MUĞNİ’L-MUHTAC

MEHİR

 

I. MEHRE İLİŞKİN GENEL KONULAR

 

Mehrin Anlamı

 

[Arapça'da mehri ifade etmek üzere kullanılan] (.....) kelimesi "sadak" ve "sıdak" şeklinde okunmakta olup anlamı şudur: "Evlilik veya cinsel ilişkİ sebebiyle yahut da [kocanın karılarından büyük olanın küçük olana] süt emzirmesi ve [şahitlerin] şahitlikten dönme gibi durumlarda bir kimsenin cinsel ilişkiden yararlanma hakkını zorla ortadan kaldırma durumunda ödenmesi gerekli olan şeydir."

 

[Mehre, Arapça'da "doğruluk" kökünden gelen bir isim verilmiştir.] Mehrin bu şekilde isimlendirilmesini n sebebi, bunu veren kişinin, mehrin gerekli olmasında asıl etken olan nikaha olan rağbetinin doğruluğunu hissettirmesidir. (1)

 

(1 not) "Sadak" sözcüğü cem-i kıllet olarak "esdıka" şeklinde cem-i kesret olarak ise "suduk" şeklinde çoğul yapılır. Mehri ifade etmek üzere Arapça'da sekiz farklı sözcük kullanılmaktadır ki bunların tümünü bir şair şu beytinde dile getirmiştir:

 

"Sadak, Mehir, Nıhle, Feriza, Hiba, Ecr, Ukr, Alaik". Ayette "içinizden tavl verme imkanı olmayanlar" [Nisa, 25] ifadesi geçtiği için bir şair "tavı" kelimesini de ekleyerek şöyle bir beyit söylemiştir: "Mehir, Sadak, Nıhle, Fertza, Tavl, Hiba, Ukr, Ecr, Alaik". Bir başkası ise "içinizden nikah bulamayanlar iffetlerini korusun" [Nur, 33] ayetindeki nikah kelimesi mehir anlamında kullanıldığından yukarıdaki dokuzlu listeye "nikah" sözcüğünü de ekleyerek mehrin on sözcükle ifade edildiğini belirtmiştir. Bir görüşe göre akitte belirlenen mali bedele "sadak", akitte belirlenmeksizin ödenmesi gerekli olan bedele ise "mehir" denir. (Şirbtnt).

 

 

Mehrin Meşruiyeti

 

1. [Evlilik akdinde mehrin meşrOiyeti konusunda icma vardır ancak] İcmadan önce bu konuda temel delil şu ayettir:

 

> "Kadınlara mehirlerini Allah'tan bir bağış olmak üzere verin." [Nisa, 4]

 

Yani Allah'ın emrinden kaynaklanan bir bağış olarak ödeyin demektir.

 

Alimlerin çoğunluğuna göre bu ayetin muhatabı kocalardır. Bir görüşe göre ise velilerdir; çünkü cahiliye döneminde mehri onlar alır ve buna "nıhle [bağış]" adını verirlerdi. Buna bağış adını vermelerinin sebebi şu idi: Koca karısından istifade ettiği gibi hatta daha da öte kadın da kocasından istifade etmekte olduğundan kadın bu mehri herhangi bir karşılık olmaksızın almış gibi olmaktadır.

 

Bu konuda bir başka delil de "onlara ücretlerini [mehirlerini] verin" [Nisa, 25] ayetidir.

 

Ayrıca Hz. Peygamber, evlenmek isteyen bir adama "[mehir olarak vermek üzere] demirden bir yüzük bile olsa bulmaya çalış" buyurmuştur. (Buhari, Nikah, 5087; Müslim, Nikah, 3472)

 

 

Mehrin akit esnasında belirlenmesi

 

Mehrin akit esnasında belirlenmesi sünnettir.

 

2. Mehrin, evlilik akdi yapılırken belirlenmesi sünnettir. Çünkü;

 

> Hz. Peygamber (s.a.v.) hiçbir nikahı mehirsiz yapmamıştır.

> Ayrıca bu, daha sonra doğabilecek tartışmaları önlemek bakımından daha uygundur.

> Yine böyle yapmak suretiyle kişi, kendi nikahını, peygambere [mehir talep etmeksizin] kendisini hibe eden kadının nikahından ayırt etmiş olur.

 

Bu açıklamamızdan anlaşılacağı üzere efendi kölesini cariyesi ile evlendirdiğinde akitte mehri belirlemesi müstehaptır; çünkü bunda bir zarar yoktur. eş-Şerhu'l-kebır'in bazı nüshalarında yer alan bilgiye tabi olmak suretiyle Ravdatü't-talibın'de bu ifade yer almıştır.

Sonraki bazıları ise buna muhalefet etmiştir.

 

3. Ebu Hanife'nin konu ile ilgili farklı görüşünü de dikkate almak suretiyle mehrin on dirhemden az olmaması sünnet olduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kızları ve eşlerinin mehirlerinde olduğu gibi beşyüz dirhemi aşmaması da sünnettir. Ümmü Hablbe'ye (r.a.) verilen 400 dinara gelince; bunu Necaşı Hz. Peygamber (s.a.v.)'e olan saygısından [bir hediye olarak] vermiştir.

 

4. "Zifaf öncesinde mehrin bir bölümü verilmiş olmalıdır" diyen muhalif görüşü de dikkate almak suretiyle mehrin bir bölümünü zifaf öncesinde kadına vermek sünnettir.

 

 

Akitte mehri belirlemenin gerekli olup olmaması

 

Evlilik akdi mehirsiz yapıldığında caiz olur.

 

5. Bu konuda icma vardır. Ancak Maverdi, Mütevelli ve başka alimlerin açık olarak belirttiklerine göre bu şekilde akit yapmak mekruhtur.

 

Not:  Nevevi'nin "evlilik akdi mehirsiz caiz olur" demek yerine "mehir belirlemeksizin caiz olur" demesi daha uygun olurdu; çünkü daha önce belirtilen istisnai meseleler dışında evlilik akdi mehirsiz olmaz, ancak mehir belirlemeksizin olur. Bu yüzden Ravdatü't-talibın'de şöyle demiştir: "Nikah akdi, mehir zikretmeksizin yapıldığında caiz olur."

 

Aşağıdaki durumlarda nikah akdinde mehri zikretmek zorunludur:

 

1. Kadın, tasarrufları geçerli olmayan bir kimse ise veya tasarrufları geçerli olmayan bir kimsenin cariyesi ise,

 

2. Tasarrufu geçerli bir kadın velisine kendisini evlendirme konusunda izin vermiş olmakla birlikte mehrini belirleme işini ona bırakmamış olursa, bu durumda kadını veli veya vekili evlendirdiğinde mehrin belirlenmesi gerekir.

 

3. Koca, tasarrufu geçerli olmayan bir kimse ise,

 

Son durumda kadının emsal mehrinden daha azında, diğer durumlarda daha fazlasında bir anlaşma söz konusu olduğunda bu anlaşmaya göre akitte mehri zikretmek gerekli olur, bu evliliğin mehirsiz olması caiz olmaz.

 

Mehrin miktarı

 

6. Mehrin sahih olması herhangi bir miktara bağlı değildir. Çünkü ayette "mallarınızIa evliliğe talip olmanız" [Nisa, 24] buyurmuş ancak herhangi bir miktar belirlenmemiştir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) [yukarıda geçen hadiste, evlenmek isteyen kişiye] "demirden de olsa bir yüzük bul" buyurmuştur .

 

Satıma konu olması sahih olan her şeyin mehir olması sahihtir.

 

7. Bir satım akdinde; malolarak veya bedelolarak verilen her şey, gerek somut mal [ayn], gerek zimmette üstlenilen mal [deynı gerekse menfaat olsun, az olsun çok olsun mehir olması sahihtir. Böyle olmayan şeyin mehir olması da sahih değildir.

 

Buna göre; bir nikah akdi, mehir olarak "malolarak edinilmeyecek kadar az" veya "malolarak edinilen bir şeye karşılık olarak verilmeyen" bir şey karşılığında yapılmışsa, akitte belirtilen mehir fasid olur, emsal mehir ödenir. Saymeti buna örnek olarak akdin "bir çekirdek", "bir taş", "soğan kabuğu", "patlıcan sapı" gibi bir şey karşılığında yapılmasını zikretmiştir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Şu durumlar, yukarıda ileri sürülen kuralın kapsamından istisna edilir:

 

1. Kişi hür olan karısına mehir olarak kölesinin rakabesini verse,

2. Ümmüveledi, çocuk adına mehir olarak verse,

3. Kişi, evlendi ği küçük kızın köle olan ana-babasını ona me-

hir olarak verse,

 

Bu durumlarda zikredilen şeyleri satmak sahih olduğu halde bunları mehir yapmak sahih değildir. Böyle olunca ilk durumda nikah batılolur; çünkü kişi nikaha zıt olan bir şeyi ona birleştirmiştir. Diğer durumlarda ise nikah akdi emsal mehir karşılığında sahih olmuş olur.

 

Buna şu şekilde cevap verilir:

 

Belirtilen durumlarda mehir genel anlamıyla sahihtir. Burada Nevevi'nin ifadesi ile anlatılmak istenen şey mehir olarak verilebilmesi sahih olan şeyi açıklamaktır. Yukarıdaki zikredilen şeylerin mehir olması bir engelden kaynaklanmıştır.

 

8. Şu da, Nevevi'nin belirttiği genel ilkeden istisna edilmiştir:

 

Kişinin, bir başkasında olan alacağını ona satması, İmam Şafii'nin açık ifadesine göre sahih olduğu halde bunu karısına mehir olarak vermesi sahih değildir.

 

Bu istisna ancak Nevevi'nin el-Minhac'ta esas aldığı "kişinin, alacağını borçludan başkasına satması batıldır" kuralına göre geçerlidir. Nevevi, Ravdatü't-talibin'de ise alacağın, borçludan başkasına satılmasını da sahih görmüştür ki o takdirde bunun mehir olması da sahih olur.

 

9. Kuraldan şu da istisna edilmiştir. Bir kimse sahip olduğu tek elbiseyi karısına mehir olarak belirle se bu mehir sahih olmaz; çünkü avret yerini örtmesi konusunda o elbiseye Allah'ın hakkı ilişmiştir.

 

Bu istisna kabul edilemez; zira kişinin avret yerini örtebileceği tek elbisesi varsa onu satması da mehir kılması da sahih olmaz. Başka elbisesi varsa o zaman satması da mehir kılması da sahih olur.

 

10. Kuraldan kıymetli taşlar ve keten-ipek elbiseler istisna edilmiştir; çünkü Ebu Hamid şöyle demiştir: "Bunları mehir kılmak sahih olmadığı gibi bunlar üzerinde selem akdi yapmak da sahih değildir."

 

Bu görüş de kabul edilemez; çünkü bunların rakit yapılan yerde hazır kılınmaksızın] zimmette satışı sahih olmadığı gibi mehir olarak tayin edilmesi de sahih değildir. Bunlar muayyen ise satımı da mehir kılınması da sahihtir. Şu halde bunlar, genel kurala uygundur.

 

11. Kuralın zıttından şu durum istisna edilmiştir: "Kişi karısına onun veya kölesinin üzerinde bulunan kısas cezasını uygulamamayı mehir olarak tayin etse sahih olur, ancak bunun satımı sahih değil-

 

 

Mehrin Tazmin Yükümlülüğü

 

Kişinin karısına mehir olarak verdiği mal [karısına teslim etmeden önce] elinde telef olsa bu malın sorumluluğunu "akit sorumluluğu" kapsamında üstlenmiş olur. [Şafii'ye ait] Bir başka görüşe göre ise bu, "zilyed (başkasına ait malı elde bulundurma) sorumluluğu"dur.

 

ilk görüşe göre kadın mehrini teslim almadan önce onu satamaz. Mal kocanın elinde telef olduğunda onun emsal mehir ödemesi gerekir.

 

Kadın, [kendisi için mehir olarak belirlenen malı henüz teslim almadan önce] telef etse, teslim almış sayılır.

 

Yabancı bir şahıs, mehir olarak belirlenen malı [kadın henüz teslim almadan önce] telef etse mezhepte esas alınan rivayete göre kadın muhayyerdir: Mehri feshederse kocadan emsal mehir alır, aksi takdirde mehri telef eden kişiye bunu tazmin ettirir.

 

Mehir olarak belirlenen malı koca telef ederse bu, malın kendiliğinden telef olması gibi kabul edilir. Bir görüşe göre ise yabancı şahıs tarafından telef edilmesi gibidir.

 

Kişi, mehir olarak [karısına] iki köle vermeyi kararlaştırsa kadın köleleri teslim almadan önce birisi ölse, mezhepte esas alınan rivayete göre mehir üzerindeki anlaşma yalnızca ölen köle üzerinde fesholur, kalan köle üzerinde fesholmaz. Bu durumda kadın muhayyer olur: Dilerse mehri fesheder, ki bu durumda emsal mehir alır. Dilerse ölen kölenin hissesini emsal mehirden alır.

 

Kadının mehri teslim almasından önce mal kusurlansa, mezhepte esas alınan görüşe göre kadın muhayyer olur: Mehri feshederse emsal mehir alır, feshetmezse [kusurlu olan maldan başka] herhangi bir şeyalamaz.

