MEHİR |
V. MEHRİN DÜŞTÜĞÜ VEYA
YARIM ÖDENDİĞİ DURUMLAR
Bu bölümde mehrin
tamamının düştüğü ve yarısının ödendiği durumlar ile bunlara ilişkin bir takım
hususlar ele alınacaktır.
A. Mehrin Tamamının
Düştüğü Durumlar
B. Mehrin Yansının
Ödendiği Durumlar
A. Mehrin Tamamının
Düştüğü Durumlar
[Bir evlilik akdinde]
zifaftan önce kadın tarafından meydana gelen veya kocanın, kadındaki bir kusur
sebebiyle akdi feshetmesinde olduğu gibi kadın sebebiyle meydana gelen ayrılık
mehri düşürür.
99. [Bir evlilik
akdinde] zifaftan önce kadın tarafından meydana gelen veya kocanın, kadındaki
bir kusur sebebiyle akdi feshetmesinde olduğu gibi kadın sebebiyle meydana
gelen ayrılık mehri düşürür.
100. Kadın tarafından
meydana gelen ayrılığa şunları örnek verebiliriz:
> Kadının [kocasından
ayrı] kendi başına Müslüman olması,
> Rafifnin
"müt'a" konusunda tek görüş olarak aktardığına göre kadının
ana-babasından birine tabi olarak Müslüman sayılması,
> Kadının, kocadaki
kusur sebebiyle akdi feshetmesi, O Köleyle evli olan cariyenin azat edilmesi,
> Kadının irtidat
etmesi,
> Kadının, kocasının
küçük yaşta olan başka bir karısını emzirmesi.
101. Kadın tarafından değil
de kadın sebebiyle meydana gelen ayrılığa ise, kocanın kadındaki kusur
sebebiyle nikah akdini feshetmesini örnek olarak verebiliriz.
102. İşte yukarıda
belirtilen durumlarda, nikah akdinde belirlenmiş olan veya sonradan sahih bir
şekilde belirlenen mehir yahut emsal mehir düşer; çünkü nikah akdini şayet
kadın feshetmişse ayrılığı kendisi terchi etmiştir. Bu durumda o, sanki teslim
öncesinde bedele konu olan şeyi telef ettiğinden bedel de düşmektedir. Nitekim,
bir satım akdinde [satıcının] teslimden önce malı telef etmesi de böyledir.
Nikah akdini koca, kadındaki kusur sebebiyle feshetmişse bu durum, akdi kadının
feshetmesi gibi değerlendirilir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Kadının Müslüman olması, ana-babadan birine tabi olarak
gerçekleştiğinde mehrin Müslüman olan kişi tarafından ödenmesi gerekirdi; çünkü
o [Müslüman olmakla] başkasının nikahını bozmuş olmaktadır. Nitekim süt emziren
kadın bunu yaparak nikahı ifsad ettiğinde mehri ödemekle yükümlü olur."
Buna şöyle cevap
verilir: Mehri tazmin etme yükümlülüğü Müslüman olan şahsa yüklenirse bu durum
insanları Müslüman olmaktan uzaklaştırır. Süt emzirme ise böyle değildir.
Ayrıca süt emziren kişi süt emzirme ücretini alabilir, aldığı bu ücret ödediği
tazminatı telafi eder.
Müslüman olan kişi ise
böyle değildir.
Not: Rafii ve Nevevi ile başkalarının kadındaki
kusurdan mutlak olarak söz etmeleri bu konuda akde bitişik olan ile sonradan
meydana gelen kusur arasında fark olmamasını gerektirmektedir ki doğrusu da
budur. Maverdi ise bunu "akde bitişik" diye kayıtlamış ve sonradan
meydana gelen kusuru, boşama gibi kabul etmiştir.
B. Mehrin Yansının
Ödendiği Durumlar
Boşama, kocanın Müslüman
olması, irtidat etmesi, lian yapması, kocanın veya kadının annesinin emzirmesi
gibi kadın tarafından veya onun sebebiyle meydana gelmiş olmayan bir ayrılık
durumunda mehrin yarısı verilir.
103. Kadın tarafından
veya onun sebebiyle olmayan bir ayrılık durumunda kadına mehrin yarısı ödenir.
Bu durumlara örnek
olarak şunları zikredebiliriz:
> Kadının tercihiyle
bile olsa kocanın boşaması veya hulu' yapması,
Mesela koca boşama
konusunda karısına yetki verse kadın da kendisini boşasa veya koca boşamayı
kadının bir fiiline bağlasa kadın da bu fiili yap sa [hüküm yine böyledir].
> [Karısı Müslüman veya
ehli kitaptan olmayan bir] kocanın velev ki ana-babasına tabi olmak suretiyle
bile olsa Müslüman olması,
> Kocanın irtidat
etmesi,
> Lian yapması,
> Kocanın annesinin
kadını emzirmesi,
> Kadının annesinin
kocayı küçük iken emzirmesi.
Boşama durumunda mehrin
yarısının ödeneceğine dair delil "kendileriyle ilişkide bulunmadan önce
onları boşarsanız belirlediğiniz mehrin yarısını verin" [Bakara, 232]
ayetidir.
Diğer durumlar da
boşamaya kıyas edilmiştir.
Uyanlar:
1. Nevevi'nin
"boşama" ifadesinin kapsamına Ezral'nin dediğine göre bain ve ric'i
talak girmektedir. Ezral'nin "ric'i" ifadesine "burada konu,
zifaf öncesinde boşamayla ilgilidir" denilerek itiraz edilmiş, bu itiraza
da "kadının, kocasına ait meniyi onunla ilişkide bulunmadan cinsel organına
sokması durumunda zifaf öncesi ric'i talak düşünülebilir" denilerek cevap
verilmiştir.
2. Nevevi'nin
"emme" ifadesi yerine "emzirme" ifadesini kullanması burada
fiile itibar edileceğini işaret etmektedir. Buna göre kişinin bebek yaşta olan
karısı sürünerek gelip kocanın annesini emse, nikah akdi bu bebeğin fiiliyle
fesholmuş olacağından mehrin yarısını almaya hak kazanamaz.
3. Cüveyni bunu bir
kayıt olarak değil örnek olarak zikretmiştir. Buna göre kocanın kızı, kocanın
küçük yaşta olan karısını emzirse veya kadının kız kardeşi o kadının küçük
yaşta olan kocasını emzirse hüküm yine aynı olur.
4. Nevevi, karı-kocanın
birlikte irtidat etmesinden bahs etmemiştir. Burada iki ihtimal söz konusudur:
a) Bu, kadının irtidat
etmesi gibi değerlendirilir. Bu durumda kadına yarım mehir verilmez.
b) Bu, kocanın irtidat
etmesi gibi değerlendirilir. Bu durumda kadına yarım mehir verilir.
Ruyani, Neşai, Ezra! ve
başkaları ilk ihtimali doğru kabul etmiş, Mütevellı, Farıki, İbn Ebi Asrun ve
başkaları ise ikinci ihtimali doğru kabul etmiştir ki daha uygun olanı da
budur.
Rafi!'nin
"müt'a" konusundaki ifadesi şöyledir: "Her ikisi birlikte
irtidat ederse, tıpkı mehrin yarısı konusunda olduğu gibi kadına müt'a
verilmesinin gerekli" olup olmadığı konusunda iki görüş vardır. Daha doğru
görüşe göre verilmez." Zerkeşi bu ifadeden "daha doğru görüş"
ifadesinin her iki meseleyle ilgili olduğunu anlamıştır. Hocamız Zekeriya
el-Ensari şöyle demiştir: "Bana göre bu yalnızca müt'aya döner. Bu yüzden
Kamuli bunu şöyle ifade etmiştir: Daha doğru görüşe göre müt'a verilmesi
gerekmez."
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Kadında kusur bulunması durumunda feshin sebebi bu kusur
olduğundan sanki nikahı kadın feshetmiş gibi kabul ettiğiniz halde kocada
bulunan kusuru onun nikahı feshetmesi gibi kabul etmiyorsunuz!"
Buna şöyle cevap
verilir:
"Koca, bedeli
kadından elde ettiği menfaatler için ödemektedir. Kadın kusurlu olduğunda akdin
feshedilmesi akdin gerekleri ndendir; çünkü hak ettiği şey kendisine teslim
edilmemiştir. Kadın ise kocadan elde edeceği yarar karşılığında herhangi bir
şey ödememiştir, kendisine teslim edilen bedel ise onda kalmaya devam
etmektedir. Bu durum, kadın için fesih hakkının olmamasını gerektirirdi. Ne var
ki Şari, kadının karşılaşacağı zararı gidermek adına ona fesih yetkisi
vermiştir. Kadın nikahı feshetmeyi tercih ettiğinde -tıpkı irtidat etmesi
durumunda olduğu gibi- bunun bedelini ödemesi gerekir.
Kadının, [köle olan]
kocasını satın alması mehrin tümünü düşürür. Kemal b. Ebu Şerlf şöyle demiştir:
"Çünkü bu [kölenin zimmetinde olan alacak], teslim alınmamış olan bir
alacaktır. Efendinin kölesi üzerinde alacağı olamaz." Ancak mehir somut
bir malolursa veya zimmet borcu olur da kadın bunu teslim alır ve köle de kendi
kazancından bunu öderse yahut efendi onu köle adına maldan öderse bu durumda
malın yarısı [ayrılık gerçekleşince] efendiye geri döner.
