VASİYET |
TERİKENİN ÜÇTE BİRİNİ
AŞAN VASİYET
Kişinin malının üçte
birinden fazlasını vasiyet etmemesi gerekir. Vasiyet üçte biri aşar ve mirasçılar
da bunu reddederse, üçte biri aşan kısımdaki vasiyet geçersiz (batıl) olur.
Mirasçı onaylarsa onun onaylaması vasiyete yürürlük kazandırmak anlamına gelir.
[Zayıf] bir görüşe göre bu, mirasçının kendiliğinden yaptığı bir mal bağışı
olarak kabul edilir, üçte biri aşan kısımdaki vasiyet geçersiz olmuş olur.
Mal, vasiyet yapan
şahsın öldüğü tarihte dikkate alınır. [Zayıf] bir
görüşe göre vasiyet
tarihinde dikkate alınır.
Ölüme bağlanmış bulunan
köle azadı işlemleri de terikenin üçte birinden hesap edilir.
Yine kişinin ölüm
hastalığı esnasında yaptığı vakıf, hibe, köle azadı ve ibra gibi bağışlar da
terikenin üçte biri üzerinden hesap edilir.
Ölüme bağlı teberrular
birden fazla olur da terikenin üçte biri bunu karşılayamayacak durumda olursa bakılır:
Yalnızca köle azadı şeklinde teberrular varsa köleler arasında kur'a çekilir.
Köle azadı dışında teberrular varsa bunların üçte biri dikkate alınır. Köle
azadı ile birlikte başka teberru varsa kıymet dikkate alınarak bu teberrular
hisselere bölünür. [Zayıf] bir görüşe göre önce köle azadı yapılır.
Teberrular [ölüm
sonrasına bağlanmaksızın] derhal yerine getirilmiş ise terikenin üçte biri
tamamlanıncaya kadar öncelik sırasına riayet edilir. Teberrular bir defada [eş
zamanlı olarak] yapılmışsa ve cinsleri aynı ise örneğin köle azadı veya toplu
olarak borçtan ibra şeklinde ise köle azadı durumunda kur'a çekilir,
diğerlerinde ise hisselerine göre bölünür.
Teberruların cinsleri
farklı olup da vekiller tasarruf ta bulunmuşsa bakılır: Bu teberrular içinde
köle azadı söz konusu değilse teberrular hisselerine göre değerlendirilir. Köle
azadı varsa yine hisselerine göre belirlenir. Bir görüşe göre köle azadı önce
gerçekleştirilir.
Yalnızca
"Salim" ve "Ganim" isminde iki kölesi bulunan bir kişi
"Ganim'i azat edersem Salim hür olsun" derse. daha sonra ölüm
hastalığı sırasında Ganim'i azat ederse bu köle özgür olmuş olur, bu durumda
kur'a çekilmez.
Kişi, terikesinin üçte
birine denk gelen mevcut bir malı vasiyet etse, terikesinin geri kalan kısmı ise
o mecliste hazır olmasa bu malın tamamı derhal vasiyet edilen şah sa verilmez.
Daha doğru olan görüşe
göre vasiyet lehdarının malın üçte biri üzerinde tasarrufta bulunmasına da
müsaade edilmez.
Bu bölümde, terikenin
üçte birini geçen vasiyetler ve özel teberruların bir arada yapılmasının hükmü
ele alınacaktır.
79. Kişinin malının üçte
birinden fazlasını vasiyet etmemesi uygun olur, yani bu sının geçmemesi
kendisinden mendup olarak talep edilir.
Bunun delili Buhar! ve
Müslim'de yer alan şu hadistir:
Sad b. Ebı Vakkas şöyle
demiştir: "Ben Veda haccının yapıldığı yıl şiddetli bir ağrı çekerek
hastalandığımda Resulullah (s.a.v.) beni ziyarete geldi. Ben kendisine "Ya
resulallah!
Hastalığım gördüğün
noktaya ulaştı. Ben malı [çok] olan bir adamım. Mirasçı olarak kızımdan başka
bir kimse de yok. Ben malımın üçte ikisini vasiyet edeyim mi?" diye
sordum. O, "hayır" dedi. Ben "yarısını?" diye sordum. O,
"hayır" dedi. Ben "üçte birini?" diye sordum. O, "üçte
bir olabilir. Üçte bir çoktur." buyurdu. (Buhari, Vesaya, 2743; Müslim,
Vasiyye, 4194)
Kadı Hüseyin ve
başkaları, terikenin üçte biri geçen kısmını vasiyet etmenin haram olduğunu
söylemişse de bu, Mütevelli ve başka bazı alimlerin de belirttiği üzere
mekruhtur.
Not: Rafiı'nin el-Muharrer'deki ifadesi şöyledir:
"Kişinin, malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmesi uygun
değildir." Nevevi'nin ifadesi, bundan daha uygundur; çünkü Rafiı'nin
ifadesi "kişiden bunu yapması istenmez" anlamına gelmektedir. Bu da
ya vacip veya mendup şekilde olabilir. Dolayısıyla bu ifade mübah, haram ve
mekruh anlamlarına gelebilir. Oysa el-Minhac metnindeki ifade böyle olmayıp o
yalnızca mübah hakkında kullanılabilir; çünkü Arapça'da "yenbeğı"
ifadesi benim açıklarken yaptığım gibi ya "menduptur" anlamına gelir
veya "vaciptir" anlamına gelir. Bildiğim kadarıyla hiç kimse bu
ifadenin "mübahtır" anlamına geldiğini söylememiştir.
Sonrakilerden bazıları
"[kişi, malvarlığının üçte birinden fazlasını vasiyet ederken] mirasçısını
miras payından mahrum etmek için bunu yaparsa kesin olarak haram olur"
demişlerse de kişinin bunu yaparken mirasçılarını mirastaki haklarından mahrum
etmeyi amaçlaması ile bunu amaçlamaması hüküm bakımından birdir; çünkü
vasiyetin uygulanması mirasçının onayına bağlıdır.
Bazıları, malvarlığının
üçte birinden daha azının vasiyet edilmesini vacip gördüğünden, bu ihtilaftan
kurtulmak için üçte birden biraz daha az vasiyet etmek sünnettir. Ayrıca
hadiste üçte birin çok olduğu belirtilmiştir.
Bu hüküm açısından
mirasçıların zengin olup olmaması arasında fark yoktur. Oysa Nevevi, Müslim
şerhinde şöyle demiştir:
"Mirasçılar zengin
ise üçte birden az olması müstehap değildir, aksi takdirde müstehap olur."
80. Bir kimse, mal
varlığının üçte birini aşan bir vasiyette bulunsa [bakılır:]
> Bu şahsın, tasarrufları
kısıtlanmış olmayan özel mirasçısı bu vasiyeti reddetse, malvarlığnın üçte
birini aşan kısımda vasiyetin batıl olacağı konusunda icma bulunmaktadır. Çünkü
bu kısım mirasçının hakkıdır.
> Üçte birden daha fazla
vasiyette bulunan şahsın özel mirasçısı yoksa, aşan kısımdaki vasiyet dikkate
alınmaz; çünkü bu Müslümanların hakkı olup buna onay verecek bir kimse yoktur.
> Mirasçı, sefihlik,
küçüklük veya delilik sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış bir kimse ise onun
[vasiyeti onaylama yönündeki] sözü dikkate alınmaz. Alimlerin mutlak
ifadesinden anlaşıldığına göre "vasiyet, mirasçının ehil hale gelmesi
anına kadar bekletilir." Mirasçının ehliyet sahibi olma ihtimali söz
konusu ise -sonrakilerden bazıları aykırı görüş belirtmiş olsa bile- bu hüküm
doğrudur. Hocam Remli şöyle demiştir: "Çünkü vasiyete konu olan mal
mirasçının zilyedliğinde olduğundan mirasçının burada herhangi bir zararı söz
konusu değildir. "
> Tasarrufları
kısıtlanmış olmayan mirasçı, malvarlığının üçte birini aşan vasiyetin fazlalık
kısmını onaylamış olsa [bu onayın hukuki etkisi nedir? Bu konuda iki görüş söz
konusudur:]
Birinci görüş:
Bu onaylama, vasiyetin
uygulanması, yani vasiyette bulunan şahsın, malvarlığının üçte birini aşan
kısımdaki vasiyet tasarrufuna yürürlük kazandırma (tenfiz) anlamına gelir.
Buna göre, vasiyet yapan
şahsın üçte biri aşan kısımdaki tasarrufu mirasçının onayına bağlı olarak
askıdadır (mevkuf). Çünkü vasiyet, mülkiyete izafe edilmiş bir tasarruftur.
Mirasçının mal üzerindeki mülkiyeti ancak ve ancak daha sonra meydana
gelecektir. Bu yönüyle söz konusu onaylama, şuf'a hakkına konu olan payın
satılmasına benzemektedir.
İkinci görüş:
[İmam Şafii' nin] bir
görüşüne göre bu onaylama, mirasçı tarafından ilk olarak yapılmış bir bağış
gibi kabul edilir; dolayısıyla burada bağışta bulunmanın şartları dikkate
alınır.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Alimlerin mutlak ifadesinden de anlaşılacağı üzere bu görüş ayrılığı
yalnızca mirasçıya ait değildir. Borcu malvarlığını aşmış olan bir kimseden
alacaklı olan şahıslar açısından da durum böyledir. Bu alacaklılar vasiyeti
onayladığı halde mirasçı vasiyeti onaylamamış olsa miras çın ın görüşü dikkate
alınmaz; çünkü bu durumda hak, [mirasçının değil] alacaklılarındır. Hak, ancak
borcun düşmeSinden sonra mirasçıya intikal eder. Alacaklıların vasiyeti
onaylaması alacaklarını ortadan kaldırmaz. Nitekim borçlu şahsa ait bir gömü
vb. bir malortaya çıksa alacaklılar bu maldan alacaklarını tahsil
ederler."
81. Mirasçının
onaylamasını "vasiyete yürürlük kazandırma" gibi kabul ettiğimizde
zahir olan şudur: Bu onaylama, ölüm hastalığı esnasında vasiyeti onaylayan
kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden hesaba katılmaz. Yine ölüm hastalığı
esnasında onaylamayı yapan kişinin mirasçısının da bunu onaylaması gerekmez.
82. Nevevi, onaylamanın,
mirasçı tarafından yapılmış bir bağış gibi olduğu görüşünü belirttikten sonra
"bu durumda üçte biri aşan kısımdaki vasiyet dikkate alınmaz"
demiştir ki buna gerek yoktur.
83. Mirasçı, iflas
sebebiyle kısıtlama altında olan bir kimse ise bakılır:
> "Vasiyeti
onaylamak ilk olarak bağışta bulunmak gibidir" görüşünü benimsersek
mirasçının bunu onaylama hakkı olmaz.
> "Vasiyeti
onaylamak, daha önceki bir işleme yürürlük kazandırmaktır" görüşünü kabul
edersek Ezrai şöyle demiştir: "Kıyasa göre bu işlem sahih olmakla birlikte
bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Daha uygun olanı bu işlemin sahih
olmamasıdır; çünkü bu durumda mirasçı mala daha yeni sahip olmuştur. Bu konuya
özgü herhangi bir nakil bilmiyorum."
Zerkeşi'nin daha önce
geçen ifadeleri kıyası desteklemektedir.
84. [Yapılan bir
vasiyetin, terikenin üçte birini aşıp aşmadığını belirlerken terikenin hangi
zaman dilimindeki durumu dikkate alınır? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Üçte biri vasiyet
edilmiş olan malın, vasiyet yapan şahsın ölüm tarihindeki durumu dikkate
alınır; çünkü vasiyet ölüm sonrasına ilişkin bir temlik işlemidir. Buna göre
köle sahibi olmayan bir kimse bir köleyi vasiyet etse, daha sonra ölüm öncesinde
bir köleye sahip olsa bu köleye vasiyet taalluk eder. Kişinin malvarlığı artsa
vasiyet buna da taalluk eder.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
ise vasiyet işleminin yapıldığı tarihteki malvarlığı dikkate alınır. Buna göre
yukarıda geçen hükümlerin aksi geçerli olur. Nitekim kişi malının üçte birinin
tasadduk etmeyi adamış olsa, adağı yaptığı zamandaki malvarlığı dikkate alınır.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Adak işleminde bu vakit, bağlayıcılığın
gerçekleştiği vakit olup vasiyet işlemindeki ölüm fiiline benzemektedir.
Not: Açıktır ki vasiyetin uygulanacağı "üçte
bir", malvarlığı üzerindeki borç düşüldükten sonra kalan üçte birdir. Buna
göre kişinin malvarlığını aşan bir borcu bulunsa vasiyet hiçbir şekilde dikkate
alınmaz. Bununla birlikte vasiyet gerçekleşmiş sayılır ve alacaklı şahıs borcu
ibra ettiğinde yahut bir kimse borçlu şahıs adına borcu ödediğinde vasiyet
geçerli olur. Rafiı ve başkalan bunu tek görüş olarak belirtmişlerdir.
85. Ölüme bağlanmış olan
köle azadı işlemleri de vasiyete konu olan üçte birlik kısım üzerinden
değerlendirilir. Kişi köle azadını ister sağlam iken ister ölüm hastalığı
esnasında ölüme bağlamış olsun hüküm değişmez.
Not: Bu mesele, Nevevi'nin "uygun olur"
şeklinde başlayan ifadesine bağlıdır. Nitekim "aynı zamanda" ifadesi
de bunu göstermektedir. Arapçada ["aynı zamanda" anlamına gelen]
"eydan" ifadesi, dönmek anlamına gelen [dad harfiyle] "ade"
sözcüğünün masdandır.
86. Kişinin ölüm
hastalığı esnasında [ölüm sonrasına bağlamaksızın derhal gerçekleşmek üzere
yaptığı], vakıf, hibe, köle azadı ve ibra gibi karşılıksız tasarruflar da
kişinin malvarlığının üçte biri dikkate alınarak uygulanır.
Bunun delili şu
hadistir: Allah ölümünüz esnasında, amellerinizi arttzrabilmeniz için malvarlığınızın
üçte birini size tasadduk etmiştir.
87. Bir kimse, sağlam
iken bir malını hibe etse, hibe ettiği bu malı ölüm hastalığında iken karşı
tarafa teslim etse, bu mal, malvarlığının üçte biri üzerinden hesaba katılır;
çünkü hibe işleminin daha önce yapılmış olmasının bir etkisi yoktur.
88. Nevevi'nin
"teberru (karşılıksız bağış)" ifadesi, kişinin ölüm hastalığında iken
cariyesini ümmüveled kılması işlemini dışarıda bırakmaktadır; çünkü bu bir
teberru değil itlaf ve yararlanmadır. Bu, kişinin tüm malı üzerinden dikkate
alınır.
89. Nevevi'nin
"ölüm hastalığı" ifadesi, kişinin sağlam iken [ölüm olayına
bağlamaksızın] doğrudan gerçekleştirdiği teberruları dışarıda bırakmaktadır ki
bu, kişinin tüm malı üzerinden değerlendirilir.
90. "Ölüm hastalığında
gerçekleştirilen köle azadı" kapsamından, kişinin ölüm hastalığı esnasında
ümmüveledini azat etmesi istisna edilir. İleride geleceği üzere bu, aslında
ölüm hastalığı esnasında doğrudan gerçekleştirilen bir tasarruf olduğu halde
[malvarlığının üçte biri üzerinden değil] malvarlığının tümü üzerinden dikkate
alınır.
91 . Derhal
gerçekleştirilen bir tasarrufta mirasçının hak kaybı tasarrufun gerçekleştiği
esnada dikkate alınırken, ölüme bağlı tasarruflarda ise ölüm vakti esnasında
dikkate alınır.
92. Alimler "köle
azadı" bölümündeki şunu açık olarak ifade etmişlerdir:
> Kişinin ölüm
hastalığı esnasında [ölüm olayına bağlamaksızın] derhal az at ettiği köleler
içinden hangi üçte birin azat olduğunu belirlemek için, az at işlemi
gerçekleştiği esnada kölelerin değerinin ne olduğuna bakılır.
> Kişinin, ölüm
hastalığı esnasında, azat edilmesini vasiyet ettiği kölelerde ise ölüm
esnasında kölenin değerinin ne olduğuna bakılır. Çünkü azadın hak edildiği
vakit o vakittir.
> Mirasçılara kalan
malı belirleme konusunda ise kişinin öldüğü zamandan, karşı tarafın vasiyet
edilen malı teslim almasına kadar geçen zaman içinde malın ulaştığı en düşük
kıymet dikkate alınır; çünkü malın değeri ölüm esnasında daha düşük ise sonraki
fazlalık mirasçının malında meydana gelmiştir. Malın teslimi anında değeri en
düşük ise, daha önceki fazlalık, mirasçının zilyedliğine girmediğinden onun
hakkında hesap edilmez. Aynı durum köle azadı dışındaki konularda da
geçerlidir.
93. Bir kimse, peşin
olan alacağının ertelenmesini vasiyet etse, malvarlığının üçte biri dikkate
alınarak bu tasarruf uygulanır. Ruyani tarafından belirtilen bir ihtimale göre
ise bu durumda ancak aradaki fark dikkate alınır. Zerkeş! bunun güçlü bir görüş
olduğunu belirtmiştir.
94. Bir vasiyet
işleminde ölüme bağlanmak suretiyle gerçekleştirilmiş birden fazla teberru
[bedel alınmaksızın gerçekleştirilen bağış] söz konusu olsa bakılır:
> Bu teberrular
peşpeşe yapılmış ise ve kişinin mal varlığının üçte biri bütün bu teberruları
karşılayamayacak durumdaysa bakılır:
a. Teberru işlemleri
yalnızca köle azadından oluşuyorsa, örneğin kişi kölelerine hitaben "ben
ölünce hürsünüz" demişse veya "ben ölünce [kölelerimden] Ganim, Salim
ve Bekir hürdür" demişse köleler arasında kur'a çekilir. Kur'a işlemi sonucunda
adı çıkan köle, vasiyette bulunan kişinin malvarlığının üçte biri yeterli ise
azat olur. "Ortak malın taksimi" ve "köle azadı" konuları
ele alınırken kur'a işleminin nasıl yapılacağı konusuna temas edilecektir. Köle
azadında kölenin bir kısmı azat edilmez; çünkü az adın amacı kişiyi kölelikten
kurtarmaktır. Bu durum, azat işleminin bölünmesiyle gerçekleşmez. Burada azat
işlemi ölüme bağlandığı halde azat işlemlerinin zamansal olarak peşpeşe
yapılmış olması dikkate alınmamıştır; çünkü bu azat işlemlerinin tümünün
yürürlük kazanma zamanı olan kişinin ölüm anı olup, bu ise aynı anda
gerçekleşmektedir. Hatta azat edilmesi ölüme bağlanmış olan kölenin azat
işlemine, azat edilmesi vasiyet edilmiş olan kölenin azat işlemine göre -her ne
kadar ilkinin aksine bu ikincisi ölüm sonrasında azat işleminin
gerçekleştirilmesine ihtiyaç duyursa bile- öncelik tanınmaz; çünkü her iki
kölenin, az at olmayı hak ettikleri vakit birdir.
Kişi, "ben ölünce
Salim hürdür, sonra Ganim hürdür, sonra Nan hürdür" dese, Nevevi'nin
ifadesinden anlaşıldığına göre ilk kölenin azadına öncelik tanınmaz, köleler
azat olma bakımından eşittir.
Buna şu şekilde cevap
verilmiştir: "Alimlerin verdiği örnekteki teberru işlemlerinin sırayla
gerçekleşmesini bizzat vasiyeti yapan şahıs dikkate almıştır. Bu bakımdan onun
bu iradesini dikkate almak zorunludur. Bizim meselemiz ise bundan
farklıdır."
Kişi ölümü esnasında
kölesini müdebber kılsa ve bir başka kölesinin de azat olmasını vasiyet etse,
azat işlemlerinden herhangi biri diğerine göre öncelikli olmaz.
b. Teberru işlemleri
yalnızca köle azadı dışındaki tasarruHardan oluşuyorsa, bu durumda kişinin
terikesi alacaklılar arasında taksim edildiğinde yapıldığı üzere teberruların
tümünün ya değer veya miktar bakımından, terikenin üçte biri üzerindeki payı
belirlenir.
Buna göre; kişi mesela
Zeyd'e 100 dirhem, Bekir'e 50 dirhem, Ömer' e de 50 dirhem verilmesini vasiyet
etse, bu kişinin malvarlığının üçte biri 100 dirhem olsa, ilk şahsa 50 dirhem,
diğer iki şahsın her birine ise 25'er dirhem verilir. Bu şahıslardan hiçbirisi
öncelik yönüyle diğerinden önce gelmez; çünkü vasiyet edilen mallar ancak
vasiyet eden şahsın ölümü ile hak edilir. Bu açıdan ise önceden vasiyet edilmiş
olan kişi ile sonradan vasiyet edilmiş olan kişi eşittir. İmam Şafii (r.a.) bunu,
mirastaki "avi" işlemine kıyas etmiştir.
Bu, vasiyet işlemi
mutlak olarak yapıldığında söz konusu olur. Şayet kişi "Zeyd'e 100 dirhem
verin, sonra Amr'a 100 dirhem verin" demek suretiyle vasiyet işlemini bir sıraya
bağlayarak yaparsa, o zaman sıralama hükmü uygulanır.
c. Teberru işlemleri hem
köle azadı hem de diğer teberrulardan oluşuyorsa, örneğin kişi Salim adlı
kölesinin azat edilmesini ve Zeyd adlı kişiye de 100 dirhem verilmesini vasiyet
etse, malvarlığının üçte biri bu iki vasiyete, kölenin değeri dikkate alınarak
dağıtılır; çünkü her iki vasiyet lehdarının vasiyeti hak etme anları aynıdır.
Buna göre kölenin değeri 100 dirhem olsa, malın üçte biri de 100 dirhem olsa,
kölenin yarısı azat olur ve Zeyd adlı kişiye de 50 dirhem ödenir.
[Zayıf] bir görüşe göre
ise köle azadı işlemine hem Allah hakkı hem de kul hakkı ilişmiş olduğundan
azat işlemine öncelik tanınır.
Not: Nevevi'nin ifadelerinden bir mesele istisna
edilir ki o da şudur: Bir kimse, 100 dirhem değerindeki kölesini müdebber kılsa
ve bu kölesine 100 dirhem verilmesini vasiyet etse, kişinin malvarlığının üçte
biri 100 dirhem olsa bu durumda daha doğru görüşe göre kölenin tümü azat olur,
vasiyet olarak köleye herhangi bir şey verilmez. [Zayıf] bir görüşe göre bu
durumda azat işlemi ve diğer vasiyet, oranları dikkate alınarak uygulanır.
Beğavı bu görüşü doğru kabul etmiştir.
Vasiyet yapan şahıs,
yapmış olduğu teberruların ölümünden sonra sırayla uygulanmasını dikkate alarak
örneğin "Bekir'i azat edin, sonra Zeyd'e 100 dirhem verin" demişse
sıralamaya uyulur.
Kişi kölesine mesela
"sen benim ölümümden bir ay önce hürsün" dese ve daha sonra bir ay
veya daha fazla süreyle ölüm hastalığında bulunduktan sonra ölse, bunun hükmü,
Rafii ve Nevevi'nin bu konuda belirttiklerine göre bir tasarrufun
gerçekleşmesini sağlıklı iken şarta bağlayıp şartın ölüm hastalığı sırasında
gerçekleşmesi gibi kabul edilir.
95. Bir kimse,
[ölümünden sonra değil de] derhal gerçekleştirmek üzere [köle azadı ve bunun
dışında] teberruları bir arada yapsa, örneğin köle azat etse, bir malını
vakfetse ve bir malını tasadduk etse, malvarlığının üçte birine ulaşıncaya
kadar bu tasarruflar sırayla dikkate alınır; çünkü bu teberru [vasiyetlere
göre] daha güçlüdür ve derhal yürürlük kazanır, zira bir başkasının onayına
muhtaç değildir. Bu teberruların içinde köle azadı bulunsun ya da bulunmasın,
teberrular aynı cinsten olsun ya da olmasın hüküm böyledir.
Kalan teberrular
mirasçıların onaylamasına bağlı değildir.
96. Bir kimse, kendi tasarrufuyla
veya vekalet vermek suretiyle bir defada birden fazla teberruda bulunsa
bakılır:
> Teberruların tümü
"köle azadı" veya "bir grup borçluyu ibra etmek" gibi aynı
cinsten ise, örneğin kişi kölelerine "sizi azat ettim" veya kendisine
borcu bulunan kimselere "sizi ibra ettim" dese yalnızca köle azadına
mahsus olmak üzere kur'a çekilir ki kölelerin bütününde azat işlemi bölünmüş
olmasın.
Bunun delili Müslim'in
rivayet ettiği şu hadistir:
Bir adam, ölümü
esnasında altı kölesini azat etti. Kendisinin bunlardan başka malı yoktur.
Resulullah (s.a.v.) bu köleleri huzuruna çağırdı ve onları üçe ayırarak
aralarında kur'a çekti.
Bu işlem sonucunda
kölelerin ikisi özgürlüğüne kavuştu, kalan dördü ise köle olmaya devam
ettiler.(Müslim, Eyman, 4311)
Cüveyni şöyle demiştir:
"Bu hadis olmasaydı kıyasa göre her bir köleden, azat eden şahsın
malvarlığının üçte birine özgü olan miktarının azat olması gerekirdi. Ancak
İmam Şafiı, hadis sebebiyle bu kıyası terk etmiştir. Çünkü köle azadının amacı,
kişiyi kölelik bağından kurtarmaktır. Kendisinde kölelikten bir parça kaldığı
sürece bu amaç gerçekleşmiş olmaz."
Köle azadı dışındaki
teberrularda ise, daha önce geçtiği üzere bunların, terikenin üçte biri
üzerindeki hissesi dikkate alınır.
Not: Nevevi, kölelerin peşpeşe ve aynı anda azat
edilmesine ilişkin hükümleri zikretmiş, problemli durumlardan ise bahs
etmemiştir. Örneğin azat işleminin sırayla yapıldığı bilinmekle birlikte hangi
kölenin ilk olarak azat edildiği bilinmiyorsa yahut bilinmekle birlikte sonradan
unutulmuşsa ne olur? Ravdatü'ttalibın adlı eserin "davalar" bölümünde
yer alan daha doğru görüşe göre bu durumda kur'a çekilmez, her bir kölenin bir
kısmı azat olmuş olarak kabul edilir.
> Kişinin teberruları
farklı cinsten olup da vasiyeti yapan kişinin vekilleri kendilerine yetki
verilen konuda tasarrufta bulunmuş iseler bakılır:
Bu teberrular içinde
köle azadı bulunmayıp tamamen başka işlemlerden oluşuyorsa, örneğin kişi, bir
malı hibe etmek, piyasa fiyatından daha azına bir malını satmak, malını
tasadduk etmek üzere farklı şahısları vekil tayin etse ve vekiller de aynı anda
bu tasarrufları gerçekleştirseler, tıpkı borçlar konusunda yapıldığı üzere bu
tasarrufların tümü kıymeti itibarıyla kişinin malvarlığının üçte biri dikkate
alınarak orantılanır. Vekillerin tasarrufları arasında köle azadı varsa bu
tasarruf da malvarlığının üçte birine orantılanır. [Zayıf] bir görüşe göre köle
azadına öncelik verilir. Bu iki görüş, daha önce delilleri zikredilmiş olan iki
görüştür.
Not: Nevevi, tasarrufların bir defada
gerçekleştirilmesi meselesini, vekillerle ilgili olarak ortaya koymuştur. Onun
meseleyi bu şekilde ortaya koyması, bunun başka türlü olamayacağı gibi bir
izlenim doğurmaktaysa da bu mesele başka türlü de düşünülebilir.
Örneğin bir kimseye
"köle azadı, borçtan ibra ve mal vakfetme işlemlerini yaptın mı?"
diye bir soru sorulsa ve kişi de "evet" diye cevap verse böyle bir
durum gerçekleşmiş olur.
Bu meselenin, Nevevi'nin
ele almadığı bir yönü daha vardır, o da kişinin hem derhal gerçekleştirmek
üzere hem de ölümden sonra gerçekleştirmek üzere teberru işlemlerinde
bulunmasıdır. Bu durumda derhal gerçekleştirilen teberrulara öncelik tanınır;
çünkü bunlar, ölüm hastalığında olan kişinin geri dönüşünün mümkün olmadığı
bağlayıcı tasarruflardır.
Nevevi'nin, derhal
gerçekleştirilen tasarruflar konusunda belirttiği "Salim hürdür ve Ganim
hürdür" sözü bir sıralama bildirdiği halde "Salim ve Ganim
hürdürler" ifadesi bir sıralama bildirmez.
97. Kişinin bütün malvarlığı
yalnızca Salim ve Ganim adlı köleleri olsa, kişi "Ganim'i azat edersem
Salim hürdür" demiş olsa, daha sonra Ganim'i ölüm hastalığı esnasında azat
etse, daha önce gerçekleşmiş olması bakımından yalnızca Ganim'in azadı
gerçekleşir, bu durumda kur'a çekilmez; çünkü burada şu ihtimal söz konusu
olabilir: Şayet kur'a işleminde Salim'in hür olduğu çıkarsa Ganim'in köle
olarak kalması gerekir. O zaman Salim'in azat olma şartı ortadan kalkmış
olmaktadır. Bu mesele, kur'a çekme meselesinden istisna edilen bir durumdur. Bu
yüzden Nevevi bunu diğer meselenin peşisıra zikretmiştir.
98. Kişi "Ganim'i
azat edersem, Ganim'in azat edildiği durumda Salim hürdür" dese, sonra
ölüm hastalığı esnasında Ganim'i azat etse bunun hükmü yukarıdakine benzer.
[Zayıf] bir görüşe göre bu durumda, tıpkı "ikinizi azat ettim" demesi
halinde olduğu gibi kur'a çekilir.
99. Nevevi, "köle
azadı" bölümünde zikrettiği şu meseleyi de kur'a çekmeden istisna
etmiştir: Kişi "benim ölümümden sonra kölelerimden her birinin üçte biri
hürdür" dese, her bir kölenin üçte biri imkan ölçüsünde azat olur, daha
doğru görüşe göre kur'a çekilmez.
Not: "Kişinin bütün malvarlığı yalnızca Ganim
ve Salim adlı köleleri olsa" ifadesindeki "yalnızca" ifadesi,
el-Muharrer'de bulunmayıp Nevevi'nin eklediği bir ifade olup bu ifade itiraza
açıktır; çünkü bu ifade, kişinin bu iki köleden başka herhangi bir malı veya
kölesi olmadığı anlamına gelebilir. Şayet Nevevi ilkini kastettiyse o zaman
kişinin daha sonraki "azat etse" ifadesi doğru olmaz; çünkü bu durumda
azat söz konusu olmaz. İki kölenin değerleri eşitse Ganim'in üçte ikisi azat
olur. Değerleri farklı ise değerleri dikkate alınır. Nevevi ikinciyi
kastettiyse -ki eş-Şerhu'l-Kebir ve er-Ravda'dan anlaşılan da budur, Şarih
Celaleddin el-Mahalli de bu şekilde yorumlamıştır- o zaman bu ifade,
"malvarlığının üçte biri, yalnızca bir kölenin azadına yeterli olsa"
şeklinde yorumlanmalıdır. Malvarlığının üçte biri kölelerden birinin bütünüyle
azadına elverişli değilse her bir köleden, kendi oranı kadarlık kısmı azat olur.
Mal varlığının üçte biri Salim'in azadına veya Salim'in bir kısmının azadına
yeterli oluyorsa o zaman ilk durumda her iki köle de azat olur. İkinci durumda
ise Ganim azat olur,
Salim'in de bir kısmı
azat olur.
100. Bir kimse, bir
şahsa hazırda mevcut olan bir malı vasiyet yolyla bıraksa, bu mal kendisinin
terikesinin üçte birine denk düşse, vasiyette bulunan kişinin bunun dışındaki
malı orada mevcut olmasa, vasiyete konu olan malın tümü o anda vasiyet edilen
şahsa teslim edilmez; çünkü mecliste mevcut olmayan malın telef olma ihtimali
bulunmaktadır ki bu durumda mirasçı, vasiyet lehdarının aldığı şekilde bir mal
alamamış olacaktır.
101. [Yukarıdaki
durumda, vasiyet lehdarının, malın üçte biri üzerinde tasarrufta bulunmasına
müsaade edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan görüşe
göre, vasiyet lehdarının, malın üçte biri üzerinde tasarrufta bulunmasına izin
verilmez; çünkü onun tasarrufuna izin verilmesi, onun malının iki katı kadarlık
kısımda mirasçının tasarrufuna izin verilmesine bağlıdır. Oysa mirasçı, hazır
olan malın üçte ikisi üzerinde tasarrufa yetkili değildir; çünkü mevcut olmayan
malın sağ-salim mirasçıya kalması mümkündür, ki bu durumda terikenin üçte
birinin tümü vasiyet lehdarına kalacaktır.
Buna göre, Zerkeşl'nin
itirazı söz konusu olmakla birlikte el-İntisar adlı eserde de belirtildiğine
göre vasiyet lehdarının malın üçte biri üzerinde tasarrufuna izin verseler bu
işlem sahih olur.
İkinci görüş
Vasiyet lehdarının mevcut
mal üzerinde tasarruf ta bulunmasına müsaade edilir; çünkü onun, bu miktar
üzerinde hak sahibi oldğu kesinleşmiştir.
Not: ZerkeşI'nin belirttiği üzere,
"mirasçının, mevcut terikenin üçte ikisi üzerinde tasarruf ta bulunmasının
engellenmesi" hükmünün, satım gibi mülkiyeti nakleden tasarruflarla
sınırlanması gerekir. Şayet tasarruf; hizmet ettirme, ücretle çalıştır ma vb.
bir tasarruf ise, Maverdl'nin ifadelerinden de anlaşılacağı üzere burada bir
engel söz konusu değildir. Mirasçı, malın üçte ikisi üzerinde tasarruf ta
bulunduktan sonra mevcut olmayan malın telef olduğu ortaya çıksa, Nevevi'nin
er-Ravda'da belirttiğine göre bu meselenin şu meseledeki cevaba bağlı olarak
çözülmesi gerekir: "Kişi, babasının yaşamakta olduğunu zannederek onun malı
üzerinde tasarruf ta bulunduktan sonra babasının öldüğü ortaya çıksa bu
tasarruf geçerli olur mu?" Nevevi'ye göre bu tasarruf geçerli olur. Gaip
malonlara geri dönerse tasarrufun batıl olduğu anlaşılmış olur. Bunu Serahsı
söylemiştir.
102. Bir kimse malının üçte
birini Zeyd lehine vasiyet etse, bu kişinin hem ayn hem de zimmet alacağı
bulunsa, aynın üçte biri Zeyd' e verilir. Alacaklardan herhangi bir şey tahsil
edildikçe de bunun üçte biri, vasiyet lehdarına verilir.
103. Kişi "ona her
gün bir müd buğday verin" diye vasiyette bulunsa, bu şahsa o günlük buğday
verilir. Üçte birden artan kısım bekletilir, farklı farklı zamanlarda verilir;
çünkü mirasçının bu buğday üzerinde hak sahibi olma ihtimali söz konusudur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ÖLÜM HASTALIĞINA
İLİŞKİN HÜKÜMLER