NİKAH - MUHAYYERLİK |
NİKAH AKDİNDE MUHAYYERLİK
İttifakla benimsenen
muhayyerlik sebepleri üçtür. Nevevi erRavda'da bunları dört olarak saymış,
"cinsel iktidarsızlık" kusurunu müstakil bir sebep olarak
belirtmiştir. Bunun "kusurlar" kapsamında ele alınması daha uygundur.
Üzerinde ihtilaf bulunan
muhayyerlik sebeplerine örnek olarak şunlar zikredilebilir:
> Kocanın mehir ve
nafakayı ödeyememesi,
> Taraflardan birinin
diğerini [hür zannederken] köle olarak bulması,
> Kocanın [evlendiği
kız ilişkide bulunulamayacak kadar küçük olması sebebiyle] ancak öndeki [idrar
deliği ve rahme giden delik olmak üzere] iki yolu birlikte kullanarak ilişkide
bulunabiliyar olması.
Bunlar ilgili bölümde
ele alınacaktır.
A. EŞLERDEN BİRİNİN
KUSURLU OLMASI
B. ŞARTA VEYA
BEKLENTİYE AYKIRI OLMAK
C. KÖLELİK
A. EŞLERDEN BİRİNİN
KUSURLU OLMASI
Üzerinde ittifak bulunan
muhayyerlik sebeplerinin ilki "eşlerden birinde bulunan kusurlar"dır.
Bu kusurlar üç kısma
ayrılır:
1. Her iki eşte de
bulunabilen kusurlar,
2. Kadına özgü kusurlar,
3. Kocaya özgü kusurlar.
Nevevi bunların ilki ile
konuya başlamıştır.
1. Her İki Eşte de
Bulunabilen Kusurlar
Eşlerden biri diğerinde
akıl hastalığı, cüzzam veya abraşlık bulduğunda [kusuru bulunmayan eş için
muhayyerlik söz konusu olur. ı
602. Eşlerden biri
diğerinde;
> Akıl hastalığı
bulunduğunu görse, bu akıl hastalığı sürekli olmayıp gelip giden şekilde bile
olsa veya tedavisi mümkün bile olsa diğerinin evliliği bozma hakkı vardır. Akıl
hastalığı kişinin organlarında hareket kabiliyeti ve güç bulunmakla birlikte
aklındaki düşünme [hissetme ı yeteneğinin yok olmasıdır. Mütevelli sürekli
olmayan akıl hastalığında, bazı zamanlarda ortaya çıkan hastalığı istisna
etmiştir.
Hastalık sebebiyle
baygınlık geçirme durumunda ise tıpkı diğer hastalıklarda olduğu gibi
muhayyerlik söz konusu olmaz. Zerkeşi'nin belirttiğine göre bu, çoğunlukla
görüldüğü üzere baygınlıktan ayıImanın söz konusu olduğu durumda geçerlidir.
Baygınlığın ortadan kalkmasından ümidin kesilmesi ise Mütevelli'nin
belirttiğine göre tıpkı akıl hastalığı gibidir.
Aynı şekilde hastalık
sonrasında baygınlık kalıcı olursa -tıpkı akıl hastalığında olduğu gibi-
muhayyerlik söz konusu olur.
İmam Şafii, psikolojik
dengesizliği delilik gibi değerlendirmiştir.
Bazı alimlerin dediği
gibi sara da bir tür akıl hastalığıdır.
> Eşlerden biri
diğerinde cüzzam bulunduğunu görürse muhayyer olur. Cüzzam, kişinin bir
organının önce kızarıp sonra karararak kopması veya dağılması sonucunu doğuran
bir tür hastalıktır. Bu hastalık bütün organlarda olabilmekle birlikte
çoğunlukla yüzde görülür.
> Eşlerden biri
diğerinde abraşlık görürse muhayyer olur. Abraşlık deride meydana gelen
şiddetli beyaz lekeler olup bu hastalık derinin kanlı yapısını giderir.
603. Cüzzam ve abraşlık
ancak kişide iyice yerleşmişse muhayyerliğe sebep olur. Ancak henüz yeni
başlamışsa Cüveyni'nin belirttiğine göre muhayyerlik söz konusu olmaz. O şöyle
demiştir: "Cüzzamın iyice yayılması organlarda kopmanın meydana gelmesiyle
olur."
Cüveyni [muhayyerliğin
olması için cüzzamın bu kadar yerleşmesi gerektiği] konusunda tereddüt etmiş ve
yalnızca kararma ile yetinilebileceğini belirtmiştir.
604. Hastalığın tam
olarak yerleşip yerleşmediği konusunda bilirkişiler hakem kılınır [onların
bilgisine başvurulur].
605. Alimler, akıl
hastalığının tam olarak yerleşmiş olmasını şart koşmamışlardır.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Muhtemelen [akıl hastalığı ile diğerleri arasında] şu fark vardır: Akıl
hastalığı genelde diğer eşin [canına veya bedenine yönelik] saldırıya maruz
kalmasına yol açar.
Burada şöyle bir itiraz
söz konusu olabilir:
Kadının kusur sebebiyle
nikahı feshetmesi nasıl düşünülebilir? Çünkü o kocada bu kusurun bulunduğunu
bilerek evlenmişse zaten muhayyerliği olmaz. Bilmeden evlenmişse, kusurun
bulunmaması denkliğin şartıdır. Bu denklik bulunmadığında nikah sahih olmaz.
Buna şöyle cevap
verilir: Bu itiraz, konuya dair diğer bir taksimin [ihtimalin] de bulunduğundan
gafil olarak söylenmiştir. O ihtimal de şudur: Kadın, kendisinin belirli bir
kimseyle evlendirilmesine veya denk olmayan biriyle evlendirilmesine izin verse
ve veli de kusuru bulunmadığı düşüncesiyle onunla evlendirse, koca kusurlu
çıksa; mezhepte esas alınan görüşe göre bu nikah sahih olur. Cüveynı
"tevliye ve murabaha" bölümünde bunu açık olarak ifade etmiştir. Bu
durumda kadın için muhayyerlik söz konusu olur.
2. Yalnızca Kadında
Bulunan Kusurlar
[Koca], evlendiği
kadının cinselorganının bir etle veya kemikle tıkalı olup ilişkiye müsait
olmadığını görse [muhayyer olur].
606. Koca, kadının
cinselorganında ilişkiye engel bir et veya kemik bulunduğunu görse muhayyer
olur.
Koca, cinselorganında
ilişkiyi engelleyen et parçası bulunan kadını [ameliyat olmak suretiyle] bu
parçayı kaldırmaya zorlayamaz. Bununla birlikte kadın bunu yapar ve ilişki de
mümkün hale gelirse kocanın muhayyerliği kalmaz.
Efendisinin izni
olmadıkça cariyenin cinselorganındaki eti ortadan kaldırmasına kesin olarak
izin verilmez.
3. Yalnızca Kocada
Bulunan Kusurlar
Kadın, kocanın [cinsel
yönden] iktidarsız olduğunu veya cinsel organının kopuk olduğunu görürse nikahı
feshetme konusunda muhayyerlik hakkına sahip olur.
[Zayıf] bir görüşe göre eşlerden
biri, kendindeki kusurun benzerini diğer eşte bulduğunda muhayyerlik hakkına
sahip olmaz.
Diğer eş çift cinsiyetli
olmakla birlikte [erkek mi kadın mı olduğu] açık olursa, daha güçlü görüşe göre
nikahı feshetme hakkı yoktur.
607. "-İnnin- / iktidarsız"
[bir kadınla] önden cinsel ilişkide bulunamayan erkeğe denilir. [Arapça'da]
hayvanın yelesine yumuşaklığından dolayı "inan" adı verilmiş olup bir
görüşe göre cinselorganı yumuşak olup katlandığı için erkeğe de Arapça'da [aynı
kökten gelen] "innın" adı verilmiştir.
608. "mecbub"
cinsel organının tümü kopuk olan veya organından geriye sünnet yapılabilecek
bir miktarda kalmamış olan erkeğe verilen isimdir. Erkeğin organından, kadının
cinselorganına sünnet mahalli miktarında sokulabilecek kadar kalmış sa kadının
muhayyerlik hakkı olmaz.
609. el-Minhac metninde
mukadder bulunan "iza ... " cümlesinin cevabı "eşlerden her biri
için nikahı feshetme konusunda muhayyerlik hakkı sabit olur" cümlesidir.
Kadı Hüseyin' e göre bu, kusurun sabit olmasından sonradır.
610. Bu kusurlar
bulunduğunda muhayyerliğin sabit olması alimlerin çoğunluğunca kabul edilmiş
bir hüküm olup bu konuda rivayetler bulunmaktadır. İlk üç durumla yani her iki
eşte de bulunabilen özürlerI e ilgili muhayyerlik Hz. Ömer' den rivayet edilmiştir.
Bunu İmam Şafii rivayet ederek hüküm verirken buna dayanmıştır. Çünkü böyle bir
hüküm ancak Hz. Peygamber (s.a.v.)'den işitilmiş olabilir.
Sahih hadiste yer
aldığına göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Aslandan kaçtığın
gibi cüzzamlıdan kaç. "(Buhari, Tıb, 5707; Müslim, Selam, 5764)
İmam Şafii, el-Ümm'de
şöyle demiştir: Cüzzam ve abraşlık hastalıklarınm her biri diğer eşe ve çocuğa
bulaştı.
Bir başka yerde ise
şöyle demiştir:
Tıp konusunda bilgi ve
tecrübe sahibi olanlar cüzzam ve abraşlığın çokça bulaşan hastalıklardan
olduğunu söylerler. Bu hastalıklar cinsel ilişkiye de engeldir. Çünkü eşinde
böyle bir hastalık bulunan bir kimse hemen hemen öyle biriyle ilişkide
bulunamaz. Çocuk da böyle bir hastalıktan nadiren kurtulabilir, o kurtulsa bile
onun neslinde ortaya çıkabilir. (Şafii, el-Ümm, 5, 92)
Şöyle bir soru
sorulabilir: "Sahih hadiste hastalığın bulaşmayacağı belirtildiği halde
İmam ŞafiI nasılolur da bunun bulaşacağını söylemiştir?"
Buna şöyle cevap
verilir: İmam ŞafiI'nin kastı bu hastalığın kendiliğinden değil Allah'ın fiili
ile bulaşacağıdır. Hadis, cahiliye halkının "hastalığın bulaşmasını
Allah'tan başkasına nispet etme" ve "sağlam kişi kendisinde bu
hastalıklar bulunan biriyle bir arada bulunduğunda hastalık ona kendiliğinden
bulaşır" şeklindeki inançlannı reddetmek için söylenmiştir.
Diğer yandan [her ne
kadar evlenmenin birçok amacı bulunsa da] nikahın en önemli yönü cinsel
ilişkidir. Kadının cinselorganında et veya kemiğin bulunması buna
engelolduğundan nikahın amacı gerçekleşmemektedir.
Maverdi, erkeğin
cinselorganının kopuk olması ve iktidarsız olması durumunda kadın için
muhayyerliğin bulunduğu konusunda sahabenin icma ettiğini nakletmiştir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamına şu da
girer: "[Muhayyerlik hakkına sahip olan kişi tarafından evlilik]
feshedilmeden önce kusur ortadan kalksa veya kusur, ilgili tarafın ölümünden
sonra bilinse [bile yine de muhayyerlik söz konusu olur.]"
Daha doğru görüşe göre bu
iki durumda muhayyerlik söz konusu olmaz.
Nevevi'nin "kusur
olduğunu görse" ifadesi [ilk bakışta] şu sonucu gerektirmektedir.
"Taraflardan biri
diğerinde kusur bulunduğunu akit öncesinde bilirse nikahı feshetme hakkına
sahip olamaz." Bu, mutlak değildir, aksine kadın, kocanın iktidarsız
olduğunu akit öncesinde bilse bile mezhepte esas alınan görüşe göre evlendikten
sonra akdi feshetme hakkına sahip olur; çünkü bir erkekteki iktidarsızlık bir
kadına karşı olabildiği halde başka bir kadına karşı olmayabilir, bir evlilikte
olduğu halde başka bir evlilikte olmayabilir. Koca başka bir kadınla ilişkiye
girebilse bile bu kadın açısından iktidarsızlık söz konusu ise kadın için
nikahı feshetme hakkı doğar.
Belirtilen durumda
[nikahı feshetme] hakkının doğması açısından eşlerden birinin kendisinde
bulunan kusurun benzerini diğer eşte bulmasıyla bunun dışında bir kusur bulması
arasında bir fark yoktur.
[Zayıf] bir görüşe göre,
eşlerden birisi kendisinde bulunan cüzzam ve abraşlık gibi kusurların miktar ve
kötülük bakımından benzerini diğerinde bulduğunda, her iki eş de birbirine eşit
olduğundan evliliği feshetme hakkına sahip olamaz.
İlk görüş sahipleri buna
şöyle cevap vermişlerdir: İnsan kendisinde bulunup da iğrenmediği bir şeyden
başkasında bulunduğunda iğrenebilir.
611. Karı-kocanın her
ikisi de sürekli bir biçimde akıl hastası ise, bunların tercih yetenekleri
bulunmadığından evliliği feshetme imkanları da söz konusu olmaz.
Nevevi'nin
"kendinde bulunan kusurun benzeri" ifadesi, taraflardan birinde daha
çok veya daha kötü bir kusur bulunmasını veya farklı türden bir kusur
bulunmasını dışarıda bırakmaktadır ki bu durumlarda kesin olarak muhayyerlik
söz konusu olur.
612. Erkeğin
cinselorganı kopuk ve kadının da cinsel organında ilişkiye engel bir kemik bulunsa
bu durumda tarafların evliliği feshetme hakkının bulunup bulunmadığı konusunda
iki rivayet vardır.
Bir rivayete göre bu
kusurlar aynı cins gibi kabul edilir. Bir başka rivayete göre ise kesinlikle
feshetme hakkı yoktur.
613. İki taraf, bir şeyin
kusur olup olmadığında ihtilaf etse, inkar eden kişinin sözü kabul edilir.
İddia edenin delil getirmesi gerekir.
Not: Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere
kusurlar yedi olup her bir eş hakkında bunların beşi söz konusu olabilir.
Nevevi'nin yalnızca yukarıda zikredilen kusurlarla yetinmesinden sanki bunların
dışındaki kusurlarda nikahı feshetme hakkı yokmuş gibi bir anlam çıkmaktadır.
Nevevi, er-Ravda'da şöyle demiştir: "Alimlerin çoğunluğunun tek görüş
olarak belirttiği budur. Buna göre ağız kokusu, diş sarılığı, sürekli istihaza
hali, akıcı yara, körlük, kötürümlük, eblehlik, erkeğin yumurtalarının alınmış
olması, kızın ilişkide bulunulamayacak kadar küçük olması, cinsel ilişkide
bulunurken büyük tuvaletini yapması nikahı feshetme hakkı vermez; çünkü bunlar
nikahın amaçlarını ortadan kaldırmaz. Ancak aynı durumlar satım akdinde bulunsa
akdi bozma hakkı verir; çünkü bunların bulunması, [bu özelliğe sahip köle veya
cariyenin] maliyetini ortadan kaldırır.
614. Kişi, çift
cinsiyete sahip bir kimse ile evlenmekle birlikte nikah akdinden önce bu
kişinin erkek mi dişi mi olduğu açıkça belli olmak suretiyle karışıklık ortadan
kalksa [diğer eş nikahı feshetme hakkına sahip olur mu? Bu konuda İmam Şafi1'ye
ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
bu şahsın cinsiyeti ister kesin ister zannı bir alametle veya kendi haber
vermesiyle sabit olsun diğer eşin akdi bozma hakkı yoktur; çünkü bu kişi [şayet
bir erkek ise onda] fazladan bulunan delik veya [bir kadın ise fazladan bulunan]
çıkınh nikahın amaçlarını ortadan kaldırmaz.
İkinci görüş
İnsan tabiatı böyle bir
şeyden nefret edeceği için bu durumda diğer eş için akdi bozma hakkı vardır.
Cinsiyeti belirlenemeyen
çift cinsiyetli şahsın nikahı ise batıldır.
615. Kişi, [başkasına
ait bir cariye ile evlendiğinde] karısının ücretle çalıştırılmak üzere tutulmuş
olduğunu görse; Rafii ve Nevevi'nin Mütevelll'den naklettiğine göre karısının
çalışmasına engelolamaz. Bu durumda kadın nafaka alamaz. Bundan anlaşıldığına
göre kocanın nikahı feshetme hakkı yoktur ki itimad edilmesi gereken de budur.
Rafii ve Nevevi, Maverdi' den, kocanın durumu bilmeyerek evlenmesi halinde akdi
feshetme hakkına sahip olduğunu nakletmişlerdir. Bu hak, cariyeyi ücretle tutan
kimsenin gündüz vakti onun kocasıyla ilişkide bulunmasına razı olmasıyla
ortadan kalkmaz.
616. Rafifnin diyetler
bölümünde işaret ettiğine göre, kadının cinselorganı dar olup kiminle ilişkiye
girerse girsin bu ilişkide öndeki iki delik [idrar ve rahim boşluğu]
birleşiyorsa, bu kadın da organında et bulunan kadın gibi değerlendirilir. Buna
göre cinselorganının baş kısmı kadının cinsel organına giremeyecek kadar büyük
olan erkek de iktidarsız erkek gibi değerlendirilir. Gazzalı, diyetler
bölümünde bunu açık olarak belirtmiştir.
617. Haffaf garip bir
fikir ortaya atarak erkeğin cinsel organının kıllı olmasını da erkeğin
kusurları arasında saymıştır. Zerkeşi "o zaman buna kıyasla
cinselorganının giriş kısmı ilişkide bulunan erkeğin cinselorganını acıtacak
kadar sert olan kadının durumunu da kusur olarak kabul etmek gerekir"
demiştir.
Eşte Sonradan Meydana
Gelen Kusurun Nikaha Etkisi
Kocada sonradan bir
kusur meydana gelse kadın evliliği sona erdirme hakkına sahip olur.
Ancak zifaf sonrasında
erkekte meydana gelen iktidarsızlık bunun istisnasıdır.
Kadında bir kusur
meydana gelirse, İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre koca evliliği sona erdirme
hakkına sahip olur.
Sonradan meydana gelen
kusur sebebiyle veli için muhayyerlik hakkı söz konusu olmaz.
Akit esnasında erkeğin
cinselorganında kopukluk veya iktidarsızlık bulunması da böyledir.
Akde bitişik akıl
hastalığı sebebiyle velinin muhayyerliği olur. Daha doğru görüşe göre cüzzam ve
abraşlık da böyledir.
618. Akit sonrasında
kocada bir kusur meydana gelse, örneğin cinselorganı kopsa; zifaf öncesinde
kadın kesinlikle evliliği sona erdirme hakkına sahip olur. Zifaf sonrasında ise
mezhepte sahih olan görüşe göre bu hakka sahip olur. Çünkü tıpkı akde bitişik
olarak bu özrü bulunan erkekteki gibi burada da kadın için bir zarar söz konusu
olmuştur, üstelik erkeğin aksine kadın için nikahı feshetmekten başka bir
kurtuluş yolu da söz konusu değildir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamına,
kadının kocasının cinselorganını koparması da girer ki daha doğru görüş
böyledir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Müşteri, satın aldığı malda kusur meydana getirse, akdi
feshetme hakkına sahip olamaz. Burada da böyle olmalıydı!"
Buna şöyle cevap
verilir: Kadın burada kocasının cinsel organını koparmakla hakkını teslim
almamış olmaktadır. Bu, kiraladığı malda kusur meydana getiren kiracı gibidir.
Müşteri ise malda kusur
meydana getirdiğinde satın aldığı malı teslim almış olur.
619. Zifaftan sonra
erkekte iktidarsızlık meydana gelse kadın evliliği feshetme hakkına sahip
olamaz; çünkü nikahın amacı olan mehir ve çocuğa bakım hakkı sabit olmuş,
erkeğin ilişkide bulunma gücünün bulunduğu, kadının da
erkekte olan hakkına
ulaştığı anlaşılmıştır.
Şayet
"cinselorganın kopması da böyledir" denilecek olursa buna şöyle cevap
verilir: iktidarsızlığın aksine bu durumda erkeğin bir daha ilişkide
bulunmasından ümit kesilir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
Cinsel ilişki [kadının
değil] kocanın hakkıdır. Şu durum da bunu göstermektedir: Erkek kadınla
ilişkide bulunmaktan daima kaçınsa, kadın muhayyerlik hakkına sahip olmaz ve
erkek de ilişkide bulunmayı terk etmekle günaha girmiş olmaz. Bu, eşler
arasında adalete riayet etme kapsamına girmez. Koca eşleri nden bir kısmı ile
ilişkide bulunduğu halde bir kısmıyla bulunmayabilir. Alimlerin "kadın
ondaki hakkını almıştır" ifadesi ise kadının böyle bir hakkının
bulunduğunu gösteriyor.
Buna şöyle cevap
verilir: Bu, kadının cinsel ilişkiyi ümit ettiği sürece geçerlidir. Bu konuda
eşin duygusu yeterlidir. Kadın kocasının ilişkide bulunmasından ümidini
kestiğinde bir zarar söz konusu olduğundan alimler ona evliliği feshetme hakkı
tanımışlardır.
620. Zifaftan önce veya
sonra kadında bir kusur meydana gelse, [koca nikah akdini feshetme hakkına
sahip olur mu? Bu konuda imam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
imam ŞafiI'nin yeni
görüşüne göre, kocada kusur meydana geldiğinde kadının seçim hakkı olduğu gibi
kadında bir kusur meydana geldiğinde de koca akdi feshetme hakkına sahip olur.
İkinci görüş
İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne
göre ise kocanın böyle bir hakkı yoktur; çünkü kadının aksine koca, boşamak
suretiyle bu zarardan kurtulma hakkına sahiptir.
Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir: Koca boşadığında mehrin yarısını veya tamamını kadına vermek
suretiyle zarara uğramaktadır.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: "İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre cinsel ilişkiden sonra
kadının cinselorganında et veya kemik şeklinde bir engelin oluşması, görüş
ayrılığı açısından erkeğin cinsel organının kopması gibi değerlendirilirse bu
uzak bir ihtimalolmaz." Zahir olan da budur.
İbn Şühbe, Kadı
Hüseyin'in nafakalar konusunda bunu açık olarak ifade ettiğini belirtmiştir.
Not: Erkeğin cinselorganı kopsa kadın da bu duruma
razı olsa, daha sonra kadının cinselorganında ilişkiye engel bir et ya da kemik
meydana gelse koca için akdi feshetme hakkı olur mu yoksa kendisinde de engel
bulunduğundan feshetme hakkı olmaz mı?
Zerkeşi burada [her iki
ihtimal üzerinde] düşünmenin gerekli olduğunu söylemiştir. İkinci ihtimal daha
güçlüdür.
621. Gerek nesep yoluyla
gerekse cariyenin efendisi olma gibi başka bir yolla veli olan kişinin,
velayeti altındaki kadının eşinde sonradan meydana gelen kusur sebebiyle akdi
bozma hakkı yoktur; çünkü başlangıçtaki durumun aksine evliliğin devamında eşte
böyle bir kusurun meydana gelmesinin örfe göre veli açısından utanmayı
gerektirecek bir yönü söz konusu değildir. Bu yüzdendir ki bir kimse,
cariyesinin bir köle ile evlenmesine başlangıçta engel olabilse bile cariye
köle ile evli iken sonradan azat edilse ve evliliğinin bu şekilde devamına razı
olsa onu azat eden kişi bu evliliği bozduramaz.
622. Aynı şekilde akde
bitişik olarak erkeğin cinselorganı kopuk veya iktidarsız olduğunda kızın
velisi nikahı bozduramaz; çünkü bunun zararı yalnızca kıza dönük olup veli
bundan dolayı utanç içinde kalmaz.
"İktidarsızlık
ancak akitten sonra anlaşılır. Öyleyse yukarıdaki mesele nasıl
düşünülebilir?" diye sorulacak olursa buna şöyle cevap verilir: Bir erkek,
kız ile evlendikten sonra veli onun iktidarsız olduğunu anlasa, sonra erkek
karısını boşasa ve tekrar evlenmek istese burada iktidarsızlık anlaşılmış olur.
Şu söylenebilir: Bu, şu
açıdan itiraza açıktır: Daha doğru görüşe göre erkek bir nikahta iktidarsız
olduğu halde başka bir nikahta ilişkiye güç yetirebilecek durumda olabilir.