Koca, başkasının
cariyesi olan karısını satın aldığında mehrin yarısını öder. Mehrin yarısını
ödememe şartıyla onu boşasa şart geçersiz olur. Bu, köleyi velasının olmaması
şartıyla azat etmek gibidir.
"Hayatta"
kaydıyla ölüm sebebiyle gerçekleşen ayrılık dışarıda bırakılmıştır; çünkü daha
önce geçtiği üzere ölüm mehri kesinleştirir.
Ölüm kapsamında
değerlendirilecek durumlardan biri de eşlerden birinin [şeklinin Allah
tarafından değiştirilerek] taşa dönüştürülmesidir. Eşlerden biri hayvana
dönüştürülürse bakılır: Hayvana dönüştürülen koca ise ve bu durum zifaf
öncesinde gerçekleşmişse, et- Tedrib adlı eserde belirtildiği ne göre ayrılık
gerçekleşir, mehirden herhangi bir şey düşmez.
Çünkü mehrin tekrar
kocaya dönmesi düşünülemez. Zira o hayatta olduğu için mirasçıların mehri
temellük etme ehliyeti söz konusu değildir. Bu durumda mehir kadına ait olmaya
devam eder. Et- Tedrib yazarı şöyle demiştir: "Kocanın bir hayvana
dönüştürülmesini ölüm gibi kabul etmek de mümkündür." İlk ihtimal daha
güçlüdür. Ancak "kadına ait olmaya devam eder" ifadesine gelince;
mehrin yarısının koca ölünceye kadar veya Allah onu tekrar eski suretine
döndürünceye kadar hakimin elinde kalması ve ölüm gerçekleşince mirasçılara
verilmesi daha uygundur. Et-Tedrib yazarı şöyle demiştir: "Şayet kadın
hayvana dönüştürülürse ayrılık onun tarafından meydana gelmiş olur ve mehrin
tümü kocaya döner". Bunun böyle olması gerektiği açıktır.
Bu mutlak ifadeden şu
durum istisna edilir: Kişi cariyesini kölesiyle evlendirdikten sonra cariyesini
veya ikisinden birini azat etse sonra da koca zifaf öncesinde karısını boşasa
mehrin yarısının ödenmesi söz konusu olmaz, çünkü bu durumda mehir yoktur.
Hür kadının veya kocanın
intihar etmesi yukarıdaki hükme bir itiraz konusu teşkil etmez; çünkü burada
kastedilen karı-koca hayatta oldukları halde nikahın ortadan kalkmasıdır.
Ancak ayrılığın,
cariyenin sahibinden kaynaklandığı durum bu hükme bir aykırılık teşkil eder;
çünkü bu, mehri ortadan kaldırır. Halbuki bu ayrılık kadın tarafından meydana
getirilmediği gibi onun sebebiyle de değildir. Yine cariye, kişinin usul veya
furuunun zevcesi olsa ve sahibi bu cariye ile ilişkide bulunsa yahut da cariyenin
sahibi olan kadın, köleyle evlendirdiği cariyesini emzirse [bu durumda da
mehir, kadın tarafından veya onun sebebiyle olmaksızın düşer.]
Mehrin Yanlanmasının
Anlamı
[Zayıf] bir görüşe göre
mehrin yarılanmasının anlamı, kocanın mehrin yarısını geri alma muhayyerliğinin
bulunmasıdır.
Doğru görüşe göre boşama
ile birlikte mehrin yarısının bizzat kocaya dönmesidir. Buna göre boşama
sonrasında mehir olarak verilen malda bir artış meydana gelmiş olsa bu artış
kocanın olur.
104. Mehrin
yarılanmasının anlamı [nedir? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır: ]
Birinci görüş
Kocanın mehrin yarısını
geri alma konusunda seçim hakkına sahip olmasıdır. Buna göre koca, tıpkı şuf'a
hakkı sahibi gibi dilerse bunu geri alır ve sahip olur, dilerse terk eder; çünkü
miras dışında hiçbir şey kişinin mülkiyetine onun isteği dışında girmez. Bu
muhayyerlik, Rafii'nin ifadesinden anlaşıldığına göre geniş zamanda
kullanılabilir; çünkü Rafii bunu "hibe eden kişinin muhayyerliği"
gibi kabul etmiştir.
İkinci görüş
Doğru görüşe göre
belirlenmiş olan mehrin yarısı kocaya bizzat boşamayla döner; çünkü daha önce
geçen ayetin zahirinden bu anlaşılmaktadır. Bu hüküm, mehri koca vermişse veya
koca küçük, deli yahut sefih olduğundan onun velisi olan baba ve dede vermişse
söz konusu olur. Aksi takdirde her ne kadar metnin zahirinden mehrin mutlak
olarak kocaya döneceği anlaşılıyorsa da mehri kim ödemişse ona geri döner.
Ezrai şöyle demiştir:
"Bu, Iraklıların çoğunluğunun itiraz olarak ileri sürdüğü bir
durumdur."
Boşama dışında yukarıda
geçen diğer durumlar da boşama gibi kabul edilir.
105. Nevevi'nin mutlak
ifadesinin kapsamından kölenin mehri kendi kazancından vermesi veya efendinin
onun malından ödemesi ve ardından zifaf öncesinde kölenin karısını boşaması
istisna edilir. Bu durumda mehrin yarısı efendiye döner. Efendi kölesini satsa
veya azat etse, köle daha sonra karısını boşasa ilk durumda mehrin yarısı
müşteriye, ikinci durumda ise azat olan şah sa döner.
106. Mehir bir zimmet
borcu ise doğru görüşe göre boşamayla birlikte borcun yarısı düşer. Bunun
karşısında yer alan görüşe göre ise kocanın isteğine bağlı olarak düşer. Koca
borcu ödediğinde ödediği aynen mevcut ise kocanın o malın yarısı üzerinde hakkı
sabit olur.
Bunların tümü mehir
olarak verilen malda bir eksilme veya fazlalık meydana gelmemişse söz konusu
olur.
107. Şayet boşama veya
boşamayla birlikte zikredilen diğer durumlar meydana geldikten sonra mehir
olarak verilen malda bir artış olursa bu artış kocaya aittir. Yani mehrin
tümünün kocaya geri döneceği durumda bunun tümü kocaya döner. Mehrin yarısının
kocaya döneceği durumda ise artışın yarısı kocaya döner; çünkü artış onun
mülkünde meydana gelmiştir. Artış ister mala bitişik isterse ayrı olsun fark
etmez.
108. Ayrılık sonrasında
-velev ki birinin haksız fiili sonucu olmaksızın- malda bir azalma meydana
gelirse, bu azalma mehrin teslim edilmesinden sonra olmuşsa, koca [mehrin
tümünün kendisine döneceği durumda] azalma sebebiyle meydana gelen eksilme için
ödenecek tazminatın tümünü veya [mehrin yarısının kendisine döneceği durumda
azalma sebebiyle meydana gelen eksilme için ödenecek tazminatın] yarısını alır.
Kadın, maldaki eksilmenin boşamadan önce meydana geldiğini iddia etse yeminle
birlikte sözü kabul edilir. Nevevi'nin burada zikrettiği boşamanın ardından
mehir olarak verilen malda meydana gelen değişmenin hükmüdür. Boşama öncesinde
meydana gelen değişmeye ise aşağıdaki sözleriyle temas etmiştir.
Mehir Olarak Verilen
Malda Meydana Gelen Değişimler
Koca, mehir telef
olmuşken karısını boşasa; mal mis lı ise mislinin kıyemı ise kıymetinin
yarısını geri alır.
Mal kadının elinde
kusurlansa, koca razı olursa [kusurlu haldeki malın] yarısını alır, aksi
takdirde malın sağlam haldeki değerinin yarısını alır.
Mal, kadının teslim
almasından önce kusurlanmışsa koca herhangi bir tercih hakkı söz konusu
olmaksızın malın kusurlu halinin yarısını alır.
Mal, haksız bir fiil
sonucu kusurlanmış ve kadın da bundan dolayı tazminat almış ise daha doğru
görüşe göre tazminatın yarısı kocaya ait olur.
Malda meydana gelen ve
ayrı olan fazlalıklar kadına aittir. Kadın, mala bitişik fazlalıkta seçim
hakkına sahiptir: Şayet malı bu şekilde teslim etmek istemezse malın fazlalık
olmaksızın sahip olduğu değerin yarısı kocaya aittir. Kadın müsamahakarlık göstererek
malın bu şekilde yarısını geri vermek isterse kocanın bunu kabul etmesi
gerekir.
Malda bir açıdan artış
bir açıdan eksilme meydana gelirse; örneğin köle büyür, hurma ağacı uzar, köle
bir sanat icra etmeyi öğrenir ancak bununla birlikte abraşlık hastalığı söz
konusu olursa bakılır: İki taraf anlaşırsa malın yarısı ödenir, aksi takdirde
malın değerinin yarısı ödenir.
Mehir olarak belirlenen
tarlaya bir şey ekmiş olmak tarla açısından bir eksikliktir, tarlayı sürmek ise
tarla açısından artıştır.
