MUĞNİ’L-MUHTAC

MEHİR

 

V. MEHRİN DÜŞTÜĞÜ VEYA YARIM ÖDENDİĞİ DURUMLAR

 

Bu bölümde mehrin tamamının düştüğü ve yarısının ödendiği durumlar ile bunlara ilişkin bir takım hususlar ele alınacaktır.

 

A. Mehrin Tamamının Düştüğü Durumlar

B. Mehrin Yansının Ödendiği Durumlar

 

A. Mehrin Tamamının Düştüğü Durumlar

 

[Bir evlilik akdinde] zifaftan önce kadın tarafından meydana gelen veya kocanın, kadındaki bir kusur sebebiyle akdi feshetmesinde olduğu gibi kadın sebebiyle meydana gelen ayrılık mehri düşürür.

 

99. [Bir evlilik akdinde] zifaftan önce kadın tarafından meydana gelen veya kocanın, kadındaki bir kusur sebebiyle akdi feshetmesinde olduğu gibi kadın sebebiyle meydana gelen ayrılık mehri düşürür.

 

100. Kadın tarafından meydana gelen ayrılığa şunları örnek verebiliriz:

 

> Kadının [kocasından ayrı] kendi başına Müslüman olması,

> Rafifnin "müt'a" konusunda tek görüş olarak aktardığına göre kadının ana-babasından birine tabi olarak Müslüman sayılması,

 

> Kadının, kocadaki kusur sebebiyle akdi feshetmesi, O Köleyle evli olan cariyenin azat edilmesi,

> Kadının irtidat etmesi,

> Kadının, kocasının küçük yaşta olan başka bir karısını emzirmesi.

 

101. Kadın tarafından değil de kadın sebebiyle meydana gelen ayrılığa ise, kocanın kadındaki kusur sebebiyle nikah akdini feshetmesini örnek olarak verebiliriz.

 

102. İşte yukarıda belirtilen durumlarda, nikah akdinde belirlenmiş olan veya sonradan sahih bir şekilde belirlenen mehir yahut emsal mehir düşer; çünkü nikah akdini şayet kadın feshetmişse ayrılığı kendisi terchi etmiştir. Bu durumda o, sanki teslim öncesinde bedele konu olan şeyi telef ettiğinden bedel de düşmektedir. Nitekim, bir satım akdinde [satıcının] teslimden önce malı telef etmesi de böyledir. Nikah akdini koca, kadındaki kusur sebebiyle feshetmişse bu durum, akdi kadının feshetmesi gibi değerlendirilir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Kadının Müslüman olması, ana-babadan birine tabi olarak gerçekleştiğinde mehrin Müslüman olan kişi tarafından ödenmesi gerekirdi; çünkü o [Müslüman olmakla] başkasının nikahını bozmuş olmaktadır. Nitekim süt emziren kadın bunu yaparak nikahı ifsad ettiğinde mehri ödemekle yükümlü olur."

 

Buna şöyle cevap verilir: Mehri tazmin etme yükümlülüğü Müslüman olan şahsa yüklenirse bu durum insanları Müslüman olmaktan uzaklaştırır. Süt emzirme ise böyle değildir. Ayrıca süt emziren kişi süt emzirme ücretini alabilir, aldığı bu ücret ödediği tazminatı telafi eder.

Müslüman olan kişi ise böyle değildir.

 

Not:  Rafii ve Nevevi ile başkalarının kadındaki kusurdan mutlak olarak söz etmeleri bu konuda akde bitişik olan ile sonradan meydana gelen kusur arasında fark olmamasını gerektirmektedir ki doğrusu da budur. Maverdi ise bunu "akde bitişik" diye kayıtlamış ve sonradan meydana gelen kusuru, boşama gibi kabul etmiştir.

 

 

B. Mehrin Yansının Ödendiği Durumlar

 

Boşama, kocanın Müslüman olması, irtidat etmesi, lian yapması, kocanın veya kadının annesinin emzirmesi gibi kadın tarafından veya onun sebebiyle meydana gelmiş olmayan bir ayrılık durumunda mehrin yarısı verilir.

 

103. Kadın tarafından veya onun sebebiyle olmayan bir ayrılık durumunda kadına mehrin yarısı ödenir.

 

Bu durumlara örnek olarak şunları zikredebiliriz:

 

> Kadının tercihiyle bile olsa kocanın boşaması veya hulu' yapması,

 

Mesela koca boşama konusunda karısına yetki verse kadın da kendisini boşasa veya koca boşamayı kadının bir fiiline bağlasa kadın da bu fiili yap sa [hüküm yine böyledir].

 

> [Karısı Müslüman veya ehli kitaptan olmayan bir] kocanın velev ki ana-babasına tabi olmak suretiyle bile olsa Müslüman olması,

 

> Kocanın irtidat etmesi,

> Lian yapması,

> Kocanın annesinin kadını emzirmesi,

> Kadının annesinin kocayı küçük iken emzirmesi.

 

Boşama durumunda mehrin yarısının ödeneceğine dair delil "kendileriyle ilişkide bulunmadan önce onları boşarsanız belirlediğiniz mehrin yarısını verin" [Bakara, 232] ayetidir.

 

Diğer durumlar da boşamaya kıyas edilmiştir.

 

Uyanlar:

 

1. Nevevi'nin "boşama" ifadesinin kapsamına Ezral'nin dediğine göre bain ve ric'i talak girmektedir. Ezral'nin "ric'i" ifadesine "burada konu, zifaf öncesinde boşamayla ilgilidir" denilerek itiraz edilmiş, bu itiraza da "kadının, kocasına ait meniyi onunla ilişkide bulunmadan cinsel organına sokması durumunda zifaf öncesi ric'i talak düşünülebilir" denilerek cevap verilmiştir.

 

2. Nevevi'nin "emme" ifadesi yerine "emzirme" ifadesini kullanması burada fiile itibar edileceğini işaret etmektedir. Buna göre kişinin bebek yaşta olan karısı sürünerek gelip kocanın annesini emse, nikah akdi bu bebeğin fiiliyle fesholmuş olacağından mehrin yarısını almaya hak kazanamaz.

 

3. Cüveyni bunu bir kayıt olarak değil örnek olarak zikretmiştir. Buna göre kocanın kızı, kocanın küçük yaşta olan karısını emzirse veya kadının kız kardeşi o kadının küçük yaşta olan kocasını emzirse hüküm yine aynı olur.

 

4. Nevevi, karı-kocanın birlikte irtidat etmesinden bahs etmemiştir. Burada iki ihtimal söz konusudur:

 

a) Bu, kadının irtidat etmesi gibi değerlendirilir. Bu durumda kadına yarım mehir verilmez.

b) Bu, kocanın irtidat etmesi gibi değerlendirilir. Bu durumda kadına yarım mehir verilir.

 

Ruyani, Neşai, Ezra! ve başkaları ilk ihtimali doğru kabul etmiş, Mütevellı, Farıki, İbn Ebi Asrun ve başkaları ise ikinci ihtimali doğru kabul etmiştir ki daha uygun olanı da budur.

Rafi!'nin "müt'a" konusundaki ifadesi şöyledir: "Her ikisi birlikte irtidat ederse, tıpkı mehrin yarısı konusunda olduğu gibi kadına müt'a verilmesinin gerekli" olup olmadığı konusunda iki görüş vardır. Daha doğru görüşe göre verilmez." Zerkeşi bu ifadeden "daha doğru görüş" ifadesinin her iki meseleyle ilgili olduğunu anlamıştır. Hocamız Zekeriya el-Ensari şöyle demiştir: "Bana göre bu yalnızca müt'aya döner. Bu yüzden Kamuli bunu şöyle ifade etmiştir: Daha doğru görüşe göre müt'a verilmesi gerekmez."

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Kadında kusur bulunması durumunda feshin sebebi bu kusur olduğundan sanki nikahı kadın feshetmiş gibi kabul ettiğiniz halde kocada bulunan kusuru onun nikahı feshetmesi gibi kabul etmiyorsunuz!"

 

Buna şöyle cevap verilir:

 

"Koca, bedeli kadından elde ettiği menfaatler için ödemektedir. Kadın kusurlu olduğunda akdin feshedilmesi akdin gerekleri ndendir; çünkü hak ettiği şey kendisine teslim edilmemiştir. Kadın ise kocadan elde edeceği yarar karşılığında herhangi bir şey ödememiştir, kendisine teslim edilen bedel ise onda kalmaya devam etmektedir. Bu durum, kadın için fesih hakkının olmamasını gerektirirdi. Ne var ki Şari, kadının karşılaşacağı zararı gidermek adına ona fesih yetkisi vermiştir. Kadın nikahı feshetmeyi tercih ettiğinde -tıpkı irtidat etmesi durumunda olduğu gibi- bunun bedelini ödemesi gerekir.

 

Kadının, [köle olan] kocasını satın alması mehrin tümünü düşürür. Kemal b. Ebu Şerlf şöyle demiştir: "Çünkü bu [kölenin zimmetinde olan alacak], teslim alınmamış olan bir alacaktır. Efendinin kölesi üzerinde alacağı olamaz." Ancak mehir somut bir malolursa veya zimmet borcu olur da kadın bunu teslim alır ve köle de kendi kazancından bunu öderse yahut efendi onu köle adına maldan öderse bu durumda malın yarısı [ayrılık gerçekleşince] efendiye geri döner.

 

Koca, başkasının cariyesi olan karısını satın aldığında mehrin yarısını öder. Mehrin yarısını ödememe şartıyla onu boşasa şart geçersiz olur. Bu, köleyi velasının olmaması şartıyla azat etmek gibidir.

 

"Hayatta" kaydıyla ölüm sebebiyle gerçekleşen ayrılık dışarıda bırakılmıştır; çünkü daha önce geçtiği üzere ölüm mehri kesinleştirir.

 

Ölüm kapsamında değerlendirilecek durumlardan biri de eşlerden birinin [şeklinin Allah tarafından değiştirilerek] taşa dönüştürülmesidir. Eşlerden biri hayvana dönüştürülürse bakılır: Hayvana dönüştürülen koca ise ve bu durum zifaf öncesinde gerçekleşmişse, et- Tedrib adlı eserde belirtildiği ne göre ayrılık gerçekleşir, mehirden herhangi bir şey düşmez.

Çünkü mehrin tekrar kocaya dönmesi düşünülemez. Zira o hayatta olduğu için mirasçıların mehri temellük etme ehliyeti söz konusu değildir. Bu durumda mehir kadına ait olmaya devam eder. Et- Tedrib yazarı şöyle demiştir: "Kocanın bir hayvana dönüştürülmesini ölüm gibi kabul etmek de mümkündür." İlk ihtimal daha güçlüdür. Ancak "kadına ait olmaya devam eder" ifadesine gelince; mehrin yarısının koca ölünceye kadar veya Allah onu tekrar eski suretine döndürünceye kadar hakimin elinde kalması ve ölüm gerçekleşince mirasçılara verilmesi daha uygundur. Et-Tedrib yazarı şöyle demiştir: "Şayet kadın hayvana dönüştürülürse ayrılık onun tarafından meydana gelmiş olur ve mehrin tümü kocaya döner". Bunun böyle olması gerektiği açıktır.

 

Bu mutlak ifadeden şu durum istisna edilir: Kişi cariyesini kölesiyle evlendirdikten sonra cariyesini veya ikisinden birini azat etse sonra da koca zifaf öncesinde karısını boşasa mehrin yarısının ödenmesi söz konusu olmaz, çünkü bu durumda mehir yoktur.

 

 

Hür kadının veya kocanın intihar etmesi yukarıdaki hükme bir itiraz konusu teşkil etmez; çünkü burada kastedilen karı-koca hayatta oldukları halde nikahın ortadan kalkmasıdır.

Ancak ayrılığın, cariyenin sahibinden kaynaklandığı durum bu hükme bir aykırılık teşkil eder; çünkü bu, mehri ortadan kaldırır. Halbuki bu ayrılık kadın tarafından meydana getirilmediği gibi onun sebebiyle de değildir. Yine cariye, kişinin usul veya furuunun zevcesi olsa ve sahibi bu cariye ile ilişkide bulunsa yahut da cariyenin sahibi olan kadın, köleyle evlendirdiği cariyesini emzirse [bu durumda da mehir, kadın tarafından veya onun sebebiyle olmaksızın düşer.]

 

 

Mehrin Yanlanmasının Anlamı

 

[Zayıf] bir görüşe göre mehrin yarılanmasının anlamı, kocanın mehrin yarısını geri alma muhayyerliğinin bulunmasıdır.

 

Doğru görüşe göre boşama ile birlikte mehrin yarısının bizzat kocaya dönmesidir. Buna göre boşama sonrasında mehir olarak verilen malda bir artış meydana gelmiş olsa bu artış kocanın olur.

 

104. Mehrin yarılanmasının anlamı [nedir? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır: ]

 

Birinci görüş

 

Kocanın mehrin yarısını geri alma konusunda seçim hakkına sahip olmasıdır. Buna göre koca, tıpkı şuf'a hakkı sahibi gibi dilerse bunu geri alır ve sahip olur, dilerse terk eder; çünkü miras dışında hiçbir şey kişinin mülkiyetine onun isteği dışında girmez. Bu muhayyerlik, Rafii'nin ifadesinden anlaşıldığına göre geniş zamanda kullanılabilir; çünkü Rafii bunu "hibe eden kişinin muhayyerliği" gibi kabul etmiştir.

 

İkinci görüş

 

Doğru görüşe göre belirlenmiş olan mehrin yarısı kocaya bizzat boşamayla döner; çünkü daha önce geçen ayetin zahirinden bu anlaşılmaktadır. Bu hüküm, mehri koca vermişse veya koca küçük, deli yahut sefih olduğundan onun velisi olan baba ve dede vermişse söz konusu olur. Aksi takdirde her ne kadar metnin zahirinden mehrin mutlak olarak kocaya döneceği anlaşılıyorsa da mehri kim ödemişse ona geri döner.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Bu, Iraklıların çoğunluğunun itiraz olarak ileri sürdüğü bir durumdur."

 

Boşama dışında yukarıda geçen diğer durumlar da boşama gibi kabul edilir.

 

105. Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamından kölenin mehri kendi kazancından vermesi veya efendinin onun malından ödemesi ve ardından zifaf öncesinde kölenin karısını boşaması istisna edilir. Bu durumda mehrin yarısı efendiye döner. Efendi kölesini satsa veya azat etse, köle daha sonra karısını boşasa ilk durumda mehrin yarısı müşteriye, ikinci durumda ise azat olan şah sa döner.

 

106. Mehir bir zimmet borcu ise doğru görüşe göre boşamayla birlikte borcun yarısı düşer. Bunun karşısında yer alan görüşe göre ise kocanın isteğine bağlı olarak düşer. Koca borcu ödediğinde ödediği aynen mevcut ise kocanın o malın yarısı üzerinde hakkı sabit olur.

 

Bunların tümü mehir olarak verilen malda bir eksilme veya fazlalık meydana gelmemişse söz konusu olur.

 

107. Şayet boşama veya boşamayla birlikte zikredilen diğer durumlar meydana geldikten sonra mehir olarak verilen malda bir artış olursa bu artış kocaya aittir. Yani mehrin tümünün kocaya geri döneceği durumda bunun tümü kocaya döner. Mehrin yarısının kocaya döneceği durumda ise artışın yarısı kocaya döner; çünkü artış onun mülkünde meydana gelmiştir. Artış ister mala bitişik isterse ayrı olsun fark etmez.

 

108. Ayrılık sonrasında -velev ki birinin haksız fiili sonucu olmaksızın- malda bir azalma meydana gelirse, bu azalma mehrin teslim edilmesinden sonra olmuşsa, koca [mehrin tümünün kendisine döneceği durumda] azalma sebebiyle meydana gelen eksilme için ödenecek tazminatın tümünü veya [mehrin yarısının kendisine döneceği durumda azalma sebebiyle meydana gelen eksilme için ödenecek tazminatın] yarısını alır. Kadın, maldaki eksilmenin boşamadan önce meydana geldiğini iddia etse yeminle birlikte sözü kabul edilir. Nevevi'nin burada zikrettiği boşamanın ardından mehir olarak verilen malda meydana gelen değişmenin hükmüdür. Boşama öncesinde meydana gelen değişmeye ise aşağıdaki sözleriyle temas etmiştir.

 

 

Mehir Olarak Verilen Malda Meydana Gelen Değişimler

 

Koca, mehir telef olmuşken karısını boşasa; mal mis lı ise mislinin kıyemı ise kıymetinin yarısını geri alır.

 

Mal kadının elinde kusurlansa, koca razı olursa [kusurlu haldeki malın] yarısını alır, aksi takdirde malın sağlam haldeki değerinin yarısını alır.

 

Mal, kadının teslim almasından önce kusurlanmışsa koca herhangi bir tercih hakkı söz konusu olmaksızın malın kusurlu halinin yarısını alır.

 

Mal, haksız bir fiil sonucu kusurlanmış ve kadın da bundan dolayı tazminat almış ise daha doğru görüşe göre tazminatın yarısı kocaya ait olur.

 

Malda meydana gelen ve ayrı olan fazlalıklar kadına aittir. Kadın, mala bitişik fazlalıkta seçim hakkına sahiptir: Şayet malı bu şekilde teslim etmek istemezse malın fazlalık olmaksızın sahip olduğu değerin yarısı kocaya aittir. Kadın müsamahakarlık göstererek malın bu şekilde yarısını geri vermek isterse kocanın bunu kabul etmesi gerekir.

 

Malda bir açıdan artış bir açıdan eksilme meydana gelirse; örneğin köle büyür, hurma ağacı uzar, köle bir sanat icra etmeyi öğrenir ancak bununla birlikte abraşlık hastalığı söz konusu olursa bakılır: İki taraf anlaşırsa malın yarısı ödenir, aksi takdirde malın değerinin yarısı ödenir.

 

Mehir olarak belirlenen tarlaya bir şey ekmiş olmak tarla açısından bir eksikliktir, tarlayı sürmek ise tarla açısından artıştır.

 

Cariye ve hayvanın hamile kalması bir açıdan artış, bir açıdan eksilmedir. Bir görüşe göre hayvanın hamile kalması artıştır.

 

Hurma ağacının tomurcuk vermesi ağaca bitişik fazlalıktır. Koca, karısını boşadığında ağaçlarda aşılanmış meyve varsa kadının bunları toplaması gerekmez. Meyveler toplanırsa ağaçların yarısını vermek gerekir.

 

Koca hurma ağaçlarının yarısını geri almaya ve meyveleri de toplanma vaktine kadar dalında bırakmaya razı olursa, daha doğru görüşe göre kadın böyle yapmaya zorlanır. Bu durumda ağaçlar kadının zilyedliğinde olur. Kadın buna razı olursa bundan uzak durma ve kıymetini alma hakkı vardır.

 

Koca veya kadın için muhayyerlik söz konusu olduğunda, seçim hakkına sahip olan kişi seçimde bulunmadıkça diğeri malın yarısına sahip olamaz.

 

Koca, mehir olarak ödediği malın değerinin yarısını geri alacağında malın mehir olarak belirlendiği andan teslim edildiği zamana kadarki en düşük değeri dikkate alınır.

 

Bir kimse mehir olarak "karısına Kur'an öğretme"yi belirle se ve bunu yapmadan karısını boşasa, daha doğru görüşe göre artık Kur'an öğretmesi imkansız olur, cinsel ilişki gerçekleştikten sonra emsal mehir, gerçekleşmeden önce ise emsal mehrin yarısını vermesi gerekir.

 

Kadının mehir olarak aldığı mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra koca karısını boşasa, malın bedelinin yarısını geri alır. Kadının mal üzerindeki mülkiyeti kalkıp tekrar geri gelse, daha doğru görüşe göre kocanın hakkı malın kendisilnin yarısına] ilişir.

Kadın, mehir olarak aldığı malı kocasına hibe ettikten sonra koca onu boşasa; daha güçlü olan görüşe göre koca bu malın bedelinin yarısını kadından alır. Buna göre kadın kocasına malın yarısını hibe etmişse koca malın kalan yarısını ve malın bedelinin tümünün dörtte birini kadından geri alır. Bir görüşe göre malın kalan yarısını alır. Bir görüşe göre tümünün bedelinin yarısını almak ile kalanın yarısı ve tümünün bedelinin dörtte birini alma şıklarından dilediğini seçer.

 

Mehir kocanın zimmetinde borç olsa ve kadın kocasını ibra etse, [daha sonra koca karısını boşadığında] mezhepte esas alınan görüşe göre koca [mehrin yarısını] kadından geri alamaz.

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre: Veli mehrin yarısını affedemez.

 

109. Koca karısından kaynaklanmayan bir sebeple ondan ayrılırsa; örneğin mehrin teslim edilmesinden sonra mehir telef olmuşken kadını boşasa; mehir misli bir mal ise mislinin yarısını, kıyemi bir mal ise kıymetinin yarısını geri alır. Çünkü mehir aynen duruyor olsaydı yarısını alacaktı. Mal telef olunca -tıpkı kusur sebebiyle malı geri verme durumunda olduğu gibi- bedelinin yarısını geri alır.

 

Not:  "Kıymetinin yarısı" şeklindeki ifade hakkında Cüveyni "bu ifadede bir gevşeklik vardır, zira burada söz konusu olan yarısının kıymetidir. Yarısının kıymeti ise kıymetinin yarısından daha azdır." İbnü'r-Rif'a, Subki ve başkaları buna meyletmiştir. Ezrai ise İmam Şafii ve alimlerin çoğunluğunun her iki ifadeyi de kullandığına dikkat çekmişlerdir. Bu, söz konusu alimlere göre her iki ifadenin de aynı anlama geldiğini göstermektedir. Burada "kıymetin yarısı" ile birbirine eklenmiş olarak değil birbirinden ayrı olarak her iki yarımın kıymetinin yarısı kastedilmiştir. Sonuç olarak koca mehir olarak verdiği malın yarısının kıymetini almaktadır. Yahut da burada "yarısının kıymeti" ile "yarımlar birbirinden ayrılmış haldeki değil bitişik haldeki kıymetin yarısı" kastedilmektedir ki bu durumda da koca kıymetin yarısını almaktadır. Nevevi, Ravdatü't-talibin'in bu konusunda kocanın maslahatı açısından bu görüşü doğru kabul etmiş, ileride gelecek "muhayyerliğin sabit olması" konusunda ise kadının maslahatı gözetilmiştir.

 

Mehir aynen duruyorsa, kocası razı olmadıkça kadın kendi zimmetinden eda etmek suretiyle bile olsa onu başka bir şeyle değiştiremez

 

110. Mehir olarak verilen mal ayrılık öncesinde kadının elinde kusurlansa bakılır:

 

> Koca, malın yarısının kusurlu bir şekilde kendisine geri verilmesine razı olursa bunu alır, kusur sebebiyle bir tazminat alamaz. Bu, satılan malın satıcı elinde kusurlanması gibidir.

 

> Koca malı kusurlu olarak geri almaya razı olmazsa bakılır: Mal kıyem! bir mal ise malın sağlam haldeki değerinin yarısını geri alır. Mal mislı bir mal ise yarısının mislini alır; çünkü koca kusurlu mala razı olmak zorunda değildir, onun bedeline yönelebilir.

 

111. Mehir olan mal, kadının teslim almasından önce semavı bir afet sonucu kusurlansa ve kadın da maldaki bu kusura razı olsa [eşler arasında zifaf öncesinde ayrılık gerçekleştiğinde] koca, malın kusurlu halinin yarısını geri alabilir, kusur sebebiyle herhangi bir tazminat alamaz. Bu durumda kocanın seçim hakkı yoktur. Çünkü bu, kocanın yükümlülüğünde olan bir kusur halidir.

 

112. Mehir olan mal, yabancı bir şahsın haksız fiili sonucunda kusurlansa, şahıs bunun için tazminat ödese, kadın da bu tazminatı alsa veya affetse [zifaf öncesi ayrılık gerçekleştiğinde koca bu tazminattan herhangi bir şeyalabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre koca, malın yarısı ile birlikte tazminatın yarısını da alır; çünkü tazminat, kusur sonucunda ortadan kalkmış olan şeyin bedelidir.

 

İkinci görüş

 

Koca, maldan ayrı olan fazlalıktan bir şeyalamadığı gibi tazminattan da bir şeyalamaz.

 

113. Mala yönelik haksız fii! kocadan, kadından veya tazminle yükümlü olmayacak haldeki bir yabancıdan meydana gelmişse bunun hükmünün, bölümün başında "mehrin tümünün telef edilmesi" meselesindeki gibi olduğu açıktır.

 

Not:  Mehir olarak verilen iki elbiseden birinin telef olması durumunda olduğu gibi malın bir kısmı telef olmuşsa koca, elde mevcut olanın yarısını ve bir de telef olanın bedelinin yarısını alır.

 

114. Bir malın mehir olarak belirlenmesinden sonra malda O meydana gelen ve ona bitişik olmayan fazlalıklar kadına aittir. Buna örnek olarak ağacın meyve vermesi, hayvanın / cariyenin yavrulaması ve kölenin çalışıp ücret elde etmesi zikredilebilir. Bu kazançlar kadınındır; çünkü mal kadının mülkiyetinde iken meydana gelmiştir. Boşama fiili, kadının mehir üzerindeki mülkiyetini en baştan kaldırmaz, yalnızca boşamanın meydana geldiği andan itibaren kaldırır. Maldaki artış ister kocanın elindeyken ister kadının elindeyken meydana gelsin hüküm aynıdır. Kocanın geri alabileceği şeyasıl malın yarısıdır.

 

115. Malda meydana gelen fazlalık, cariyenin henüz doğurmadığı bir çocuk ise, kadın razı olsa bile koca bunu alamaz. Bu durumda koca cariyenin değerinin yarısını alabilir. Çünkü böyle bir durumda akdi bölmek haram olur. Çocuk anasından ayrılmışsa koca cariyenin değerinin yarısını alır.

 

116. Kadına mehir olarak verilen cariye, kadının yanında doğum yaptığında değerinde bir azalma meydana gelirse koca seçim hakkına sahip olur. Kocanın yanında dOğum yapmışsa koca, cariyenin eksilmiş haldeki değerinin yarısını alır.

 

117. Cariye mehir olarak verildiğinde hamile ise, kadının razı olması halinde koca cariyenin yarısı ile birlikte çocuğun yarısını da [değerinin yarısını] alır. Kadın razı olmazsa koca, doğum anında çocuğun değerinin yarısını, cariyenin değerinin yarısıyla birlikte alır.

 

118. Mehir verilen hayvanın kilolanması, kölenin sanat öğrenmesi gibi mala bitişik artış konusunda kadının seçim hakkı vardır. Bu seçim hakkı derhal kullanılması gereken bir hak olmayıp koca talep ettiğinde kadının iki seçenekten birini seçmesi gerekir. Bu iki seçenek de şunlardır:

 

> Kadın bu fazlalık konusunda müsamahakar davranmazsa mehir olan malın değerinin yarısının kocaya verilmesi gerekir. Bu da, maldaki artış dikkate alınmaksızın değerinin belirlenerek bunun yarısının artış olmaksızın kocaya verilmesiyle olur. Çünkü mehir belirlenirken bu artış belirlenmiş değildir. Malı bu artış olmaksızın geri vermek de

mümkün olmadığına göre belirlenmiş mehir telef olmuş gibi kabul edilmiştir.

 

> Kadın fazlalık konusunda müsamaha gösterirse kocanın bu fazlalığı kabul etmesi gerekir, bu durumda koca, malın bedelinin yarısını talep edemez. Çünkü onun fazlalıkla birlikte olan hakkı diğerinden ayırt edilmediği gibi tek başına tasarrufa da konu olmamakta, bu fazlalık ana mala tabi olmaktadır. Bunda, büyük ölçüde minnet altında kalma söz konusu değildir.

 

Not: Mala bitişik fazlalığın bu konu dışındaki konularda herhangi bir etkisi yoktur. Alimler bu konuyla diğerleri arasındaki farkın ne olduğu konusunda şu şekilde çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır:

 

a) Başka konuların aksine burada koca, boşamayı [sırf malı geri almak için] yaptığı töhmetiyle karşı karşıyadır.

 

b) Alimlerin çoğunluğunca benimsenen görüşe göre kocanın boşama sonrasında mehrin yarısını geri alması bir fesih değil, ilk olarak mülkiyet elde etmektir. Mehir dışındaki konularda geri almak ise bundan farklı olarak fesihtir. Fesih ise bir akdi [bir görüşe göre] en baştan veya [diğer bir görüşe göre] fesih anından itibaren ortadan kaldırır. Şayet en baştan itibaren kaldırıyorsa ortada zaten bir akit kalmamış olur. Fesih anından itibaren kaldırıyorsa fesih de akde benzer. Bir akde konu olan maldaki fazlalık asıl mala tabi olduğu gibi fesihte de böyle olur. Ayrıca burada malı geri almak bir fesih değil, ilk olarak ona sahip olmaktır.

 

Köle kendi kazancından elde ettiği bir şeyi karısına mehir olarak belirlese daha sonra azat olsa, ardından karısını boşasa, mehir olarak belirlediği malın yarısı kölenin efendisine değil kendisine döner. Şayet bu, mehrin feshedilmesi gibi kabul edilseydi, köle daha önceden kimin mülkiyetinde iken azat olduysa mehrin yarısı da ona dönerdi.

 

Bu ayrımdan çıkan zorunlu sonuç şudur: "Karı-koca mehir konusunda ikale yapsalar veya mehir bir kusur sebebiyle kocaya geri dönse, kocaya artışla birlikte döner." Şu var ki alimlerin mutlak ifadesi bununla çelişmektedir.

 

119. Mehir olarak verilen malda; Aynı sebeb e bağlı olarak hem artış hem azalma meydana gelse [bunu şu şekilde örneklendirebiliriz:]

 

> Kölenin [yaşının], değeri düşecek şekilde büyümesi: Burada köledeki azalma onun değeri açısındandır. Çünkü küçük yaşta olan köle kadınların yanına [rahatça] girip çıkabilir, kötü şeyleri bilmez, eğitim ve öğretime elverişlidir. Yaşı büyüyen köledeki artış ise şu bakımdandır: Büyük köle şiddetli zorluklara ve yokuluklara daha dayanıklıdır, kendisine bırakılan şeyi daha iyi korur.

 

> Hurma ağaçlarının ihtiyarlayıp da meyvesinin azalmasına yol açacak şekilde uzaması: Hurma ağacının bu sebeple değerinin azalması meyvesinin azalmasındandır. Meyvesi azalmazsa uzunluk, saf artış olarak kabul edilir. Hurma ağacının boyunun uzamasıyla artması, elde edilecek odunun artmasıyla olur.

 

Mehre konu olan malda farklı iki sebebe bağlı olarak artma ve azalma meydana gelse [bunu da şöyle örneklendirebiliriz:]

 

> Köle, kölelerde bulunması istenilen bir sanatı öğrenmekle birlikte kendisinde abraşlık, şaşılık gibi bir kusur meydana gelse;

 

İşte bütün bu durumlarda şuna bakılır:

 

> Karı-koca mehir olarak verilen malın yarısının geri verilmesi konusunda anlaşırlarsa bu yapılır; çünkü hak, yalnızca ikisine aittir.

 

> Karı-koca anlaşamazsa malın artış ve azalma olmaksızın yalın haldeki değerinin yarısı kocaya geri verilir. Çünkü adalete uygun olan budur. Artış sebebiyle kadına malın yarısını kocasına vermesi yönünde bir baskı yapılamayacağı gibi, azalma sebebiyle de koca bunu kabule zorlanamaz.

 

121. Tarlaya ekim yapılması tam olarak bir eksikliktir; çünkü tarlaya ekilen Şey, normal şartlarda tarlanın gücünü tüketir. Karı-koca, malın yarısının geri verilmesi ve ekini de hasat zamanına kadar tarlada bırakma konusunda anlaşırlarsa bunu uygulayabilirler. Bunu Cüveyni söylemiştir. Bu durumda koca, herhangi bir ücret almaksızın ekini tarlada bırakmak zorundadır; çünkü kadın [başlangıçta] tamamen kendi mülkü olan tarlayı ekmiştir. Karı koca anlaşamazlarsa koca, tarlanın ekilmemiş haldeki değerinin yarısını geri alır.

 

Bir arazinin -el-Muharrer'de açık olarak belirtildiğine göre bu arazi ekime elverişli ise- sürülmesi o arazi için bir artıştır; çünkü kişi tarlayı sürmekle ekime hazır hale getirmiştir.

 

Bina yapmak için ayrılmış olan bir araziyi sürmek ise arazinin değerini eksiltir; çünkü araziyi sürmek orayı toz-toprak içinde bırakır. Koca, eksilmiş haline razı olursa kadın bunu teslime zorlanır; çünkü arazi bu haliyle kocanın hakkından daha düşüktür.

 

 

Şöyle bir soru sorulabilir: "el-Muharrer'de bu kayıt olduğu halde Nevevi niçin bu kaydı zikretmeksizin mutlak ifade kullanmıştır?"

 

Buna şöyle cevap verilir: Daha önce tarlayı ekmekten bahsedildiğinden ona binaen burada mutlak olarak zikretmiştir. Nevevi'nin böyle yapması konunun, ekime elverişli arazi ile ilgili olduğunu hissettirmektedir.

 

122. Mehir olarak verilen bir cariye veya hayvanın hamile kalması; yavrunun doğması beklentisi yönünden bir artıştır. Hamilelik sebebiyle annenin şu an itibarıyla zayıf düşmesi, gelecekte de doğum esnasında ölme ihtimalinin bulunması, eti yenen hayvanın hamile kalmasının etini kötüleştirmesi bakımından ise bu durum bir eksikliktir. Bu yüzdendir ki Nevevi, hamile hayvanın kurbanlık olarak kesilmesinin yeterli olmadığı görüşünü tercih etmiştir.

 

Zayıf bir görüşe göre cariyenin aksine hayvanın hamile kalması onun açısından tam anlamıyla bir artıştır; çünkü genellikle hayvan doğumlarında ölüm tehlikesi bulunmamaktadır.

 

Not:  Koca, mehir olarak hamile olmayan bir cariyelhayvan belirlese, cariyelhayvan kendisinin elinde hamile kalıp kadının elindeyken doğursa, doğum sebebiyle değerinde azalma meydana gelse burada iki ihtimal söz konusudur:

 

a) Eksilme kocanın sorumluluğundadır. Bu durumda kadın muhayyer olur; çünkü eksilmenin sebebi kocanın elindeyken meydana gelmiştir.

 

b) Eksilme kadının sorumluluğundadır, bu durumda koca muhayyer olur; çünkü eksilme onun yanındayken gerçekleşmiştir.

 

Rafii, "bu meselenin başka benzerlerinin de bulunduğu açıktır" demiştir. Buna örnek olarak satılan bir kölenin, teslim edilmeden önce gerçekleşen bir irtidat sebebiyle öldürülmesi zikredilebilir. Bu benzetmenin zorunlu sonucu, malın kocanın sorumluluğunda olmasıdır.

 

123. Aşılanmamış hurma ağacının, mehir olarak tayin edilmesinden sonra tomurcuk vermesi, mala bitişik bir artış gibidir. Bu artışın kadının mülkünde gerçekleşmesi, [kadın razı olmadıkça] kocanın zorla bu malın yarısını geri almasını engeller. Kadın kocanın bu tomurcuklarla birlikte ağaçların yarısını almasına razı olursa, tıpkı kilosu artmış olan hayvanda olduğu gibi burada da koca bunu geri almaya zorlanır. Aşılanmış hurma ağaçları ise bundan farklıdır.

 

124. Koca karısını boşadığında, mehir olarak verdiği hurma ağaçlarında, tomurcukları mehir olarak verilmesinden sonra ortaya çıkan aşılanmış meyveler olsa, yani tomurcukları yarılmış olsa, kadının kocaya hurma ağaçlarının yarısını vermesi için hurmaları toplaması gerekmez; çünkü meyveler onun mülkiyetinde oluştuğu için, toplama vakti gelinceye kadar ağaçta bırakma hakkı bulunmaktadır.

 

125. Meyvelerin toplanma vakti geldikten sonra koca karısını boşasa, koca hurma ağaçlarının yarısını geri alabilsin diye kadının meyveleri toplaması gerekir. Aynı şekilde alimlerin mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre o bölgede meyveleri yeşilken ham olarak toplama adeti bulunduğunda da böyledir. Ezrai "bu konuda açık bir ihtimal bulunmaktadır" demiştir.

 

126. Kadın, ağaçlardaki meyveleri toplarsa veya kocasına "sen malın yarısını geri al, ben meyveleri ağaçlardan toplarım" dese, meyveleri toplama sonucunda dalların kırılması gibi bir sebeple ağaçlarda bir eksilme söz konusu olmuyorsa ve toplama uzun zamanı almıyorsa. koca için tek seçenek, ağaçların yarısını geri almaktır; çünkü burada engel bulunmamaktadır.

 

127. Koca, ağaçların yarısını geri alıp meyveleri toplanma vaktine kadar ağaçlarda bırakmaya razı olursa [kadın bunu yapmaya zorlanır mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kadın bunu yapmaya zorlanır. Kadının zorlanmasından sonra -tıpkı diğer ortak mülklerde olduğu gibi- hurma ağaçları ikisinin elinde olmuş olur; çünkü kadın açısından bunda bir zorluk yoktur.

 

İkinci görüş

 

Kadın buna zorlanamaz. Bir grup alim bu görüşü tercih etmiştir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bu daha doğru veya tek doğru görüştür; çünkü kadın meyvenin gelişmesi için ağacı sulamak istediğinde bunun ağaca zarar vereceği gerekçesiyle koca buna engelolabilir.

 

Not:  Nevevi'nin kastı, kadının tazmin yükümlülüğünden çıkacak şekilde ağaçların yarısının koca tarafından teslim alınmasıyla ilgilidir. Koca "ben ağaçların yarısına razıyım, bunları teslim almayı meyvelerin toplanması anına kadar erteteleyeceğim" dese, karısına "ben malın yarısını geri almayı istiyorum, benim payım senin yanında emanet olsun, seni bunun tazmin yükünden ibra ettim" demek suretiyle karısını tazminden beri kılsa bile kadın bunu yapmaktan kaçınabilir; çünkü kocanın payı, kadının tazmin sorumluluğunda olup, kocanın belirtilen şekilde ibra etmesi muteber değildir; çünkü bir mal mevcut olduğu sürece ondan ibra etmek batıldır.

 

128. Kadın yukarıda zikredilen şeye, yani ağaçların yarısını kocanın alıp, meyveleri de toplama anına kadar bırakmaya razı olsa koca bunu kabul etmekten kaçınabilir, bunu yapmaya zorlanamaz.

 

Bu durumda koca, ağaçların yarısının değerini isteyebilir; çünkü ko- O canın hakkı peşin olarak sabit olduğundan kendisi razı olmadıkça ertelenemez. Karşılıklı rızayla ertelemek caizdir; çünkü hak ikisine aittir. Ertelemek caiz olmakla birlikte bağlayıcı değildir. Buna göre ikisinden birisi daha önce razı olduğu şeyden vazgeçmek istese bu caiz olur; çünkü bu bir vaad olup bağlayıcı değildir.

 

129. Kadın, kocasıyla ağaçların ve meyvelerin yarısında ortak olmak üzere meyvelerin yarısını kocasına bağışlasa koca bunu kabul etmeye zorlanır mı zorlanmaz mı? Bu konuda iki görüş vardır. eşŞerhu'l-kebir'de "ilki daha doğrudur" denilmiştir.

 

Not:  Koca, üzerinde meyveleri bulunan hurma ağaçlarını karısına mehir olarak belirledikten sonra zifaf öncesinde karısını boşasa, mehir olarak verilen malda bir artış meydana gelmemişse kadın meyveyi toplamış olsa bile koca, malın bütününün yarısını geri alır; çünkü bunların bütünü mehirdir.

 

Yine tomurcuklanmış haldeki hurma ağaçlarını mehir olarak verip ağaçlar tomurcuklu iken karısını boşayan kişi de verdiği mehrin bütününün yarısını geri alır.

 

Meyveler aşılandıktan sonra karısını boşasa, ağaçların yarısını geri alır. Kadın razı olursa meyvelerin de yarısını alır; çünkü meyveler artmıştır. Kadın razı olmazsa koca ağaçların yarısı ile birlikte tomurcukların değerinin yarısını da alır.

 

Ağacın çiçeklerinin yayılması ve çıkan hurmaların çiçeksiz görünmesi de ağacın aşılanması gibidir.

 

130. Mehirde meydana gelen azalma sebebiyle koca için, mehirdeki artış sebebiyle kadın için yahut her iki durumun mevcut olması sebebiyle iki taraf için muhayyerlik sabit olduğunda, şayet seçim hakkı bir tarafa ait ise seçim hakkına sahip olan kişi seçimde bulunmadıkça koca, malın yarısına sahip olamaz. Seçim hakkı her iki tarafa ait ise ikisinin anlaşması dikkate alınır.

 

Not:  Daha önce geçtiği üzere bu seçimin derhal yerine getirilmesi şart değildir, ancak koca bunu talep ettiğinde kadın iki şeyden birini seçmeye zorlanır. Koca talepte bulunurken malı veya değerini alma şeklinde bir belirleme yapamaz; çünkü kocanın belirleme yapması, yetkinin kadına verilmiş olmasıyla çelişir. Koca yalnızca kendisine ait olup kadının elinde bulunan hakkını talep eder.

 

Kadın seçimde bulunmaktan kaçınırsa hapsedilmez, mal kendısının elınden alınır. Kadın yıne seçım yapmamakta ısrar ederse, kocaya ödenmesi gerekli olan miktar, bu malın içinden satılır. Bu miktarı satmak mümkün değilse malın bütünü satılır, [kocanın hakkı ödendikten sonra] artan miktar kadına verilir.

 

Malın yarısıyla değerinin yarısı birbirine eşitse kocaya malın yarısı verilir.

 

Koca, malın yarısını geri alma hakkına sahip olduğunda bu hakkını tek başına kullanır.

 

131. Malın telef olması veya başka bir sebeple koca kıyemı olan mehrin değerinin yarısını geri aldığında; malın mehir olarak belirlendiği tarih ile teslim edildiği tarihteki değeri içinden hangisi daha az ise o dikkate alınır; çünkü mehir olarak belirlenme tarihindeki değeri daha az ise fazlalık kadının mülkünde iken gerçekleşmiş olacağından kocanın bunda bir hakkı bulunmayıp kadın bunu tazmin etmez. Teslim günündeki değeri daha düşükse, bundan önce meydana gelen eksilme kocanın sorumluluğundadır, bu sebeple kadından bunu geri alamaz.

 

Not:  Ravdatü't-talibİn'de olduğu gibi el-Minhac metnindeki ifadeden de "ortalama değere itibar edilmeyeceği" zorunlu olarak çıkmaktadır. Daha önce satım akdi ve satım bedeli konusundaki hükme kıyasla ise yine iki gündeki [mehir olarak belirlenme ve teslim günü] değerlerden daha az alanının dikkate alınması gerekir ki itimad edilmesi gereken budur.

Nitekim bu, belirtilen gerekçeden anlaşıldığı gibi, et-Tenbİh ve başka eserlerde yer alan "akit anından teslim anına kadarki en düşük değer" ifadesinden de anlaşılmaktadır. İmam Şafii'nin ifadeleri arasında "teslim tarihindeki değerini ödemek zorunludur" görüşü nakledilmiş, İsnevi, fetvanın buna göre olduğunu iddia etmiştir.

 

Başkaları buna şu şekilde cevap vermişlerdir: İmam Şafii'nin ifadesi, teslim ile telef arasında artış ve azalmanın gerçekleşmesi durumuyla ilgilidir. Buradaki mesele ise mehir olarak belirleme ile teslim arasında meydana gelene ilişkindir.       ~7

 

Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamından şu durum istisna edilir: Boşama sonrasında mehir kadının elinde telef olsa, adın telet anındaki değerini tazmin eder; çünkü kocanın mülkü, tazminle yükümlü olan bir kimsenin zilyedliği altında iken telef olmuştur. Bu, satım akdinin feshedilmesinden sonra müşterinin elindeyken telef olan mala benzer."

 

Koca, karısına mehir olarak ziynet eşyası verse ve kadın bunu kırsa yahut kendiliğinden kırılsa, kadın ziynet eşyasını eski haline getirttikten sonra koca zifaf gerçekleşmeden önce karısından ayrılsa, kadın razı olmadıkça koca bunun yarısını geri alamaz, çünkü ziynet eşyası kadının yanındayken uygulanan işçilik sebebiyle artmıştır. Aynı şekilde koca karısına mesela zayıf bir cariyeyi mehir olarak verdiği halde cariye, kadının yanındayken şişmanlasa veya bir sanat icra etmeyi unutmuş olan köle, kadının yanındayken bunu öğrense hüküm yine aynıdır. Şu durum ise farklıdır: Kocanın mehir olarak verdiği köle kadının yanında kör olup sonra tekrar gözü açılsa, kadın razı olmasa da koca köleyi geri alabilir. Bu, başka bir sebeple malın kadının yanında kusurlanıp daha sonra kusurun ortadan kalkması ve kocanın da bundan sonra karısından ayrılması gibidir.

 

Kadın, süs eşyasını tekrar sağlam hale getirttikten sonra kocanın bunun yarısını geri almasına razı olmazsa, koca süs eşyasının külçe haldeki ağırlığının yarısını ve süs eşyası haline gelmesi için gerekli olan işçiliğin değerinin yarısını geri alır. Bu da, aynı cinsten bile olsa o bölgedeki para birimi üzerinden ödenecek olan emsal ücrettir. Bu, gasıbın süs eşyasını telef etmesi meselesine benzer.

 

Her ne kadar sonrakilerden bazıları bununla gaspı "gaspta kişi başkasının malını telef ettiğinden bu malın misliyle birlikte ücretini geri vermekle yükümlü tutarız. Burada ise kadın kendi mülkünü kırdığından yalnızca o bölgenin para birimi şeklindeki süs eşyasının değerinin yarısını öder. Bu, o para birimi ile aynı cinsten olsa bile öyledir" demişse de yukarıdaki görüş, itimad edilmesi gereken görüş olup İbnü'I-Mukrl tarafından da esas alınmıştır.

 

Kadın, kocası tarafından kendisine mehir olarak verilen altın veya gumuş kabı kırdıktan sonra, bunu ıster eskı halıne getirsin isterse getirmesin koca [karısını boşadıktan sonra] kabın yarısı ile birlikte ücretin yarısını alamaz; çünkü [altın gümüşün, kap haline getirilmesi için uygulanacak olan] sanatın ücreti yoktur.

 

Gasp edilmiş olan bir cariye, gasıbın yanında iken şarkı söyleme yeteneğini kaybetse gasp eden kimse bunu tazminle yükümlü olmaz; çünkü bu, haram olan bir şeydir. Her ne kadar, şarkı söylemeyen durumuna göre şarkı söyleyebildiği durumda cariyeyi satın almak için değerinden daha fazla ödemek caizse de bu böyledir. Bu ifade, fitneye düşürmesinden korkulan şarkı söylemeye hamledilir.

 

132. Kur'an öğretmek, dikiş yapmak, hizmet, bina yapmak vb. gibi ücretle adam tutmak caiz olan her türlü işin bir satım akdinde bedel kılınması caiz oldUğU gibi nikahta mehir kılınması da caizdir.

 

Buna göre;

 

Koca, karısına kendi başına Kur'an öğretmeyi mehir olarak belirlese ve Kur'an öğretiminde "sümme nazara" ayeti gibi kısa bir ayeti öğretmek gibi değil de [büyük bir sure öğretme örneğinde oldUğu gibi] bir külfet olsa veya öğretim için ücretle adam tutmanın caiz olduğu hadis, dikiş veya şiir vb. öğretmeyi mehir olarak belirlese, daha sonra ziafın ardından veya zifaf öncesinde henüz Kur'an öğretimi gerçekleşmeden karısını boşasa veya kendisinin tek taraflı irtidat etmesi durumunda olduğu gibi boşama söz konusu olmaksızın ayrılık meydana gelse [ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre artık Kur'an öğretmesi imkansız hale gelir; çünkü kadın ona haram olmuştur. O kadınla baş başa kalması caiz olmaz.

 

İkinci görüş

 

İmkansız hale gelmez, şayet mümkün ise erkek o kadına baş başa kalmaları söz konusu olmaksızın perde gerisinden Kur'an öğretir.

 

ilk görüşte olanlar buna şu şekilde cevap vermişlerdir: "Bunu caiz gordüğumuz takdirde töhmetin ve haram olacak şekilde baş başa kalmalarının meydana gelmeyeceğinden emin olamayız."

 

Rafii şöyle demiştir: "Hadis dinlemek böyle değildir. Zira bunu caiz görmezsek hadis zayi olur. Kur'an öğretiminin ise bir bedeli olup [öğretim yerine getirilemediğinde] bedeli esas alınır."

 

Şöyle bir soru sorulabilir: "Yabancı kadına bir şey öğretmek için bakmak mübahtır. Bu kadın da o erkeğe yabancı hale gelmiştir. Bakması caiz olmalıdır."

 

Buna şöyle cevap verilir: Yabancı bir kadına Kur'an öğretmenin aksine karı-kocanın her birinin emeli diğerine bağlanmış, aralarında bir tür sevgi oluşmuş, bu sebeple de töhmet güçlenmiş, fitnenin yakın olması sebebiyle öğretim imkansız hale gelmiştir. Birbiriyle alakası olmayan kadın ve erkek arasındaki yabancılık güçlü olduğundan bu durum, Kur'an öğretiminin caiz olmasını gerektirmiştir.

 

Şöyle bir görüş de ileri sürülmüştür: "Erkeğin kadına bakmasını caiz kılan öğretim, Fatiha okumak gibi farz olan öğretimdir. Buradaki öğretim ise farz olmayan öğretimdir." Subki bu görüşü tercih etmiştir.

 

Şöyle bir görüş de ileri sürülmüştür: "Erkeğin kadına bakmasını caiz kılan öğretim tüysüz erkekle ilgilidir. Yabancı kadına öğretmek ise bundan farklıdır." Şarih Celaleddin el-Mahalli bu görüşü tercih etmişse de ilk görüş itimad edilmesi gereken görüştür.

 

Not:  Alimlerin yukarıda geçen gerekçeleninden şöyle bir sonuç anlaşılmaktadır: "Erkeğin kadınla baş başa kalması haram olmasa, örneğin kız, kendisine şehvet duyulmayacak kadar küçük olsa veya kadın süt emzirme yoluyla onun mahremi olsa yahut da ikinci defa onunla evlenme gibi bir yolla kendisine helalolsa, Kur'an öğretme imkansız olmaz."

Bulkinl'nin tek görüş olarak belirttiğine göre hüküm böyledir.

 

Yapılan açıklamadan anlaşılacağı üzere burada "imkansızlık" ile zorluk da kastedilmektedir. Aksi takdirde baş başa kalmayı engelleyecek kimselerin bulunması halinde perde gerisinden Kur'an öğretimi mümkündür. Buna göre böyle bir durumda kısa bir sure öğretiminde olduğu gibi bir mecliste Kur'an öğretmek mümkün olsa, bana göre bir imkansızlık söz konusu olmaz. Bu, en-Nihaye'de yer aldığı gibi Subki de bunu doğru kabul etmiştir. Alimlerin çoğunluğunun ifadelerinin zahirinden ise bu durumda da imkansızlığın devam edeceği anlaşılmaktadır.

 

Bir anda öğretmek veya "sümme nazara" ayetinde oldUğU gibi bir kelime öğretme örneğinde olduğu gibi içinde külfet bulunmayan Kur'an öğretiminin mehir olarak belirlenmesi, benzer meselede kira akdinde geçtiği üzere sahih değildir.

 

Yukarıda "kendi başına öğretmek" ifadesiyle, kocanın karısına Kur'an öğretmeyi zimmetinde üstlenip henüz öğretme gerçekleşmeden ayrılması dışarıda bırakılmıştır ki bu durumda öğretmek imkansız değildir. Aksine bu durumda zifaf sonrasında koca, kadına mahrem olan bir kimseyi veya bir kadını, şayet zifaf gerçekleşmişse mehir olarak öğretileceği kararlaştırılan yerin tümünü öğretmesi için ücretle tutar, zifaf öncesinde boşama gerçekleşmişse bunun yarısını öğretmek üzere ücretle tutar.

 

Koca, öğretilmesi şart koşulan şeyi doğru bir şekilde öğretemezse, bunun mehir olarak belirlenmesi ancak zimmette sahih olabilir.

 

Koca, önce kendisinin öğrenip sonra da karısına öğretmeyi şart koşarsa bu sahih olmaz; çünkü mehir olarak belirlenen iş bu durumda kocanın kendisine bağlanmıştır. Böyle bir şey ertelenemez.

 

Kadın, kocasından Kur'an'ı başkasına öğretmesini istese kocanın buna icabet etmesi gerekmez; çünkü insanlar ezberleme ve anlama bakımından birbirinden farklılık gösterir.

 

Kişi, kitabı olan karısına Kur'an öğretmeyi mehir olarak belirlese, kadının Müslüman olması ümit ediliyorsa sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz. Bu tıpkı ona veya Müslüman bir kadına T evrat ve İncil öğretmeni n mehir olarak belirlenmesinin sahih olmaması gibidir.

Zira bu iki kitap değişikliğe uğradığından bunlarla iştigal etmek caiz değildir.

 

Karı-koca kafir iken koca, karısına Tevrat veya İncil'i öğretmeyi mehir olarak belirlese sonra her ikisi öğretim gerçekleştikten sonra Müslüman olsa veya İslam mahkemesine başvursalar kadın bunun dışında herhangi bir şeyalamaz. Daha önceden başvurursa emsal mehir alır.

