MUĞNİ’L-MUHTAC

VASİYET

 

B. MANEVİ HÜKÜMLER

 

Bu bölümde vasiyetin hükümlerinin ikinci kısmını teşkil eden '. "manevı hükümler" konusu ele alınacaktır. Bunun yanında ölü için neler yapılacağı ve ölüye neyin yararlı olacağı konuları da ele alınacaktır.

 

Bir köleden ve bir evden yararlanmayı vasiyet etmek, bir dükkandan elde edilecek ürünü / geliri vasiyet etmek sahihtir. Bu durumda, kendisine vasiyet yapılan şahıs kölenin menfaatini elde eder. Daha doğru görüşe göre kölenin kazancını ve [şayet köle dişi bir cariye ise] mehrini de elde eder, daha doğru görüşe göre cariyenin çocuğunu elde edemez, çocuğun da tıpkı annesi gibi menfaati ona ait olur, rakabesi ise mirasçınındır.

 

Mirasçı, menfaati başkasına vasiyet edilmiş olan köleyi azat edebilir. Şayet kölenin menfaati bir süreliğine başkasına vasiyet edilmişse kölenin nafakasını karşılamak mirasçının görevidir. Daha doğru görüşe göre kölenin menfaati ebedi olarak vasiyet edildiğinde de böyledir. Şayet kölenin menfaati ebedi olarak vasiyet edilmemişse mirasçı köleyi -tıpkı kiracının elindeki köle gibi- satabilir.

 

Kölenin menfaati ebedi olarak vasiyet edilmişse daha doğru görüşe göre;

 

a) Kölenin başkasına değil vasiyet edilen şahsa satılması sahihtir.

 

b) Kölenin değerinin bütünü, vasiyet yapan şahsın malının üçte biri üzerinden dikkate alınır.

 

Kişi, kölesinin menfaatini bir süreliğine vasiyet yoluyla bıraksa, bu menfaatin değeri belirlenir, daha sonra bu süre zarfında kölenin bu menfaati olmaksızın değeri belirlenir, aradaki fark, vasiyet yapan şahsın malının üçte biri üzerinden hesaplanır.

 

[İmam Şafii'nin] daha güçlü görüş[ün]e göre nafile hac yapılmasını vasiyet etmek sahihtir.

Bu durumda vasiyet yapan şahsın yaptığı sınırlamaya göre hac yapacak olan kişi ya vasiyet yapan kişinin beldesinden ya da mıkat mahallerinden hac yapar. Vasiyet yapan şahıs herhangi bir kayıt koymadığında daha doğru görüşe göre mikattan '. hac yapar.

 

Farz olan hacca dair yapılan vasiyet malın tümü üzerinden dikkate alınır. Kişi malının tamamından veya üçte birinden vasiyet yapsa, bu vasiyete uygun hareket edilir. Kişi buna dair herhangi bir kayıt koymaksızın vasiyet yapsa, malın tümünden dikkate alınır. [Zayıf] bir görüşe göre üçte biri üzerinden dikkate alınır. Bu durumda kişi mikat mahallinden hac yapar.

 

Daha doğru görüşe göre yabancı bir şahıs ölen kişi adına onun izni olmaksızın hac yapabilir.

 

Mirasçı, ölen şahsın tertibe bağlı keffaretle mali yükümlülüğünü ölen şahıs adına eda eder. Seçime bağlı keffaretle ise yemek yedirme ve fakirleri giydirme işini yapar.

 

Daha doğru görüşe göre;

 

a) [Keffaret için] köle de azat edebilir.

b) Terikede mal kalmamışsa mirasçı bunu kendi malından da eda edebilir.

c) Yabancı bir şahıs kendiliğinden ölen şahsın keffareti yerine yemek yedirme ve fakirleri giydirme işini yapsa bu, yerine geçer. Daha doğru görüşe göre köle azadı ise keffaret adına geçerli olmaz.

 

Mirasçının veya yabancı bir şahsın ölen kişi adına verdiği sadaka ve yaptığı dua ölen şahsa yarar.

 

Bir malın kendisinin değil de menfaat veya getirilerinin vasiyet edilmesinin hükmü

 

254. Köle, hayvan gibi canlıların, ev gibi gayr-i menkullerin menfaatlerini, bir bahçenin ürünlerini veya bir dükkanın gelirlerini süreli veya süresiz olarak vasiyet etmek sahihtir. Kişinin herhangi bir süreden bahsetmemesi, vasiyetin ebedı olmasını gerektirir.

 

[Bu sayılanlara ilişkin menfaatlerin vasiyetinin sahih olma sebebi] bunların menfaatlerinin, tıpkı somut mallar gibi, karşılığında bedel ödenen mallar kapsamında yer almasıdır.

 

Cüveynı, menfaatleri "kira akdi ile malik olunan" şeklinde kayıtlamıştır.

 

"Galle (Ürün, semere, gelir)" ifadesi menfaatlere atfedilmiş olup (.;;;\ bu atıf, ikisinin farklı olduğunu çağrıştırmaktadır. Subki, menfaat ve ğalle'nin (ürünün) birbirine yakın olduğunu belirtmiştir. Kendisinden yarar elde edilen her malda, bu yarardan ayrı olarak ya kişinin fiili ile (isdiğlal) veya başkasının yapacağı bir fiilin bedeli olarak ya da Allah tarafından bir şey hasıl olabilir. İşte hasıl olan bu şeye ğalle (ürün, semere, gelir) adı verilir. Kendisine ğalle vasiyet edilmiş olan kişi, malın kendisine malik olmamakla birlikte o ğalle'ye malik olur. Ayrıca kölenin, evin ve dükkanın ücreti ve kölenin kazancı gibi şeyler malın menfaatidir. Yerden biten şeylerin tümü ğalle olup menfaati vasiyet etmek sahih olduğu gibi onu vasiyet etmek de sahihtir.

 

Not:  Nevevi, vasiyetler konusunun baş tarafında menfaatlerin vasiyet edilmesi konusundan bahsetmişti. Burada konuyu, ona terettüp eden aşağıdaki hükümleri belirtmek için yeniden ele almıştır.

 

Menfaat mülkiyeti ile İbaha arasındaki fark

 

255. Bir malın menfaati kendisine vasiyet edilmiş olan kişi, Ebu Hanife'nin görüşünün aksine yalnızca o maldan yararlanma serbestisi [ibaha] elde etmiş olmaz, malın menfaatine malik olur. Bizim bu konudaki delilimiz şudur: Malın menfaati konusundaki vasiyet, malın ödünç verilmesinin aksine karşı tarafın kabulünü gerektirir. Kendisine malın menfaati vasiyet edilmiş olan kişi o malı kiraya verebilir, ödünç verebilir, bu menfaat kendisinden miras olarak kalabilir, bu kişi menfaati başkasına vasiyet yoluyla bırakabilir. Bu yüzden Nevevi "yararlanma" değil "menfaat" kelimesini kullanmıştır. Kişi "hayatta olduğun sürece şu maldan yararlanmam", "bu evde oturmanı", "şu kölenin sana hizmet etmesini vasiyet ediyorum" demiş olsa bu ifade menfaati temlik etme anlamına gelmez, ibaha [yararlanmaya izin verme] anlamına gelir. Kendisine böyle bir vasiyet yapılan kimse, iki görüşten daha sahih olanına göre vasiyete konu olan şeyi kiraya veremez, ödünç veremez.

Bununla önceki arasında şu fark vardır: Burada kişi, vasiyete konu olan şeyi bir fiille ifade etmiş ve bu fiili muhataba isnad etmiştir. Önceki meselenin aksine bu durum, vasiyetin yalnızca o şahsın fiiline bağlı olmasını gerektirir.

 

Not:  Nevevi'nin "menfaat" sözcüğünü kayıt zikretmeksizin [mutlak olarak] kullanması, ebedi olan vasiyet ile süreli vasiyet arasında bir fark bulunmamasını gerektirir ki Rafiı ve Nevevi, "kira" bölümünde bunu tek görüş olarak belirtmişlerdir. Bu, bizim burada "süreli vasiyet, kullanıma izin vermektir, dolayısıyla kişi, bu şekilde menfaatini elde ettiği bir şeyi kiraya veremez" şeklinde esas aldığımız görüşe aykırıdır.

 

Kendisine kölenin menfaatleri vasiyet edilen kişinin kölenin kazançları üzerindeki etkisi

 

256. Kendisine kölenin menfaati vasiyet edilmiş olan kişi, kölenin odun toplama, av yapma, meslek icra etme sonucu elde ettiği ücret gibi mutad olan kazançlarına da sahip olur.

Ancak köleye bir şey hibe edilmesi veya kölenin bir şey bulması gibi nadir olan kazançlarına sahip olamaz; çünkü vasiyet yapılırken bunlar amaçlanmaz.

 

İzzeddin b. Abdüsselam'ın şöyle dediği rivayet edilir:

 

Bir şeyin menfaatine sahip olmayıp yalnızca rakabesine sahip olma meselesini oldum olası problemli görürdüm. Kişi bir şeyden yararlanıyor ve menfaatine sahip oluyorsa o şeyin rakabesine sahip olan diğer şahıs için geriye ne kalmış oluyor ki?! Derken rüyamda şunları söyleyen birini gördüm: Bir araziden maden çıksa bu madene araziye sahip olan kişi sahip olur, arazinin menfaatine sahip olan kişi değiL.

 

257. Kişi, menfaatini vasiyet yoluyla başkasına verdiği köleyi azat edebileceği gibi, vasiyet lehdarına da satabilir.

 

Menfaatleri bir şahsa vasiyet edilen cariyenin mehrinin hükmü

 

258. Menfaatleri bir şahsa vasiyet yoluyla bırakılmış olan cariye, bir kimseyle evlense veya bu cariye ile şüphe yollu bir cinsel ilişki kurulsa, cariyenin bu sebeple elde edeceği mehir [kime ait olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre vasiyet lehdarı, cariyenin mehrine de malik olur; çünkü bu, tıpkı kölenin elde ettiği kazanç gibi rakabeden elde edilen faydalardandır. Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'de Iraklı alimlerden bu görüş nakledilmiş, alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak kabul etmiştir.

 

İkinci görüş

 

er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'de daha uygun (eşbeh) olduğu belirtilen görüşe göre cariyenin mehri, vasiyet yapan şahsın mirasçısına aittir. Bekaretinin bozulması sebebiyle ödenmesi gereken tazminatın mehir içine tedahül edeceği görüşünü esas almadığımızda bu tazminat mirasçıya ait olur; çünkü bu, bedenin bir parçasının karşılığıdır.

 

Menfaatleri vasiyet yoluyla bir şahsa bırakılan cariye ile ilişkide bulunmak

 

259. Menfaatleri vasiyet yoluyla bir şahsa bırakılan cariye, şayet hamile kalabilecek kadınlardan ise, miras çın ın bu cariye ile ilişkide bulunması haram olur. Çünkü bu, doğum sancısı sebebiyle cariyenin ölmesine, doğum ve hamilelik sebebiyle değerinin azalmasına ve cariyenin zayıflamasına yol açar. Cariye hamile kalan kimselerden değil ise ilişkide bulunmak haram olmaz. Bir görüşe göre tıpkı rehin olan cariye de olduğu gibi ilişki mutlak olarak haram olur. ilk görüş sahiplerine göre arada şu fark vardır: Rehin veren kişi rehin vermekle kendisine kısıtlama getirmiştir. Ayrıca borcunu ödemek suretiyle cariye üzerindeki rehni kaldırma hakkına sahiptir. Mirasçı ise iki durumda da rehin verenden farklıdır. ilk görüşe göre, Ezral'nin belirttiği üzere cinsel ilişki zamanında, kendisine menfaat vasiyet edilen kimsenin hakkı atıl kalmıyor olmalıdır. Mirasçı cariye ile ilişkide bulunur da onu ümmüveled kılarsa, çocuk hür olur, nesebi babasına bağlanır,

şüphe sebebiyle ilişkide bulunan kimseye had cezası uygulanmaz. Bu kişi cariyenin değerini ödemekle yükümlü olur. Odenen bu para ile cariyenin misli satın alınır ve satın alınan cariyenin rakabesi mirasçıya, menfaati vasiyet lehdanna ait olur. Bu, cariyenin, çocuğunu köle olarak doğurması gibidir. Cariye bu durumda miras çın ın ümmüveledi olur, efendisinin ölümü esnasında menfaati kendisinden alınmış bir şekilde azat olur. Bu durumda mehrinin, vasiyet lehdarına ödenmesi gerekir.

 

260. Vasiyet yoluyla bir cariyenin menfaatine sahip olan kimsenin cariye ile ilişkide bulunması da haramdır. ilişkide bulunur da çocuk doğarsa, çocuk hür olur, nesebi babaya bağlanır. Eş-Şerhu'!-Kebir'in bu konusunda tek görüş olarak belirtildiğine göre vasiyet lehdarına had cezası uygulanmaz. ibnü'r-Rif'a bunun doğru oldUğunu belirtmiştir. isnevı, "bu görüş, vakıf bölümünde, kendisine vakıf yapılan kişiye had cezası uygulandığı gibi vasiyet lehdanna da cezanın uygulanacağı şeklindeki görüşten daha uygundur" demiştir.

Aradaki fark şudur: Kendisine cariyenin menfaati vasiyet yoluyla bırakılan kişinin mülkiyeti, kendisine cariyenin menfaati vakfedilen kimsenin mülkiyetinden daha tamdır. Nitekim daha önce geçtiği üzere bu menfaat miras olarak kalmaktadır. Kendisine vakıf yapılan kimse ise vakfı miras olarak bırakamaz.

 

Ezraİ şöyle demiştir. Yukarıdaki hükümler, menfaatin ebedı olarak vasiyet edilmesi durumu ile ilgilidir. Menfaatin süreli olarak vasiyet edilmesi halinde, tıpkı cariyeyi ücretle tutan kişinin onunla ilişkide bulunması halinde kendisine had cezası uygulanması gibi vasiyet lehdarına da had cezası uygulanır.

 

Hocam Remli'nin de belirttiği gibi had cezasının mutlak olarak uygulanmayacağı görüşü itibar edilmesi gereken görüştür.

 

261. Vasiyet lehdan, menfaati vasiyet edilen cariyeyi hamile bıraksa, bu cariye onun ümmüveledi olmaz; çünkü o, cariyeye sahip değildir. Birazdan geleceği üzere daha doğru görüşe göre "cariyenin doğurduğu köle çocuk cariyenin kazancı gibi değildir". Buna binaen, vasiyet lehdarının, çocuğun değerini ödemesi gerekir. Bu değer ile bir köle satın alınır. Satın alınan bu köle de tıpkı diğer cariye gibi olur; yani onun rakabesi mirasçıya, menfaati ise vasiyet lehdarına ait olur. [Zayıf] bir görüşe göre çocuğun değeri, mirasçıya verilir.

 

Menfaatleri vasiyet edilmiş olan kölenin evlendirilmesi

 

262. Menfaati vasiyet yoluyla bir şahsa bırakılmış olan kölenin evlendirilmesi caizdir. Bu köleyi kim evlendirir?

 

El-Vasİt'te şöyle belirtilmiştir:

 

Köleyi, tek başına vasiyet lehdarı evlendirir; çünkü evlilik akdinin engellenmesi, kölenin kazançları üzerine başka hakların taalluk etmesi sonucu doğacak zarar sebebiyledir.

Bundan zarar görecek olan ise vasiyet lehdarıdır. eariyeye gelince, daha doğru görüşe göre onu, mirasçı evlendirir; çünkü cariyenin rakabesi ona aittir. Ancak vasiyet lehdarı bu evlilikten zarar göreceği için onun rızası şarttır.

 

Cariye hakkında ileri sürülen bu görüş köle için de geçerlidir.

 

Hocam Remli'nin de belirttiği üzere her iki durumda da hem vasiyet lehdarı hem de mirasçının rızasının şart olduğu görüşü en uygun görüştür.

Menfaatleri vasiyet yoluyla bırakılan cariyenin çocuğunun hükmü

 

263. Bir cariyenin menfaatleri bir şahsa vasiyet yoluyla bırakıldığında o cariyenin evlilik veya zina yoluyla dünyaya getirdiği çocuğun mülkiyeti [kime ait olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre çocuğun mülkiyeti, vasiyet lehdarına ait olmaz. Onun durumu annesinin durumu gibi olup, menfaati vasiyet lehdarına, rakabesi ise mirasçıya aittir; çünkü çocuk, annesinin bir parçası olduğundan annesi hakkında geçerli hüküm onun hakkında da geçerli olur.

 

İkinci görüş

 

Tıpkı vakfedilen cariyenin çocuğu gibi, menfaati vasiyet edilen cariyenin çocuğu da vasiyet lehdarına ait olur.

 

ilk görüş sahipleri, vakıf ve vasiyet arasında şu farkın bulunduğunu belirtirler: Vakfedilen cariye üzerindeki mülkiyet daha güçlüdür. Nitekim bir görüşe göre vakfedilen kişi, cariyenin rakabesine malik olur. Dolayısıyla çocucuğun annesine tabi olması daha güçlü olmuştur. Burada ise durum bundan farklıdır. Bu şekilde bir açıklama ileri sürülmekle birlikte Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere bu ayrım reddedilir; çünkü kendisine menfaatin ebedi olarak vasiyet edildiği kişinin rakabeye de malik olduğu belirtilmiştir. Bunu Maverdı ve başka alimler nakletmiştir. Vakıf ve vasiyet arasında şöyle bir ayrım yapılması daha uygun olur: Vakıf yapan kişi, vakfettiği malı daha doğru görüşe göre kendi mülkiyetinden çıkarmıştır. Menfaatleri vasiyet eden kişi ise malın mülkiyetini elinden çıkarmamış, yalnızca menfaati elinden çıkarmıştır. Bununla birlikte yukarıdaki görüşte menfaat, cariyenin doğurduğu çocuğu da peşinden getirmiştir.

 

Menfaatleri vasiyet yoluyla bırakılmış olan kölenin azat edilmesi

 

264. Menfaati vasiyet yoluyla -ebediyyen bile olsa- birisine bırakılmış olan köleyi, vasiyet yapan şahsın mirasçısı azat edebilir; çünkü o, kölenin rakabesine sahiptir. Bu durumda vasiyet olduğu haliyle devam eder. Azat edilmiş olan köle, menfaatin değerini kendisinden geri alamaz; çünkü kendisi, menfaati başkasına ait kılınmış halde iken rakabesine sahip olmuştur.

 

265. Mirasçının, menfaatleri vasiyet yoluyla bir şah sa bırakılmış olan köle ile kitabet akdi yapması veya kendi keffaretine karşılık olarak az at etmesi sahih değildir; çünkü bu köle, kazanmaktan aciz durumdadır.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Kişi köle azat etmeyi adamışsa, bu kölenin adak olarak azat edilmesinin yeterli olması konusu "azat konusunda vacip olan mı yoksa caiz olan mı esas alınır?" konusundaki görüş ayrılığına dayalıdır.

 

Nevevi'nin "kusurlu olan kölenin, adak olarak azat edilmesi yeterli olur" şeklindeki tercihinden anlaşıldığına göre, menfaatleri vasiyet edilmiş olan kölenin azadı da yeterli olur.

 

266. Azat edilmiş olan köle, miras, hibe veya başka bir yolla bir köleye sahip olsa, sahip olduğu kölenin kazancı ona ait olur.

 

267. Hür bir kimsenin ücretle başkasına işçi olup, kendisini karşı tarafa teslim edip daha sonra kendi nefsini ödünç olarak almasına kıyasla menfaatleri vasiyet edilmiş olan kölenin kendisini efendisine ödünç olarak vermesi caizdir.

 

Menfaatleri vasiyet yoluyla bırakılmış olan kölenin masraflan

 

268. Bir kölenin menfaatleri süreli olarak başkasına vasiyet yoluyla bırakılmışsa, kölenin nafakası, giyeceği ve fitresini verme yükümlülüğü mirasçıya aittir; çünkü köleyi kiraya verme durumunda olduğu gibi burada da köleye sahip olan odur.

 

269. Daha doğru görüşe göre kölenin menfaatlerini n ebed! olarak vasiyet edilmiş olması halinde de hüküm yukarıdaki gibidir. Örneğin kişi "kölenin menfaatlerini ebediyen vasiyet ediyorum" veya "köle hayatta oldUğU sürece vasiyet ediyorum" dese yahut herhangi bir kayıt zikretmese hüküm böyledir. Bu durumda mirasçı, uğrayacağı zararı, köleyi azat etmek suretiyle ortadan kaldırabilir.

 

Diğer görüşe göre bu durumda yükümlülük, vasiyet lehdarına aittir; çünkü tıpkı bir kadının kocası nasılonunla cinsel ilişkide bulunma menfaatlerine sahip oldUğU için yukarıdaki yükümlülükleri yerine getiriyorsa burada da kölenin bütün menfaatlerine vasiyet lehdarı sahiptir.

 

270. Hayvanın yem masrafları, kölenin nafakası ile aynı hükme tabidir.

 

271. Meyveleri vasiyet yoluyla birine verilen bahçenin sulanma masraflarına gelince; iki taraf anlaşırsa veya taraflardan birisi kendiliğinden bunu üstlenirse sorun yoktur. Diğer tarafın onu engelleme hakkı yoktur. İki taraf anlaşmazlığa düşerse hiçbiri bunu yapmaya zorlanamaz. Bu mesele nafaka meselesinden farklıdır; çünkü [nafaka vermeme halinde kölenin ölmesi söz konusu olur], kölenin can dokunulmazlığı vardır.

 

Menfaatleri vasiyet edilmiş olan malın satılması

 

272. Vasiyet yapan kişi, malının menfaatlerini ebedi olmaksızın vasiyet yoluyla birine bıraktığında mirasçısı o malı, vasiyet lehdarına kesin olarak satabilir. Tercihe şayan olan görüşe göre üçüncü şahsa da satabilir.

Bu, kiraya verilen malın üçüncü şahsa satılması gibidir. Aradaki ortak nokta ise menfaatlerin bir süreliğine başkası tarafından hak edilmesidir. Bundan anlaşıldığına göre sürenin belirli olması şarttır. Süre "Zeyd hayatta olduğu sürece" şeklinde belirsiz bir halde ise el-Matlab adlı eserde belirtildiğine göre satım akdi kesin olarak batılolur.

 

273. Vasiyet yapan kişi,

 

> Malının menfaatini ebedi olarak birine bıraksa,

> Veya belirsiz bir süreliğine birine bıraksa

 

[Bu iki durumda mirasçısı bu malı satabilir mi? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre vasiyet lehdarına satması sahih olur; çünkü bu durumda malın hem rakabesi hem de menfaati ona ait olmuş olur. Vasiyet lehdarından başkasına satması ise sahih olmaz; çünkü yabancı şahsın bu satım akdi ile elde edeceği herhangi bir yarar yoktur. Yani satım akdi ile amaçlanan görünür bir yararı yoktur.

 

Satın alan kişinin, [mesela satın aldığı tarlada] bir hazine bulabilme ihtimali burada dikkate alınmaz.

 

İkinci görüş

 

Bu satımda rakabenin tam olarak müşteriye ait olması sebebiyle satım akdi mutlak olarak sahihtir.

 

Üçüncü görüş 

 

Bu satım akdi mutlak olarak sahih değildir; çünkü ilk durumda menfaat bütünüyle başkasının hakkı ile doludur. İkinci durumda ise süre belirli değildir.

 

274. Yukarıdaki meselede ilk görüş esas alındığında, mirasçı ve vasiyet lehdarı malın satımı konusunda uzlaşsa Zerkeşi'nin belirttiği üzere kıyasa göre satım sahih olur. Menfaat sahibi malı satmak istese ZerkeşI'nin belirttiğine göre kıyasa göre malın mirasçıya satımı sahih olur, başkasına satımı sahih olmaz. Darimı bunu tek görüş olarak kabul etmiştir. Hocam Remli'nin belirttiği üzere bu durumda mutlak olarak sahih olması daha uygundur; çünkü yukarıda geçen satım ın sahih olmama gerekçesi burada yoktur. İleride menfaatin satımının nasılolabileceği gelecektir.

 

Menfaatleri vasiyet edilmiş olan kölenin öldürülmesi veya yaralanması

 

275. Menfaatleri vasiyet edilmiş olan bir köle, kısası gerektirecek bir şekilde öldürülür de mirasçı katile kısas cezasını uygularsa, vasiyet sona ermiş olur. Bu, kölenin ölmesine veya menfaati vasiyet edilen evin yıkılarak menfaatinin kalmamasına benzer.

 

Mirasçı kısas cezasını affederek bunun yerine mal alsa veya köleye karşı, malı gerektiren bir suç işlense, bu suç isterse mirasçı veya vasiyet lehdarı tarafından işlenmiş olsun, karşılığında ödenecek mal ile menfaatleri vasiyet edilen kölenin benzeri bir köle satın alınır.

 

276. Kölenin organlarından biri koparılsa, bunun için ödenecek diyet bedelini mirasçı alır; çünkü vasiyete konu olan şey kendisinden yararlanılabilecek şekilde durmaktadır. Menfatin miktarlarına bir sınır çizmek mümkün değildir. Ayrıca diyet, aynın [kölenin rakabesinin] bir bölümünün bedelidir.

 

Menfaatleri vasiyet yoluyla bırakılan kölenin suç işlemesi

 

277. Vasiyete konu olan köle kasten öldürme / yaralama suçu işlese kendisine kendisine kısas uygulanır. Yanlışlıkla veya kasıt benzeri bir suç işlerse veya karşı taraf köleyi bir mal karşılığı affederse bu borç kölenin rakabesine ilişir, mirasçı ve vasiyet lehdarı fidye vererek köleyi kurtarma yolunu seçmezlerse köle işlediği bu suça karşılık olmak üzere satılır.

Kölenin satımından elde edilen bedel, suç sebebiyle ödenmesi gereken diyetten fazla olursa, artan kısımla o köleye benzer bir köle satın alınır. Mirasçı ve vasiyet lehdarı veya bunlardan birisi yahut bunların dışındaki biri fidye vermek suretiyle köleyi kurtarırsa köle önceki durumuna geri döner. Mirasçı veya vasiyet lehdarından herhangi biri yalnızca kendi payını fidye vermek suretiyle kurtarırsa, diğerinin payı, kölenin işlediği suç sebebiyle satılır.

 

Şu sorulabilir: Kölenin rakabesi fidye verilerek kurtarıldığında, kölenin menfaatleri tek başına nasıl satılabilir?

 

Buna şu şekilde cevap verilir: Kölenin menfaatlerinin tek başına satımı makuldür, nitekim alimler bir alan üzerine bina yapma hakkı vb. şeylerin kiraya verilmek suretiyle tek başına satılabileceği ni söylemişlerdir.

 

278. Kişi, kölesinin menfaatlerini eb edi olarak -velev ki vasiyet lehdarı hayatta olduğu müddetçe- vasiyet yoluyla bırakmışsa [bu vasiyet, kişinin tüm malvarlığı mı yoksa malvarlığının üçte biri üzerinden mi değerlendirilir? Bu konuda mezhep içnide iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kölenin rakabe ve menfaatinden oluşan değerinin bütünü, bu kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden hesap edilir; çünkü [bu vasiyet ile] köle üzerindeki zilyedlik ortadan kaldırılmaktadır. Bu, kölenin vadeli bir bedel karşılığında satımı gibidir. Ayrıca ebedi menfaatler için bir değer belirlemek mümkün değildir. Diğer yandan kişinin ömrünün süresi belli olmadığından kölenin rakabesini menfaatleriyle birlikte değerlendirmek gerekli olmuştur. Bundan, bilinmeyen süreyle yapılan vasiyetin de böyle oldUğU anlaşılmaktadır.

 

İkinci görüş

 

İbn Süreye'in tahric yoluyla çıkardığı bu görüşe göre, kölenin değerindeki eksilme dikkate alınır. Çünkü kölenin azat edilmesine karşı bir isteğin söz konusu olabilmesi için [menfaatleri vasiyet edilmiş olsa bile] geride bir değerinin kalmış olması şarttır.

 

Yukarıdaki meseleyi şöyle örneklendirebiliriz: Bir kimse, menfaatleri ile birlikte değeri yüz dirhem, menfaatleri olmaksızın on dirhem olan bir kölenin menfaatlerini vasiyet yoluyla birine bıraksa, İlk görüşe göre malvarlığının üçte biri üzerinden dikkate alınacak değer doksan dirhem değil yüz dirhemdir. Buna göre vasiyetin geçerli olabilmesi için kişinin [bu köle dışında] iki yüz dirheminin daha bulunması dikkate alınır. İkinci görüşe göre ise kölenin değeri yalnızca doksan dirhem olarak hesaplanır ve vasiyetin geçerli olabilmesi için doksan dirhemin iki katı kadar [yani yüz seksen dirhem kadar] paranın mirasçılara kalmış olması gerekir.

 

İlk görüş esas alındığında kişi kölenin menfaatini değil rakabesini vasiyet etse, köle, kişinin malvarlığının üçte birinden hesap edilmez; çünkü menfaatinden arınmış haldeki rakabeyi telef olmuş gibi kabul ederiz.

 

Kölenin menfaatlerinin süreli olarak vasiyet edilmesi

 

279. Bir kimse, kölesinin menfaatini belirli bir süreliğine bir kimseye vasiyet etse, kölenin değeri önce menfaati ile birlikte daha sonra o süre boyunca menfaati olmaksızın değerlendirilir. Aradaki fark, vasiyet yapan şahsın malvarlığının üçte biri üzerinden hesaplamr. Çünkü kölenin menfaatlerine el konulması ortadan kalkacak bir şekildedir.

 

Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Köle, menfaatleriyle birlikte yüz dirhem ederken, vasiyete konu olan süre boyunca menfaatleri olmaksızın seksen dirhem ediyorsa, vasiyet yirmi dirhem değerinde olur.

 

Kölenin menfaatlerinin bir bölümünün vasiyet edilmesi

 

280. Bir kimse, kölesinin menfaatlerinin bir bölümünü vasiyet etse [hüküm ne olur?]

 

İbnü's-Salah şöyle demiştir: "Bu durumda kölenin kendisinin değil, vasiyete konu olan menfaatin değerinin belirlenmesi gerekir; çünkü bu kişi, kölenin menfaatlerini n tümünü vasiyet etmemiştir."

 

Kölenin rakabesinin bir şahsa menfaatlerinin başka bir şahsa vasiyet edilmesi

 

281. Bir kimse Zeyd adlı şahsa kölesinin menfaatini, başka bir şahsa da kölesinin rakabesini vasiyet etse, kendisine menfaat vasiyet edilen şahıs vasiyeti reddetse, Subkl'nin tercih ettiği üzere bu menfaat [diğer vasiyet lehdarına değil] mirasçıya geri döner.

 

Not:  [Yukarıdaki bütün meselelerde] Nevevi'nin köleyi zikretmesi yalnızca bir örnektir. Bir evin menfaati ve bir bahçenin meyvelerinin vasiyete konu olması halinde hüküm yine yukarıda belirtildiği gibidir.

 

Menfaatleri vasiyet yoluyla bırakılan bir ev yıkıldıktan sonra mirasçılar kendi malzemeleriyle evi yeniden yapsalar, Nevevi'nin sahih kabul ettiği görüşe göre vasiyet lehdarının hakkı geri döner.

 

Menfaatleri vasiyetle bırakılmış olan bir mal gasp edildiğinde, gasp tarihinden itibaren bu mal için ödenecek ücret mirasçının değil vasiyet lehdarınındır. Kira konusunda benzer durumda ise hüküm farklı olur; çünkü kira meselesinin aksine burada ödenecek ücret, vasiyet lehdarının hakkının bedelidir. Kira akdinde ise o süre zarfında kira akdi kendiliğinden fesholur ve menfaatler, rakabe malikine döner.

 

Kişinin kendisi adına nafile hac ve umre yapılması için vasiyette bulunması

 

282. [Bir kimse, kendisi adına nafile hac ve umre yapılması için vasiyette bulunsa bu sahih olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre nafile hac ve umre yapılması için vasiyette bulunmak sahihtir. Bu, "nafile hac için başkasını vekil kılmak caizdir" şeklindeki daha güçlü görüşe dayalıdır.

Çünkü bu, tıpkı zekatın edası gibi, farzında başkasını vekil kılmak caiz olan bir ibadet olduğundan nafilesinde de vekalet caiz olur.

 

Burada şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: el-Mecmu adlı eserde oruç konusunda "nafile oruçta vekalet kesinlikle söz konusu olamaz" şeklinde zikredilen hüküm, yukarıdaki kuralı geçersiz kılmaktadır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Farz zekat ve farz hacda vekalet kişi hayatta iken ve öldükten sonra bir takım şartlara bağlı olarak sahih olur. Burada kastedilen de budur. Bu sahih olduğuna göre nafile olan sadaka ve nafile hacda da sahih olur. Farz olan oruca gelince, kişi hayatta iken hiçbir şekilde ona vekaleten bir kimsenin farz oruç tutması söz konusu değildir. Dolayısıyla oruç ile zekat ve hac arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığından yukarıdaki kural delinmiş olmaz.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Alimler, oruç tutmaktan ümidini kesmiş olan hasta şahıs adına başkasının oruç tutup tutamayacağı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunduğunu, herhangi bir tercihte bulunmaksızın belirtmişlerdir. Rafii "hacca benzetilmek Ö suretiyle" ifadesini kullanmıştır. Bu benzetme, bunun caiz olmasını

gerektirir. Öyleyse yukarıdaki cevap doğru kabul edilemez.

 

Buna şöyle cevap verilir: Alimler oruç konusunda, gerek özür sahibi olsun gerek olmasın, hayatta olan bir şahıs adına başkasının oruç tutmasının kesinlikle sahih olmadığını belirtmişlerdir. Rafi!'nin söz konusu benzetmesi tercih açısından ikisinin bir olmasını gerektirmez.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Bu görüş ayrılığı, hac için imkan bulamaması sebebiyle hac kendisine farz olmadan ölmüş olan bir kimse adına mirasçısının veya yabancı bir şahsın hac yapması konusunda da geçerlidir. Bazıları bunun kesin olarak sahih olduğunu belirtmişlerdir; çünkü farz olan hac bile başkası adına yapılabilmektedir. Bu yüzden kişi hayatta iken zorluğa katlanarak üzerine farz olmadığı halde hacca gitmiş olsaydı bu, farz hac yerine geçerdi.

 

Burada tek görüş bulunduğunu kabul etmek daha güçlüdür.

 

İkinci görüş

 

Nafile hac ve umre yapılması vasiyet edilemez; çünkü farz hac ve umre konusundaki zorunluluk, nafilede söz konusu değildir.

 

283. Yukarıdaki meselede ilk görüş esas alındığında, hac ve umre için harcanacak bedel, kişinin malının üçte biri üzerinden hesap edilir. Malın üçte biri bunu karşılayamazsa vasiyet batıl olur. Yahut da hac için ayrılan para hac ücretini karşılayamazsa vasiyet batıl olur. Bu para Kadı Hüseyin'in hac konusunda belirttiğine göre mirasçıya geri verilir. Bir kimse bir köle azat edilmesini vasiyet etse, malının üçte biri kölenin rakabesinin tümünün bedeline yeterli olmasa bu durumda köle, malın üçte biri miktarınca azat olur. Köle meselesi ile bizim meselemiz arasında şu fark vardır: Kölenin bütününü azat etmek Allah'a yaklaştırıcı bir fiil olduğu gibi kölenin bir kısmını azat etmek de böyledir. Hac ise bölünemez.

 

284. Nevevi daha sonra ölü adına ne yapılabileceği konusunu ele almaya başlamış ve şöyle demiştir:

 

Kendisi adına hac yapılmasını vasiyet etmiş olan kimse haccın nereden yapılması konusunda kayıt koymuşsa hac da bu kayda göre ya kendi bölgesinden veya mikat mahallinden yapılır. Bu, malın üçte biri bunun için yeterli olduğunda böyledir. Aksi takdirde nereden mümkün oluyorsa oradan hac yapılır. Uyunu'l-mesail adlı eserde bu açık olarak belirtilmiştir.

 

Ölmüş kimsenin vasiyetine binaen yapılan farz hac için ihrama girme yeri

 

285. Kendisi adına hac yapılmasını vasiyet eden kişi [herhangi bir kayıt koymaksızın] haccı mutlak olarak zikretse [hac için ihrama girme nereden yapılır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre mikat mahallinden hac yapılır. Onun sözü derecelerin en azına hamledilir.

 

İkinci görüş

 

Kişinin bulunduğu bölgeden [ihrama girmek suretiyle] hac yapılır; çünkü genellikle hac için hazırlık bu şekilde yapılır.

 

ilk görüş sahipleri buna "bu, yaygın bir uygulama değildir" diyerek cevap vermiştir.

 

Not:  Yukarıdaki hükümler, kişi "malımın üçte birinden benim adıma hac yapın" diye vasiyette bulunursa geçerli olur. Şayet "malımın üçte biriyle benim adıma hac yapın" diye vasiyette bulunursa, malın üçte biri kaç hac yapmaya yeterli oluyorsa ister iki ister daha fazla olsun bu kadar hac yapılır. Geriye, hac yapmanın mümkün olmadığı bir miktar kalırsa bu miktar mirasçının olur.

 

Farz hac için ayrılacak paranın terikedeki yeri

 

286. Kişi, vasiyette bulunmamış olsa bile meşhur olan görüşe göre farz olan hac kişinin malının tümü üzerinden hesaplanır. Bu tıpkı diğer borçları gibi hatta onlardan da önceliklidir. Yine umre, zekat ve keffaret gibi aslen şeriat ile farz kılınmış olan diğer farzlarda da durum böyledir. Kişi bunu ister sağlıklı iken vasiyet etmiş olsun ister ölüm hastalığı esnasında vasiyet etsin fark etmez.

 

287. Daha doğru görüşe göre adanmış olan hac da farz olan hac gibidir. Rafii ve Nevevi böyle söylemiştir. İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Bu, kişi hac yapmayı sağlıklı iken üstlendiğinde olur. Şayet ölüm hastalığı esnasında adakta bulunmuşsa bu hac, kesin olarak malının üçte birinden yapılır." Bunu Fevranı söylemiş, Bulkini de Cüveynı' den nakletmiş ve "fetvanın buna göre olması gerekir" demiştir.

 

288. Kişi, kendisi adına haccın tüm malından veya malının üçte birinden yapılmasını vasiyet ederse bu vasiyete uygun hareket edilir. İlk durumda kişinin sözü pekiştirme işine yarar; çünkü bu sözü söylememiş olsa bile zaten vasiyet malın tümü üzerinden dikkate alınacaktır. İkinci durumda ise terikenin üçte biri mirasçılara tam olarak kalsın diye mirasçılar için bir müsamaha gösterme amacı söz konusu olmuştur. Bu durumda hac ile ilgili vasiyet, diğer vaSiyetlerle birlikte değerlendirilir. Şu durum bundan farklıdır: Kişi, ümmüveledinin, malının üçte biri üzerinden azat edilmesini vasiyet etse, ümmüveled malın tümü üzerinden azat olur; çünkü cariyeyi ümmüveled yapmak onun malolma özelliğini ortadan kaldırmaktır, vasiyet buna etki etmemiştir. Malın üçte biri belirtilen şey için yeterli olmazsa hac yapmaya öncelik verilmez, diğer işler ve hac için hisselerine göre dağıtılır, vacip olan, malın tümünden tamamlanır. Bu şuna benzer: Kişi "borcumu malımın üçte birinden ödeyin" dese ve malının üçte biri bunun için yeterli olmasa, malının geri kalan kısmından borcu ödenir. Haccın ne kadarla tamamlanacağına ilişkin bilginin, geriye kalanın üçte birine bağlı olması sebebiyle mesel e başa döner.

 

Örneğin bir kimse, malının üçte birinden kendisi adına farz olan haccın yapılmasını vasiyet etse, hac için ayrılan ücret ı 00 dirhem olsa bunun yanında Zeyd adlı bir şahsa da ı 00 dirhem verilmesini vasiyet etse, kişinin geriye bıraktığı malvarlığı toplam 300 dirhem

olsa bu meseleyi çözme yöntemi şudur:

 

a. Hac için gerekli olan paraya (x) diyelim.

b. Hac yapıldıktan sonra geriye kalacak olan para (300-x) olur.

c. Bu sayının üçte biri (lOO-x) olur.

d. Bunu hacca gidecek kişiye verilecek ücret ile Zeyd arasında iki eşit parçaya böldüğümüzde hac ücreti için ayrılan pay (SO-x) olur. Buna (50 ) eklendiğinde 100'e eşitlenir. 100= (SO-x) + (50)

 

Hac için ödenecek ücretin tamamı budur.

 

e. Elli dirhem ile elli dirhem birbirini götürür. Bu durumda x=60 olur.

f. 60, ana paradan çıkarılır (300-60=240).

g.Kalanın (240'ın) üçte biri olan 80 iki vasiye bölünür. Vasiyet sahibi 40 dirhem, hac yapacak olan kişi de 40 dirhem alır. Bu, ana paradan çıkarılan 60 dirhem ile birlikte hac ücretinin tamamına denktir.

 

289. Kişi, farz haccın malın tümü üzerinden mi yoksa üçte biri üzerinden mi yapılacağını belirtmeksizin mutlak bir vasiyette bulunsa, hiç vasiyette bulunmaması durumunda olduğu gibi hac, malın tümü üzerinden dikkate alınır. Bu durumda kişinin vasiyeti pekiştirme ve hatırlatma olarak kabul edilir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre malın üçte biri üzerinden dikkate alınır; çünkü vasiyetler için harcanan kısım malın üçte biridir, zikredilen vasiyet de bu şekilde yorumlanır.

