MUĞNİ’L-MUHTAC

HAVALE

 

HAVALENİN GEÇERSİZ [BATIL] OLMASI

 

Müşteri, satın aldığı malın bedeli için satıcıyı başkasına havale etse, daha sonra kusurlu olduğu için malı geri verse, daha güçlü görüşe göre havale geçersiz olur.

 

Satıcı, borçlu olduğu kişiyi [müşteriden alacaklı olduğu] satım bedeline havale etse, mal kusurlu olduğu için geri verilmiş olsa, mezhepte esas kabul edilen görüşe göre havale geçersiz hale gelmez.

 

Kişi bir köle satıp [başkasına olan borcu karşılığında] satım bedelini başkasına havale etse [bakılır:]

 

[a]. Alım satım yapan iki kişi ve havale alacaklısı, köle diye satılan kişinin hür olduğu konusunda ittifak etseler yahut bu durum şahitler aracılığıyla sabit olsa havale geçersiz hale gelir.

 

[b]. Havale alacaklısı, [kölenin hür olması konusunda] satıcı ve müşteriyi yalanlarsa ve ortada şahit olmazsa, satıcı ve müşteri ona "onun hür olduğunu bilmiyordum" diye yemin ettirir, [havale alacaklısı yemin ettikten] sonra malı müşteriden alır.

 

1. Müşteri, satım bedelini ödemek için satıcıyı bir kimseye havale etse, daha sonra kusurlu olması sebebiyle malı geri verse veya karşılıklı yeminleşme yahut ikale yapma gibi bir sebeple malı geri verse havale geçersiz hale gelir [mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre havale batıl / geçersiz olur; çünkü satım akdinin feshedilmesiyle satım bedeli borcu da ortadan kalkmıştır.

 

[İkinci görüş]

 

Havale batı i olmaz. Bu şuna benzer: Müşteri, satım bedeli yerine elbise verme konusunda satıcı ile anlaşma yapsa, daha sonra malı kusurlu çıkma sebebiyle geri verse bile bu değiştirme geçersiz hale gelmez, satım bedelinin mislini geri verir.

 

Yukarıdaki görüş ayrılığı bakımından "feshin satılan malın ve havaleye konu olan şeyin tesliminden sonra olması" ile "önce olmaSi" arasında bir fark yoktur.

 

İlk görüşe göre satım bedelinin mülkiyeti müşteriye geri döner ve satıcı da bunu teslim almışsa ve elinde duruyorsa müşteriye teslim eder. Şayet telef olmuş ise bedelini teslim eder. Üzerine havale yapılan kişiye teslim etmez. Şayet üzerine havale yapılan kişiye teslim edecek olursa müşterinin kendisinden bunu isteme hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü hak onundur, satıcı da onun izniyle teslim almıştır. Bu teslim alma, satıcı adına değil müşteri adına gerçekleşmiş olur ve müşteri, satıcının teslim aldığı şey üzerinde hak sahibi olur.

Bunun kendisi aynen duruyor olsa bile başka bir şeyle değiştirilmesi caiz olmaz.

 

Satıcının, üzerine havale yapılan kişiyi fesih öncesinde borçtan ibra etmesi, yukarıda zikredilen hükümler bakımından alacağı tahsil etmesi gibidir. Bu durumda havaleye konu olan miktarını müşteri satıcıdan isteyebilir.

 

2. Satıcı, müşteride olan "satım bedeli" alacağını başkasına havale etse, kusurlu olması veya başka bir sebeple satılan mal geri verilse [havale geçersiz hale gelir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

[Birinci rivayet]

 

Mezhebin bu konudaki görüşüne göre, havale alacaklısı alacağını tahsil etmiş olsun ya da olmasın havale geçersiz hale gelmiş olmaz.

 

[İkinci rivayet]

 

Daha önceki meselede geçerli olan ["batılolur" ve "batılolmaz" şeklindeki] iki görüş burada da geçerlidir.

 

İlk rivayet i kabul edenler, bu mesele ile önceki arasında şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: Burada hak üçüncü bir şahsa ilişmektedir ki o da satım bedelinin kendisine intikal ettiği kişidir, bu sebeple akdi yapan iki kişinin akdi feshetmesiyle onun hakkı geçersiz hale gelmez. Bu şuna benzer: Satıcı satım bedeli üzerinde tasarruf ta bulunduktan sonra müşteri malı kusurlu olduğu için geri verse satıcının tasarrufu geçersiz hale gelmez.