Cariye ve hayvanın
hamile kalması bir açıdan artış, bir açıdan eksilmedir. Bir görüşe göre
hayvanın hamile kalması artıştır.
Hurma ağacının tomurcuk
vermesi ağaca bitişik fazlalıktır. Koca, karısını boşadığında ağaçlarda
aşılanmış meyve varsa kadının bunları toplaması gerekmez. Meyveler toplanırsa
ağaçların yarısını vermek gerekir.
Koca hurma ağaçlarının
yarısını geri almaya ve meyveleri de toplanma vaktine kadar dalında bırakmaya
razı olursa, daha doğru görüşe göre kadın böyle yapmaya zorlanır. Bu durumda
ağaçlar kadının zilyedliğinde olur. Kadın buna razı olursa bundan uzak durma ve
kıymetini alma hakkı vardır.
Koca veya kadın için
muhayyerlik söz konusu olduğunda, seçim hakkına sahip olan kişi seçimde
bulunmadıkça diğeri malın yarısına sahip olamaz.
Koca, mehir olarak
ödediği malın değerinin yarısını geri alacağında malın mehir olarak
belirlendiği andan teslim edildiği zamana kadarki en düşük değeri dikkate
alınır.
Bir kimse mehir olarak
"karısına Kur'an öğretme"yi belirle se ve bunu yapmadan karısını
boşasa, daha doğru görüşe göre artık Kur'an öğretmesi imkansız olur, cinsel
ilişki gerçekleştikten sonra emsal mehir, gerçekleşmeden önce ise emsal mehrin
yarısını vermesi gerekir.
Kadının mehir olarak
aldığı mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra koca karısını boşasa,
malın bedelinin yarısını geri alır. Kadının mal üzerindeki mülkiyeti kalkıp
tekrar geri gelse, daha doğru görüşe göre kocanın hakkı malın kendisilnin
yarısına] ilişir.
Kadın, mehir olarak
aldığı malı kocasına hibe ettikten sonra koca onu boşasa; daha güçlü olan
görüşe göre koca bu malın bedelinin yarısını kadından alır. Buna göre kadın
kocasına malın yarısını hibe etmişse koca malın kalan yarısını ve malın
bedelinin tümünün dörtte birini kadından geri alır. Bir görüşe göre malın kalan
yarısını alır. Bir görüşe göre tümünün bedelinin yarısını almak ile kalanın
yarısı ve tümünün bedelinin dörtte birini alma şıklarından dilediğini seçer.
Mehir kocanın zimmetinde
borç olsa ve kadın kocasını ibra etse, [daha sonra koca karısını boşadığında]
mezhepte esas alınan görüşe göre koca [mehrin yarısını] kadından geri alamaz.
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre: Veli mehrin yarısını affedemez.
109. Koca karısından
kaynaklanmayan bir sebeple ondan ayrılırsa; örneğin mehrin teslim edilmesinden
sonra mehir telef olmuşken kadını boşasa; mehir misli bir mal ise mislinin
yarısını, kıyemi bir mal ise kıymetinin yarısını geri alır. Çünkü mehir aynen
duruyor olsaydı yarısını alacaktı. Mal telef olunca -tıpkı kusur sebebiyle malı
geri verme durumunda olduğu gibi- bedelinin yarısını geri alır.
Not: "Kıymetinin yarısı" şeklindeki
ifade hakkında Cüveyni "bu ifadede bir gevşeklik vardır, zira burada söz
konusu olan yarısının kıymetidir. Yarısının kıymeti ise kıymetinin yarısından
daha azdır." İbnü'r-Rif'a, Subki ve başkaları buna meyletmiştir. Ezrai ise
İmam Şafii ve alimlerin çoğunluğunun her iki ifadeyi de kullandığına dikkat
çekmişlerdir. Bu, söz konusu alimlere göre her iki ifadenin de aynı anlama
geldiğini göstermektedir. Burada "kıymetin yarısı" ile birbirine
eklenmiş olarak değil birbirinden ayrı olarak her iki yarımın kıymetinin yarısı
kastedilmiştir. Sonuç olarak koca mehir olarak verdiği malın yarısının
kıymetini almaktadır. Yahut da burada "yarısının kıymeti" ile "yarımlar
birbirinden ayrılmış haldeki değil bitişik haldeki kıymetin yarısı"
kastedilmektedir ki bu durumda da koca kıymetin yarısını almaktadır. Nevevi,
Ravdatü't-talibin'in bu konusunda kocanın maslahatı açısından bu görüşü doğru
kabul etmiş, ileride gelecek "muhayyerliğin sabit olması" konusunda
ise kadının maslahatı gözetilmiştir.
Mehir aynen duruyorsa,
kocası razı olmadıkça kadın kendi zimmetinden eda etmek suretiyle bile olsa onu
başka bir şeyle değiştiremez
110. Mehir olarak
verilen mal ayrılık öncesinde kadının elinde kusurlansa bakılır:
> Koca, malın
yarısının kusurlu bir şekilde kendisine geri verilmesine razı olursa bunu alır,
kusur sebebiyle bir tazminat alamaz. Bu, satılan malın satıcı elinde
kusurlanması gibidir.
> Koca malı kusurlu
olarak geri almaya razı olmazsa bakılır: Mal kıyem! bir mal ise malın sağlam
haldeki değerinin yarısını geri alır. Mal mislı bir mal ise yarısının mislini
alır; çünkü koca kusurlu mala razı olmak zorunda değildir, onun bedeline
yönelebilir.
111. Mehir olan mal,
kadının teslim almasından önce semavı bir afet sonucu kusurlansa ve kadın da
maldaki bu kusura razı olsa [eşler arasında zifaf öncesinde ayrılık
gerçekleştiğinde] koca, malın kusurlu halinin yarısını geri alabilir, kusur
sebebiyle herhangi bir tazminat alamaz. Bu durumda kocanın seçim hakkı yoktur.
Çünkü bu, kocanın yükümlülüğünde olan bir kusur halidir.
112. Mehir olan mal,
yabancı bir şahsın haksız fiili sonucunda kusurlansa, şahıs bunun için tazminat
ödese, kadın da bu tazminatı alsa veya affetse [zifaf öncesi ayrılık
gerçekleştiğinde koca bu tazminattan herhangi bir şeyalabilir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
koca, malın yarısı ile birlikte tazminatın yarısını da alır; çünkü tazminat,
kusur sonucunda ortadan kalkmış olan şeyin bedelidir.
İkinci görüş
Koca, maldan ayrı olan
fazlalıktan bir şeyalamadığı gibi tazminattan da bir şeyalamaz.
113. Mala yönelik haksız
fii! kocadan, kadından veya tazminle yükümlü olmayacak haldeki bir yabancıdan
meydana gelmişse bunun hükmünün, bölümün başında "mehrin tümünün telef
edilmesi" meselesindeki gibi olduğu açıktır.
Not: Mehir olarak verilen iki elbiseden birinin
telef olması durumunda olduğu gibi malın bir kısmı telef olmuşsa koca, elde
mevcut olanın yarısını ve bir de telef olanın bedelinin yarısını alır.
114. Bir malın mehir
olarak belirlenmesinden sonra malda O meydana gelen ve ona bitişik olmayan
fazlalıklar kadına aittir. Buna örnek olarak ağacın meyve vermesi, hayvanın /
cariyenin yavrulaması ve kölenin çalışıp ücret elde etmesi zikredilebilir. Bu
kazançlar kadınındır; çünkü mal kadının mülkiyetinde iken meydana gelmiştir.
Boşama fiili, kadının mehir üzerindeki mülkiyetini en baştan kaldırmaz,
yalnızca boşamanın meydana geldiği andan itibaren kaldırır. Maldaki artış ister
kocanın elindeyken ister kadının elindeyken meydana gelsin hüküm aynıdır.
Kocanın geri alabileceği şeyasıl malın yarısıdır.
115. Malda meydana gelen
fazlalık, cariyenin henüz doğurmadığı bir çocuk ise, kadın razı olsa bile koca bunu
alamaz. Bu durumda koca cariyenin değerinin yarısını alabilir. Çünkü böyle bir
durumda akdi bölmek haram olur. Çocuk anasından ayrılmışsa koca cariyenin
değerinin yarısını alır.
116. Kadına mehir olarak
verilen cariye, kadının yanında doğum yaptığında değerinde bir azalma meydana
gelirse koca seçim hakkına sahip olur. Kocanın yanında dOğum yapmışsa koca,
cariyenin eksilmiş haldeki değerinin yarısını alır.
117. Cariye mehir olarak
verildiğinde hamile ise, kadının razı olması halinde koca cariyenin yarısı ile
birlikte çocuğun yarısını da [değerinin yarısını] alır. Kadın razı olmazsa
koca, doğum anında çocuğun değerinin yarısını, cariyenin değerinin yarısıyla
birlikte alır.
118. Mehir verilen
hayvanın kilolanması, kölenin sanat öğrenmesi gibi mala bitişik artış konusunda
kadının seçim hakkı vardır. Bu seçim hakkı derhal kullanılması gereken bir hak
olmayıp koca talep ettiğinde kadının iki seçenekten birini seçmesi gerekir. Bu
iki seçenek de şunlardır:
> Kadın bu fazlalık
konusunda müsamahakar davranmazsa mehir olan malın değerinin yarısının kocaya
verilmesi gerekir. Bu da, maldaki artış dikkate alınmaksızın değerinin
belirlenerek bunun yarısının artış olmaksızın kocaya verilmesiyle olur. Çünkü
mehir belirlenirken bu artış belirlenmiş değildir. Malı bu artış olmaksızın
geri vermek de
mümkün olmadığına göre
belirlenmiş mehir telef olmuş gibi kabul edilmiştir.
> Kadın fazlalık
konusunda müsamaha gösterirse kocanın bu fazlalığı kabul etmesi gerekir, bu
durumda koca, malın bedelinin yarısını talep edemez. Çünkü onun fazlalıkla
birlikte olan hakkı diğerinden ayırt edilmediği gibi tek başına tasarrufa da
konu olmamakta, bu fazlalık ana mala tabi olmaktadır. Bunda, büyük ölçüde
minnet altında kalma söz konusu değildir.
Not: Mala bitişik
fazlalığın bu konu dışındaki konularda herhangi bir etkisi yoktur. Alimler bu
konuyla diğerleri arasındaki farkın ne olduğu konusunda şu şekilde çeşitli
görüşler ortaya koymuşlardır:
a) Başka konuların
aksine burada koca, boşamayı [sırf malı geri almak için] yaptığı töhmetiyle
karşı karşıyadır.
b) Alimlerin
çoğunluğunca benimsenen görüşe göre kocanın boşama sonrasında mehrin yarısını
geri alması bir fesih değil, ilk olarak mülkiyet elde etmektir. Mehir dışındaki
konularda geri almak ise bundan farklı olarak fesihtir. Fesih ise bir akdi [bir
görüşe göre] en baştan veya [diğer bir görüşe göre] fesih anından itibaren
ortadan kaldırır. Şayet en baştan itibaren kaldırıyorsa ortada zaten bir akit
kalmamış olur. Fesih anından itibaren kaldırıyorsa fesih de akde benzer. Bir akde
konu olan maldaki fazlalık asıl mala tabi olduğu gibi fesihte de böyle olur.
Ayrıca burada malı geri almak bir fesih değil, ilk olarak ona sahip olmaktır.
Köle kendi kazancından
elde ettiği bir şeyi karısına mehir olarak belirlese daha sonra azat olsa, ardından
karısını boşasa, mehir olarak belirlediği malın yarısı kölenin efendisine değil
kendisine döner. Şayet bu, mehrin feshedilmesi gibi kabul edilseydi, köle daha
önceden kimin mülkiyetinde iken azat olduysa mehrin yarısı da ona dönerdi.
Bu ayrımdan çıkan
zorunlu sonuç şudur: "Karı-koca mehir konusunda ikale yapsalar veya mehir
bir kusur sebebiyle kocaya geri dönse, kocaya artışla birlikte döner." Şu
var ki alimlerin mutlak ifadesi bununla çelişmektedir.
119. Mehir olarak
verilen malda; Aynı sebeb e bağlı olarak hem artış hem azalma meydana gelse
[bunu şu şekilde örneklendirebiliriz:]
> Kölenin [yaşının],
değeri düşecek şekilde büyümesi: Burada köledeki azalma onun değeri
açısındandır. Çünkü küçük yaşta olan köle kadınların yanına [rahatça] girip çıkabilir,
kötü şeyleri bilmez, eğitim ve öğretime elverişlidir. Yaşı büyüyen köledeki
artış ise şu bakımdandır: Büyük köle şiddetli zorluklara ve yokuluklara daha
dayanıklıdır, kendisine bırakılan şeyi daha iyi korur.
> Hurma ağaçlarının
ihtiyarlayıp da meyvesinin azalmasına yol açacak şekilde uzaması: Hurma
ağacının bu sebeple değerinin azalması meyvesinin azalmasındandır. Meyvesi
azalmazsa uzunluk, saf artış olarak kabul edilir. Hurma ağacının boyunun
uzamasıyla artması, elde edilecek odunun artmasıyla olur.
Mehre konu olan malda
farklı iki sebebe bağlı olarak artma ve azalma meydana gelse [bunu da şöyle
örneklendirebiliriz:]
> Köle, kölelerde
bulunması istenilen bir sanatı öğrenmekle birlikte kendisinde abraşlık, şaşılık
gibi bir kusur meydana gelse;
İşte bütün bu durumlarda
şuna bakılır:
> Karı-koca mehir
olarak verilen malın yarısının geri verilmesi konusunda anlaşırlarsa bu
yapılır; çünkü hak, yalnızca ikisine aittir.
> Karı-koca
anlaşamazsa malın artış ve azalma olmaksızın yalın haldeki değerinin yarısı
kocaya geri verilir. Çünkü adalete uygun olan budur. Artış sebebiyle kadına
malın yarısını kocasına vermesi yönünde bir baskı yapılamayacağı gibi, azalma
sebebiyle de koca bunu kabule zorlanamaz.
121. Tarlaya ekim
yapılması tam olarak bir eksikliktir; çünkü tarlaya ekilen Şey, normal
şartlarda tarlanın gücünü tüketir. Karı-koca, malın yarısının geri verilmesi ve
ekini de hasat zamanına kadar tarlada bırakma konusunda anlaşırlarsa bunu
uygulayabilirler. Bunu Cüveyni söylemiştir. Bu durumda koca, herhangi bir ücret
almaksızın ekini tarlada bırakmak zorundadır; çünkü kadın [başlangıçta] tamamen
kendi mülkü olan tarlayı ekmiştir. Karı koca anlaşamazlarsa koca, tarlanın
ekilmemiş haldeki değerinin yarısını geri alır.
Bir arazinin
-el-Muharrer'de açık olarak belirtildiğine göre bu arazi ekime elverişli ise-
sürülmesi o arazi için bir artıştır; çünkü kişi tarlayı sürmekle ekime hazır
hale getirmiştir.
Bina yapmak için
ayrılmış olan bir araziyi sürmek ise arazinin değerini eksiltir; çünkü araziyi
sürmek orayı toz-toprak içinde bırakır. Koca, eksilmiş haline razı olursa kadın
bunu teslime zorlanır; çünkü arazi bu haliyle kocanın hakkından daha düşüktür.
Şöyle bir soru
sorulabilir: "el-Muharrer'de bu kayıt olduğu halde Nevevi niçin bu kaydı
zikretmeksizin mutlak ifade kullanmıştır?"
Buna şöyle cevap
verilir: Daha önce tarlayı ekmekten bahsedildiğinden ona binaen burada mutlak
olarak zikretmiştir. Nevevi'nin böyle yapması konunun, ekime elverişli arazi
ile ilgili olduğunu hissettirmektedir.
122. Mehir olarak
verilen bir cariye veya hayvanın hamile kalması; yavrunun doğması beklentisi
yönünden bir artıştır. Hamilelik sebebiyle annenin şu an itibarıyla zayıf
düşmesi, gelecekte de doğum esnasında ölme ihtimalinin bulunması, eti yenen
hayvanın hamile kalmasının etini kötüleştirmesi bakımından ise bu durum bir
eksikliktir. Bu yüzdendir ki Nevevi, hamile hayvanın kurbanlık olarak
kesilmesinin yeterli olmadığı görüşünü tercih etmiştir.
Zayıf bir görüşe göre
cariyenin aksine hayvanın hamile kalması onun açısından tam anlamıyla bir
artıştır; çünkü genellikle hayvan doğumlarında ölüm tehlikesi bulunmamaktadır.
Not: Koca, mehir olarak hamile olmayan bir
cariyelhayvan belirlese, cariyelhayvan kendisinin elinde hamile kalıp kadının
elindeyken doğursa, doğum sebebiyle değerinde azalma meydana gelse burada iki
ihtimal söz konusudur:
a) Eksilme kocanın
sorumluluğundadır. Bu durumda kadın muhayyer olur; çünkü eksilmenin sebebi
kocanın elindeyken meydana gelmiştir.
b) Eksilme kadının sorumluluğundadır,
bu durumda koca muhayyer olur; çünkü eksilme onun yanındayken gerçekleşmiştir.
Rafii, "bu
meselenin başka benzerlerinin de bulunduğu açıktır" demiştir. Buna örnek
olarak satılan bir kölenin, teslim edilmeden önce gerçekleşen bir irtidat
sebebiyle öldürülmesi zikredilebilir. Bu benzetmenin zorunlu sonucu, malın
kocanın sorumluluğunda olmasıdır.
123. Aşılanmamış hurma
ağacının, mehir olarak tayin edilmesinden sonra tomurcuk vermesi, mala bitişik
bir artış gibidir. Bu artışın kadının mülkünde gerçekleşmesi, [kadın razı
olmadıkça] kocanın zorla bu malın yarısını geri almasını engeller. Kadın
kocanın bu tomurcuklarla birlikte ağaçların yarısını almasına razı olursa,
tıpkı kilosu artmış olan hayvanda olduğu gibi burada da koca bunu geri almaya
zorlanır. Aşılanmış hurma ağaçları ise bundan farklıdır.
124. Koca karısını
boşadığında, mehir olarak verdiği hurma ağaçlarında, tomurcukları mehir olarak
verilmesinden sonra ortaya çıkan aşılanmış meyveler olsa, yani tomurcukları
yarılmış olsa, kadının kocaya hurma ağaçlarının yarısını vermesi için hurmaları
toplaması gerekmez; çünkü meyveler onun mülkiyetinde oluştuğu için, toplama
vakti gelinceye kadar ağaçta bırakma hakkı bulunmaktadır.
125. Meyvelerin toplanma
vakti geldikten sonra koca karısını boşasa, koca hurma ağaçlarının yarısını
geri alabilsin diye kadının meyveleri toplaması gerekir. Aynı şekilde alimlerin
mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre o bölgede meyveleri yeşilken ham olarak
toplama adeti bulunduğunda da böyledir. Ezrai "bu konuda açık bir ihtimal
bulunmaktadır" demiştir.
126. Kadın, ağaçlardaki
meyveleri toplarsa veya kocasına "sen malın yarısını geri al, ben
meyveleri ağaçlardan toplarım" dese, meyveleri toplama sonucunda dalların
kırılması gibi bir sebeple ağaçlarda bir eksilme söz konusu olmuyorsa ve
toplama uzun zamanı almıyorsa. koca için tek seçenek, ağaçların yarısını geri
almaktır; çünkü burada engel bulunmamaktadır.
127. Koca, ağaçların
yarısını geri alıp meyveleri toplanma vaktine kadar ağaçlarda bırakmaya razı
olursa [kadın bunu yapmaya zorlanır mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kadın bunu yapmaya zorlanır. Kadının zorlanmasından sonra -tıpkı diğer ortak
mülklerde olduğu gibi- hurma ağaçları ikisinin elinde olmuş olur; çünkü kadın
açısından bunda bir zorluk yoktur.
İkinci görüş
Kadın buna zorlanamaz.
Bir grup alim bu görüşü tercih etmiştir.
Ezrai şöyle demiştir: Bu
daha doğru veya tek doğru görüştür; çünkü kadın meyvenin gelişmesi için ağacı
sulamak istediğinde bunun ağaca zarar vereceği gerekçesiyle koca buna
engelolabilir.
Not: Nevevi'nin kastı, kadının tazmin
yükümlülüğünden çıkacak şekilde ağaçların yarısının koca tarafından teslim
alınmasıyla ilgilidir. Koca "ben ağaçların yarısına razıyım, bunları
teslim almayı meyvelerin toplanması anına kadar erteteleyeceğim" dese,
karısına "ben malın yarısını geri almayı istiyorum, benim payım senin
yanında emanet olsun, seni bunun tazmin yükünden ibra ettim" demek
suretiyle karısını tazminden beri kılsa bile kadın bunu yapmaktan kaçınabilir;
çünkü kocanın payı, kadının tazmin sorumluluğunda olup, kocanın belirtilen
şekilde ibra etmesi muteber değildir; çünkü bir mal mevcut olduğu sürece ondan
ibra etmek batıldır.
128. Kadın yukarıda
zikredilen şeye, yani ağaçların yarısını kocanın alıp, meyveleri de toplama
anına kadar bırakmaya razı olsa koca bunu kabul etmekten kaçınabilir, bunu
yapmaya zorlanamaz.
Bu durumda koca,
ağaçların yarısının değerini isteyebilir; çünkü ko- O canın hakkı peşin olarak
sabit olduğundan kendisi razı olmadıkça ertelenemez. Karşılıklı rızayla
ertelemek caizdir; çünkü hak ikisine aittir. Ertelemek caiz olmakla birlikte
bağlayıcı değildir. Buna göre ikisinden birisi daha önce razı olduğu şeyden
vazgeçmek istese bu caiz olur; çünkü bu bir vaad olup bağlayıcı değildir.
129. Kadın, kocasıyla
ağaçların ve meyvelerin yarısında ortak olmak üzere meyvelerin yarısını
kocasına bağışlasa koca bunu kabul etmeye zorlanır mı zorlanmaz mı? Bu konuda
iki görüş vardır. eşŞerhu'l-kebir'de "ilki daha doğrudur"
denilmiştir.
Not: Koca, üzerinde meyveleri bulunan hurma
ağaçlarını karısına mehir olarak belirledikten sonra zifaf öncesinde karısını
boşasa, mehir olarak verilen malda bir artış meydana gelmemişse kadın meyveyi
toplamış olsa bile koca, malın bütününün yarısını geri alır; çünkü bunların
bütünü mehirdir.
Yine tomurcuklanmış
haldeki hurma ağaçlarını mehir olarak verip ağaçlar tomurcuklu iken karısını
boşayan kişi de verdiği mehrin bütününün yarısını geri alır.
Meyveler aşılandıktan
sonra karısını boşasa, ağaçların yarısını geri alır. Kadın razı olursa
meyvelerin de yarısını alır; çünkü meyveler artmıştır. Kadın razı olmazsa koca
ağaçların yarısı ile birlikte tomurcukların değerinin yarısını da alır.
Ağacın çiçeklerinin
yayılması ve çıkan hurmaların çiçeksiz görünmesi de ağacın aşılanması gibidir.
130. Mehirde meydana
gelen azalma sebebiyle koca için, mehirdeki artış sebebiyle kadın için yahut
her iki durumun mevcut olması sebebiyle iki taraf için muhayyerlik sabit
olduğunda, şayet seçim hakkı bir tarafa ait ise seçim hakkına sahip olan kişi
seçimde bulunmadıkça koca, malın yarısına sahip olamaz. Seçim hakkı her iki
tarafa ait ise ikisinin anlaşması dikkate alınır.
Not: Daha önce geçtiği üzere bu seçimin derhal
yerine getirilmesi şart değildir, ancak koca bunu talep ettiğinde kadın iki
şeyden birini seçmeye zorlanır. Koca talepte bulunurken malı veya değerini alma
şeklinde bir belirleme yapamaz; çünkü kocanın belirleme yapması, yetkinin
kadına verilmiş olmasıyla çelişir. Koca yalnızca kendisine ait olup kadının
elinde bulunan hakkını talep eder.
Kadın seçimde
bulunmaktan kaçınırsa hapsedilmez, mal kendısının elınden alınır. Kadın yıne
seçım yapmamakta ısrar ederse, kocaya ödenmesi gerekli olan miktar, bu malın
içinden satılır. Bu miktarı satmak mümkün değilse malın bütünü satılır,
[kocanın hakkı ödendikten sonra] artan miktar kadına verilir.
Malın yarısıyla
değerinin yarısı birbirine eşitse kocaya malın yarısı verilir.
Koca, malın yarısını
geri alma hakkına sahip olduğunda bu hakkını tek başına kullanır.
131. Malın telef olması
veya başka bir sebeple koca kıyemı olan mehrin değerinin yarısını geri
aldığında; malın mehir olarak belirlendiği tarih ile teslim edildiği tarihteki
değeri içinden hangisi daha az ise o dikkate alınır; çünkü mehir olarak
belirlenme tarihindeki değeri daha az ise fazlalık kadının mülkünde iken
gerçekleşmiş olacağından kocanın bunda bir hakkı bulunmayıp kadın bunu tazmin
etmez. Teslim günündeki değeri daha düşükse, bundan önce meydana gelen eksilme
kocanın sorumluluğundadır, bu sebeple kadından bunu geri alamaz.
Not: Ravdatü't-talibİn'de olduğu gibi el-Minhac
metnindeki ifadeden de "ortalama değere itibar edilmeyeceği" zorunlu
olarak çıkmaktadır. Daha önce satım akdi ve satım bedeli konusundaki hükme kıyasla
ise yine iki gündeki [mehir olarak belirlenme ve teslim günü] değerlerden daha
az alanının dikkate alınması gerekir ki itimad edilmesi gereken budur.
Nitekim bu, belirtilen
gerekçeden anlaşıldığı gibi, et-Tenbİh ve başka eserlerde yer alan "akit
anından teslim anına kadarki en düşük değer" ifadesinden de
anlaşılmaktadır. İmam Şafii'nin ifadeleri arasında "teslim tarihindeki
değerini ödemek zorunludur" görüşü nakledilmiş, İsnevi, fetvanın buna göre
olduğunu iddia etmiştir.
Başkaları buna şu
şekilde cevap vermişlerdir: İmam Şafii'nin ifadesi, teslim ile telef arasında
artış ve azalmanın gerçekleşmesi durumuyla ilgilidir. Buradaki mesele ise mehir
olarak belirleme ile teslim arasında meydana gelene ilişkindir. ~7
Nevevi'nin mutlak
ifadesinin kapsamından şu durum istisna edilir: Boşama sonrasında mehir kadının
elinde telef olsa, adın telet anındaki değerini tazmin eder; çünkü kocanın
mülkü, tazminle yükümlü olan bir kimsenin zilyedliği altında iken telef
olmuştur. Bu, satım akdinin feshedilmesinden sonra müşterinin elindeyken telef
olan mala benzer."
Koca, karısına mehir
olarak ziynet eşyası verse ve kadın bunu kırsa yahut kendiliğinden kırılsa,
kadın ziynet eşyasını eski haline getirttikten sonra koca zifaf gerçekleşmeden önce
karısından ayrılsa, kadın razı olmadıkça koca bunun yarısını geri alamaz, çünkü
ziynet eşyası kadının yanındayken uygulanan işçilik sebebiyle artmıştır. Aynı
şekilde koca karısına mesela zayıf bir cariyeyi mehir olarak verdiği halde
cariye, kadının yanındayken şişmanlasa veya bir sanat icra etmeyi unutmuş olan
köle, kadının yanındayken bunu öğrense hüküm yine aynıdır. Şu durum ise
farklıdır: Kocanın mehir olarak verdiği köle kadının yanında kör olup sonra
tekrar gözü açılsa, kadın razı olmasa da koca köleyi geri alabilir. Bu, başka
bir sebeple malın kadının yanında kusurlanıp daha sonra kusurun ortadan
kalkması ve kocanın da bundan sonra karısından ayrılması gibidir.
Kadın, süs eşyasını
tekrar sağlam hale getirttikten sonra kocanın bunun yarısını geri almasına razı
olmazsa, koca süs eşyasının külçe haldeki ağırlığının yarısını ve süs eşyası
haline gelmesi için gerekli olan işçiliğin değerinin yarısını geri alır. Bu da,
aynı cinsten bile olsa o bölgedeki para birimi üzerinden ödenecek olan emsal
ücrettir. Bu, gasıbın süs eşyasını telef etmesi meselesine benzer.
Her ne kadar
sonrakilerden bazıları bununla gaspı "gaspta kişi başkasının malını telef
ettiğinden bu malın misliyle birlikte ücretini geri vermekle yükümlü tutarız.
Burada ise kadın kendi mülkünü kırdığından yalnızca o bölgenin para birimi
şeklindeki süs eşyasının değerinin yarısını öder. Bu, o para birimi ile aynı
cinsten olsa bile öyledir" demişse de yukarıdaki görüş, itimad edilmesi
gereken görüş olup İbnü'I-Mukrl tarafından da esas alınmıştır.
Kadın, kocası tarafından
kendisine mehir olarak verilen altın veya gumuş kabı kırdıktan sonra, bunu
ıster eskı halıne getirsin isterse getirmesin koca [karısını boşadıktan sonra]
kabın yarısı ile birlikte ücretin yarısını alamaz; çünkü [altın gümüşün, kap
haline getirilmesi için uygulanacak olan] sanatın ücreti yoktur.
Gasp edilmiş olan bir
cariye, gasıbın yanında iken şarkı söyleme yeteneğini kaybetse gasp eden kimse
bunu tazminle yükümlü olmaz; çünkü bu, haram olan bir şeydir. Her ne kadar,
şarkı söylemeyen durumuna göre şarkı söyleyebildiği durumda cariyeyi satın
almak için değerinden daha fazla ödemek caizse de bu böyledir. Bu ifade,
fitneye düşürmesinden korkulan şarkı söylemeye hamledilir.
132. Kur'an öğretmek,
dikiş yapmak, hizmet, bina yapmak vb. gibi ücretle adam tutmak caiz olan her
türlü işin bir satım akdinde bedel kılınması caiz oldUğU gibi nikahta mehir
kılınması da caizdir.
Buna göre;
Koca, karısına kendi
başına Kur'an öğretmeyi mehir olarak belirlese ve Kur'an öğretiminde
"sümme nazara" ayeti gibi kısa bir ayeti öğretmek gibi değil de
[büyük bir sure öğretme örneğinde oldUğu gibi] bir külfet olsa veya öğretim
için ücretle adam tutmanın caiz olduğu hadis, dikiş veya şiir vb. öğretmeyi
mehir olarak belirlese, daha sonra ziafın ardından veya zifaf öncesinde henüz
Kur'an öğretimi gerçekleşmeden karısını boşasa veya kendisinin tek taraflı
irtidat etmesi durumunda olduğu gibi boşama söz konusu olmaksızın ayrılık
meydana gelse [ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
artık Kur'an öğretmesi imkansız hale gelir; çünkü kadın ona haram olmuştur. O
kadınla baş başa kalması caiz olmaz.
İkinci görüş
İmkansız hale gelmez,
şayet mümkün ise erkek o kadına baş başa kalmaları söz konusu olmaksızın perde
gerisinden Kur'an öğretir.
ilk görüşte olanlar buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: "Bunu caiz gordüğumuz takdirde töhmetin ve
haram olacak şekilde baş başa kalmalarının meydana gelmeyeceğinden emin
olamayız."
Rafii şöyle demiştir:
"Hadis dinlemek böyle değildir. Zira bunu caiz görmezsek hadis zayi olur.
Kur'an öğretiminin ise bir bedeli olup [öğretim yerine getirilemediğinde]
bedeli esas alınır."
Şöyle bir soru
sorulabilir: "Yabancı kadına bir şey öğretmek için bakmak mübahtır. Bu kadın
da o erkeğe yabancı hale gelmiştir. Bakması caiz olmalıdır."
Buna şöyle cevap
verilir: Yabancı bir kadına Kur'an öğretmenin aksine karı-kocanın her birinin
emeli diğerine bağlanmış, aralarında bir tür sevgi oluşmuş, bu sebeple de
töhmet güçlenmiş, fitnenin yakın olması sebebiyle öğretim imkansız hale
gelmiştir. Birbiriyle alakası olmayan kadın ve erkek arasındaki yabancılık
güçlü olduğundan bu durum, Kur'an öğretiminin caiz olmasını gerektirmiştir.
Şöyle bir görüş de ileri
sürülmüştür: "Erkeğin kadına bakmasını caiz kılan öğretim, Fatiha okumak
gibi farz olan öğretimdir. Buradaki öğretim ise farz olmayan öğretimdir."
Subki bu görüşü tercih etmiştir.
Şöyle bir görüş de ileri
sürülmüştür: "Erkeğin kadına bakmasını caiz kılan öğretim tüysüz erkekle ilgilidir.
Yabancı kadına öğretmek ise bundan farklıdır." Şarih Celaleddin el-Mahalli
bu görüşü tercih etmişse de ilk görüş itimad edilmesi gereken görüştür.
Not: Alimlerin yukarıda geçen gerekçeleninden
şöyle bir sonuç anlaşılmaktadır: "Erkeğin kadınla baş başa kalması haram
olmasa, örneğin kız, kendisine şehvet duyulmayacak kadar küçük olsa veya kadın
süt emzirme yoluyla onun mahremi olsa yahut da ikinci defa onunla evlenme gibi
bir yolla kendisine helalolsa, Kur'an öğretme imkansız olmaz."
Bulkinl'nin tek görüş
olarak belirttiğine göre hüküm böyledir.
Yapılan açıklamadan
anlaşılacağı üzere burada "imkansızlık" ile zorluk da
kastedilmektedir. Aksi takdirde baş başa kalmayı engelleyecek kimselerin
bulunması halinde perde gerisinden Kur'an öğretimi mümkündür. Buna göre böyle
bir durumda kısa bir sure öğretiminde olduğu gibi bir mecliste Kur'an öğretmek
mümkün olsa, bana göre bir imkansızlık söz konusu olmaz. Bu, en-Nihaye'de yer
aldığı gibi Subki de bunu doğru kabul etmiştir. Alimlerin çoğunluğunun ifadelerinin
zahirinden ise bu durumda da imkansızlığın devam edeceği anlaşılmaktadır.
Bir anda öğretmek veya
"sümme nazara" ayetinde oldUğU gibi bir kelime öğretme örneğinde
olduğu gibi içinde külfet bulunmayan Kur'an öğretiminin mehir olarak
belirlenmesi, benzer meselede kira akdinde geçtiği üzere sahih değildir.
Yukarıda "kendi
başına öğretmek" ifadesiyle, kocanın karısına Kur'an öğretmeyi zimmetinde
üstlenip henüz öğretme gerçekleşmeden ayrılması dışarıda bırakılmıştır ki bu
durumda öğretmek imkansız değildir. Aksine bu durumda zifaf sonrasında koca,
kadına mahrem olan bir kimseyi veya bir kadını, şayet zifaf gerçekleşmişse
mehir olarak öğretileceği kararlaştırılan yerin tümünü öğretmesi için ücretle
tutar, zifaf öncesinde boşama gerçekleşmişse bunun yarısını öğretmek üzere
ücretle tutar.
Koca, öğretilmesi şart
koşulan şeyi doğru bir şekilde öğretemezse, bunun mehir olarak belirlenmesi
ancak zimmette sahih olabilir.
Koca, önce kendisinin
öğrenip sonra da karısına öğretmeyi şart koşarsa bu sahih olmaz; çünkü mehir
olarak belirlenen iş bu durumda kocanın kendisine bağlanmıştır. Böyle bir şey
ertelenemez.
Kadın, kocasından
Kur'an'ı başkasına öğretmesini istese kocanın buna icabet etmesi gerekmez;
çünkü insanlar ezberleme ve anlama bakımından birbirinden farklılık gösterir.
Kişi, kitabı olan
karısına Kur'an öğretmeyi mehir olarak belirlese, kadının Müslüman olması ümit
ediliyorsa sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz. Bu tıpkı ona veya Müslüman
bir kadına T evrat ve İncil öğretmeni n mehir olarak belirlenmesinin sahih
olmaması gibidir.
Zira bu iki kitap
değişikliğe uğradığından bunlarla iştigal etmek caiz değildir.
Karı-koca kafir iken
koca, karısına Tevrat veya İncil'i öğretmeyi mehir olarak belirlese sonra her
ikisi öğretim gerçekleştikten sonra Müslüman olsa veya İslam mahkemesine
başvursalar kadın bunun dışında herhangi bir şeyalamaz. Daha önceden başvurursa
emsal mehir alır.
Kişi karısına fıkıh veya
şiir vb. gibi haram olmayan bir şey öğretmeyi mehir olarak belirlese ya da
belirli bir yerden kadının kölesini geri getirmeyi mehir olarak belirlese sahih
olur.
Kişi karısının kölesine
veya çocuğuna bir şey öğretmeyi yahut çocuğunu sünnet etmeyi mehir olarak
belirlese, şayet bunu yapmak kadın üzerine gerekliyse bu gereklilik sebebiyle
böyle bir şeyin mehir olarak belirlenmesi sahih olur, aksi takdirde sahih
olmaz.
Kişi bir kadına Fatiha
suresini öğretmeyi mehir olarak belirlese -bunu bizzat öğretmesi gerekli olsa
bile- mehir sahih olur.
Kişi, ehlikitap olan
karısına kelime-i şehadeti öğretmeyi veya karısına ya da başka birisine
şahitliği eda etmeyi öğretme işini mehir olarak belirlese bu sahih olmaz. Şayet
bunu öğretmekte külfet söz konusu ise veya şahitliğin eda edileceği hakim
[mahkeme] hayvanla yolculuk yapmayı gerektirecek kadar uzakta ise Ezral'nin de
belirttiği üzere bnun sahih olması görüşü uygundur.
133. Kur'an öğretmek
imkansız olduğunda daha doğru görüşe göre kural gereği;
> Koca karısını
cinsel ilişkiden sonra boşarsa emsal mehir,
> İlişkiden önce
boşarsa emsal mehrinin yarısını ödemekle yükümlü olur.
134. Koca karısına
öğrettikten sonra boşasa bakılır:
> Boşama zifaftan
sonra gerçekleşirse kadın hakkını almış olur, koca için herhangi bir şeyi geri
alma hakkı yoktur.
> Boşama zifaftan
önce olursa koca, öğretme için ödenecek emsal ücretin yarısını alır.
Not: Kişi mehir olarak
Kur'an'dan bir sure veya cüz öğretmeyi belirlese; mehir olarak belirlenenin ne
olduğunun tayin edilmesi, ayrıca koca ve velinin, öğretilmesi şart koşulan sure
veya cüzün ne olduğunu bilmeleri gerekir. Her ikisi veya birisi bilmezse, ikisi
birden veya birisi bunu öğrenecek birini vekil tayin eder. Öğretilecek kısmı,
mushaftaki sayfalara yazarak işaretlemek yeterli olmaz.
Kişinin, Kur'an
öğretimini mehir olarak belirlerken bu öğretimin "Nafi kıraatine göre"
vb. ifadelerle hangi kıraate göre olacağını belirlemesi şart değildir. Bu
durumda Kur'an öğretimi için ücretle adam tutma meselesinde olduğu gibi koca
karısına dilediği kıraate göre öğretebilir. Basralı alimlerden nakl edildiğine
göre koca, o bölgede yaygın olan kıraat hangisi ise ona göre öğretir. Ezral'nin
belirttiğine göre bu, güzel bir tercihtir. O bölgede yaygın bir kıraat yoksa
koca, dilediği kıraate göre öğretir. Koca veya veli, herhangi bir kıraati
belirlemişlerse bunu öğretmek gerekli olur. Koca buna aykırı davranarak başka
bir kıraati öğretirse bunu kendiliğinden karşılıksız olarak yapmış olur, şarta
uygun olarak daha önce belirlenen kıraati öğretmesi gerekir.
Kişi karısına "bir
ay" süreyle Kur'an veya başka bir şey öğretmeyi şart koşarsa bu sahih
olur. Ancak "bir ay sÜre içinde şu sureyi" şeklinde şart koşarsa
tıpkı kira akdinde olduğu gibi bu şart sahih olmaz.
135. Koca, karısıyla
zifafta bulunmadan önce mehri teslim ettikten sonra karısını boşasa, bu esnada
kadının, mehir olarak verilen mal üzerindeki mülkiyeti satım veya teslim
edilmiş bir hibe gibi yolla ortadan kalksa, koca mal misli ise mislinin
yarısını, kıyemi ise kıymetinin yarısını geri alır.
"Şuf'a'da olduğu
gibi burada da koca, karısının tasarrufunu bozabilmeliydi" diye bir itiraz
söz konusu olacak olursa buna şöyle cevap verilir: Şuf'adarın hakkı, müşteri
mal üzerinde tasarruf ta bulunurken mevcuttu. Bu sebeple şuf'adar müşterinin
tasarrufunu bozma yetkisine sahip olmuştur. Koca ise karısı mal üzerinde
tasarrufta bulunduğunda o malda hak sahibi değildir. Bu hak, daha sonra
boşamayla meydana gelmiştir. Hatta kocanın hakkı, babanın çocuğuna yaptığı
hibeden geri dönmesi hakkından bile daha zayıftır; çünkü babanın hibeden geri
dönme hakkı, çocuk tasarrufta bulunduğu sırada bile mevcuttur. çocuğun mal
üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra babanın hibeden geri dönmesi
imkansız oluyorsa, kadının mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra
kocanın malı geri alması evleviyetle imkansız olur.
Not: Nevevi'nin sözünden şu anlaşılmaktadır:
"Kadının, mehir olarak verilen mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkmamış
olsaydı hüküm bundan farklı olurdu." Malda bir fazlalık ya da malı zorla
geri almayı engelleyecek başka bir durum meydana gelmemişse ve teslim edilmiş
bir rehin gibi başkasına ait bağlayıcı bir hak mala ilişip de geri almayı
engelleyecek duruma gelmemişse bu hüküm doğrudur.
Muhayyerlik şartıyla
satım yapılmışsa, şayet muhayyerlik yalnızca müşteriye ait ise bu durumda mülkiyet
müşteriye intikal etmiş olacağından koca, malın bedelinin yarısını alır.
Aksi takdirde malın
yarısını alabilir.
Kadının, mehir olarak
aldığı şeyi kiraya vermesi veya köleyi evlendirmesi, malın değerini düşüren bir
eksilme olduğundan koca, malın değerinin yarısını geri almakla, kira süresi
boyunca malın menfaatinden yararlanması söz konusu olmaksızın malın kendisinin
yarısını alma seçeneklerinden birini seçer. Koca malın rehin veya kiraya
verildiği ya da kölenin evlendirildiği durumda sabreder ve mesela rehin verilme
durumunda, rehin alanın izniyle "ben, mal rehin olmaktan kurtuluncaya
kadar beklerim" ya da "kira akdinin sonuna kadar", "evlilik
bitinceye kadar beklerim" derse, koca rehin verilen malı, kiraya verilen
malı veya evlendirilen köleyi teslim alıncaya ve mal hak sahibine teslim
edilinceye kadar kadın bunu kabul etmekten kaçınabilir; malı tazmin etme
riskiyle karşı karşıyadır. O zaman, belirtilen gerekçe ortadan kalktığından
kadının bundan kaçınma hakkı yoktur.
Kadın, mehir olarak
aldığı kölenin azat olmasını vasiyet etse, koca bu köledeki hakkını geri
alabilir; çünkü vasiyet, bağlayıcı bir hak değildir.
Kadın köleyi müdebber
kılsa veya köleyi azat etmeyi bir şarta bağlasa bakılır: Kadının maddi durumu
kötü ise yukarıda belirtilen gerekçeyle koca kölenin yarısını geri alabilir. Bu
durumda kölenin diğer yarısı müdebber olarak veya azat edilmesi şarta bağlanmış
olarak kalır. Kadının maddi durumu iyiyse koca köleyi geri alamaz; çünkü
kadının kocaya olan borcu ödeme gücü bulunduğundan köle için hürriyet hakkı
sabit olmuştur, kocanın kölenin yarısını geri alması onun hürriyetini tamamen
kaybettirmektedir. Köledeki hakkını geri alamaması ise kocanın hakkını
bütünüyle kaybettirmemektedir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Köleyi müdebber kılmak, satım akdini feshetmeye
engelolmadığı gibi, üst soy hısımı olan şahsın, alt soyuna yaptığı hibeden
dönmesine de engel olmamaktadır. Burada da böyle olmalıdır."
Buna şöyle cevap
verilir: Satım bedeli tamamen malın karşılığıdır. Hibe eden şahsın hibesinden
dönmesinin engellenmesi ise onun hakkını bütünüyle kaybettirmektedir. Mehir,
her iki bakımdan da bunlardan farklıdır.
Koca, zifaf öncesinde
ihramlıyken karısını boşasa, mehir olarak verilen şey de bir av hayvanı olsa,
hayvanın yarısı kocaya dönmüş olur; çünkü boşama, mülkiyet kazanmak için
yapılan bir tasarruf olmadığından mirasa benzemektedir. Av hayvanında karı-koca
arasında ortaklık söz konusu olduğu için ihramlı kişi bu hayvanı salamaz. Zifaf
öncesinde kadının irtidat etmesi ise bundan farklı olup av hayvanı kocanın
mülkiyetine döner ve kocanın onu salması gerekir; çünkü ihramlı kişinin av
hayvanını elinde tutması yasaktır.
136. Mehir olarak
verilen mal kadının mülkünden çıkıp tekrar mülküne girse, bundan sonra koca
zifaf öncesinde karısını boşasa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kadının mülküne geri dönen mala kocanın hakkı ilişir, çünkü kocaya bir bedel
verilmesi şarttır. Kocanın kendi malının ona verilmesi daha evladır.
İkinci görüş
Kocanın bu mala hakkı
ilişmez; çünkü kadının bu mal üzerindeki mülkiyeti, mehir olarak elde edilmiş
değildir.
Bu görüş ayrılığı, şu
meseleye ilişkin genel kuralın uzantılarından biridir: "Birinin
mülkiyetinden çıkıp tekrar giren bir mal hiç mülkiyetten çıkmamış gibi midir,
yoksa tekrar mülkiyete girmemiş gibi midir?" Bu meselenin, farklı
tercihlere konu olan pek çok benzeri bulunmaktadır. Bunlardan birisi şudur: Üst
soy hısımının hibe ettiği mal üzerinde çocuğun mülkiyeti ortadan kalkıp tekrar
dönse, daha (;:;;\ doğru görüşe göre üst soy hısımı, hibeden dönemez. Iki mesel
e arasında şu farkın olduğu belirtilmiştir: Malın çocuğun mülkiyetinden
çıkmasıyla, üst soy hısımının mal üzerindeki hakkı ortadan kalktığından bir
daha geri dönmez. Kocanın hakkı ise ortadan kalkmamıştır, nitekim onun bedeli
geri alabilmesi de bunu göstermektedir. Bu sebeple mülkiyetin kadına geri
gelmesi halinde kocanın bunu geri alma hakkı doğmaktadır.
137. Kadın, kocasının
kendisine mehir olarak verdiği malı teslim aldıktan sonra "hibe"
sözcüğünü kullanarak kocasına hibe etse, daha sonra henüz zifaf gerçekleşmeden
koca, karısını boşasa veya irtidat gibi boşama dışında bir sebeple evlilik sona
erse [mehrin hükmü ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
koca, mehir olan mal misli ise mislinin yarısını, kıyemı ise kıymetinin
yarısını kadından geri alır; çünkü koca, boşama öncesinde mehir malına boşama
dışında bir yolla sahip olmuştur.
İkinci görüş
Koca bir şeyalamaz;
çünkü kadın, boşama durumunda kocanın hakkı olacak olan şeyi erken davranarak
ona önceden vermiştir. Bu, bir borcu vakti girmeden önce ödemeye benzer.
İlk görüşte olanlar
bunun "kocanın hakkını önceden ödemek" olmasını reddetmişlerdir.
Zira kadın, malı hibe
ederken ["ben senin beni boşaman halinde hak edeceğin mehri sana önceden
veriyorum" demek suretiyle] bunu açık olarak ifade etseydi, bu geçerli
olmazdı.
Belirttiğimiz kayıtlar,
kadının "hibe" sözcüğünü kullanmaksızın mesela değerinden daha ucuza
satmak gibi şeyleri dışarıda bırakmaktadır. Bir şeyi değerinden daha ucuza
satmak da bir tür hibe gibi olsa bile böyle bir durumda koca, mehir olarak
verdiği malın yarısını kesin olarak geri alabilir. Yine kadın, mehri teslim
almadan önce kocasına hibe etse, Şarih Celaleddin el-Mahalli'nin ifadelerinde
aksini çağrıştıran sözler bulun sa bile mezhepte esas alınan görüşe göre hibe
geçersiz olur. İleride "borcun hibe edilmesi" gelecektir.
Not: Nevevi, daha önce yaptığı gibi burada da
"bedelinin yarısını" dese daha iyi olurdu.
138. Yukarıdaki daha
güçlü görüş esas alındığında, kadın kocasına mehrin yarısını hibe etse, [koca
karısını zifaf öncesinde boşadığında geriye ne alır? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Koca, geriye kalanın
yarısını ve tümünün bedelinin dörtte birini alır; çünkü hibe, mutlak olarak
malın yarısı üzerinde gerçekleşmiştir. Bu durumda kocaya dönecek pay, kadının
verdiği ve geride bıraktığı mal içinde şayi [hisseli] olur. Buna "şayi
kılma görüşü" denir.
Nevevi'nin "tümünün
dörtte birinin bedelini" demesi daha iyi olurdu.
İkinci görüş
İmam ŞafiI'ye ait bir
görüşe göre ise koca, malın bütününün yarısının bedelini almak veya geriye
kalanın yarısı ile tümünün bedelinin dörtte birini almak arasında seçim yapabilir.
Çünkü geriye kalanın
yarısı ile diğer yarım ın bedelini almak, koca açısından mülkiyeti parçaya
bölmek anlamına geleceğinden koca muhayyer olmuştur.
Not: Nevevi'nin tıpkı el-Muharrer ve
Ravdatü't-Talibİn'de olduğu gibi "tümünün bedeliniı:. yarısı"
ifadesini söylemesi ve yine [veya anlamına gelen] -.../ ev- kelimesindeki elifi
zikretmeyip [ve anlamına gelen] -vav- harfini zikretmesi daha iyi olurdu, çünkü
"beyne" kelimesi ancak iki şey arasında kullanılır. Ancak bu
kelimenin, fukahanın ifadelerinde '' -ev- (elif-vav)'' şeklinde elifli olması,
bazılarının belirttiği üzere kasıtlı değildir.
139. Mehir, [somut mal
değil de] kadının erkekten alacağı bir zimmet alacağı olsa, kadın kocasını mehir
borcundan ibra etse, daha sonra zifaf öncesinde koca karısını boşasa [mehrin
durumu ne olur? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
rivayete göre koca geriye bir şeyalamaz; çünkü kadın, kendisine mehir olarak verilmiş
malı kocasına hibe etmesinden farklı olarak burada kocadan herhangi bir mal
almamış, bir şeyelde etmemiştir.
İkinci rivayet
Bu rivayete göre,
kadının mehir olarak verilen malı kocasına hibe etmesi meselesindeki iki görüş
burada da geçerlidir.
140. Kadın, alacağını
tahsil ettikten sonra bunu kocasına hibe etse, mezhepte esas alınan rivayete
göre bunun hükmü, malın hibe edilmesinin hükmü gibidir.
141. [Veli, velayeti
altındaki kadına verilecek mehri affedebilir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre veli, kadının diğer alacaklarını affedemediği gibi mehri de
affedemez.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre affedebilir. Bu görüş, ayette geçen "nikah bağını elinde
tutan kişi velidir" anlayışına dayalıdır.
Yeni görüş ise bu
ifadede kastediten kişinin koca olduğunu çünkü kocanın ayrılmak suretiyle nikah
bağını ortadan kaldırabileceğini söylemiştir. Bu durumda koca dilerse kendi
hakkını affederek mehrin tümünün kadına teslim edilmesini isteyebilir; çünkü
nikah akdi yapıldıktan sonra velinin herhangi bir yetkisi kalmamıştır.
Not: İmam Şafii'nin eski görüşündeki hükmün bir
takım şartları vardır. Bu şartlar şunlardır:
a) Velinin baba ve dede
olması: Çünkü bunların kıza karşı şefkati vardır.
b) Bu affetme zifaf
öncesinde olmalıdır.
c) Kız; bakire, küçük ve
aklı başında olmalıdır.
d) Affetme, boşama
sonrasında olmalıdır.
e) Mehir kocanın
zimmetinde henüz teslim alınmamış bir alacak olmalıdır.
Son Hükümler
Koca zifaf öncesinde
karısıyla mehir dışındaki bir malın ödenmesi şartıyla hulu yapsa, bu mal
üzerinde hak sahibi olduğu gibi mehrin yarısını da geri alma hakkına sahip
olur.
Mehrin tümü üzerinde
hulu' yapsa bu hulu' kocanın payı üzerinde değil kadının payı üzerinde geçerli
olur. Koca, malın bu şekilde bölüneceğini bilmiyorsa muhayyerlik hakkına sahip
olur. Hulu' bedelini feshederse kadından emsal mehri geri alır, aksi takdirde
mehrin yarısını alır.
Koca, ayrılık sonrasında
kadına kalacak olan mehrin yarısı üzerinde hulu' yapsa mehrin tümü kocaya ait
olmuş olur. Bunun yarısı hulu' bedeli olarak, diğer yarısı da boşamadan dolayı
kendisine döndüğünden böyle olur.
Koca, mehrin yarısı
üzerinde hulu' yaparken "ayrıldıktan sonra geriye kalan" diye veya
başka bir şekilde kayıt koymaksızın mutlak olarak hulu' yapsa hulu' bedeli
aralarında müşterek olur. Kadın akitte zikredilenin dörtte biri üzerinde hak
sahibi olur. Koca ise boşama sebebiyle mehrin yarısını geriye alması ve hulu'
sebebiyle akitte zikredilen mehrin dörtte üçü üzerinde hak sahibi olur. Koca
ayrıca, hulu' dan fasid olan kısım sebebiyle de emsal mehrin yarısında hak
sahibi olur.
Kadın kocasıyla
"kadın üzerinde kocanın herhangi bir alacağı kalmamak" şartıyla hulu'
yapsa sahih olur. Bu durumda hulu', kadın için boşama sonrasında geriye kalan
mal için yapılmış olarak kabul edilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN