ÖLÜ ARZİYİ İHYA ETMEK |
ÖLÜ ARAZİNİN İHYASI NE
ZAMAN TAMAMLANMIŞ SAYILIR?
Bir kimse ölü bir
araziyi ihya etmeye başladıktan sonra henüz bunu tamamlamamış olsa veya bir araziye
taş dikmek, odun dikmek gibi bir işaret koymuş olsa o şahıs mütehaccir
konumundadır. Arazi üzerinde öncelikli hak sahibidir. Ancak daha doğru görüşe
göre bu şahsın hakkını satması sahih değildir. Başka bir şahıs araziyi ihya
ederse ona malik olur.
Kişinin araziye alamet
koymasından sonra uzun süre geçmiş olsa devlet kendisine "ya araziyi ihya
et veya terk et!" der. Şayet süre isterse kendise kısa süreli zaman
tanınır.
28. Bir kimse, herhangi
bir amaçla ölü bir araziyi ihya etmeye başladıktan sonra aynı araziyi başka bir
iş için ihya etmek istese araziyi sonradan hangi amaçla ihya etmişse o amaçla
araziye sahip olur. Örneğin bir kimse araziyi bahçe yapmak amacıyla ihya etmeye
başladıktan sonra orayı tarla yapmak istese, o araziye tarla olarak nasıl sahip
olunuyorsa o işlemleri yapınca sahip olur.
İbnü'l-Mukrl'nin Ravd
adlı eserindeki sözü de bu şekilde yorumlanır. Bu söz, Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin dediği gibi "kişi arazi'nin etrafını çitle çevirse, araziyi
ev yapmak amacıyla ihya etse bile ona sahip olur" şeklinde yorumlanmaz;
çünkü bu işlem araziyi ahır yapmak amacını taşıyanın yapacağı işlemdir. Hocamız
Zekeriya el-Ensarı bu görüşe "bu, Cüveynı'nin, alimlerimize muhalif olarak
ileri sürdüğü bir ihtimaldir" diye itiraz etmiştir.
29. Bir kimse ölü
araziyi ihya etmeye başladıktan sonra henüz tamamlamamış olsa, örneğin bir
temel kazsa veya arazideki toprakları toplasa yahut araziye ma'mur edildiğine
dair bir alamet olmak üzere taş koyma, tahta dikme, çizgi çizme, etrafına
toprak yığma gibi işlemler yapsa bu işlemleri yapmakla mütehaccir konumunda
olur. Zira o kişi bu işlemi yapmakla araziyi başkalarına yasaklamış olmaktadır.
O kişi araziyi ihya etme konusunda başkalarından daha fazla hak sahibidir. Yani
araziyi ihya etme konusunda hak sahibi odur, başkası değildir.
[*] - Bunun delili Ebu
Davud'un rivayet ettiği şu hadistir: Bir kimse başka bir müslümanın el koymamış
olduğu yere herkesten önce el koyarsa orası ona ait olur.(Ebu Davud, Harac,
3071)
Ayrıca araziyi ihya
etmek mülkiyet ifade ettiğine göre buna başlamak da başkasının hakkını men
etmelidir. Bu, bir şeyi satın almak için pazarlık etmek gibidir. Bu öncelik
hakkı mülkiyet konusunda değil orayı ihya etmenin o kimseye özgü olması
konusundadır; çünkü ihya sebebi henüz gerçekleşmiş değildir.
Bunun iki şartı vardır:
a) Bunun kişiye yeterli
olacak miktardan daha fazla olmaması. Şayet kişi bu şarta aykırı davranırsa
-Mütevelli'nin belirttiğine görebaşka bir kimse o şahsa yeterli olacak miktardan
fazlasını ihya etme hakkına sahip olur. [Zayıf] bir görüşe göre bu kişinin
fazla miktara alamet koyması baştan itibaren sahih değildir.
b) İhyayı tamamlama
gücüne sahip olmak. Bir kimse ihya etmekten aciz olduğu bir yere alamet koysa,
başka bir şahıs fazlalık olan kısmı ihya edebilir.
30. Arazinin etrafını
taşla çeviren kimsenin burada öncelikli hak sahibi olması, o kimsenin orada
mülkiyet konusunda da öncelikli hak sahibi olduğu konusunda bir vehme sebep
olabileceğinden Nevevi buna şu sözleriyle açıklık getirmiştir:
"Ancak daha doğru
olan -ve İmam Şafii (r.a.) tarafından açıkça ifade edilen- görüşe göre bu
kişinin burayı satması geçerli olmaz."
Yani -Cüveynı ve
başkalarının belirttiği üzere- mütehaccirin "ihya etme konusundaki öncelik
hakkını" satması sahih olmaz. Dariml'nin aksine Maverdl'nin belirttiğine
göre bu hakkı hibe etmesi de sahih olmaz; çünkü tıpkı şuf'ada olduğu gibi mülk
edinme hakkı satılamaz, hibe edilemez. Ancak kişi bu hakkını başkasına
nakledebilir ve tıpkı ölmüş hayvanın derisinin tabaklanmadan önce başkasına bu
konuda göz yumulabileceği gibi arazide öncelik hakkı olan kimse de bu konuda
başkasını kendisine tercih edebilir. Bu durumda ikinci şahıs öncelikli hak
sahibi olur ve bu hak onun ölümüyle mirasçılarına geçer.
Diğer bir görüşe göre
ise arazinin etrafını taşla çeviren kimsenin araziyi ihya etme konusundaki
öncelik hakkını satması sahihtir. Ebu İshak bu görüştedir. Anlaşıldığına göre
bu satım hakkı, tıpkı evin alt katını değil üst katını "bina yapılması ve
oturulması için satma" meselesinde olduğu gibi ihtisas hakkına tabi
olmaktadır.
[itiraz] Nevevl'nin yaptığı açıklama, belirtildiği
şekilde düzeltilmelidir; çünkü bu hakkın satılamaması "öncelikli hak
sahibi olmak" ifadesinden anlaşıldığı şekilde ortada bir mülkiyet in
olmamasına uygun düşmektedir.
[Cevap] Nevevi'nin "öncelikli hak sahibi
olmak" ifadesi daha geniş kapsamlı olup bu kelime mülkiyetle birlikte
öncelik sahibi olma anlamında da kullanılabilir, bu ise satımın sahih olmasını
gerektirir. İşte Nevevi bu anlayışı ortadan kaldırmak üzere o açıklamayı
yapmıştır.
Not: Zerkeşı şöyle
demiştir: Satımın olamayacağına delil olarak şuf'a hakkını getirmeleri tuhaf
bir durumdur. Üstelik Ebu İshak da bu konuda muhalif düşünmektedir. Yine
kişinin çarşı-pazardaki oturma yerlerinin (tezgah koyduğu yerlerin) satımı
meselesinde de muhaliftir. Onun muhalefeti mescitler, köprüler vb. yerler
konusunda da geçerli midir? Zahir olan buralarda görüş ayrılığının söz konusu
olmamasıdır ki bu durumda buralarda oturma hakkına karşılık bedel alınamayacağı
konusu tek görüş olarak kabul edilmiştir; çünkü "bir kimsenin karılarının
yanında eşit süreli kalması (kasm) hakkına karşılık olarak bedel almanın mümkün
olmaması" konusunda olduğu gibi burada da kesin olarak bedel alınamaz;
zira bu bir ayndır, menfaat değildir.
Bir kimsenin çeşitli
görevleri yapmaktan bir bedel karşılığı vazgeçmesi (hakkından feragat etmesi)
karşılığında bedel alması meselesi de böyledir; çünkü bu kişi menfaate değil
yararlanma hakkına sahip olmuştur.
31. Daha doğru görüşe
göre başka bir kimse yukarıdaki araziyi ihya etse -bununla isyan edip günaha
girmiş olsa bile- oraya malik olur. Bu, kişinin pazarlık ettiği bir malda
pazarlığa dahil olup o malı satın almaya benzer. Diğer bir görüşe göre ise
başkasının hakkının iptalolmuş olmaması için kişi buna malik olamaz.
Not:
a. Görüş ayrılığı, kişi
orayı imar etmekten vazgeçmediği durumda söz konusu olur. Şayet orayı imar
etmekten vazgeçerse ihya eden kişi kesin olarak oraya sahip olur.
b. Rafiı şöyle demiştir:
Bu konudaki görüş ayrılığı şuna benzer: Bir kuş bir kimsenin mülkü olan arazide
yumurtlasa, kuşun civcivini başka bir şahıs alsa o kişi buna malik olur mu?
Yine bir kuş bir şahsın arazisine çamur getirse, yahut onun arazisine kar düşse
hüküm yine böyledir. Bu konuda bir karışıklık söz konusu olmuş olup bunun
netleştirilmesi velıme konusunun sonunda gelecektir.
32. Arazinin etrafı
taşla çevrildikten sonra uzun süre geçtiği halde kişi burayı ihya etmezse
devlet başkanı veya onun tayin ettiği yetkili "etrafını taşla çevirmiş
olduğun araziyi ihya et veya terk et" der. Çünkü bu şahıs, insanların
ortak olduğu bir hak konusunda onlara sıkıntı çıkarmaktadır. Cadde üzerinde
vakıf ta bulunduğunda nasıl ki bunu yapması engelleniyorsa burada da
engellenir.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu süre üç gün ile sınırlandırılır.
[Zayıf] bir başka görüşe
göre ise on gündür.
Süre geçtiği halde kişi
araziyi ihya etmezse, devlete müracaat etmeye gerek kalmaksızın o kişinin hakkı
geçersiz hale gelmiş olur.
Bu ifadeden anlaşıldığına
göre sürenin geçmesiyle bir mühlet söz konusu olmaksızın kişinin hakkı geçersiz
hale gelmez. Bu, Şeyh Ebu Hamid'in şahsı görüş olarak ileri sürdüğü bir
hükümdür. Ancak bu, İmam Cüveyni'nin "bununla hakkı batıl hale gelir"
şeklinde tek görüş olarak ortaya koyduğu nakle aykırıdır; çünkü arazinin
etrafını taşla çevirmek araziyi ihya etmeye bir vesiledir. Bu ancak sebepleri
miktarınca geciktirilebilir. Bu yüzden "ertesi yıl ihya etmek üzere
arazinin etrafını -taşla çevirmek" ve "imkanı olduğunda ihya etmek
üzere fakir bir kimsenin bir arazinin etrafını taşla çevirmesi"
örneklerinde olduğu gibi araziyi ihya etme imkanına güç yetiremeyecek kişinin
arazinin etrafını taşla çevirmesi sahih değildir.
Kişinin arazinin
etrafını taşla çevirmesinin ardından. uzun süre geçtiği halde ihya etmemişse
arazinin tıpkı önceden olduğu gibi ölü arazi durumuna dönmesi gerekir. Subkt
şöyle demiştir: "Devlet, bu şahsın süreyi uzatması konusunda bir
mazeretinin bulunmadığını bildiği anda araziyi onun elinden derhal alır.
Süre uzun olmasa bile
kişinin ihyadan vazgeçtiği bilindiğinde de hüküm böyledir."
Not: Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre süre
tanınması konusunda bunun bir özürden kaynaklanmasıyla kaynaklanmaması arasında
bir fark yoktur. Ruyanı bunu açık olarak ifade etmiştir. Er-Ravda ve
eş-Şerhu'l-Kebır'deki ifadelerden anlaşılan hüküm bundan farklıdır. Çünkü bu
eserlerde "kişi bir özür beyan ettiğinde veya süre istediğinde kendisine
kısa bir süre tanınır" denilmiştir. Subkl'nin yukarıda geçen ifadelerinden
de anlaşıldığı üzere zahir olun budur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
DEVLETİN ÖLÜ
ARAZİYİ İKTA' YOLUYLA VERMESİ