MUĞNİ’L-MUHTAC

İCARE / KİRA – HİZMET SÖZLEŞMESİ

 

KİRALANAN MALIN TAZMİN YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN HÜKÜMLER

 

Kiracının [kiraladığı] hayvan ve elbise üzerinde kira sözleşmesi süresince zilyedliği emanet zilyedliğidir. Daha doğru görüşe göre süre geçtikten sonra da böyledir.

 

Kiracı, yük taşımak veya binmek üzere kiraladığı hayvanı bağlasa, hayvandan yararlanmamış olsa hayvan telef olduğunda onu tazmin etmekle yükümlü olmaz. Ancak kiracı hayvandan yararlanabileceği bir vakitte hayvanı ahırda bırakır da ahırın çökmesi sonucu hayvan ölürse tazminle yükümlü olur.

 

Elbise dikmek veya boyamak üzere ücretle tutulan bir işçinin elinde mal, onun haksız fiili sonucu olmaksızın telef olsa [bakılır:] Şayet işçi işi yalnız başına yapmamış da mesela onu ücretle tutan şahıs da onun yanında bulunmuş veya onu evine götürmüş de orada iş yapbrmışsa işçi malı tazmin etmez. Konu ile ilgili İmam Şafiı (r.a.)'nin görüşleri arasından en güçlü olanına göre işçi işi yalnız yapmış olsa bile hüküm böyledir. Üçüncü görüşe göre müşterek edr tazminle yükümlüdür, Müşterek ecir bir işin yapılmasını üstlenmiş olan kimsedir. Münferid yani bir işi yapmak üzere belirli bir süreliğine bir şahıs için ücretle çalışan kişi ise tazminle yükümlü değildir.

 

Bir kimse elbiseleri beyazlatan kimseye beyazlatması için elbise verse veya bir terziye dikmesi için kumaş verse, herhangi bir ücretten söz etmezse terzi ücret alamaz. [Zayıf] bir görüşe göre alır. [Zayıf] bir başka görüşe göre ise o mesleği yaptığı bilinen bir kimse ise ücret alır, aksi takdirde almaz. Bu görüş istihsan yoluyla tercih edilebilir.

 

Kiracı normalden fazla bir şekilde hayvana vurmak, dizginini çekmek, kendisinden daha ağır birini hayvana bindirmek, kiraladığı mekana demirci veya çamaşır beyazlatıcıyı oturtmak suretiyle haksız bir fiilde bulunursa malı tazmin eder.

 

Aynı şekilde bir kimse yüz ntıl buğday taşımak üzere bir hayvan kiraladığında yüz ntıl arpa taşısa veya bunun aksi söz konusu olsa yahut on kafiz arpa taşımak üzere hayvan kiralayıp buğday taşısa -ancak bunun aksi söz konusu değildir- tazminle yükümlü olur.

 

Kişi yüz ntıl taşımak üzere hayvan kiralasa yüz on ntıl yük taşısa fazlalık kısmın emsal ücretini ödemesi gerekir. Bu taşıma sebebiyle hayvan telef olursa, hayvanın sahibi hayvanın yanında yoksa kiracı tazminle yükümlü olur. Şayet hayvan sahibi hayvanla birlikte bulunuyorsa kiracı fazlalık kısmın payını tazmin eder. [Zayıf] bir görüşe göre hayvanın değerinin yarısını tazmin eder. Yük sahibi, yüz on ntıl yükü hayvan sahibine verse, hayvan sahibi bunun yüz on rıtıl olduğunu bilmeyerek taşısa ve hayvan telef olsa, mezhepte esas alınan görüşe göre kiracı hayvanı tazminle yükümlü olur. Hayvan sahibi yükü tartıp daha sonra taşırsa [bu taşıma sonucu hayvan telef olduğunda, akitte anlaşılandan] fazla olan kısım için herhangi bir ücret ödemez, hayvan telef olursa tazminle yükümlü olmaz.

 

Kişi bir kimseye dikmesi için bir kumaş verse, terzi bunu palto olarak diktikten sonra "kumaşı palto olarak kesmemi ve dikmemi istedi" dediği halde kumaş sahibi "hayır ben gömlek istemiştim" dese, daha güçlü görüşe göre yeminle birlikte kumaş sahibinin sözü kabul edilir. Bu durumda terzi ücret alamaz. Terzi, bu dikiş sebebiyle kumaşın değerinde meydana gelen azalmayı sahibine tazmin eder.

 

89. Bir hayvan veya elbise kiralayan kişinin kiraladığı mal üze-

rindeki zilyedliği kira akdi süresince emanet zilyedliğidir. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Buna göre bu süre esnasında kiracının bir kusuru olmaksızın mal telef olursa kiracı tazminle yükümlü olmaz; çünkü kiracının maldan yararlanması ancak mala el koymasıyla mümkün olur. Tıpkı emanet bırakılan kişinin durumunda olduğu gibi kiracının da telef olan malı sahibine geri vermesi gerekir.

 

Not:  Nevevi, "hayvan ve elbise üzerindeki" demek yerine benim yaptığım gibi "kişinin kiraladığı mal üzerindeki zilyedliği" demiş olsa hem daha kısa hem de kapsamlı bir ifade kullanmış olurdu.

 

90. [Kira akdinin süresi sona erdiğinde kiracının mal üzerindeki zilyedliği ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş] 

 

Daha doğru görüşe göre, -tıpkı emanet mal bırakılan kimsenin durumunda olduğu gibi- önceki durumun devam ettiği kabul edildiğinden bu zilyedlik emanet zilyedliğidir.

Dolayısıyla tıpkı emanet bırakılan malda olduğu gibi kiracının malı geri vermesi gerekmez, malı sahibi ile baş başa bırakması yeterlidir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu tazmin zilyedliğidir.

 

Subki şöyle demiştir: Kiralanan mal, kira süresi bittikten sonra kiracının elinde şer'ı bir emanettir. Bu tıpkı rüzgarın bir eve fırlattığı elbiseye benzer. Sürenin bitmesinden sonra sahibine geri verme veya bildirme imkanı bulamadan önce telef olursa kesinlikle tazmin gerekmez. Kişi bunu geri vermeyi veya bildirmeyi oyalayıp geciktirirse kesinlikle tazminle yükümlü olur.

 

Not:  Kira akdi bir sebeple kendiliğinden fesholduğu ve kiracı da akdin fesholduğunu bildiği halde bunu mal sahibine bildirmezse, bildirmemesi sebebiyle kusurlu davrandığından malı ve menfaatlerini tazmin eder. Şayet bildirirse veya kendisi durumu bilmediğinden bildirmezse yahut da mal sahibi durumu biliyorsa kiraCi tazminle yükümlü olmaz; çünkü o, güvenilir kişi konumunda olup herhangi bir kusuru da söz konusu değildir.

 

91. Bir kimse yük taşımak, binmek, tarla sürmek, sulama yapmak vb. bir amaçla kiralamış olduğu bir hayvanı bir yere bağlayıp ondan yararlanmasa, hayvan da telef olsa hayvanın değerini tazmin etmez; çünkü hayvan onun elinde emanettir. Daha doğru görüşe göre hayvanın kira süresi içinde telef olması ile sürenin bitiminden sonra telef olması arasında fark yoktur. Ancak hayvandan yararlanma vaktinde onu ahıra bağlasa ve ahır çökse [bakılır:] Hayvanı normal şekilde adete uygun olarak gündüz vaktinde yararlanma durumunda olduğu gibi ahır dışında yararlanması mümkün iken onu ahıra bağlamış ve şayet ahır dışında yararlanmış olsaydı yıkım altında kalmayacak, salimen kurtulacak durumda ise kiracı hayvanı tazmin eder; çünkü hayvanın telefi onun bağlaması sebebiyle gerçekleşmiştir. Ancak örf-adete göre hayvandan yararlanmanın söz konusu olmadığı bir vakitte mesela kışın gece karanlığında ahırın tavanı çöker de hayvan onun altında kalırsa o zaman tazmin etmez. Bundan anlaşıldığına göre burada tazmin -her ne kadar Subki tereddüt etmiş olsa bile- zilyedlikten değil kusurdan kaynaklanan tazmindir.

 

Zerkeşı şöyle demiştir: Alimler, kişi hayvanla birlikte yolculuğa çıktığında hayvanın telef olması halinde tazminin ne olacağı konusundan bahs etmemişlerdir. Bu durumda şöyle bir ayrım yapılması uygun olur: Kişi, yolculuğa çıkmanın adet olmadığı bir zaman diliminde yolculuğa çıkar da hayvan bir afet sebebiyle telef olur veya değerinde bir eksilme meydana gelirse kiracı tazmin eder.

 

Kişi hastalık veya korku gibi bir sebeple hayvandan yararlanmayı terk eder de hayvan bu sebeple telef olursa -Ezral'nin Cüveyni'nin sözlerinden korku konusu ile ilgili çıkarımına göre- tazminle yükümlü olmaz.

 

Not:

a. Müellif istisnada bulunmak amacıyla meseleyi hayvanın bağlanmasıyla kayıtlamıştır.

Ancak hayvan yararlanma süresinde telef olmuş olsa hüküm yine böyledir.

 

b. Bir kimse sahibine geri vermek amacıyla hayvan üzerinde çanak taşısa, hayvanın tökezlemesi sonucu çanak kınlsa, şayet kişi çanağı tek başına taşıyamıyar ise veya -Zerkeşi'nin belirttiği üzere- çanağı taşıması onun statüsüne uygun değilse tazminle yükümlü olmaz. Aksi takdirde kusurlu davranışı sebebiyle tazminle yükümlü olur. Çünkü adete göre, kiracının tek başına taşıdığı çanak hayvan üzerinde geri götürülmez.

 

92. Malın bütünü veya bir kısmı, mal üzerinde işçilik yapılmadan önce veya sonra işçinin elinde onun yetkisini aşan bir fiili olmaksızın telef olsa, örneğin dikilmek veya boyanmak üzere verilmiş bir kumaş telef olsa, mal yalnız başına işçinin zilyedliğinde değil ise işçi tazminle yükümlü olmaz. Nevevi, zilyedliğin tek başına işçiye ait olmamasını şu şekilde açıklamıştır:

 

> İşçiyi tutan kişinin de iş yapılırken işçinin yanında oturması,

> İşçinin yanında oturmamakla birlikte onu kendi evine götürmesi,

> Kadı Hüseyin'in de belirttiği üzere işçiye yükü yükletip onun ardından yürümesi.

 

Bu durumlarda mal tek başına işçinin zilyedliğinde değildir; çünkü mal sahibinin mal üzerinde hükmen zilyedliği devam etmektedir. O, vekilden yardım isteyen kişinin durumunda olduğu gibi sadece kendi işi için işçiden yardım istemiş kimse gibidir.