Buna "aslolan
iktidarsızlığın devamıdır" denilerek cevap verilir.
623. Evlenen kadın razı
olsa bile onun velisi, akit esnasında kocanın akıl hastası olması durumunda
akdi bozma hakkına sahip olur.
624. [Koca akit
esnasında cüzzamlı ve abraş olursa kızın velisi akdi bozabilir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
akit yapıldığı anda koca cüzzamlı ve abraş ise velinin bu durumlarda da akdi
bozma hakkı vardır; çünkü bu onun için utanılacak bir durum oldUğu gibi, bu
hastalıkların doğacak çocuklara bulaşmasından da korkulur.
İkinci görüş
Burada [veli için bir
zarar söz konusu olmayıp] yalnızca kadın için bir zarar söz konusu olduğundan
velinin akdi bozma hakkı yoktur.
625. Bir kusur sebebiyle
akdi bozma hakkına sahip olan kimse, kusur bulunduğunu zannederek akdi bozsa,
sonradan bunun bir kusur olmadığı ortaya çıksa, akdi bozma işlemi geçersiz hale
gelir.
Akdi Bozma Hakkının
Kullanılması Gereken Zaman
Akdi bozma muhayyerliği
derhal yerine getirilmesi gereken bir haktır.
626. Yukarıda belirtilen
kusurların sabit olması halinde akdi bozma hakkı derhal yerine getirilmesi
gereken bir haktır; çünkü bu kusur muhayyerliği olduğundan tıpkı satım akdinde
olduğu gibi anında kulanılması gerekir.
627. Bunun derhal yerine
getirilmesinin anlamı, akdi bozma talebi ve durumun mahkemeye götürülmesinin
derhal gerçekleştirilmesidir.
628. İktidarsızlık
durumunda süre tanınması bununla çelişmez; çünkü iktidarsızlık bu sürede kesin olarak
gerçekleşmiş olur.
629. Kişi, kusurun kesin
varlığından sonra akdi feshetmek için acele etmekle yükümlü tutulur. Kişi,
acele etmesi gerektiğini bilmediğini iddia etse, [satım akdinde] kusurlu malı
geri verme konusunda geçen hükme kıyasla burada da kişinin iddiası kabul
edilir; çünkü bu durum, insanların çoğunluğuna kapalı kalabilen konulardandır.
630. İki taraftan biri
"eşimde kusurun bulunduğunu öğrendim, ancak bu durumda akdi feshetme
hakkımın olduğunu bilmiyordum" dese, şayet böyle bir şeyi bilmemesi mümkün
ise yeminle birlikte sözü kabul edilir. Aksi takdirde kabul edilmez.
Feshedilen Evlilikte
Mehrin Durumu
Zifaf öncesinde
evliliğin feshedilmesi mehri düşürür.
Zifaf sonrasında
evliliğin feshedilmesi durumunda ise daha doğru görüşe göre akde bitişik olan
veya akit ile ilişki arasında meydana geldiği halde ilişkide bulunan kişinin
bilmediği bir kusur sebebiyle akit feshedilmişse emsal mehir gerekir.
Kusur, ilişkiden sonra
meydana gelmişse, akitte kararlaştırılan mehir ödenir.
Nikah akdi, zifaf
sonrasında irtidat sebebiyle fesholsa, akitte kararlaştırılan mehir ödenir.
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre koca akdi feshettikten sonra [o kadının kusursuz olduğunu
söylemek suretiyle] kendisini aldatan kişiden mehri geri alamaz.
631. Kadında veya kocada
akit esnasında veya sonradan meydana gelen bir kusur sebebiyle evliliğin koca
ya da kadın tarafından zifaf öncesinde feshedilmesi halinde mehir düşer. Bu
durumda kadına müt'a da verilmez. Çünkü kusur kocada ise akdi fesheden kadın olduğu
için bir şey alamaz. Kusur kadında ise fesh in sebebi kadında bulunduğu için
sanki akdi kadın feshetmiş gibi kabul edilir.
632. Akdin feshedilmesi
zifaftan sonra olursa, yani kusur ancak zifaftan sonra anlaşıldığı için böyle
olursa [ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
akit;
> Akde bitişik olan
bir kusur sebebiyle,
> Veya akit ile
cinsel ilişki arasında meydana gelen ve ilişkide bulunan kişinin bilmediği bir
kusur sebebiyle fesh edilmişse
[Bu iki durumda] emsal
mehir [mehr-i misiı] gerekir; çünkü erkek, kusurlu bulunan kadın ile ilişkide
bulunmuştur. Oysa o, akitte kararlaştırılan mehri kadının kusursuz olduğunu
düşünerek vermişti, onun düşündüğü şey ise gerçekleşmedi.
İlk durumda akitte sanki
bir mehir belirlenmemiş gibi kabul edilir.
İkinci durumda ise
mehirle aynı anda olan cinsel ilişki esnasında kusurun bulunması akit esnasında
bulunması gibi kabul edilir. Bu durumda da akit esnasında sanki mehir
belirlenmemiş gibi kabul edilir.
Ayrıca akdin
feshedilmesi, her birinin kendi hakkını aynen alması veya bu telef olduysa
bedelini almasını gerektirir. Koca hakkının aynısını yani akitte
kararlaştırılan mehri geri alır. Kadın da hakkının bedeli olan şeyi geri alır
ki bu da cinsel ilişki sebebiyle kaybolan hakkına karşılık aldığı emsal
mehirdir.
"Akitte zikredilen
mehir zikredilmemiş gibi olur" şeklindeki açıklamadan şu ifadenin geçersiz
olduğu anlaşılmaktadır: "Fesih akdi kökünden kaldırıyorsa kadına mutlak
olarak emsal mehir ödenmelidir. Fesih, yapıldığı andan itibaren akdi
kaldırıyorsa o zaman akitte kararlaştırılan mehrin ödenmesi gerekir."
Subki buna şöyle cevap
vermiştir:
Burada ve kira akdinde
fesih işleminin akdi en baştan veya fesih anından itibaren değil fesih sebebi
gerçekleştirdikten sonra ortadan kaldırdığı tercih edilir. Buna göre yukarıdaki
ayrım uygun olur. Nikah ve kira akdi aynı tarzda akitlerdir. Çünkü her ikisinde
de akde konu olan şey menfaatlerdir. Menfaatler ise ancak tam anlamıyla elde
edildiğinde kabzedilmiş sayılır. Satım akdi ise bundan farklıdır; çünkü satımda
kabz kesindir. Nikahta irtidat, süt emme ve kocanın fakirliği sebebiyle akdin
feshedilmesi ise kesin olarak bunların gerçekleştiği andan itibaren olur.
Hulu'da da böyledir.
Subki'nin yaptığı bu
ayrım çok ince olmakla birlikte önceki açıklama daha uygundur.
633. Kusur, ilişkiden
sonra meydana gelmişse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre kadına
akitle kararlaştırılan mehrin bütününü vermek gerekir; çünkü akdi feshetme
sebebi meydana gelmeden önce ilişkide bulunmakla bu mehir kesin gerekli
olmuştur, bu değişmez.
İkinci görüş
Tahric yoluyla ortaya
konan diğer bir görüşe göre ise cinsel ilişki sebebiyle mehir kesinleştiğinden
herhalükarda akitte kararlaştırılan mehri vermek gerekir.
Özetle söylemek
gerekirse; cinsel ilişkinin [mehir ödemek suretiyle] tazmin edilmesi gerektiği
konusunda bir görüş ayrılığı yoktur; çünkü bir nikah akdinde ilişkinin mutlaka
bir karşılığı olmalıdır. Burada görüş ayrılığı, akit esnasında kararlaştırılan
mehrin mi yoksa emsal mehrin mi ödenmesi gerektiğiyle ilgilidir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Bir kimse satın aldığı bir cariye ile ilişkide bulunduktan
sonra ondaki bir kusur sebebiyle cariyeyi geri verse, ilişkide bulunmasına
karşılık bir tazminat ödemez. Oysa bu durumla yukarıdaki durum kusur sebebiyle
akdin feshedilmesi noktasında ortaktır."
Buna şöyle cevap
verilir: Nikah akdinde cinsel ilişki akdin amacını teşkil ettiğinden bunun
herhalükarda sağlanması gerekir. [Bir köle] satımında ise cinsel ilişki satım
akdinin asıl amacını teşkiş etmez, akit malın kendisi için yapılır. İlişki ise
mülkten elde edilen bir menfaat olup [satım bedeli içinde] buna karşılık ödenen
bir şey yoktur.
Not: 1. Nikahın, ilişkiye bitişik bir özür
sebebiyle feshedilmesi, sonraki bir alimin belirttiğine göre, ilişkiden önce
meydana gelen özür sebebiyle feshedilmesi gibi olup akitte kararlaştırılan
mehir değil emsal mehir ödenmesi gerekir.
2. Zifaf sonrasında
evliliği feshedilen bir kadın ister hamile olsun ister olmasın iddet süresince
nafaka almaya hak kazanamaz; çünkü nikahın etkisi fesihle ortadan kalkmıştır.
Bu kadın, [iddet
süresince koca evinde] hakkına sahiptir; çünkü o, kocanın spermini [yani ondan
doğması muhtemelolan çocuğu] korumak maksadıyla sahih bir nikahtan ötürü iddet
beklemektedir.
634. Nikah, zifaf
sonrasında kocanın veya karısının irtidat etmesi sebebiyle fesholmuş olsa, yani
iddet içinde her ikisi de Müslümanlıkta birleşmemiş olsa, kadına akit esnasında
kararlaştırılan mehrin verilmesi gerekir; çünkü irtidat öncesinde cinsel
ilişkinin gerçekleşmesi mehri kesinleştirmiştir. İrtidad[ın hükmü], daha önce
olan bir şeyi etkilemez.
635. Veli veya kadın,
kocayı özür bulunmadığı konusunda aldatmış olsa, nikahı fesheden koca, fesihten
sonra ödemek durumunda kaldığı mehri [kendisini aldatan kişiden geri alabilir
mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii' nin yeni görüşüne
göre alamaz; çünkü koca, akitte karşılığı belirlenmiş olan cinsel ilişki
menfaatini elde etmiştir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre akde bitişik olan kusur kocaya söylenmeyip aldatıldığı için koca
ödediği mehri geri alabilir.
Bu görüş "bu
durumda koca hem bedel hem de bedele karşılık olan şeyi aynı anda elde etmiş
olmaktadır, oysa bunu yapamaz" denilerek reddedilmiştir.
636. Akitten sonra
gerçekleşen kusura gelince, akit bu sebeple feshedildiğinde, ortada bir
kandırma olmadığından, koca ödediği mehri kesin olarak alamaz.
Et-Tetimme adlı eserde
kadının aldatması, "kusurundan hiç bahsetmemesi veliye de kendisini
isteyen erkeğin bundan haberi varmış gibi göstermesi" şeklinde
örneklendirilmiştir.
Ebu'l-Ferec ez-Zaz ise
bunu şöyle örneklendirmiştir: "Kadın [velisi olmadan] kendi başına evlenir
ve bir hakim de bu nika.hın sahih olduğuna hükmeder."
Bu örneklendirmelerin
hepsi de dOğrudur.
Koca onaylarsa akitte
kararlaştırılan mehri ödemesi gerekir, bu durumda kendisini aldatan kimseden
kesinlikle herhangi bir şey alamaz.
Fesih İşlemi İçin
Mahkemeye Başvurulması
Cinsel iktidarsızlık
sebebiyle nikahın feshi için hakime başvurulması şarttır.
Daha doğru görüşe göre
diğer kusurlarda da böyledir.
637. Cinsel
iktidarsızlık kusuru sebebiyle nikahın feshedilmesinde davayı hakime götürmenin
şart olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Böylelikle hakim, iktidarsızlığın sabit
olmasından sonra birazdan gelecek olan işleri yapar.
638. [Diğer kusurlar
için de hakime başvurmak gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
diğer kusurlarda da hakime başvurulması gerekir; çünkü bu konular [farklı
görüşlerin söz konusu olduğu] ictihada açık meselelerden olup bu açıdan,
"kocanın fakir olması sebebiyle nikahın feshi" meselesine
benzemiştir.
İkinci görüş
Hakime başvurulması şart
olmayıp eşlerden her biri, tıpkı kusurlu malın geri verilmesinde olduğu gibi
tek başına nikahı feshedebilir.
Not: Nevevi'nin sözünden şu sonuç çıkar:
"Nikahı feshetmenin caiz olduğu bir özür sebebiyle taraflar nikahın feshi
konusunda karşılıklı olarak anlaşsalar [mahkemeye başvurmadıkçal bu fesih
geçerli olmaz." Bu, el-Muharrer'de açık olarak ifade edilmiştir.
Cinsel İktidarsızlık
Kusuru
Kocanın iktidarsızlığı
ya kendisinin ikran veya ikrarda bulunduğuna dair şahitlik ile sabit olur. Daha
doğru görüşe göre kocanın yeminden kaçınmasından sonra kadının yeminiyle de
sabit olur.
İktidarsızlık sabit
olunca hakim, kadının talebiyle kocaya bir yıllık süre tanır. Bir yıllık süre
dolunca kadın hakime müracaat eder. Koca "onunla ilişkide bulundum"
derse yemin eder.
Yeminden kaçınırsa
kadına yemin ettirilir. Kadın yemin ederse veya koca [ilişkide bulunmadığını]
ikrar ederse kadın kendi başına nikahı feshedebilir. Bir görüşe göre hakimin
izin vermesine veya feshine ihtiyaç duyulur.
[Bir yıllık süre içinde]
kadın kocasını terk eder veya hasta olur yahut hapsedilirse bu süre hesaba
katılmaz. Bir yıllık süre dolduktan sonra kadın [kocanın iktidarsızlığına] razı
olursa hakkı ortadan kalkmış olur. Doğru görüşe göre kadın kocaya süre
tanıdığında da böyledir.
639. Kocanın
iktidarsızlığı;
> Tıpkı diğer
haklarda olduğu gibi hakim nezdinde ikrar etmesiyle sabit olur.
> Veya onun bunu
ikrar ettiğine dair hakim nezdinde getirilecek delille de sabit olur.
Kocanın
iktidarsızlığının şahitle sabit olması düşünülemez; çünkü bu, şahitlerin
muttali olabileceği bir şey değildir.
Bundan anlaşıldığına
göre küçük çocuk ve akıl hastasının karısı, kocasının iktidarsız olduğunu iddia
etse, bu kocaların sözlü ifadeleri muteber olmadığından kadının iddiası
dinlenmez .
> Kocanın
iktidarsızlığı, onun bunu inkar etmesi ve buna dair yemin etmekten kaçınması
sonrasında kadının yemin etmesiyle [sabit olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş: Daha
doğru görüşe göre sabit olur. Kadının buna dair yemin etmesinin caiz olma
sebebi, onun bu durumu karinelerle ve bizzat tecrübe ile bilmesinin mümkün
olmasıdır. Nitekim bir karine bulunması halinde "kocam yazdığı yazı ile
beni boşamayı kastetti" şeklinde yemin etmesi de caizdir. Buna dair şahit
getirmesi ise böyle değildir; çünkü şahitler bu konuda kadının bildiği şeyi
bilemezler.
İkinci görüş: Koca yemin
etmekten kaçındığında kadına yemin ettirilmez, kocanın kaçınmasına dayanılarak
hüküm verilir.
640. Kocanın iktidarsız
olduğu sabit olunca hakim ona bir yıl süre verir.
Nitekim İmam Şafiı,
Beyhaki ve başkalarının rivayet ettiğine göre Hz. Ömer böyle
yapmıştır.(Beyhaki, Nikah, 7, 226; Musannefu İbn Ebı Şeybe, Nikah, 3, 331)
En-Nihaye'de şöyle
denilmiştir: "Müslümanlar, bu konuda Hz.
Ömer'in verdiği hükmü
bir genel kuralolarak benimseyip ona tabi olma konusunda icma etmişlerdir.
"
Bunun aklı gerekçesi
şudur: Bir yıl içinde dört mevsim bulunmaktadır. Cinsel ilişkide bulunamamak
sıcaklıktan ise kışın, soğukluktan ise yazın, kuruluktan ise ilkbaharda,
rutubetten ise sonbaharda ortadan lakmış olur. Bir yıl geçtiği halde cinsel
ilişki gerçekleşmediğinde bunun yaratılıştan gelen bir acziyet olduğunu anlamı
ş oluruz.
Not: Bir yıl, iktidarsızlığın sabit olmasıyla
değil hakimin süre vermesiyle başlar; çünkü bu konu tartışmaya açıktır. İla
süresi ise böyle değildir; çünkü onun yemin etme anından başladığı konusunda
nass bulunmaktadır.
Sene, hilallerle
hesaplanır. Senenin başlangıcı ay ortasında olmuşsa on üçüncü ay içinden otuz
güne tamamlayacak kadar sürenin geçmesi beklenir.
Nevevi'nin ve
diğerlerinin bir yıl süre tanınmasına ilişkin sözlerinin zahirinden şöyle bir
anlam çıkmaktadır: "Bu konuda hür, köle, Müslüman ve gayrimüslim arasında
fark olmadığı yine kocanın "ben kendimi sınadım, ben iktidarsızım bana bir
yıllık süre vermeyin" demesi ile demesi arasında fark yoktur." Bu
hüküm doğrudur; çünkü bu mesele, tıpkı kadının adet görmesi veya süt emzirme
gibi insanın biyolojik yapısına ilişkin bir hükümdür. Alimler bu konuda sürenin
bir yılolduğu konusunda ihtilaf etmezler.
641. Bir yıllık süre,
kadının talep etmesi halinde verilir; çünkü hak ona aittir. Hükmün
ayrıntılarını bilmese bile kadının "ben şeriat gereğince hakkımı
istiyorum" demesi yeterlidir. Kadın sessiz kalırsa süre verilmez. Ancak
hakim, onun sessiz kalmasının hükmü bilmemekten, korkudan veya gafletten
olduğunu anlarsa bu konuda onu uyarmasında bir sakınca yoktur.
Not: Nevevi'nin "kadının talebi ile"
ifadesinden, kadın ister aklı başında ister akıl hastası olsun velisinin onun
yerini alamayacağı anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur.
el-Hisal adlı eserin
yazarının belirttiğine göre cinselorganı ilişkiye elverişli olmayan kadın ve
cariye kocasının iktidarsızlığını gerekçe göstererek dava açamaz; çünkü bu dava
Cürcani'nin belirttiğine göre onun nikahının batıl olmasını gerektirir. Zira
iktidarsız koca zinaya düşmekten korkmaz. Kadın, iktidarsızlığın akde bitişik
olduğunu iddia ettiğinde bu hüküm zahirdir. Aksi takdirde belirtilen durum
bulunmayacağından kadının davası dinlenir.
642. Kocaya verilen bir
yıl dolduğu halde koca ilişkide bulunmamışsa ve bu esnada kadın da kocasının
yanından ayrılmamışsa kadın, davayı ikinci defa hakime götürür. Meseleyi hakime
götürmeden kendiliğinden nikahı feshedemez; çünkü bu konu dava, ikrar, inkar ve
yemine dayalı olduğundan hakimin görüş ve ictihadını gerektirir.
Not: Alimlerin sözünden dolaylı olarak hatta
açıkça anlaşıldığına göre bir yıl geçtikten sonra kadının ikinci defa durumu
mahkemeye götürmesi derhal yapılmalıdır. Maverdi ve Ruyani muhalefet etmiş
olmakla birlikte Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiğine göre itimad
edilmesi gereken görüş budur.
643. Koca "ben [bu bir
yıllık süre içinde karımla] ilişkide bulundum" dese, kadının talep etmesi
halinde ilişkide bulunduğuna dair yemin eder. Normalde kocanın ilişkide
bulunmamış olması asılolmakla birlikte bu durumda yeminle birlikte kocanın sözü
kabul edilir; çünkü ilişkinin gerçekleştiğine dair delil getirmek zordur.
Aslolan kocanın [kusurdan] salim olması ve nikahın devamıdır.
644. Yukarıdaki hükümler
dul bir kadınla evlenmiş kocaya ilişkindir. Şayet kadın bakire ise, dört kadın
onun bakire oldUğuna şahitlik ettiği takdirde kadının ["kocam benimle
ilişkide bulunmadı" şeklindeki] sözü kabul edilir; çünkü görünürdeki durum
onu desteklemektedir.
Kadına bu konuda yemin
ettirilir mi ettirilmez mi? Buna dair mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.
Eş-Şerhu' s-sağır' de yemin ettirileceği görüşü kabul edilmiştir. İsnevi ve
başkalarının da belirttiği üzere tercihe şayan olan da budur. Ezrai ve
başkaları bunu İmam Şafii' nin sözü olarak da aktarmışlardır. İbnü'r-Rif'a buna
dayalı olarak şöyle demiştir: "Koca yemin etmesini talep etmedikçe İmam
Şafii' nin ifadesinin zahirinden kadına yemin ettirilmeyeceği anlaşılmaktadır.
" İbnü'l-Mukrı ise İkinci görüşü tercih etmiştir.
645. Koca, kadınların
şahitlik etmesinden sonra "ben onunla ilişkide bulundum ancak fazla ileri
gitmedim, daha sonra onun bekareti geri döndü" diye iddiada bulunarak
kadından bu konuda yemin etmesini istese, kadına "kocam benimle ilişkide
bulunmadı" diye yemin ettirilir.
Not: Nevevi'nin
"cinsel ilişkinin gerçekleştiği konusunda kocanın sözü kabul edilir"
şeklindeki ifadesi şu kuraldan istisna edilen üç meseleden birini teşkil eder:
"İki eş, cinsel ilişkinin gerçekleştiği konusunda ihtilaf ettiğinde,
aslolan esas alınarak cinsel ilişkinin gerçekleşmedi ği ni iddia eden eşin sözü
kabul edilir."
İkinci istisna ise ila
yapan kocadır. O, yukarıda belirtilen hükümlerin çoğu bakımından iktidarsız
koca ile aynı hükme tabidir.
İktidarsız koca veya
karısına ila yapan koca, her iki tarafın ilişkiye dair yemin etmesinden sonra
ilişkide bulunmadan önce karısını boşasa, bunlar karısına dönemez; çünkü
kocanın dönüş yapmasını ortadan kaldırmak üzere cinsel ilişkinin
gerçekleştiğini reddetme konusunda kadının sözü kabul edilir. İktidarsız
kocanın sözü, kendisinde iktidarsızlığın bulunduğunu reddetme konusunda, ila
yapan kocanın sözü de, ya karısını boşaması ya da ona rücu etmesinin talep
edilmesini ortadan kaldırmak üzere kabul edilse bile hüküm böyledir; çünkü bir
şahsın sözünün, kendisine yönelik bir talebi savuşturmak bakımından tasdik
edilmesi başkası üzerinde bir hak tesis etmek için de kabul edilmesini
gerektirmez; zira yemin zayıf bir delildir.
Alimler iki meseleyi
buna benzetmişlerdir:
a. Kendisine emanet mal
bırakılan kişi, "mal telef oldu" dediğinde onun sözünü kabul etsek,
sonra malın aslında başkasına ait olduğu ortaya çıksa ve mal sahibi malının
bedelini, emanet alan kimseye tazmin ettirse, şayet emanet bırakan kişi malın
telef olmadığına dair yemin etmişse, emanet alan kişi yaptığı ödemeyi ondan
geri alamaz.
Burada emanet alan
kişinin ["vallahi mal telef oldu" şeklindeki] yemini, onun malı
emanet bırakana tazmin etmesini sağlasa bile bu yemin, yaptığı ödemeyi emanet
bırakandan geri alma hakkını vermez.
b. İki kişinin
zilyedliğinde bulunan bir ev hakkında zilyedlerden biri evin tümünün kendisine
ait olduğunu iddia ederken diğeri "bu ev aramızda yarı yarıya ortak"
diye iddiada bulunsa, yeminle birlikte bu şahsın sözü kabul edilir. Evin
tümünün kendisine ait olduğunu iddia eden kişi kendi payını üçüncü bir şahsa
satsa, diğer şahıs bu payı şuf'a yoluyla alamaz; çünkü onun yaptığı yemin,
elindekinin ondan alınmasını engellemiş olup onun lehine yeni bir hak tesis
etmez.
Üçüncü istisna ise
şudur: Boşanmış olan bir kadın, mehrini tam alabilmek amacıyla boşama öncesinde
cinsel ilişkinin gerçekleştiğini iddia ettiği halde koca inkar etse, kadın
zahir itibarıyla kocanın nesebine bağlanabilecek bir süre içinde doğum yapsa,
koca çocuğun ne se bini reddetmedikçe yeminle birlikte kadının sözü kabul
edilir; çünkü onun sözü, çocuğun doğmasıyla güçlenmiştir. Rafiı ve Nevevi Eş-Şerhu'l-kebir
ve er-Ravda' da imamlardan bu şekilde nakletmiş ve onaylamışlardır.
Rafii ve Nevevi'nin
istisnaları yalnızca bu üçüyle sınırlandırmalarına yönelik birkaç mesele itiraz
konusu olmuştur [ve istisnalar arasına bunlar da eklenmiştir:]
1. Kadın, [nikah akdi
esnasında kendisinde] bulunması şart koşulan bakireliğin cinsel ilişki
sonucunda ortadan kalktığını iddia etse, nikahın feshini ortadan kaldırmak
amacıyla yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir.
2. Üç kere boşanmış olan
kadın, ikinci evlendiği kocanın kendisiyle ilişkide bulunup ayrıldığını ve
iddet süresinin de dolduğunu iddia ettiği halde ikinci koca ilişkide
bulunduğunu inkar etse, kadının sözü yeminle birlikte ilk kocaya helal olması
açısından kabul edilir, ikinci kocaya mehri tazmin ettirmesi açısından kabul
edilmez; çünkü iddetin dolduğu konusunda kadının beyanına güvenilir. Ayrıca
ilişkinin gerçekleştiğine dair şahit getirmek mümkün değildir.
3. Temizlik döneminde
bulunan kadına kocası "sen sünnete uygun olarak boşsun!" dedikten sonra
bu boşamayı derhalortadan kaldırmak üzere "bu temizlik içinde karısıyla
ilişkide bulunduğunu" iddia ettiği halde karısı bunu yalanlasa, yeminle
birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü nikahın devamı asıldır.
4. Koca, "ilişkide
bulunmazsam boşsun" diyerek boşamayı ilişkiye bağlasa, karı-koca bu konuda
ihtilaf etseler, belirtilen gerekçeye binaen kocanın sözü kabul edilir. Kadı
Hüseyin, fetvalarında şu meselede aynı cevabı vermiştir: Koca, karısına
"sana nafaka vermezsem boşsun" dese, daha sonra nafaka verdiğini
iddia etse, boşamanın gerçekleşmemesi açısından yeminle birlikte kocanın sözü
kabul edilir, ancak bu nafakanın düşmesi konusunda kabul edilmez. İbnü'-Salah
ise fetvalarında "zahir olan, boşamanın gerçekleşmesidir" demiştir.
646. Koca, [ilişkide
bulunduğuna dair] yemin etmekten kaçınırsa kadın, kocasının kendisiyle ilişkide
bulunmadığına dair yemin eder. Şayet buna dair yemin ederse veya koca bunu
ikrar ederse [kadın kendi başına nikah akdini feshedebilir mi? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Kadın kendi başına nikah
akdini feshedebilir. Bu, satılan malda kusur bulan kişinin [mahkemeye
başvurmaksızın] satımı kendi başına feshedebilmesi gibidir.
Ancak
Eş-Şerhu'l-kebir'de "daha doğru" olarak belirtilen görüşe göre kadın
bunu, hakimin "kocanın iktidarsızlığı sabit oldu / senin için fesih hakkı
sabit oldu, tercihte bulunabilirsin!" demesinden sonra yapabilir. Hakimin
"tercihte bulunabilirsin" sözü hakkında Ezrai ve başkale;ı.n şöyle
demiştir: "Bu şart olmayıp bununla kastedilen, hakimin kadına fesih
vaktinin geldiğini bildirmesidir. Nitekim kadın acele eder de hakimin bu sözü
söylemesinden önce nikah akdini feshederse onun bu feshi geçerli olur."
Nitekim Rafii'nin eş-Şerhu's-sağir'de [hakimin bunu söylemesi gerektiği
şeklindeki] ifadeyi zikretmemesi de bunu göstermektedir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
bu durumda hakimin feshe izin vermesine veya hakimin kendisinin feshetmesine
ihtiyaç vardır; çünkü bu, farklı ictihadların söz konusu olduğu bir mesele olduğundan
ya hakim bunu bizzat gerçekleştirir veya izin verir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
Rafii ve Nevevi, kocanın
nafakayı ödeyememesi meselesinde bu görüşü sahih kabul etmişlerdir. Bu meselede
de öyle olmalıydı.
Buna şöyle cevap
verilir:
Kocanın iktidarsızlığı
sebebiyle evliliği feshetmek tek bir haslet olup kadının bunu derhal yerine
getirmesi gerekir. Hakimin kocaya süre tanıması ve kocanın iktidarsızlığının bu
süre sonunda sabit olması şeklindeki hüküm, ancak nikahın derhal feshini gerektirecek
sebebin varlığı kesin olarak sabit olsun diye konulmuştur. Sebep
gerçekleştiğinde, derhal gerçekleştirme işi vaktinin dışına çıkmasın diye kadın
feshi kendi başına gerçekleştirebilmektedir.
Kocanın nafaka
ödeyememesi durumu bundan farklıdır; çünkü o mesel ed e kadının nikahı feshetme
hakkı geniş zamanda kullanılabilecek bir haktır. Bu yüzdendir ki kadın,
kocasının fakirliğine razı olsa bile [feshetme hakkı ortadan kalkmış olmaz],
daha sonra nikahı feshedebilir.
647. Kadın, [kocaya
tanınan bir yıllık] sürede istihaza olarak kocasından uzak dursa veya
hastalansa yahut hapsedilse, bu olayların gerçekleştiği yıl hesaba katılmaz;
çünkü bu durumda ilişkinin gerçekleşmemesi [kocaya değil] kadına bağlanır, yeni
bir yıl beklenmesi gerekir.
648. Kadın, senenin bir
bölümünde bu tür durumlarla karşı karşıya kalsa; Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: "Kıyasa göre yeni bir sene beklenmesi veya diğer seneden bu
[engelin gerçekleştiği] mevsimin beklenmesi gerekir. "
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Bu durumda da yıla yeniden başlamak gerekir; çünkü bu
süre, bir başka yıl içinde bulunmaktadır."
Buna şöyle cevap
verilir: "Burada kastedilen şudur: Yeniden sürenin başlamasının aksine
gelecek yıl içinde bundan başka bir mevsimde bu durumun ortadan kalkması imkan
dahilindedir."
649. Kadının gördüğü
adetler de bir yıllık süre içinde hesaplanır; çünkü normalde bir yıllık süre
içinde kadın mutlaka adet görür.
Not: Nevevi'nin, [cinsel ilişkiye engelolabilecek
özürler içinden] yalnızca kadına özgü olanları zikretmesinden şu sonuç
çıkmaktadır: "Kocanın hapsedilmesi veya hasta olması, sürenin hesap
edilmesine engel değildir." Bu doğrudur. Nitekim Rafii EşŞerhu'l-kebir'de
İbnü'l-Kattan'dan bu görüşü aktarmış, Nevevi ise er-Ravda'da bunu zikretmemiştir.
Sonrakilerden birinin
fıkhı çıkarımına göre kadının yolculuğa çıkması hapsedilmesi gibi, loğusa
olması da adet görmesi gibidir.
Kocanın yolculuğa
çıkması da onun hapsedilmesi gibidir.
Koca, karısının
kendisiyle ilişkiye girmekten kaçındığını iddia etse yeminle birlikte kocanın
sözü kabul edilir. Daha sonra hakim başka bir süre tanıyarak kadını da
güvenilir kimseler yanında iskan eder ve onların bu konudaki sözlerini esas
alır.
650. Sürenin tümü
geçtikten sonra kadın kocasıyla birlikte kalmaya razı olsa, diğer kusurlarda
olduğu gibi burada da nikahı feshetme hakkı ortadan kalkmış olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Kocanın karısına yaklaşmamaya yemin etmesi veya kocanın
nafakayı ödeyemeyecek durumda olması halinde kadın bu duruma razı olsa bile sonradan
nikahı feshedebilir. Yine kiralanan evin yıkılması durumunda kiracı buna razı
olsa bile sonradan akdi feshedebilir.
Burada da böyle
olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir:
Bu durumlarda zarar
sürekli yenilenmektedir. İktidarsızlık ise tek bir kusur olup bir kere
gerçekleştiğinde ortadan kalkması beklenmez.
Not: Nevevi'nin "sürenin dolmasından
sonra" sözü, [el-Muharrer'de bulunmayıp] kendi eklediği bir ifadedir. Bu
ifadeyle o, kadının süre devam ederken veya henüz süre verilmeden önce evliliğe
razı olmasını dışarıda bırakmıştır, zira bu durumda kadının evliliği feshetme
hakkı ortadan kalkmaz, süre dolduktan sonra feshedebilir. Çünkü o, hakkı sabit
olmadan önce hakkını düşürmeye razı olduğundan hakkı düşmemiştir. Bu, [şuf'aya
konu olan malın] satılmasından önce şuf'a hakkından vazgeçmeye benzer.
Kadın kocasının
iktidarsızlığına razı olduktan sonra koca karısını ric'ı olarak boşayıp daha
sonra karısını tekrar nikahına alsa, kadının nikahı feshetme hakkı geri gelmez;
çünkü bu aynı nikah tır. Ancak kadın kocasından bain olarak ayrıldıktan sonra
yeniden akit yapsalar, kadının nikahı feshetme talebi ortadan kakmaz; çünkü bu,
diğerinden farklı bir nikahtır.
651. Koca için verilen
süreden sonra kadın kocaya ek olarak -mesela bir ay gibi- bir süre daha verse
[kadının nikahı feshetme hakkı ortadan kalkmış olur mu? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre
kadının hakkı düşer; çünkü bu, derhal kullanılması gereken bir haktır.
Ek süre tanımak bu hakkı
düşürür.
İkinci görüş
Kadın ek süre vermekle
bir iyilikte bulunduğundan hakkı düşmez. Kadın açısından bu süre bağlayıcı
değildir, dilediği zaman nikahı feshedebilir.
B. ŞARTA VEYA
BEKLENTİYE AYKIRI OLMAK
Nevevi daha sonra [nikah
akdinde muhayyerliğin] ikinci sebebini ele almaya başlamıştır ki bu da iki
kısımdır:
a. Şarta uygun olmamak,
b. [Karşı taraf
hakkındaki] beklentinin doğru çıkmaması.
Nevevi önce bunların
birincisini ele almıştır.
1. Şarta Uygun Olmamak
Bir kimse evlenirken
kadının Müslüman olmasını şart koşsa veya eşlerden birinde nesep, hürriyet
yahut bu ikisi dışında başka şart ileri sürülse, daha sonra [evlenilen kişinin]
şarta uygun olmadığı anlaşılsa; İmam Şafii'nin daha güçlü görüşüne göre nikah
sahih olur. Eşin, şart koşulandan daha iyi olduğu görülürse muhayyerlik söz
konusu olmaz. Şart koşulandan daha düşük olduğu görülürse kadın için
muhayyerlik söz konusu olur. Daha doğru görüşe göre koca için de muhayyerlik
söz konusu olur.
652. Bir kimse bir
kadınla evlenirken
> Akitte Müslümanlık
şart koşulsa,
> Veya karı-kocadan
birinde;
a. Nesep, hürriyet veya
bu ikisi dışında, yokluğu akdin sıhhatini zedelemeyecek olan bekaret ve gençlik
gibi kemal sıfatlar,
b. Veya bunların zıddı
gibi noksanlık ifade eden sıfatlar,
c. Yahut
"uzunluk", "beyazlık", "esmerlik" gibi kemal ya
da noksanlık ifade etmeyen sıfatlar şart koşulsa,
Şart yerine gelmediğinde
[ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
nikah akdi sahih olur; çünkü satım akdi fasit şartlardan etkilendiği halde onda
bile şartın bulunmaması satımı ifsad etmediğine göre nikahı hiç etmez.
İkinci görüş
Akit batıl olur; çünkü
[böyle bir şart koşma durumunda] nikah akdi [karşı tarafta aranan] sıfata
dayandırılmıştır. Bu şartların değiştirilmesi, satım akdinde bir mal yerine
başkasının konması gibidir.
Not: Bilindiği üzere;
a. "Bir cariye ile
evlenen kocanın hür olması şart koşulduğu halde onun köle çıkması durumunda
efendinin akdi bozma hakkının var olup olmadığı" konusundaki görüş
ayrılığı, efendinin kölesine evlenme konusunda izin vermesi durumuna özgüdür.
Aksi takdirde izin bulunmadığından nikah kesinlikle sahih olmaz.
b. "Koca, karısının
hür olmasını şart koştuğu halde kadının cariye olduğunun ortaya çıkması
durumunda nikahı feshetme hakkının bulunup bulunmadığı" konusundaki görüş
ayrılığı, cariye efendisinin izniyle evlendirildiğinde ve koca da cariye ile
evlenmesi helal olan bir kişi olduğunda söz konusu olur. Aksi takdirde evlilik
kesin olarak sahih olmaz.
Nevevi "daha güçlü
görüşe göre nikahın sıhhat şartları bulunduğunda nikah sahih olur" demiş
olsa, bu durum anlaşılacaktı.
Nevevi'nin sözünden
"akitte Müslümanlığın şart koşulması düşünülemez" gibi bir anlam
çıksa da bu kastedilmemiştir, aksine kitabı kadının evliliğinde bu
düşünülebilir.
Şart akitten önce
bulunduğunda ise bu şart, akdin feshedilebilmesi konusunda dikkate alınmaz.
653. [Bir önceki
maddede] akdin sahih olduğunu kabul ettiğimizde [iki durum söz konusu olur:]
Birinci durum
Belirli bir nitelikte
olması şart koşulan kişinin şart koşulandan daha iyi durumda olduğu anlaşılsa,
örneğin kadının kitabi veya cariye yahut dulolması şart koşulduğu halde kadın
ilk durumda Müslüman, ikinci durumda hür, üçüncü durumda bakire oldUğU anlaşılsa
veya kocanın köle olması şart koşulduğu halde hür olduğu ortaya çıksa, bu
durumda akdi bozma hakkı yoktur; çünkü kişi, şart koşulandan daha iyi
durumdadır.
İkinci durum
Kişinin, şart koşulandan
daha düşük olduğu ortaya çıksa; örneğin hür olması şart koşulan kadın cariye
çıksa veya kocanın hür olması şart koşulduğu halde köle olduğu ortaya çıksa;
a. Bu durumda, şart
yerine gelmediğinden kadının nikahı feshetme hakkı vardır. Kadın razı olsa bile
şayet şartın gerçekleşmemesi neseple ilgili olursa, denklik
gerçekleşmeyeceğinden velilerin akdi bozma hakları vardır.
Not: Nevevi'nin, ifadeyi herhangi bir kayıt
koymadan zikretmesinden çıkan sonuca göre "kocanın nesebi şart koşulduğu
gibi olmadığında kadın için mutlak olarak akdi feshetme hakkı vardır." Subki
bunu esas almıştır. Bulkini şöyle demiştir: "İmam Şafii, kocanın ne se
bine ilişkin şartın gerçekleşmemesi halinde bu görüşü tercih etmiştir. Kadının
nesebine ilişkin şart gerçekleşmediğinde de durum böyledir. Ancak er-Ravda,
eş-Şerhu'ssağır'de daha güçlü olarak belirtilen ve Eş-Şerhu'l-kebir'deki
ifadeden çıkan sonuca göre -ki itimad edilmesi gereken de budur- koca neseb
açısından kadına denk ise veya onun üzerinde ise, koca şart koşulandan daha
düşük durumda olsa bile kadının akdi bozma hakkı yoktur. el-Envar'da bu görüş
esas alınmıştır. O eserde "iffet" de nesep gibi kabul edilmiştir.
Hürriyet de böyledir.
b. [Kadın hakkında şart
koşulan şey kadında bulunmadığında koca nikahı feshedebilir mi?
Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır: ]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kocanın da akdi bozma hakkı vardır. Yani -tıpkı kocanın nesebi konusundaki
görüş ayrılığında olduğu gibi- kadının nesebi kocadan daha üstün veya denk
değilse koca da, aldanma sebebiyle akdi feshedebilir.
Rafii, bunun nikaha
ilişkin kusurlar gibi olduğuna dair görüş belirtmişse de Beğavl'nin belirttiği
üzere eşlerden her biri, hakim hükmü olmasa bile nikahı feshedebilir.
İkinci görüş
Koca, karısını boşamak
suretiyle nikahı ortadan kaldırabileceği için onun feshetme hakkı yoktur.
Not: Nevevi'nin sözünden şu sonuç çıkmaktadır:
"İlk meselede koca köle olsa onun nikahı feshetme hakkı olur."
Beğavı'nin sahih kabul
ettiği, İbnü'l-Mukrl'nin de esas aldığı mutemed görüşe göre bu durumda her iki
eş birbirine denk olduğundan nikahı feshetme hakkı yoktur.
Nevevi'nin sözünden şu
sonuç da çıkmaktadır: "İkinci durumda kadın cariye olsa, muhayyerlik söz
konusu olur." İbnü'l-Mukrı bu görüşü de benimsemiştir ve mutemed olan
görüş de budur; çünkü burada aldatma vardır. el-Envar adlı eserde ise kadının
hür olmasının şart koşulması meselesinde olduğu gibi burada da muhayyerlik söz
konusu olmaz. Zerkeşi bunun tercihe şayan görüş olduğunu söylemiştir. İlk
görüşe göre, diğer kusurlardakinin aksine burada dıriyenin kendisi değil
efendisi için muhayyerlik söz konusu olur; çünkü efendi cariyesini kusurlu bir
kimseyle evlenmeye zorlayamaz ama köleyle evlenmeye zorlayabilir.
2. Beklentinin Doğru
Çıkmaması
Nevevi, daha sonra
istisna edilenler hariç muhayyerliğin söz konusu olmadığı, "beklentinin
doğru çıkmaması" konusunu ele alarak şöyle demiştir:
Kişi, [evlenmek
istediği] kadının Müslüman veya hür olduğunu zannederek evlendiği halde kadının
kitabı veya dıriye olduğu ortaya çıksa, bu kadın kocanın evlenmesi helal olan
kimselerden ise daha güçlü görüşe göre kocanın [akdi bozmayı] seçme hakkı
yoktur.
Kadın, kendisine denk
olduğunu zannettiği birisiyle evlendirmesi için [velisine] izin verse [ve
velisi de onu evlendirse], kocanın fasık olduğu veya nesebinin ya da mesleğinin
düşük olduğu ortaya çıksa kadının [akdi bozmayı] seçme hakkı yoktur.
Ben [Nevevi] derim ki:
Kocanın kusurlu veya köle olduğu ortaya çıksa, kadının akdi bozma hakkı vardır.
Allah daha iyi bilir.
654. Akitte herhangi bir
şart söz konusu olmaksızın kişi, evleneceği kadının Müslüman veya hür olduğunu
zannederek nikah akdi yapsa, ilk durumda kadın -evi en me şartlarına uygun-
kitabı bir kadın çıksa, ikinci durumda ise -kendi- siyle evlenmesi helal olan-
bir cariye çıksa [kocanın evliliği feshetme hakkı olur mu? Bu konuda İmam
Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
her iki durumda da koca için [evliliği bozmayı] seçme hakkı söz konusu olmaz;
çünkü beklenti kişiye muhayyerlik hakkı doğurmaz. Zira kişi araştırma yapmayı
veya şart koşmayı terk etmekle ihmalkar davranmıştır. Bu, kişinin bir köleyi
okur-yazar diye satın aldıktan sonra onun okuma-yazma bilmez bir halde
çıkmasına benzer.
İkinci görüş
Kocanın muhayyerlik
hakkı vardır; çünkü İslam ülkesinde bulunan kişiler görünür durum açısından
Müslüman ve hürdür. Karşı taraf bundan farklı çıktığında kocanın muhayyerlik
hakkı olur.
Koca, karısının hür
olduğu zannederek onunla evlenmiş ancak kadın kısmı köle çıkmış olsa,
ZerkeşI'nin belirttiğine göre bu durum, kadının tamamen köle olması gibi kabul
edilir.
655. Kadın, kendisine
denk olduğunu zannettiği bir erkekle kendisini evlendirmesi için velisine izin
verse, velinin evlendirdiği erkek fasık veya nesebi ya da mesleği düşük birisi
çıksa, ne kadının ne de velinin evliliği bozma hakkı olur; çünkü araştırma
yapmamak ve şart ileri sürmemekle ihmalkar davrananlar onlardır.
656. Nevevi şöyle
demiştir: "(Kadın hür veya efendisi tarafından evlenmesine izin verilmiş
bir cariye iken) kocanın kusurlu veya köle olduğu ortaya çıksa (her iki
meselede) kadının akdi bozma hakkı vardır. Allah daha iyi bilir."
Çünkü kadının, kocanın
hür ve kusursuz olduğuna dair zannı, insanlarda çoğunlukla görülen normal
durumdur.
Not: İbn Şühbe'nin dediği gibi Nevevi'nin bu
eklemeyi yapmamaSi daha uygun olurdu; çünkü daha önce kusurlar bölümünde geçen
ifadeler ilk eklemeyi gereksiz kılmıştır. İkinci meselede kesin olarak
aktardığı görüş ise er-Ravda'da İbnü's-Sabbağ ve başkalarının fetvalarından
aktardığı bir görüş olmakla birlikte İmam Şafii'nin el-Ümm ve
Muhtasaru'I-Buveyti'deki açık ifadeleri ile çelişmektedir. Zira İmam Şafiı bu
kitaplarda şöyle demiştir: "Köle, bir kadınla evlendiğinde kendisinin hür
veya köle olduğundan bahsetmese, kadın da senin hür olduğunu zannetmiştim, dese
akdi bozma hakkına sahip olamaz."
[Zayıf] bir görüşe göre
kadının akdi bozma hakkı vardır.
Bulkini, İmam Şafii'nin
görüşünü aktardıktan sonra şöyle demiştir: İtimad edilmesi gereken doğru görüş
budur; çünkü kadın, araştırmayı terk etmekle kusurlu davranmıştır."
Gazali'de olduğu gibi
el-Envar'da da tek görüş olarak aktarılan bu hüküm, zahir olan hükümdür.
Evlilikte YanıItmaya
İlişkin Hükümler
Nikah akdi karşı tarafın
[şart koşulandan veya zannedilenden] farklı çıkması sebebiyle fesholduğunda
mehrin [ödenmesinin] ve [ödenen mehrin] aldatan şahıstan geri alınmasının
hükmü, kusurlar konusunda geçtiği gibidir.
Burada, hükme etki eden
aldatına, akde bitişik olandır.
Kişi, cariyenin hür
olduğu konusunda aidatılsa ve biz de bu nikahı sahih kabul etsek, durumu
bilmeden önce dünyaya gelen çocuk hürdür. Aldanan kimse çocuğun [köle olarak
kabul edilseydi değer olarak ne edecektiyse] değerini cariyenin efendisine
öder, yaptığı bu ödemeyi de kendisini aldatan kişiden geri alır.
Cariyenin hür olduğuna
dair aldatmanın cariyenin efendisinden kaynaklanması düşünülemez, bu ya onun
vekilinden veya cariyenin kendisinden olabilir. Cariyenin kendisinden ise
tazminat, onun zimmetine ilişir.
Çocuk herhangi bir
cinayet söz konusu olmaksızın ölü olarak doğsa bunun için bir şey ödenmez.
657. Şartın bulunmaması
sebebiyle nikah akdi feshedildiğinde mehrin ve [şart konusunda] aldatan kişiden
mehrin geri alınmasının hükmü, kusur sebebiyle nikahın feshi konusunda geçtiği
üzeredir. Buna göre şayet zifaf öncesinde akit feshedilirse kadına mehir veya
müt'a ödenmez. Zifaf sonrasında feshedilirse daha doğru görüşe göre emsal mehir
ödenir. Sonrakilerden birinin çıkarımına göre zifafla birlikte feshedildiğinde
de böyledir. Daha güçlü görüşe göre koca, ödediği miktarı, kendisini aldatandan
geri alamaz.
Not: Nevevi'nin yalnızca belirtilen hususla
yetinmesi sanki iddet içinde nafaka, elbise ve barınma hakkının bu şekilde
olmadığını düşündürmektedir. Oysa bu doğru olmayıp bunlar da mehir gibidir.
658. Şartın bulunmaması
sebebiyle evliliğin feshine etki eden aldatma, akde bitişik olan, yani şart
koşma şeklinde akit içinde gerçekleşen aldatmadır. Örneğin [kızı evlendiren
şahıs] "seni bu bakire / Müslüman!hür kadınla evlendirdim" dediğinde
[böyle bir aldatma feshe etki eder.] Çünkü şart ancak akit içinde
zikredildiğinde akde etki eder. Ancak şart koşma şeklinde olmaksızın akde
bitişse veya akitten daha önce olsa bunun akde etkisi olmaz.
659. Çocuğun değerinin
geri alınmasına etki eden şeye gelince,
Zayıf görüşe göre bunun
mutlak olarak akitten önce olması yeterlidir. Bu görüş, Gazzall'nin "mehri
geri alma" konusunda zikrettiği ifadeden alınmıştır.
Diğer görüşe göre ise
nikaha teşvik etmek amacıyla akde bitişik olarak olması gerekir. Bu görüş de
Cüveynı'nin ifadesinden alınmıştır.
Eş-Şerhu'l-kebir'de bu
mesele zikredildikten sonra şöyle denilmiştir: "Gazzall'nin mutlak
ifadesinde yer aldığı üzere akde bitişikliğin dikkate alınmaması akla daha
yakındır; çünkü tazminatın kişiye ilişmesi konusu daha geniştir."
Hocamız Zekeriya
el-Ensarı şöyle demiştir: "Bazıları her iki aldatmanın aynı olduğunu
vehmederek akitten önce olup akde bitişik olanı akitte zikredilen gibi feshe
etki edecek mahiyette kabul etmiştir. Bu görüşten uzak durmak gerekir!"
O bu sözüyle -üstelik
hocası da olan- Celaleddin el-Mahalli'ye işaret etmektedir. Bunu yapmaktaki
amacı hakkın ortaya çıkmasıdır.
660. Hür veya köle bir
erkek, aslında cariye olan bir kadının hür olduğu konusunda aIdatılarak onunla
nikah akdi yapsa ve akit yaparken kadının hür olmasını şart koşsa, biz de
aldatılmış kimsenin nikah akdini sahih kabul etsek, bu evlilikten bir çocuk
dünyaya gelse, erkeğin, evlendiği kadının cariye olduğunu bilmeden önce dünyaya
gelen çocuk hürdür. Yani ister nikah feshedilsin isterse kişi muhayyerlik
hakkına sahip olduğunda nikahı onaylasın çocuk hür olarak doğar; çünkü erkek,
kadının hür olduğuna inanmaktadır.
Hür kadının çocuğu ise
ancak hür olarak doğar. Bu konuda erkeğin zannı dikkate alınmıştır. Bu, bir
kimsenin, başkasının cariyesiyle o cariyenin kendi hür karısı olduğunu
zannederek ilişkide bulunmasına benzer.
661. Aldanmış olan kişi,
doğum esnasında çocuğun [köle olarak kabul edilseydi ne değer biçilecekti ise
o] değeri[ni] ödemekle yükümlü olur; çünkü doğum anı, çocuğa değer
biçilebilecek ilk andır.
662. Bu ödenen değer,
[aldatmayı gerçekleştiren] hür kişinin zimmetinde olur. [Şayet aldatmayı köle
yapmışsa] daha doğru görüşe göre köle de böyle olup azat edildiği zaman
kendisinden tahsil edilir. [Zayıf] bir görüşe göre bu, kölenin kazancından
tahsil edilir. Bir başka görüşe göre ise bu kölenin rakabesinden tahsil edilir.
663. çocuğun değeri,
diriyenin efendisine ödenir; çünkü koca, cariyeyi hür zannetmek suretiyle
çocuğun, annesinin köleliğine tabi olan köleliğini efendi aleyhine
kaybettirmiştir. Koca da cariyenin efendisinin kölesi ise herhangi bir
tazminatta bulunmaz; çünkü efendinin kölesinde alacağı olamaz.
664. Aldatılan kişi,
[kendi cebinden ödediği] çocuğun değerini, kendisini aldatan şahıstan geri
tahsil eder; çünkü bu tazminatı ödeme durumuna düşüren kişi odur. Mehirin
aksine burada kişi bu evlilik işine girerken dOğacak çocuğunun değerini tazmin
etmek üzere girmemiştir. Ancak burada kişi, tıpkı kefil olan şahıs gibi ancak
tazminatı ödedikten sonra bunu geri alabilir.
Not: Nevevi'nin "sahih kabul etsek"
ifadesinden zıt anlam [mefhum-i muhalif] çıkarılamaz, bu sebeple bunu
zikretmemesi daha uygun olurdu. Zira bu akdi batıl saysak bile hükmü yine aynı
olur. Zira burada farklı görüşler bulunduğu için bu durum bir şüphe oluşturur.
Yine akit kocanın dıriye ile evlenmesi haram olan bir kimse olması sebebiyle
batılolsa bile, burada aldatma şüphesi bulunduğundan hüküm yine aynı olur.
"Bilmeden önce"
ifadesi, bilme sonrasını dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda çocuk köle olur.
Aldatılan kişi Arap bile olsa [onun dıriye olan karısından doğan çocuk] köle
olur.
Nevevi'nin mehirden
bahsetmemesi "aldanan kimsenin aldatandan mehri geri alamayacağı"nı ifade
etmektedir ki daha güçlü görüşe göre hüküm böyledir, çünkü kişi, mehre mukabil
gelen şeyi [yani kadınla ilişkide bulunmayı] elde etmiştir.
AidatıImış olan köle,
karısıyla ilişkide bulunduğunda ödemesi gereken mehir emsal mehir ise bu borç
onun zimmetine yerleşir. Akitte kararlaştırılan mehir ödenmesi gerekiyorsa bu
borç kölenin kazancına ilişir.
665. [Bir erkeğin
evlendiği diriyenin] hür olduğu konusunda o erkeğin aIdatılması, diriyenin
efendisi tarafından gerçekleştirilmiş olamaz. Çünkü o "seni bu hür kadınla
evlendirdim" veya "seni bu kadınla hür olması şartıyla
evlendirdim" vb. bir ifade zikrederse dıriye azat olmuş olur.
O halde böyle bir
aldatma;
a. Cariyeyi evlendirme
konusunda efendinin vekil kıldığı kişi tarafından yapılabilir. Bu da vekilin
"seni bu hür kadınla evlendirdim" veya "seni bu kadınla hür
olması şartıyla evlendirdim" ifadesiyle olur.
b. Bu aldatma, efendi
kısıtlama altında ise efendinin velisi tarafından da yapılmış olabilir.
Burada beklentinin
gerçekleşmemesi bazen şartın olmamasından bazen de karşı tarafın zannedildiği
gibi çıkmamasından kaynaklanır.
c. Aldatma cariye
tarafından da gerçekleştirilmiş olabilir. Burada beklentinin gerçekleşmemesi
yalnızca kişinin kadın hakkındaki zannının dOğru çıkmaması ile olur.
Not: Alimler, Nevevi'nin "aldatmanın efendi
tarafından gerçekleştirilmesi düşünülemez" iddiasından şu durumları
istisna etmişlerdir:
a. Fakir durumda olan
efendinin, cariyeyi rehin olarak verdiği kişinin veya cariyenin yaraladığı
kişinin izniyle cariyeyi evlendirmesi,
b. Sefih, iflas etmiş
kişi veya mükatebin; ilk durumda velinin, ikinci durumda alacaklıların, üçüncü
durumda da efendinin izniyle cariyeyi evlendirmesi.
c. Cariyenin adının
"hurre (hür kadın)" olması.
666. Aldatma yalnızca
dıriye tarafından gerçekleşmişse, [doğacak çocuğun kıymetine ilişkin] tazminat,
onun zimmetine ilişir. Kadın azat edildiğinde bu kendisinden istenir. Bu
tazminat dıriyenin rakabesine veya kazancına ilişmez. Ciriye mükatep ise,
tazminat kendisinden derhal istenebilir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Şafii, el-Ümm'de ve [Müzenı'ye ait] muhtasarda bunu istisna etmiştir;
çünkü bu, mükatebin [diyeti gerektiren] suç işlemesi gibidir.
667. Aldatma yalnızca
vekilden meydana gelmişse, ödenecek tazminat onun zimmetine ilişir ve bu
kendisinden derhal istenir.
668. Aldatma cariye ile
vekilden birlikte gerçekleşmiş -yani Rafil ve Nevevi'nin belirttiğine göre her
ikisi birlikte cariyenin hür olduğunu söylemişse- her biri tazminatın yarısını
ödemekle yükümlü olur.
668. Cariye, kendisinin
hür olduğu konusunda vekili yanıltmış ve vekil de cariyenin evleneceği erkeğe
onun hür olduğunu söylemişse, [doğacak çocuğun kıymetine ilişkin tazminat
ödeyen] koca bunu vekilden geri alır. Vekil de cariyeden geri alır.
670. Cariye kendisinin
hür olduğunu vekile daha sonra da kocaya söylemişse, vekil daha sonra kocaya da
söylemiş olsa koca ödediği tazminatı yalnızca kadından alır, vekilden alamaz;
çünkü cariye kocayla bizzat konuştuğunda vekil aradan çıkmış olur.
671. Aldatma efendi
tarafından yapılmışsa efendi herhangi bir şeyalamaz.
672. Akdi yapmayan ve
akde konu olmayan kimsenin aldatması dikkate alınmaz.
673. Yukarıdaki
hükümleri n tümü aldatma durumunda çocuğun sağ doğması halinde geçerlidir.
Çocuk, [anneye yönelik vurma vb.] herhangi bir suç söz konusu olmaksızın ölü
olarak dOğarsa bunun için herhangi bir şey ödenmez; çünkü onun hayatta olduğu
kesin değildir. Ancak bir suç işlenmesi sonucu ana karnından çıkarsa; suçu
işleyen kişinin akılesi çocuk hür olarak dünyaya gelmiş olduğu için çocuğun
mirasçılarına gurre ödemekle yükümlü olur. Burada suçu işleyen kişi ister
yabancı olsun, ister cariyenin efendisi isterse aldanan kişi olsun hüküm
aynıdır. Suçu işleyen kişi köle ise gurre ödeme yükümlülüğü onun rakabesine
ilişir. Aldatılan kişi, cariyenin efendisine çocuğun köleliğini ortadan
kaldırdığı için değerinin onda birini tazmin eder; çünkü köle olan ce nin bu
değer üzerinden tazmin edilir. Efendi de köle için ödenecek tazminattan
başkasını alamaz.
674. Bizim meselemizde,
çocuk için ödenecek olan gurreye; suçu işlememiş olan hür baba ile birlikte
yalnızca hür olan anneanne mirasçı olabilir. "Diyeti gerektiren
suçlar" bölümünün sonunda gurreye ilişkin geniş açıklamalar inşallah
gelecektir.
C. KÖLELİK
Nevevi daha sonra
nikahta muhayyerliğin üçüncü sebebi olan kölelik konusunu ele alarak şöyle
demiştir:
[Tümüyle] köle olan veya
kendisinde [kısmen] kölelik bulunan bir erkekle evli olan cariye azat
edildiğinde nikahı feshetme konusunda seçim halilima sahip olur. Daha güçlü
görüşe göre bu, derhal kullanılması gereken bir haktır.
Kadın "ben azat
edildiğimi bilmiyordum" dese, [bu söylediği] mümkün ise örneğin onu azat
eden kimse uzakta [olup, azat edilen kadın bundan haberdar olmamış] ise yeminle
birlikte onun sözü kabul edilir.
Daha güçlü görüşe göre
"bu durumda nikahı feshetme hakkımın olduğunu bilmiyordum" dediğinde
de böyledir.
Kadın nikahı;
> Zifaf öncesinde
feshederse mehir almaya hak kazanamaz.
> Zifaf sonrasında
gerçekleşen bir azatla zifaftan sonra feshederse akitte kararlaştırılan mehri
alır.
> Zifaf öncesinde
gerçekleşen [ancak kendisinin zifaftan sonra haberdar olduğu] bir azatla zifaf
sonrasında feshederse emsal mehir alır. [Zayıf] bir görüşe göre bu durumda
emsal mehir alır.
Cariyenin bir kısmı azat
edilir veya kendisiyle kitabet akdi [öz-
gürlük sözleşmesi]
yapılırsa carlye için muhayyerlik söz konusu değildir. Cariye ile evli olan
köle azat edilirse onun için de muhayyerlik söz konusu değildir.
675. Bütünüyle veya
kısmen köle kocayla evli olan bir cariyenin bütünü -bu cariye isterse kafir ve
mükatep olsun- zifaf öncesinde veya sonrasında azat edilirse, o kadın nikahı
feshedip etmeme konusunda seçim hakkına sahip olur; çünkü o, kendisinde kölelik
bulunan bir kimse ile evli kalmaktan utanç duyar.
Bu konuda temel delil,
Muğıs adlı köleyle evli bulunan Berıre adlı carlyeye ilişkin olaydır. Berıre
azat edildiğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) onu kocasından ayrılmak veya onunla
nikaha devam etmek konusunda serbest bıraktı. Berıre ayrılmayı tercih etti.
(Buhari, Mükateb, 2563; Müslim, itk, 3759)
Kısmı köle olan kimsede
kölelik özelliği devam ettiğinden o da tam köle gibi kabul edilmiştir.
676. Nevevi'nin
"köle olan kocayla evli" ifadesi, hür bir kimse ile evliyken az at
edilen cariyeyi dışarıda bırakmakta olup Ebu Hanıfe'nin görüşünün aksine burada
kadının muhayyerliği yoktur. Yine karı-koca birlikte azat edildiğinde de
kadının muhayyerlik hakkı yoktur. Nevevi'nin koyduğu kayıtlar sebebiyle
dışarıda kalan diğer hususlar ileride gelecektir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden ilk anda akla şöyle
bir şey gelebilir: "Koca, kadından daha sonra azat edilse veya kadının
akdi feshetmeyi tercih etmesinden önce ölse bile kadının seçim hakkı
vardır." Bu kastedilmemiştir, aksine bu durumda kadın için zarar ortadan
kalktığından seçim hakkı da ortadan kalkmıştır.
Kocanın köle olduğu
düşünülerek kadın nikahı feshetse, daha sonra kocanın köle olmadığı ortaya
çıksa, kusur sebebiyle akdin feshedilmesi meselesindeki hükme kıyasla burada da
feshin batılolduğu anlaşılmış olur.
Nevevi'nin sözünden şu
durum istisna edilir: Efendi ölüm hastalığında iken kadın zifaf öncesinde azat
olsa, kadın ancak mehrini aldığında efendinin mal varlığının üçte biri içinden
çıkıyorsa kadının muhayyerliği olmaz; çünkü kadın akdi feshetse muhayyerliği
ortadan kalkar ve terikenin üçte biri onun azat edilmesi için yeterli olmaz, bu
durumda kadının tümü azat olmamış olacağından seçim hakkı da olmaz.
Kadının bu şekilde akdi
feshedebilmesi için hakimin hükmüne gerek yoktur; çünkü bu hak nassla sabittir.
Kadın, efendisinin
kendisini azat ettiğini iddia ettiği halde efendi inkar etse bakılır: Koca o
kadının sözünü tasdik etmiyorsa kadın için muhayyerlik söz konusu olmaz. Koca
tasdik ediyorsa Şeyh Ebu Ali'nin naklettiğine göre kadının muhayyerlik hakkı
olur.
677. [Azat edilme
sebebiyle kadının evliliği feshetme hakkı, azat olur olmaz kullanılması gereken
bir hak mıdır? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
azat edilmeden kaynaklanan fesih hakkı, tıpkı kusurlu malı geri verme
konusundaki kusur muhayyerliği gibi, derhal kullanılması gereken bir haktır.
İkinci görüş
Bu, kadının azat
edildiğini öğrenmesinden sonra üç gün boyunca devam eden bir haktır; çünkü bu
süre az bir zaman olup kadın bu esnada düşünüp taşınabilir.
Üçüncü görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
koca kadınla ilişkide bulunmadığı sürece veya kadın açıkça fesih hakkını
kullanmayacağını söylemedikçe tercih hakkı devam eder. İzz b. Abdüsselam ve
Subki bu görüşü tercih etmiştir.
Not: Yukarıdaki görüş ayrılığı;
a. Mükellef olan kadına
ilişkindir. Mükellef olmayan kadının hakkı ise kesin olarak onun mükellef
olması zamanına kadar ertelenir. Veli herhangi bir tercihte bulunamaz.
b. Ric'l talakla boşanmamış
olan kadına ilişkindir. Koca karısını ric'ı talakla boşadıktan sonra kadın
iddet beklerken azat edilse, kadın derhal akdi feshedebileceği gibi
bekleyebilir de. Kadının tercih hakkı geçersiz hale gelmez, zira koca kadını
yeniden nikahına almayabilir ve bu durumda talak baine dönüşmüş olur.
678. Kadın, azat
edildikten sonra nikahı feshetmeyi geciktirse ve daha sonra "azat
edildiğimi bilmiyordum" dese, bilmediği konusundaki iddiasının doğru
olması mümkün ise, mesela kendisini azat eden kimse azat ettiği sırada uzakta
olsa veya kadın o bölgedeki bir başka mahallede olsa yeminle birlikte kadının
sözü kabul edilir. Çünkü kadının bilmemesi asıldır, görünürdeki durum da onu
desteklemektedir. Görünür durum kadını yalanlasa, örneğin azat eden kişi
kadınla birlikte aynı anda aynı yerde olsa, o zaman kocanın sözü kabul edilir.
Not: er-Ravda'da olduğu gibi el-Muharrer'deki
ifade de şu şekildedir: "Görünür durum kadını yalanlamıyorsa yeminle
birlikte kadının sözü kabul edilir". Bu ifade, Nevevi'nin el-Minhac'daki
ifadesinden daha iyidir; çünkü kadının söylediğinin doğru olması, iki durumda
söz konusudur. el-Muharrer' de ise her iki tarafın hükmü de belirtilerek
"aksi takdirde kocanın sözü kabul edilir" denilmiştir. Nevevi ise
yalnızca birini zikretmiş, bunun zıt anlamını [mefhum-i muhalifi] diğer tarafı
zikretmemek için yeterli saymıştır. Oysa özetlemede bu yeterli değildir.
679. Kadın "azat
edilmem sebebiyle muhayyerlik hakkım ın olduğunu bilmiyordum" dediğinde de
aynı şekilde [yeminle birlikte kadını sözü kabul edilir mi? Bu konuda İmam
Şafiı'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
kabul edilir; çünkü bu, insanların çoğuna gizli kalan konulardandır.
İkinci görüş
Bu kabul edilmez,
kadının muhayyerliği geçersiz olur.
Not: Maverdl'nin belirttiği üzere görüş ayrılığı,
doğru söylemesi de yalan söylemesi de muhtemelolan kadınla ilgilidir.
[Alimlerin bulunduğu bölgelerden uzaklarda yaşayan] yabancı kadınlarda olduğu
gibi doğru söylediği bilinen kadının sözü kesin olarak kabul edilir, fukaha ile
iç içe yaşayıp onlardan bu konuları öğrendiğinden dolayı yalan söylediği kesin
olarak bilinen kadının sözü ise kesinlikle kabul edilmez.
Kadın muhayyerlik diye
bir şeyin varlığını bilmekle birlikte bu hakkın derhal yerine getirilmesi gerektiğini
bilmediğini iddia ederse onun sözü kabul edilir mi? Rafiı şöyle demiştir:
"Alimlerimizin kitaplarında bu konuya temas edeni görmedim. Bu durumda
ister kadın eskiden Müslüman olmuş olsun ister olmasın onun sözünün kabul
edilmemesi uygun görüştür; çünkü normal şartlarda muhayyerlik diye bir hakkın
olduğunu bilen kişi, bunun derhal kullanılması gerektiğini de bilir".
İbnü'I-Mukrl ise tıpkı eşin kusurlu olması, şuf'a yoluyla malı alma ve çocuğun
nesebinin reddedilmesi konularındaki benzer hükümlerde olduğu gibi burada da
kadının sözünün kabul edileceğini söylemiştir ki itimad edilmesi gereken görüş
budur.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Burada, muhayyerlik hakkının derhal kullanılması gerektiği şeklindeki
görüşün bir delili yoktur; çünkü bu, alimler açısından bile problemli bir
mesele iken böyle bir kadın için haydi haydi problemli olabilir."
680. Bir köle ile evli
iken az at edilen kadın, zifaf öncesinde nikahı feshetse mehir veya müt'a(238)
alamaz; çünkü fesih kadın tarafından yapılmıştır. Kadın artık efendinin
mülkiyetinden çıktığı için onun, kadının nikahı feshetmesini engelleme hakkı
yoktur. Ayrıca kadının bu nikaha devam etmesinde onun açısından zarar vardır.
681. [Köle ile evli
olan] cariye, zifaftan sonra azat edilse ve nikahı da zifaftan sonra feshetse,
cinsel ilişki sebebiyle mehir kesinleştiğinden akit esnasında belirlenen mehrin
ödenmesi gerekir.
682. Cariye, zifaftan
önce az at edildiği halde bu durumu ancak zifaftan sonra öğrense ve nikahı
zifaftan sonra feshetse, emsal mehir alır; çünkü fesih, feshi gerektiren
sebebin gerekli olduğu vakte dayanır, bu da ilişkiden önceki azat işlemidir. Bu
durumda kadın, sanki fasid nikah akdinde zifafa girmiş gibi kabul edilir.
[Zayıf] bir görüşe göre,
kadının durumu öğrenmesinden önce cinsel ilişki ile mehir kesinleştiğinden
akitte kararlaştırılan mehrin ödenmesi gerekir.
Kadın cinsel ilişki ile
eş zamanlı olarak azat edilse veya cinsel ilişkiden daha önce gerçekleşen bir
azada dayanarak ilişkiyle eşzamanlı olarak akdi feshetse, bana göre emsal mehir
gerekir.
Not: Kadına ister akitte kararlaştırılan mehir,
isterse emsal mehir verilsin, ister akdi feshetsin isterse kocasıyla birlikte
kalmayı tercih etsin, akitte kararlaştırılan mehir sahih olsun fasid olsun
mehir efendiye ait olur; çünkü bu mehir akit sebebiyle gerekli olmuştur.
Akit esnasında mehir
belirlememişse, yani efendisi onu bu şekilde evlendirmişse bakılır: Koca onunla
zifafa girerse veya kadının azat edilmesinden sonra kadına mehir belirlerse
mehir kadına ait olur; çünkü mehir belirlemeyen kadın için mehir ödenmesi
akitle değil zifafla veya mehir miktarı belirlemekle gerekli olur. Koca onunla
ilişkide bulunursa veya azat öncesinde mehir belirlenirse bu efendiye ait olur;
çünkü efendi, kocanın onunla ilişkide bulunmasıyla veya azat edilmeden önce
mehir belirlemesiyle mehre malik olmuştur. Karı-kocadan birinin ölmesi tıpkı
ilişkide bulunmak veya kocanın mehir belirlemesi gibidir.
Nevevi daha sonra,
yukarıdaki hükmün dışında kalan diğer hususları ele alarak şöyle demiştir:
683. Cariyenin; Bir
kısmı azat edilse,
> Onunla özgürlük
sözleşmesi yapılsa,
> Yahut azat edilmesi
şarta bağlansa,
> Azat olması
efendinin ölümüne bağlansa [müdebber kılınsa],
Bu durumda evlilik
akdini bozma hakkına sahip olamaz.
İlk durumda sahip
olamamasının sebebi kendisinde kölelik hükümlerinin devam etmesidir.
Diğer durumlarda ise
kölelik tam olarak bulunmaktadır.
Kölenin kısmen azat
edilmesi, fakir olan efendinin dıriye üzerindeki bir payı az at etmesi ile
olur. Eğer efendi fakir değilse cariyenin tümü azat olmuş olur.
684. Bir cariye ile evli
bulunan köle az at olduğunda -er-Ravda'da doğru veya meşhur olduğu belirtilen
görüşe göre erkek için muhayyerlik hakkı yoktur; çünkü onun, kendisinden daha
düşük vasıftaki bir kimseyle evli kalmasında utanılacak bir durum yoktur.
Kadının aksine erkek, boşamak suretiyle evlilikten kurtulma imkanına sahiptir.
685. Azat edilmiş olan
kadın nikah akdini feshetmediği sürece kocası onunla cinsel ilişkide
bulunabilir.
686. Aynı şekide
er-Ravda'da belirtildiği üzere;
> Azat edilmiş olan
küçük kız buluğa erdiğinde muhayyerliğini kullanarak nikahı feshetmeden,
> Azat edilmiş akıl
hastası kadının aklı başına geldiğinde nikahı feshetmeden,
Kocaları bunlarla
ilişkide bulunabilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN