VASİYET |
VASİYETTEN VAZGEÇME
(RÜCU)
Kişi "vasiyeti
nakzettim (bozdum) / iptal ettim / rücu ettim / feshettim / vasiyet ettiğim şey
mirasçıma aittir" gibi ifadeler kullanarak vasiyetin tümünden veya bir
kısmından vazgeçebilir.
[Yine vasiyet yapan
kişi, vasiyet ettiği şeyi] satmak, [köleyi] azat etmek, vasiyete konu olan malı
mehir olarak vermek suretiyle vasiyetten vazgeçebilir. Yine hibe veya rehin verip
karşı tarafa teslim etmekle de vazgeçebilir. Daha doğru görüşe göre teslim
olmasa bile vazgeçebilir.
Kişi [yukarıdaki
işlemleri yapmamakla birlikte] bu tasarrufların yapılmasını vasiyet etmek
suretiyle [önceki vasiyetinden] vazgeçebilir.
Daha doğru görüşe göre
vasiyet ettiği malı satması için birini vekil tayin etmek veya malı ona arz
etmek suretiyle de vasiyetten vazgeçbilir.
Vasiyet edilmiş muayyen
bir buğdayı başkasıyla karıştırmak vasiyetten vazgeçmek anlamına gelir.
Kişi bir buğday kümesinden
bir sa' miktarını vasiyet etse, sonra bu buğday kümesini kendisinden daha
kaliteli bir buğday kümesi ile karıştırsa vasiyetten vazgeçmiş kabul edilir.
Benzeri bir buğday kümesi ile karıştırırsa vazgeçmiş sayılmaz. Daha doğru
görüşe göre daha düşük kaliteli olan buğday kümesi ile karıştırması halinde de
böyledir.
Kişinin vasiyet ettiği
buğdayı öğütmesi, tohum olarak kullanması, unu hamur yapması, pamuğu iplik
haline getirmesi, ipliği dokuması, kumaşı gömlek yapmak üzere kesmesi, araziye
bina yapması ve ağaç dikmesi vasiyetten vazgeçmek anlamına gelir.
A. VASİYETTEN SÖZLÜ
TASARRUFLARLA VAZGEÇME
B. VASİYETTEN FİİLİ
TASARRUFLARLA VAZGEÇME
A. VASİYETTEN SÖZLÜ
TASARRUFLARLA VAZGEÇME
325. Bir şey vasiyet eden
kimse yaptığı vasiyetten yani ölüme bağlı bağış şeklindeki tasarrufundan
vazgeçebilir. Ebu Mansur'un belirttiğine göre bu konuda icma bulunmaktadır.
Bunun aklı gerekçesi şudur: Teslim işleminin söz konusu olmadığı hibede olduğu
gibi bu da veren kimsenin mülkiyetinin ortadan kalkmadığı bir bağış işlemidir.
326. Vasiyetin bir
kısmından vazgeçmek de caizdir. Örneğin bir kimse bir şey vasiyet edip sonra
bunun bir kısmından rücu edebilir.
[*] - Bunun [naklı]
delili Beyhakı'nin Hz. Ömer'den rivayet ettiği şu sözdür: "Kişi
vasiyetinden dilediği şeyi değiştirebilir. "(Beyhaki, Vesaya, 6, 281)
Ölüm hastalığı esnasında
derhal geçerli olmak üzere yapılan bağışlara gelince, bu bağış, kişinin
malvarlığının üçte biri üzerinden geçerli olmakla birlikte bundan vazgeçmek
caiz değildir. Ancak kişi hibede olduğu gibi kendi alt soylarına yaptığı
bağıştan cayabilir.
327. Vasiyetten sözlü
olarak vazgeçmek çeşitli şekillerde olabilir. Nevevi bunların bir kısmına şu
şekilde işaret etmiştir: "Vasiyeti nakzettim, iptal ettim, kaldırdım,
reddettim, rücu ettim, feshettim, izale ettim" ve bunlara benzer sari h
ifadelerle vasiyet işlemi ortadan kaldırılabilir. Yine kişi "o mal,
vasiyet lehdarına haramdır" ifadesi de mezhepte kabul edilen görüşe göre
vasiyetten cayma anlamına gelir.