 

Bu ayrımdan, birinci meseleye ilişkin şu sonuç çıkmaktadır: "Kişi, üzerine havale yapılan şahsı başkasına havale etse üçüncü şahsın hakkının ilişmesi sebebiyle havale batı i hale gelmez." Bu Çlkarım güçlüdür.

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre, havale yapmak her ne kadar alacağın tahsil edilmesi anlamına geliyorsa da müşteri satıcıdan satım bedelini geriye ancak havale borçlusunun tesliminden sonra alabilir; çünkü tazminler ancak gerçek anlamda teslim işleminden sonra olabilir, hükmen teslimden sonra olmaz. Bununla birlikte müşteri, satıcıdan havaleyi teslim almasını isteyebilir. Bu şekilde kendisi de ondan satım bedelini geri alabilecektir.

 

Not:  Bir kimse bir kadınla evlenip mehir borcu konusunda karısını başkasına havale etse, daha sonra da zifaf öncesinde karısını boşasa veya nikah "kadının dinden dönmesi", "bir kusurunun ortaya çıkması" yahut "bir şartın bulunmaması" sebebiyle fesh olsa havale geçersiz olmaz. Bu durumda şayet nikah feshedilmişse koca mehrin tümünü kadından geri alır, şayet koca kendisi boşamışsa mehrin yarısını geri alır.

 

[Soru]: Burada hak, üçüncü kişiyi ilgilendirmemektedir. Buna göre havalenin -tıpkı ilk meselede olduğu gibi- batıl olması gerekirdi.

 

[Cevap]: Mehir, başkasından alınacak bir şeyolarak sabit kılınmıştır. Bu yüzden mala bitişik bir fazlalık meydana gelse -satım vb. akitlerin aksine- kadının rızası olmadıkça koca bu fazlalığı geri alamaz.

 

3. Bir kimse bir köle satıp da müşteride olan alacağını başkasına havale etse, bu işlem sonrasında satıcı, müşteri ve havale alacaklısı kölenin aslında hür olduğu konusunda ittifak etseler yahut bu durum köle denilen şahsın getireceği yahut kendiliğinden gelen şahitler yoluyla sabit olsa havale işlemi geçersiz hale gelir. Çünkü, ortada aslında üzerine havale yapılan bir satım bedelinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda havale alacaklısı, teslim aldığı bedeli müşteriye geri verir. Onun alacağı da aynen varlığını korumaya devam eder.

 

Kölede hak sahibi çıkması vb. gibi satımın geçerli olmasını engelleyen bütün durumlarda da hüküm böyledir.

 

Kölenin şahit getirmesi, satıcı ve müşterinin köleyi başkasına sattıktan sonra aralarında anlaşmaları durumunda söz konusudur. Nitekim Kadı Ebu't-Tayyib de meseleyi bu şekilde tasavvur etmiştir. Çünkü kölenin satımından önce böyle bir şahit getirilmesi mümkün değildir, zira her iki taraf da onun hür olduğu konusunda birbirini tasdik etmektedir.

 

Şayet havale alacaklısı kölenin hür olduğunu kabul etmezse kölenin davası ve şahitleri dinlenmez. Bunu İbnü'r-Rif'a ve başka alimler söylemiştir.

 

Şahitlerin kendiliklerinden şahitlik yapmaları konusu da böyledir; çünkü bu şahitlik ancak ihtiyaç durumunda yapılır. Satım öncesinde ise böyle bir ihtiyaç bulunmamaktadır.

 

Satıcı ve müşterinin, kölenin hür olduğuna dair şahit getirmeleri düşünülemez; çünkü onlar satım işlemini yapmakla şahitleri yalanIamış olmaktadırlar. Rafii ve Nevevi bu bölümde bunu ifade etmişlerdir. "Dava" bölümünün sonlarında ise şöyle denilmiştir:

 

Bir kimse bir malı sattıktan sonra;

 

[a] - Bu malın kendisine vakfedilmiş olduğunu,

 

[b] - veya ona malik değilken o malı sattığını daha sonradan malik olduğunu iddia etse [bakılır:]

 

> Satım esnasında "bu benim mülkümdür" demişse ne davası dinlenir ne de şahitleri.

 

> Şayet satım esnasında bunu söylememişse el-Ümm'de de açık olarak ifade edildiği üzere davası ve şahitleri dinlenir. Iraklılar şöyle demiştir: Ruyani bunun aksine görüş belirtenleri hatalı saymıştır.

 

Bu bölümde yer alan hükmü, dava bölümünde yer alan hüküm gibi yorumlamak mümkündür.

 

Zerkeşi ve başkalarının belirttiği üzere görüş ayrılığı "satıcı, iddiasına uygun bir gerekçe zikretmediğinde" söz konusudur. Şayet "ben kölemi azat etmiştim ama bunu unutmuşum" yahut "durumu karıştırdım" diye uygun bir gerekçe zikrederse kesin olarak onun sözü dinlenir. Bu şuna benzer: Kişi "benim Zeyd'de herhangi bir alacağım yoktur" dese, daha sonra onda alacağı olduğunu iddia etse yukarıdaki hüküm geçerli olur.

 

Not:  Burada "batılolmak / geçersiz olmak" ile kastedilen sahih olmamaktır. Çünkü malın kusurlu çıkması sebebiyle geri verilmesi vb. bir durumdan kaynaklanan batıllığın aksine burada öncesinde bir sahihlik söz konusu olmamıştır. Çünkü oradaki akdin fesholmasından kaynaklanmıştır.

 

4. Havale alacaklısı, kölenin hür olduğunu ileri süren satıcı ve müşteriyi yalanlasa, ortada şahit yok ise satıcı ve müşteri ona "onun hür olduğunu bilmiyordum" diye yemin ettirirler.

Çünkü kişinin kendisine ilişik olmayan bir durum hakkında yemin ederken uyması gereken kural "bilmiyorum" şeklinde yemin etmesidir. Buna göre kişi "vallahi onun hür olduğunu bilmiyorum" diye yemin eder.

 

Nevevi'nin ifadesinden yeminin satıcı ve müşterinin bir arada bulunmasına bağlı olduğu gibi bir şey anlaşılıyorsa da yeminler konusundaki genel kurallara uygun olan hüküm, bu ikisinden herhangi birinin yemin ettirebileceği şeklindedir. Satıcı yemin ettirebilir; bunun amacı satım bedelinin mülkiyetinin devam etmesini sağlamaktır. Müşteri de yemin ettirebilir, bunun amacı havale alacaklısının alacağı istemesini ortadan kaldırmaktır.

Hocam Remli'nin "daha uygun" diye kabul ettiği görüşe göre bunlardan biri yemin ettirdiğinde diğeri yemin ettiremez. Çünkü ikisinin davası da birdir. Sonraki kimileri ise bu görüşe muhalefet etmiştir.

 

Havale alacaklısı yemin ettikten sonra malı müşteriden alır; çünkü havale sözleşmesi devam etmektedir. Daha sonra müşteri ödediği satım bedelini satıcıdan geri alır. İki görüş içinde tercihe şayan olanı budur. Nitekim Rafii eş-Şerhu's-sağir adlı eserinde bunu tercih etmiş, İbnü'I-Mukrl de bu görüşü benimsemiştir. Çünkü müşteri, havalenin kapsamında yer alan izne dayanarak kişiye ödeme yapmıştır. Beğavı ise diğer görüşü tercih etmiştir; çünkü burada müşteri "havale alacaklısı benden almakla bana haksızlık yapmıştır" demektedir.

Haksızlığa uğrayan kişi ancak ve ancak hakkını kendisine haksızlık yapan kişiden geri alabilir.

 

Havale alacaklısı yemin etmekten kaçınırsa müşteri "kölenin hür olduğuna dair" yemin eder. Buradan havale işleminin geçersiz hale geldiği anlaşılmaktadır; çünkü [davalının yeminden kaçınmasından sonra] yeminin davalıya döndürülmesi [davalının] ikrarda bulunması gibidir. Ancak bunu [ikrar değil de] şahitlik gibi kabul ettiğimizde -İbnü'r-Rif'a'nın da belirttiği üzere- o zaman yemin ettirmenin bir anlamı kalmaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

HAVALE KONUSUNDA ANLAŞMAZLIK YAŞANMASI