MEHİR |
Vi. MUT'A'YA İLİŞKİN
HÜKÜMLER
Zifaf öncesinde boşanan
kadın için -şayet mehrin yarısını ödemek gerekli olmamışsa- mut'a verilmesi
gerekir. Daha güçlü görüşe ilişkide bulunulmuş olan kadın için de böyledir.
Kadın sebebiyle olmayan
ayrılık boşama gibidir.
Mut'a'nın otuz dirhemden
daha düşük olmaması müstehaptır. İki taraf anlaşmazlığa düşerse hakim her
ikisinin de durumunu dikkate alarak kendi ictihadıyla bir miktar belirler. Bir
görüşe göre kocanın durumuna, bir görüşe göre kadının durumuna bakar. Bir başka
görüşe göre ise malolabilecek en düşük şeyin verilmesi gerekir.
142. "Mut'a",
kendisinden yararlanılan şeyanlamına gelen "meta" kelimesinden
türetilmiştir.
143. Burada mut'a derken,
ileride zikredilecek bir takım şartlar doğrultusunda kocanın hayatta iken
karısını boşama veya bu anlama gelen bir fiille kendisinden ayrıldığı hanımına
vermesi gereken mal kastedilmektedir.
144. Bu konuda hür olan
ve olmayan, Müslüman ve zımm! olan kocayla hür olan ve olmayan, Müslüman ve
zımm! olan kadın eşittir. Nitekim Nevevi'nin şu ifadesi de bunları
kapsamaktadır: "Zifaftan önce boşanan kadın için, şayet yarım mehir
ödenmesi gerekmiyorsa İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre mut'a gerekir."
Yarım mehrin gerekınemesi kadının akitte mehir belirlememesi ve mehrin daha
sonradan da belirlenmemiş olması durumunda olur. Cüveyni mut'a ödenmesinin
gerekliliği konusunda, şu ayet sebebiyle icma bulunduğunu iddia etmiştir:
> "Nikahtan
sonra henüz ilişkide bulunmadan veya belli bir mehir tayin etmeden kadınları
boşarsanız bunda size mehir zorunluluğu yoktur. Bu durumda onlara mut'a
verin." [Bakara, 236]
Ayrıca, yarım mehir elde
eden kadının aksine akitte mehir belirlememiş olan kadın evlendiğinde herhangi bir
şeyelde edemediğinden onun bu ortada bırakılmışlık durumunu gidermek üzere
kendisine mut'a verilir.
Akitte mehir
belirlemeyen kadın için sonradan mehir belirlense onun için mut'a ödenmez;
çünkü onun cinselliğinden koca yararlanmamış olduğundan kendisinin
karşılaşacağı yalnız kalma ve ortada bırakılma durumuna karşı, mehrin yarısını
alması yeterli olmaktadır.
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre mut'a vermek müstehaptır; çünkü ayette "iyi davranışta
bulunanlar üzerine bir hak olmak üzere" buyrulmuştur. Şayet bu farz
olsaydı, hüküm yalnızca "iyi davranışta bulunanlar" ile
sınırlandırılmazdı.
Not: Nevevi'nin "boşanan vb. kadınlar
için" demesi daha iyi olur, böylece ifade, lian yapmış kadını da kapsardı.
Nevevi'nin sözünden
kişinin dıriyesini köleSiyle evlendirmesi istisna edilir. Bu durumda yarım
mehir veya mut'a ödeme söz konusu olmaz.
145. [Zifafa girilmiş
olan kadınlar boşanacağında onlara mut'a verilir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye
ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii'nin yeni ve
daha güçlü görüşüne göre mut'a cinsel ilişki [yani zifaf gerçekleşmesi]
durumunda da geçerli olur. Koca ister boşamayı kadına bırakmış olup kadın
boşamayı gerçekleştirmiş olsun isterse kadının fiiline bağlamış olup kadın bu
fiili gerçekleştirsin fark etmez. Çünkü "boşanmış kadınlar için, örfe
uygun bir şekilde yararlanma söz konusudur." [Bakara, 241] ayetinin
ifadesi genel, "gelin sizi yararlandırayım" [Ahzab, 28] ayeti ise
özeldir. Bu ayette takdim-tehir söz konusu olup ayetin anlamı şöyledir:
"Gelin sizi serbest bırakayım ve mut'alaranızı vererek
faydalandırayım". Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eşlerinin tümü kendisiyle
zifafa girmişti. Yahut da burada "vav harfinin (ve bağlacının)"
sıralama bildirmediği de söylenir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre zifafa giren kadınlar mehir almayı hak ettiklerinden ve bu mehir
onları mut'aya muhtaç bırakmadığından onlara mut'a verilmez. Ayrıca kadın,
mehrin yarısını aldığı durumda mut'a almayı hak etmiyorsa, mehrin tamamını
aldığı durumda hiçbir şekilde hak etmez.
İlk görüş buna şöyle
cevap vermiştir: Mehrin tümü, cinsel ilişki menfaatinin elde edilmesi
karşılığında verilmiş olup, boşamanın kendisi için herhangi bir telafi söz
konusu olmamıştır. Mehrin yarısını alan kadının durumu ise bundan farklı olup,
kendisinin cinselliğinden yararlanılmamıştır. Bu durumda mehrin yarısı,
boşamayı telafi etmektedir.
Not: Nevevi'nin fetvalarında şu yer almaktadır:
Mut'a'nın gerekliliği kadınların çoğunun bilmediği bir durum olup bunu kendilerine
bildirmek ve bilmeleri için de hükmünü yaymak gerekir.
146. Kadın sebebiyle
olmayan ayrılık, yani;
> Kocadan kaynaklanan
ayrılık örneğin kocanın irtidat etmesi, lian yapması veya Müslüman olması,
> Yabancı bir
şahıstan kaynaklanan ayrılık, örneğin kocanın annesinin veya kızının, kocanın
küçük yaştaki karısını emzirmesi, kocanın babasının veya oğlunun kadınla şüphe
yollu ilişkide bulunması,
İşte bu sebeplerle
meydana gelen ayrılığın hükmü; mut'ayı gerektirip gerektirmeme bakımından
boşama gibidir. Nevevi'nin sözünden çıkan zorunlu sonuca göre bu, mehrin
yarısının düşmediği durumda söz konusudur. Zerkeşi "bu kaydın mutlaka
zikredilmesi gerekir" demiştir.
Şöyle bir soru
sorulabilir:
"Mut'a, kadının
mehir belirlemeden evlenmesi veya zifafın gerçekleşmesine özgü bir hükümdür.
Her iki durum da süt emme döneminde olan bir çocuk için düşünülemez. Cinsel
ilişkinin düşünülemeyeceği zaten açıktır. Küçük çocuğun mehir belirlememiş
olmasına gelince, böyle bir çocuk evlendirildiğinde emsal mehir ödenmesi
gerekir. Öyleyse süt emzirme meselesinde küçük kız için mut'a verilmesinin
gerekli olması nasıl düşünülebilir?"
Buna şöyle cevap
verilir:
Efendisi trafından mehir
belirlenmeksizin bir köleyle evlendirilen küçük dıriye hakkında bu
düşünülebilir. Zira hür bir erkek, küçük bir cariye ile evlenemez.
Yine kafir bir erkek,
küçük kızını kafir bir erkekle mehir belirlemeden evlendirse ve onların
inancına göre bu durumdaki kıza mehir verilmiyor olsa, kocanın annesi veya kızı,
küçük kızı emzirse, sonra taraflar bu durumu İslam mahkemesine getirseler biz
bu durumda nikahın sahih olduğuna ve mut'a verilmesi gerektiğine hükmederiz.
147. Ayrılık kadından
veya kadın sebebiyle gerçekleşmişse, örneğin kadın irtidat etmişse veya başkasına
tabi olarak bile olsa Müslüman olmuşsa yahut da koca, kadındaki kusur sebebiyle
nikah akdini feshetmişse, kadına mut'a verilmez. Bu durum ister zifaf öncesinde
ister zifaf sonrasında olsun fark etmez; çünkü böyle bir durumda, mut'anın
farziyetinden daha güçlü farziyete sahip olan mehir bile düşmektedir. Nitekim
karı-kocanın her ikisi birlikte irtidat etseler kadına mut'a verilmez ancak
yarım mehir verilmesi gerekir. Arada şu fark vardır: Mut'adan farklı olarak
kadının mehre sahip olması irtidat etmesinden öncedir.
Karı-kocanın birlikte
esir edilmesi de böyledir.
148. Koca karısını satın
almış olsa, satın almayı koca istemiş olsa bile kadın mut'a almayı hak etmez;
çünkü mut'a ayrılık durumunda ödenmesi gereken bir şeyolup cariyeyi satın alana
verilmesi gerekir. Burada mut'a verilmesini gerekli görsek o zaman kişinin
kendisine mut'a vermesini gerekli görmüş oluruz, bu sebeple mut'a gerekmez.
Mehir ise böyle olmayıp akit sebebiyle gerekir, bu durumda satıcıya verilmesi
gerekir. Mut'anın tıpkı mehir gibi cariyenin efendisine verilmesi, ayrıca
[mut'ayı bir köle ödeyeceği zaman da] çalışan kölenin kazancından ödenmesi
gerekir.
149. Mut'a'nın otuz
dirhemden veya değeri bu kadar olan bir maldan az olmaması gerekir.
Buveytl'nin muhtasarında
yer aldığına göre İmam Şafii şöyle demiştir: "Bu, müstehabın en alt
sınındır. En üstünü bir hizmetçi, ortası ise bir elbisedir."
150. İbnü'l-Mukrl'nin
belirttiğine göre mut'anın, emsal me hrin yarısına ulaşmaması sünnettir. Bu
miktara ulaşır veya geçerse, ayetteki genel ifade sebebiyle caiz olur.
Bulkini ve başkaları ise
şöyle demişlerdir: "Mut'a'nın emsal mehirden fazla olmaması gerekir.
Alimler bunu zikretmemişlerdir."
151. Bu, mut'ayı hakim
belirlediğinde geçerlidir. Alimlerimizin benzer kimi durumlardaki ifadeleri de
bunu desteklemektedir. Buna örnek olarak şunları zikredebiliriz:
> Hakim, [dinde diyet
miktarı hakkında bir belirleme yapılmamış olan] bir organın diyetini
belirlerken, dinde bir organ için belirlenmiş diyet miktarına hükmedemez.
> Hakim, tazir
cezasını had cezası miktarına ulaştıramaz.
152. Karı koca
aralarında anlaşırsa mut'a'nın emsal mehrin yarısını geçmemesi diye bir şart
koşulmaz. BuIkInl'ye itiraz edip "daha doğru olan, onun görüşünün
zıddıdır" şeklinde görüş belirten kişilerin ifadeleri de böyle yorumlanır.
Hatta, yukarıda geçtiği üzere benzer meselelerdeki ifadelerden çıkan zorunlu
sonuç şudur: "Mut' ayı hakim belirlediğinde bunun, emsal mehre ulaşmaması
gerekir." Bana göre de böyledir. Ancak karı-koca kendi aralarında bir
miktar üzerinde anlaşırlarsa, o miktarı esas alırlar.
153. Karı-koca, mut'anın
miktarında anlaşamazlarsa hakim duruma uygun olarak kendi ictihadıyla mut'a
miktarını belirler.
154. [Hakim, mut'a
miktarını belirlerken kimin durumunu esas alır? Bu konuda mezhep içinde dört
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Hakim her iki eşin
durumunu da dikkate alır. Yani kocanın zenginlik ve fakirlik durumunu, kadının
soy ve niteliklerini değerlendirir. Çünkü ayette "onlara mut'a verin:
zengin olan kendi imkanına göre fakir olan da kendi imkanına göre versin"
[Bakara, 236], "boşanan kadınlar için, örfe uygun şekilde mut'a
vardır" [Bakara, 241] buyrulmuştur.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre,
ayetin zahiri sebebiyle yalnızca kocanın durumu dikkate alınır. Ayrıca bu da
nafaka gibidir.
Üçüncü görüş
[Zayıf] bir başka görüşe
göre yalnızca kadının durumu esas alınır; çünkü bu, mehrin bedeli gibidir.
Mehirde ise kadının durumu dikkate alınmaktadır.
Dördüncü görüş
[Zayıf] bir başka görüşe
göre hakim herhangi bir miktar belirlemez, bu durumda en düşük miktarlı mal
verilir. Nitekim bu miktarda maldan mehir de olmaktadır.
[Dördüncü görüşe itiraz
edilirken] Mehirle mut'a arasında şu farkın bulunduğu söylenmiştir: "Mehir
karşılıklı rıza ile belirlenir."
Mut'ayı hakimin takdir
etmesi halinde, onun belirlediği şeyin ödenmesi gerekir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
MEHİR KONUSUNDAKİ
ANLAŞMAZLIKLAR