 

93. İşçi ister müşterek isterse münferit olsun malın zilyedliğini tek başına elinde bulundurduğunda [tazminle yükümlü olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre ilk kısımda zikredilen durum söz konusu olmasa bile tazminle yükümlü olmaz.

 

[İkinci görüş]

 

Diğer görüşe göre ise bir malı pazarlık etmek üzere elinde bulunduran kimsenin durumunda olduğu gibi tazminle yükümlüdür; çünkü malı kendi yararı için almıştır.

 

Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: "Burada işçi malı [yalnızca kendi yararı için değil] aynı zamanda iş yaptıranın yararı için de almıştır, dolayısıyla mudarebe akdinde işletmecinin durumunda olduğu gibi o da tazminle yükümlü değildir. "

 

Rebi b. Süleyman şöyle demiştir:

 

İmam Şafiı (r.a.) işçinin tazminle yükümlü olmadığına ve hakimin kendi bilgisine dayanarak hüküm verebileceğine inanırdı ancak kötü hakimlerin ve kötü işçilerin bulunması korkusundan dolayı bu inancını dile getirmezdi.

 

Fariki ilk görüşü doğru kabul ettikten sonra "ancak kişi insanların [ahlakının] bozulması sebebiyle ilk görüşe göre am el ederse o başka" demiş ve şöyle devam etmiştir: "Ben otuz yıldır iki görüşe göre de fetva vermedim. Maslahata uygun olandan başkasıyla hükmetmedim."

 

[Üçüncü görüş]

 

Müşterek işçi tazminle yükümlüdür. "Müşterek işçi" şu şekilde açıklanmıştır: Çamaşır beyazlatanlar ve terziler gibi bir işi yapmayı zimmetinde üstlenen kimseler müşterek işçidir. Bunlara "müşterek" denilmesinin sebebi şudur: Bunlar şayet başkaları için de iş yapmayı üstlenmişlerse zaten müşterek olurlar. Şayet bir kişinin işini yapmayı üstlenmişlerse başkalarının benzer işlerini yapmayı da üstlenebilecek durumdadırlar. Bu işçi insanlar arasında ortak gibi olduğundan kendisine müşterek denilmiştir.

 

Münferit işçi tazminle yükümlü değildir. Münferit işçi belirli bir süreliğine başka bir şahıs için iş görmek üzere hizmet sözleşmesi yapan kişidir. Şer'an bu kişinin bu süre içinde benzer bir işi başka bir şahıs için yapması caiz değildir. Onu ücretle tutan kişi onun işgücüne bu zaman zarfı içinde tek başına sahip olduğundan buna münferit işçi denilmiştir.

 

Arada şu fark vardır: Müşterek işçiden farklı olarak münferit işçinin işgücü belirtilen zaman zarfında işverene ait olup onun mal üzerindeki zilyedliği vekilin zilyedliği gibidir.

 

Not:

a. Nevevl'nin "belirli bir süre" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir; çünkü burada dikkate alınan şeyonun kira sözleşmesini belirli bir kimse üzerinde yapmasıdır. Kiraya konu olan şey süre zikredilmeksizin yalnızca yapılacak iş belirtilerek yapılabildiği gibi bunun aksi de söz konusu olabilir.

 

b. Nevevi, "yetkisini aşan bir fiil olmaksızın" ifadesini kullanmak suretiyle işçinin yetkisini aşan bir fiilde bulunarak malı telef etmesi durumunu dışarıda bırakmıştır ki bu durumda işçi her nasılolursa olsun kesin olarak tazminle yükümlü olur. Bu, fırıncının fırına aşırı odun vurması veya ekmeği fırında normalden fazla bekletmesi sonucu ekmeğin yanmasına benzer veya öğretmenin eğitim ve öğretim amacıyla çocuğa vurması sonucunda çocuğun ölmesine benzer. Zira öğretmenin çocuğu dövmeksizin eğitmesi mümkündür.

 

c. İki taraf, işçinin yetkisi dışında bir fiil yapıp yapmadığı konusunda anlaşmazlığa düştüğünde işin uzmanı olan güvenilir iki kişinin görüşü doğrultusunda hareket edilir. Şayet böyle bir kimse bulunmazsa işçinin sözü kabul edilir.

 

d. İşin uzmanı olan güvenilir iki kişi işçinin tazminle yükümlü olduğunu belirttiğinde bakılır: Şayet bu işçinin yetkisini aşan bir fiili sonucunda olmuşsa işçinin malı teslim aldığı andan telef ettiği ana kadar malın ulaştığı en üst değer üzerinden tazmin yapılır. Şayet başka sebeple telef olmuşsa telef anındaki değeri esas alınır.

 

e. Bir dükkanı korumak üzere tutulan işçi, dükkandan bir şey alındığında onu tazminle yükümlü olmaz; çünkü kendisinin dükkandaki mal üzerinde zilyedliği yoktur. Kaffal şöyle demiştir: "Bu şuna benzer: Sokak bekçisi sokaktaki evlerden herhangi bir şey çalındığında tazminle yükümlü olmaz." Zerkeşı'nin de belirttiği üzere bu ifadeden anlaşıldığına göre muhafızlar tazminle yükümlü değildir.

 

94. Bir kimse bir hizmet sözleşmesi olmaksızın elbise beyazlatan bir kişiye beyazlatması için bir elbise veya dikmesi için terziye bir kumaş yahut yıkaması için bir elbise verse diğer şahıs da bunu yapsa, iki taraf herhangi bir ücretten söz etmeseler [işi yapan kimse ücret almaya hak kazanır mı? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru olan ve İmam Şafiı (r.a.) tarafından açık olarak ifade edilen ayrıca alimlerin çoğunluğu tarafından da kabul edilen görüşe göre işi yapan kişi ücreti almaya hak kazanamaz. Çünkü diğer şahıs herhangi bir bedel vermeyi üstlenmemiştir. Bu, bir kimsenin muhatabına "bana yemek yedir" demesi ve muhatabının da ona yemek yedirmesine benzer.

 

EI-Bahr'de şöyle denilmiştir: Ayrıca kişi, muhatabına "beni evinde bir ay oturt" dese, muhatabı da oturtsa o kişinin kira vermesinin gerekli olmadığı konusunda icma vardır.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre malını işçiye veren kimse işçinin işgücünü tükettiğinden emsal ücreti ödemekle yükümlü olur.

 

[Üçüncü görüş]

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre işçi o mesleği ücret karşılığında icra etmekle tanınan biriyse emsal ücret almaya hak kazanır.

 

Şeyh İzzeddin [bin Abdüsselam] şöyle demiştir:

 

Örf ve adete göre o iş için ücret verilmesi söz konusu ise -emsal ücretten fazla olsa bile- o işin ücreti ödenir.

 

Şayet işi yapan kimse ücretle iş yaptığı bilinen bir kimse değil ise ücret almaya hak kazanamaz.

 

Bu son görüş örfte bulunması ve benzer durumlarda olduğu gibi örfün bu konuda sözlü ifade yerine geçmesi sebebiyle güzel görülebilir. İnsanların uygulaması da bu şekildedir.

Gazali bunun "daha güçlü", Şeyh İzzeddin daha doğru olduğunu söylemiş, Ruyani el-Hilye'de alimlerin çoğunluğundan naklederek "tercihe şayan olan görüş budur" demiş, el-Bahr'de "ben de buna göre fetva veriyorum" demiştir. Sonrakilerden bir çok alim de bunu tercih etmiştir.

 

Daha doğru görüşü kabul ederek bu durumda işi yapan kişinin ücreti alamayacağını söylersek bu -Ezral'nin de belirttiği üzere- işi yapan kişi hür ve tasarrufları kısıtlanmamış olduğunda söz konusu olur. Şayet köle ise veya sefihlik vb. bir sebeple tasarrufları kısıtlanmışsa bu görüş uygulanmaz. Çünkü bu gibi kimseler, karşılığında bedel alınabilecek olan emeklerini karşılıksız olarak bağışlamaya ehil değillerdir.

 

Nevevi "bir ücret zikretmezse" diyerek "bedavaya" denilmesi durumunu dışarıda bırakmıştır ki bu durumda işi yapan kişi kesinlikle herhangi bir şeye hak kazanamaz. Yine bir ücret zikredilme durumunu da dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda ücret almaya kesinlikle hak kazanır. Şayet zikredilen ücret sahih ise işi yapan kişi zikredilen ücreti almaya hak kazanır. Sahih değilse emsal ücret almaya hak kazanır.

 

İşin yapılmasını isteyen kişi açıkça ücretten bahsetmemekle birlikte "sen işi yap, ben seni razı ederim", "işi yap, benden yalnızca seni mutlu edecek bir şey göreceksin", "seninle hesaplaşırız" vb. bir ifade ile ücret vereceğini hissettiren bir ifade kullanırsa -el-Beyan ve başka eserlerde belirtildiğine göre- işi yapan kişi emsal ücret almaya hak kazanır.

 

Nevevi'nin bu görüşü şu şekilde geri çevrilebilir: Nevevi, metinde "herhangi bir ücret zikretmezse" demiştir. Ancak şayet bununla kastı ücretin ne açık ne de üstü kapalı bir şekilde zikredilmemesiyse o zaman durum başka.

 

95. Metinde zikredilen görüş ayrılığının kapsamından şu durumlar istisna edilmiştir:

 

1. Müsakat akdinde işi yapacak olan kişi, bu akit kapsamında yer almayan bir işi ağaç sahibinin izniyle yaptığında -ilgili konuda geçtiği üzere- ücret almaya hak kazanır. Bazıları bu durumun bir istisna sayılmadığını söylemişlerdir; çünkü onun bu işi ücret olan işe tabidir. Netice itibarıyla bu akit kapsamında bir ücretten söz edilmiştir.

 

2. Zekat memuru için herhangi bir ücret zikredilmemiş olsa bile ücrete hak kazanır. Zerkeşı şöyle demiştir: Bu durum bir istisna teşkil etmez; çünkü bu iş için bir ücretin olduğu Kur'an'ın açık ifadesiyle sabittir. Dolayısıyla devlet başkanı tarafından herhangi bir ücret zikredilmemiş olsa bile din bakımından bu işin ücret karşılığı olduğu zikredilmiştir.

 

3. Hakimin emriyle ortak mülkü taksim eden kimse, herhangi bir ücret zikredilmemiş olsa bile ücret almaya hak kazanır. Aynı şekilde bazıları bu durumu istisna etmiş, et- Tevşfh adlı eserde ise bunun istisna edilmesine itiraz edilerek "bu da diğerleri gibidir" denilmiştir ki doğru olan da budur.

 

Hamama, sahibinden izin almaksızın giren kimse, ücretten bahsedilmemiş olsa bile ücret ödemekle yükümlüdür. Bununla çamaşırcı vb. kimseler arasındaki fark şudur: Diğer şahıslar emeklerini başkaları için sarf etmişlerdir. Hamama giren kimse ise orada bulunmakla hamamın menfaatini elde etmiştir. Hamamın sahibi kişinin girmesine izin verirse bu durumda hamamcı, işçi gibi olur. Nitekim aynı şeyi bir gemiye sahibinin izniyle binen ve sahile gelen kimse için de söylemek mümkündür. Bu durumda gemi sahibi, yukarıda zikredilen hükümler bakımından işçi gibidir, yani ücret almaya hak kazanamaz. Şayet sahibinin izni olmaksızın kişi gemiye binerse gemi sahibi ücret almaya hak kazanır.

 

El-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir:

 

Bu, sahibinin bilgisi olmaksızın geminin hareket etmesi durumunda söz konusu olur; aksi takdirde bu, bir kimsenin yükünü birinin hayvanına yükletmesi ve hayvan sahibinin de hayvanı yürütmesine benzer ki bu durumda hayvan sahibi yük sahibinden herhangi bir ücret ve tazminat alamaz.

 

Not:  Hamamcının aldığı para; hamam; kova, peştamal vb. aletler ve yıkanan kişinin eşyalarının korunmasının ücretidir. Daha önce işaret edildiği üzere bu para kullanılan suyun bedeli değildir; çünkü bunun belirli bir miktarı olmadığından karşılığında bir bedel söz konusu değildir. Hamam sahibi aletleri kiraya veren ve eşyaları koruma konusunda da müşterek işçi olarak çalışan kimsedir. Bu sebeple diğer işçiler gibi o da eşyaların tazmin yükümlülüğünü üstlenmez. Hamama giren kişi hamamdaki aletlerin tazmin yükümlülüğünü üstlenmez; çünkü o bu aletleri kiralamıştır. Hamama giren kişi kendi yanında alet ve o hamamda iken eşyalarını koruyan bir kişi getirmişse hamamcının aldığı para yalnızca hamam ücreti olmuş olur.

 

96. Kiracı, yetkisini aşan bir fii! yapsa;

 

> Örneğin kiraladığı hayvana normalin üstünde yük vursa,

> Hayvanın durması için dizginini normalden fazla çekse,

> Hayvana kendisinden daha ağır birini bindirse,

> Kiraladığı dükkana kendisinden daha çok zarar verecek demirci ve çamaşırcı gibi kimseleri yerleştirse

 

Yetkisini aşan bir fiilde bulunduğu için kiraladığı malonun tazmin yükümlülüğü altına girer. Malı ikinci olarak kullanan kişi durumu biliyorsa tazmin yükümlülüğü sonuç olarak onun üzerinde kalır. Durumu bilmiyorsa bakılır: Şayet ikinci şahsın mal üzerindeki zilyedliği -kiracının durumunda olduğu gibi- emanet zilyedliği ise ilk kiracı tazmini e yükümlü olur. İkinci şahsın zilyedliği -malı ödünç alan kişinin durumunda olduğu gibi- tazmin zilyedliği ise alimlerin gasp konusunda açık olarak belirttikleri üzere tazmin onun üzerinde kalır. İsnevi ve başka alimler buna dikkat çekmiştir.

 

[Soru]  Alimlerin gasp konusunda zikrettikleri husus bir malı gasıptan elde etmiş olan kimseyle ilgilidir. Burada ise ikinci şahıs malı kiracıdan elde etmektedir. Daha doğru görüşe göre kiracının kiraladığı malı ondan ödünç alan kişi tazminle yükümlü değildir.

 

[Cevap]  Kişi, binmek üzere kiraladığı hayvana kendisinden daha ağır bir kimseyi bindirdiğinde gasıb hükmünde olmuş olur ve bu yüzden de hayvanın tazmin yükümlülüğünü üstlenmiş olur. Alimlerin "kişi hayvana kendisinin dengi bir şahsı bindirse o kişi hayvana vurmada normalin ötesine geçse tazmin yükümlülüğü birinci şahsa değil ikinci şahsa ait olur; çünkü ilk şahıs yetkisini aşan bir iş yapmamıştır" ifadeleri de bunu desteklemektedir.

 

Normal bir şekilde hayvana vurma sonucunda teletin gerçekleşmesi tazmini gerektirmez.

 

[Soru]  Kocanın karısına normal bir şekilde vurması [sonucunda kadın ölürse] tazmin gerekir.

 

[Cevap]  Kocanın karısını sözlü bir şekilde tedip etmesi mümkündür. Dövmekten başka bir şeyin işe yaramayacağını düşünmesi halinde bu bir ictihaddır. Bu ictihad mübahlığı ifade etmekle tazmin yükümlülüğünü düşürmez.

 

97. İki kişi bir hayvanı binmek üzere kiralayıp hayvana bindikten sonra üçüncü bir şahıs daha haksız bir şekilde hayvana binse, hayvanın telef olması halinde tazmin yükümlülüğü ağırlıklarına değil kişi başına gelecek şekilde her birine üçte bir oranında dağıtılır; çünkü insanlar genellikle tartılmaz.

 

98. Bir kimse bir şahsı ve onun hayvanını kendi emrine amade kıldıktan sonra hayvan kullanım öncesinde sahibinin elinde iken telef olsa, emri veren kişi tazminle yükümlü olmaz; çünkü hayvan, kendi sahibinin elindedir. Hayvan kullanıldıktan sonra ise ödünç mal hükmündedir.

 

Not:  Nevevi yukarıda verdiği örneklerle, yetkisini aşmanın, kiralanan malın kendisi ile ilgili olduğuna işaret etmiş ve böylece şu durumu dışarıda bırakmıştır: Kişi buğdayekmek üzere bir tarla kiralayıp mısır ekse, Er-Ravda'da "daha doğru" olduğu belirtilen görüşe göre araziyi tazminle yükümlü olmaz; çünkü arazinin kendisi değil ondan elde edilecek yarar üzerinde haksız bir fiilde bulunmuştur. Bu durumda mısır ekme sebebiyle gerekli olan emsal ücret ödemesi gerekir.

 

99. Bir kimse yüz rıtıl buğday taşımak üzere bir hayvan kiralayıp hayvanın üzerinde yüz rıtıl arpa taşısa veya bunun aksi söz konusu olsa, yani yüz rıtıl arpa taşımak üzere hayvan kiralayıp yüz rıtıl buğday taşısa tazminle yükümlü olur; çünkü buğday daha ağır olduğundan buğdayın ağırlığı bir yerde toplanır, arpa ise hafif olduğundan hayvanın sırtında daha fazla yer kaplar. Dolayısıyla her birinin hayvana verdiği zarar farklıdır.

 

Pamuk ve demir gibi hayvana verdiği zarar farklı olan her madde arpa ve buğdayın yukarıdaki hükmüne kıyaslanmıştır.

 

Kadı Hüseyin şöyle demiştir:

 

Hayvan ister bu sebeple ister başka sebeple telef olsun, kiralayan kişi tazminle yükümlü olur; çünkü onun hayvan üzerindeki zilyedliği haksız yere kurulan bir zilyedlik haline gelmiştir.

 

Kişi pamuk yerine yün veya tüy koyabilir; çünkü bu ikisi hacim bakımından pamuk gibidir.

Demir ise konulamaz.

 

Demir yerine kurşun ve bakır konulabilir; çünkü bunlar da hacim bakımından demir gibidir.

Pamuk konulamaz.

 

100. Bir kimse on kafiz arpa taşımak üzere hayvan kiralayıp on ka fiz buğday taşısa hayvanın tazmin yükünü üstlenmiş olur; çünkü on kafiz buğdayarpadan daha ağırdır.

 

"Akfize" kelimesi kafiz kelimesinin çoğuludur. Bu on iki sa' miktarında bir hacim ölçüsüdür.

 

Bunun aksi söz konusu olsa, [yani on kafiz buğday taşımak üzere hayvan kiralayan kişi on kafiz arpa taşısa] tazminle yükümlü olmaz; çünkü ber ikisi de hacim bakımından eşit olmakla birlikte arpa buğdaydan daha hafiftir.

 

101. Bir kimse yüz rıtıl buğday taşımak üzere bir hayvan kiralayıp yüz on rıtıl buğday taşısa, meşhur görüşe göre akitte anlaşmaya varılan ücret yanında fazladan taşıdığı kısmın da emsal ücretini ödemesi gerekir; çünkü bu hareketiyle haksız fiilde bulunmuştur.

 

Not:

a. Nevevi "on" diye örnek vererek, akitte anlaşmaya varılandan fazla olarak yüklenen kısma müsamaha gösterilemeyecek derecede olmasına işaret etmiştir. Örneğin ikisi arasında müsamaha gösterilecek derecede bir farklılık olursa bu durumda fazlalık için ek bir ücret verilmez, bunu yükleyen kişi tazminle yükümlü olmaz.

 

b. Bir kimse eşyasını koymak üzere bir mekan kiralayıp oraya fazladan eşya koysa bakılır: Şayet burası bir arazi ise kiracının üzerine başka bir yükümlülük söz konusu olmaz. Şayet bir oda ise hem akitte anlaşmaya varılanı hem de fazlalık kısmının emsal ücretini -daha önce hayvan kiralama meselesindeki örneğe kıyasla- ödemesi gerekir.

 

102. Söz konusu hayvan, fazladan vurulan yük sebebiyle telef olursa, şayet hayvanın sahibi orada değilse kiracı hayvanı elinde bulundurması sebebiyle tazminle yükümlü olur; çünkü fazladan yük taşıması sebebiyle tazminatı üstlenmiştir. Hayvanın sahibi orada bulunuyorsa kiracı yalnızca fazlalık kısma düşen miktarı "suç sebebiyle" tazmin eder. Bu sebeple işlediği suç kadarıyla sorumlu olur. [Zayıf] bir görüşe göre hayvanın değerinin yarısını tazmin eder; çünkü hayvan tazmine tabi olan ve olmayan yük sebebiyle telef olmuştur.

Hayvanın değeri de bu ikisine [eşit şekilde] bölünür. Bu şuna benzer: Bir kimseyi bir şahıs bir tane yara ile diğer bir şahıs ise birden fazla yara ile yaralasa, yaralanan kişi bundan dolayı ölse [diyet iki şahıs arasında eşit olarak bölünür]. İlk görüş sahipleri arada şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: Bizim meselemizde tazmini bölmek kolaydır. Adam yaralamada ise böyle değildir; çünkü verilen hasarı bir ölçüyle sınırlandırmak mümkün değildir.

 

Not:  Nevevl'nin "bu sebeple telef olursa" ifadesi, hayvanın başka bir sebeple telef olmasını dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda kiracı hayvanı tek başına elinde bulundursa bile tazminle yükümlü olmaz; çünkü bu "zilyedlikten kaynaklanan bir tazmin"dir. Hayvanı tek başına elinde bulundurmadığında ise suçtan kaynaklanan tazmindir. Bir ifadenin mefhum-i muhalifinden anlaşılan anlamda bir detay söz konusu ise bu reddedilmez.

 

103. [Yüz ntıl yük taşımak üzere bir hayvan sahibi ile sözleşme yapan] kiracı, hayvan sahibine yüz on ntıl yük verse, hayvan sahibi yükün yüz ntıldan fazla olduğunu bilmeksizin bunu hayvana yüklese ve hayvan bu yük sebebiyle telef olsa mezhepte esas alınan rivayete göre kiracı hayvanı -tek başına iken telef etmesi durumunda olduğu gibi- tazmin eder; çünkü ağırlığı bilinmeyen bir yükü getirip kira akdinden sonra bunu hayvan sahibine teslim etmek şer'an onu o yükü taşımaya mecbur bırakmak anlamına gelir. Bu, kısasa şahitlik eden kimselerin durumu gibidir. 

 

Burada kiracının neyi tazmin edeceği konusunda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır.

 

Diğer bir rivayete göre "bir konuda garar ile telefi doğrudan gerçekleştirmek çeliştiğinde" söz konusu olan iki görüş burada da geçerlidir.

 

Not:

a. Nevevi, "bu, kiracının kendisinin taşıması gibidir" demiş olsa hem tazmini hem de fazlalık olarak yüklenen yükün kirasını kapsaması bakımından daha iyi olurdu.

 

b. "Hayvan sahibi bilmeksizin" denilmek suretiyle hayvan sahibinin fazla yük olduğunu bilmesi durumu dışarıda bırakılmıştır. Buna göre kiracı "bu fazlalığı da taşı" demiş, hayvan sahibi buna olumlu karşılık vermişse hayvanı o fazlalığı taşımak için ücretsiz ariyet vermiş olur. Hayvan ariyet dışında bir sebeple telef olursa kiracı fazlalık miktarın payına düşeni tazmin eder. Ariyet sebebiyle telef olursa ariyet bölümünde geçtiği üzere tazminle yükümlü olmaz.

 

104. Kiralayan kimse herhangi bir şey söylemezse bunun hükmü şu şekilde belirtilmiştir:

 

Hayvanını kiraya veren kişi taşınacak yükü kendisi tartarak hayvana yüklerse, akitte anlaşılandan daha fazla yüklenen yük sebebiyle kiracı herhangi bir ücret ödemez. Kiraya veren kişi bunu kasten yapmış olsun ya da olmasın, kiracı yükün, anlaşmaya varılandan fazla olduğunu bilsin ya da bilmesin hüküm aynıdır; çünkü fazlalığın taşınması konusunda bir izin söz konusu değildir. Hayvan yük taşıma esnasında telef olursa kiracı tazminle yükümlü değildir; çünkü hayvan onun zilyedliğinde olmadığı gibi kendisi herhangi bir haksız fiil de yapmamıştır. Kiracı, fazladan taşınan yükün taşındığı yere geri bırakılmasım talep edebilir. Hayvan sahibi kiracı razı olmaksızın fazladan yüklediği yükü, aldığı yere geri bırakamaz. Kiracı, yük ile kendisi arasına girilmiş olduğundan bedel talep edebilir. Hayvan sahibi bedelini tazmin ettikten sonra yükü ilk aldığı yere geri bıraksa ödediği bedeli geri ister, yük sahibi de bunu geri öder.

 

Hayvan sahibi yükü tartmış, kiracı yükü hayvana yüklemiş ise bunun hükmü hayvan sahibinin kendisinin tartıp yüklemesi gibi kabul edilir. Hayvan sahibi fazlalığı bilsin ya da bilmesin hüküm böyledir.

 

105. Kiracı hayvana yüz on rıtıl yük vurmuş, hayvan sahibi de hayvanı yürütmüşse bunun hükmü hayvan sahibinin bizzat yükletmesi gibidir.

 

106. Yabancı bir şahıs yükü ölçüp fazlalık kısmın taşınmasına izin verilmediği halde hayvana yükletmiş olsa fazlalık kısmı gasp etmiş hükmünde olur. Bunun ücretini hayvan sahibine ödemesi• gerekir. Ayrıca fazlalık olan yükü -kiracının talep etmesi halinde- ilk yüklendiği yere geri götürmesi gerekir. Ayrıca yukarıda belirtilen ayrım doğrultusunda hayvanın sahibinin hayvanın yanında bulunup bulunmamasına göre hayvanın tazmin yükümlülüğü de onun üzerindedir.

 

107. Yabancı bir şahsın yüz on rıtıl olarak ölçmesinden sonra iki kiracıdan biri hayvana yükü yüklese yukarıda geçen garar olup olmaması durumuna bağlı olarak hüküm sabit olur.

 

108. Hayvana yüklenen yükün, anlaşmaya varılandan fazla olup olmadığı veya miktarının ne olduğu konusunda iki taraf arasında bir anlaşmazlık söz konusu olursa yeminle birlikte kiracının sözü kabul edilir; çünkü aslolan fazlalığın olmamasıdır.

 

109. Hayvan üzerinde taşınan yükün, anlaşmaya varılandan anormal derecede az olduğu görülürse, yükü hayvan sahibi tartmışsa, zimmet üzerinde kira akdi yapılmışsa eksik kalan kısım kadar ücrette indırim yapılır; çünkü akitte anlaşmaya varılan yük telef olmamıştır.

Aynı şekilde belirli bir hayvan kiralanmış da kiracı yükün eksik olduğunu bilmiyorsa hüküm yine böyle olur. Şayet kiracı yükün eksik olduğunu biliyorsa ücrette herhangi bir indirim yapılmaz. Çünkü hayvandan yararlanmaya müsaade edilmiştir. Ücretin hak edilmesi için bunun olması yeterlidir. Normal derecedeki eksikliğe gelince örneğin iki ölçek veya tartı arasında meydana gelmesi mümkün olan bir farklılık kadar bir farklılık olmuşsa bu dikkate alınmaz.

 

110. Bir kimse bir terziye dikmesi için bir kumaş verse ve kumaşın kesilmesine izin verse, terzi bu kumaştan palto yapsa ve kumaş sahibine "sen bu kumaştan palto yapmamı istemiştin" dediği halde kumaş sahibi "aksine ben senden gömlek yapmanı istemiştim, benim kumaşımı tazmin etmen gerekir" dese [kimin sözü kabul edilir? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre yeminle birlikte kumaş sahibinin sözü kabul edilir. Bu, kumaşı kesmeye izin verilip verilmediği konusunda ihtilaf etmeleri durumuna benzer. Bu durumda kumaş sahibi "ben senin bunu palto yapmak üzere kesmene izin vermedim" diye yemin eder, "gömlek yapmak üzere kesme ni istemiştim" demesine gerek yoktur.

 

[İkinci görüş]

 

Yeminle birlikte terzinin sözü kabul edilir; çünkü kumaş sahibi ondan tazminat alma hakkının bulunduğunu iddia etmektedir. Zim~ metin borçsuz olması asıldır.

 

Not:  Nevevi burada "mezhepte esas alınan rivayet" demiş olsaydı daha uygun olurdu; çünkü bu meselede birkaç rivayet söz konusu olup en doğrusu bu konuda İmam Şafiı (r.a.)'nin iki görüşü bulunduğudur.

 

111. İlk görüşe göre kumaş sahibi yemin ettiğinde terziye herhangi bir ücret ödemez; çünkü terzinin yaptığı iş bu durumda izin verilmemiş bir iştir. Terzi, kumaşın değerinde meydana gelen eksilmeyi tazminle yükümlüdür; çünkü izin yoktur. Aslolan tazmindir.

 

Ödenmesi gereken tazminatın ne olduğu konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Birincisine göre kumaşın sağlam ve kesilmiş haldeki iki değeri arasındaki fark kadar tazminat ödenir; çünkü kumaş sahibi yemin ederek bu kumaşın palto olarak kesilmesine izin vermediğini ispat etmiştir. Diğer görüşe göre ise kumaşın gömlek olarak kesilmesi ile palto olarak kesilmesi arasında ne kadar fark varsa onu tazmin eder; çünkü temelde kumaşın kesilmesine izin verilmiştir.

 

Cüveyni ve başkaları ilk görüşü doğru kabul etmiştir. İsnevi de bunun daha doğru olduğunu söylemiştir. Bir grup alim ise ikinci görüşü sahih kabul etmiştir. Subkt bunu tercih ederek şöyle demiştir: "Bundan başka görüş uygun değildir". İtimad edilmesi gereken görüş de budur.

 

Bu durumda terzi, dikişte kullandığı ipi sökebilir. İpin sökülmesi sonucunda değerde bir azalma meydana geliyorsa bunu da tazmin eder. Terzi, kendisinin diktiği iplik üzerine kumaş sahibinin iplik bağlamasını engelleyebilir, kendi ipliğini sökerek bunu iplik sarma aletine takabilir; çünkü diğer şahsın bunu yapması başkasının mülkünde tasarruf ta bulunmaktır. Bu ise onun rızası olmadan caiz değildir.

 

112. "Terzi ücrete hak kazanamaz" dediğimiz durumda, terzinin kumaş sahibine karşı ücret iddiasında bulunma hakkı vardır. Şayet terzi yeminden kaçınmışsa bu iddia üzerine kendisine tekrar yemin ettirilip ettirilmeyeceği konusunda iki görüş vardır:

 

Er-Ravda'da "daha doğru olan görüşe göre tekrar yemin teklif edilmesi gerekir". Bu, diğerinden ayrı bir meseledir.

 

113. Kumaş sahibi terziye "bu kumaştan bana bir gömlek çıkarsa kumaşı gömlek olarak kes" dese, kumaşı kesince gömlek olarak yeterli olmasa terzinin bunu tazmin etmesi gerekir; çünkü izin mevcut olmayan bir şey ile sınırlandırılmıştır. Şayet terzi "sana yeterli değildir" der ve kumaş sahibi "kes" derse terzi de keserse, kumaş gömlek olarak yeterli değilse terzi tazminle yükümlü olmaz; çünkü izin mutlaktır.

 

114. Terzi, kumaş sahibine bir kumaş getirerek "bu senin kumaşındır" dese, kumaş sahibi ise bunu inkar etse, -Bendenici'nin belirttiğine göre- yeminle birlikte terzinin sözü kabul edilir. Terzi yemin ettiğinde kumaş sahibi lehine onun inkar ettiği bir şeyi itiraf etmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

KİRA AKDİNİN KENDİLİĞİNDEN FESHOLMASI VE KİRA AKDİNDE MUHAYYERLİK