İFLAS / TEFLİS |
3. FESHE İLİŞKİN BAZI
MESELELER
A. SATILAN KÖLE ÜZERİNDEKİ BAZI
TASARRUFLARIN HÜKMÜ
B. TEK BAŞINA AKDE KONU OLMAYACAK BİR
MALIN KUSURLANMASI
C. TEK BAŞINA AKDE KONU OLABİLECEK İKİ
ŞEYDEN BİRİNİN TELEF OLMASI
D. SATILAN MALDA MALA BİTİŞİK VEYA AYRI
BİR ARTIŞIN MEYDANA GELMESİ
E. SATILAN ARAZİ ÜZERİNE EKİM VEYA
İNŞAAT YAPILMASI
F. SATILAN MAL ÜZERİNDE BAZI İŞLEMLER
YAPILMASI
A. SATILAN KÖLE
ÜZERİNDEKİ BAZI TASARRUFLARIN HÜKMÜ
[Satın alınan
kölelcariyenin, müşteri tarafından] evlendirilme[si], satıcının akitten
caymasını engellemez.
Satın alınan
kölelcariyenin, [müşteri tarafından] evlendirilmesi, müdebber kılınması,
hürriyetininin şarta bağlanması, ücretle çalıştırılması, satıcının akİtten
cayma hakkını engellemez.
Ücretle çalıştırılma
durumunda cayma hakkının engellenmemesi, "kiraya verilen kölenin satımı
caizdir" şeklindeki görüşe dayanmaktadır ki daha doğru olan görüş budur.
Bu durumda satıcı kölesini, menfaati başkasına ait olduğu halde geri alır.
İbnü'r-Rif'a'nın sözünden anlaşıldığına göre sürenin geri kalan kısmı için
emsal ücret alamaz, dilerse diğer alacaklılara ortak olur.
Not: Yapılan açıklamalardan şu husus
anlaşılmıştır:
[Bir kimsenin mal sattığı
müşteri iflas edip hakkında kısıtlama kararı çıktığında] satıcının akitten
cayabilmesinin dokuz şartı vardır:
1. Bunun satım akdi gibi
tamamen bedelli bir akitte olması,
2. Satıcının, kısıtlama
kararını öğrenmesinden sonra akitten dönmesi,
3. Akitten dönmenin
"satım akdini feshettim" vb. ifadelerle yapılmış olması,
4. Bedelin teslim
alınmamış olması: Bedelden herhangi bir şey teslim almışsa, kalan kısma tekabül
eden miktarda cayma hakkı olur.
5. Satım bedelinin
ödenmemesinin iflas sebebiyle olması,
6. Satım bedelinin
zimmette borç olması. Şayet satım bedeli bir mal ise satıcı bu mal üzerinde
diğer alacaklılara göre öncelik sahibi olur.
7. Borcun vadesinin
gelmiş olması,
8. Satılan malın, iflas
eden kişinin mülkiyetinde kalmış olması,
9. Satılan mala rehin
vb. bağlayıcı bir hakkın ilişmemesi.
Satılan mal, şuf'a
hakkının söz konusu olduğu [ortak bir malın] bir payı ise, şuf'a hakkı sahibi
de satım akdinden haberdar olmasa, payı satın alan müşteri iflas edip
tasarruflarına kısıtlama getirilse, bunu satıcı değil şuf'a hakkı sahibi
-hakkının daha önce olması sebebiyle- alır. Satım bedeli bütün alacaklılara
payları oranında dağıtılır.
B. TEK BAŞINA AKDE
KONU OLMAYACAK BİR MALIN KUSURLANMASI
Satılan mal bir afet
sebebiyle kusurlansa satıcı bunu eksik olarak alır veya satım bedeli miktarınca
diğer alacaklf~n arasına katılır.
Satılan köle / cariye
[müşteri dışında] üçüncü bir şahıs veya satıcının fiili ile kusurlanmış olsa
satıcı bunu geri alabilir. Bu durumda değerindeki azalma oranınca satım bedeli
üzerinden diğer alacaklılar arasına katılır.
Daha doğru görüşe göre
müşterinin köleye karşı işlediği suç [yaralama] da afet hükmündedir.
1. SEMAVİ BİR AFET
SONUCU KUSURLANMASI
Satılan mal, semavı bir afet
sonucu tek başına akde konu olmayacak derecede azalmak suretiyle kusurlansa; bu
azalma ister bir elin kopması gibi duyularla algılanabilecek bir eksiklik
isterse kölenin sanatını icra etmeyi unutması gibi bir eksiklik olsun, satıcı
malını eksilmiş olarak geri alır ve satım bedeli konusunda diğer alacaklılara
ortak olur. Bu, satılan malın teslimden önce kusurlanması durumu gibidir. Bu
durumda müşteri malı ya eksik olarak alır yahut terk eder. Yine bir baba
çocuğuna eksilmiş bir mal hibe ettiğinde de durum böyledir.
Bu mesel e "bütünü
tazmin edilen şeyin bir kısmı da tazmin edilir" kuralından istisna edilir.
Şu da bu mesele gibidir:
Zekat olarak vaktinden önce verilmiş olan bir koyun telef edilmiş halde bulunsa
kişi bunu tazmin eder. Şayet eksilmiş olursa, herhangi bir diyet almaksızın
koyunu geri alır. Alimler bunun gerekçesini "bu, tıpkı müflisin durumunda
olduğu gibi kişinin mülkiyetinde iken meydana gelen bir eksilmedir, dolayısıyla
bunu tazmin etmez" demişlerdir.
Bir şeyin bir kısmı
tazmin edildiği halde bütünü tazmine konu olmayabilir. Bu, kişinin mükatep
kölesine yönelik öldürücü / yaralayıcı Hi! icra etmesi durumunda söz konusu
olur.
Bu durumda köle ölürse
kişi bunu tazmin etmez, şayet bir organı koparsa bunu tazmin eder.
2. İNSAN FİİLİ SONUCUYLA
KUSURLANMASI
[1] - [İflas etmiş
kişiye] satılan mal, cinayeti tazmine tabi olan yabancı bir şahıs tarafından
kusurlansa veya teslim sonrasında satıcı tarafından kusurlansa bu durumda
satıcının malı geri alma ve satım bedelinde, malın değerindeki eksilme oranınca
diğer alacaklılara ortak olma hakkı vardır. İşlenen fiilin belirli bir diyeti
bulunsa bile hüküm böyledir.
Buna göre kölenin değeri
mesela iki elinin kesildiği durumda yüz dirhem, iki eli kesilmeden önce iki yüz
dirhem olsa [müşteri kölenin iki elini kestiğinde satıcı] kölesini geri alır ve
satım bedelinin yarısında diğer alacaklıların arasına katılır.
[2] - "Harp ülkesi
vatandaşı" gibi, cinayeti tazmine tabi olmayan yabancı bir şahıs köleye
yönelik bir fiil işlediğinde onun işlediği fiil semavı afet hükmündedir.
[3] - Aynı şekilde
teslim öncesinde satıcının fiili de böyledir.
[4] - Müşterinin köleye
yönelik yaralayıcı fiiline gelince bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:
Daha doğru olan rivayete
göre bu, satıcının teslim öncesinde sattığı mala yönelik yaralayıcı fiilde
bulunması gibidir. Bunda da iki görüş vardır: Birincisi -ki daha doğrusu budur-
bunun semavı bir afet gibi kabul edilmesidir. İkincisi ise bunun yabancı bir
şahsın yaralaması gibi kabul edilmesidir.
İkinci rivayete göre ise
yukarıdaki ikinci görüş tek görüştür. Şu halde buna "mezhebin görüşü"
demek daha uygundur.
C. TEK BAŞINA AKDE
KONU OLABİLECEK İKİ ŞEYDEN BİRİNİN TELEF OLMASI
[Müşterinin satın
aldığı] iki köleden biri telef olduktan sonra müşteri iflas etse, satıcı kalan
köleyi geri alır, telef olanın satım bedeli . oranında diğer alacaklıların
arasına katılır.
Satıcı satım bedelinin
bir kısmını teslim almışsa, İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre akitten
dönebilir. Şayet telef olan ve olmayan iki kölenin değerleri birbirine eşitse
ve satıcı satım bedelinin yarısını teslim almışsa satım bedelinin kalan kısmı
karşılığında diğer köleyi geri alır.
Bir görüşe göre ise
kalan kölenin yarısını kalan satım bedelinin yarısı karşılığında alır, satım
bedelinin yarısında ise diğer alacaklılar arasına katılır.
1. Tek başına akde konu
olabilecek bir mal telef olsa, örneğin satılan iki köleden biri veya iki
elbiseden biri telef olsa, daha sonra müşteri iflas etse ve tasarruflarına
kısıtlama getirilse, satıcı da satım bedelinden hiçbir şey teslim almamış olsa,
bu durumda mevcut olan köleyi [veya elbiseyi] geri alır. Telef olanın satım
bedeli konusunda da diğer alacaklılar arasına katılır; çünkü satıcı için her iki
malda da satımdan dönme hakkı sabit olmuştur. Hatta her ikisi de hayatta olsa
ve satıcı bunların yalnızca birinde satım akdini bozmak istese -daha önce
işaret ettiğimiz üzere- bunu yapmasına müsaade edilir.
2. Şayet satım bedelinin
bir miktarını teslim almışsa [satım akdinden cayabilir mi? Bu konuda İmam Şafii
(r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
yeni görüşüne göre satım akdinden cayabilir; çünkü iflas, malın bütününün geri
dönmesine sebep olan bir durum olduğundan buna dayalı olarak kişinin akdin bir
bölümünden dönmesi de caizdir. Bu şuna benzer: Zifaf öncesinde bir ayrılık
meydana geldiğinde kimi durumlarda mehrin bütünü kimi durumlarda ise bir kısmı
kocaya geri dönmektedir.
Şayet iki kölenin
değerleri birbirine eşit olur da satıcı satım bedelinin yarısını teslim almış
olursa diğer yarısını da kalan satım bedeli karşılığında alır. Bu durumda
kendisinin teslim aldığı bedel telef olan kölenin bedeli olur. Bu şuna benzer:
Kişi iki köleyi yüz dirhem karşılığında rehin verse ve elli dirhem alsa, iki
köleden birisi telef olsa, kalan köle kalan borç yerine rehin olmuş olur.
Tahric yoluyla
çıkarılmış bir görüşe göre ise satıcı kalan kölenin yarısını kalan satım
bedelinin yarısı karşılığında alır, geri kalan yarısında ise diğer
alacaklılarla ortak olur ki bu pay da satım bedelinin dörtte biridir. Buna
göre, teslim alınan miktar, telef olan kölenin yarısı ve hayatta kalanın yarısı
karşılığında olmuş olur.
Nevevi er-Ravda'da
birinci görüşün tek rivayet olmasını doğru kabul etmiştir.
[İkinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
eski görüşüne göre satıcı hayatta kalan köleyi geri alamaz, satım bedelinin
kalan kısmı konusunda diğer alacaklılar arasına katılır; çünkü hadiste şu ifade
yer almaktadır: Satım bedelinden herhangi bir şey almışsa o da diğer
alacaklılar arasına katılır (Darekutni, Akdiye ve'l-ahkam, 4, 230)
Bu görüşe cevap olarak
bu hadisin mürselolduğu söylenmiştir.
Not: Meselenin yalnızca telefe özgü olduğu zannedilmesin
diye Nevevi'nin .:.ıts fiilini zikretmeksizin yalnızca .. h demesi uygun
olurdu. Çünkü bu hüküm yalnızca telefe özgü değildir. Zira kişi satılan malın
hiçbir bölümü telef olmamışken satım bedelinin bir kısmını teslim alsa rakitten
cayma hakkının olup olmadığı konusunda] İmam Şafiı (r.a.)'ye ait iki görüş
bulunmaktadır. İmam Şafil (r.a.)'nin yeni görüşüne göre satım bedelinin kalan
kısmı oranında satılan maldan geri alabilir. Buna göre satım bedelinin yarısını
teslim almışsa kalan malın yarısını alabilir. Bunu MütevellI belirtmiştir. İmam
Şafiı (r.a.)'nin eski görüşüne göre ise diğer alacaklıların arasına katılır.
D. SATILAN MALDA MALA
BİTİŞİK VEYA AYRI BİR ARTIŞIN MEYDANA GELMESİ
Satılan malda,
kilolanma, [kölenin] meslek öğrenmesi gibi mala bitişik bir artış meydana gelse
satıcı [malı geri alırken] her ikisini de alır.
Maldan ayrı olan meyve
ve yavru ise müşterinindir, satıcı yalnızca ana malı alır. Yavru küçük olur da
satıcı onun değerini öderse yavruyu anasıyla birlikte alır, aksi takdirde her
ikisi de satılır, satıcıya ananın payı ödenir.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu durumda satıcının geri dönme hakkı yoktur.
Satılan hayvan satım
esnasında değil de akitten cayma esnasında hamile olsa veya tersi olsa, daha
doğru görüşe göre akitten cayma yavruya da sirayet eder.
Meyvenin tomurcuğu ile
örtülü olması yahut aşılanma sebebiyle açıkta olması meselesi de ceninin ana
karnında örtülü olması ve anasından ayrılması meselesine yakındır. Burada
akitten caymanın meyveye sirayet etmesi daha önceliklidir.
1. Satılan malda;
kilolanma, [kölenin] meslek öğrenmesi ve ağacın büyümesi gibi mala bitişik bir
artış meydana gelse, satıcı bu artış için herhangi bir şey ödemeksizin ana
malla birlikte onu da alır.
Fıkhın bütün konularında
malda meydana gelen artışlarda hüküm böyledir. Bunun istisnası mehirdir; çünkü
koca, zifafta bulunmadan karısından ayrıldığında malda meydana gelen fazlalığın
yarısını -karısı razı olmadıkça- geri alamaz.
2. Malın niteliği
değişse; örneğin [satın alınan] daneler ekin olarak bitse; İsnevı şöyle
demiştir: Rafii'nin sözlerinden çıkan daha doğru görüşe göre satıcı akitten
cayabilir.
3. Satım akdinden sonra
meydana gelen, "aşılanmış meyveler" ve "yavru" gibi maldan
ayrı fazlalıklar ise müşteriye aittir; çünkü bunlar -kusurlu malın geri
verilmesi meselesinin de gösterdiği gibi- mülke tabidir.
Bu durumda satıcı
yalnızca ana malı geri alabilir, fazlalığı alamaz; çünkü Şari ona yalnızca
satılan malı geri alma hakkı tanımıştır, dolayısıyla bununla yetinilir.
Cariyenin yavrusu, mümeyyiz
olmayan küçük bir çocuk ise ve satıcı çocuğun değerini ödüyorsa onu da anasıyla
birlikte alabilir; çünkü anayı yavrusundan ayırmak yasaktır. Müflisin malının
tümü satılık olduğundan satıcının isteğine olumlu karşılık verilir.
Not:
1. isnevı şöyle
demiştir: "Satıcı yavruyu alır" derken kastedilen bunu satın alma
yoluyla alması mıdır yoksa alimlerin ifadesinden ilk anda anlaşıldığı üzere
doğrudan alması mıdır? Bu konu incelenmeye muhtaçtır.
Birincisi daha
mantıklıdır.
2. Sonrakilerden biri
şöyle demiştir: Bu mesele [tarlasını] ödünç veren kişi, [ödünç alan şahsın]
ödünç tarla üzerinde diktiği ağaca veya yaptığı binaya sahip olmayı istemesi
meselesine benzemektedir.
3. Anneyi geri almanın
sahih olması için yavrusunu da geri almak ve böylece ana-yavruyu ayırmaktan
kaçınmak şart mıdır yoksa yalnızca bunu şart koşup bundan önce bu hususta
ittifak etmek yeterli midir? Birincisi daha mantıklıdır. ikincisine göre satıcı
bunu yapmaya zorlanır mı yoksa geri dönme eksik mi olur yahut da bunun batı i
olduğu mu ortaya çıkmış olur? ikinci ihtimal daha mantıklıdır.
4. Şayet satıcı yavrunun
değerini ödemek istemezse ana ile yavrusu birlikte satılır, satımdan elde
edilen bedel içinden ananın payı satıcıya verilir. Yavruya düşen pay da
alacaklılara verilir. Böylece [dince] yasaklanmış olan [ana ile yavrusunu]
ayırma gerçekleşmemiş olur. Bu uygulama her iki tarafa da hakkını ulaştırmış
olmaktadır.
Şeyh Ebu Hamid'in de
belirttiği üzere satım bedelinin ana ve yavruya bölünmesi şu şekilde olur: Annenin
değeri yavrulu bir şekH~ de belirlenir; çünkü annenin değeri yavrusu ile
birlikte [yavrusuz haline göre] düşük olur. Satıcı da anneyi değeri noksan bir
şekilde geri almayı hak etmektedir. Daha sonra çocuğun değeri belirlenir.
Bunların değerleri birbirine eklenir. Satım bedeli de bu ikisine bölünür.
[Zayıf] bir görüşe göre
burada ana ile yavrusu zorunluluk sebebiyle birbirinden ayrılır.
[Zayıf] bir başka görüşe
göre ise satıcı yavrunun bedelini ödemek istemediğinde satım akdinden cayma
hakkı yoktur, diğer alacaklılar arasına dahil olur. Çünkü bu, akitten cayma
anından satım anına kadar ana ile yavrunun birbirinden ayrılmasın! gerektirir.
Not: Nevevi'nin ifadesi karışıktır. Burada
kastedilen anlam şudur: Satıcı yavrunun bedelini ödemediğinde daha doğru görüşe
göre ana ile yavrusu birlikte satılır ve çocuğun bedeline düşen miktar müflise,
ananın payına düşen miktar ise satıcıya verilir. İkinci bir görüşe göre ise
satıcıya ananın payı verilmez, onun satımdan cayma hakkı geçersiz hale gelir,
satım bedeli konusunda diğer alacaklılar arasına katılır.
5. Satılan hayvan,
[a] - Satım esnasında
değil de akitten cayma esnasında hamile olsa,
[b] - veya tersi olsa
yani satım esnasında hamile olup caymadan önce yavru doğmuş olduğundan cayma
esnasında hamile olmasa
[bu iki durumda akitten
cayma yavruya da sirayet eder mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe
-er-Ravda'da İmam Şafii (r.a.)'nin "daha güçlü görüşüne göre"
denilmiştir- akitten cayma yavruya da sirayet eder.
Birinci durumda gerekçe,
"ana karnındaki yavrunun satım akdine dahil olduğu gibi akitten caymaya da
daahil olması" dır.
Karşı görüşün delili ise
şudur: "Satıcı yalnızca satım akdi esnasında mevcut olan şeyde akitten cayabilir.
Yavru ise akit esnasında mevcut olmadığından satıcı yalnızca ananın satımından
cayabilir."
Cüveynı "doğumdan
önce" demiş, Saydalanıve başka alimler ise "doğumdan sonra"
demişlerdir. Er-Ravda'da ise ilk görüş, alimlerin çoğunluğunun ifadelerinden
ilk olarak anlaşılandır, denilmiştir.
[İtiraz] "Rehin", "kusur sebebiyle malı
geri verme", "babanın çocuğuna yaptığı hibeden cayması" gibi
benzer konularda ikinci görüş doğru olan görüştür. Bu meselede de öyle
olmalıydı!
[Cevap] Feshin aksine rehin zayıftır; çünkü rehin
mülkiyeti naklettirir. Kusur sebebiyle malı geri verme ve babanın çocuğuna
yaptığı hibeden cayması meselesinde ise diğer meselelerin aksine feshin sebebi
burada iflas eden kişiden kaynaklandığından onun maslahatı dikkate alınmamıştır.
İkinci durumda ise görüş
ayrılığı "yavrunun bilinmesi" meselesine dayandırılmaktadır. Bu
biliniyorsa satıcı adeta iki şey satmış gibi olduğundan akitten caydığında
ikisini de geri alır.
Yahut da satıcı bu
durumu bilmiyorsa yavruyu geri alamaz. Daha doğru olan görüş, satıcının bunu
bildiği görüşü olunca daha doğru görüşe göre satıcı her ikisini de geri
alabilir.
6. Satılan hayvan /
cariye, hem satım akdi hem de akitten cayma anında hamile olursa satıcı
cariyeyi kesin olarak hamile bir şekilde geri alır.
Çocuk bu ikisi arasında
oluşur ve doğarsa, daha önce geçtiği üzere müşterinin olur. Bundan
anlaşıldığına göre bu mesel ed e dört durum söz konusudur.
7. Ezrai şöyle demiştir:
Cariye, ikizlerden
birini müşterinin yanındayken doğursa, diğerini doğurmadan önce satıcı satım
akdinden caysa, bunun hükmü herhangi bir şey doğurmamış gibi midir yoksa her
birine kendisine ait hüküm mü verilir yahut da bunun dışında bir uygulama mı
yapılır? Ananın karnında çocuklardan biri durmakla birlikte doğan çocuğun ölmesiyle
durumda bir farklılık oluşur mu oluşmaz mı?
Burada en uygunu şu
görüştür:
> Cariye satım anında
hamile ise [satıcı satım akdinden caydıktan sonra] hem cariye hem de yavrusu
satıcıya aittir. Bu, alimlerin ifadesinin kapsamına girmektedir.
> Çocuk, müşterinin
elinde iken oluşmuşsa ana ve çocuğa kendi hükümleri uygulanır.
Hocam Remli şöyle
demiştir: Rafii ve Nevevi bunun benzeri bir görüşü, köleyle özgürlük sözleşmesi
yapma konusunda tercih etmişlerdir.
Sonrakilerden biri şöyle
demiştir: Bu konudaki hükümler "ikizlerin her ikisinin de tamamen
annesinden ayrılmış olup olmaması" konusundaki tercihe bağlı olarak
değişmektedir. Her iki durumda da [yani cariyenin hamileliği ister satım anında
mevcut olsun isterse sonradan oluşmuş olsun] ilk görüş herhangi bir ayrım söz
konusu olmaksızın tercih edilir. Bunun benzeri meyvelerin bir kısmının
aşılanması meselesinde de geçerli midir yoksa aşılanmamış meyveler
aşılanmışlara tabi mi kabul edilir? İkinci görüşün esas alınması gerekir. İki
mesele arasında "yavrunun anaya sıkı bir şekilde bağlı olması"
bakımından fark vardır. Aynı şekilde alimler aşılanmamış meyvelerin aşılanmış
meyvelere tabi olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.
8. Meyvenin, tomurcuğu
[çanağı] ile örtülü olması yahut aşılanma sebebiyle açıkta olması [yani
tomurcuğunu yarmış olması] meselesi de ceninin ana karnında örtülü olması ve
anasından ayrılması meselesine yakındır.
Buna göre, satım akdi
esnasında satılan hurma ağacı üzerindeki meyve aşılanmamış ise, satımdan cayma
esnasında aşılanmış olursa bu, satım esnasında hamile olan satımdan cayma
öncesinde anasından doğan yavrunun durumu gibidir. Bu durumda tercihe şayan
olan görüşe göre satımdan cayma yavruya da sirayet eder. Burada akitten
caymanın meyveye sirayet etmesi daha önceliklidir.
Meyve satım sonrasında
oluşsa, satımdan cayma esnasında aşılanmamış olsa satıcı tercihe şayan olan
görüşe göre -benzer durumda hamilelik meselesinde belirtilen gerekçe sebebiyle-
bu meyveyi de geri alabilir.
Şarih Celaleddin
el-Mahamşöyle demiştir: Bu mesele, Nevevl'nin ifadesi kapsamına girmemektedir.
Böylece Nevevl'ye
yöneltilen şu itiraz da önlenmiş olmaktadır: "Bu, satımdan caymanın
sirayet etmemesi bakımından daha önceliklidir" .
Meyve satım esnasında ve
satımdan cayma esnasında aşılanmamış olsa satıcı rakitten caydığında] kesin
olarak meyveyi de geri alır.
Meyve satımdan sonra
oluşsa, satımdan cayma esnasında aşılanmış olsa müşteriye ait olur.
Satıcı malın aslı olan
ağaç veya arazi konusunda satımdan caydığında meyve veya ekin kaldığında müflis
ve alacaklılar, meyvenin toplanma, ekinin biçilme vaktine kadar herhangi bir
ücret ödemeden ürünlerini bırakabilider.
E. SATILAN ARAZİ
ÜZERİNE EKİM VEYA İNŞAAT YAPILMASI
[Müflis] müşteri, satın
aldığı araziye ağaç dikse veya üzerine bina yapsa, alacaklılar ve iflas eden
kişi bunların araziden kaldırılması konusunda anlaşsalar bunu yaparlar ve
satıcı da arazisini geri alır. Alacaklılar [ağacın / binanın araziden
sökülmesine izin vermekten] kaçınırlarsa buna zorlanamazlar. Bu durumda satıcı
satımdan cayıp arazideki ağaç ve binanın değerini ödeyerek onlara sahip olma
hakkına sahiptir. Satıcı bunları söküp meydana gelen eksilmeyi tazmin etme
hakkına da sahiptir.
Daha güçlü görüşe göre
satıcı arazi satımından cayıp arazideki ağaç ve binanın müflis şahsa ait olarak
kalmaya devam etmesi hakkına sahip değildir.
1. Müşteri, satın aldığı
araziye ağaç dikse veya bina yap sa daha sonra satım bedelini ödemeden önce
iflas edip tasarruflarına kısıtlama getirilse, satıcı da arazisini geri almayı
tercih etse [bakılır:]
[a] - Alacaklılar ve
iflas eden şahıs ağaç ve binanın araziden kaldırılıp arazinin boşaltılması
konusunda anlaşsalar bunu yapabilirler; çünkü hak alacaklılara ait olup onların
dışında değildir. Bu durumda arazinin çukurlarının düzlenmesi ve sökme işlemi
sonucunda arazinin değerinde bir azalma meydana geliyorsa bunun karşılanması
müflisin malından olur.
Satıcı, malının kurtulup
ıslah edilmesi için diğer alacaklıların önünde mi gelir yoksa o da diğer alacaklılar
arasına mı katılır? Bu konuda iki görüş vardır. Alimlerin çoğunluğu ilkini
tercih etmiştir. EI-Kifaye'de bu, tek görüş olarak nakledilmiştir. Rafii bu
konuda görüş ayrılığı nakledilmesine tepki göstermiştir.
Bu durumda satıcı satım
akdinden dönmekle arazisini geri alır; çünkü bu kendisinin malı olup ona
başkasının hakkı ilişmemiştir. Satıcı, ağaç ve binaya sahip olmak amacıyla
bunların değerini ödeyip sahip olma konusunda alacaklılara baskı yapamaz; çünkü
satılan mal kendisine teslim edilmiştir.
Şu sorulabilir: Kişi
satılan malı eksilmiş olarak bulsa bundan dolayı herhangi bir tazmin alamaz,
onu olduğu haliyle geri alır. Burada niçin ekim ve binanın meydana getirdiği
eksilmeyi tazmin ettirebiliyar?
Buna şöyle cevap
verilir: Burada eksiklik, onun satım akdinden caymasından sonra meydana
gelmiştir.
[b] - Alacaklılar,
arazideki ağaç ve binayı sökmekten kaçınırlarsa bunu yapmaya zorlanamazlar;
çünkü müşteri ağaç diktiği ve bina yaptığı esnada haksız bir fiilde bulunmamış,
tersine bunu haklı bir gerekçeyle yapmıştır. Bu sebeple bunlar dokunulmazlığı
hak eder.
Bu durumda satıcı
arazisinin satım bedeli konusunda diğer alacaklılarla ortak olabileceği gibi
araziyi geri alıp ağaç ve binanın değerini ödeyerek onlara sahip olabilir. Yani
bu ikisinden dilediğini yapabilir.
Satıcı bunlara sahip
olmak yerine bunları söküp sökme sonucunda bunlarda meydana gelen değer
eksilmesini tazmin edebilir. Çünkü satıcının mallarının tümü satışa arz
edilmiştir. Bu yüzden satıcının bu ikisi ile ilgili talebi karşılanır. Ancak
müşteri tarlaya ekin ektikten sonra iflas etse ve satıcı da satım akdinden
caysa durum farklı olur; çünkü bu durumda değerini ödeyerek ekine sahip olamaz;
çünkü ekinin beklenen bir süresi bulunduğundan buna tahammül etmek kolaydır,
ancak ağaç ve binanın kaldırılmasının belirli bir zamanı yoktur.
[c] - Müflis ve
alacaklılar anlaşmazlığa düşse, yani müflis bina ve ağaçları sökmek istediği
halde alacaklılar, satıcının bunlara malik olması karşılığında değerinin
alınmasını isteseler veya bunun tersi söz konusu olsa yahut da bu anlaşmazlık
alacaklıların kendi arasında çıksa, bazıları ağaç ve binanın satılmasını
bazıları ise satıcı tarafından bunların değerinin ödenmesini istese maslahata
uygun şekilde hareket edilir.
2. Satıcı arazinin
satımından dönerek ağaç ve binanın müflise ait olarak kalmasını tercih edebilir
[mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Satıcının bu hakkı
yoktur; çünkü bu, ağaçların ve binanın değerini azaltır. Zira arazisi
olmaksızın ağacın ve arsası ve gidecek geçidi bulunmaksızın binanın değeri
düşük olur.
Satıcının malını geri
alması ancak kendisinden zararı gidermek için meşru kılınmıştır.
Satıcının zararı,
müflise ve alacaklılara zarar vererek ortadan kaldınlamaz.
Bu görüşe göre satıcı
satım bedeli miktarınca diğer alacaklılar arasına katılır veya ağaç ve binanın
değerini ödeyerek bunlara sahip olur yahut da meydana gelen eksilmeyi tazmin
etmeyi üstlenerek bunları araziden söktürebilir.
İsnevı şöyle demiştir:
Nevevi er-Ravda'nın Haşiyesine şöyle yazmıştır: "Geri döner" ifadesi
şuna işaret etmektedir: Satıcı bundan kaçınıp daha sonra bunu kabule yanaşsa
kendisinin bunu uygulamasına izin verilir.
[İkinci görüş]
Satıcının bu hakkı vardır.
Bu şuna benzer: Müşteri satın aldığı kumaşı boyadıktan sonra henüz satım
bedelini ödemeden önce iflas etse bu durumda kumaşını geri alabilir, boyayı
alamaz. Bu durumda müşteri boya sebebiyle kumaş üzerinde satıcıyla ortak olur.
İlk görüşte olanlar iki
meseleyi "boya, kumaşa tabi bir nitelik gibidir" diyerek birbirinden
ayırmıştır.
F. SATILAN MAL
ÜZERİNDE BAZI İŞLEMLER YAPILMASI
1. KARIŞTIRMAK
2. BUĞDAYI ÖĞÜTMEK,
KUMAŞI BEYAZLATMAK
3. KUMAŞI BOYAMAK
1. KARIŞTIRMAK
Satılan mal buğdayolsa,
müşteri bunu misliyle veya daha düşük olan bir buğdayla karıştırsa, satıcı
[satım akdinden caymak istediğinde] karışım içinden kendi sattığı miktarda
buğdayalabilir. Müşteri daha kaliteli bir buğdayla karıştırmışsa bu durumda
İmam Şafii (r.a.)'nin daha güçlü görüşüne göre satıcı karışımdan herhangi bir
şeyalamaz.
Satılan mal mislı
mallardan biri olsa, örneğin buğdayalsa,
[a] - Satın alan kişi bu
buğdayı ona denk veya daha düşük kalitede buğday ile karıştırmış olsa, satıcı
[müşterinin iflası sebebiyle] akdi feshettikten sonra karışım içinden kendi
sattığı miktarda buğday alabilir.
Denk buğdayla
karıştırılma durumunda bu hüküm açıkça anlaşılmaktadır.
Daha düşük kalite
buğdayla karıştırma durumunda bunun caiz olma sebebi, satıcının -tıpkı malın
kusurlu olmasına razı olma durumunda olduğu gibi- buna göz yummasıdır.
Satıcı karışımın satılıp
satım bedelinin kendi malı ile diğer mal arasında bölüştürülmesini istese daha
doğru görüşe göre ortağın satı ma zorlanamaması durumunda olduğu gibi burada da
onun isteğine olumlu karşılık verilmez.
Bu hükümler, iki buğdayı
müşteri karıştırdığında geçerlidir. Şayet bunları yabancı bir şahıs karıştırmış
olsa -tıpkı malın kusurlu olması meselesinde olduğu gibi- karıştırma sebebiyle
satıcının payında meydana gelen azalmayı tazmin eder. Bunu Zerkeşi
belirtmiştir.
[b] - Müşteri, satın
aldığı buğdayı daha kaliteli bir buğday ile karıştırmış olsa satıcının karışım
içinden kendi buğdayı miktarınca alma hakkı [var mıdır? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye
ait iki görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
satıcının bu hakkı yoktur, yalnızca satım bedeli miktarınca diğer alacaklılar
arasına katılır; çünkü satıcının ~ hakkını almaya götüren yol yani taksim
burada imkansızdır; çünkü ~ karışım içinden kendi hakkı miktarınca verilerek
onun hakkına ulaşması yolu kalmamıştır, zira bunu yapmak müflise zarar verir.
Satıcı, hakkı ile eşit miktarda buğday vererek de bunu yapamaz; çünkü bu
faizdir.
[İkinci görüş]
Satıcının malı geri alma
hakkı vardır. Bu durumda her iki buğday da satılır, satımdan elde edilen bedel
her iki buğdaya değerleri oranınca dağıtılır.
ilk görüşe göre kaliteli
buğday az olup bunun eklenmesiyle meydana gelen fazlalık hissedilir derecede
olmasa, bunun benzeri iki ölçü arasında bulunsa, o zaman Cüveyni'nin belirttiği
ve Rafii ile Nevevı'nin de kabul ettiği üzere bu durumda satıcının malını geri
alabileceğini tek görüş olarak kabul etmek uygundur.
Not: Diğer mislı malların hükmü de buğday meselesi
gibidir. Nitekim bu husus benim Nevevı'nin ifadesine dair açıklamamdan
anlaşılmaktadır.
Karıştırılan şey,
satılan mal ile aynı cinsten değilse örneğin zeytinyağı susam yağıyla
karıştırılmışsa o zaman eşitliğin bulunmamasından dolayı taksim ca.iz
olmayacağından satıcının bunu geri alma imkanı yoktur. Bu mal telef olmuş
gibidir.
2. BUĞDAYI ÖĞÜTMEK,
KUMAŞI BEYAZLATMAK
Müşteri, satın aldığı
buğdayı öğütse veya kumaşı beyazlatsa, bu işlem sonucunda malın değeri
artmamışsa satıcı malını geri alabilir, müflis kişi için herhangi bir şey
ödenmez.
Bu işlem sonucunda malın
değeri artsa, daha doğru görüşe göre mal satılır. Müflis kişi malda meydana
gelen artış nispetinde satım
bedelinden alır.
1. Müşteri, satın aldığı
buğdayı öğütse yahut satın aldığı kumaşı beyazlatsa, satım bedelini ödemeden
önce tasarruflarına kısıtlama getirilse [bakılır:]
[a] - Müşterinin yaptığı
bu işlem sonucunda malın değerinde bir artış olmasa yani değeri eşit kalsa veya
azalsa, satıcı bu durumda malını geri alabilir, müflis kişi herhangi bir şey
alamaz. Çünkü bu, herhangi bir artış olmaksızın [müşteri elinde] bulunmuş olan
bir maldır.
Şayet malda bir eksilme
olursa satıcı bundan başkasını geri alamaz.
[b] - Malın değerinde bir
artış olursa [bunun hükmü ne olur? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
mal satılır, müflis kişi de fazlalık kısımda -bunu bir mal gibi
değerlendirmemiz sebebiyle- satıcıya ortak olur; çünkü bu fazlalık, malı gasp
eden kimsenin malda getirdiği fazlalığın aksine dokunulmazlığı bulunan [yani
hukuka uygun olarak gerçekleşen] ve bir değeri bulunan bir fiil sonucu meydana
gelmiştir, dolayısıyla müşterinin bu fiilinin zayi edilmemesi gerekir.
Satım sonucu elde edilen
bedelden müflise, fiiliyle malda meydana gelen artış oranında verilir.
Örneğin bir malın değeri
beş dirhem olsa, müşterinin kumaşı beyazlatması sonucu altı dirheme ulaşsa bu
malın satımından elde edilen bedelin altıda biri müşteriye verilir.
Rafil ve Nevevl'nin
sahih kabul ettiği görüşe göre satıcı malı kendisi için tutup müflise
fazlalıktaki payını ödeyebilir.
[İkinci görüş]
Müşteri [satım bedeli
üzerinde satıcıyla] ortak olamaz; çünkü bu, tıpkı satılan hayvanın yem verme
sonucunda kilolanması ve ağacın sulama ve bakım sonucunda büyümesi gibi bir
neticedir.
İlk görüşte olanlar
arada şu farkın bulunduğunu belirtmişlerdir:
Buğdayı öğütme ve
elbiseyi beyazlatma müşteriye nispet edildiği halde hayvanın kilolanması ve
ağacın büyümesi ona nispet edilmez. Çünkü ot ve su çokça bulunduğu halde hayvan
kilolanmayabilir, ağaç büyümeyebilir. Bu yüzden meydana gelen sonuç müşterinin
fiiline nispet edilmeyip tamamen Allah Teala'nın fiiline nispet edilir. Bu
yüzdendir ki ağaç büyütmek ve hayvanın kilosunu arttırmak üzere işçi tutmak
geçerli olmadığı halde elbise beyazlatmak ve buğday öğütmek üzere işçi tutmak
geçerlidir.
Not:
1. Nevevl'nin
ifadesinden ilk anda şöyle bir şeyanlaşılabilir:
"Satıcı malı almak
isteyip fazlalığı müflise verse satıcının malı almasına izin verilmez."
Oysa bu anlam kastedilmemiştir, satıcı -yukarıda geçtiği üzere- bu hakka
sahiptir. Nevevı "bu mal satılır" ifadesini zikretmeyip "müflis,
artan miktarda alma hakkına sahiptir" demiş olsa bunu ifade etmiş olurdu.
2. Nevevı
"öğütme" ve "beyazlatma" ifadeleriyle yukarıdaki iki
görüşün ölçüsü olacak bir duruma işaret etmiştir ki bu da "iş akdi
yapmanın caiz olduğu ve etkisi de nesne üzerinde görülen bir şeyi
yapmak"tır. Buna örnek olarak unu ekmek haline getirmek, koyunu kesmek,
eti kavurmak, topraktan tuğla yapmak, hayvanı eğitmek, köleye Kur'an ve meslek
öğretmek gibi fiiller zikredilebilir.
"Etkisinin nesne
üzerinde görülmesi" şart koşulmuştur; çünkü hayvanı korumak ve seyislik
yapmak gibi fiiller için de insan tutmak caiz olmakla birlikte bu fiiller
sebebiyle müşteri satıcıya ortak olamaz; çünkü bu fiil sebebiyle hayvan
üzerinde bir sonuç görülmemektedir.
3. KUMAŞI BOYAMAK
[Müşteri, satın aldığı
kumaşı] bir boyayla boyasa ve bu boyama sonucunda;
> Kumaşın değeri
boyanın değeri kadar artsa, satıcı [satım akdinden] dönebilir. Bu durumda iflas
eden kişi satıcıya boya ile ortak olur.
> Kumaşın değeri
boyanın miktarından daha az bir miktarda artsa azlık boyaya yüklenir.
> Kumaşın değeri
boyanın değerinden daha fazla yükselirse daha doğru görüşe göre fazlalık
müflise ait olur.
Müşteri boyayı da kumaşı
da satıcıdan almış olsa [müşterinin iflas etmesi halinde] satıcı her ikisini de
geri alır. Ancak boyalı kumaşın değeri boyasız haldeki kumaşın değerinden daha
fazla değilse boyayı kaybetmiş olur.
Kişi kumaşı ve boyayı
farklı iki şahıstan satın alsa [ve boya ile kumaşı boyasa, daha sonra iflas
etse ve tasarruflarına kısıtlama getirilse] kumaşın boyanmış haldeki değeri
kumaşın [boyasız] değerinden daha fazla değilse boya sahibi boyasını
kaybetmiştir. Kumaşın değeri boya miktarınca artmışsa kumaş ve boya sahibi
ortak olur.
Kumaşın boyalı değeri
boya ve kumaşın [ayrı ayrı haldeki] değerinden daha fazla olsa bu fazlalık
kısımda müflis boya ve kumaş sahibine ortak olur.
1. Müşteri, satın aldığı
kumaşı bir boya ile boyadıktan sonra [iflas etse ve] tasarrufları kısıtlansa
[bakılır:]
[a] - Bu boyama
sebebiyle kumaşın değeri boyanın değeri kadar artmışsa, örneğin kumaşın beyaz
haldeki değeri dört dirhem ve boya iki dirhem olsa, boyama sonucunda kumaşın
değeri altı dirheme denk olsa satıcı kumaşını geri alabilir. Müflis kişi de
boya sebebiyle ona ortak olur; çünkü satılan mal yalnızca kumaştır. Bu durumda
boyalı kumaş satılır, satım bedeli ikisi arasında üçte ikisi satıcıya üçte biri
müflis müşteriye ait olacak şekilde bölüşülür.
RafiI ve Nevevl'nin
ifadelerinde bu ortaklığın keyfiyeti konusunda herhangi bir tercihte
bulunulmaks~zın iki görüş zikredilmiştir. İbnü'l-Mukrı'nin doğru kabul ettiği,
Subkl'nin de "İmam ŞafiI (r.a.)'nin gasp meselesinde benzer durumdaki açık
ifadesi de bunu desteklemektedir" diye belirttiği daha doğru görüşe göre
kumaşın tümü satıcıya boyanın tümü müflise ait olur. Bu, bir araziye ağaç
dikilmesi meselesine benzer. Diğer görüşüne göre ise satıcı ve müflis boyalı
elbisenin tümünde ortak olur; çünkü yağın yağla karışması durumunda bunları
ayrıştırmak imkansız hale geldiği gibi burada da bunları ayrıştırmak imkansız
hale gelmiştir.
Kumaşın değeri, kumaş
veya boyanın çarşıdaki değerinin artması sebebiyle artsa, artış kimin malının
bedeli üzerinde gerçekleşmişse ona ait olur. Mal, kumaş veya boyanın değerinin
artması sebebiyle değil de pazardaki pahalılık sebebiyle artsa müflis bu
durumda bir şeyalamaz. Bu yüzden ben Nevevl'nin ifadesini açıklarken
"malın iş sebebiyle artması ölçüsünde" ifadesini ekledim.
Satıcı kumaşı elinde
tutup müflise boyanın ve elbise beyazlatmanın değerini ödeyebilir. Bu, şayet
her ikisini ayırmak mümkün ise söz konusu olup araziye dikilen ağaç ve binayı
araziden ayırmaya benzer. Bu, alimlerin "müşteri satıcıya ortaktır"
görüşüyle çelişmez; çünkü müflisin malları ya satıcıya veya bir başkasına
satılacaktır.
[b] - Kumaşın kıymeti
[boyama sonucunda] boyanın değerinden daha az miktarda artarsa, kumaşın
[boyasız haldeki] değeri ise aynen kalsa, örneğin [boyama öncesinde kumaş dört
dirhem boya iki dirhem iken boyama sonrasında boyalı kumaş] beş dirhem olsa,
azalma [kumaşa değil] boyaya yüklenir; çünkü boya parçalanıp dökülebilir, kumaş
ise olduğu halde kalır.
Bu durumda boyalı kumaş
satılır. Satıcı satım bedelinin beşte dördünü müflis ise beşte birini alır.
Şayet kumaşın değerinde
bir artış meydana gelmezse müflis rehhangi bir şeyalamaz.
Kumaşın değerinde bir azalma
meydana gelirse satıcı bu azalma sebebiyle [müşteriden] bir şeyalamaz.
[c] - Kumaşın kıymeti
[boyama sonucunda] boyanın değerinden daha fazla miktarda artarsa, örneğin
yukarıda verdiğimiz örnekte kumaşın değeri sekiz dirheme yükselirse [bu durumda
fazlalık kime ait olacaktır? Bu konuda mezhep içinde üç görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
fazlalığın tümü müflise ait olur; çünkü bu fazlalık onun fiili sonucu
gerçekleşmiştir. Buna göre boyalı kumaş satılır, satım bedelinin yarısı müflise
ait olur.
[İkinci görüş]
Fazlalık -tıpkı hayvanın
kilolanması meselesinde olduğu gibi- satıcıya aittir. Buna göre satım bedelinin
dörtte üçü satıcıya dörtte biri müşteriye ait olur.
[Üçüncü görüş]
Bu fazlalık satıcı ve
müşteriye bölüştürülür. Satıcı satım bedelinin üçte ikisini, müflis de üçte
birini alır.
2. Müşteri, satıcıdan
boya satın alıp bir kumaş boyasa daha sonra [iflas sebebiyle] tasarrufları
kısıtlansa, boyama sonucunda boyalı kumaşın değeri boyasız haldeki kumaşın
değerinden daha fazla olsa satıcı akitten cayma hakkına sahiptir. Bu durumda
satıcı boyalı kumaş üzerinde müflis ile ortak olmuş olur.
Şayet satıcının payı,
boyanın satım bedelinden daha az olursa daha doğru görüşe göre ister buna razı
olur isterse boyanın tümü konusunda diğer alacaklılar arasına katılır.
3. Müşteri boya ve
kumaşı aynı kişiden satın alıp kumaşı o boyayla boyasa daha sonra [iflas
sebebiyle] tasarrufları kısıtlansa satıcı her ikisini de yani boyası ile
birlikte kumaşı geri alabilir; çünkü bunlar kendisinin malıdır. Ancak bu
ikisinin değeri [yani kumaşın boyalı haldeki değeri] kumaşın boyanmadan önceki
değerinden daha fazla değilse, yani boyalı kumaşın değeri boyasız kumaşın
değeri ile aynı veya daha düşük olsa bu durumda boya telef olmuş olduğundan onu
kaybetmiş olur. Kumaşı geri almakla birlikte boyanın satım bedeli konusunda
diğer alacaklılar arasına katılır. Ancak boyama sonucunda kumaşın değeri artmış
olursa -ki bu, istisna sonrasında kalandır- o zaman satıcı bu ikisini geri
alabilir. Şayet fazlalık boyanın değerinden daha fazla ise müflis bu fazlalık
kısımda satıcıya ortak olur. [Zayıf] bir görüşe göre müflis herhangi bir
şeyalamaz. Şayet artış boyanın değerinden daha az ise, satıcı kalan kısımda
diğer alacaklılar arasına katılamaz. Bu, daha önce geçen çamaşır beyazlatma
konusundaki açıklamalardan anlaşılmaktadır. Bu durumda dilerse buna razı olur,
dilerse satım bedeli miktarınca diğer alacaklılar arasına katılır.
4. Bir kimse, bir
şahıstan kumaş bir diğer şahıstan da boya satın alarak kumaşı o boyayla
boyadıktan sonra [iflas etmesi sebebiyle] tasarruflarına kısıtlama getirilse,
her iki satıcı da [satım akitlerini bozarak] mallarını geri almak isteseler
[bakılır:]
[a] - Kumaşın boyalı
halinin değeri, kumaşın boyanmadan önceki halinin değerinden daha fazla olmasa,
yani eşit olsa veya daha az olsa o zaman boya sahibi boyasını kaybetmiş olur.
Bu durumda boya sahibi
boyanın satım bedeli konusunda diğer alacaklılar arasına katılır. Kumaşın
sahibi ise malını mevcut halde bulmuş olduğundan onu geri alabilir. Kumaşın
değerinde bir azalma meydana geldiğinde bu azalma karşılığında herhangi bir
şeyalamaz.
[b] - Boyalı kumaşın
değeri boyasız haldeki kumaşın değerinden boyanın değeri miktarınca fazla olursa
kumaş ve boya sahibi boyalı kumaşı geri alma konusunda ortak olurlar.
EI-Muharrer'deki ifade
şöyledir: "Bu durumda her iki satıcı mallarını geri alabilirler. Boyalı
kumaşta ortak olurlar."
Bu ifade, Nevevı'nin
[el-Minhac'daki] ifadesinden daha yerindedir.
Bu ortaklığın keyfiyeti
konusu daha önce geçmişti.
[c] - Boyalı kumaşın
değeri artmakla birlikte boya ve kumaşın değerine yetecek kadar olmazsa boya
eksik gelmiş olur. Boya satıcısı dilerse buna razı olur, dilerse boyanın satım
bedeli konusunda diğer alacaklılar arasına katılır.
[d] - Boyalı kumaşın
değeri boya ve kumaşın değerleri toplamından daha fazla olursa [müflis,
satıcılara ortak olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
müflis, boya ve kumaşın toplam değerinden fazla olan kısımda iki satıcıya ortak
olur.
Buna göre, kumaşın
değeri dört dirhem, boyanın değeri iki dirhem olsa, boyalı haldeki kumaşın
değeri sekiz dirhem olsa, müflis, boyalı kumaşın satım bedelinin dörtte biri konusunda
boya ve kumaş ~ sahibine ortak olur.
[İkinci görüş]
Müflis herhangi bir
şeyalamaz; fazlalık boya ve kumaş sahibine malları oranında dağıtılır.
Not:
1. Müflis ve
alacaklılar, aralarında anlaşırlarsa boyayı kumaş üzerinden kaldırıp kumaşta meydana
gelen azalmayı tazmin etme hakkına sahiptirler. Bu, arsadan bina ve ağacı
kaldırmaya benzer.
2. Müflisin, kumaş
sahibi dışında bir kimseden satın aldığı boyanın sahibi boyasını kumaş
üzerinden kaldırıp kumaş üzerinde meydana gelen azalmayı tazmin edebilir.
3. Kumaş sahibi,
boyadaki azalmayı tazmin ederek kumaşındaki boyayı kaldırabilir. Bunu Mütevelli
söylemiştir.
Bu hükümler, uzmanların
görüşü alınarak boyayı kaldırmak mümkün olduğunda geçerlidir.
Aksi takdirde bunları yapamazlar.
Birincisini Zerkeşi, İbn Kecc'den nakletmiştir. Son ikisi ise onunla aynı
özelliktedir.
Son Hükümler:
1. İbnü's-Salah ve
başkaları şöyle fetva vermişlerdir: Ödeme güçlüğü içinde olduğu sabit olan bir
adam hakkında onun borçlu olduğuna dair bir senet yazılsa ve bu kişi o borcu
ödeyebilecek durumda olduğuna dair şahit tutsa, bu şahitlikle onun ödeme gücüne
sahip olduğu anlaşılmış olur. Çünkü o, borç aldığı şeyi buna harcayabilir. Onun
ödeme gücüne sahip olduğuna dair ikrarı bütün borçları hakkında geçerli olur.
2. Bir kimse malının bir
kısmını saklasa, kalan malı ise borçlarına yeterli gelmese, tasarrufları
kısıtlanır, ona mal satmış olan kimse malını geri alabilir. Hakim, onun kalan
malını satmak ve bedelini alacaklılara taksim etmek suretiyle tasarrufta
bulunabilir. Daha sonra o kimse hakkında kısıtlama kararının verilmesinin caiz
olmadığı ortaya çıktığında hakimin tasarrufu nakzedilmez; çünkü hakim, borcunu
ödemekten kaçınan kişinin malını satıp borcuna ödeyebilir.
Müşterinin satım bedelini
ödeyememesi sebebiyle satıcının sattığı malı geri alması konusu ihtilaflıdır.
Hakim bunun caiz olduğuna inanarak buna hükmetmişse hükmü nakzedilmez.
Ancak bunun caiz
olduğuna inanmayarak yapmışsa tasarrufu nakzedilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
1. MALİ
TASARRUFLARIN KISITLANMASINA İLİŞKİN DELİLLER