 

Kişi karısına fıkıh veya şiir vb. gibi haram olmayan bir şey öğretmeyi mehir olarak belirlese ya da belirli bir yerden kadının kölesini geri getirmeyi mehir olarak belirlese sahih olur.

 

Kişi karısının kölesine veya çocuğuna bir şey öğretmeyi yahut çocuğunu sünnet etmeyi mehir olarak belirlese, şayet bunu yapmak kadın üzerine gerekliyse bu gereklilik sebebiyle böyle bir şeyin mehir olarak belirlenmesi sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz.

 

Kişi bir kadına Fatiha suresini öğretmeyi mehir olarak belirlese -bunu bizzat öğretmesi gerekli olsa bile- mehir sahih olur.

 

Kişi, ehlikitap olan karısına kelime-i şehadeti öğretmeyi veya karısına ya da başka birisine şahitliği eda etmeyi öğretme işini mehir olarak belirlese bu sahih olmaz. Şayet bunu öğretmekte külfet söz konusu ise veya şahitliğin eda edileceği hakim [mahkeme] hayvanla yolculuk yapmayı gerektirecek kadar uzakta ise Ezral'nin de belirttiği üzere bnun sahih olması görüşü uygundur.

 

133. Kur'an öğretmek imkansız olduğunda daha doğru görüşe göre kural gereği;

 

> Koca karısını cinsel ilişkiden sonra boşarsa emsal mehir,

> İlişkiden önce boşarsa emsal mehrinin yarısını ödemekle yükümlü olur.

 

134. Koca karısına öğrettikten sonra boşasa bakılır:

 

> Boşama zifaftan sonra gerçekleşirse kadın hakkını almış olur, koca için herhangi bir şeyi geri alma hakkı yoktur.

> Boşama zifaftan önce olursa koca, öğretme için ödenecek emsal ücretin yarısını alır.

 

Not: Kişi mehir olarak Kur'an'dan bir sure veya cüz öğretmeyi belirlese; mehir olarak belirlenenin ne olduğunun tayin edilmesi, ayrıca koca ve velinin, öğretilmesi şart koşulan sure veya cüzün ne olduğunu bilmeleri gerekir. Her ikisi veya birisi bilmezse, ikisi birden veya birisi bunu öğrenecek birini vekil tayin eder. Öğretilecek kısmı, mushaftaki sayfalara yazarak işaretlemek yeterli olmaz.

 

Kişinin, Kur'an öğretimini mehir olarak belirlerken bu öğretimin "Nafi kıraatine göre" vb. ifadelerle hangi kıraate göre olacağını belirlemesi şart değildir. Bu durumda Kur'an öğretimi için ücretle adam tutma meselesinde olduğu gibi koca karısına dilediği kıraate göre öğretebilir. Basralı alimlerden nakl edildiğine göre koca, o bölgede yaygın olan kıraat hangisi ise ona göre öğretir. Ezral'nin belirttiğine göre bu, güzel bir tercihtir. O bölgede yaygın bir kıraat yoksa koca, dilediği kıraate göre öğretir. Koca veya veli, herhangi bir kıraati belirlemişlerse bunu öğretmek gerekli olur. Koca buna aykırı davranarak başka bir kıraati öğretirse bunu kendiliğinden karşılıksız olarak yapmış olur, şarta uygun olarak daha önce belirlenen kıraati öğretmesi gerekir.

 

Kişi karısına "bir ay" süreyle Kur'an veya başka bir şey öğretmeyi şart koşarsa bu sahih olur. Ancak "bir ay sÜre içinde şu sureyi" şeklinde şart koşarsa tıpkı kira akdinde olduğu gibi bu şart sahih olmaz.

 

135. Koca, karısıyla zifafta bulunmadan önce mehri teslim ettikten sonra karısını boşasa, bu esnada kadının, mehir olarak verilen mal üzerindeki mülkiyeti satım veya teslim edilmiş bir hibe gibi yolla ortadan kalksa, koca mal misli ise mislinin yarısını, kıyemi ise kıymetinin yarısını geri alır.

 

"Şuf'a'da olduğu gibi burada da koca, karısının tasarrufunu bozabilmeliydi" diye bir itiraz söz konusu olacak olursa buna şöyle cevap verilir: Şuf'adarın hakkı, müşteri mal üzerinde tasarruf ta bulunurken mevcuttu. Bu sebeple şuf'adar müşterinin tasarrufunu bozma yetkisine sahip olmuştur. Koca ise karısı mal üzerinde tasarrufta bulunduğunda o malda hak sahibi değildir. Bu hak, daha sonra boşamayla meydana gelmiştir. Hatta kocanın hakkı, babanın çocuğuna yaptığı hibeden geri dönmesi hakkından bile daha zayıftır; çünkü babanın hibeden geri dönme hakkı, çocuk tasarrufta bulunduğu sırada bile mevcuttur. çocuğun mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra babanın hibeden geri dönmesi imkansız oluyorsa, kadının mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra kocanın malı geri alması evleviyetle imkansız olur.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden şu anlaşılmaktadır: "Kadının, mehir olarak verilen mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkmamış olsaydı hüküm bundan farklı olurdu." Malda bir fazlalık ya da malı zorla geri almayı engelleyecek başka bir durum meydana gelmemişse ve teslim edilmiş bir rehin gibi başkasına ait bağlayıcı bir hak mala ilişip de geri almayı engelleyecek duruma gelmemişse bu hüküm doğrudur.

 

Muhayyerlik şartıyla satım yapılmışsa, şayet muhayyerlik yalnızca müşteriye ait ise bu durumda mülkiyet müşteriye intikal etmiş olacağından koca, malın bedelinin yarısını alır.

Aksi takdirde malın yarısını alabilir.

 

Kadının, mehir olarak aldığı şeyi kiraya vermesi veya köleyi evlendirmesi, malın değerini düşüren bir eksilme olduğundan koca, malın değerinin yarısını geri almakla, kira süresi boyunca malın menfaatinden yararlanması söz konusu olmaksızın malın kendisinin yarısını alma seçeneklerinden birini seçer. Koca malın rehin veya kiraya verildiği ya da kölenin evlendirildiği durumda sabreder ve mesela rehin verilme durumunda, rehin alanın izniyle "ben, mal rehin olmaktan kurtuluncaya kadar beklerim" ya da "kira akdinin sonuna kadar", "evlilik bitinceye kadar beklerim" derse, koca rehin verilen malı, kiraya verilen malı veya evlendirilen köleyi teslim alıncaya ve mal hak sahibine teslim edilinceye kadar kadın bunu kabul etmekten kaçınabilir; malı tazmin etme riskiyle karşı karşıyadır. O zaman, belirtilen gerekçe ortadan kalktığından kadının bundan kaçınma hakkı yoktur.

 

Kadın, mehir olarak aldığı kölenin azat olmasını vasiyet etse, koca bu köledeki hakkını geri alabilir; çünkü vasiyet, bağlayıcı bir hak değildir.

 

Kadın köleyi müdebber kılsa veya köleyi azat etmeyi bir şarta bağlasa bakılır: Kadının maddi durumu kötü ise yukarıda belirtilen gerekçeyle koca kölenin yarısını geri alabilir. Bu durumda kölenin diğer yarısı müdebber olarak veya azat edilmesi şarta bağlanmış olarak kalır. Kadının maddi durumu iyiyse koca köleyi geri alamaz; çünkü kadının kocaya olan borcu ödeme gücü bulunduğundan köle için hürriyet hakkı sabit olmuştur, kocanın kölenin yarısını geri alması onun hürriyetini tamamen kaybettirmektedir. Köledeki hakkını geri alamaması ise kocanın hakkını bütünüyle kaybettirmemektedir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Köleyi müdebber kılmak, satım akdini feshetmeye engelolmadığı gibi, üst soy hısımı olan şahsın, alt soyuna yaptığı hibeden dönmesine de engel olmamaktadır. Burada da böyle olmalıdır."

 

Buna şöyle cevap verilir: Satım bedeli tamamen malın karşılığıdır. Hibe eden şahsın hibesinden dönmesinin engellenmesi ise onun hakkını bütünüyle kaybettirmektedir. Mehir, her iki bakımdan da bunlardan farklıdır.

 

Koca, zifaf öncesinde ihramlıyken karısını boşasa, mehir olarak verilen şey de bir av hayvanı olsa, hayvanın yarısı kocaya dönmüş olur; çünkü boşama, mülkiyet kazanmak için yapılan bir tasarruf olmadığından mirasa benzemektedir. Av hayvanında karı-koca arasında ortaklık söz konusu olduğu için ihramlı kişi bu hayvanı salamaz. Zifaf öncesinde kadının irtidat etmesi ise bundan farklı olup av hayvanı kocanın mülkiyetine döner ve kocanın onu salması gerekir; çünkü ihramlı kişinin av hayvanını elinde tutması yasaktır.

 

136. Mehir olarak verilen mal kadının mülkünden çıkıp tekrar mülküne girse, bundan sonra koca zifaf öncesinde karısını boşasa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kadının mülküne geri dönen mala kocanın hakkı ilişir, çünkü kocaya bir bedel verilmesi şarttır. Kocanın kendi malının ona verilmesi daha evladır.

 

İkinci görüş

 

Kocanın bu mala hakkı ilişmez; çünkü kadının bu mal üzerindeki mülkiyeti, mehir olarak elde edilmiş değildir.

 

Bu görüş ayrılığı, şu meseleye ilişkin genel kuralın uzantılarından biridir: "Birinin mülkiyetinden çıkıp tekrar giren bir mal hiç mülkiyetten çıkmamış gibi midir, yoksa tekrar mülkiyete girmemiş gibi midir?" Bu meselenin, farklı tercihlere konu olan pek çok benzeri bulunmaktadır. Bunlardan birisi şudur: Üst soy hısımının hibe ettiği mal üzerinde çocuğun mülkiyeti ortadan kalkıp tekrar dönse, daha (;:;;\ doğru görüşe göre üst soy hısımı, hibeden dönemez. Iki mesel e arasında şu farkın olduğu belirtilmiştir: Malın çocuğun mülkiyetinden çıkmasıyla, üst soy hısımının mal üzerindeki hakkı ortadan kalktığından bir daha geri dönmez. Kocanın hakkı ise ortadan kalkmamıştır, nitekim onun bedeli geri alabilmesi de bunu göstermektedir. Bu sebeple mülkiyetin kadına geri gelmesi halinde kocanın bunu geri alma hakkı doğmaktadır.

 

137. Kadın, kocasının kendisine mehir olarak verdiği malı teslim aldıktan sonra "hibe" sözcüğünü kullanarak kocasına hibe etse, daha sonra henüz zifaf gerçekleşmeden koca, karısını boşasa veya irtidat gibi boşama dışında bir sebeple evlilik sona erse [mehrin hükmü ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre koca, mehir olan mal misli ise mislinin yarısını, kıyemı ise kıymetinin yarısını kadından geri alır; çünkü koca, boşama öncesinde mehir malına boşama dışında bir yolla sahip olmuştur.

 

İkinci görüş

 

Koca bir şeyalamaz; çünkü kadın, boşama durumunda kocanın hakkı olacak olan şeyi erken davranarak ona önceden vermiştir. Bu, bir borcu vakti girmeden önce ödemeye benzer.

 

İlk görüşte olanlar bunun "kocanın hakkını önceden ödemek" olmasını reddetmişlerdir.

Zira kadın, malı hibe ederken ["ben senin beni boşaman halinde hak edeceğin mehri sana önceden veriyorum" demek suretiyle] bunu açık olarak ifade etseydi, bu geçerli olmazdı.

 

Belirttiğimiz kayıtlar, kadının "hibe" sözcüğünü kullanmaksızın mesela değerinden daha ucuza satmak gibi şeyleri dışarıda bırakmaktadır. Bir şeyi değerinden daha ucuza satmak da bir tür hibe gibi olsa bile böyle bir durumda koca, mehir olarak verdiği malın yarısını kesin olarak geri alabilir. Yine kadın, mehri teslim almadan önce kocasına hibe etse, Şarih Celaleddin el-Mahalli'nin ifadelerinde aksini çağrıştıran sözler bulun sa bile mezhepte esas alınan görüşe göre hibe geçersiz olur. İleride "borcun hibe edilmesi" gelecektir.

 

Not:  Nevevi, daha önce yaptığı gibi burada da "bedelinin yarısını" dese daha iyi olurdu.

 

138. Yukarıdaki daha güçlü görüş esas alındığında, kadın kocasına mehrin yarısını hibe etse, [koca karısını zifaf öncesinde boşadığında geriye ne alır? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Koca, geriye kalanın yarısını ve tümünün bedelinin dörtte birini alır; çünkü hibe, mutlak olarak malın yarısı üzerinde gerçekleşmiştir. Bu durumda kocaya dönecek pay, kadının verdiği ve geride bıraktığı mal içinde şayi [hisseli] olur. Buna "şayi kılma görüşü" denir.

Nevevi'nin "tümünün dörtte birinin bedelini" demesi daha iyi olurdu.

 

İkinci görüş

 

İmam ŞafiI'ye ait bir görüşe göre ise koca, malın bütününün yarısının bedelini almak veya geriye kalanın yarısı ile tümünün bedelinin dörtte birini almak arasında seçim yapabilir.

Çünkü geriye kalanın yarısı ile diğer yarım ın bedelini almak, koca açısından mülkiyeti parçaya bölmek anlamına geleceğinden koca muhayyer olmuştur.

 

Not:  Nevevi'nin tıpkı el-Muharrer ve Ravdatü't-Talibİn'de olduğu gibi "tümünün bedeliniı:. yarısı" ifadesini söylemesi ve yine [veya anlamına gelen] -.../ ev- kelimesindeki elifi zikretmeyip [ve anlamına gelen] -vav- harfini zikretmesi daha iyi olurdu, çünkü "beyne" kelimesi ancak iki şey arasında kullanılır. Ancak bu kelimenin, fukahanın ifadelerinde '' -ev- (elif-vav)'' şeklinde elifli olması, bazılarının belirttiği üzere kasıtlı değildir.

 

139. Mehir, [somut mal değil de] kadının erkekten alacağı bir zimmet alacağı olsa, kadın kocasını mehir borcundan ibra etse, daha sonra zifaf öncesinde koca karısını boşasa [mehrin durumu ne olur? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:] 

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayete göre koca geriye bir şeyalamaz; çünkü kadın, kendisine mehir olarak verilmiş malı kocasına hibe etmesinden farklı olarak burada kocadan herhangi bir mal almamış, bir şeyelde etmemiştir.

 

İkinci rivayet

 

Bu rivayete göre, kadının mehir olarak verilen malı kocasına hibe etmesi meselesindeki iki görüş burada da geçerlidir.

 

140. Kadın, alacağını tahsil ettikten sonra bunu kocasına hibe etse, mezhepte esas alınan rivayete göre bunun hükmü, malın hibe edilmesinin hükmü gibidir.

 

141. [Veli, velayeti altındaki kadına verilecek mehri affedebilir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre veli, kadının diğer alacaklarını affedemediği gibi mehri de affedemez.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre affedebilir. Bu görüş, ayette geçen "nikah bağını elinde tutan kişi velidir" anlayışına dayalıdır.

 

Yeni görüş ise bu ifadede kastediten kişinin koca olduğunu çünkü kocanın ayrılmak suretiyle nikah bağını ortadan kaldırabileceğini söylemiştir. Bu durumda koca dilerse kendi hakkını affederek mehrin tümünün kadına teslim edilmesini isteyebilir; çünkü nikah akdi yapıldıktan sonra velinin herhangi bir yetkisi kalmamıştır.

 

Not:  İmam Şafii'nin eski görüşündeki hükmün bir takım şartları vardır. Bu şartlar şunlardır:

 

a) Velinin baba ve dede olması: Çünkü bunların kıza karşı şefkati vardır.

b) Bu affetme zifaf öncesinde olmalıdır.

c) Kız; bakire, küçük ve aklı başında olmalıdır.

d) Affetme, boşama sonrasında olmalıdır.

e) Mehir kocanın zimmetinde henüz teslim alınmamış bir alacak olmalıdır.

 

Son Hükümler

 

Koca zifaf öncesinde karısıyla mehir dışındaki bir malın ödenmesi şartıyla hulu yapsa, bu mal üzerinde hak sahibi olduğu gibi mehrin yarısını da geri alma hakkına sahip olur.

 

Mehrin tümü üzerinde hulu' yapsa bu hulu' kocanın payı üzerinde değil kadının payı üzerinde geçerli olur. Koca, malın bu şekilde bölüneceğini bilmiyorsa muhayyerlik hakkına sahip olur. Hulu' bedelini feshederse kadından emsal mehri geri alır, aksi takdirde mehrin yarısını alır.

 

Koca, ayrılık sonrasında kadına kalacak olan mehrin yarısı üzerinde hulu' yapsa mehrin tümü kocaya ait olmuş olur. Bunun yarısı hulu' bedeli olarak, diğer yarısı da boşamadan dolayı kendisine döndüğünden böyle olur.

 

Koca, mehrin yarısı üzerinde hulu' yaparken "ayrıldıktan sonra geriye kalan" diye veya başka bir şekilde kayıt koymaksızın mutlak olarak hulu' yapsa hulu' bedeli aralarında müşterek olur. Kadın akitte zikredilenin dörtte biri üzerinde hak sahibi olur. Koca ise boşama sebebiyle mehrin yarısını geriye alması ve hulu' sebebiyle akitte zikredilen mehrin dörtte üçü üzerinde hak sahibi olur. Koca ayrıca, hulu' dan fasid olan kısım sebebiyle de emsal mehrin yarısında hak sahibi olur.

 

Kadın kocasıyla "kadın üzerinde kocanın herhangi bir alacağı kalmamak" şartıyla hulu' yapsa sahih olur. Bu durumda hulu', kadın için boşama sonrasında geriye kalan mal için yapılmış olarak kabul edilir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Vi. MUT'A'YA İLİŞKİN HÜKÜMLER