328. Kişi, daha önce
vasiyet ettiği bir mal hakkında "bu mal, benim ölümümden sonra mirasçıma
aittir", "bu mal benden mirastır" demekle de vasiyetten
vazgeçmiş olur; çünkü bu malın mirasçıya ait olması ancak ve ancak vasiyet
lehdarı ile alakasının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: ileride geleceği üzere bir kimse bir şeyin Zeyd'e ait olmasını
vasiyet ettikten sonra aynı şeyin Amr'a ait olmasını vasiyet etse bu durumda
ikinci vasiyet, [ilkini yürürlükten kaldırmaz, kendisine vasiyet yapılan iki
kişiyi vasiyet edilen mala] ortak kılmak anlamına gelir. Öyleyse yukarıdaki
ifade kullanıldığında da vasiyetin yarısının iptal edilmesi ve bu sözün,
mirasçı ile vasiyet lehdarını o mal üzerinde ortak kılma anlamına yorulması
mümkündür.
Buna şu şekilde cevap
verilir: ilk meselede, bu ifadenin ortak kılma olarak kabul edilmesi, ikincinin
birinci ile bağış konusundaki ortaklığından kaynaklanmıştır. Bu mesel ed e ise
ondan farklı olarak zorunlu olan mirasçılık yönü ağır basmıştır. Ayrıca kişinin
"bu, mirasçımındır" ifadesi mefhum-ı sıfat olup "bu malondan
başkasına ait değildir" anlamını içerir. Oysa "bu mal
Zeyd'indir" dedikten sonra "bu mal Amr'ındır" demek mefhum-ı
lakab'tır. Doğru görüşe göre mefhum-ı lakab bir delil değildir. Bu yüzden diğer
mesel ed eki ifade ortaklık kabul edildiği halde bu meseledeki ifade ortaklık
kabul edilmemiştir.
329. Kişi, vasiyet
ettiği bir mal hakkında "o, benim terikemdir" demiş olsa, bu söz
vasiyetten vazgeçme anlamına gelmez; çünkü vasiyet terikedendir.
330. Kişiye vasiyet
sorulduğunda onu inkar etse, Rafii bunun hükmünün vekaleti inkar etme
meselesindeki gibi olduğunu söylemiştir. Buna göre bu inkar, [vasiyeti reddetme
dışında] bir amaçla yapılmışsa, vasiyetten vazgeçme anlamına gelmez. Bir amaçla
yapılmamışsa vasiyetten vazgeçme anlamına gelir. İtimad edilecek olan görüş
budur. Eş-Şerhu'!-Kebir'in bu bölümünde bunun vasiyetten rücu anlamına geldiği
belirtilmiş, köleyi müdebber kılma bölümünde ise rücu anlamına gelmediği
belirtilmiştir. Bunu yukarıda belirttiğimiz şekilde [bir amaç için olan ve
olmayan şeklinde ayrım yaparak] yorumlamak mümkündür.
B. VASİYETTEN FİİLİ
TASARRUFLARLA VAZGEÇME
331. Vasiyetten
vazgeçme, rücuya dair sözlü ifadeler olmaksızın, vasiyet yapan kimsenin vasiyet
ettiği malda [şu fiili tasarruflarda bulunmasıyla da söz konusu olabilir:]
332. Vasiyet yapan kimse
vasiyet ettiği malı satsa, daha sonra bu satım meclis muhayyerliğiyle
feshedilmiş olsa bile vasiyeti yapan kişi rücu etmiş sayılır.