 

290. Nevevi'nin "bu kişi için, kendi beldesine ait mikat mahallinden [ihrama girmek suretiyle] hac yapılır" ifadesi, yukarıda geçen İmam Şafii'ye ilişkin iki görüşe dayalı olarak belirtilmiştir. Bunlardan ilk görüşe göre kesinlikle böyle yapılmaması gerekir. İkinci görüş esas alındığında ise "daha doğru görüşe göre" böyle yapılması gerekir. Bunun gerekçesi şudur: Kişi hayatta olsa, başka bir yerden hac yapması gerekmeyecekti. Onun malından da ancak onun üzerine hak olan şey harcanır.

 

291. Kişi, kendisi adına ailesinin oturduğu bölgedeki evlerden ihrama girilerek hac yapılmasını vasiyet etse buna uyulur. Şayet malının üçte biri ile bu şekilde hac yapılması vasiyet edilir de malın üçte biri bunun için yeterli olmazsa, mümkün olduğu yerden ihrama girmek suretiyle hac yapılır.

 

292. Kişi, "benim adıma Zeyd'e elli dinara hac yaptırın" diye vasiyette bulunsa, hac için gereken para, kişinin malvarlığının üçte biri içinden çıksa ve daha az bedele hac yapacak bir kimse bulunsa bile belirtilenden daha az bedel vermek caiz olmaz. Malın üçte biri bu bedeli karşılayacak durumda olmazsa, bu kişinin mikat mahallinden itibaren hac yapma ücreti malın tümü üzerinden, artan kısım da -tıpkı diğer teberrularda olduğu gibi- malın üçte biri üzerinden değerlendirilir.

 

İbn Şehbe şöyle demiştir: "Bu konuda uyanık olunması gerekir; çünkü bu durumla sıkça karşılaşılmaktadır."

 

293. Kişi, kendisi adına hac yapılması için vasiyette bulunurken kimin hac yapacağını belirlemese, elli dinardan daha az miktara hac yapacak birisi bulunsa, terikenin üçte biri bu miktara yeterli oluyorsa bu para o şahsa verilir, kalan para ise mirasçılara aittir. İzzeddin b. Abdüsselam bu şekilde fetva vermiştir.

 

Bir görüşe göre ise bedelin tümünün verilmesi gerekir ki Ezrai bu görüşü tercih etmiştir.

 

Yapılması vasiyet edilen farz haccın yapılma zamanı

 

294. Kişi, "benim adıma Zeyd'e şu kadar paraya hac yaptırın" diye vasiyette bulunmakla birlikte haccın hangi yıl yapılacağını belirlemese, Zeyd, vasiyetin yapıldığı yıl hac yapmaktan kaçınsa, onu beklemek için hac geciktirilir mi yoksa vasiyetin yapıldığı yıl farz olan haccı yapmak üzere başkası ücretle tutulur mu? Bu konuda herhangi bir nakil bulunmamaktadır.

 

Ezrai şöyle demiştir:  Kişi hayatta iken hac yapma imkanı bulduğu halde bunu oyalayarak hac yapmadan ölmüşse, hac geciktirilmeden vasiyetin yapıldığı yıl yapılması gerekir. Çünkü daha doğru görüşe göre bu kişi haccını ertelemesi sebebiyle günahkar olarak ölmüştür. Dolayısıyla onun adına derhal hac yaptırılması gerekir. Hayatında iken hac yükümlülüğü onun üzerine tam yerleşmemişse, vasiyet yapan kişinin belirlediği şahıs bu haccı, onun adına hac yapmaktan ümit keseceği zamana kadar erteleyebilir; çünkü bu, nafile hac gibidir. Haccı geciktirmede bir tür aldatma söz konusu olabileceği için bu konuda ["geciktiremez" şeklinde bir görüş] ihtimali de söz konusudur.

 

Ezraİ'nin son belirttiği görüş daha güçlüdür.

 

295. [Bir kimse kendisi adına belirli bir şahsın hac yapmasını vasiyet ettiğinde], o kişi hac yapmaktan kaçınırsa, şayet vasiyet edilen hac farz hac ise emsal ücret karşılığında veya emsal ücretten daha düşük bir ücret karşılığında başka birisine hac yaptırılır. Nafile hac konusundaki vasiyetin batıl olup olmayacağı konusunda iki görüş vardır. Daha doğru görüşe göre vasiyet batıl olmaz.

 

Ölen kimse üzerine farz olan haccı, mirasçı dışında yabancı bir şahsın yapması

 

296. [Ölen bir kimse adına yabancı bir şahıs farz olan hac ve umreyi yapabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre yabancı bir şahıs, ölen bir kimse adına onun izni olmaksızın, -hacca ve umreye gitme imkanı bulamadan ölmesi sebebiyle farz hac ve umre gerekli olmamış olsa bile- masrafını kendisi karşılayarak farz olan hac ve umreyi, adanmış olan hac ve umreyi yapabilir. Bu, onun borcunu ödemek gibidir.

 

İkinci görüş

 

Hac ve umre, niyeti gerektirdiğinden ölen şahsın izni şarttır. Nevevi "oruç" bölümünde, oruçla ilgili benzer meselede bu görüşü doğru kabul etmiştir.

 

ilk görüş sahipleri buna şu cevabı vermişlerdir: "Orucun bir bedeli vardır ki o da fakire [fidye ödeyerek] yardım etmektir. [Oysa hac ve umrenin bir bedeli yoktur.]"

 

Not:  Nevevi'nin "izni olmaksızın" ifadesinin zahirinden, şahsın ölmeden önce izin vermesi anlaşılmaktadır. Vekalet vermenin caiz olduğu bir durumda verilen izin hakkında bu zahirdir.

 

İbnü'l-Mulakkin, Nevevi'nin "izni olmaksızın" ifadesinden sonra "veya mirasçısının izni olmaksızın" ifadesini kullanmıştır. Rafii ve Nevevi de er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebır'de meseleyi bu şekilde tasvir etmişlerdir. Bu da sahihtir; çünkü mirasçının izin vermesi halinde bu kesin olarak sahih olur.

 

Ezraİ şöyle demiştir: "O zaman bu meselede, izinsiz olarak, demek daha uygundur.

Böylece, ölen kişinin, mirasçısının ve mirasçının bulunmadığı durumda yahut özel mirasçının çocuk olması durumunda hakimin izni de dahil olmuş olur."

 

297. Kişi, kendisi adına hac veya umre yapması için birini tayin etse, bu kişi ister mirasçısı olsun ister yabancı olsun, hac veya umreyi onun yapması gerekir. Nevevi'nin "yabancı" ifadesinden, ölen şahsın yakınının mirasçı olmasa bile onun adına kesin olarak hac yapabileceği anlaşılmaktadır. Oruç konusunda Nevevi'nin bu konudaki açıklaması bunu desteklemektedir. Ancak eş-Şerh u' l-Kebir ve er-Ravda'da "mirasçı" şeklinde kayıt söz konusudur ki itimad edilmesi gereken de odur. Dariml'ye göre vası ve efendi de mirasçı ile aynı özelliktedir.

 

298. Bir köle üzerinde adak haccı bulunsa, bunu vasiyet etmeden ölse; bu durumda köle adına hac yapılmasını caiz kabul edersek, efendinin veya onun izniyle bir başkasının köle adına yaptığı hac sahih olur. Bir başkası köle adına efendinin izni olmaksızın hac yaparsa bunun caiz olup olmayacağı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır. Bunu Rüyanı babasından aktarmış ve "bu iki görüş, bu meseledeki [önceki] iki görüşe dayalıdır."

 

Ölen şahıs adına nafile hac yapılması

 

299. Ölen kimse adına nafile hac yapılmasına gelince Iraklılar şöyle demiştir: "Ölen şahıs bunu vasiyet etmemişse onun adına hac yapılması sahih olmaz. Nevevi el-Mecmu'da hac bölümünde bu konuda ittifak bulunduğunu nakletmiş, burada ise Rafil"ye tabi olarak Serahsı'den "daha doğru görüşe göre mirasçı ona vekalet edebilir, yabancı şahıs bunu kendi başına yapamaz" görüşünü nakletmiştir. Hac bölümünde zikredilen görüş itimad edilmesi gereken görüştür. İbnü'l-Mukrı Ravd adlı eserinin bu bölümünde bunu esas almıştır. Onun şerhle birlikte ibaresi şu şekildedir: "Mirasçı veya yabancı bir şahıs onun adına vasiyeti olmaksızın nafile hac yapsa, bu, ölü üzerine farz olmadığından sahih olmaz."

 

Celaleddin el-Mahalli'nin ifadelerinden onun ikinci görüşe itimad ettiği anlaşılmaktadır.

 

300. Farz haccın aksine nafile haccı ücretle yapacak kişinin köle veya çocuk olması caizdir. Adak haccında ise "adağın farz gibi mi yoksa nafile gibi mi kabul edilceği" konusundaki ihtilafa dayalı bir görüş ayrılığı söz konusudur. Bu konuda hac bölümünde açıklama yapılmıştı.

 

301. Rafil'nin eş-Şerhu'l-Kebir'de ve Nevevi'nin er-Ravda'da belirttiği üzere, daha doğru olan ve bizzat İmam Şafii' tarafından da ifade edilmiş olan görüşe göre yabancı bir şahsın ölen kişi adına fıtır sadakası ve zekat vermesi caizdir. Ölen kişi bundan dolayı sevap alır mı? Kadı Ebu't-Tayyib'in belirttiğine göre kişi, herhangi bir özrü olmaksızın bunları geciktirerek ölmüşse [başkasını onun adına bu ibadetleri eda etmesinden dolay!'] sevap alamaz. Aksi takdirde sevap alır.

 

Allah haklarının terikeden ödemesi

 

302. [Bir kimse öldüğünde]; ramazan ayında cinsel ilişkide bulunma keffareti, zıhar keffareti, adam öldürme keffareti gibi tertibe bağlı keffaretlerden kaynaklanan "köle azadı", "fakirlere yemek yedirme", "fakirleri giydirme" gibi malı bir borç bırakmışsa mirasçısı onun terikesinden bu borçları öder. Köle azat edilmesi halinde kölenin velası, ölmüş olan şah sa ait olur.

 

"Malı borç" ifadesi oruç tutmak gibi bedenı borçları dışarıda bırakmaktadır. Daha önce bu konuda oruç bölümünde açıklama yapmıştık.

 

303. Yemin keffareti, [birine bir şeyi yaptırmak amacıyla yapılan] adak, kişinin cariye veya karısını kendisine haram kılması gibi sebeplerle gerekli olan muhayyer keffaret [seçimli keffaret]te de mirasçı, terikeden fakirlere yemek yedirir veya giyecek giydirir.

 

304. [Seçimlik kefaretlerde mirasçı, sıralı kefaretlerde olduğu gibi köle azat edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre mirasçı, sıralı kefaretlerde olduğu gibi seçimlik kefaretlerde de köle azat edebilir; çünkü şeriat açısından mirasçı, ölen şahsın yerini aldığından onun az at etmesi, ölen şahsın azat etmesi gibidir.

 

İkinci görüş

 

Burada köle azadı zorunlu değildir.

 

Not:  Nevevi burada üç şeyarasında muhayyerliği mutlak olarak zikretmiştir. Oysa Rafii'nin yeminler bölümünde belirttiği üzere kişiye gerekli olan, bunlar içinden kıymeti en az alandır.

 

305. [Ölen şahıs geriye malvarlığı bırakmamış olsa, mirasçı, onun Allah hakkına ait borçlarını kendiliğinden ödeyebilir mi? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre mirasçı ister köle azadı ister borç ödeme vb. şekillerde olsun terikede mal bulunmadığında bunları kendi malından yapabilir.

 

İkinci görüş

 

Mirasçı bunu yapamaz; çünkü ibadet, vekaletten uzak bir konudur.

 

Üçüncü görüş

 

Ölen kişi için vela hakkının ispatı imkansız olduğu için mirasçı yalnızca köle azadını yapamaz.

 

Not:  Nevevi'nin "terike olmadığında" ifadesinden, terike bulunduğunda mirasçının kendi malından yukarıdaki harcamaları yapamayacağı anlaşılmaktadır. Rafiı'nin sözleri arasında bununla uyumlu açıklamalar bulunmaktadır. Zira kendisi "mirasçı bu durumda yabancı bir şahıs gibidir" demiştir.

 

Subkl bu konuda kendisine karşı çıkarak şöyle demiştir: "Bana göre ölen şahsın terikesi olsa bile mirasçının bunu kendi malından ödemesi caizdir. Daha sonra el-Beyan adlı eserde buna uygun açıklama gördüm."

 

Bulkini şöyle demiştir: "el-Minhac ve başka kitaplardaki ifadelerden, ölen şahsın terikesi bulunduğunda mirasçısının bunları kendi malından yapamayacağı anlaşılmaktadır. Bu, aklı delil bakımından doğruya uzaktır; çünkü mirasçı, terikeyi elinde tutup insana ait hakları başka maldan ödeyebilir. Allah hakkı olan şeyde bunu evleviyetle yapabilir."

 

Bu, zahirdir. Nevevi'nin koyduğu kayıt muhtemelen bunun olamayacağını ifade için değil bu konudaki görüş ayrılığı bulunduğunu belirtmek içindir.

 

306. [Ölen şahsın kefareti için, yabancı bir şahsın onun adına yemek yedirmesi veya fakirleri giydirmesi, ölen şahıs adına geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre ölen şahsın mirasçısı olmayan yabancı bir şahıs, ölen şahsın kefareti olan yemek yedirme ve fakirleri giydirme işini kendiliğinden karşılıksız olarak yapsa, tıpkı borcunu ödemesi durumunda olduğu gibi bu ölen şahıs adına geçerli olur.

 

İkinci görüş

 

İbadetin vekalete uzak bir husus olması sebebiyle bu geçerli olmaz.

 

307. Yabancı bir şahıs, ölen şahsın kefareti için köle azat etme işini karşılıksız olarak yapsa, daha doğru görüşe göre bu azat, ölen şahıs adına geçerli olmaz; çünkü burada hem ibadetin vekalete uzak olması, hem de velanın ölen şahsa uzak olması özellikleri birleşmiştir. Diğer bir görüşe göre ise diğer işlemler ölen şahıs adına geçerli olduğu gibi köle azadı da geçerli olur.

 

Kitaptaki mutlak ifadeden anlaşıldığına göre, yabancı şahsın kendiliğinden yaptığı bu ödemeleri geçerli sayma hem seçimli hem de sıraya bağlı kefaretlerde söz konusudur. Bu, Celaleddin el-Mahalli'nin de belirttiği gibi şununla çelişmez: er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'in yeminler bölümünde, seçimli kefaretlerde köle azadı söz konusu olmaksızın kefareti yerine getirmenin kolayolması sebebiyle köle azadının sahih olmamasına binaen sıraya bağlı kefaretlerde köle azadının sahih olacağı belirtilmiştir. Arada bir çelişki yoktur; çünkü bu, zayıf görüşe dayalıdır. İsnevı ve başka alimler karşı çıksalar bile bu meselede itimada şayan olan görüş, zikrettiğimiz görüştür.

 

Ölen şahsın kul borcunu, yabancı bir kimsenin üsttenip ödemesi

 

308. Bir kimse geride malvarlığı bırakmaksızın borçlu olarak ölse, mirasçı bu borcu kendi malından ödese, hak sahibinin bunu kabul etmesi gerekir. Yabancı bir şahıs kendiliğinden borcu öderse hak sahibinin kabul etmesi gerekmez; çünkü mirasçı, murisin yerini alır[, oysa yabancı şahıs onun yerini almaz.]

 

Ölüye Faydası Olan Tasarruflar

 

Nevevi, daha sonra ölüye faydası olan tasarruflar konusunu ele almaya başlayarak şunları söylemiştir:

 

309. Ölen kimse, kendisi adına gerek mirasçısı gerekse yabancı bir şahıs tarafından verilen sadaka, vakıf, mescid inşası, kuyu kazma, dua gibi şeylerden kendisi hayatta iken yaptığında nasıl yararını görüyorsa öylece yarar görür. Bu konuda icma vardır. Ayrıca bunların bir kısmıyla ilgili sahih haberler de bulunmaktadır.

 

[*] - Bunlardan birisi şu hadistir: "Ademoğlu ölünce üç şey dışında amel defteri kapanır: Sürekli yararı olan sadaka, kendisinden yararlanılan ilim, kendisi için dua eden salih evlat. "(Buhari, el-Edebü'l-müfred, 38; Müslim, Vasiyye, 4199)

 

[*] - Bir diğeri ise Sa'd b. Ubade ile ilgili şu hadistir: Sa'd: Ey Allah'ın resulü! Annem öldü. Onun adına sadaka vereyim mi? Hz. Peygamber (s.a.v.): Evet. Sa'd: En faziletli sadaka hangisidir? Hz. Peygamber (s.a.v.): Su vermek.(Ebu Davud, Zekat, 1679; Nesai, Vesaya, 3666; İbn Mace, Edeb, 3684)

 

[*] - Ahmed b. Hanbel, sahih bir senetle Ebu Hureyre aracılığıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şunu rivayet etmiştir: "Allah, cennette kulun derecesini yükseltir. Kul, Ey Rabbim benim derecem nasıl oldu da yükseldi? diye sorar. Allah "oğlun senin için [susuzlara] su verdi" denilir. (Müsned, 2, 509)  Yüce Allah Kur'an'da şöyle buyurmuştur: Onlardan sonra gelenler Allah'a şöyle niyaz ederler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden din kardeşlerimizi affeyle. Kalplerimizde müminlere karşı kin ve kıskançlık gibi duygulara yer verme." [Haşr, 10]

 

Yüce Allah bu ayette, geçmişteki [mümin kardeşleri için] dua edenleri övmektedir.

 

Şu ayete gelince; "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" [Necm, 39], bu ayet umumı olup yukarıdaki ayetle tahsis edilmiştir. Bir görüşe göre yukarıdaki ayet bunu neshetmiştir.

 

310. Ölmüş olan şahıs bundan yarar gördüğü gibi onun adına sadaka veren kişi de bundan yarar görür. Bu durum, sadaka veren şahsın sevabından herhangi bir şeyi eksiltmez. Bu yüzden kişinin sadaka verirken ana-babası adına vermeye niyet etmesi müstehaptır.

 

 

Ölen Kimse İçin Kur'an Okunması

 

a. Nevevi'nin ifadesinden şöyle bir şeyanlaşılabilir: "Kişinin, ölen şahıs adına kaza namazı kılması, Kur'an okuması vb. gibi diğer amellerinin ölüye faydası olmaz". Mezhebimizde meşhur olan görüş budur. Nevevi Müslim şerhi'nde ve FetCiva adlı eserinde İmam Şafiı ve alimlerin çoğunluğundan bu görüşü aktarmıştır. Et-Telhis adlı eserin yazarı tavaf namazını istisna ederek "ücretle hac yapmak üzere tutulmuş olan kişi, adına hac yaptığı kişi için tavafa tabi olan tavaf namazını kılar." Nevevi ve Rafiı de bunu sahih kabul etmişlerdir.

 

b. İzzeddin b. Abdüsselam bir fetvasında şöyle demiştir:

Kişinin okuduğu Kur'an'ın sevabını ölen şahsa bağışlaması caiz değildir; çünkü bu, Şariin izni olmaksızın sevap üzerinde tasarruf ta bulunmaktır.

 

Kurtubı, et- Tezkire adlı eserinde şunu nakletmiştir: İzzeddin b. Abdüsselam öldükten sonra rüyada görüldü ve kendisine yukarıdaki mesele hakkında soruldu, o da şöyle cevap verdi: "Dünyada iken o mesele hakkında o görüşü ileri sürüyordum. Buraya gelince gördüm ki, Kur'an okumanın sevabı ölüye ulaşıyormuş!"

 

Nevevi, Müs!im Şerhi ve e!-Ezkar adlı eserlerinde şunu belirtmiştir: "Diğer üç imamın görüşlerinde olduğu gibi Şafiı mezhebinde yer alan bir görüşe göre Kur'an okumanın sevabı ölüye ulaşır." Alimlerimizden bir grup bu görüşü tercih etmiştir. Bunlar arasında İbnü's-Salah, el-Muhib etTaberı, İbn Ebi'd-dem, ez-Zehair adlı eserin yazarı ve İbn Ebı AsrOn yer alır. İnsanların uygulaması da bu şekildedir. Müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir.

 

Subki şöyle demiştir: "Haber, istinbat yoluyla şunu göstermektedir: Kur'an'ın bir kısmı okunurken bundan ölünün yararlanması ve içinde bulunduğu sıkıntının hafifletilmesi amaçlanırsa ölü bundan yarar görür. Nitekim, [sahabenin başından geçen bir olayda] Fatiha suresi, yılanın soktuğu bir adama yarar sağlamış, Hz. Peygamber (s.a.v.) de "Fatiha okumanın şifa verici olduğunu nereden bildin?" buyurmuştur. Fatiha şifa amacıyla okunduğunda hayatta olan kimseye yarar sağlıyorsa, ölüye evleviyetle yarar sağlar."

Kadı Hüseyin, ölünün yanında Kur'an okuması için ücretle adam tutulmasına cevaz vermiştir.

 

İbnü's-Salah şöyle demiştir: [Ölüye göndermek üzere Kur'an okuyan] kişinin şöyle demesi uygun olur: "Allah'ım okumuş olduğumuz Kur'an'ın sevabını falan kimseye ulaştır." Böylece bunu dua haline getirir. Bu konuda ölen şahsın yakını olan ile uzak olan arasında fark yoktur.

 

Kur'an okuyan kişinin, ölünün bundan yarar göreceğine kesin inanması gerekir; çünkü dua etmek ölüye yarar sağladığına göre ve dua eden kimsenin fiili olmayan bir şeyle dua etmek caiz olduğuna göre, dua okuyan kişinin fiili olan Kıraat ile dua etmek evleviyetle caizdir.

Bu, yalnızca Kur' an okumaya özgü olmayıp diğer ameller hakkında da geçerlidir.

 

Şeyh Burhaneddin el-fezarı, alimlerin şu [şekilde dua edilmesi gerektiği ile ilgili] ifadelerini reddederdi: "Allah'ım okuduğum Kur'an'ın sevabını özelolarak falan kişiye, genelolarak da Müslümanlara ulaştır." Çünkü bir şah sa özgü kılınan şeyin diğer insanlara tamim edilmesi düşünülemez. Bu şuna benzer: "Bu dirhemleri sana özgü kıldım" dedikten sonra "bu dirhemler bütün Müslümanlara aittir" denilemez.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Zahir, onun söylediğinden farklıdır; çünkü sevap değişiklik gösterebilir. Bunun en üstünü Zeyd'e özgü kılınan, en düşünüğü ise umuma ait kılınandır.

Yüce Allah kişiye vereceği sevap konusunda dilediği gibi tasarruf ta bulunur. RAyanı de Hilye adlı eserinin başında şu sözleriyle buna işaret etmiştir: "Allah'ın salatı özel olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.), genel olarak da diğer nebilerin üzerine olsun."

 

Okunan Kur'an'ın sevabının Resuluilah (s.a.v.)'a gönderilmesine gelince, Taceddin el-fezarı bunu kabul etmemiş ve gerekçe olarak da şunu zikretmiştir: "Allah'a dua ederken ancak izin verilen şekilde dua etmeye cür' et edilebilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında yalnızca salata, vesileyi istemeye izin verilmiştir.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "İşte bu sebeple salat manasında bile olsa Hz. Peygamber (s.a.v.) için Allah'tan rahmet istenip istenemeyeceği konusunda ihtilaf söz konusu olmuştur; çünkü salatta saygı gösterme anlamı olmakla birlikte yalnızca rahmette bu anlam yoktur. Bazıları bunu caiz @ görmüştür. Subki bu görüşü tercih etmiş ve Ibn Omer'in, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra herhangi bir vasiyet olmaksızın onun adına umreler yapmasını delil göstermiştir. "

 

İmam Gazali İhyCi adlı eserinde, Cüneyd ile aynı tabakadan olan Ali b. el-Muvaffak' tan onun Hz. Peygamber (s.a.v.) adına defalarca hac yaptığını nakletmiştir. Fikai bunun sayısının seksen olduğunu belirtmiştir.

 

Rivayete göre Muhammed b. Sirac en-Nisaburı, Hz. Peygamber (s.a.v.) adına on binden fazla hatim indirmiş, yine bu sayıda kurban kesmiştir.

 

Şu var ki bu şahıslar müctehid imamdırlar. İmam Şafiı'ye göre başkasının izni olmaksızın onun adına kurban kesmek caiz değildir. Nitekim Nevevi "kurban" bölümünde bunu şu ifadelerle belirtmiştir: "Başkası adına onun izni olmaksızın kurban kesme k yoktur. Ölmüş olan şahıs ölmeden önce vasiyette bulunmadıysa onun adına kurban kesmek de yoktur."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

C. HESABA İLİŞKİN HÜKÜMLER