleyle özgürlük sözleşmesi yapmışsa,
[satıcının akdi feshedip] malını geri alma hakkı yoktur.
[İflas etmiş müşteriye
satım yapan kişinin, satımdan cayabilmesinin şartlarından biri de] satılan mal
vb. şeylerin müşterinin mülkiyetinde bulunuyor olmasıdır. Bunun delili daha
önce geçen hadistir.
Şayet mal, ölüm gibi bir
sebeple gerçekten veya azat etme, vakfetme, satma, hibe etme gibi bir sebeple
hükmen telef olmuş olursa yahut müşteri, satın aldığı köle veya cariye ile
sahih bir kitabet sözleşmesi yapmışsa satıcının [akdi feshedip] geri dönme
hakkı yoktur.
Çünkü malın telef olması
durumunda mal müşterinin mülkiyetinden çıkmıştır. Kitabet sözleşmesi yapıldığı
durumda da mülkiyetinden çıkmış gibidir.
Satıcının bu tasarrufları
feshetme yetkisi yoktur. Şuf' a hakkı sahibi ise bundan farklıdır; çünkü şuf'a
hakkı, müşterinin tasarrufta bulunduğu esnada mevcuttu. Zira şuf'a hakkı bizzat
satımla birlikte var olan bir haktır. Akitten cayma hakkı ise tasarruf
sırasında yoktu;
çünkü bu hak iflas ve
kısıtlılık kararı ile sabit olur.
Not:
1. Nevevl'nin sözünden
şöyle bir anlam anlaşılmaktadır: "Satılan mal müşterinin mülkiyetinden
çıktıktan sonra tekrar onun mülkiyetine geri dönse, satıcının akitten cayma hakkı
kalmamış olur." Er-Ravda'da Nevevı'nin ek olarak verdiği bilgilerde bu
görüş "daha doğru" görülmüş, yine kişinin, çocuğuna yaptığı hibe
meselesinde de bu görüş doğru kabul edilmiştir. Eş-Şerhu's-sağir'de ise [Rafiı]
geri dönme hakkının bulunduğunu kabul etmiştir. Eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadeden
de bu görüşün tercih edildiği hissedilmektedir. İsnevı bu görüşün daha doğru
olduğunu söylemiştir.
2. Bu [ikinci] görüş
kabul edildiğinde; satılan mal müşterinin mülkiyetine bedel ödenerek geri
dönmüş olur da müşteri ikinci satıcıya bedeli tam ödememiş olursa hakkının önce
olması sebebiyle birinci satıcı mı öncelik hakkına sahip olur yoksa hakkının
daha yakın olması sebebiyle ikinci satıcı mı öncelik hakkına sahip olur yoksa
her iki satıcı da birbirine ortak olup iki satım bedeli birbirine eşit
olduğunda yarı yarıya ortak mı olurlar? Bu konuda eş-Şerhu'l-keblr,
eş-Şerhu's-sağir ve er-Ravda'da herhangi bir tercihte bulunulmaksızın görüşler
belirtilmiştir. İbnü'r-Rif'a bu görüşler içinden ikincisini tercih etmiştir.
Maverdı, İbn Kecc ve başkaları bunu tek görüş olarak zikretmişlerdir.
3. er-Ravda ve
eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre, "satın alınan cariyeyi ümmü veled
kılmak", "köleyle özgürlük sözleşmesi yapmak" gibi kabul edilir.
Nevevl'nin fetvalarında, cariye ümmü veled kılındığında satıcının akitten cayma
hakkının olduğunu belirtmiştir.
Muhtemelen bu,
Nevevı'den aktarımda bulunan kişi tarafından yapılmış bir yanlıştır; çünkü
Nevevı et- Tashih adlı eserinde "cariyenin ümmü veled kılınması durumunda
satıcının akİtten cayamayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur" demiştir.
D. SATILAN MAL
ÜZERİNDE BAĞLAYICI BİR HAKKIN BULUNMAMASI
1. [Müflis birine satım
yapan kişinin satım akdinden cayabilmesinin] şartlarından biri de, satılan mal
üzerinde bağlayıcı bir hakkın bulunmamasıdır. Buna örnek olarak malın rehin
verilmesi veya satılan kölenin, rakabesine ilişecek şekilde bir suç işlemesini
zikredebiliriz. Şayet ilişen hak ortadan kalkarsa, satıcının da akitten cayması
caiz olur.
Yine, kitabet akdi
yapmış olan köle, bedeli ödeyemeyecek duruma düşerse akitten cayma hakkı doğar.
2. Satıcı, rehin alan
şahsa "sana hakkını vereyim de malımı senden alayım" dese, rehin alan
kişi bunu kabule zorlanır mı zorlanmaz mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır.
Ezrai şöyle demiştir: Bu
iki görüşün, "suç işleyen köle" meselesinde de işletilmesi gerekir.
Mezhepteki görüşe
kıyasla bu durumda rehin alan kişi buna zorlanamaz.
3. Müşteri, satın aldığı
malı başkasına borç verip teslim etmiş olsa, daha sonra da kısıtlama altına
alınsa veya malı sattıktan sonra muhayyerlik esnasında kendisine kısıtlama
getirilmiş olsa [hüküm ne olur?]
Maverdi şöyle demiştir:
Bu durumda müşterinin cayma hakkı olduğu gibi satıcının da cayma hakkı olur.
Bulkini şöyle demiştir:
Şu meselede de benzer bir çıkarımda bulunulabilir: Müşteri satın aldığı malı
çocuğuna hibe edip teslim et~ daha sonra iflas etse hibe eden kimsenin cayma
hakkına sahip olduğu gibi satıcı da cayma hakkına sahip olur ...
Maverdi'nin görüşü esas
alındığında şu sonuç zorunlu olarak doğmaktadır: "Müşteri malı bir
başkasına satmış olsa, daha sonra her ikisi de iflas etmiş olsalar ve
tasarrufları kısıtlansa birinci satıcı satım akdinden cayma hakkına sahip
olur." Bunu benimsemek pek de isabetsiz sayılmaz.
Hocam Remli'nin
belirttiğine göre, itimad edilecek olan görüş şudur:
[Müflis müşteri] malı
borç olarak verdiğinde veya çocuğuna hibe ettiğinde satıcının akitten cayma
hakkı yoktur; çünkü mal müşterinin mülkiyetinden çıkmıştır. Bu, alimlerin görüşlerinin
kapsamına girmektedir.
[Müflis müşteri]
"muhayyer olma" şartıyla malı sattığında ise bakılır: Şayet
muhayyerlik [ikinci] müşteriye ait ise hüküm yine yukarıdaki gibidir [yani ilk
satıcının akdi bozma hakkı yoktur]. Şayet muhayyerlik hakkı müşteriye ait değil
ise, mal [ilk] müşterinin mülkiyetinden çıkmamış olduğundan ilk satıcının cayma
hakkı doğar.
4. Şayet satım bedeli
bir av ise ve satıcı ihrama girmiş olsa [müşterinin iflas etmesinden sonra]
akitten cayma hakkı olmaz; çünkü bu durumda iken ava sahip olmaya ehil
değildir. Nevevl'nin et-Tashih'teki ifadesi şöyledir: "İhramlı olduğu
sürece satım akdinden dönemez." Bu ifadeden "ihramdan çıktıktan sonra
akitten dönme hakkının olduğu" anlaşılmaktadır. Bulkini "fıkhı kıyas[ın
gerektirdiği sonuç] böyledir" demiştir.
5. Ezrai şöyle demiştir:
Satılan mal, kafir bir
köle olsa, müşterinin elinde iken müslüman olsa, satıcı kafir ise [müşterinin
iflas etmesi halinde] daha doğru görüşe göre -tıpkı malın kusur sebebiyle geri
verilmesi durumunda olduğu gibi- satıcının [akdi feshederek] kölesini geri alma
hakkı vardır. Mehamill ve başka alimler bunu tek görüş olarak aktarmışlardır.
Bunun gerekçesi şudur: Müşterinin aksine satıcının bunu yapmasına engelolmak
satıcıya zarar verir.
Şu sorulabilir: Av meselesinde
de hüküm böyle olsaydı ya!
Buna şöyle cevap
verilir: Bu meselenin aksine diğer meselede engelin ortadan kalkması yakındır.
Ayrıca müslüman köle kafir bir kimsenin mülkiyetine girebilir, bu mülkiyet
kendiliğinden ortadan kalkmaz. Bu konuda görüş birliği vardır. Oysa av, ihramlı
kimsenin mülkiyetine girmez. Şu halde o meselede kişinin akitten caymasının bir
yararı yoktur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
3. FESHE İLİŞKİN
BAZI MESELELER