333. Kişinin hayatta
iken derhal gerçekleştirdiği bağlayıcı işlemlerden, [vasiyet edilmiş olan]
köle[nin] azadı ve mehir olarak verilmesinin, vasiyetten vazgeçme anlamına
geldiği konusunda icma bulunmaktadır. Bunu İbnü'l-Münzir nakletmiştir. Ayrıca
bunu yapmak, kişinin vasiyetten yüz çevirdiğini göstermektedir. Bu durumda azat
ve mehir verme işlemleri yürürlük kazanır, o mal üzerindeki mülkiyet geri gelse
bile vasiyet işlemi geri gelmez.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Kişinin iflas etmesi veya vasiyet ettiği şeyi çocuğuna hibe etmesi durumunda
vasiyetin geçersiz hale gelip gelmeyeceği konusundaki görüş ayrılığı yukarıdaki
meselede söz konusu değildir; çünkü satıcı ve babanın mal üzerinde bir hakkı
söz konusu olup müşteri ve çocuğun bu hakkı iptal etme yetkisi yoktur. Vasiyet
yapan şahıs ise vasiyeti iptal etme hakkına sahiptir.
334. Kişinin vasiyet
ettiği bir malı başkasına hibe ettikten veya rehin sözleşmesi yaptıktan sonra
teslim etmesi de kesin olarak vas iyetten vazgeçme anlamına gelir. Çünkü ilk
durumda, mal üzerindeki mülkiyet ortadan kalkmış olur, ikinci durumda da mal,
[borcun ödenmemesi halinde] satılma riski ile karşı karşıya gelmiş olur. Ancak
vasiyet edilen malın rehin verilmesinin vasiyetten vazgeçme anlamına gelmediği
şeklinde bir görüş de bulunmaktadır; çünkü rehin vermek, mal üzerindeki
mülkiyeti ortadan kadırmaz.
335. Daha doğru görüşe
göre vasiyet edilmiş olan bir mal üzerinde, karşı tarafa teslim söz konusu
olmamış olsa bile hibe veya rehin sözleşmesi yapıldığında vasiyetten vazgeçme
gerçekleşmiş olur; çünkü bu mal üzerindeki mülkiyet her an kalkabilecek
durumdadır.
Ayrıca bu, vasiyetten
yüzçevirme isteğini göstermektedir. Diğer görüşe göre ise mal üzerindeki
mülkiyet devam ettiğinden, vasiyetten vazgeçme gerçekleşmiş olmaz.
Not: Hibe konusunda yukarıda belirtilen hükümler,
sahih hibe hakkındadır. Fasid hibeye gelince; Maverclı bu konuda üç görüş
aktarmıştır. Bunların üçüncüsü şudur: Hibe teslimle sonuçlanmışsa bu durum
vasiyetten vazgeçme anlamına gelir, aksi takdirde vasiyetten vazgeçilmiş olmaz.
EI-Kifaye'de şöyle
denilmiştir: Maverdl'nin sözünden bunun fasid rehin konusunda da geçerli olduğu
anlaşılmaktadır.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarı'nin de belirttiği üzere en uygun olan, her iki durumda da bunun rücu
kabul edilmesidir. Bu, ileride geleceği üzere malın satıma arz edilmesine
benzer.
336. Satım, hibe ve bu
ikisine atfedilen yukarıdaki tasarrufların bir mal üzerinde yapılmasını vasiyet
etmek, daha önce o mal üzerinde yapılmış vasiyetten vazgeçme anlamına gelir;
çünkü bu, vasiyetten vazgeçme iradesini hissettirmektedir.
337. Kişinin vasiyete
konu olan malı satması için birini vekil kılması veya malı satışa arz etmesi
yahut rehin vermek üzere arz etmesi yahut da hibe etmek üzere arz etmesi
[vasiyetten rücu / vazgeçme anlamına gelir mi? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu [işlemler] vasiyetten vazgeçme anlamına gelir; çünkü burada kişi, vasiyetten
vazgeçmenin kendisiyle gerçekleşeceği şeylere tevessül etmiştir.
İkinci görüş
Bu, yalnızca vasiyetin
yarısından rücu etme anlamına gelir. Nitekim er-Ravda'da yalnızca vasiyet ve
vekalet verme açısından bunun vasiyetten vazgeçme anlamına geldiği açık olarak
belirtilmiş olup ibareden anlaşıldığı şekilde bu mutlak olarak vazgeçme değildir.
338. Kişi, vasiyet
ettiği malı kiraya verse veya ödünç verse yahut [köleyi] kendi hizmetinde
kullansa, hayvana binse, elbiseyi giyse, kölenin ticaret yapmasına izin verse,
cariyeyi evlendirse veya onunla -hatta kendisinden meni gelecek şekilde- ilişkide
bulunsa, cariyeye sanat öğretse, köleyi evlendirse veya ona sanat öğretse,
kendisine vasiyetle ilgili soru sorulduğunda "bilmiyorum" dese [bütün
bu durumlarda] vasiyetten rücu etmiş olmaz; çünkü bu fiiller vasiyete
engelolmayıp ya yararlanmadır -ki ölünceye kadar malın menfaati de rakabesi de
kendisine aittir- ya da vasiyet lehdarına yararlı olma amacıyla yapılmış
faydalı şeylerdir.
Not: Yukarıdaki hükümlerin tümü, muayyen bir malın
vasiyet edilmesi halinde geçerlidir.
Kişi malının üçte birini
vasiyet etse, daha sonra malı telef olsa veya kişi malının tümünü satarak veya
başka bir şekilde tasarrufta bulunsa [bunları yaparak] vasiyetten vazgeçmek
mümkün değildir; çünkü "üçte bir" mutlak olup kişinin vasiyet anında
elinde bulunan mallarla sınırlı değildir. Er-Ravda, eş-Şerhu'l-Kebir ve başka
eserlerde tek görüş olarak belirtildiği üzere burada dikkate alınacak olan şey
kişinin ölümü anında elinde bulunan mülktür. Bu ister az, ister çok ister
değişmiş olsun fark etmez.
339. Kişinin, vasiyet
ettiği belirli bir buğdayı başka bir buğday ile karıştırması vasiyetten
vazgeçme anlamına gelir. Bunu ister benzer bir buğdayla ister başkasıyla
karıştırsın hüküm aynıdır. Çünkü malda yaptığı bu tasarruf sonucunda vasiyet
ettiği şeyi teslim etmesi imkansız hale gelmiştir.
Not: Burada "karıştırma" ile kastedilen
şey, ayrıştırılması mümkün olmayacak şekilde karıştırmadır. Ayrıştırmak mümkün
ise el-Kifaye'de belirtildiği üzere bu, vasiyetten vazgeçme anlamına gelmez.
Nitekim imamların ortaya koyduğu gerekçe de bunu açık olarak ifade etmektedir.
Burada, tıpkı er-Ravda'da olduğu gibi "vasiyet yapan kişi karıştırsa"
demiş olsa daha uygun olurdu; çünkü vasiyet edilen mal kendiliğinden karışsa
veya bir başkası onu vasiyet eden şahsın izni olmaksızın karıştırsa bunun hükme
etkisi olmaz.
340. Vasiyet edilen
gayr-i muayyen bir ölçek buğdayın hükmünü Nevevi şu şekilde açıklamıştır:
Kişi, muayyen bir yığın
buğday içinden [gayr-i muayyen] bir ölçek buğdayı vasiyet etse;
> Daha sonra bu
bUğday yığınını daha kaliteli bir buğday yığını ile karıştırsa, vasiyetten
vazgeçmiş kabul edilir; çünkü bu karıştırma işlemi ile teslimine razı olmadığı
ve onsuz teslim edemeyeceği bir fazlalık meydana getirmiştir.
Nevevi
"karıştırsa" ifadesini zikretmek suretiyle buğdayın kendiliğinden
karışmasını veya yabancı bir şahsın onun izni olmaksızın karıştırmasını
dışarıda bırakmıştır. Bunun vasiyete bir etkisi olmaz.
> Buğday yığınını
aynı kalitede bir yığın ile karıştırsa, vasiyetten vazgeçmiş olmaz; çünkü bu
durumda herhangi bir değişiklik meydana getirmiş değildir.
> Buğday yığınını
daha kalitesiz bir yığınla karıştırdığında daha doğru görüşe göre vasiyetten
vazgeçmiş olmaz; çünkü bu, malda kusur meydana getirmektir. [Malın
kusurlanmasıyla vasiyet ortadan kalkmaz.] Diğer görüşe göre ise vasiyetten
vazgeçmiş olur; çünkü malda bir değişim meydana getirmiştir, bu yönüyle onun
fiili, kaliteli buğdayla karıştırma fiiline benzemiştir.
341. Kişi, özelliklerini
belirtmediği bir buğday türünden bir ölçek vasiyet etse ve hangi ölçek olduğunu
da belirlemese, buğdayı karıştırmasının vasiyete bir etkisi yoktur. Mirasçı,
vasiyet lehdarına terikede yer alan buğdaylardan dilediğini verir.
342. Kişi
"malımdan" demişse, mirasçı bu buğdayı tahsil eder.
343. Kişi "benim
falan buğdayımdan" şeklinde vasiyette bulunsa, bu niteleme dikkate alınır.
Şayet bu buğday başkasıyla karışarak yok olursa vasiyet geçersiz hale gelir.
344. Kişinin, vasiyet
ettiği buğdayı öğütmesi, tarlasına ekmesi, unu hamur yapması, hamuru ekmek
yapması, koyunu kesmesi, yumurtadan civciv çıksın diye vasiyet ettiği
yumurtanın üzerine tavuğu kuluçkaya yatırması, deriyi tabaklaması, eti
pişirmesi, pamuğu iplik haline getirmesi, ipi dokuması, kumaşı gömlek olacak
şekilde kesmesi, kumaşı boyaması, ağartması, tahtayı kapı haline getirmesi, arsaya
bina yapması ve ağaç dikmesi vasiyetten vazgeçmek anlamına gelir.
Bunun iki gerekçesi
vardır:
Birincisi: Vasiyet
lehdarı maha sahip olmadan önce [malın değişime uğraması sebebiyle] malın adı
ortadan kalkmıştır. Bu, malın telef olması gibidir.
İkincisi: Vasiyet yapan
kişinin bunu yapması, vasiyetten yüz çevirme iradesini yansıtmaktadır.
Bu iki gerekçeden ilki
İmam Şafii'ye ikincisi Ebu İshak'a nispet edilmektedir.
Bir başka şahsın bu
fiilleri mal sahibinin izni olmaksızın yapması meselesinde hüküm bu iki
gerekçeye dayanmaktadır. İlk gerekçeye kıyasla bu durumda kişi vasiyetten
vazgeçmiş olur, ikinci gerekçeye kıyasla bu durumda vasiyetten vazgeçmiş olmaz.
Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin belirttiği üzere bu konuda en uygun olanı bu
ikisinin her birinin müstakil bir gerekçe olarak kabul edilmesidir. Nitekim
alimlerimiz bu meseleyi her iki gerekçe ile de gerekçelendirmektedirler.
345. Vasiyette bulunan
kişi vasiyete konu olan eti -bozulma ihtimali bulunmadığı halde- pişirse,
kızartsa yahut kurutsa; ekmeği lokmalara ayırsa, pamuğu yatak veya cübbe içine
doldursa bu durumda vasiyetten vazgeçmiş kabul edilir; çünkü bunlar, kişinin
vasiyetten yüz çevirdiğini göstermektedir. Ayrıca kurutulmuş ete [pastırma]
mutlak olarak "et" denilmez, ancak "kurutulmuş et" denilir.
346. Kişi, yaş olan şeyi
kurutsa veya bozulma ihtimali bulunan eti pastırma yapsa bu durumda vasiyetten
caymış sayılmaz; çünkü bu yaş olan şeyi ve eti bozulmaktan korumak için
yapılır, bu yüzden kişinin [vasiyette bulunma] kastını değiştirme izlenimi
doğurmaz.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Hamur da bozulmasın diye ekmek yapılır. Oysa bu, vasiyetten
dönme olarak kabul edilmektedir.
Buna şu şekilde cevap
verilir: Ekmek yapma işlemi hamuru koruma özelliğine sahip olmakla birlikte aynı
zamanda onu yemeye elverişli hale getirmeyi de barındırmaktadır. Etle ilgili
işlemler ise böyle değildir.
Bir görüşe göre ise bu
durumda vasiyet edilen şeyin adı değiştiğinden dolayı vasiyetten cayılmış olur.
347. Vasiyet anında
kesik olan kumaşı dikmek veya yıkamak, vasiyete konu olan malı vasiyet
işleminin yapıldığı yerden, uzak bile olsa başka bir yere nakletmek vasiyetten
vazgeçme anlamına gelmez. Çünkü bu işlemlerden hiçbirisi, kişinin vasiyetten
vazgeçtiği izlenimini doğurmaz.
348. Nevevi'nin
["boş olan arsaya"] bina yapmak ve ağaç dikmek ifadeleri, arsaya ekin
ekme işlemini dışarıda bırakmakta olup bu, tıpkı [vasiyet edilen] elbiseyi
giymenin cayma anlamına gelmemesi gibi vasiyetten cayma anlamına gelmez. Ancak,
arsaya ekilen ürün, kökleri arsada kalan bir ürün ise Ezral'nin belirttiği
üzere alimlerin "tarladaki köklerin ve ağaçtaki meyvelerin satımı"
konusundaki görüşlerine en yakın olan hüküm, bunun ağaç dikme gibi kabul
edilmesidir; çünkü bunlar, arazide sürekli dursun diye ekilmektedir.
349. Bir kimse
[başkasına verilmesini vasiyet ettiği] bahçesini mamur hale getirse veya mamur
hale getirilmesini vasiyet etse, bunu yapmakla [ilk vasiyetten] caymış olmaz.
Ancak adı değişecek şekilde örneğin oraya han denilecek şekilde bir değişiklik
meydana geldiyse yahut bir değişiklik meydana gelmemiş olsa bile oraya
kendiliğinden bir kapı yapmışsa vasiyetten caymış kabul edilir.
350. Vasiyet edilmiş bir
evi, ona ev adı verilmesini kaldıracak bir biçimde yıkmak, tuğla ve tahtalardan
oluşan malzeme üzerindeki vasiyetten dönmek anlamına gelir. Bu, arsa üzerindeki
vasiyetten dönmek anlamına da gelir; çünkü bu durumda arsayı vasiyet yönün-
den başka bir yöne
yönlendirilme amacı ortaya çıkmış olmaktadır.
351. Vasiyet edilmiş olan
bir evin, başkası tarafından bile olsa yıkılması evin enkazı üzerindeki
vasiyeti geçersiz kılar; çünkü buna "ev" adı verilmez. Ancak arsa ve
şayet kalmış sa evin temeli üzerindeki vasiyet geçersiz olmaz; çünkü bunlar,
bulunduğu hal üzere kalmaya devam etmektedir. Bu hüküm, "ev" adı
verilemeyecek derecede bir yıkılma söz konusu olduğunda geçerlidir. Aksi
takdirde vasiyet, yalnızca yıkılan enkaz üzerinde geçersiz hale gelir. Bunu
İbnü'r-Rif'a, İmam Şafii'nin görüşü olarak aktarmış, alimlerin çoğu da bunu tek
görüş olarak kabul etmiştir.
352. Vasiyet yapan kişi
öldükten sonra, vasiyet lehdarının vasiyeti kabul etmesinden önce evin
kendiliğinden yıkılması halinde, artık ev adı verecek bir şey kalmamış olsa
bile vasiyet geçersiz hale gelmez; çünkü vasiyet yapan şahsın ölümü ile vasiyet
kesinlik kazanmıştır.
Ayrıca onun ölüm
tarihinde söz konusu yere ev adı verilebiliyordu.
Not:
a. Bir kimse, mesela bir
kölesinin bir yıllık menfaatini bir kimseye vasiyet etse, daha sonra köleyi bir
yıllığına kiraya verse ve kira akdinin ardından ölse, vasiyet geçersiz hale
gelir; çünkü vasiyet lehdarının hak ettiği menfaat, ilk yılın menfaatidir. Bu,
[kira akdi sebebiyle] başka bir yöne yönlendirildiğinden vasiyet geçersiz hale
gelir.
b. Menfaati vasiyet
edilen köle, altı ay sonra ölse, vasiyet, yılın ilk yarısı için batıl olur.
c. Mirasçı, bir özür
yokken köleyi bir yıl elinde tutsa, vasiyet lehdarına ücreti tazmin eder. Kira
süresinin, vasiyet yapan şahsın ölümünden önce sona ermesinin bir etkisi
yoktur.
d. Bir kimse, bir
kölenin bir şahsa herhangi bir yıl hizmet etmesini vasiyet etse bu vasiyet
sahih olur. Bunun hangi yılolacağını mirasçı belirler.
Ezrai şöyle demiştir:
"Burada şöyle denilebilir: Vasiyetin mutlak bırakılması, ölüme bitişik
olan yıla hamledilir. Özellikle de vasiyet lehdarı, hasta veya kötürüm olması
sebebiyle hizmete muhtaç olan birisi olur da vasiyet yapan şahıs onun durumunu
bilerek kendisine yardımcı olmayı amaçlarsa böyledir. Bunu mirasçının
belirlemesine bırakmak anlaşılabilir bir hüküm değildir. Ancak Kadı Hüseyin'in
şu ifadesi de bunu desteklemektedir: Bir kimse "şu bahçenin
meyvesini" [diyerek bahçeden elde edilecek meyveleri] bir yıllığına bir
kimseye vasiyet etse ancak hangi yılolduğunu belirlemese, bunu belirleme
yetkisi mirasçınındır."
Ezrai'nin görüşünü ilk
mesele de desteklemektedir; çünkü o meselede vasiyet ilk yıla hamledilmiştir.
Arada şöyle bir fark
olduğu ileri sürülebilir: Menfaatlerin vasiyet edilmesi, malın bütün
menfaatleriyle temlik edilmesini gerektirir. Bunun ilk yıla hamledilmesi uygun
olur. Diğer durumda ise vasiyet belirli bir tür ile yanı hizmet ile
sınırlandırılmıştır. Bu yüzden bunun zamanını belirlemek mirasçıya
bırakılmıştır.
e. Bir kimse Zeyd'e
muayyen yüz dirhem vasiyet ettikten sonra elli dirhem vasiyet etse, vasiyet
yalnızca elli dirhem olur; çünkü vasiyet yapan kişi onun hakkını azaltmayı
kastetmiş olabilir. Bu sebeple kesin olarak bilinen esas alınır.
f. Kişi, Zeyd' e elli
dirhem vasiyet ettikten sonra yüz dirhem vasiyet etse, vasiyet yüz dirhem kabul
edilir; çünkü kesin olarak bilinen budur.
g. İki vasiyet bir arada
bulunmakla birlikte hangisinin daha sonra olduğunu bilemesek, kesin olarak
bilinen verilir ki bu da ellidir; çünkü bunun son vasiyet olma ihtimali söz
konusudur.
h. Kişi Zeyd'e yüz
dirhem ve Amr'a yüz dirhem vasiyette bulunsa sonra başka bir kimseye "seni
onlara ortak kıldım" dese, Zeyd ve Amr'ın elindekilerin yarısı bu üçüncü
kişiye verilir.
ı. Kişi, bir malı Zeyd'e
vasiyet ettikten sonra aynı malı Amr'a vasiyet etse, ilk vasiyetinden vazgeçmiş
olarak kabul edilmez; çünkü bu ikinci vasiyetle, vasiyet lehdarlarını birbirine
ortak kılmayı kastetmiş olabilir, bu sebeple ikisi ortak olur. Bu, kişinin bir
defada "şu malı ikinize vasiyet ettim" demesi gibidir. Ancak ilk
meselede, iki şahıstan birisi vasiyeti reddetse, malın tümü diğerine ait olur.
İkinci durumda ise malın yalnızca yarısı onun olur; çünkü ilk meselenin aksine
ikinci meselede bu şekilde lcapta bulunan, vasiyet yapan şahsın kendisidir.
i. Kişi bir malı Zeyd' e
vasiyet ettikten sonra o malın yarısı Amr'a vasiyet etse, her iki şahıs da
vasiyeti kabul etse, malın üçte ikisi Zeyd'in, üçte biri Amr'ın olur. İlk şahıs
vasiyeti reddederse malın yarısı ikinci şahsın olur. İkinci şahıs reddederse
malın tümü ilk şahsın olur. Rafil ve Nevevi böyle söylemiştir.
el-Mühimmat adlı eserde
ise [İsnevı] şöyle demiştir: "Bu yanlıştır. Doğrusu ilk şahsın dörtte üç,
ikinci şahsın dörtte bir almasıdır; çünkü malın yarısı ilk şahsındır. Vasiyet
yapan kişi onu malın diğer yarısında ikinci şahısla ortak yapmıştır. "
Bulkini buna itiraz
ederek şöyle demiştir: İsnevl'nin işaret ettiği yöntem zayıftır. Mezhepte
doğru, mutemed ve esas alınan görüş Rafil ve Nevevi'nin İmam Şafii'nin
el-Ümm'de açık olarak belilrttiği avl yöntemini esas alarak yaptığı hesaptır.
İbnü'l-Haddad da bu görüşü tercih etmiştir. Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Elimizde bir mal ve bir de yarım mal var. Yarımı bütüne ekleriz, bu durumda
toplam üç olur. Bu da oranlarına bölünür. Bu durumda mal sahibi malın üçte
ikisini, yarım mal sahibi üçte birini alır.
j. Bir kimse bir
kölesini Zeyd için vasiyet ettikten sonra kölenin azat edilmesini vasiyet etse,
yahut azat edilmesini vasiyet ettikten sonra onu Zeyd için vasiyet etse, mezhep
içindeki iki görüşten eş-Şerhu'l-Kebir'deki ifadeden anlaşılan ve tercihe şayan
olan iki görüşten birine göre ilk vasiyetten vazgeçmiş kabul edilir. Çünkü
ikinci vasiyet ilk vasiyetle aynı cinsten değildir. Mesele bu yönüyle kişinin
bir malı önce Zeyd'e, ardından Amr'a vasiyet etmesinden farklıdır.
k. Kişi "Zeyd'e
malımın üçte birini vasiyet ettim, ancak malımın üçte biri hariç" dese,
malın tümü istisna edilmiş olur. Bu durumda talak, ikrar vb. meselelerde olduğu
gibi bu istisna geçersiz olur mu yoksa bu vasiyetten rücu etmek anlamına mı gelir?
Nitekim İbnü'r-Rif'a ikrar bahsinde "onun bende on dirhem hariç on dirhemi
vardır" ifadesinin "onun bende on dirhemi vardır, onun bende on
dirhemi yoktur" gibi olduğunu belirtmiştir. Bu durumda kişi vasiyette
"falan kişiye şunu vasiyet ettim, ona hiçbir şey vasiyet etmedim"
demiş gibi kabul edilir. Bu, vasiyetten vazgeçmektir. Alimlerin çoğunluğu gibi
Rafii ve Nevevi'nin ifadelerinin zahirinden de ilk görüşün doğru oldUğU
anlaşılmaktadır. Mardını ilk görüşün sahih olduğunu belirtmiş ve
Keşfü'l-ğavamid ve bunun şerhinde buna dair pek çok delil getirmiştir. Bize
göre de doğrusu budur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN