KEFALET |
II. BİR KİMSEYİ GETİRMEYE
KEFİL OLMAK [BEDENE KEFİL OLMAK]
Bir kimseyi getirmeye
kefil olmaya kefaletü'I-beden denildiği gibi kefaletü'l-vech de denilir.
A. BİR KİMSEYİ GETİRMEYE KEFİL OLMANIN
HÜKMÜ
B. BEDENE KEFİL OLMANIN TÜRLERİ
C. BİR KİMSEYİ GETİRMEYE KEFİL OLMA
KONUSUNA İLİŞKİN BAZI MESELELER
A. BİR KİMSEYİ
GETİRMEYE KEFİL OLMANIN HÜKMÜ
Mezhepte esas alınan
görüşe göre bir kimseyi getirmeye kefil olmak sahihtir.
Bir kimseyi bir şahsa
getirmeye kefil olmak sahih midir? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
[Bu rivayet e göre bu
konuda mezhepte iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Mezhepte esas alınan görüşe
göre, genel anlamda bedene kefil olmak sahihtir. "Genel anlamda"
dedik; çünkü ileride geleceği üzere Allah'a ait had cezalarında bedene kefalet
sahih değildir.
"Bedene kefil
olmak", "adına kefil olunan kişiyi" "lehine kefil olunan
kişiye" getirmeye kefil olmaktır. Bunun sahih olması bu konudaki ihtiyaç
sebebiyledir. Ayrıca şu ayet de buna dair bir delil olarak ileri sürülmüştür:
Onu sağ-salim getireceğinize dair Allah adına bana söz vermedikçe onu sizinle
göndermeyeceğim. [Yusuf, 66]
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
sahih değildir; çünkü hür bir kimse başkasının zilyedliğine girmediğinden bir
başka şahıs onu teslim etme gücüne sahip değildir.
[İkinci rivayet]
İkinci rivayete göre
yukarıdaki ilk görüş tek görüş olarak kabul edilir.
İmam Şafii (r.a.)
"bedene kefil olmak zayıftır" ifadesiyle "bunun kıyas açısından
zayıf olduğunu" kastetmiştir.
B. BEDENE KEFİL
OLMANIN TÜRLERİ
1. MAL BORCU OLAN ŞAHSIN
BEDENİNE KEFİL OLMAK
2. CEZA BORCU OLAN
ŞAHSIN BEDENİNE KEFİL OLMAK
3. BİR KİMSEYİ GETİRMEYE
KEFİL OLMANIN DİGER ÖRNEKLERİ
1. MAL BORCU OLAN ŞAHSIN
BEDENİNE KEFİL OLMAK
Bir kimse, üzerinde borç
olan bir kimsenin bedenine kefil olsa bu borcun miktarının bilinmesi şart
değildir. Bu borcun, kefil olmaya sahih bir borç olması şarttır.
Bir kimse, üzerinde borç
olan bir kimsenin bedenine kefil olsa, borcun miktarının bilinmesi şart
değildir; çünkü bu kişi borca değil bedene kefil olmuştur. Bununla birlikte
borcun, kefaletin sahih olduğu borçlardan olması gerekir. Buna göre özgürlük
sözleşmesi yapan ve sözleşme taksidini borçlanmış kölenin bedenine kefil olmak
sahih değildir; çünkü böyle bir borca kefil olmak sahih değildir.
Not: Nevevi, el-Muharrer'de olduğu gibi
"üzerinde mal [borç] olan bir kimse" demiştir. Bu ifade ilk anda
"yanında başkasına ait bir mal bulunan bir kimsenin bedenine kefil olmanın
sahih olmadığı" anlamını çağrıştırmaktaysa da bu kastedilmiş değildir,
aksine mal emanet bırakılmış bile olsa bu sahihtir. Çünkü malı sahibine
getirmek, malı elinde bulunduran üzerinde bir haktır, dolayısıyla birazdan
gelecek kuralın kapsamına bu da girmektedir.
2. CEZA BORCU OLAN
ŞAHSIN BEDENİNE KEFİL OLMAK
Mezhepte esas alınan
görüşe göre;
[a] - Üzerinde, kısas ve
kazif haddi gibi insanlara yönelik işlenmiş bir suçun cezası bulunan kimsenin
bedenine kefil olmak sahihtir.
[b] - Allah'a ait had
cezalarından birini işlemiş kimsenin bedenine kefil olmak sahih değildir.
[1] - [Bir suç işlemiş
olan kimsenin, cezalandırılmak üzere bedeninin getirilmesine kefil olmak sahih
midir? Bu konuda şöyle bir ayrım söz konusudur:]
[a] - İnsanlara ait
haklara yönelik suç işleyen kişiler:
[Birinci rivayet]
Üzerinde insanlara ait
kısas, kazif haddi ve tazir gibi bir suçun cezası bulunan bir kimseyi getirmeye
kefil olmak mezhepte esas alınan görüşe göre sahihtir. Çünkü bu, bağlayıcı bir
hak olup mala benzemektedir.
[İkinci rivayet]
[Zayıf] bir görüşe göre
bu sahih değildir; çünkü suç ve cezalara ilişkin genel prensip, mümkün olduğu
kadar cezaların uygulanmasını engellemektir. Bu yüzden cezaların uygulamasını
genişletecek yolların engellenmesine çalışılır. Bazıları ilk görüşü tek görüş
kabul ederken bazıları da ikinci görüşü tek görüş olarak kabul etmişlerdir.
[b] - Allah hakkından
olan had cezalarını gerektiren bir Hil işleyen kişiler:
[Birinci rivayet]
Üzerinde, içki içme,
zina ve hırsızlık cezası gibi Allah'a ait had cezalalarından biri bulunan
kimseyi getirmeye kefil olmak ise sahih değildir; çünkü imkan ölçüsünde bu
cezaların ortadan kaldırılmasına çalışmak esastır.
[İkinci rivayet]
Bu konuda İmam Şafii
(r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerin [birincisine göre buna
kefalet sahih değildir], ikincisine göre ise tıpkı insanlara yönelik işlenen
suçların cezasında olduğu gibi bu suçlarda da getirmeye kefil olmak sahihtir.
Ezrainin şu görüşü,
sonraki alimlerden birinin de işaret ettiği
üzere zayıftır:
Bunun sahih olmaması,
cezanın uygulanması kesinleşmediğinde söz konusudur. Şayet kesinleşirse bunun
sahih olduğuna hükmedilebilir.
Not: Kefaletin sahih olmasının ölçüsü şudur:
1. Adına kefil olunan
kimsenin buna izin vermesi,
2. Kefil olan kişinin,
mahkemenin çağrısına icabet etmesi gereken veya hakkın istenmesi için hak
sahibine götürülmesi gerekli olan kişinin kim olduğunu bilmesi.
Buna örnek olarak
şunları zikredebiliriz:
[a] - Bir kimse bir
kadının kendi karısı olduğunu iddia etmekte, bir başka şahıs da bu konuda hüküm
verilmesi için kadının mahkemeye getirilmesine kefil olmaktadır. Çünkü bu
durumda kadının mahkemeye götürülmesi hak olmuştur.
[b] - Bir kadın, bir
adamın kendisinin kocası olduğunu iddia etmekte, bir kimse de bu adamın
mahkemeye getirilmesine kefil olmaktadır.
[c] - Bir kimse, bir
adamın karısı olduğu bilinen bir kadını o adama götürmeye kefil olmaktadır.
[d] - Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği üzere bir önceki şıkkın zıddı da söz konusu
olabilir.
[e] - Yine koca,
karısına yaklaşmamaya yemin ettiğinde [yani ila yaptığında ya karısını nikahına
alması yahut da boşaması için mahkemeye getirilmesine kefil olmak da] böyledir.
3. BİR KİMSEYİ GETİRMEYE
KEFİL OLMANIN DİGER ÖRNEKLERİ
Bir çocuğun, delinin,
hapisteki bir şahsın, kayıp olan bir şahsın getirilmesine kefil olmak sahihtir.
Yine ölü olan bir şahsın
sureti [cesedi] aleyhinde şahitlik yapmak üzere bedenini getirmeye kefil olmak
da sahihtir.
[1] - Velisinin izni ile
çocuk ve delinin getirilmesine kefil olmak sahihtir; çünkü bu şahısların
yaptıkları mal itlah vb. olaylarda bir kimse buna şahit olsa ancak deli ve
çocuğun isimlerini ve neseplerini bilmese aleyhlerinde şahitlik yapmak üzere
mahkemeye getirilmeleri gerekir. Bu durumda kefil olan kişi bunların
velilerinden, ihtiyaç anında mahkemeye getirilmelerini ister. Şayet kefalet,
velinin izni olmaksızın gerçekleşmişse, akıl-baliğ bir şah sı ondan izinsiz
olarak getirmeye kefil olmak gibidir.
Ezrai şöyle demiştir:
Bana göre sefih bir kimseyi getirmeye kefil olma durumunda da velisinin izni
gerekir. Bunun aksi de ihtimal dahilindedir.
İlki daha güçlüdür.
[2] - Hapiste olan veya
ortada olmayan bir şahsın bedenine onun izniyle kefil olmak sahihtir. Bu husus
ileride "Iafzın genelliği" konusunda gelecektir.
Bunun sahih olma sebebi
şudur: Amacın gerçekleşmesi şu an itibarıyla imkansız gibi görünse de bunun
ileride gerçekleşmesi ihtimal dahilindedir. Nitekim ödeme güçlüğü içinde olan
kişinin kefil olması da sahihtir.
Bu konuda, kişinin,
mahkemeye getirilmesinin gerekli olduğu bir yerde olması ile olmaması arasında
fark yoktur. Buna göre kişi, kendisinin mahkemeye götürülmesine kefil
olunmasına izin verdikten sonra hakimi bulunan başka bir yere taşınsa veya
mahkemeye celbedifebileceği bir mesafeye taşınsa ve kefalet bundan sonra
meydana gelse sahih olur, bu durumda izin vermiş olması sebebiyle kefil olan kişiyle
birlikte mahkemeye gitmesi gerekir. Hatta namazların kısaltılabileceği uzaklığa
taşınsa da hüküm böyledir.
[3] - Bir kimse şu an
ölü olan bir şahsın hayatta iken gerçekleşen bir duruma şahit olsa, ancak o
şahsın adını ve nesebini bilmese, onun yüzünü görerek şahitlik yapmak üzere
mahkemeye getirilmesi konusunda kefil olunması sahihtir. Tabiatıyla bu, ölü
defnedilmeden ve ölünün bedeninde bir bozulma meydana gelmeden önce ve ölünün
bir şehirden başka bir şehre nakli söz konusu olmayacaksa yapılabilir. Şayet
bunlardan birisi söz konusu olursa "ölüyü getirmeye kefil olmak"
sahih olmaz.
El-Matlab adlı eserde
şöyle denilmiştir:
Bir kimseyi getirmeye
kefil olma işleminde adına kefil olunan kişinin izni gerekiyorsa burada da ölen
kişinin mirasçısının izninin şart olması gerekir.
Durum, aynen denildiği
gibidir. Ancak Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de dediği gibi bu "izni
itibara alınan kimse" hakkında söz konusudur, aksi takdirde velisinin izni
dikkate alınır. Mirasçı kapsamına devlet hazinesi de girer. Şöyle ki zımm! bir
kimse ölür de geride mirasçı bırakmaz ve malı da devlet hazinesine fey olarak
intikal ederse devlet hazinesi de mirasçı olmuş olur. Alimlerin ifadesinden
anlaşıldığına göre bu durumda devlet başkanının izin vermesi yeterli değildir.
Zahir olan da bu görüştür.
C. BİR KİMSEYİ
GETİRMEYE KEFİL OLMA KONUSUNA İLİŞKİN BAZI MESELELER
[Bir kimseyi getirmeye
kefil olma durumunda] teslim için bir yer belirlenmişse burada teslim
gereklidir, aksi takdirde kefalet sözleşmesinin yapıldığı yerde teslim edilir.
Kefil, teslim yerinde
şahsı teslimi engelleyen bir zorba vb. bir engelolmaksızın şahsı teslim
ettiğinde sorumluluktan kurtulur. Yine getirilmesine kefil olunan kişinin gelip
de "ben kefil olan şahıs adına teslim oluyorum" dediğinde de sorumluluktan
kurtulur. Yalnızca şahsın gelmiş olması [kefilin sorumluluktan kurtulması için]
yeterli değildir.
Getirilmesine kefil
olunan kişi kayıp olursa, kefil olan kişi onun yerini bilmiyorsa getirmesi
gerekmez. Biliyorsa getirmesi gerekir. Oraya gidip gelecek kadar kendisine süre
tanınır.
Şayet bu süre geçtiği
halde getirmezse kefil hapsedilir. [Zayıf] bir görüşe göre, namazların
kısaltılabilceği kadar bir mesafede bulunuyarsa kefilin onu getirmesi gerekmez.
Daha doğru görüşe göre;
[a] - Getirilmesine
kefil olunan kişi ölüp de defnedilmişse kefilden [o kişiye ait] borç istenmez.
[b] - Kefalet esnasında
"şahsı getirmezse borcu üstlenmek" şart koşulursa kefalet geçersiz
olur.
[c] - Getirilecek
kişinin rızası olmadıkça kefalet sahih olmaz.
1. [Bir kimseyi
getirmeye kefil olma durumunda] kefil, kefalet esnasında şahsın teslimi için
bir yer belirlemişse, şarta uygun olarak orası teslim yeri olarak kesinleşir.
Şayet teslim için bir mekan belirlememişse kefalet sözleşmesinin yapıldığı yer
teslim yeri olur. Selemde de teslim yerleri böyledir.
2. Alimlerin ifadesinden
"kefalet sözleşmesinin yapıldığı yer deniz gibi bir yer olsa ve burası
teslimin mümkün olmadığı bir yer olsa bile veya teslimin masrafları bulunsa
bile kefalette teslim yerini belirlemenin şart olmadığı" gibi bir anlam
çıkmaktadır. Bu, vadeli sel em akdine aykırıdır. Bu durumda [iki ihtimal söz
konusudur:]
[a] - Kefalet selem gibi
değerlendirilir.
[b] - Alimlerin
sözlerinden anlaşıldığı şekilde selemden farklı bir şekilde değerlendirilir.
Selemle arasında şu fark
bulunduğu söylenebilir: Selem akdi bedelli bir akittir, kefil olmak ise
yalnızca borcu ödemeyi üstlenmektir. Zahir olan görüş budur. Bu durumda teslime
elverişli en yakın yer teslim yeri olarak belirlenir.
3. [Bir kimseyi
getirmeye] kefil olan kimse, getirmeye kefil olduğu şahsı veya vekilini; teslim
yerinde, lehine kefil olduğu şahsın getirilen şahsı almasına engelolan bir
zorba vb. bir engel bulunmaksızın teslim etmekle yükümlülükten kurtulur.
Şayet, kişiyi yanında bir
engelolduğu halde getirirse, onun tesliminin bir yararı olmayacağından kefil,
getirme borcundan kurtulmuş olmaz.
Not: Nevevi'nin ifadesinden "teslim yeri
dışında bir yerde teslim etme halinde kefilin teslim yükümlülüğünden
kurtulamayacağı" anlaşılmaktadır. Lehine kefil olan şahsın, başka bir
yerde o şahsı teslim almaktan kaçınmasının, orada hakim veya bir yardımcı
olmaması gibi haklı bir gerekçesi varsa bu durumda kefil kurtulamaz. Şayet
haklı bir gerekçe olmaksızın teslim almaktan kaçınırsa hakim onun adına söz
konusu şahsı teslim alır. Çünkü bu durumda teslim alması gereklidir. Teslimden
kaçındığında hakim onun yerini alır. Hakim yoksa, kefil onu teslim eder ve buna
dair iki kişiyi şahit tutar, lehine kefil olunan kişiye şahsı hak karşılığında
hapsedilmiş bir şekilde teslim etmekle yükümlülükten kurtulur; çünkü o söz
konusu şahsı getirmek ve hakkını talep etme imkanına sahiptir. Ancak haksız
yere hapsedilmiş bir durumda ise yükümlülükten kurtulmaz; çünkü teslimi
imkansız hale gelmiştir.
4. Bir kimseyi getirmeye
kefil olan kimse, getirmeye kefil olduğu şahsın teslim yerine kendiliğinden
gelip "kefil adına teslim oluyorum" demesi ile kurtulur. Bu, asıl
borçlunun borcunu ödemesi durumunda kefilin borçtan kurtulmasına benzer.
Getirilmesine kefil
olunan kişi kendisini kefil adına teslim ettiği halde karşı taraf onu kabul
etmekten kaçınsa [ne olur?] Maverdı şöyle demiştir: Getirilmesine kefil olunan
kişi kendisini falan şahsın kefaleti gereği teslim ettiğine dair şahit tutar ve
kefil sorumluluktan kurtulur.
Daha önce geçen hükme
kıyasla bu durumda meseleyi hakime götürmek ve daha sonra şahit tutmak gerekir.
Not: Nevevi'nin ifadesi, kendilerini kefil adına
teslim eden çocuk ve deliyi de kapsar.
Ezrai şöyle demiştir:
Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir meseledir; çünkü çocuk ve delinin
sözlerinin hükmü yoktur. Ben bunu açık ifade olarak görmedim. Zahir olan şudur:
Şayet bunların sözü
kabul edilirse teslim gerçekleşmiş olur, kabul edilmezse teslim gerçekleşmiş
olmaz.
Bu güzel bir çözümdür.
5. Getirilmesine kefil
olunan şahsın, "kefalet sebebiyle teslim oldum" demeksizin yalnızca
gelmesi yeterli değildir; çünkü bu durumda kefalet alacaklısına kefilin kendisi
veya onun yönünden herhangi bir kimse teslimde bulunmamıştır.
Yabancı bir şahıs kefil
adına ve kefilin izniyle o kişiyi teslim etse kefil sorumluluktan kurtulur.
Kefilin izni olmaksızın teslim etse, şayet kefalet alacaklısı teslim almayı
kabul etmezse kefil sorumluluktan kurtulmaz. "Kefalet alacaklısının kabul
etmesi zorunlu değildir" görüşü kabul edilirse kefil kurtulur.
6. Bir şahsı getirmeye
iki kişi birlikte veya sırayla kefil olsalar ve içlerinden birisi şahsı teslim
etse diğer kişi kurtulamaz. Şayet teslim ederken "onu arkadaşım adına
teslim ediyorum" dese, bu durum şuna benzer: Bir borç için iki mal rehin
verilse ve bu rehinlerden birisi kurtulsa diğeri kurtulmaz.
7. Bir kimse iki şahıs
lehine kefil olsa, bunlardan birine teslimde bulunsa diğerinin hakkından
kurtulmuş olmaz.
8. Birbirine kefil olan
iki kişi [ayrıca] bir şahsı getirmeye kefil olsa, bunlardan birisi o şahsı
getirse, getiren şahıs birinci ve ikinci kefaletten kurtulmuş olur, diğer şahıs
ise ikinci kefaletten kurtulmuş ~ olur, çünkü onun kefili şahsı teslim
etmiştir. Ancak birinci kefaletten kurtulmuş olmaz, çünkü ne kendisi ne de
kendisi yönünden herhangi birisi şahsı teslim etmiştir.
9. Lehine kefil olunan
kişi kefili hakkından ibra etse o kişi yükümlülükten kurtulmuş olur. Aynı
şekilde "benim asıl borçlu üzerinde hakkım yoktur" dediğinde de kefil
kurtulur. İki görüşten birine göre -ki Ezrai bunun doğruya daha yakın olduğunu
söylemiştir- "benim asıl borçlu tarafında hakkım yoktur" dediğinde de
hüküm böyledir. Nitekim bu durumda asıl borçlu da borçtan kurtulmuş olur.
10. Getirilmesine kefil
olunan kişi ortadan kaybolursa [bakılır:]
[a] - Yeri bilinmiyorsa
kefilin onu getirmesi gerekmez; çünkü bu mümkün değildir. Bu, ödeme gücü
bulunmayan kişinin durumuna benzer. Bu konuda "yerini bilmiyorum"
diyen kefilin sözü kabul edilir.
[b] - Yeri biliniyorsa -namazların
kısaltılabileceği bir mesafenin ötesinde bile olsa- kefilin onu getirmesi
gerekir. Bu, borçlunun malının söz konusu mesafede bulunmasına benzer, bu
durumda malını getirmesi kendisinden istenir.
Kişi ister kefalet
sırasında ortadan kaybolmuş olsun isterse daha sonra kaybolmuş olsun fark
etmez. Bunun için, "yol güvenliğinin olması" ve "getirilecek
şahsın kendisini teslim etmeyecek bir kimseye sığınmamış olması" şarttır.
Bu durumda kefilin yapacağı yol masrafları kendi malından karşılanır.
Kefil olan kişinin o
şahsı getirmesi için normal şartlara göre gidip geleceği kadar bir süre
tanınır; çünkü imkhan dahilinde ancak bu yapılabilir. İsnevı şöyle demiştir:
Bununla birlikte, dinlenmek için gittiği yerde kaldığı süre ve getirilecek
şahsın hazırlanması için geçen süre de dikkate alınır. Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği üzere bu, namazların kısaltılabileceği kadarlık
mesafe veya daha ötesinde geçerli olmakla birlikte bunun altındaki mesafede
geçerli olmayan bir hükümdür.
Ezrai şöyle demiştir:
Zahir olan, kişinin gidiş ve dönüşte, güvenlikte olacağı yol arkadaşlarını
bekleyecek kadar bir süre tanınmasıdır. Yine yola devam etmeyi engelleyecek
şekilde şiddetli yağmur ve kar yağması ve sıkıntı meydana getiren durumlarda da
süre tanınır. Bütün bu özürler yanında, kişinin hapse de atılmamış olması
gerekir.
Bana göre de hüküm
böyledir.
11. Belirtilen süre
geçtiği halde kefil, getirmeyi üstlendiği şahsı getirmezse hapsedilir.
İsnevi şöyle demiştir:
Borcu ödemezse hapsedilir; çünkü bu durumda kusurlu davranmıştır. Ancak borcu
ödese ve daha sonra da kayıp olan şahıs çıkagelse, uygun olan görüşe göre
kefil, ödediğini ondan geri alabilir.
Gazz! şöyle demiştir:
Doğruya daha yakın olan görüş, bu durumda kefilin, ödediğini geri alamamasıdır.
İlk görüş daha uygundur;
çünkü kefil, karşılıksız bir bağışta bulunmamış, yalnızca şahsın ortada
bulunmaması sebebiyle ödeme yapmıştır. Hocam Remli'nin de belirttiği üzere,
ölüm vb. bir sebeple kişinin gelmesinin imkansız hale dönüşmesi de gelmesi gibi
değerlendirilmeli, buna dayalı olarak yaptığı ödemeyi geri alabilmelidir.
EI-Matlab'da
belirtildiğine göre kefil olan kimse [getirmeyi üstlendiği şahsı getirmediği
için] hapse atıldığında; ölüm, kaldığı yerin bilinmemesi yahut kendisini teslim
etmeyen bir kimsenin yanında bulunması vb. bir sebeple getirmesi imkansız hale
gelinceye kadar hapiste tutulur.
12. [Zayıf] bir görüşe
göre, getirilmesi üstlenilen şahıs, namazların kısaltılabileceği kadar veya
daha ötesinde bir yerde ise kefilin onu ~ getirmesi gerekmez. Veli ve asıl
kişinin şahidi de böyledir. Çünkü bu ~ mesafede bulunmaları, haber bırakmadan
kaybolmaları gibidir.
13. Getirilmesi
üstlenilen kişi -ister defnedilmiş isterse defnedilmemiş olsun- ölmüş ise veya
kaçmış yahut bir yere saklanmış ise daha doğru görüşe göre kefilden [ortada
bulunmayan şahsın] borcu istenmez; çünkü kefil bunu üstlenmemiş yalnızca şahsı
getirmeyi üstlenmiştir, onu getirme imkanı ise bulunmamaktadır. Diğer görüşe
göre ise bu borç kendisinden istenir.
Not: Nevevi'nin hükmü genelolarak ifade
etmesinden, görüş ayrılığının olması bakımından "kefilolunan kişinin
geride yeterli bir mal bırakıp bırakmaması arasında fark olmadığı"
anlaşılmaktadır. İsnevi, Subki'ye tabi olarak şöyle demiştir: Alimlerin sözünün
zahirinden bunun, kişinin geride mal bırakmadığı duruma özgü olduğu
anlaşılmaktadır.
Nevevi "mal"
sözcüğünü zikretmekle "ceza"yı dışarıda bırakmıştır; çünkü
getirilmesi üstlenilen kişi getirilmediğinde ona uygulanacak ceza kesinlikle
kefile uygulanmaz.
İsnevi şöyle demiştir: Nevevi'nin
el-Muharrer'e tabi olarak ölünün gömülmesi kaydını koyması, ancak ve ancak
kefaletin batıl olmasından bahsedilseydi doğru olabilirdi. Ancak borcun
kefilden istenmesi konusundaki iki görüşe gelince bu açıdan ölünün
gömülmesinden öncesi ve sonrası birbirine eşittir.
Bu yüzden ben,
Nevevi'nin sözünü açıklarken "isterse defnedilmemiş olsun" ifadesini
zikrettim. Definden önce kendisi hakkında şahitliğin yapılması için ölünün
mahkemeye getirilmesine ihtiyaç duyulursa kefil yukarıda geçen şartlara uygun
olarak getirir.
Bir kimse köleyi
getirmeye kefil olduğu halde köle ölse veya karısını getirmeye kefil olduğu
halde karısı ölse kendisi üzerine bir şey lazım gelmez.
14. [Bir şahsı getirmeye
kefil olma konusunda sözleşme yapılırken] kefalette, kefilin "borcun
tazmin yükümlülüğünü üstlenmek şartıyla onu getirmeye kefil oldum" veya
"benim tazmin etmem şartıyla" gibi bir ifade kullanarak "şahsın
teslimi söz konusu olmazsa borcun kefil tarafından ödenmesi" şart
koşulursa [kefalet akdi geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Daha doğru görüşe göre
kefalet batıl olur; çünkü bu, akdin gereğine aykırı bir şarttır. Bu "söz
konusu kefil mutlak olarak borcu tazmin etmez" görüşüne dayalıdır. Diğer
görüşe göre bu kefalet sahih olur.
[İtiraz] Kişinin "sağlam dirhemler yerine kırık
dirhemler vermeyi şart koşarak borç vermesi" veya "lehine kefil
olunan kişi adına muhayyerlik şart koşarak" yahut "vadenin gelmesi
şartıyla vadeli borca kefil olmak" meselelerinde olduğu gibi burada da
şart batıl kabul edilip akit geçerli kabul edilmeliydi. Aradaki ortak nokta
kişinin [akdin gerektirmediği] bir iyiliği eklemesidir.
[Cevap] Diğer meselelerde şart koşulan şey, başkasına
tabi bir niteliktir. Bu meselede ise şart koşulan şey tek başına akde konu olan
aslı bir şeydir. Aslolan şeylerde göz yumulmayan konulara başkasına tabi olan
şeylerde göz yumulduğu olabilir.
Kefil olan kişi
"onun bedenini getirmeye kefilim, şayet ölürse borç benim olsun"
demiş olsa kefalet sahih olur, borcun üstlenilmesi ise geçersizdir. Bunu
Maverdı söylemiştir.
Zerkeşi'nin de
belirttiği üzere bu, şart kastedilmediğinde söz konusu olur, şayet şart
kastedilirse kefalet geçersiz olur.
15. [Bir kimseyi
getirmeye kefil olmak, getirilecek şahsın rızası olmaksızın sahih olur mu? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre,
izni muteber olan "getirilmesine kefil olunan olan kişinin" veya
velinin rızası olmaksızın kefalet sahih olmaz. Çünkü kefil, kişiyi getirmekten
aciz olduğunda şahsın borcunu üstlenmiş olmaz, şu halde bu tür kefaletin
"kişiyi getirme" dışında bir anlamı yoktur. Böyle bir durumda ise
kefilin söz konusu şahsı getirmesi gerekli olmamaktadır.
[İkinci görüş]
"Kefilin şahsı
getirmemesi halinde borcu üstlenmiş olacağı" görüşüne binaen kefalet sahih
olur. Bu durumda şahsı getiremediği için borcu üstlenmiş olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden, "lehine kefil
olunan şahsın rızasının şart olmadığı" anlaşılmaktadır ki daha doğru görüş
budur. Bu, borçlarda da böyledir.
Buna göre;
[a] - Getirilmesi
üstlenilen şahsın izni olmaksızın kişi bir şahsı getirmeye kefil olsa, alacaklı
kişi kefilden o şahsı getirmesini talep etmiş olsa bile, getirilmesi istenen
şahsın kefile icabet etmesi gerekmez, kefil de ondan gelmesini talep edemez.
Bu, birinden izinsiz olarak borca kefil olma meselesine benzer.
[b] - Lehine kefil
olunan [yani alacaklı olan] kişi "onu hakime getir" diyerek söz
konusu şahsın getirilmesini istemişse, hakimin talebiyle kefil de o şahsı
getirmişse o zaman, getirilmek istenen şahsın buna icabet etmesi gerekir.
Bununla birlikte bu getirilme, kefalet sebebiyle olmayıp, söz konusu şahsın,
hak sahibinin vekili olması sebebiyledir. Buna göre, getirilmesi istenen şahsın
[daha uzakta değil de] mahkemeye celbetmenin gerekli olduğu bir mesafede
bulunması şarttır. Hakimin çağrıda bulunması dikkate alınmıştır; çünkü hak
sahibi hasmını hakime götürmek istese o kişinin davacı ile birlikte hakime
gitmesi gerekmez, güç yetirebiliyorsa hakkı ödemesi gerekir, güç yetiremiyorsa
[hakim çağrıda bulunmadıkçal bir şey yapması gerekmez.
Yukarıdaki iki durumda
kefil, getirmeyi üstlendiği şahsı getirmediğinde hapse atılmaz.
Birinci durumda yani
getirilmesi üstlenilen şahsın icabetinin gerekmediği durumda şayet kefil hapse
atılacak olursa, güç yetiremediği bir şeyden dolayı hapse atılmış olur. İkinci
durumda yani davacının "onu mahkemeye getir" dediği durumda ise bu
şahıs ve kil konumundadır.
Bir Kimseyi Getirmeye
Kefil Olmaya İlişkin Son Hükümler:
1. Kefil ölürse kefalet
geçersiz hale gelir, kefalet alacaklısı, kefilin geride bıraktığı mal varlığı
üzerinde hak sahibi olamaz; çünkü daha önce de geçtiği üzere, getirmeye kefil
olan kişinin herhangi bir malı sorumluluğu yoktur.
2. Lehine kefil olunan
kişi ölse kefalet geçersiz hale gelmez, hak, -tıpkı malı kefalette olduğu gibi-
onun mirasçılarına geçer. Kişi geride; mirasçılar, alacaklılar ve vasıler
bırakmış olsa, kefil, [getirmeyi üstlendiği kişiyi] bunların tümüne teslimde
bulunmadıkça sorumluluktan kurtulamaz. Lehine vasiyette bulunulan kişiye teslim
etmesi -iki görüş içinden sonrakilerden birinin de tercih ettiği görüşe göre-
vasıye teslim etme yerine geçer.
Bu, Ezral'nin de
belirttiği gibi, lehine vasiyette bulunulan kimseler sayıca belirli olup
"fakirler" vb. şekilde genelolarak belirtilmemişse böyledir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
III. MALİ VE
BEDENİ KEFALET SÖZLEŞMELERİNDE KULLANILAN İFADELER