 

Kocanın elinde yok olan menfaatleri koca tazmin etmez. Kadın mehrinin teslim edilmesini istediği halde koca teslimden kaçınırsa, mehrin [menfaatlerini n] tazminini "akit sorumluluğu" kapsamında üstenir. Kocanın [mehir olarak belirlenen hayvana] binmek vb. yollarla elde ettiği menfaatler de mezhepte esas alınan rivayete göre tazmine tabi değildir.

 

12. Koca karısına, kıymet biçmenin mümkün olduğu bir malı mehir olarak belirledikten sonra bu malı teslim etmeden önce mal kocanın elinde telef olsa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Koca, bu malın sorumluluğunu "akit sorumluluğu" kapsamında üstlenmiş olur. Çünkü bu, bedelli bir akitte karşı tarafın mülkiyetine girmiş olduğundan, satıcının elinde olup henüz teslim edilmemiş mala benzemektedir.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'ye ait diğer bir görüşe göre tıpkı ödünç alınan veya satın alıp almayacağına karar vermek için elde tutulan malda olduğu gibi burada da kişinin sorumluluğu "zilyed (başkasına ait malı elde bulundurma) sorumluluğu"dur. Çünkü mehir olarak belirlenen malın telef olmasıyla nikah akdi bozulmaz.

 

13. Koca, değer biçmenin mümkün olmadığı bir malı karısına mehir olarak belirlemiş olsa; bu durumda malın sorumluluğu kesinlikle "akit sorumluluğudur". Rafii ve Nevevi, eş-Şerhu'l-kebır ve Ravdatü't-talibın'de "fasid mehir" konusunda şöyle demişlerdir:

 

"Kişi karısına nitelikleri belirtilmeyen bir köle veya elbiseyi mehir olarak belirlese, bu belirleme fas id olup bu durumda kocanın kesinlikle emsal mehir ödemesi gerekir."

 

Not:  Nevevi, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu']-keblr'de olduğu gibi görüş ayrılığını "ayn (somut mal)" üzerinde varsaymış olmakla birlikte görüş ayrılığı yalnızca onunla ilgili değildir. Çünkü bu (yani somut mal), daha önceki görüş ayrılığının en çok görüldüğü meseledir.

 

Mehir konusunda "akit sorumluluğu" ile "zilyed sorumluluğu" arasındaki farkın etkisi şurada görülür: ilk durumda koca emsal mehri tazmin ederken ikinci durumda ise mehrin şer'ı bedelini tazmin eder ki bu da mehir misli bir mal ise misliyle, mütekavvim [kıyemı] bir mal ise kıymetiyle olur.

 

14. Nevevi daha sonra yukarıdaki iki görüşe dayanarak bir takım meseleler ortaya koymuş ve şöyle demiştir:

 

İlk görüşe göre, satım akdinde mal teslim almadan önce satılamadığı gibi kadın da mehir olarak belirlenen malı teslim almadan önce satamaz ve ayna bağlı diğer tasarrufları da yapamaz.

 

İkinci görüşe göre bunu yapması caizdir.

 

14. Bu iki görüşün uzantılarından biri de ikaledir. İlk görüşe göre ikale sahih olduğu halde ikinci görüşe göre sahih değildir. Bu, Kadı Hüseyin'in zikrettiği çok değerli bir meseledir.

 

Not:  Nevevi "ayn üzerinde tasarruf ta bulunamaz" demiş olsa, benim yaptığım açıklamayı da içermiş olacaktı. Bununla birlikte şu durum bir itiraz noktası teşkil eder: Mehir bir zimmet borcu olsa, daha doğru görüşe göre buna karşılık bedel almak caiz olmaz.

 

15. Mehir olarak belirlenen mal kocanın elinde semavi bir afet sonucunda telef olsa,

 

> Yukarıdaki ilk görüşe göre emsal mehir ödenmesi gerekli olur; çünkü mehir üzerinde yapılan anlaşma fesh olmuştur. Mehir köle ise onun techizi koca üzerine gerekli olur.

 

> İkinci görüşe göre ise mehir üzerindeki anlaşma fesh olmaz, köle, kadının mülkünden telef olmuş olur. Kölenin techiz masrafları kadın üzerine gerekli olur. Koca da telef olan mehrin misli veya kıymeti üzerinden bedelini ödemekle yükümlü olur.

Burada malın mehir olarak belirlenmesinden telef olması anına kadar sahip olduğu değerler içinden en yükseği hangisi ise o dikkate alınır; çünkü bu vakitlerin tümünde kadın, mehrini teslim almaya hak kazanmıştı.

 

16. Kadın, kendisi için mehir olarak belirlenen malı telef etse [bakılır:]

 

> Malı teslim almaya ehil ise yukarıdaki her iki görüşe göre de malı teslim almış sayılır; çünkü kendi hakkını kendisi telef etmiştir.

 

> Reşid değil ise mehrini teslim almış olmaz; çünkü onun malı teslim alması şer' an muteber değildir.

 

17. "Alım-satım" konusunda geçtiği üzere bir köle satımında müşteri, kölenin kendisine saldırması sebebiyle köleyi öldürse onu teslim almış sayılmaz. Burada da böyle kabul edilir. 

 

18. Köleyi yabancı bir şahıs telef etse onun tazmin yükünü üstlenir. Bu durumda [hükmün ne olacağı konusunda iki rivayet vardır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayete göre -tıpkı satım konusundaki benzer durumda olduğu gibi- kadın mehri feshetmek veya devam ettirmek arasında seçimde bulunma hakkına sahip olur.

 

> Kadın mehri feshederse; ilk görüşe göre kocadan emsal mehir alır. İkinci görüşe göre mehir misli bir mal ise mislini, kıyemı bir mal ise kıymetini alır. Koca da malı telef eden kimseye bunu tazmin ettirir.

 

> Kadın mehir üzerindeki anlaşmayı feshetmezse, mehri telef eden kişiye malın mislini veya [mal kıyemı ise] kıymetini tazmin ettirir.

 

İlk görüşe göre kadın kocaya mehri tazmin ettiremezken ikinci durumda tazmin ettirebilir.

Koca tazmin edince, telef eden şahıstan bunu geri alır.

 

İkinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayetin karşısında yer alan rivayete göre kadının seçim hakkı olmayıp bu meselenin hükmü, mehir olarak belirlenen malın semavı bir afetle telef olması gibidir.

 

Nevevi'nin görüş ayrılığını iki rivayet şeklinde aktarmasına itiraz edilmiştir; çünkü [kitaplarda] nakledilen, bu konuda [iki rivayet değil] İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunduğudur.

 

19. Mehri telef eden yabancı şahıs; harbı gibi veya köle üzerinde kısas uygulama hakkı bulunan şahıs gibi tazmin etmeyen bir şahıs olursa yahut da köle, yol kesme suçu sebebiyle devlet başkanı tarafından öldürülmeyi hak etmişse bu durumda mehir olarak belirlenen kölenin / malın telef olması, semavı bir afetle telef olması gibi kabul edilir.

 

20. Mehri kocanın telef etmesi, se mavı bir afetle telef olması gibidir. Bir görüşe göre ise yabancı bir şahıs tarafından telef edilmesi gibidir ki bunun hükmü geçmişti.

 

21. Bir kimse karısı ile mehir olarak iki köle üzerinde anlaşsa, kölelerden birisi kadının teslim almasından önce se mavı bir afet veya kocanın fiili sonucu ölse [hükmün ne olacağı konusu, yukarıdaki iki görüşe bağlı olarak ihtilaflıdır:]

 

Birinci görüş

 

İlk görüşe göre ölen köle üzerindeki mehir anlaşması fesholur' mezhepte esas alınan görüşe göre diğer köle üzerindeki anlaşma fesholmaz. Bu, "muhayyerlik" konusunun hemen öncesinde geçen "akdin bölünmesi" konusundaki görüş ayrılığına dayalıdır. Kadın, akitte anlaşılan mehir kendisine teslim edilmediği için seçim hakkına sahip olur:

 

> Mehir anlaşmasım bozarsa emsal mehir alır.

> Mehir anlaşmasını bozmayıp devam ettirirse emsal mehir içinden, telef olan kölenin hissesi ile birlikte kalan köleyi alır.

 

İkinci görüş

 

Mehir anlaşması fesholmaz, kadın seçim hakkına sahip olur:

 

> Kadın mehir anlaşmasını bozarsa her iki kölenin değerini alır.

> Kadın, hayatta kalan köle üzerinde mehir anlaşmasını onaylarsa, [sağ olan köleyle birlikte] telef olan kölenin değerini alır.

 

22. Kadın, mehir olarak belirlenen iki köleden birini öldürürse o köleye düşen payı teslim almış kabul edilir. Yabancı bir şahıs öldürürse kadın seçim hakkına sahip olur:

 

> Mehir anlaşmasını feshederse kocadan emsal mehir ister.

> Mehir anlaşmasını onaylarsa -daha önce geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere- yabancı şahıstan telef olan kölenin bedelini ister.

 

23. Mehir olarak belirlenmiş bir mal teslim öncesinde kocanın elinde iken kusurlansa, örneğin kölenin kör olmasında olduğu gibi semavı bir afetle veya kadın dışında başkası tarafından kölenin elinin kesilmesinde olduğu gibi bir insan fiiliyle kusurlansa, mezhepte esas alınan rivayete göre kadın, mehri feshetmek veya aynen bırakmak arasında seçim hakkına sahip olur.

 

Not: Nevevi'nin sözünden bunun, "akitten doğan tazmin" görüşüne dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda kadın için muhayyerlik hakkının doğduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur. Öyleyse Nevevi nasılolur da "mezhepte esas alınan rivayete göre" der. Cüveyn! ve başkalarının da açık olarak belirttikleri üzere, Nevevi'nin bunu her iki görüşe göre detaylandırdığı söylenemez. Çünkü Nevevi'nin "şayet feshederse emsal mehir alır, feshetmez de onaylarsa kusurlu olandan başka herhangi bir şeyalamaz. Bu tıpkı bir satım akdinde malın kusurlanmasına razı olan kimsenin durumu gibidir" ifadesi, "tazminin akitten doğduğu" görüşüne özgüdür. Bunun mukabiline göre ise kadın mehri feshederse mehrin bedelini alma hakkı kazanır, onaylarsa kusur sebebiyle malda meydana gelen eksilmeyi alır. ilk görüşe göre de malda yabancı bir şahıs kusur meydana getirdiğinde eksilmeyi talep edebilir, kocadan bunu talep etme hakkı yoktur. Mukabil görüşe göre ise kocadan talep edebilir.

 

24. Koca, [mehir olarak belirlenen mala ait] kendi elinde telef olan menfaatlar tazmin etmez. Kocanın elinde yok olan menfaatleri koca tazmin etmez.

 

25. Kadın mehrinin kendisine teslim edilmesini istediği halde koca teslimden kaçınsa, bir görüşe göre koca "akit sorumluluğu" kapsamında bu menfaatlerin tazminini üstlenir.

Nitekim aynı şeyi satıcı yapmış olsa o da bunların tazminini üstlenir. Zerkeşi'nin "koca mehri teslim etmekten kaçınırsa tazmini üstlenir" ifadesi kabul edilemez. "Zilyedlik sorumluluğu" görüşüne göre, mehri teslim etmekten kaçındığı andan itibaren emsal ücreti ödemeyi üstlenir. Kaçınma söz konusu olmadığında her iki görüşe göre de tazmin söz konusu olmaz.

 

26. Kocanın mehir olarak belirlenen hayvana binmek, elbiseyi giymek, köleyi çalıştırmak suretiyle tükettiği menfaatler [tazmine tabi olur mu? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayete göre tazmine tabi değildir. Bu rivayet, "kocanın mehir malına karşı haksız fiili, malın afetle telef olması gibidir" görüşüne dayalıdır ki daha doğru olan budur.

 

İkinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayetin karşısındaki rivayete göre ise [tüketilen menfaatler] emsal ücreti ödenerek tazmin edilir. Bu görüş, "kocanın haksız fiili, yabancı şahsın haksız fiili gibidir" görüşüne veya "[mehir kocanın elinde] zilyed sorumluluğu kapsamında bulunur" görüşüne dayalıdır.

 

27. Mehir [teslim edilmeden önce] mala bitişik veya ondan ayrı bir fazlalık meydana gelirse bu, kadının mülküdür.

 

Kadının Mehrini Almadıkça Kendisini Teslim Etmeme Hakkı

 

Kadın, muayyen ve peşin olan mehrini teslim almak için kendisini teslimden uzak durabilir, vadeli mehri teslim almak için uzak duramaz. Kadın kendisini teslim etmeden önce mehrin vadesi gelse, daha doğru görüşe göre kadının kendisini alıkoyma hakkı yoktur.

 

Taraflardan her biri "sen teslim etmedikçe ben teslim etmiyorum" dese; bir görüşe göre koca teslime zorlanır, diğer görüşe göre zorlama yapılmaz, kim teslim ederse diğeri teslime zorlanır. Daha güçlü görüşe göre her ikisi de zorlanır: Erkeğe mehrini güvenilir birine bırakınası emredilirken kadına da kocasına ilişki konusunda müsaade etmesi emredilir. Kadın ilişkiye müsaade ederse güvenilir kişi kendisine mehri verir.

 

Kadın önce davranıp ilişkiye izin verirse mehrini talep eder. Koca onunla ilişkide bulunmazsa kadın, kocası mehri teslim edinceye kadar kocasından uzak durabilir. Koca onunla ilişkide bulunmuşsa bundan sonra kocadan kendisini sakınamaz.

 

Koca erken davranıp mehri öderse kadının kendisini teslim etmesi gerekir. Kadın özürsüz yere ilişkide bulunmaktan kaçınırsa "koca mehri teslime zorlanır" görüşünü kabul ediyorsak koca verdiği mehri geri ister.

 

Kadın temizlenmek vb. işler için mühlet istediğinde hakim uygun göreceği kadar kadına süre tanır. Bu, üç günü aşamaz. Kadının adeti veya loğusalığı kesilsin diye süre isterse kendisine süre verilmez.

 

Küçük kız ve hasta kadın; kendilerinde cinsel ilişkiye engelolan durum ortadan kalkınadıkça kocaya teslim edilmez.

 

28. Kadın, muayyen ve peşin olan mehrinin tümünü veya bir kısmını akit esnasında veya sahih olan belirleme esnasında teslim almadıkça -herhangi bir özür olmasa bile- kendini teslim etmeye bilir. Bu, cinsel ilişkide buluna sebebiyle uğrayacağı zararı gidermek içindir.

Bu durumda kocanın mehri ödemesi gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir:

 

> "Mümine ilk sorulacak olan şey karısının mehrini verip vermediğidir. "

> "Karısına mehir konusunda haksızlık yapan koca kıyamet günü Allah'ın huzuruna sanki zina etmiş gibi çıkar. "(Beyhaki, Sadak, 7, 241)

 

Not:  Nevevi'nin sözünden "mehir belirlememiş kadının mehir belirlenmeden ve cinsel ilişki gerçekleşmeden önce bu hakkının olmadığı" anlaşılmaktaysa da -ileride geleceği üzere- bu kastedilmemiştir.

 

Nevevi bu hükmü "kendi evliliği üzerinde söz sahibi olan kadın" hakkında farz etmiştir.

Küçük, deli veya sefih gibi kimselere gelince; onu kocadan engellemek velinin yapacağı bir iştir. Veli, bunu yapmamanın maslahata uygun olduğunu görürse öyle davranır.

 

Chiyenin tesliminin engellenmesi ise cariyenin efendisi veya onun velisine aittir. Bu hüküm, sahih bir özgürlük sözleşmesi yapmamış olan cariye hakkındadır. Böyle bir sözleşme yapan cariyeye gelince; Ezrai şöyle demiştir: "Efendinin cariyenin teslimine engelolması konusunda, cariyenin yapacağı teberrulan engelleme konusundaki görüş aynlığı geçerlidir. Efendi kesin olarak engelolsa bile cariyenin bunu yapma hakkının olması muhtemeldir." Daha uygun görüşe göre efendinin bu hakkı yoktur.

 

İstisna edilen şu durumlarda hapis hakkı [teslimi engelleme hakkı] yoktur:

 

1. Efendi cariyesini azat edip onun mehrini kendisine vasiyet ederse cariyenin kendisini teslimden alıkoyma hakkı yoktur; çünkü burada cariyenin mehir üzerindeki hakkı nikahtan değil vasiyetten kaynaklanmaktadır.

 

2. Efendi ümmüveledi evlendirip ölse, ümmüveled azat olup da onun mehri mirasçıya ait olsa, ümmüveledin kendisini teslim etmeme hakkı yoktur; çünkü onun mehirde bir mülkiyeti olmadığı gibi hakkı da yoktur. Çünkü mehir kendisinin değildir.

 

3. Evlendirilmiş olan cariyeyi efendisi mehrini hak ettikten sonra satsa veya azat etse mehir kendisine aittir. Cariye onun mülkünden çıktığı için onu kocasına teslim etmeme hakkı yoktur.

 

29. Kadın, vadeli olan mehir alacağı sebebiyle kendisini teslim etmemezlik edemez; çünkü mehrin vadeli olmasına kendisi razı olmuştur. Kadının kendisini kocasına teslim etmesinden önce vade tarihi dolsa [kadın teslimden kaçınabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kadının kendisini alıkoyma hakkı yoktur; çünkü vade dolmadan önce kendini teslim etmesi gerekli olmuş olup bu durum hakkın vadesinin gelmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Rafii bunu eş-Şerhu'l-kebir'de imamların çoğunluğundan nakletmiş olup itimad edilmesi gereken görüş de budur.

 

İkinci görüş

 

Mehir başlangıçta peşin iken nasıl ki kadının teslim olmama hakkı varsa burada da böyle bir hakkı vardır. Kadı Ebu't-Tayyib bu görüşü tercih etmiş ve ilk görüşün yanlış olduğunu söylemiştir. İsnevi el-Mühimmat adlı eserinin bu konusunda ve alım-satım bölümünde,

Müzenl'nin Şafii'den aktardığı ifadeye dayanarak bu görüşü tasvip etmiştir. Ezrai şöyle demiştir: "Ben Müzenı'nin sözünü inceledim ve bunun Şafii'den bir nakil değil kendi fıkhı çıkarımı olduğunu gördüm".

 

30. Karı-koca, öncelikli teslimi kimin yapacağı konusunda anlaşmazlığa düşüp her biri diğerine "sen teslim edinceye kadar ben teslim etmeyeceğim" dese, yani koca, karısına "sen bana kendini teslim etmedikçe ben de mehri teslim etmeyeceğim" derken kadın da kocasına "sen bana mehri teslim etmedikçe sana kendimi teslim etmeyeceğim" dese [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre önce koca mehri teslim etmeye zorlanır; çünkü [kadın teslimden kaçındığında] kocanın mehri geri alması mümkün olduğu halde [koca teslimden kaçındığında] kadının teslim ettiği cinselliğini geri alması mümkün değildir.

 

Not:  Bu hüküm, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiği üzere kadının hasta veya ihramlı olması gibi bir durum söz konusu olmayıp cinsel ilişkiye hazır olduğunda geçerlidir.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Bu görüş yalnızca o duruma özgü olmayıp her durumda dikkate alınır. Buna göre kadın kendisinde cinsel ilişkiye engelolacak ihram vb. bir durum olduğu halde kendisini teslim etse, koca mehir ödemeye zorlanamaz." Irak]' ve el-Mühezzeb şarihi de bunu açık olarak belirtmiştir.

 

İkinci görüş

 

Her ikisi de diğeri üzerinde hakkı olması bakımından eşit olduğundan herhangi bir zorlama söz konusu olamaz. Bu durumda içlerinden hangisi daha önce teslimde bulunursa diğeri teslime zorlanır.

 

Üçüncü görüş

 

Daha güçlü olan görüşe göre her ikisi de zorlanır. Buna göre kocaya mehri güvenilir bir kimseye bırakması, kadına da ilişkiye izin vermesi emredilir. Kadın kendisini teslim ettiğinde güvenilir kişi ona mehir verir. Çünkü böyle yapılması, anlaşmazlığı bitirir.

 

Cüveyni şöyle demiştir: "Kadın mehri teslim aldıktan sonra koca ilişkiye yeltendiğinde kadın bundan kaçınsa, uygun olan şey mehrin kadından geri alınmasıdır."

 

Not:  Nevevi'nin yalnızca üç görüşle yetinmesinden, kadının zorlanmayacağı konusunda bir görüşün olmadığı anlaşılmaktadır ki Cüveyn]"nin açık olarak belirttiği üzere doğru olan budur; çünkü kadın kendisini teslim ettiğinde, cinselliği elinden çıkmış olmaktadır.

 

İbnü'r-Rif'a ilk görüşü, mehri güvenilir bir kimsenin elinde bırakma meselesi ile şu açıdan çelişkili bulmuştur: Şayet bu güvenilir kişi kadının vekili ise o zaman koca zorlanmış olmaktadır ki bu ilk görüştür. Güvenilir şahıs kadının vekili değilse o zaman ilk olarak kadın zorlanmış olur, halbuki bu görüşü dile getiren olmamıştır.

 

İbnü'r-Rif'a bu' probleme şu şekilde cevap vermiştir: güvenilir şahıs, alimlerimizin belirttiği üzere kadının vekili konumunda olmakla birlikte mehri kadına teslim etmesi yasaklanmıştır. Kadının da cinsel ilişkiye müsaade etmeden önce mehir üzerinde tasarrufta bulunması yasaktır. İlk görüş ise bundan farklı olup o görüşe göre kadın sırf güvenilir şahsın mehri teslim almasıyla birlikte onun üzerinde tasarrufta bulunabilmektedir.

 

Başkası ise bu problemi şöyle çözmüştür: "Güvenilir şahıs karıkocanın vekilidir." Buna, alimlerin görüşlerinden çıkan zorunlu sonucu delil getirmiştir.

 

Bir başkası ise güvenilir şahsın kocanın vekili olduğunu söyleyerek buna çözüm bulmuştur. Kadını zorlamayı gerektiren illetin ortadan kalkması sebebiyle kocayı zorlamakta bir engel söz konusu değildir.

 

Bir diğeri şöyle çözüm bulmuştur: Güvenilir şahıs, karı-koca arasındaki anlaşmazlığı gidermek üzere şeriat tarafından vekil kılınmıştır.

 

Bu son görüş en uygun görüştür.

 

Not: Kadın "kocam mehri teslim ederse ben de ilişkiye müsaade ederim" dediğinde kendisine nafaka verilmesi gerekir; çünkü bu durumda iken ilişkiye izin vermektedir.

 

31. Kadın acele davranarak kocasının kendisiyle ilişkide bulunmasına müsaade etse, bütün görüşlere göre mehrini talep edebilir; çünkü o, kendi imkanı dahilinde olan şeyi ortaya koymuştur. Bu durumda -tıpkı satım konusundaki benzer durumda olduğu gibi- kocasının izni olmaksızın mehri tek başına teslim alma hakkına sahip olur.

 

32. Koca [kadın kendisini teslim ettiği halde] ilişkide bulunmazsa kadın, kocası mehri teslim etmedikçe ilişkide bulunmaktan kaçınır, yani kocası mehri teslim edinceye kadar ilişkiye izin vermekten kaçınması caiz olur; çünkü nikah akdinde rakit konusu şeyin] teslim alınması, [kadının kendisini] teslimli] ile değil ilişkiyle gerçekleşir.

 

33. Koca, mükellef olan karısının kendi isteğiyle ilişkiye izin vermesine dayanarak kadınla ilişkide bulunsa kadın [artık bundan böyle] ilişkide bulunmaktan kaçınamaz. Bu şuna benzer: Satıcı [karşı taraftan bedeli teslim almadan] malı kendiliğinden teslim etse, daha sonra malı hapsetmek üzere geri isteyemez.

 

34. Kadınla zorla ilişkide bulunulsa veya kadın küçük ya da deli olduğu için mükellef olmadığından kendisiyle ilişkide bulunulsa, bu şekilde gerçekleşen teslime şer'an itibar edilemeyeceğinden kadın bundan böyle ilişkiden kaçınabilir. Ancak veli, bir maslahata binaen akıl hastası kadını veya küçük olan kızı kocasına teslim etse, el-Kifaye'de belirtildiği üzere -kadın daha sonradan kamil hale gelse bile- bundan böyle geri dönememesi gerekir. Bu şuna benzer: Veli bir maslahata binaen şuf'a hakkını terk etse, daha doğru görüşe göre kısıtlı şahıs, üzerindeki engel kalktıktan sonra şuf'a hakkına konu olan malı alamaz. Ancak veli maslahat olmaksızın teslim etmişse o zaman durum farklı olur.

Sefihlik sebebiyle kendisine kısıtlama getirilen kadın kendisini teslim etmiş iken velisi teslim olmamanın uygun olduğunu görse, Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre ilişki gerçekleşmiş olsa bile geri dönüşün mümkün olması gerekir.

 

35. Koca erken davranarak [henüz kadın kendisini teslim etmediği halde] mehri teslim etse, kocanın istemesi halinde kadının ilişkiye müsaade etmesi gerekir; çünkü koca üzerine düşeni yapmıştır. Kadın özürsüz olarak kocasına ilişki konusunda müsaade etmezse [bakılır:]

 

> "Önce koca mehri teslim etmeye zorlanır" şeklindeki zayıf görüşü tercih ettiğimizde koca verdiği mehri geri alabilir; çünkü koca mehri bağışlamamıştır.

 

> "Koca mehri kadının kendisini tesliminden önce teslim etmeye zorlanamaz" şeklindeki güçlü görüşü tercih ettiğimizde koca verdiği mehri geri alamaz; çünkü mehri acele vermek suretiyle bağışta bulunmuştur. Bu, vadeli borcun vaktinden önce ödenmesine benzer.

 

Not:  Nevevi, teslimin yeri konusundan bahsetmemiştir. Et-Tenbih 'te belirtildiği ne göre teslim yeri akit esnasında kocaya ait olan evdir. Koca akdin yapıldığı şehirden taşınmışsa, kadının oraya gitmesi için yapılacak ek masraf kocanın üzerine gerekli olur. Buna göre Gazze'de bulunan bir adam Şam'da bulunan bir kadınla evlense, kadın akit mahalli dikkate alınarak kendisini Gazze'de teslim eder. Koca, kadının Mısır'a gelmesini isterse kadının Şam'dan Gazze'ye gelinceye kadarki süredeki nafakası kadın üzerine, Gazze'den Mısır'a kadar olan nafakası erkek üzerine gereklidir. Şam'dan Gazze'ye kadar olan yol masrafı koca üzerine gerekli midir değil midir? Hannatl, fetvalarında bunun gerekli olduğunu söylemiş, Ruyanl ise bu konuda şu iki görüşü nakletmiştir:

 

Birinci görüşe göre gereklidir; çünkü kadın, kocanın emriyle yola çıkmıştır.

 

İkinci görüşe göre gerekli değildir; çünkü kadının ilişkiye müsaade etmesi ancak Gazze'de mümkün olabilmektedir.

 

Ruyam ikinci görüşün kıyasa daha uygun olduğunu söylemiştir. Gazze'den Mısır'a kadar olan yol masrafı ise [kesin olarak] koca üzerine gereklidir.

 

Koca, karısının teslim edilmesini istediğinde velisi kadının öldüğünü iddia etse, koca ise bunu inkar etse yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir. Bu sebeple koca veliye mehri teslim etmez. Veli, kadının öldüğüne dair şahit getirmekle yükümlü tutulur. Kocanın, [ölüp ölmediği bilinmeyen] karısının cenaze masraflarını üstlenme si gerekli değildir; çünkü aslolan hayatının devam etmesidir.

 

36. Kadın veya onun velisi, kadının temizlenmesi, kirlerinden arınması, koltuk altı ve kasığındaki tüyleri gidermesi için zaman istese, daha güçlü görüşe göre kadın mehrini teslim almış olsa bile ona zaman tanınması zorunludur. Bunun tek görüş olduğu da söylenmiştir. Bu süre tanınması, hakimin uygun göreceği şekilde bir veya iki gün şeklinde olur. Kadın temiz, adetli veya loğusa olsa da hüküm değişmez. Tanınan süre üç gün üç geceyi geçemez; çünkü temizlenme amacı bu sürede yerine gelir. Ayrıca çoğun en azı ve azın en çoğu üçtür. Kadın [veya velisi] adeti veya loğusalığının kesilmesi için süre isterse bunun için süre tanınmaz. Bu durumda kadın adetli veya loğusa olarak kocasına teslim edilir; çünkü tıpkı cinselorganında kemik veya et bulunan kadının durumunda olduğu gibi [ilişkiye girme şeklinde olmasa bile] bu durumdaki kadın, [sevişme vb. yollarla] kendisinden yararlanılmaya elverişlidir. Burada yalnızca yararlanmanın bir türü [yani cinsel ilişki] mümkün olmamaktadır. Gazzali şöyle demiştir: "Kadın, kocasının adet döneminde ilişkide bulunma şeklinde bir alışkanlığı olduğunu biliyorsa adet dönemi süresince bile olsa onunla birlikte yatmaktan kaçınabilir."

 

Kadının adet süresi, kirlerinden temizlenmesi için verilen süreyi aşmıyorsa et-Tetimme'de belirtildiği ne göre ona süre tanınır.

 

37. Cinsel ilişkiyi kaldıramayacak olan küçük kız çocuğu, hasta kadın, cinsel ilişkiden zarar görecek kadar zayıflbitkin olan kadın, ilişkiye engelolan durum ortadan kalkıncaya kadar kocasına teslim edilmez; çünkü kocadaki aşırı şehvet onu ilişkiye yönlendirebilir, bu durumda kadın bundan zarar görür.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamına kocanın "onu bana teslim edin, ben ilişkiyi kaldırabilecek duruma gelinceye kadar onunla ilişkide bulunmayacağım" demesi durumu da girer ki Ezrai ve başkalarının belirttiği üzere İmam Şafii'nin açık ifadesi bu şekilde olup daha doğru olan görüş budur. Cüveyni ve Mütevelli bunu tek görüş olarak belirtmiştir. Koca güvenilir bir kimse olsa bile hüküm böyledir; çünkü şehvetin ona baskın gelmesinden emin olunamaz. Beğavı şöyle demiştir: "Küçük kız değil de hasta kadınla ilgili olarak güvenilir şahsın isteğine olumlu cevap verilir". İbnü'l-Mukrı de bunu esas almıştır.

 

Burada kadını / kızı teslim etmenin mekruhluğu kastedilmektedir. Nitekim küçük kızla ilgili olarak eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-Talibin'de bu durum açıkça belirtilmiş olup hasta kadın da ona benzemektedir.

 

Küçüklük, delilik, hastalık, zayıflık vb. sebeplerle cinsel ilişkiyi kaldıramayacak olan kadınla / kızIa ilişkide bulunmak haramdır; çünkü o bundan zarar görmektedir. Bu durumda kızalkadına buna güç yetirebilir duruma gelinceye kadar süre tanınır. Buna göre, ilişkide bulunulamayacak kadar küçük olan bir kız kocasına teslim edilse kocanın bunu teslim alması gerekmez; çünkü koca, karısından yararlanmak için evlenmiştir, karısını büyütmek için değiL. Koca onu teslim alırsa -tıpkı nafakada olduğu gibi- mehrini teslim etmek zorunda değildir.

 

Koca, kızınıkadının durumunu bilerek veya bilmeksizin mehri teslim ettiğinde mehri geri alıp alamayacağı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup daha güçlü olanına göre alamaz. Nitekim bu, Rafii ve Nevevi'nin ifadelerinden anlaşılmaktadır.

 

Kadın hastalandığında nasıl ki koca onu evinden çıkaramıyorsa aynı şekilde hasta veya zayıf olan kadın kocasına teslim edildiğinde kocası teslim almaktan kaçınamaz. Koca nafaka vermekle yükümlü olur.

 

Zayıf yapılı kadın, kocasının aşırı kilolu olması sebebiyle ilişkide bulunması halinde hasta düşmekten korkarsa ilişki konusunda kocasına müsaade etmesi gerekmez. Bu durumda koca, ilişki dışında bir yolla karısından yararlanır veya boşar. Bu sebeple nikah feshedilmez. Cinsel organda et veya kemik bulunması ise bundan farklı olup bu durum ilişkiyi mutlak olarak engeller. Zayıflık ise aynı şekilde zayıf bir koca ile ilişkide bulunmayı engellemez. Üstelik zayıflık bir kusur da değildir. Ancak zayıf kadın, her kiminle ilişkide bulunacak olursa olsun hasta düşüyorsa bu da tıpkı cinselorganında kemik bulunması gibi bir kusurdur.

 

Bir kimse bir kadınla ilişkide bulunduğunda kadın hastalanıyorsa iyileşinceye kadar tekrar ilişkide bulunamaz. Koca, karısının iyileştiğini iddia ettiği halde kadın bunu inkar ederse veya küçük kızın velisi "bu kız ilişkiyi kaldıramaz" dediği halde koca bunu inkar ederse kız, güvenilir dört kadına veya mahremi olan iki erkeğe, yahut doğuştan erkeklik organı bulunmayan iki erkeğe gösterilir.

 

Zayıf yapılı kadın, yaranın iyileşmesinden sonra acısının devam ettiğini iddia ettiği halde kocası bunu inkar etse, yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir; çünkü bu durum ancak onun yapacağı açıklama ile bilinebilir.

 

 

Mehrin Koca Üzerine Yerleşmesi [Kesinteşmesi]

 

Mehir;

 

a. Cinsel ilişki ile -bu, adet döneminde ilişkide bulunmak gibi haram bile olsa- kesinleşir.

b. Eşlerden birinin ölümüyle de kesinleşir.

 

imam Şafii'nin yeni görüşüne göre karı-kocanın baş başa kalmasıyla kesinleşmez.

 

38. Mehir koca üzerine cinsel ilişki ile yerleşir / kesinleşir. Bu ilişki makat deliğinden bile olsa böyledir. ilişki erkeğin cinsel organının sünnet mahallini veya burası kopuk ise o miktarda olan kısmını kadının cinselorganı içine sokmasıyla olur. Mehir ister nikah ile isterse -mehrini akit esnasında belirlememiş olan kadının durumunda olduğu gibi- sonradan belirlemeyle olsun fark etmez. Cinsel ilişki, adet döneminde olan ilişki gibi haram bir ilişki bile olsa bu böyledir; çünkü koca, mehre karşılık gelen şeyi elde etmiştir.

 

39. ilişkinin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Mehrin kesinleşmesi için ilişki ile birlikte mehir olarak belirlenen malın kadın tarafından teslim alınması da şarttır; çünkü meşhur olan görüşe göre mehir teslim öncesinde -tıpkı satıma konu malda olduğu gibi- akit sorumluluğu kapsamındadır. Alimler nasıl ki satım konusunda "satıma konu olan mal, karşılığında bedeli teslim alınmış olsa bile karşı tarafa teslim edilmedikçe kesinleşmemiştir" demişlerse aynı durum mehir için de geçerlidir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Burada "mehrin yerleşmesi" ile kastedilen şey, mehrin tümünün veya bir kısmının düşmesinden emin olunmasıdır. Satım konusunda ise kastedilen, akdin bozulmasından emin olmaktır. Satım konusu mal teslim öncesinde telef olduğunda akit feshedilir. Muayyen mehir ise teslim öncesinde telef olduğunda mehir düşmez, bu durumda "akit sorumluluğu" görüşüne göre cinsel ilişkinin bedeli ödenmesi gerekir ki bu da emsal mehirdir. "Zilyed sorumluluğu" görüşüne göre ise telef olan mehrin bedeli ödenir. Her iki konu [nikah ve satım] birbirinden farklıdır.

 

40. "Mehir" ifadesi akitte belirlenen mehri de emsal mehri de içermektedir. Ancak akitte belirlenen mehrin kesinleşmesi için ilişki öncesinde var olan bir durum sebebiyle akdin feshedilmemiş olması şarttır. Akit ilişki öncesinde mevcut olan bir kusur sebebiyle fesh edilirse akitte belirlenen mehir düşer, emsal mehir ödenmesi gerekir.

 

Not:  Mehir, kesinleştiği halde düşebilir. Örneğin hür bir kadın köle olan kocasıyla ilişkide bulunduktan sonra kocasını satın alsa mehir olarak verilen mal da mevcut olsa, iki görüşten birine göre mehir düşer; çünkü efendinin kölesi üzerinde alacağı olamaz. Doğru görüşe göre ilk olarak efendinin kölesi üzerinde alacağı olamasa bile bu alacak kölenin zimmetinde kalmaya devam eder; çünkü bir şeyin devam etmesi, ilk olarak başlamasına göre daha güçlüdür.

 

41. Mehir, sahih bir nikahta karı-kocadan birinin cinsel ilişki öncesinde ölmesiyle de kesinleşir. Çünkü sahabe bu konuda icma etmiştir. Ayrıca tarafların birbirine mirasçı olmalarından da anlaşılacağı üzere ölümle birlikte nikah akdi batılalmaz, ölüm yalnızca nikah akdini bitirir. Kira akdinden de bilindiği üzere akdin bitmesi, akit konusu şeyin tam olarak elde edilmesi gibidir.

 

Not:  Nevevi'nin sözünün kapsamına, eşlerden birinin diğerini öldürmesi de girmektedir ancak daha önce geçtiği üzere cariye intihar etse veya efendisi onu öldürse yahut da cariye veya hür kadın, ilişki öncesinde kocasını öldürse mehir kesinleşmez. Bu, istisna edilmiş bir durumdur.

 

"Cinsel ilişki ve ölüm" ifadesi bu ikisinden başka olan şeyleri dışarıda bırakmaktadır. Buna göre ilişkide bulunmaksızın sevişmek, kocanın menisini kadının kendi cinsel organına sokması, cinselorgan dışında bir yolla kadının bekaretini bozmak gibi durumlarda mehir kesinleşmez.

 

42. İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre karı-kocanın baş başa kalması da mehri kesinleştirmez. Çünkü ayette "onlara dokunmadan önce boşarsanız" [Bakara, 237] buyrulmuştur. Burada "dokunmak" ifadesi ile cinsel ilişki kastedilmiştir. Had cezası, gusül vb. gibi diğer meselelerde nasıl ki kadınla baş başa kalmak ilişki gibi değerlendirilmiyorsa burada da böyledir.

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre sahih bir nikah akdinde; cinsel organda kemik bulunması gibi hissı bir engel veya kadının adetli olması gibi şer'ı bir engel bulunmaksızın karı-kocanın yalnız olarak baş başa kalması mehri keinleştirir; çünkü bu, cinsel ilişki ihtimalini içinde barındırır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: İmam Ahmed b. Hanbel'in, Zürare b. Ebu Evfa'dan şu nakli bu görüşe delildir: Hulefa-i raşidın "bir kimse [eşiyle baş başa kalıp] kapıyı kapattığı ve perdeyi indirdiğinde mehir ödemesi gerekli olur, kadının da iddet beklernesi gerekli olur" diye hüküm vermişlerdir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Bu, munkatı' bir rivayettir; çünkü Zürare hulefa-i raşidine yetişmemiştir.

 

Fasid nikahta ise baş başa kalmak kesinlikle mehri yerleştirmez

 

Not: Ölüm hastalığında olan bir şahıs, sahip olduğu tek mülkiyet olan cariyesini azat edip onunla evlense, bu şahsın mirasçıları da nikahı onaylasalar, nikah akdi mehirsiz olarak devam eder. Bu, el-Beyan adlı eserde yer almaktadır. Ben bunun gerekçesini Şerhu't-Tenbih adlı eserimde açıkladım.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

II. FASİD MEHİR