ARİYET |
ÖDÜNÇ VERME İŞLEMiNİN
RÜKÜNLERİNE iLİŞKİN ŞARTlAR
A. ÖDÜNÇ VEREN KİŞİYE İLİŞKİN ŞARTlAR
B. ÖDÜNÇ ALAN KİŞİYE İLİŞKİN ŞARTLAR
C. ÖDÜNÇ VERİLEN MALA İLİŞKİN ŞARTLAR
D. ÖDÜNÇ VERME İŞLEMİ ESNASINDA KULLANILAN
SÖZLÜ İFADELER
A. ÖDÜNÇ VEREN KİŞİYE
İLİŞKİN ŞARTlAR
Ödünç veren kişinin
şartı "yaptığı teberru (bağış) geçerli olan" ve "[ödünç verilen
malın] menfaat[in]e sahip olan" kişi olmasıdır. Buna göre [bir malı] kiralayan
kişi onu [başkasına] ödünç verebilir, doğru görüşe göre ödÜnç almış olan kimse
başkasına ödünç veremez.
Ödünç alan kişi, malın
menfaatini kendisi için elde etmek üzere başkasını vekil kılabilir.
1. Ödünç veren kişinin
"yaptığı teberru (bağış) geçerli olan" ve "kendi isteğiyle
hareket eden" bir kimse olması şarttır; çünkü ödünç vermek, bir maldan
yararlanmayı başkasına serbest bırakmak suretiyle bir bağışta bulunmaktır.
Bu şart gereğince çocuk,
sefih, iflas etmiş kişi ve efendisinden izinsiz olarak mükatep kölenin, baskı
ve tehdit altında olan kişinin ödünç vermesi geçerli olmaz.
[İtiraz) Nevevl'nin ifadesine karşı şu durum bir
itiraz noktası teşkil eder: Sefihin malı var ise ve "çalışıp kazanmasına
ihtiyaç yoksa, o kişi kendi emeğini başkasına ödünç olarak verebilir. [Yani
ücretsiz olarak başkasına iş yapabilir:]
[Cevap] [Bir kimsenin ücretsiz olarak başkasına iş
yapmasına] ariyet adı verilmez; çünkü kişinin [iş yaparken] vücudu kendi
elindedir. Bu anlam kargaşasını önlemek için "sefih, derhal geçerli olacak
bir teberruda bulunamaz" demek daha uygun olur; çünkü sefih, vasiyet
yoluyla teberruda bulunma hakkına sahip olduğu halde malını ödünç verme hakkına
sahip değildir.
Not: Alimlerin ifadesinden anlaşıldığına göre,
iflas eden kimse malını ödünç olarak veremez. İsnevı şöyle demiştir: "Din,
insanları ödünç vermeye çağırdığından, şayet -bir günlüğüne evini ödünç verme
örneğinde olduğu gibi- ödünç vermek, müflisin borcunu atıl kılmıyorsa, kişinin
bunu yapması caiz olmalıdır." Bu, -sonrakilerden birinin de belirttiği
gibi- menfaat karşılığında ücret alınmıyorsa caizdir; şayet böyle olursa kişi
bunu yapamaz.
2. Ödünç veren kişinin
-malın kendisine sahip olmayıp vasiyet ve vakıf yoluyla yararlanma hakkını elde
etmiş bile olsa- [ödünç verdiği malın] yararına sahip olması şarttır. Çünkü
ödünç verme işlemi malın kendisi üzerinde değil maldan elde edilecek yararda
söz konusu olur.
İbnü'r-Rif'a,
vakfedilmiş bir malın ödünç verilmesini "şayet kişi, vakıf malın
denetimini üstlenmişse" diye kayıtlamıştır ki bu uygunluğu açık olan bir
kayıttır.
Yukarıdaki şart
gereğince; bir malı kiralamış olan kimse o malı başkasına ödünç verebilir;
çünkü malın menfaat mülkiyetine sahiptir.
3. Bir malı ödünç olarak
almış olan kimse onu başkasına ödünç [verebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru görüşe göre
veremez; çünkü malın menfaat mülkiyetine sahip değildir. Yalnızca maldan
yararlanmasına izin verilmiştir. Aynı gerekçe sebebiyle bir malı ödünç olarak
almış olan kimse onu kiraya veremez.
Bir şey kendisine
serbest bırakılmış olan şahıs kendisine serbest bırakılan şeyi başkasına
nakledemez. Nitekim bir yerde misafir olan kimseye bir şeyden yararlanması
serbest bırakıldığında o, kendisine verileni başkasına veremez.
[İkinci görüş]
Bir malı kiralayan kimse
nasıl ki o malı başkasına kiraya verebilirse bir malı ödünç alan kimse de onu
başkasına ödünç verebilir.
4. Mal sahibi, malı
ödünç alan kimsenin o malı başkasına ödünç vermesine izin verirse o kişinin ödünç
vermesi geçerli olur.
Maverdi [bu konuyla
ilgili olarak] şöyle demiştir:
Mal sahibi, ödünç alanın
malı kimlere ödünç verebileceğini belirtmemişse; ilk olarak ödünç alan ve
ikinci şahsa ödünç veren kişinin ariyet sözleşmesi devam eder. Malın tazmin yükümlülüğü
de onun üzerindedir. O, ikinci şahsa verdiği ödünçten cayabilir. İkinci ödünç
alan kişi malı ilk ödünç alan şahsa geri verse sorumluluktan kurtulur.
Mal sahibi, ödünç alanın
malı kimlere ödünç verebileceğini belirtmişse bu hükmün tam tersi geçerli olur.
5. Ödünç alan şahıs,
malın menfaatini kendisi için tahsil edecek kimseyi kendi yerine geçirebilir.
Örneğin ödünç almış olduğu binek hayvanına, kendi ihtiyacı için kendisi gibi
olan veya daha hafif olan vekilini, karısını veya hizmetçisini bindirebilir.
Çünkü binen kimse aracılığıyla bunun yararı ödünç alana dönmektedir.
[İtiraz) "Menfaat mülkiyetine sahip olmak"
şeklindeki şarta itiraz olarak şunlar ileri sürülebilir:
> Av köpeği mülkiyete
konu olmadığı halde av köpeğini ödünç vermek sahihtir.
> Kurban ve adak
kişinin mülkiyetinden çıktığı halde bunlar [sütünden yararlanması için]
başkasına ödünç verilebilir.
> Devlet hazinesine
ait olan arazi vb. şeyler devlet başkanının özel mülkü olmadığı halde o bunları
başkalarına ödünç olarak verebilir.
[Cevap)
1. Bunlar gerçekte
"ödünç verme" işlemi olmayıp sadece ona benzemektedir.
2. Alimler burada
"menfaat mülkiyetine sahip olmak" derken "serbest bırakma"
yoluyla olmaksızın bir maldan yararlanmanın kişiye özgü olması ve o mal
üzerinde tasarruf ta bulunma anlamlarına gelen genel bir özelliği
kastetmişlerdir.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarı şöyle demiştir: "Buna göre sOftnin tekkede kaldığı adayı,
fakihin medresedeki odasını başkasına ödünç vermesi vb. tasarruflar bir itiraz
noktası teşkil etmez."
Bu fiilleri caiz kabul
ettiğimizde bunlar Nevevl'nin sözlerine itiraz teşkil etmez. Ancak -Ezrai ve
başkalarının belirttiğine göre- itimad edilen görüşe göre bu fiilleri yapmak
caiz değildir.
Not:
a. Nevevl'nin
ifadesinden "babanın, küçük çocuğunu başkasına iş yapsın diye ödünç
veremeyeceği" anlaşılmaktadır. El-Udde yazarı bu hükmü -hiçbir kayıt
koymadan- zikretmiştir. Oysa er-Ravda'da belirtildiği üzere bu
"karşılığında ücret ödenen bir hizmet yapmak üzere veremez" şeklinde
anlaşılmalıdır. Değersiz / önemsiz olması sebebiyle karşılığında ücret
alınmayan işlere gelince, önceki alimlerin fiillerinden anlaşıldığı kadarıyla
çocuğa bir zararı olmadığı sürece bu yasak değildir.
Ruyani şöyle demiştir:
Baba, çocuğunu kendisinden meslek / sanat öğreneceği bir kimsenin yanında
ücretsiz çalışsın diye ödünç olarak verebilir. Sahih hadis kaynaklarında Enes
bin Malik'e dair aktarılanlar da bunu desteklemektedir.
b. "Bir kimse
okumak üzere bir kitabı ödünç olarak alsa ve kitapta bir yanlış görse bunu
düzeltemez. Ancak mushafı ödünç olarak almışsa onda gördüğü yanlışı düzeltmesi
gerekir." Bunu Abbadi' söylemiştir. Onun "düzeItme" ifadesini
zikretmesinden anlaşıldığına göre, kişinin yazısının bozukluğu vb. bir sebeple
bu yaptığı şey kitabın değerini azaltıyorsa düzeltemez; çünkü bu, düzeltmek
değil maliyyetini bozmaktır. Vakfedilmiş bir kitaba gelince -özellikle de
yoruma açık olmayacak derecede açık olan bir yanlış söz Konusu olduğunda-
kişinin bunu kesin olarak düzeltmesi gerekir.
B. ÖDÜNÇ ALAN KİŞİYE
İLİŞKİN ŞARTLAR
Nevevi, ödünç işleminin
ikinci rüknünü oluşturan "ödünç alan kişi" ye ilişkin şartlardan
bahsetmemiştir.
Onun şartı "bir
akit yoluyla kendisine bağışta bulunulabilecek" bir kimse olmasıdır.
Buna göre "sözlü
tasarruf ta bulunma yetkisi bulunmayan kimseler" den olan çocuk, deli ve
hayvana ödünç verilemeyeceği gibi bunlara bağışta da bulunulamaz.
İsnevi el-Mühimmat adlı
eserinde şöyle demiştir: Bundan, sefihe ödünç verilebileceği sonucu
çıkmaktadır; çünkü doğru görüşe göre sefihin hibeyi ve vasiyeti kabul etmesi
geçerlidir.
Ancak ödünç verilen
şeyin tazmin yükümlülüğü ödünç alana ait olduğu halde sefihin ödünç alması
nasıl geçerli olabilir ki?
Maverdi ve başka alimler
bunun geçerli olmadığını tek görüş olarak belirtmişlerdir.
Yukarıda zikredilen
gerekçeden şöyle bir sonuç çıkmaktadır:
Sefih, deli ve çocuk
adına bunların velileri -tazmine tabi olmayan- bir ödünç sözleşmesi yaparsa bu
geçerli olur. "Malı kiralamış bir kimseden malı ödünç almak" buna
örnek olarak verilebilir.
Bu, doğruluğu açık bir
hükümdür.
C. ÖDÜNÇ VERİLEN MALA
İLİŞKİN ŞARTLAR
Ödünç verilen malın
şartı, malın kendisi varlığını sürdürdüğü halde ondan yararlanılabilir
olmasıdır.
Bir cariye bir kadına
veya mahrem bir erkek yakınına hizmet etmesi için ödünç olarak verilebilir.
Müslüman bir kölenin
kafir bir kimseye ödünç verilmesi mekruhtur.
1. Ödünç verilen malın
şartı, kendisinden yararlanılan bir mal olmasıdır. Buna göre "yürüyemeyen
eşek" vb. şeyler ödünç olarak verilemez.
Küçük sıpa vb. gibi
ileride kendisinden yararlanılabilecek olan şeylere gelince; kanaatimce bunlar
herhangi bir zaman sınırı konulmaksızın veya kendisinden yararlanmanın mümkün
olabileceği bir zaman sınırı koyarak ödünç verilirse bu işlem sahih olur, aksi
takdirde sahih olmaz. Bu konuya temas eden herhangi birini görmedim.
[İtiraz] Kira akdinde "yararlanma imkanının"
[daha sonra değil bizzat] akit anında mevcut olması şart koşulmaktadır.
[Cevap] Kira akdi ücret karşılığında yapılmaktadır,
ödünç verme işlemi ise böyle değildir.
Nevevl'nin "mübah
bir şekilde yararlanma" demesi uygun olurdu. Böyle yapmış olsaydı
"çalgı aletleri" vb. gibi kendisinden haram bir yolla yararlanılan
şeyler dışarıda kalmış olurdu; zira bunların ödünç olarak alınıp verilmesi
sahih değildir.
Yine Nevevi'nin
"güçlü bir menfaat" demesi uygun olurdu. Nitekim altın-gümüşün, [borç
şeklinde değil de kullanılıp geri verilmek üzere, mesela] süslenmek veya
onların baskısını esas alarak para basmak için ödünç alınması zayıf bir
yarardır. Paranın bu amaçla ödünç alınıp verilmesi çok az görülen bir durumdur.
Paranın yararı büyük çoğunlukla harcamak ve elden çıkarmak yoluyla elde edilir.
Bununla birlikte kişi "süslenmek", "baskısını esas almak"
amacını açıkça ifade etmek suretiyle -veya hocamın kendi görüşü olarak
belirttiği üzere buna niyet ederek- altın-gümüşü ödünç olarak istese ödünç
işlemi sahih olur. Çünkü altın-gümüşten bu şekilde yararlanma zayıf bile olsa
kişi bu yararı elde etmeyi amaçlamıştır.
Sonrakilerden birinin de
belirttiği üzere bu istisnanın birazdan gelecek olan "yiyeceklerin ödünç
alınıp verilmesi" meselesinde de konulması uygun olur.
2. Ödünç verilen malın
kendisi varlığını devam ettirirken ondan yararlanmanın mümkün olması gerekir.
Köle, elbise vb. mallar böyledir.
Bu şart gereğince
yiyecek vb. şeyler ödünç olarak verilmez; çünkü bunlar tüketilen mallar olup
ödünç vermenin amacı bunlarda bulunmamaktadır.
İsnevi şöyle demiştir:
Bu ölçünün kapsamına bir mescidin kayyumunun, mescid yapılması için taşları ve
tahtaları ödünç vermesi de girer. Oysa Beğavl'nin belirttiğine göre bu caiz
değildir; çünkü ariyetin hükmü "geri vermenin caiz olması"dır. Oysa
taş ve tahtalarla mescit yapıldığında artık bu taş ve tahtaları geri almak caiz
değıidir.
3. Bir kadına hizmet
etmesi için veya mahrem bir erkek yakınına hizmet etmesi için bir d~riyeyi
ödünç vermek caizdir; çünkü bunda bir mahzur yoktur.
"Yaratılıştan
cinselorganı bulunmayan kişi", "cariyenin kocası" ve
"cariyenin sahibi" de bu hüküm bakımından "mahrem" gibidir.
Yine kişinin bunları
kiralayan veya vasiyet yoluyla menfaatine sahip olan kimselerden ödünç alması
da caizdir.
Aşırı yaşlı olan kimseye
cariyenin [hizmet etmesi için] ödünç verilmesi de caizdir.
İleride "cinsel
istek uyandırmayan cariye" meselesinde geleceği üzere, küçük çocuğa hizmet
etmesi için cariye ödünç olarak verilebilir. Kadın dışında kendisine hizmet
eden bir kimsenin olmadığı hastaya da ödünç verilebilir.
Yukarıda geçen kayıt ile
"yabancı erkek" dışarıda bırakılmıştır.
Cariyenin -fitne
endişesi sebebiyle- yabancı bir erkeğe [hizmet etmesi için] ödünç olarak
verilmesi caiz değıidir. Ancak cariye "cinsel istek uyandırmayacak
durumda" ise veya "yabancı bir erkeğe karşı güven duyulacak şekilde çirkin
bir cariye olursa" -er-Ravda'da belirtildiğine göre- fitneden emin
olunduğu için cariyenin ödünç verilmesi haram olmaz.
Sonrakilerden bazıları
ise bu iki durumda cariyenin ödünç verilemeyeceği görüşünü tercih etmiştir.
İsnevi "doğru olan
küçük cariyenin ödünç olarak verilmesinin caiz olup, büyük olanı ödünç vermenin
caiz olmamasıdır" demiştir.
Zerkeşi "fısku
fücOr ile tanınmış bir kimseye hizmet etmesi için tüysüz delikanlının ödünç
verilmesi de caiz değildir" demiştir.
Ezrai "Müslüman bir
cariyenin, kendisine yabancı olan ve vücut hatlarını görmesi kaçınılmaz olan
kafir bir kadına hizmet etmesi için ödünç olarak verilmesi konusunda farklı
ihtimaller söz konusudur" demiştir.
Zerkeşı" zımml
kadını istisna etmenin bir delili yoktur; çünkü bir cariyenin iş yaparken
görünen vücut hatları dışında kalan kısımlara bakmak haramdır. Bunun dışındaki
hususlarda eariye ona hizmet edebilir. "
Bu görüşün delili
güçlüdür.
İsnevı şöyle demiştir:
Alimler, bir kadına bir köle ödünç vermenin hükmünü belirtmemişlerdir. Şüphesiz
ki bunun hükmü bir adama diriye ödünç vermenin hükmü gibidir.
Ödünç alan kişi veya
ödünç verilen köle çift cinsiyetli ise ihtiyata riayet gerekçesiyle bu
yapılamaz. Burada ve eariyenin ödünç verilmesinde "yapılamaz"
sözcüğünün anlamı tıpkı haram olan menfaatler için kiralama meselesinde olduğu
gibi akdin fasid olmasıdır. Bu,
Rafii'nin
eş-Şerhu'l-kebir'de kendi görüşüdür, itimad edilmesi gereken de budur. Oysa
İbnü'r-Rif'a bu durumda akdin sahih olacağını söylemiştir.
[İtiraz] Alimler "kendisine şehvet duyulabilecek
bir cariyenin" yabancı bir erkeğin yanında ücretle çalıştırılabileceğini
ve bu cariyenin emeğinin vasiyet yoluyla yabancı bir erkeğe bırakılabileceğini
açık olarak ifade etmişlerdir. Bizim meselemizde de hüküm böyle olmalıdır.
[Cevap] Kiralayan ve kendisine vasiyet bırakılan
kimseler cariyenin işgücünü elde ederler.
Bu şahısların
kendilerinin eariyeden bizzat yararlanması imkan dışı olsa bile cariyeyi,
kendisiyle yalnız kalabileceği kimselere kiralayabilir veya ödünç olarak
verebilirler. Oysa ödünç vermek yalnızca maldan yararlanmayı serbest
bırakmaktır. Kişi maldan kendi başına yararlanamayacağında bunun bir yararı
olmaz.
4. Müslüman bir kölenin
kafir bir şahsa ödünç verilmesi ve kiraya verilmesi -Rafil'nin tek görüş olarak
belirttiğine göre tenzihen mekruhtur; çünkü bu müslümanı küçük düşürmektir.
Bunun haram olduğu da
söylenmiştir ki Subkt bu görüşü tercih etmiştir.
5. Kişinin köle olan
ana-babasını veya üst soy hısımlarından birini kendisine hizmet ettirmek üzere
ödünç alması mekruhtur; çünkü bu onları küçültmektir. Şayet bunları ödünç
alırken [hizmet ettirmek değil de] onlara saygı göstermek istiyorsa bu mekruh
olmaz, aksine -Kadı Ebu't-Tayyib ve başkalarının belirttiğine göre- ödünç almak
müstehap olur.
Köle olan babanın
kendisini çocuğuna ödünç vermesi veya onun yanında ücretle çalışması ise
"mekruh olan bir şeye yardımcı olmak" türünden bir fiil olsa bile
bizatihi mekruh değildir. Karaft [bunun gerekçesi hakkında] şunları
söylemiştir:
Hizmet etmenin kendisi
mekruh değildir. Burada mekruhluk çocuk bakımından -arada soy ilişkisi
bulunduğu için- söz konusudur, bu mekruhluk başkasına geçmez. Ancak av
hayvanının ihramlı kişiye ödünç verilmesi böyle değildir; çünkü kulların Allah
haklarına saygı göstermeleri gerekir. Bu ise bütün mükellefleri kapsar.
Bir kimse bir şahsa
hitaben "bana bir at ödünç ver" dese, muhatap "eve gir,
istediğini al" dese ödünç verme işlemi sahih olur; çünkü ödünç verme
esnasında ödünç verilecek şeyi belirlemek şart değıidir. Kiraya verme bundan
farklı olup orada bedel söz konusudur.
Bedelli akitler ise
belirsizliği kaldırmaz.
Not:
a. Harp ülkesine mensup
bir kimseye silah veya at, kafir bir kimseye Mushaf ve onunla aynı özellikteki
şeyleri ödünç vermek ve ihramlı kimseye av hayvanını ödünç vermek mekruhtur.
İhramlı kişi ödünç alır da hayvan elinde telef olursa, hayvanın bedelini ceza
olarak Allah'a [ait bir hak olarak harem halkına], hayvanın değerini de hayvan
sahibine öder.
b. İhramlı olmayan bir
kimse ihramlı olan şahıstan av hayvanını ödünç alır da hayvan onun elinde telef
olursa ihramsız kimse ihramlıya herhangi bir tazminde bulunmaz; çünkü ihramlı
kimse av hayvanını sahibi olamaz. Bu durumda ihram lı kimsenin Allah'a ait bir
ceza olarak ödeme yapması gerekir; çünkü av hayvanını salması gerekirken
başkasına ödünç vermekle haksız bir fiilde bulunmuştur.
c. Dişi hayvanla
çiftleştirmek için erkek hayvanın, av yapmak için köpeğin ödünç verilmesi
caizdir; çünkü bu, karşılıksız yapılmaktadır. Ancak bunları kirayla vermek caiz
değildir; zira kira bedelli bir akittir.
d. Bir kimse başkasına
bir koyunu ödünç verip veya koyunu teslim edip hayvanın sütünü ve yavrularını
da ona temlik etse bu geçerli olmaz. Şayet temlik söz konusu olmazsa, hayvanı
teslim alan kişi hayvanın sütünü ve yavrularını tazmin etmez; çünkü fasid bir
hibe ile teslim almıştır. Fasid ödünç sözleşmesi gereğince koyunu tazmin eder.
e. Bir kimse koyunu ve
koyundan elde edilecek süt ve yavru gibi şeyleri bir kimseye serbest bıraksa
[mübah kılsa] yahut da kişinin bunları alabilmesi için koyunu ona ödünç verse,
meyvesini alabilmesi için ağacı ödünç verse, suyunu alabilmesi için kuyuyu
ödünç verse, sütünü alabilmesi için cariyeyi ödünç verse bu işlem caiz olur. Bu
işlemle birlikte süt-yün, yavru, meyve, su ve cariyenin sütü diğer kişiye
serbest kılınmış olur. Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre bir malın ödünç
verilmesi, karşı tarafın bir mal elde etmesi için olabilir; ödünç işleminin
şartı "amacın yalnızca menfaat elde etmek olması" değildir. Kira
sözleşmesi ise böyle değildir.
f. Ödünç işleminin
şartı, ödünç alınan şeyden bir mal elde etmemek değil ödünç alınan şeyin
kendisinin tüketilmemesidir.
İsnevi şöyle demiştir:
İşin hakikati şudur ki, süt-yün ve yavru, ödünç sözleşmesiyle değil, mal
sahibinin serbest bırakmasıyla elde edilmektedir. Ödünç verilen şey, karşı
tarafın yararlanması için verilen koyunun menfaatidir. Bu menfaat de karşı
taraf için serbest bırakılan şeye karşı tarafın ulaşmasıdır. Diğer meselelerde
de hüküm böyledir.
Bu, başka herhangi bir
kimsede görmediğim sağlam bir açıklamadır.
g. Koyununu başkasına
ödünç veren kişi, koyunun sütünüyününü ve yavrularım ödünç alana temlik etse
veya ona serbet bıraksa, bununla birlikte koyunun yemini vermeyi ona şart koşsa
bu fasid bir satım ve kira akdi olmuş olur. Bu durumda fasid satış hükmüne
bağlı olarak koyunu alan kişi süt, yün ve yavruyu tazmin eder, ancak koyunu
tazmin etmez; çünkü koyunu fasid bir kira sözleşmesiyle teslim almıştır. Bu
şuna benzer: Bir kimse su içebilmek için sucuya bir bedel ödese, sucu da ona
bir bardak su verse, su bardağı kişinin elindeyken kırılsa bu kişi suyun
bedelini öder; çünkü fasid bir satım akdiyle onu almıştır.
Ancak bardağın bedelini
ödemez; çünkü bardağı fas id bir kira akdiyle kiralamıştır. Şayet su, onun
içeceği miktardan daha fazlaysa fazlalık olan miktarı tazmin etmez; çünkü bu
fazlalık kısım onun elinde emanettir. Sucu suyu bedava verir de bu kişi bardağı
kırarsa bardağı tazmin eder; çünkü bardağı fasid bir ödünç şeklinde almıştır.
Suyu ise tazmin etmez; çünkü suyu fasid bir hibe ile almıştır.
D. ÖDÜNÇ VERME İŞLEMİ
ESNASINDA KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER
Daha dOğru görüşe göre
[ödünç verme işleminde] "sana ödünç verdim" veya "bana ödünç
ver" şeklinde sözlü ifade kullanılması şarttır.
[Ödünç işleminin] iki taraftan
birinin fiilde bulunmasıyla birlikte diğerinin sözlü ifade kullanması yeterli
olur.
Bir kimse bir başka
şahsa hitaben "sana bu hayvanı yemlemen için ödünç verdim" veya
"bana atını ödünç vermen için ödünç verdim" dese, fasid bir kira akdi
yapılmış olur. Bu akit, emsal ücreti gerektirir. Ödünç verilen malı geri verme
masrafı ödünç alana aittir.
1. [Ödünç verme
işleminde sözlü ifade kullanmak şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre konuşabilen
kimseler bakımından bu şarttır; çünkü başkasının malından yararlanmak onun
[ödünç verdiği kişiye hitaben] "sana bunu ödünç verdim" demesine veya
ödünç vermeyi mala nispet etmese bile -tıpkı kira sözleşmesinde olduğu gibi
"sana bunun menfaatini ödünç verdim" demesine dayanır.
Yine [ödünç isteyen
kişinin] "bana bunu ödünç ver" demesi ve ödünç veren kişinin
"ondan yararlanmak üzere onu al" vb. bir ifade kullanması da
böyledir.
Bu ifadeler kalpteki
rızayı gösterdiğinden hüküm bu ifadelere dayandırılmıştır.
"Bir yemeği yemeyi
bir şahsa serbest bırakma" meselesinde olduğu gibi ödünç verme işleminde
de bir tarafın Hil yapmasıyla birlikte diğer tarafın sözlü ifade kullanması
yeterli olur.
Ödünç veren kişinin
sözlü ifade kullanması şart değildir. Bir malı emanet bırakma meselesi ise
bundan farklı olarak emanet verenin sözlü ifadesini gerektirir; çünkü emanet
mal, mal sahibinin [malın korunması] amacını gerçekleştirmek üzere teslim
alınmaktadır; onun amacının ne olduğu ise ancak kendisinin açıklamasıyla
bilinebilir. Ödünç verme ise bunun aksi olduğundan ödünç alan kimsenin sözlü
ifadesi yeterlidir.
Her iki tarafın Hilde
bulunması yoluyla ödünç işlemi -gelecek olan istisnalar dışında- yeterli
değildir.
Not: Bir şahıs, bir başkasını evinde misafir etse
ve kendisine bir yatak yayarak "bu yatakta yat ve kalk" dese o kişi
de orada bulunsa, yahut da bir başkasına bir odada halı yayarak "bu odada
otur" dese ödünç işlemi gerçekleşmiş olur.
[ikinci görüş]
Ödünç işleminde sözlü
ifade kullanmak şart değildir. Örneğin bir kimse bir şahsın ayağını çıplak
görüp kendisine ayakkabı verse veya çıplak bir kimse görüp ona gömlek giydirse
yahut da seccade serse, yastık koysa bununla ödünç vermiş olur.
Mütevelli "ödünç
verme işleminde sözlü ifade şart değildir" görüşünden hareketle bu görüşü
tercih ederek şöyle demiştir:
Bir kimsenin bir yere
girip oraya yayılmış halı üzerine oturması durumu bundan farklıdır; çünkü
bununla belirli bir şahsın o ha!ından yararlanması amaçlanmamıştır. Ödünç verme
işleminde ise ödünç verilen kişiyi belirlemek şarttır.
İlk görüşe göre
Mütevelli'nin görüşü -İbnü'l-Mukn'nin de esas aldığı üzere- "serbest
bırakmak" anlamına gelir; çünkü örf bunu gerektirmektedir.
İbnü'l-Mukrl'nin ifadeleri de bu görüşün onaylanması anlamına gelmektedir.
2. "Ödünç verme
işleminde sözlü ifadenin bulunması gerekir" şeklindeki genel kuraldan şu
durumlar istisna edilir:
> Bir kimse bir şey
satın aldığında, satıcı bu şeyi müşteriye bir kap içinde vermişse daha doğru
görüşe göre kap ödünç verilmiş sayılır.
> Bir kimseye bir kap
içinde bir yiyecek hediye edildiğinde, örfe göre yiyeceği n o kaptan yenilmesi
söz konusu ise kap, kişiye ödünç verilmiş olur. Kabın kırılması halinde bu kişi
onu tazmin eder. Ancak hediyeye karşılık olarak bir şey verilmişse ve örfe göre
o hediye o kap içinde yeniliyorsa bu durumda kabı kıran kişi onu tazmin etmez;
çünkü bu, fasit bir kira sözleşmesidir. Şayet örfe göre o yiyeceğin o kaptan
yenmesi söz konusu değilse her iki durumda da kabı kıran kişi onu -gasp hükmüne
tabi olarak- tazmin eder.
3. Ezrai şöyle demiştir:
Bir dilsizin yaptığı işaretler başkası tarafından anlaşı!ıyorsa bu kişinin
işaret yoluyla ödünç vermesi ve alması caiz olduğu gibi yazarak bunları yapması
da caizdir ..
İbn Şehbe'nin belirttiği
üzere satım akdinde olduğu üzere burada da konuşabilen kişinin yazı yazmak
suretiyle ödünç alıp vermesi caizdir. Bunun caiz olması, elçi göndererek
istemekten daha önceliklidir.
Not: Ödünç vermeyi şarta bağlamak ve ödüncün kabul
edilmesini geciktirmek caizdir. Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiği ne
göre bir kimse arazisini bir şahsa rehin verse ve bir ay geçtikten sonra o
araziye ağaç dikmesine izin verse, bir ay sonra ağaç dikmiş olsun ya da olmasın
bu işlem ödünç işlemine dönüşür. Bir aydan önce ise arazi emanet hükmündedir.
Bir aydan önce ağaç dikerse ağaçlar sökülür.
4. Bir kimse, bir şahsa
hitaben;
> "Atımı sana
yemlemen için ödünç veriyorum" veya "kendi yeminle yemlemen şartıyla
ödünç veriyorum.
> Kendi atını bana
ödünç vermen karşılığında sana atımı ödünç veriyorum.
> Beş dirhem
karşılığında sana atımı ödünç veriyorum. ifadelerinden birini kullanarak işlem
yap sa [bu işlemlerin hukukı niteliğinin ne olduğu konusunda iki farklı görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Burada [kullanılan sözlü
ifade değil] anlam esas alınarak bu işlem bir fasid kira akdi olarak kabul
edilir.
ilk durumda yem, ikinci
durumda bedel, üçüncü durumda süre belli olmadığından bu işlemler fasid birer
kira akdidir.
Bu durumlarda atın teslim
alınmasından sonra, emsali için ücret ödenebilecek kadar bir süre geçmişse
emsal ücret ödemek gerekir.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
burada kullanılan lafız dikkate alınarak bu işlemler fasid birer ariyet işlemi
kabul edilir, ücret gerekmez.
Ödünç verilen mal ikinci
görüşe göre tazmine tabi olmakla birlikte ilk görüşe göre tazmine tabi
değildir.
5. Yukarıdaki hüküm,
Nevevl'nin de tasvir ettiği üzere "her iki bedel bilinmediği durumda"
geçerlidir. Şayet kişi karşı tarafa "sana atımı şu andan itibaren bir
aylığına on dirheme ödünç veriyorum" veya "sana atımı, atını bana şu
andan itibaren bir yıllığına ödünç vermen üzere ödünç veriyorum" dese
[bunun hukuki hükmü konusunda da iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Burada [kullanılan
sözcük değil,] kastedilen anlam göz önünde bulundurularak söz konusu işlem
sahih bir kira sözleşmesi olarak kabul edilir.
[İkinci görüş]
Kullanılan lafız dikkate
alınarak bu işlem sahih bir ödünç verme işlemi olarak kabul edilir.
El-Envar adlı eserde de
belirtildiği üzere ilk görüş daha doğrudur.
Not: Rafiı ve Nevevi'nin ifadelerinden şöyle bir
anlam çıkmaktadır: "Ödünç alınan malın masrafları ödünç alan kişiye değil
mal sahibine aittir." Bu, doğrudur; çünkü bu, Nevevl'nin Nüketü't-Tenbih
adlı eserinde nakledip yorum yapmadığı görüşte de belirtildiği üzere
"mülkiyet haklarından"dır. Aksi takdirde bunu şart koşmak akdi fas id
kılmaz. Kadı Hüseyin'in et-Ta'[fk adlı eserinde ise malın masraflarının ödünç
alan şahsa ait olduğu belirtilmiştir.
6. Ödünç alınan malın
geri verilmesi için yapılacak masraflar ödünç alan şahsa aittir. Kendisi ister
mal sahibinden isterse kiracı, maldan yararlanmanın lehine vasiyet edildiği
şahıs vb. kimselerden ödünç almış olsun fark etmez.
[*] - Çünkü Hz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Bir malı alan kimse onu geri verinceye
kadar tazmin yükümlülüğü kendisi üzerindedir.
Tirmizi bu hadisin hasen
olduğunu, Hakim ise sahih olduğunu söylemiştir.
Ayrıca bu kişi, -emanet bırakılan
malın aksine- malı kendi yararı için almıştır.
Bu hüküm, kişi malı,
kendisinden ödünç aldığı şahsa geri verdiğinde söz konusu olur.
Şayet malı kiracıdan
veya vasiyet yoluyla maldan yararlanma hakkı elde eden kimseden ödünç almış da
mal sahibine geri vermişse, malın geri verilme masrafı mal sahibine ait olur.
Nitekim kiralayan kimsenin geri vermesi durumunda da böyledir.
7. Mal sahibinin malı
talep etmesi durumunda -ödünç veren şahsa bir kısıtlama getirilmemişse- ödünç
alan kimsenin malı ona geri vermesi gerekir. Ancak kısıtlama getirilmişse ona
mal verilemez, velisine verilir.
8. Bir kimse bir
müslümandan mushafı veya Müslüman kölesini ödünç alsa, ödünç veren kimse daha
sonra irtidat etse, ardından malını geri istese, bunların kendisine geri
verilmesi caiz olmaz.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN