NİKAH RÜKÜNLERİ / VELAYET |
VELAYET SEBEPLERİ
A. BABALIK
Dedenin velayeti
Bakire ve dulluğun
ölçüsü
Yarı hısımların küçük
kızı evlendirmesi
B/C. AZAT ETME - AZAT
EDENİN ASABESİ OLMA
D. SULTAN
Velayet Hakkına Sahip
Olma Önceliği
A. BABALIK
Velayet sebepleri dört
olup bunların birincisi babalıktır. Nevevi, velayet sebepleri konusuna bu
meseleyle başlayarak şöyle demiştir:
Baba, küçük olsun büyük
olsun bakire kızını ondan izin almaksızın evlendirme yetkisine sahiptir.
[Bununla birlikte] kızından izin istemesi müstehaptır.
Baba, dul kızını, ondan
izin almaksızın evlendiremez. Şayet [dul olan] kız küçük ise, buluğa erinceye
kadar evlendiremez.
163. Babanın kızını zorla
evlendirme yetkisi (velayet-i icbar) vardır. Bu ise, aralarında açık bir
düşmanlık durumu söz konusu değilse kız küçük olsun, büyük olsun; akıllı olsun,
akıl hastası olsun onu kendisinden izin almaksızın evlendirebilmektir.
Darekutni'de yer alan rivayete
göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: DuL kız, kendi evliliği
konusunda velisinden daha çok hak sahibidir. Bakire kızı ise babası evlendirir.
(Sünen-i Darekutni, Nikah, 3, 240)
Bu hadis sebebiyle
babanın kızından izin alması müstehap olarak görülmüştür. Ayrıca bakire olan
kız, erkeklerle cinsel ilişkide bulunma tecrübesini yaşamamış olduğundan bu
konularda çok utangaç olur.
Baba ile kız arasında
açık [herkesçe bilinen] bir düşmanlık söz konusu olduğunda, açık olmayan
düşmanlık durumundan farklı olarak kızından izin almadıkça onu evlendiremez.
[Velinin zorla
evlendirme yetkisine sahip olma sebebi şudur:] Veli, kendisi için utanılacak
bir durumun meydana gelmesinden korktuğu için velayeti altındaki kız konusunda
ihtiyata riayet eder. MaverdI'nin mutlak ifadesi ile Rüyanl'nin cevaz ifadesi
bu şekilde yorumlanır.
Not: Babanın, bakire olan kızını ondan izin
almaksızın evlendirebilme sinin bir takım şartları bulunmaktadır. Bu şartlar
şunlardır:
1. Yukarıda belirtildiği
üzere, baba ile kız arasında açık [herkesçe bilinen] bir düşmanlığın
bulunmaması,
2. Kızı, ona denk
birisiyle evlendirmesi,
3. Kızı, emsal mehir
karşılığında evlendirmesi,
4. Mehrin, o bölgede
geçerli olan para birimi üzerinden belirlenmesi,
5. Kocanın, mehri
ödeyemeyecek durumda olmaması,
6. Kör, yaşlı kimse gibi
kızın kendisiyle birlikte yaşamaktan zarar göreceği bir kimseyle
evlendirmemesi,
7. Kızın üzerinde farz
olan hac borcu bulunmaması, çünkü hac derhal yerine getirilmesi gerekli olmayan
bir farz olduğundan koca onun hacca gitmesini engelleyebilir. Oysa kızın hacca
giderek bir an önce bu borçtan kurtulma gibi bir düşüncesi olabilir. Bunu
İbnü'l-İmad söylemiştir.
Bu şartlar, kızdan izin
almaksızın yapılan nikahın sahih olması için bulunması gereken şartlar mıdır
yoksa velinin nikaha teşebbüs etmesinin caiz olması için bulunması gereken
şartlar mıdır? Bunlar arasında o şekilde değerlendirilen olduğu gibi diğer
türlü değerlendirilenler de vardır. İzinsiz olarak yapılan nikahın sahih
olabilmesi için kız ile veli arasında açık bir düşmanlığın olmaması, kocanın
kıza denk olması, kocanın mehir ödeyebilecek durumda olması gerekir.
Zerkeşi'nin belirttiği üzere, zayıf bir görüşte belirtildiğinin aksine bu son
şart, denklikte kocanın maddı durumunun iyi olmasını itibara alma üzerine
dayandınlmış olmayıp velinin, kadının hakkı olan şeyi kısması üzerine
dayalıdır. Bunlar dışındaki şartlar, velinin nikaha teşebbüs etmesinin caiz
olması için gereken şartlardır.
Veliyyü'l-lrakı şöyle
demiştir: "Kızın zorla evlendirilebilmesinin caiz olması için kız ile koca
adayı arasında da düşmanlığın bulunmaması gerekir. "
Veli ile kız arasındaki
düşmanlık dikkate alındığı halde koca adayı ile kız arasındaki düşmanlığın
dikkate alınmamasının sebebi koca ile zorla evlendirme yetkisine sahip olan
veli arasındaki farktır. Hatta Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere
Veliyyü'l-lraki'nin yaptığı bu açıklama gereksizdir; çünkü kız ile veli
arasında düşmanlığın bulunmaması, velinin kızı, şefkat ve sevgisiyle
kendisinden yarar göreceği kişiden başkasıyla evlendirmemesini, ya da kız
sevmese bile kendisinden zarar görmeyeceği bir kimseyle evlendirmesini
gerektirir ki bunun bir etkisi yoktur. Bununla birlikte İmam Şafii'nin
el-Ümm'deki ifadesine göre velinin kızını böyle biriyle evlendirmesi mekruhtur.
164. Bakire kız mükellef
ise [velisi tarafından] kendisinden izin istenmesi müstehaptır.
Bunun delili Müslim'in
yukarıda geçen hadisidir. Ayrıca böyle yapılması onun gönlünü hoş eder. Mükellef
olmayan kız açısından ise bir izin söz konusu değildir.
165. Ergenliğe yaklaşmış
olan kızın izninin olup olmadığını araştırmak, küçük kızı ergenlik çağına
ulaşıncaya kadar evlendirmemek sünnettir.
166. İzin isterken kızın
niyetini öğrenmek üzere kendisine güvenilir kadınları göndermek müstehaptır.
Anne, bunu en iyi yapabilecek kişidir; çünkü başkalarının bilemeyeceği şeyleri
anne bilebilir.
167. Veli, baliğ dul
kızl kendisinden izin almaksızın evlendiremez. Bunun delili, daha önce geçen
Darekutnl'nin rivayet ettiği hadistir. Ayrıca şu hadis de bulunmaktadır:
> "Dul kızlarz,
onlara danışmadan {izin almadan] evlendirmeyin. "(Tirmizı, Nikah, 1107.
Tirmizı bu hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir)
Ayrıca dulolan kız
bakirenin aksine nikahın amacını kendi tecrübesiyle bildiğinden zorlanamaz.
168. Dul kız küçük ise
-deli ve cariye olmamak kaydıyla- kendisiyle ilişkide bulunulabilecek durumda
olsun ya da olmasın buluğ çağına ulaşıncaya kadar evlendirilemez; çünkü küçük
kızın evlendirme izni muteber olmadığından ergenlik dönemine kadar onun
evlendirilmesi imkansızdır. Akıl hastasına gelince baba ve onun olmadığı
durumda dede, buluğ çağına ulaşmamış olan kızı maslahatı için evlendirebilir.
Cariyeye gelince; onu evlendirme yetkisi efendisine aittir. Maslahat
gerektirdiğinde efendisinin velisi de evlendirebilir.
Dedenin velayeti
Baba bulunmadığında dede
baba gibidir.
169. Baba mevcut
olmadığında veya babanın ehliyeti bulunmadığında, yukarıda belirtilen hususlar
bakımından babanın babası ve yukarıya doğru olan dedeler baba gibidir. Çünkü
dede de tıpkı baba gibi velayet ve asabe olma özelliğine sahiptir. Dede, bir
konuda babadan da ötede bir yetkiye sahiptir ki o da -ileride geleceği üzere-
akdin iki tarafını üstlenmesidir.
170. Baba ve dedenin
vekili baba ve dede gibidir. Ancak dedenin vekili akdin iki tarafını
üstlenemez.
Bakire ve dulluğun
ölçüsü
Bekaret ister helal
ister haram bir ilişkiyle ortadan kalksın hüküm eşittir. Daha doğru görüşe
göre, ilişki olmaksızın düşme vb. bir fiille bekaretin gitmesinin bir etkisi
yoktur.
171. Dulluğun
gerçekleşmesi ve kadının izninin dikkate alınması konusunda kızın bekaretinin
ön taraftan ve helal olan cinsel ilişkiyle gitmesi ve zina gibi haram bir
ilişkiyle gitmesi yahut da helallik ve haramlık ile nitelenemeyen şüphe yollu
ilişki ile gitmesi birbirine eşittir. Nitekim el-Muharrer'deki "helalolan
veya diğer türlü ilişkiler" ifadesi bunu kapsamaktadır. Çünkü şüphe yoluyla
olan ilişki helallik veya haramlık ile nitelenmez.
Bekaretin ortadan
kalkmasının uykuda veya uyanıklık halinde olması arasında bir fark yoktur.
172. Kızın bekaretinin
ön taraftan bir cinsel ilişki gerçekleşmeden mesela düşme, şiddetli adet kanı,
yaşlılık yahut da parmak sokma vb. yollarla ortadan kalkmış olmasının [hükme
bir etkisi var mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bunun bir etkisi yoktur. Bu durumdaki kadının hükmü bakire kız ile aynıdır;
çünkü erkeklerle bir ilişkide bulunmamıştır. Bu durumdaki bir kızın erkekler
konusundaki tecrübesizlik ve utangaçlığı devam etmektedir.
İkinci görüş
Bu durumdaki kadın,
zikredilen hükümler bakımından dul hükmündedir. Nevevi, Müslim şerhinde bu görüşü
kabul etmiştir. Çünkü burada bekaret zarı ortadan kalkmıştır.
"Önden ilişkide
bulunmak" kaydı, makattan ilişkide bulunmayı dışarıda bırakmıştır. Doğru
görüşe göre bunun bir etkisi olmaz; çünkü bu kadın, bekaret mahallinde bir
ilişkide bulunmak suretiyle bir cinsel ilişki tecrübesi yaşamamıştır.
Not: NevevY ve başka alimlerin sözünden
anlaşıldığına göre "bakire bir kızla ön taraftan ilişkide bulunulduğu
halde kızın bekaret zarının derinde olması sebebiyle bekareti ortadan kalkmasa
o da diğer bakire kızlar gibi değerlendirilir." Alimler, [dul kadından
izin istemenin zorunlu oluşu] hükmünün gerekçesini "erkeklerle cinsel
ilişkide bulunma tecrübesi yaşamak" olarak belirtmişlerdir. Bu gerekçe
yukarıdaki hükümle çelişmekle birlikte hüküm doğrudur. Aynı konu, [üç talakla
boşanan] kadının ikinci kocayla evlenip [bu şekilde ilişkide bulunduktan sonra]
ilk kocasına helal olması meselesinde de gelecektir. Yine bu alimlerin
belirttiği gerekçe esas alınsaydı, insan dışında maymun vb. bir hayvanın
cinselorganı ile bekareti giden bir kızın bakire hükmünde kabul edilmesi
gerekirdi, oysa daha doğru görüşe göre bu kadın, dul hükmündedir.
Kızda doğuştan bekaret
zarı bulunmasa, Nevevi'nin er-Ravda'da Saymerl'den aktarıp onayladığına göre
onun hükmü bakirelerin hükmüdür.
Mükellef olan kız fas ık
bile olsa, kendisinin bakire olduğunu söylediğinde sözü takdik edilir.
İbnü'l-Mukrı kıza yemin ettirilmeyeceğini söylemiştir.
Bir kız daha önce
evlenmemiş olsa bile nikah akdi öncesinde kendisinin dulolduğunu söylediğinde
de hüküm böyledir, kendisine cinsel ilişkide bulunup bulunmadığı sorulmaz.
Kız, akit sonrasında
kendisinin dulolduğunu iddia etse bakılır: Velisi kızın açık izni olmaksızın o
kızı evlendirmişse yeminle birlikte velinin sözü tasdik edilir; çünkü kızın
sözünün tasdik edilmesi nikahı geçersiz kılar. Hatta akit esnasında dört kadın
kızın dulolduğuna şahitlik etseler, bekaret zarı parmak sokmak vb. sebeplerle
ortadan kalkmış olabileceğinden -ya da Maverdi ve Ruyani'nin belirttiği gibi
doğuştan bekaret zarı bulunmayabileceğinden- nikah akdi batılolmaz. Kadı
Hüseyin ise buna aykırı olarak fetva vermiştir.
Yarı hısımların küçük
kızı evlendirmesi
Erkek kardeş ve amca
gibi yan hısımlar, küçük kızı hiçbir şekilde evlendiremez.
173. Gerek ana-baba bir olsun
gerekse baba-bir olsun erkek kardeş ve amca ile bunların çocukları gibi yan
hısımlar küçük kızı -ister bakire ister dulolsun, ister akıllı isterse akıl
hastası olsun- hiçbir şekilde evlendiremezler; çünkü bu kız, ancak izin
alınarak evlendirilebilir. Oysa küçük kızın izni muteber değildir.
Evlendirilecek kızdan
izin alınması
Dul ve baliğ olan kadın
ancak açıkça izin vermesi halinde evlendirilebilir. Daha doğru görüşe göre
bakire kızın susması [izin verme anlamında] yeterlidir.
174. Aklı başında olan,
yetişkin dul kadın, gerek babası gerekse başkası tarafından ancak kendisinin
izni ile evlendirilebilir. Onun susması [izin verme anlamında] yeterli
görülmez.
Bunun delili "dul
kadına karşı velinin bir yetkisi yoktur" hadisidir. (Ebu Davud, Nikah, 2100;
Nesai, Nikah, 3263. Beyhaki bu hadisin ravilerinin sika [güvenilir] olduğunu
söylemiştir.)
175. Dul kadın vekalet
verme ifadesi kullanarak izin verse, İmam Şafii'nin belirttiğine göre bu caiz
olur. Bunu, Nevevi er-Ravda'da el-Beyan yazarından nakletmiştir.
Bunun gerekçesi şudur:
İzin ve vekalet verme aynı anlama gelir. Rafii ise "imamlardan bizim
bildiğimiz onların vekalet vermeyi izin olarak görmedikleridir; çünkü kadının
nikah konusunda vekalet vermesi batıldır."
176. Kadının, verdiği
izni geri alması, müvekkilin vekalet işleminden cayması gibidir. Buna göre,
kadın iznini geri aldıktan sonra veli durumu öğrenmeden önce kadını evlendirse
bu nikah sahih olmaz.
177. Dilsiz kadının izin
vermesi, onun anlaşılabilir şekildeki işaretiyle olur. Ezrai şöyle demiştir:
"Yazı yazması yeterli görülür. Anlaşılabilir bir işareti olmadığı gibi
yazmayı da bilmiyorsa bu kadın akıl hastası gibi kabul edilerek yalnızca babası
ve dedesi sonra da hakim tarfından mı evlendirilir yoksa akıllı olduğu için ona
akıl hastası gibi muamele yapılamaz mı? Bu konuda herhangi bir nakil görmedim.
Birinci ihtimal daha uygun görünmektedir."
Ezral'nin anlaşılabilir
işareti olan dilsiz hakkında "yazı yazması yeterli görülür" görüşüne
gelince; kadın bunu yaparken izin vermeye niyet etmişse durum böyledir. Nitekim
alimler "daha doğru görüşe göre, dilsiz erkeğin karısını boşadığını yazı
ile yazması kinaye gibidir" demişlerdir.
178. Yetişkin akıllı
bakire kızdan, kendisini ona denk olan veya olmayan biri ile evlendirme
konusunda izin istendiğinde [susması izin verme yerine geçer mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
susma yeterli görülür. Kız ağlasa, susmasının izin verme yerine geçtiğini bilme
se bile böyledir.
Bunun delili Müslim'de
yer alan şu hadistir: Dul kadın, kendisi üzerinde velisinden daha fazla hak
sahibidir. Bakire kızdan ise izin istenir. Onun izin vermesi susma yoluyla
olur.(Müslim, nikah 3461)
[Kendisinden izin
istenilen bakire kız] bağırarak veya yan aklarına vurarak ağlarsa, sessiz
kalmış olması yeterli görülmez; çünkü bu durum, onun evliliğe razı olmadığını
hissettirmektedir.
İkinci görüş
Dul kadında olduğu gibi
bakire kızın da [izin vermiş sayılması için] konuşması şarttır.
Not: Yukarıdaki görüş ayrılığı, zorla
evlendirilmesi mümkün olmayan kız hakkındadır. Nevevi'nin meseleyi sunuş
tarzından anlaşıldığına göre zorla evlendirilebilecek durumdaki kızın
susmasının yeterli olduğu konusunda görüş ayrılığı olmadığı anlaşılmaktadır. Ruyani
ve başkaları bunu açık olarak ifade etmiştir.
"Kendisinden izin
istenir" ifadesi, kızın bulunduğu bir mecliste velisinin onu evlendirirken
kızın sessiz kalması durumunu dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda kızın susması
yeterli olmayıp mutlaka kızdan izin istenmesi gerekir.
"Gerek kıza denk
olan gerekse olmayan" ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır:
Kendisine hiç mehir
verilmemesi veya emsal mehrinden daha düşük verilmesi ya da o beldedeki para
birimi dışındaki bir şeyin mehir olarak verilmesi karşılığında evlendirilme
konusunda bir kızdan izin istendiğinde onun sessiz kalması yeterli olmaz; çünkü
bu evlendirme -kızın bir malını satma meselesinde olduğu gibi- malla ilişkili
bir durumdur.
Kim olduğu belirtilmeyen
bir erkekle evlendirilme konusunda kızdan izin istendiğinde kız sessiz kalsa,
"izin vermede kocanın kim olduğunu belirtmek şart değildir" diyen
görüşe binaen -ki bu görüş daha doğrudur- kızın sessiz kalması yeterli olur.
Velisi kıza "seni
evlendirmem caiz midir?", "seni evlendirmeme izin veriyor
musun?" diye soru sorduğunda "niçin caiz olmasın?", "niye
izin vermeyim?" şeklinde cevap verse bu cevap [izin verme konusunda]
yeterli görülür; çünkü bu cevap, kızın razı olduğunu göstermektedir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Kızı isteyen erkeğin veliye, kızını benimle evlendiriyor
musun? demesi icap olarak kabul edilmiyordu. Bu meselede de hükmün böyle olması
gerekirdi."
Buna şöyle cevap
verilir: Akitte, kullanılan sözcük dikkate alınır. Bu yüzden akitteki sözcüğün
kesin olmasına dikkat edilmiştir. Kızın izin vermesinde ise sükut etmesi
yeterli olduğundan, cevap verirken yukarıdaki sözleri söylemesi yeterli
görülmüştür.
Kız "annemin razı
olduğu kişiye razı oldum" veya "annemin yapcağı şeye razıyım"
dese bu yeterli olmaz; çünkü anne nikah akdini yapamaz. Ayrıca ilk ifade, şarta
bağlamada kullanılan bir ifadedir. Aynı şekilde "babam razı olursa ben de
razı olurum" ifadesi de yeterli değildir. Ancak kız bunu söylerken
"babamın yaptığına razıyım" demeyi kastetmişse bu yeterli görülür.
Bakire bir kız,
kendisinin bin dirhem mehirle evlendirilmesine izin verse, daha sonra kızdan
beşyüz dirheme evlendirilme konusunda izin istendiğinde kız sükut etse, bu
miktar onun emsal mehri ise kızın sükutu izin yerine geçer. Bu, yukarıdaki
ifadelerimizden anlaşıldığı gibi Bulkini bunu açıkça ifade etmiş, İbnü'lMukrı
de ona tabi olmuştur.
B/C. AZAT ETME - AZAT
EDENİN ASABESİ OLMA
Evlendirme velayetinin
ikinci sebebi azattır. Nevevi bunu şöyle belirtmiştir:
Azat eden kişi [azat ettiği
kadını evlendirme yetkisine sahiptir.]
179. Burada azat eden
ile kastedilen, yalnızca bilfiil azat işlemini gerçekleştiren değil "vela
hakkına sahip olan" kişidir. Bu, az at eden şahsın asabesini de kapsar ki
velayet sebeplerinin üçüncüsü budur.
D. SULTAN
[Evlilik velayetinin
sebeplerinin dördüncüsü sultandır.]
[Gerek azat eden şahıs
gerekse] sultan, [evlendirme velayetine ilişkin hükümler bakımından] erkek
kardeş hükmündedir.
180. Sultan ile burada
"hakim", "azat eden kişi" ve "azat edenin
asabesi"ni kapsayan genel bir şey kastedilmiştir. Sultanın [evlendirme
velayeti konusunda] zikredilen hükümler açısından durumu, erkek kardeşinki
gibidir.
Velayet Hakkına Sahip
Olma Önceliği
Veliler arasında
velayette en çok hak sahibi olan kişi sırasıyla; baba, dede, dedenin babası,
ana-baba bir erkek kardeş veya baba-bir erkek kardeş, ne kadar alta inerse
insin erkek kardeşin oğlu, amca, daha sonra da mirasta olduğu gibi diğer
asabelerdir.
Daha güçlü görüşe göre
ana-baba bir erkek kardeş, baba-bir erkek kardeşe göre önceliklidir.
Oğul, oğulolması yönüyle
annesini evlendiremez. Ancak bu kişi, aynı zamanda kadının amcaoğlunun oğlu
veya kadını azat eden kişi yahut da hakim ise bu özelliğine binaen annesini
evlendirebilir.
Kadının nesep yönünden akrabalarından
hiç kimse bulunmazsa, -tıpkı mirasta olduğu gibi- onu azat eden kişi
evlendirir, sonra da azat edenin asabesi evlendirir.
Bir kadını evlendirme
hakkına sahip olan kişi, o kadın hayatta olduğu sürece kadının azat ettiği
cariyeyi de evlendirme hakkına sahiptir. Daha doğru görüşe göre azat eden
kadının izni muteber değildir. Azat eden kadın öldüğünde, azat edilen kadını
vela hakkına sahip olan kişi evlendirir.
Azat eden kişi ve onun
asabesi de yoksa kadını devletin yetkilendirdiği kişi evlendirir. Aynı şekilde
yakın veli ve azat eden kişi, kadının evliliğine engelolduklarında devlet
yetkilisi kadını evlendirir. Aklı başında ve yetişkin olan bir kadın, kendisine
denk biri ile evlenmeyi istediği halde veli buna mani olursa engelleme
gerçekleşmiş olur. Kız, kendisine denk birini gösterdiği halde kızın babası
kızını başka bir kimseyle evlendirmek istiyorsa daha doğru görüşe göre bunu
yapma yetkisine sahiptir.
181. Veliler arasında
evlendirme velayeti konusunda en çok hak sahibi olan kişi babadır; çünkü
-RaHI'nin belirttiği üzere- diğer velilerin kızla olan bağlantısı baba
sayesinde olmaktadır. Rafii'nin bu sözü velilerin geneli bakımından geçerli
olup devlet yetkilisi, azat eden efendi ve onun asabesi kıza baba sayesinde
bağlanmaz.
182. Sabadan sonra
babanın babası olan dede sonra da yukarıya doğru onun babaları gelir.
Çünkü bunlar diğer
asabelerden, doğum ilişkisi [üst soy hısımı olma] yönüyle ayrılırlar.
183. Daha sonra ana-baba
bir veya baba-bir erkek kardeş gelir; çünkü erkek kardeşin kızla bağlantısı
baba sayesinde olur. Erkek kardeş, erkek kardeşin oğluna göre evlenecek kıza
daha yakındır.
184. Daha sonra ana-baba
bir veya baba-bir erkek kardeşin oğlu -ne kadar alta giderse gitsin- onların
oğulları gelir; çünkü onlar kıza amcadan daha yakındır.
185. Daha sonra ana-baba
bir veya baba-bir amca, ardından her birinin -ne kadar alta giderse gitsin-
oğulları gelir.
186. Daha sonra mirasta
olduğu gibi geriye kalan asabeler gelir; çünkü gerek miras gerekse evlilik
velayetinin dayanağı aynıdır.
Not: Nevevi'nin "mirasta olduğu gibi"
ifadesi "geriye kalan asabeler" ifadesine bağlıdır.
Çünkü oğul mirasta
öncelikli olduğu halde burada oğlun velayet hakkı yoktur. Oede mirasta erkek
kardeşle ortak olmakla birlikte burada ondan önceliklidir. Ana-baba bir olanlar
mirasta kesin olarak baba-bir olana öncelendiği halde burada bu konuda görüş
aynlığı vardır. Nitekim Nevevi'nin aşağıdaki ifadesi buna işaret etmektedir.
187. Ana-baba bir erkek
kardeş, baba-bir erkek kardeşe göre öncelik hakkına sahip [olur mu? Bu konuda
İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü olan yeni
görüşe göre, mirasta olduğu gibi burada da öncelik hakkına sahip olur. Çünkü o
hem kıza daha yakın hem de şefkati daha fazladır.
Bu görüşe göre ana-baba
bir erkek kardeş bulunmadığında kızı, baba-bir erkek kardeş değil devlet
yetkilisi evlendirir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre her iki kardeş de velidir; çünkü mirasın aksine burada anne
yönünden yakınlığın nikahta bir etkisi olmadığından bir tercih sebebi değildir.
Nitekim iki amcadan biri, kızın aynı zamanda dayısı olsa bu bir öncelik sebebi
sayılmaz.
İlk görüş adına ikinci
görüşe şu şekilde cevap verilmiştir; faydası olmayan şeyin tercihte dikkate
alınmayacağı her zaman söylenemez. Nitekim ana-baba bir amca mirasta baba-bir
amcaya tercih edilir. Oysa ana-bir amca mirasçı olamaz.
Not: Nevevi, "kıza ana-baba aracılığıyla
bağlanan kişi, yalnızca baba aracılığıyla bağlanan kişiye göre öncelik hakkına
sahiptir" demiş olsa, benim onun ifadesini açıklarken yaptığım açıklamayı
da kapsardı.
Kızın iki amcaoğlundan
biri ana-baba bir, diğeri baba-bir olmakla birlikte bu ikincisi aynı zamanda
kızın ana-bir erkek kardeşi olsa bu durumda ikinci şahıs kızın velisi olur; çünkü
o, kıza dede ve anası ile bağlanmaktadır. Birincisi ise dede ve nine ile
bağlanmaktadır.
Kızın iki tane
amcaoğlunun oğlu bulunsa, bunların birisi kızın oğlu diğeri ise ana-bir erkek
kardeşi olsa, oğla öncelik verilir; çünkü o daha yakındır.
Kızın iki amcaoğlu olsa,
bunların birisi kızı azat eden olsa, azat edene öncelik verilir. Bundan
anlaşıldığına göre azat eden kişi baba-bir amcaoğlu olsa, diğer veli ana-baba
bir amcaoğlu olsa, ana-baba bir olana öncelik verilir. Bulkini bunu açık olarak
ifade etmiştir.
Kızın iki amcaoğlundan
birisi aynı zamanda onun dayısı olsa bu ikisi birbirine eşittir, bu konuda
görüş ayrılığı yoktur. Bunu Nevevi er-Ravda'da bildirmiştir. Onun sözünden,
baba ve dede dışındaki erkek kardeş ve amca gibi kimselere "veli"
denilebileceği anlaşılmaktadır ki her ne kadar Cüveynı bunda tevakkuf etmiş ve
veli sözcüğünün gerçek anlamıyla yalnızca baba ve dede hakkında
kullanılabileceğini kabul etmiş olsa bile doğrusu yukarıdaki gibidir.
188. Bir oğul anasın!
-annesinin annesini, onun annesini. .. yalnızca oğulluk özelliğine binaen
evlendiremez. Diğer üç imam ve Müzenı bu konuda muhalif görüş belirtmişlerdir.
Bizim görüşümüzün
gerekçesi şudur: Oğul ile annesi arasında nesep bakımından bir ortaklık yoktur.
Kadın kendi babasına, oğul ise kendi babasına bağlıdır. Bu yüzden oğul,
annesini evlendirirken annesinin soyu açısından utanç doğuracak bir şeyi
yapmaktan uzak durmaz.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Oğulun veli olmasının sahih olduğunu şu hadis göstermektedir:
Hz. Peygamber (s.a.v.) Ümmü Seleme ile evlenmek istediğinde onun oğlu Ömer'e
"Kalk da [anneni] Allah resulü ile evlendir" buyurdu. (Beyhaki,
Nikah, 7, 131)
Buna şu cevaplar
verilmiştir:
1. Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in yaptığı evlilik veliye muhtaç değildir. Hz. Peygamber (s.a.v.)
bunu, sırf Ömer'in gönlünü hoş etmek için söylemiştir.
2. Ömer bin Ebı Seleme,
hicretin ikinci yılında Habeşistan'da dOğdu. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise Ümmü
Seleme ile hicretin dördüncü yılında evlendi. Denildiğine göre Resulullah
(s.a.v.) vefat ettiğinde Ömer dokuz yaşındaydı. Bunu İbn Sad ve başkaları
belirtmiştir. Bunlardan anlaşıldığına göre Ömer, evlilik sırasında daha bebek
idi. Öyleyse o, nasılolur da annesini evlendirmiş olabilir?
3. Ömer'in buluğa
erdikten sonra annesini evlendirmiş olduğunu kabul etsek bile bu, onun aynı
zamanda annesinin amcaoğlu olmasından olmuştur. Zira Ömer, Ümmü Seleme'nin amca
çocuklarından idi ve kendisinden daha yakın bir veli yok idi.
189. Bir kadının oğlu;
> Aynı zamanda o
kadının amcaoğlunun oğlu ise veya şüphe yoluyla olan cinsel ilişkiden ya da
Mecusilerin aile içi ilişkisinden dolayı annesiyle bir başka yönden akrabalığı
varsa -örneğin kişinin oğlu aynı zamanda erkek kardeşi veya erkek kardeşinin
oğlu yahut amcaoğlu ise-
> Ya da kadını azat
etmiş ise; Bu belirtilen sebeb e dayalı olarak annesini evlendirebilir. Bu
durumda onun oğulolmasının zararı yoktur; çünkü oğulluk velayeti gerektirmese
de velayete engel değildir. Oğullukla birlikte velayeti gerektiren başka bir
sebep bulunduğunda, oğulluk velayete engel olmaz.
Not: Nevevi'nin "amcaoğlunun oğlu"
ifadesinden "kadının oğlu onun aynı zamanda amcaoğlu olamaz" gibi bir
anlam çıkmakla birlikte bu kastedilmemiştir. Aksine şüphe yoluyla gerçekleşen
bir ilişki veya Mecusilerin nikahı gibi bir durumda bu düşünülebilir.
Yine kişi mükatep köle
olsa ve efendisi onun köle sahibi olmasına izin verse o kişi kendi mülkiyetinde
olan annesini mülki yetine dayalı olarak evlendirebilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
AZAT EDİLEN
CARİYENİN EVLENDİRİLMESİNDE VELİNİN BELİRLENMESİ