TALAK |
B. BOŞAMADA KULLANILAN
SÖZLÜ İFADELER
Boşama, bunu ifade eden
sarih sözcüğün kullanılması halinde niyete ihtiyaç olmaksızın, kinaye sözcük
kullanılması halinde niyetle birlikte gerçekleşir.
Boşamada kullanılan sari
h sözcük talak [boşama] kelimesidir. Meşhur görüşe göre firak [ayrılma] ve
serah [serbest bırakma] ifadesi de böyledir.
"Seni
boşadım", "sen boşsun", "boşanmışsın", "ey
boşanan" ifadeleri sarihin örneğidir. "Sen bir boşamasın / sen
boşamasın" ifadeleri daha doğru görüşe göre sari h boşama ifadeleri
değildir.
Talak sözcüğünün yabancı
dile tercümesi de mezhepte esas alınan görüşe göre sarihtir.
"Seni saldım
[atlaktuke]" veya "sen salınmışsın [enti mutlaka]" ifadeleri
kinayedir.
Bir ifade boşama için
kullanılma konusunda yaygınlaşmışsa örneğin "helal bana haramdır /
Allah'ın helali bana haramdır" gibi olursa, daha doğru görüşe göre bu
sarih olur.
Ben [Nevevi] derim ki
"bu kinayedir" Allah daha iyi bilir.
Boşamada kullanılan
kinaye ifadeler şunlardır: "sen haliyyesin / beriyyesin / bettesin /
betlesin / bainsin", "iddet bekle", "rahmini temizle",
"ailene dön", "ipin boynunda", "seninle
ilgilenmiyorum", "bekar ol", "yabancı ol", "beni
bırak", "bana veda et" vb.
"Azat etme" talakta
kinaye olarak kullanıldığı gibi bunun aksi de söz konusudur.
"Talak"
sözcüğü zıhar için kinaye olarak kullanılamayacağı gibi bunun aksi de söz
konusu olmaz.
Kişi "sen bana
haramsın" veya "seni haram kıldım" dese ve [bunu söylerken]
talak veya zıhara niyet etse niyet ettiği şeyolur. İkisine birden niyet etse
seçim yapar ve seçtiği şey gerçekleşir. Bir görüşe göre talak gerçekleşir. Bir
görüşe göre zıhar gerçekleşir. Kişi kadının kendisinin haram olmasını
kastetmişse kadın haram olmaz. Bu durumda kişiye yemin kefareti gerekir. Daha
güçlü görüşe göre bunu söylerken herhangi bir şeye niyet etmediğinde de
böyledir. Diğer görüşe göre bu dikkate alınmaz.
Kişi cariyesini azat
etmek niyetiyle bunu söylerse azat sabit olur, cariyenin kendisinin haram olmasını
kasteder veya herhangi bir niyeti bulunmazsa cariyenin durumu, kişinin
karısının durumu gibidir.
Kişi "bu elbise /
yiyecek / köle bana haramdır" dese bu söz dikkate alınmaz.
Kinayeye niyet etmenin
şartı bu niyetin lafzın bütününe bitişik olmasıdır. Bir görüşe göre baş kısmına
bitişik olması yeterlidir.
Konuşabilen kişinin
talakı işaretle anlatması dikkate alınmaz, bir görüşe göre kinayedir.
Akitlerde ve helallerde
dilsizin işareti dikkate alınır. Dilisizin işaretinden boşamayı istediğini
herkes anlıyorsa bu sarih olur. Zeka sahibi kimseler bunu anlıyorsa kinayedir.
Konuşabilen kişi
karısını boşadığını kağıda yazsa ancak buna niyet etmese geçerli olmaz.
Niyet ederse daha dgüçlü
görüşe göre boşama gerçekleşir. Kişi kağıda "yazım sana ulaştığnda
boşsun" yazmışsa, kadın ancak yazı ulaştığında boş olur. "Okuduğunda
boşsun" yazmışsa ve kadın okur-yazar olup kağıdı okursa boş olur. Kağıt
kadına başkası tarafından okunursa daha güçlü görüşe göre boş olmaz. Kadın
okur-yazar değilse ve yazı kendisine okunursa boş olur.
11. Müslüman veya kafir
bir kimse, [boşama ifade eden] sarih sözcüğü kullandığında boşamayı
gerçekleştirmek için niyet etmeye gerek olmaksızın boşama gerçekleşir. Sarih,
ilk anda anlaşılan anlamı itibariyle boşamadan başka bir anlama yorulamayan
sözcüktür.
12. Koca, "ben bu
sözcükle boşamayı kastetmedim" dese kabul edilmez. Hattabı bu konuda icma
olduğunu aktarmıştır.
13. Boşama, boşamayı
gerçekleştirmeye niyet ederek kullanılan kinaye sözcükle de meydana gelebilir.
Kinaye hem boşama hem de başka anlama gelebilen sözcüktür.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
ileride şu hüküm
gelecektir: "Talak [boşama]" sözcüğünü söylerken bunun anlamını da
kastetmek gerekir, yalnızca harflerini söylemek yeterli değildir.
Öyleyse nasılolur da
kinayeden farklı olarak sarih sözcükte niyete ihtiyaç bulunmadığı söylenebilir?
Buna şöyle cevap
verilir:
Her ikisinde de sözcüğü
söylerken anlamını kastetmek şarttır. Bu şart, boşama sözcüğünü söylemesi
kendisine telkin edilen ve anlamını bilmeksizin bu sözü söyleyen kişiyi
dışarıda bırakmak için konulmuştur. Zira bu kişinin boşaması geçerli değildir.
Kinaye sözcüğe niyet etmekten kasıt, boşamayı gerçekleştirme niyetidir. Bunun
anlamını bilen kimse için böyle bir şart söz konusu değildir. Şu halde Nevevi'nin
"niyetsiz olarak" iufadesi "boşamayı gerçekleştirme niyeti
olmaksızın" anlamındadır. Bunu telaffuz etmeyi kastetmek ise şarttır.
Tehdit altında bu sözü
söyleyen kişi, sarih sözcüğü kullanırken aynı zamanda boşamayı kastetse boşama
meydana gelir, aksi takdirde meydana gelmez.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu anlaşılmaktadır:
"Konuşma olmaksızın yalnızca niyet etmekle boşama gerçekleşmez." Bu
doğrudur. Kulakları normal duyan bir kişi ağzıyla talak sözcüğünü ortada bir
engelolmadığı halde kendisinin bile duyamayacağı kadar kısık sesle telaffuz
etse boşama meydana gelmez; çünkü buna konuşma denmez.
Koca, boşama için
kullanılan kinaye sözcüklerden birini kullanıp bu sözcüğe kendisinin niyetinin
ne olduğunu gösteren sözcükler eklese, örneğin "sen haram kılıcı bir
ayrılıkla bainsin, benim için asla helal olmazsın" gibi bir ifade
kullansa, bu ifade kinaye olmaktan çıkmaz.
Bu hüküm, alimlerin
vakıf konusunda söyledikleri şu ifade ile birlikte değerlendirildiğinde
problemli görülmüştür:
Bir kimse, "bu malı
şu kadara tasadduk ettim" dese bu kinaye olur. Şayet bu ifadeye
"satılmayacak ve hibe de edilmeyecek" derse daha doğru görüşe göre
artık bu ifade vakıf konusunda sarih olur.
1. Boşamada Kullanılan
Sarih Sözcükler
14. Boşama konusundaki
sari h ifade "talak" sözcüğünden İÜretilmiş olan kelimelerdir, bunda
ihtilaf yoktur. Çünkü ileride geleceği üzere gerek dil gerekse fıkıh
terminolojisinde boşama anlamında bu kelime meşhurdur.
15. Meşhur görüşe göre
"ayrılma [firak]" ve "serbest bırakma [serah]" ifadeleri
-ve bunlardan türetilen kelimeler- de böyledir [yani boşamada kullanılan sari h
ifadelerdendir]; çünkü Kur'an'da bu kelimeler boşama anlamında kullanılmıştır.
Diğer görüşe göre ise bu kelimeler kinayedir; çünkü bu iki kelime talak sözcüğü
kadar meşhur olmayıp başka anlamlarda da kullanılmaktadır.
Not: Nevevi'nin "aynı şekilde ... "
ifadesi talak sözcüğüne atfedilmiş olup "sarihtir" ifadesine
atfedilmemiştir. Aksi takdirde sarih olma özelliği yalnızca talak sözcüğüyle
sınırlanmış olur, oysa daha önce hul' konusunda "hul' sözcüğü ile birlikte
mal zikredilirse bu boşama konusunda sahih olur. Müfadat ifadesi de
böyledir" denilmiştir.
Alimlerin ifadesinden bu
konuda Müslüman ile kafir arasında bir fark olmadığı anlaşılmaktadır. Bana göre
Maverdl'nin müşriğin nikahında belirttiği üzere müşrikler nezdinde boşamada
sarih olarak kabul edilen her şey bize göre kinaye bile olsa sarih kabul
edilir. Onların kinaye olarak kabul ettiği her şey de bize göre sarih olsa bile
kinaye kabul edilir; çünkü biz onların şirk halindeki akitlerini dikkate
aldığımız gibi boşamalarını da dikkate alırız.
16. "Talak
[boşama]" sözcüğünden türetilen [sari h ifadelere] örnek olarak şunları
zikredebiliriz:
> "Seni
boşadım",
> "Sen
boşsun",
> "Sen
boşanmışsın",
> "Ey boşanmış kadın!",
> "Ey
boşanan!".
Bu, kadının ismi
"talık [boşanan]" değilse söz konusu olur, aksi takdirde
Nevevi ve başkalarının
da dediği gibi bu kelime kinaye olur.
17. Koca, cümlede
mef'Olü [nesneyi] zikretmeksizin "boşadım" derse veya mübteda ve nida
harfini zikretmeyip "boşanan" derse, alimlerin ifadesinin zahirinden
anlaşıldığına göre boşama gerçekleşmez. Kaffal ilk meseleyle ilgili olarak bunu
açık belirtmiştir.
18. Kişi "sen bir
boşamasın / sen boşamasın" derse [ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bunlar sari h olmayıp kinayedir; çünkü
masdarlar mecaz yoluyla
varlıklar hakkında kullanılmaz.
İkinci görüş
Bunlar tıpkı "ey
boşayan" ifadesinde olduğu gibi sarihtir.
19. "Senden
ayrıldım", "seni serbest bıraktım" gibi ifadeler de yukarıda
geçenlere kıyas edilir. Bu ikisi sarih ifadelerdir.
20. "Sen
ayrılmışsın", "sen serbest bırakılmışsın",
"eyayrılan!", "ey serbest bırakılan!", "sen bir
ayrılıksın / ayrılıksın", "sen bir serbest bırakmasın / serbest
bırakmasın" gibi ifadeler kinayedir.
21. Kişi, "ben
talak [boşama] ifadesini kullanırken kadını bağından boşamayı
kastetmiştim" veya "ayrılma ifadesiyle evden ayrılmayı / kalben
ayrılmayı", "serbest bırakma ifadesiyle ailesinin yanına gitme
konusunda serbest bırakmayı kastetmiştim" veya "bu sözcüklerden başka
sözcükleri kullanmayı kastetmiştim ama yanlışlıkla bunları kullandım" dese
[bakılır:]
> Ortada buna dair
bir karine yoksa onun sözü görünür
durum [yargısal]
bakımından kabul edimez; çünkü kocanın bu açıklaması, sözcüğün halk arasındaki
kullanımının gereğine aykırıdır. Bununla birlikte kocanın bu açıklaması Allah
ile arasındaki ilişki bakımından kabul edilir; çünkü söylediği şey, iddia
ettiği şeye ihtimallidir.
> Ortada bir karine varsa,
örneğin koca bu sözü, karısını
bağdan çözerken söylemiş
olsa, bunu gösteren karine bulunduğundan kocanın sözü görünür durum bakımından
kabul edilir.
22. Koca, bunları [yani
"ben aslında şunu kastetmiştim" diye yukarıda aktarılan ifadeleri]
sözü içinde telaffuz etse, örneğin karısına "sen bağından / işinden
boşsun", "seni şuraya gitmek üzere serbest bıraktım" dese, bu ek
ifadeyi, boşama konusundaki yeminini bitirmeden önce getirmeye niyet etmişse
söz konusu ifadeler kinaye olur. Aksi takdirde sarih olur.
Bu, kolundan, atından,
başından vb. şeylerden boşanmak üzere yemin eden kimse hakkında da geçerlidir.
23. Kişi [Arapça'da
kalın te harfi ile söylenen] talik kelimesi yerine [ince te harfi ile söylenen]
talik kelimesini kullanarak "enti talik" dese, Hocam Remli'nin
belirttiğine göre kinaye olur. O şöyle demiştir: "Bu kişinin dili
(lehçesi) böyle olsun ya da olmasın fark etmez."
24. Kişi
"Müslümanların karıları boştur" ifadesini kullansa, kendi karısını
boşamaya niyet etmemişse karısı boş olmaz. Çünkü daha doğru görüşe göre bir
sözü söyleyen kimse, söylediği genel nitelikli ifadenin kapsamına girmez.
25. Kişinin "karım
benden ayrıldı" veya "karım bana haram oldu" ifadeleri talak
ikrarı değildir; çünkü bu ifade kinaye olduğundan niyete bağlıdır.
26. Talak sözcüğünün
Arapça dışındaki bir dile tercümesi [sari h midir? Bu konuda iki rivayet
bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
rivayete göre, Arapça konuşanlar arasında talak sözcüğünün boşamada
kullanılması nasıl yaygın ise bu kelimenin tercümesi de farklı dilleri
konuşanlar arasında boşamada aynı şekilde yaygın olduğundan o kelime de sarih
boşama ifadesidir.
Nevevi'ye göre bununla,
"Allah'ın helali bana haram olsun!" ifadesinin sarih olmaması
arasında şu fark vardır: "Bu kelime özelolarak boşama için konulmuş olup
diğer kelimeler -boşama konusunda kullanımı yaygınlaşsa bile- böyle
değildir."
İkinci rivayet
Bu konuya ilişkin mezhep
içinde iki görüş vardır. Bunlardan birine göre yabancı dildeki boşama sözcüğü
kinayedir. Çünkü Kur'an'da boşama için talak kullanıldığından ve din
ilimleriyle uğraşanların ifadelerinde bu kelime sıklıkla geçtiğinden yalnızca
Arapça sari h ifadeyle yetinilir.
Not: Nevevi'nin yalnızca "talak"
sözcüğünün tercümesinden bahsetmesinden, "firak" ve "serah"
kelimelerinin tercümelerinin kinaye olduğu anlaşılmaktadır ki
eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre sahih olan budur. İbnü'l-Mukrl. Ravd
adlı eserinde tek görüş olarak benimsemiştir; çünkü bunların Arapçada sari h
olup olmadığında ihtilaf vardır, tercüme edilmekle daha da zayıf hale
gelmişlerdir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Nevevi'nin [Arapça metinde] ifadenin Acem diline çevrilmesinin
hükmüyle yetinmesi eksiktir; çünkü acem dili dışındaki diğer diller de
böyledir. Bu yüzden el-Muharrer'de "diğer diller" denilmiştir.
Buna şöyle cevap
verilir: Nevevi'nin "acem dili" derken kast! Arapça dışındaki diğer
bütün dillerdir.
27. "Seni bıraktım
[atlaktüke]" ve "sen bırakılmışsın [mutlaka]" ifadelerinin talak
hakkında kullanımı yaygın olmadığından bu sözcükler kinayedir.
Not: Nevevi'nin "kinaye" ifadesi,
el-Muharrer'deki "sarih değildir" ifadesinden daha iyidir; çünkü bir
şeyin sari h olmadığını söylemek, onun kinaye olduğunu söylemek anlamına
gelmez.
28. Bir sözün halk
arasında boşama için kullanılması yaygınlaşsa örneğin koca "Helal bana
haramdır", "Allah'ın helali bana haramdır" , "sen bana
haramsın", "haram bana lazımdır" veya Zerkeşi'nin kendi görüşü
olarak belirttiğine göre "benim üzerimde haram vardır" gibi bir ifade
kullansa [bu durumda ne olur? Mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu ifadelerin boşama anlamında meşhur olduğu kimseler açısından bu sözler
sarihtir. Bunu RafiI, Mervezılere tabi olarak söylemiştir; çünkü hem yaygın
kullanım söz konusu olup hem de bu sözü söylediklerinde karşılıklı olarak
birbirlerini anlayabilmektedirler.
Nevevi ise şöyle
demiştir: "Daha doğru olan (İmam ŞafiI tarafından da belirtilmiş olup
çoğunlukça benimsenen) görüşe göre bu ifadeler (mutlak olarak) kinayedir."
Çünkü sarih ifadeler bir sözcüğün Kur'an'da o anlamda kullanılmış olmasından ve
şer'! ilimlerle uğraşanların kullanımında yaygın olmasından anlaşılır. Oysa
belirtilen ifadeler böyle değildir.
İnsanlar arasında boşamada
yaygın olmayan sözler ise kesin olarak onlar hakkında kinayedir.
Not: Kocanın karısına "sana bir boşama
attım" desmesi sarihtir.
"Senin üzerine bir
boşama koydum" veya "senin için bir boşama vardır" ifadesi
konusunda iki görüş vardır. Daha güçlü olanına göre, "senin üzerine bir
boşama attım" ifadesine kıyasla ilk ifade sarihtir, ikinci ifade ise Hocam
Remli'nin belirttiği üzere kinayedir. Rafii'nin sözünden onun bunu sarih
görmeye meylettiği anlaşılmaktadır.
Kocanın karısına
"benimle senin aranda / seninle benim aramda herhangi bir şey
kalmadı" demesi ve karısına talakını "bedelsiz olarak" veya
bedelli olarak satması, "seni ibra ettim", "seni affettim",
"senin nikahından beri oldum", "senin boşanmadan sana beri
oldum" demesi kinayedir. Sonuncusunun anlamı "seni boşamak suretiyle
senden beri oldum" demektir. Kocanın "senin boşanmandan beri
oldum" demesi bundan farklı olup kinaye değildir, koca niyet etse bile
bununla boşama meydana gelmez. Ezrai "boşamanın meydana gelmesi uzak bir
ihtimal değildir" demiş olsa bile böyledir.
Kocanın "boşama
bana lazımdır", "benim üzerime gereklidir" ifadesi örf sebebiyle
sarih olup "üzerime farzdır" ifadesi ise böyle değildir.
EI-Bahr'da Müzenl'den şu
nakledilmiştir: Koca "üzerime boşama yükümlülüğü vardır" derse bu
kinaye olur, Saymeri ise bunun sarih olduğunu söylemiştir ki hocamız Zekeriya
elEnsarl'nin belirttiği üzere bu daha doğrudur. Hatta Zerkeşi ve başkaları
"zamanımızda bu ifade boşama konusunda yaygınca kullanıldığından hak olan
budur" demiştir.
İbnü's-Salah'ın
fetvalarında "bu sözü söylemekle herhangi bir şey meydana gelmez"
ifadesi, bu sözün onun zamanında boşamada yaygın olarak kullanılmadığını ve
kişinin de bu sözle talaka niyet etmediğini gösterir.
Koca "Allah seni
boşasın" veya borçlusuna "Allah seni beri kılsın", cariyesine
"Allah seni azat etsin" dese bu sözler boşama, ibra ve köle azadı
konusunda sarih kabul edilir; çünkü Allah ancak kadının boş olması halinde onu
boşamış olur, borçlunun beri olması halinde onu ibra etmiş olur, cariyenin azat
olması halinde onu azat etmiş olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Daha önce alım-satım konusunda, Allah seni satsın, ve
Allah seninle ikale yapsın ifadelerinin kinaye olduğu geçmişti, bu
belirtilenler de böyle olmalıydı.
Buna şöyle cevap verilir:
Burada sözlü ifadeler kendi başına amacı ifade ettiğinden daha güçlüdür, satım
ve ikale ise böyle değildir.
Kocanın "seni
boşamak benim üzerimedir", "sen benim karım değilsin" gibi
ifadeleri kinayedir. Bunların ilki "boşama benim üzerimedir" ifadesinden
Saymerl'nin görüşüne göre şu açıdan farklıdır: Bu ikincisi "seni boşamak
bana farzdır" ifadesi anlamına yorulur, halbuki o ifade "seni boşamak
benim üzerimedir" ifadesi gibi boşamada kullanılan yaygın ifadelerden
değildir.
2. Boşamada Kullanılan
Kinaye Sözcükler
29. Boşamada kullanılan
kinaye lafızlara şunları örnek verebiliriz:
> "Sen benden
ha.llsin".
> "Sen benden
berisin" , yani ayrısın,
> "Sen benden
kopmuşsun".
> "Sen, nikahı
terk edilmişsin".
> "Sen, bainsin
[ayrısın]" ,
> "İddet bekle!",
> "Rahmini
temizle!" çünkü seni boşadım. Bu konuda zifafa girilmiş olanla olmayan
eşittir.
> "Ailene
katıl!" çünkü seni boşadım Kadının ailesi bulunsun ya da bulunmasın fark
etmez.
> "İpin
boynunda", yani nasıl ki deve otlasın diye çölde ser-
best bırakılıp dizgini
boynuna bırakılırsa ben de seni öyle serbest bıraktım.
> "Senin sürünü
gütmüyorum" yani seni boşadığımdan artık senin işinle ilgilenmiyorum.
> "Bekar
ol!" yani benden uzaklaş,
> "Yabancı
ol!" yani bana kocası olmayan yabancı bir kadın gibi ol,
> "Beni
bırak!" yani beni terk et, çünkü seni boşadım.
> "Bana veda
et!", çünkü seni boşadım.
> "Sana
ihtiyacım yok", çünkü seni boşadım,
> "Ayrılığın
acısını tat!",
> "Azık
edin!",
> "Ailene
katılmaya hazır ol!" ,
> "Peçeni
ört!", "Örtün!", çünkü seni boşadım dolayısıyla sen bana haram
olduğun için sana bakmam helal değildir.
> "Ayrılık
kadehini yudumla!"
>
"Uzaklaş!", çünkü sen bana yabancısın,
> "Git!"
yani ailenin yanına git çünkü ben seni boşadım.
Koca "ana-babamın
evine git" derken bu sözün tümüyle boşamaya niyet ediyorsa bu söz boşamada
kinaye kabul edilmez; çünkü "ana-babamın evi" ifadesinin boşama için
kullanılma ihtimali yoktur, ancak "git" derken boşamayı kastetmişse
boşama gerçekleşir.
Çünkü kinayenin ölçüsü
şudur: "Ayrılmaya yakın anlamı bulunmakla birlikte dinde ve örfte yaygın
olarak kullanılmayan lafızlar kinayedir."
> "Yolculuk
yap!", "çık!", "kızım!",
> "Evlen!",
"nikahlan" çünkü seni boşadım,
> "Seni diğer
kocalara helal kıldım", çünkü seni boşadım,
> "Sana talakı
açtım", yani gerçekleştirdim.
> "Ola ki Allah
sana hayrı yönlendirir!" yani boşanma sebebiyle,
> "Allah sana
mübarek kılsın" yani ayrılığı.
Koca "Allah sende
mübarek kılsın" derse bu kinaye olmaz; çünkü bunun anlamı "Allah
benim için sende bereket var etsin" anlamına gelir. Bu, erkeğin kadına
rağbetini gösterir.
> "Seni aile ne
/ insanlara / kocalara / yabancılara hibe ettim",
> "Sana
ihtiyacım yok!",
> "Sen işini
bildiğin gibi yap!",
> "Selam sana
olsun" bunu İbnü's-Salah söylemiştir; çünkü bu ifade ayrılırken söylenir.
Rafii, el-Muharrer'de
"boşama için kullanılabilecek kinaye sözleri sınırlandırmak neredeyse
mümkün değildir" demiştir.
30. "Azat
etme" işlemi için kullanılan sarih ve kinaye sözcükler, boşamada kinaye
olarak kullanılabilir. Kişi bunları söylerken boşamayı kastederse kadın boş
olur, aksi takdirde olmaz.
Bunun aksi de söz
konusudur. Yani boşama için kullanılan sarih ve kinaye sözcükler, belirtilen
sebeple azat için kinaye olarak kullanılır. Buna göre kişi kölesine "seni
boşadım", "sen serbestsin" vb. bir ifade kullanırken bununla
azadı kastederse azat işlemi gerçekleşir, aksi takdirde gerçekleşmez.
Kişinin kölesine
"iddet bekle", "rahmini temizle!" gibi ifadeleri ise
geçersiz olup kişi bununla azada niyet etse bile azat gerçekleşmez; çünkü bunun
erkek köle hakkında düşünülmesi imkansızdır. Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin
şahsı olarak belirttiği görüşe göre çift cinsiyetli köle açısından da böyledir.
Bu ifadeler cariye hakkında kinayedir.
31. Kişinin köle veya
cariyesine "ben senden hürüm" veya "kendimi azat etim"
ifadesine gelince bununla azadı kastetse bile azat gerçekleşmez. Oysa bu
sözleri karısına söylediğinde boşama meydana gelir; çünkü evlilik her iki
tarafı kapsadığı halde kölelik yalnızca köleyi kapsar.
32. Her ikisi de kadının
erkeğe haram olması sonucunu doğursa bile "boşama" sözcüğü zıhar
yapmada kinaye olarak kullanılamayacağı gibi bunun aksi de söz konusu olmaz;
çünkü her bir ifadeyi kendi konusunda geçerli saymak mümkündür. Bu mesele şu
genel kuralın uygulama alanlarından biridir: "Kendi konusunda sarih olan
ve kendi konusunda uygulanma imkanı bulunan bir sözcük başka bir konuda kinaye
olarak kullanılamaz. "
Buna göre kişi karısına
"sen bana anamın sırtı gibisin!" diyerek boşamaya niyet etse veya
"sen boşsun" diyerek zıhara niyet etse, niyet ettiği şey
gerçekleşmez; sarih olarak söylediği ifade neyi gerektiriyorsa o gerçekleşir.
Bu genel kuralın
kapsamından şu meseleler istisna edilmiştir:
> Borçlu alacaklıya
"ben, seni havale ediyorum, ifadesiyle
[havaleyi değil]
vekaleti kastetmiştim" dese, alacaklı "aksine havaleyi
kastetmiştin" dese, yeminle birlikte borçlunun sözü kabul edilir.
> Kişi bir başkasına
hitaben "tasadduk ettim" dese, bu söz
sadaka verme konusunda
sarih, vakıf konusunda kinayedir.
> Karısındaki kusur
sebebiyle nikahı feshetme yetkisine
sahip olan bir kişi
karısına "senin nikahını feshettim" derken talaka niyet etse, fesih
sözcüğü aslında kusurlu kadının nikahını talak olmaksızın ortadan kaldırma
konusunda sarih olmakla birlikte burada talak gerçekleşir. Bu durumda sözcük,
kendi konusunda uygulanma imkanı bulduğu halde talak konusunda kinaye
olmaktadır.
> Dörtten fazla
karısı bulunan biri Müslüman olduğunda,
eşlerinden birine
"senden ayrıldım" dese, söylediği söz her ne kadar boşama konusunda
sarih bile olsa bu ifade fesih olur.
> Kişi karınsa
"sen bana, anamın sırtı gibi haramsın" dese
bu ifadenin bütünü
boşama konusunda kinaye olur. Halbuki mutlak olarak bu ifadeyi kullansaydı
zıhar meydana gelecekti.
33. Kişi karısına
hitaben ister Ric'i ister bain, isterse birden fazla boşanma ya da zıhar
niyetiyle "senin başın / cinsel organın boştur" veya "sen bana
haramsın", "seni haram kıldım" dese niyet ettiği şey ne ise o
gerçekleşir; çünkü hem boşama hem de zıhar, kadının erkeğe haram olmasını
gerektirir, ölyelse her ikisi için kinaye olarak "haram" sözcüğü
kullanılabilir.
34. Kişi [bu sözcükleri
söylerken];
> Hem boşama hem de
zıhara aynı anda niyet etse,
> Veya Şeyh Ebu
Ali'nin belirttiği üzere peşpeşe yani ifa-
deyi tamamlamadan önce,
sözün başında birini kastedip sözün sonunda diğerini kastetse- [ne olur? Bu
konuda mezhep içinde üç görüş vardır:]
Birinci görüş
Boşama ve zıhar arasında
seçim yapar ve seçtiği şey gerçekleşmiş olur, her ikisi birden sabit olmaz;
çünkü boşama nikahı ortadan kaldırır. Oysa zıhar yapabilmek için nikahın mevcut
olması gerekir.
İkinci görüş
Bir görüşe göre boşama
meydana gelir; çünkü boşama, evlilik bağını ortadan kaldırmada [zıhardan] daha
güçlüdür.
Üçüncü görüş
Bir görüşe göre ise
zıhar meydana gelir; çünkü aslolan nikah
bağının devam etmesidir.
Not: [Birinci görüş dışındaki] iki görüş,
el-Muharrer'de yer almayıp Nevevi tarafından el-Minhac'a eklenmiştir.
35. Koca yukarıdaki
ifadeleri kullanırken kadının aynının yani cinselorganının veya onunla cinsel
ilişkide bulunmanın haramlığını kastetmişse -Maverdi "veya başının
haramlığını kastetmişse" demiştir- kocanın bunu yapması mekruh olsa bile
kadın kocasına haram olmaz. Bunun delili Nesal'de geçen şu rivayettir:
Bir adam İbn Abbas'a
"ben karımı kendime haram kıldım" dedi. İbn Abbas ona "sen yalan
söylemişsin, karın sana haram değildir" dedi ve şu ayeti okudu: "Ey
peygamber, Allah 'ın sana helal kıldığı şeyi sen niçin kendine haram
kılıyorsun?" [Tahrım, 1] (Nesai, Talak, 3420)
Bununla birlikte bu sözü
söyleyen kişiye yemin kefaretinin kendisi değil benzeri gerekir; çünkü bu bir
yemin değildir. Zira yemin ancak Allah'ın isim ve sıfatlarından birisi üzerine
yapılır.
Keffaretin gerekli
olması, -tıpkı kişinin cariyesine bu sözü söylemesinde olduğu gibi- ilişkinin
bulunmasına bağlı değildir.
Bunun delili Mariye ile
ilgili olaydır. Resulullah (s.a.v.) onun hakkında "o bana
haramdır"(145) ifadesini kullanınca "Ey peygamber, Allah 'ın sana
helal kıldığı şeyi eşlerinden bazılarını hoşnut emek adına sen niçin kendine
haram kılıyorsun? Allah çok affedid, çok merhametlidir. Allah size gerektiğinde
yeminlerinizi bozmayı meşru kılıp kefaret yolunu göstermiştir" [Tahriffi,
1-2] ayeti indirilmiştir. Bu ayette anlatılmak istenen "size, tıpkı yemin
kefaretinde olduğu gibi keffareti yerine getirmenizi gerekli kılmıştır"
demektir. (Darekutni, Talak ve'l-hul' ve'l-ila, 4, 42)
36. Koca "sen bana
haramsın" derken herhangi bir niyeti bulunmasa [ne olur? Bu konuda İmam
Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
kocanın böyle yapması mekruh olmakla birlikte kadın ona haram olmaz ve kocaya
derhal yemin kefareti gerekli olur; çünkü yukarıda geçen ayet geneldir.
İkinci görüş
Kocanın bu sözü dikkate alınmaz,
kefaret gerekmez.
37. İlk görüşe göre koca
"ben bununla cinsel ilişkiyi terk etmeye dair yemin etmeyi kastettim"
dese yemin kefareti düşmez; çünkü kocanın sözü kabul edilmez. Zira yemin ancak
Allah'ın isim ve sı fatlarından biri üzerine yapılır.
38. Kişi, "sen bana
haramsın" sözünü cariyesine söylese [bakılır:]
> Bununla azadı
kastetse azat sabit olur; çünkü bu ifade, az at konusunda kinayedir.
> Boşama veya zıharı
kastederse geçersiz olur; çünkü kişinin cariyesini boşaması veya zıhar yapması
söz konusu olamaz.
> Cariyenin aynının
-veya yukarıda geçen diğer yerlerinin- haramlığını kastetmişse cariye kendisine
helal olur.
> Niyeti yoksa o
zaman hükmü, yukarıda kişinin karısı için söylediğimiz hüküm gibidir, diriye bu
sözle kendisine haram olmaz.
İlk durumda ittifakla
ikinci durumda daha güçlü görüşe göre bu kişi üzerine yemin kefareti gerekir.
39. [Cariyesine
"sen bana haramsın" diyen kişinin durumunda] cariye kişiye helal
değilse bakılır:
> Cariye nesep, süt hısımlığı veya sıhriyet sebebiyle
kişiye
haram sa onu haramlıkla
nitelerken doğru söylemiş olduğundan dolayı kişiye kefaret gerekmez.
> Kişinin başkasıyla
evlendirdiği yahut başkasından iddet bekleyen yahut da Mecusi, mürted,
putperest veya istibra yapan cariyesine bunu söylemesi halinde, ihrama giren
veya şüphe sebebiyle iddet bekleyen eş hakkında geçerli olan iki görüş geçerli
olup bunların daha güçlüsüne göre haramlık söz konusu olmaz. Ruyani, iddet
bekleyen ve Mecusi olan cariye hakkında Kadı Hüseyin şüphe sebebiyle iddet bekleyen
ve Mecusi ve mürted olan cariye hakkında bunu tek görüş olarak belirtmiştir.
40. Ric'i talak
sebebiyle iddet bekleyen kadına bu sözü [yani "sen bana haramsın"
sözünü] söylemekten dolayı kefaret gerekmez; çünkü koca bu sözü söylediğinde
doğru bir söz söylemiş olur.
41. Adet döneminde olan,
loğusa olan, oruç tutmakta ve namaz kılmakta olan kadına bu sözü söylemekten
dolayı kefaret gerekir; çünkü [kişinin kadınla ilişkide bulunmasına engelolan
bu gibi] durumlar çabuk ortadan kalkacak durumdadır.
42. Bir kimse, cinsel
ilişkiyle ilgisi olmayan bir şeyi kendisine haram kılsa örneğin "bu elbise
/ yemek / köle bana haramdır" dese, bu sözü dikkate alınmaz, kefaret
gerekmez. İlişki meselesi bundan farklıdır; çünkü o konuda özel bir ihtiyat söz
konusudur. Ayrıca zıharın ilişki üzerinde etkisinin bulunmasının da gösterdiği
üzere o konu haram kılınmaya elverişli olduğu halde mallar öyle değildir.
43. Kişinin, karısı veya
cariyesi dışında yabancı bir kadına "sen bana haramsın" demesi de
tıpkı mallar hakkında "şu bana haramdır" demek gibidir. Bunu hocamız
Zekeriya el-Ensarı kendi görüşü olarak belirtmiştir.
Not: Kişi, sahip olduğu her şeyi kendisine haram
kılsa, kendisinin karıları, cariyeleri bulunsa, yukarıda geçen açıklamalardan
anlaşılacağı üzere kefaretle yükümlü olur. Tıpkı bir grup insanla
konuşmayacağına yemin ettikten sonra onlarla konuşan kimseye bir kefaret
yeterli olduğu gibi bu kişiye de bir kefaret yeterli olur.
Dört karısı olan bir
kişi "siz bana haramsınız" dese, Ravdatü'ttalibın'in bu bölümünde
belirtildiğine göre hüküm yine böyledir. Nevevi'nin, zıhar bölümünde
Cüveyni'den "bu durumda birden fazla kefaret gerekir" şeklindeki
görüş zayıftır.
Kişi bir mecliste veya
birden fazla mecliste birkaç defa karısını kendisine haram kılsa ve bununla
pekiştirmeye niyet etse veya ister aynı neclisde isterse farklı meclislerde
olsun herhangi bir şeye niyet etmese tek bir kefaret yeterli olur. Her biri ile
müstakil bir cümleye niyet etse, tekrar sayısı kadar kefaret gerekir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Kişi yeminler konusunda benzer durumda her bir cümle ile
müstakil bir söz söylemeye niyet etse kefaret birden fazla olmaz. Kıyasa göre
burada da böyle olmalıydı."
Buna şöyle cevap
verilir: "Haram ifadesi boşama anlamında da kullanılabilceğinden öyle
değerlendirilmiştir. Kişi boşama ifadesini birden fazla kullanır ve her biriyle
ayrı bir cümleye niyet ederse boşama birden fazla olur; çünkü boşamanın belirli
bir sayısı vardır.
Kişinin her birinde ayrı
bir söze niyet etmesi, kefaretin aksine her birinin müstakil olmasını
gerektirir. Ayrıca boşamadan farklı olarak yeminler, cins olarak aynı olan had
cezalarına benzediğinden birbirinin içine tedahül eder.
Kişi karısına "sen
bana ölü / şarap / domuz / kan gibisin" derse bu söz "sen bana
haramsın" ifadesi ile aynı hükme sahip olur. Ancak bununla iğrendiğini
belirtmek istemişse herhangi bir şey gerekmez.
Eşler arasında bir
anlaşma ile kinaye sözcük sarih sözcüğe dönüşmez. Yani ikisi "sen bana
haramsın" ifadesini "seni boşadım" gibi anlama konusunda
anlaşsalar bile sanki koca bunu [anlaşma olmaksızın] karısından bir talep
bulunmaksızın ve ortada kocanın kızdığını gösteren bir karine olmaksızın ilk
olarak söylemiş gibi olur.
44. Kinaye sözcüğe niyet
etmenin şartı, niyetin ifadenin bütününe bitişik olmasıdır.
EI-Muharrer'de böyle
belirtilmiş ve Bulkini de bunu esas almıştır. Buna göre niyet sözün başında
bulunmakla birlikte sözün sonuna gelmeden önce bu niyet ortadan kalksa boşama
gerçekleşmez. Bir başka görüşe göre ise niyetin, sözün baş tarafında bulunması
yeterli olup sözün sonraki kısmı da ona tabi olur. Rafii, eş-Şerhu's-sağir adlı
eserinde bu görüşü tercih etmiştir. eş-Şerh u' I-kebır' de ise Cüveyni ve
başkalarından bu görüşün tercih edildiğini nakletmiş, Zerkeşi de bunu tasvip
etmiştir. İbnü'l-Mukrı'nin tercih ettiği ve itimad edilmesi gereken görüşe göre
ise sözün ister başında, ister ortasında ister sonunda bir bölümüne niyetin
bitişmesi yeterlidir; çünkü yemin ancak tamamlandığında muteber olur.
Not: Niyetin bitişmesinde dikkate alınacak olan
ifade, Maverdi, Ruyani ve Bendenki'nin ifade ettiği üzere kinaye sözcüktür.
Rafii, bir grup alime tabi olarak buna örnek olarak, "sen bainsin"
ifadesindeki "sen" kelimesine bitişik olmasını zikretmiştir.
El-Mühimmat adlı eserde [İsnevi] bunun ilkini tavip etmiştir; çünkü söz konusu
olan, kinayedir. Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere Rafii'nin
belirttiğiyle yetinmek daha iyidir; çünkü "sen" ifadesi kinayenin bir
parçası olmasa da onun parçası gibidir; çünkü sözden kastedilen anlam, bu kelime
olmadan yerine gelmemektedir.
45. Konuşabilen bir
kimsenin boşamaya ilişkin işareti, herkes tarafından anlaşılabilse bile dikkate
alınmaz. Örneğin karısı "beni boşa!" dediğinde eliyle
"git!" anlamında işaret yapsa bile bu geçersiz olup boşama meydana gelmez;
çünkü kocanın sözlü ifade kullanmayıp işarete yönelmesi -işareti e boşamayı
kastetse bile- onun boşamayı istemediğini göstermektedir; çünkü bir şeyi
anlatmada işarete başvurulması nadiren yapılan bir şeydir.
[Zayıf] bir görüşe göre
ise genelolarak bu işaretie karşı tarafa maksadı anlatma durumu yerine geldiği
için işaret kinayedir.
Not: "Konuşabilen kişinin işareti"
ifadesi, boşamanın hangi kadın üzerinde yapıldığını işaret etmeyi dışarıda bırakmaktadır.
Örneğin iki karısı bulunan bir kimse bunlardan birine işaret ederek "karım
boştur" dese ve daha sonra "diğerini kastettim" dese bu sözü
kabul edilir. Nevevi, Ravdatü't-talibin adlı eserinin "boşamayı şarta
bağlama" başlığındaki altıncı babın öncesinde çeşitli meseleleri ele
alırken bunu tercih etmiştir.
Yine kişinin eman için
yaptığı işaret vb. şeyler de sözlü ifade gibi değerlendirilir ve geçersiz
sayılmaz.
Alimlerin sözlü ibare
gibi kabul etmediği şeylerden biri kişinin namazdayken işarette bulunması
diğeri de kendisiyle konuşmamaya yemin eden kimseye işarette bulunması, o
kişinin da buna işaretle karşılık vermesidir .. Bu durumdaki kişinin namazı ve
yemini bozulmaz.
3. İşaret Yoluyla Boşama
46. Dilsizin işareti
-Cüveyni'nin belirttiğine göre bu kişi yazı yazabiliyar olsa bile - alım-satım
ve nikah gibi akitlerde, ikrarlarda, davalarda ve boşama ile köle azadı gibi
mülkiyeti sona erdiren konularda muteberdir.
Nevevi Dekaiku'l-Minhac
adlı eserinde dilsizin şahitliğini ve namazdaki işaretini istisna etmiştir.
Bunlar muteber değildir, kişi konuşmayacağına yemin ettiğinde böyle işarette
bulunmakla yemini bozulmaz.
47. Dilsizin yaptığı
işaretten boşamayı kastettiğini gerek zekası güçlü olan gerekse böyle olmayan
herkes anlayabiliyorsa bu işaret sari h kabul edilir, niyete gerek yoktur.
Örneğin dilsize "karını kaç defa boşadın?" denildiğinde parmaklarıyla
"üç" sayısını gösterirse böyledir.
Şayet işaretini,
yalnızca zeki olanlar anlayabiliyorsa o zaman bu
işaret kinaye gibi olup
niyeti gerektirir.
Not: Dilsiz bir kimsenin boşama konusunda sari h
olan işaretini talak dışında yorumlaması, boşama için yaygın olarak kullanılan
bir sözcüğü bir başka anlamda yorumlamaya benzer ki bir delil olmadıkça bu,
görünür durum [yargı] açısından kabul edilmez.
48. Konuşabilen bir
kimse, su veya hava gibi değil de yazının üzerinde sabit kalacağı yaprak,
kumaş, taş, tahta gibi bir yere karısını boşadığını veya azat etme, ibra,
kısası affetme gibi karşı tarafın kabulüne ihtiyaç duyurmayan bir şeyi yazsa,
örneğin "karım / bütün karılarım boştur" veya "kölem
hürdür" yazsa [bakılır:]
> Bunu yazarken
boşama veya diğer şeylere niyet etmese yazı dikkate alınmaz.
> Niyet etmekle
birlikte telaffuz etmese; daha güçlü görüşe göre yazdığı şey gerçekleşir; çünkü
yazı yazmak da [tıpkı konuşmak gibi] insanın kastını anlatmada başvurulan bir
yoldur, üstelik buna niyet de bitişmiştir. Ayrıca yazı yazmak, [sözlü ve
yazılı] iki hitap çeşidinden biri olduğundan sözle söyleme durumunda olduğu
gibi boşama meydana gelir.
Diğer görüşe göre ise
boşama meydana gelmez; çünkü bu, konuşabilen bir kimsenin yaptığı fiildir.
Nasıl ki konuşabilen kişinin işaretiyle boşama meydana gelmez se bununla da
meydana gelmez.
49. Kişi yazdığı şeyi
yazarken veya daha sonra okursa bu sarih olur. "Ben ne yazdığımı aktarmak
için boşamaya niyet etmeden okudum" derse yeminle birlikte sözü kabul
edilir. Onun bu şekilde söylemesinin etkisi yazma fiiline niyet bitişmediğinde
söz konusu olur, aksi takdirde sözünün bir anlamı yoktur.
50. Dilsiz bir kimse
karısının boş olduğunu yazsa doğru görüşe göre bu kinaye olur, boşamaya niyet
ederse -yazı ile birlikte ayrıca işarette bulunmasa bile- boşama meydana gelir.
51. Kişi yazının şeklini
suya veya havaya yapsa, mezhepte esas alınan görüşe göre bu, yazı gibi
değerlendirilmez.
Nevevi, boşamanın yazı
yazarak meydana gelmesi meselesini detaylandırarak şunları söylemiştir:
52. Bir şahıs yazdığı
bir yazıda ister sarih olarak -isterse Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de
belirtildiği üzere niyet etmek suretiyle kinaye olarak- karısını boşadığını
yazsa ve boşamayı da yazının karısına ulaşmasına bağlasa, örneğin "yazım
sana ulaştığında / geldiğinde / vasıl olduğunda boşsun" dese [bakılır:]
> Kadın yazının
bütününün kendisine ulaşmasıyla -şart gereği- boş olur.
> Yazının tümü kadına
ulaşmadan önce silinse, tıpkı kaybolması durumunda olduğu gibi boş olmaz.
> Silindikten sonra
izi kalmış olup okunması mümkün olsa kadın boş olur.
> Yazının baş ve son
kısımlarında yer alan besmele ve hamdele gibi kısımlar silinmekle birlikte asıl
amaçlanan kısım kalsa boşama gerçekleşir. Ancak boşamanın belirtildiği kısım
gitse veya silinse boşama olmaz; çünkü kadına mektubun bütünü ulaşmadığı gibi
yazının asıl yazılma sebebi de ulaşmamıştır.
Not: Nevevi
"yazsa" ifadesiyle, kişinin boşamaya kendisi niyet etmiş olsa bile
yazıyı yazmasını başka birine emretmesi durumunu dışarıda bırakmıştır ki bu
durumda kadın boşanmış olmaz. Örneğin koca, yabancı bir şahsa karısına
"sen bilinsin (ayrılmışsın)" yazmasını emretse ve boşamaya niyet etse
boşanmış olmaz.
Saymerİ her ne kadar
"kişinin kendi eliyle yazmasıyla başkasına yazdırması arasında fark
yoktur" demişse de Rafii ve Nevevi bunu tek görüş olarak belirtmişlertir.
Nevevi'nin
"boşsun" ifadesi, boşamada kullanılan kinaye lafızları dışarıda
bırakmaktadır. Örneğin "karım baindir" yazsa ve boşamaya niyet etse,
el-Mühezzeb'teki ifadeden kadının boşanmayacağı anlaşılmaktadır; çünkü
kinayenin kendisi zaten kinayedir, başka bir kinaye ile kinaye olmaz.
el-Minhac'ı şerheden bazıları bunun için "kinayenin kinayesi olmaz"
demişlerse de daha önce Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'den aktarılan
bilgiler bunu reddetmektedir.
Kişi "mektubumun
yarısı sana ulaştığında boşsun" dese, mektubun tümü ulaşsa Nevevi'nin
belirtitğine göre kadın boş olur. Kadın boşama mektubunun kendisine ulaştığını
iddia ettiği halde koca bunu yalanlasa yeminle birlikte kocanın sözü kabul
edilir. Kadın, mektuptaki yazının kocasına ait olduğuna dair delil getirse
şahitler kocanın yazısını görüp şahitlik vakti için yanlarında saklamadıkları
sürece bu şahitlik dinlenilmez.
53. Koca, okur-yazar
olan karısına "yazımı okuduğunda boşsun" yazsa ve kadın da yazıyı
okusa, boşamanın bağlandığı şart yerine geldiğinden kadın boş olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden iki sonuç çıkar:
a. Boşamanın
gerçekleşmesi için kadının yazıyı telaffuz etmesi şarttır; çünkü okumak ifadesi
bunu göstermektedir. Ancak Cüveyni şu konuda ittifak bulunduğunu nakletmiştir:
Kadın yazıyı incel es e ve yazıda yer alan şeyi anlasa, telaffuz etmemiş olsa
bile boş olur.
b. Kadının yazının
bütününü okuması şarttır. Ezral'nin şahsı olarak belirttiği görüşe göre zahir
olan, kocanın amacını ortaya koyan yerin okunmasının yeterli olmasıdır. Yazının
bir kısmını okumanın hükmü, mektubun bir kısmının ulaşmasının hükmü gibidir.
54. Yazı kadına
okunduğunda [kadın boş olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan görüşe göre
bu durumda imkan bulunduğu halde kadın yazıyı okumamış olduğu için boşanmamış
olur.
İkinci görüş
Kadın boşanmış olur;
çünkü amaç, kadının yazıda yer alan şeyi öğrenmesi olup bu da gerçekleşmiştir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
İlk görüş şu açıdan
problemlidir: Bir hakimi görevli olarak atayan şahıs "bu yazımı okuduğunda
azledilmiş durumdasın" yazsa, hakim okur-yazar olsa, mektup kendisine
başkası tarafından okunsa azlolmuş olur. Burada da İsnevi'nin tasvip ettiği
gibi hüküm böyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir:
Genel uygulama,
hakimlere mektupların başkası tarafından okunması olup amaç ona durumu haber
vermektir. Burada amaç, hakimin azlalmasını onun mektubu okumasına bağlamak
değildir; çünkü azli şarta bağlamak caiz değildir. Geriye yalnızca hakimin
azledildiğini öğrenmesi kalmıştır. Bu da başkasının okumasıyla sağlanır. Boşama
ise şarta bağlanmaya müsaittir. Boşama ancak belirtilen şartın meydana
gelmesiyle gerçekleşir.
Kadın okur-yazar olmasa
ve koca da onun durumunu bilse, kocanın yazdığı mektup kadına başkası
tarafından okunsa kadın boş olur; çünkü okuma-yazma bilmeyen kimseye birinin
okuması, mektupta yazılı olanları öğrenme anlamına gelir, okur-yazar olan ise
böyle değildir. Koca kadının durumunu bilmiyorsa Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'de "doğruya en yakın" olarak belirtilen görüşe kadın
boş olmaz. Bu mesele, el-Minhac metnindeki mutlak ifadeye bir itiraz noktası
teşkil etmektedir.
Koca boşamayı mektubun
ulaşmasına sonra da talakın ulaşmasına bağlasa mektup kadına ulaştığında kadın
iki kere boşanmış olur.
4. Kadına Boşama
Yetkisinin Verilmesi
Bu bölümde kadına boşama
yetkisinin verilmesinin caizliği meselesi ele alınacaktır. Bunun caiz olduğu
konusunda icma vardır.
Alimler bu icma yanında
bunun caizliğine dair şunu delil getirmişlerdir:
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e
"Ey Peygamber! Eşlerine de ki: "Şayet siz, dünya hayatını ve onun
süsünü istiyorsanız gelin size boşanma bedellerinizi ödeyeyim, sonra da sizi
boşayıp dilediğiniz hayatı yaşama imkanı vereyim. Yok eğer, siz Allah'ı,
elçisini ve ahiretteki hayatın güzelliklerini istiyorsanız, bilin ki böyle
güzel tercihte bulunanlarınız için Allah çok büyük bir mükafat
hazırlamıştır." [Ahzab, 28] ayeti gelince Hz. Peygamber (s.a.v.) eşlerini
kendisiyle birlikte kalmak veya ayrılmak arasında muhayyer bıraktı.(Buhari,
Tefsir, 4785)
Eşlerin ayrılığı
seçmesinin bir etkisi olmayacaktı ise onların seçimde bulunmasının bir anlamı
olmazdı.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
Bunda bir delil yoktur. Çünkü
alimlerin sahih kabul ettiği görüşe göre Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eşlerini
seçmeleri halinde talak kendiliğinden gerçekleşmeyecekti, bunun için
Peygamberin boşaması şarttır. Çünkü ayetteki "gelin size boşanma
bedellerinizi ödeyeyim, sonra da sizi boşayıp dilediğiniz hayatı yaşama imkanı
vereyim." İfadesi bunu göstermektedir.
Buna şöyle cevap
verilir:
Ayrılık sebebi olan
"dünyayı tercih etme" kadınların seçimine bırakıldığında, bunun
sonucu olan ayrılığın da onların seçimine bırakılmış olması caiz olur.
a. Kadına Sarih İfade
ile Boşama Yetkisi Verilmesi
Koca boşama yetkisini
kadına bırakabilir. Bu, İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre bir temlik olduğundan
kadının boşamasının geçerli olması için kadının boşamayı derhal yerine
getirmesi gerekir. Koca, karısına "kendini bin dirheme boşa!"
dediğinde kadın boşasa bain olarak ayrılmış olur ve bin dirhem ödemesi gerekir.
İmam ŞafiI'ye ait
[diğer] bir görüşe göre ise boşama yetkisi vermek vekil kılmaktır, dolayısıyla
daha doğru görüşe göre derhal yerine getirilmesi gerekmez.
Kadının bunu kabul
etmesinin şart olup olmadığı konusunda, vekile ilişkin ihtilaflar geçerlidir.
Her iki görüşe göre de
koca, kadının kendisini boşamasından önce [verdiği yetkiden] dönebilir.
55. Koca; -sarih olsun
kinaye olsun- bir şarta bağlanmamış olan talakı "boşan!",
"kendini benden ayır!" gibi ifadelerle baliğa ve aklı başında olan
karısına bırakabilir.
Buna göre;
Kocanın kadına boşama
yetkisi vermesini, "yarın geldiğinde / Zeyd geldiğinde kendini boşa"
gibi ifadeyle şarta bağlaması sahih değildir.
Yine küçük kıza veya
akıl hastası olan kimselere -tıpkı aynı durumdaki diğer temlik işlemlerinde
olduğu gibi- boşama yetkisi temlik edilmesi sahih olmaz.
56. Kadına boşama yetkisi
vermek [hangi hükme sahiptir? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre bu, boşama hakkını temlik etmektir, yani buna temlik hükmü
verilir. Çünkü tıpkı diğer temliklerde olduğu gibi burada da boşama kadının
isteğine bağlanmıştır. Bu yüzden bu "sana boşamanı temlik ettim"
ifadesi gibi değerlendirilir.
Boşamanın gerçekleşmesi
için erkeğin ve kadının mükellef olması ve kadının derhal boşaması gerekir;
çünkü burada boşama te mlike verilen bir cevap olup adeta temlikin kabulü gibi
olur. Temlikin kabulü ise derhal yapılmalıdır. Kadın kabulün icaptan kopmuş
olacağı kadar gecikir veya kocanın boşama yetkisini kadına vermesi ve kadının
boşaması arasına konuyla ilgisi olmayan pek çok söz girer ardından kadın
kendisini boşarsa, boşanmış olmaz.
57. Kadın "ben
kendimi nasıl boşayayım?" dedikten sonra boşasa boşanmış olur. Araya bu
kadarcık sözün girmesinin zararı yoktur, çünkü kısadır.
58. Mükellef olmayan
kimsenin boşama yetkisini vermesi sahih değildir. Yine daha önce geçen
açıklamalardan anlaşılacağı üzere mükellef olmayan bir kadına boşama yetkisi
vermek de gçerli olmaz; çünkü onun sözlü ifadeleri muteber değildir.
59. Koca kadına
"seni kendini boşaman konusunda vekil kıldım" dese, boşamanın derhal
yapılması gerekmez. Yine "istediğin zaman kendini boşa" ifadesinde de
her ne kadar temlik, boşamanın derhal yapılmasını gerektiriyor olsa bile
böyledir. İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Çünkü boşama, şarta bağlanmaya
elverişli olduğu için boşamanın temlikinde de buna göz yumulmuştur." Bu,
et-Tenbih yazarının tek görüş olarak belirttiği hükümdür.
İbnü'r-Rif'a bunun
gerekçesini belirttiğimiz şekilde ortaya koymuştur. İbnü'I-Mukrı, Ravd adlı
eserinde bunu esas almıştır. Bir görüşe göre ise bu, ancak boşama yetkisi
vermenin vekalet vermek olarak kabul edilmesi halinde sahih olur. Oysa itimad
edilmesi gereken görüş öncekidir, gerekçesi de belirttiğimiz gibidir.
60. Koca karısına
"kendini bin dirheme boşa!" dese ve kadın da tasarrufları geçerli
olan bir kişi olarak derhal boşasa Min talakla boşanmış olur, bin dirhem
ödemesi gerekir. Bu, tıpkı satım akdi gibi boşamanın bedel karşılığı temliki
olur. Şayet bir bedel zikredilmezse
61. İmam Şafii'nin eski
görüşü olduğu söylenen bir görüşüne göre ise kocanın kadına boşama yetkisi
vermesi onu vekil kılmadır. Bu tıpkı yabancı bir şahsa boşama yetkisi vermek
gibidir.
İlk görüşte olanlar buna
şöyle cevap vermişlerdir: "Kadının bunda bir amacı vardır, kocanın da
kadın ile arasında bir ilişki vardır."
62. Bunun vekalet verme
olduğunu kabul ettiğmizde daha doğru görüşe göre -tıpkı yabancı bir şahsı vekil
kılmada olduğu gibi- kadının derhal boşaması gerekmez. Diğer görüşe göre ise
bunda da temlik özelliği bulunduğundan derhal boşaması şarttır.
Bunun vekalet verme olduğu
görüşüne göre, ilgili konuda geçtiği üzere vekilin sözlü kabulünün gerekip
gerekmediği konusundaki görüş ayrılığı kadının da bunu sözlü olarak kabul
etmesinin gerekip gerekmediği konusunda mevcuttur. Tercihe şayan olan görüş,
bunu lafzen kabul etmenin gerekli olmamasıdır.
Not: Nevevi, el-Muharrer'de olduğu gibi "buna
göre şart koşulması" demiş olsa bunun, daha önceki meselenin uzantısı
olduğu anlaşılmış olurdu.
63. Her iki görüşe -yani
talak yetkisi vermenin temlik veya vekalet verme olduğu görüşüne- göre, kadının
boşama hakkını kullanmasından önce koca bundan dönebilir; çünkü gerek temlik
gerekse vekil kılmada, karşı tarafın kabulünden önce bunlardan dönülebilir.
Koca döndükten sonra kadın boşansa -kadın kocasının döndüğünü bilsin ya da
bilmesin- boşama geçerli olmaz.
Koca "Ramazan
geldiğinde kendini boşa!" dese, bunun te mlik olduğu görüşü kabul
edildiğinde kocanın bu sözü geçersizdir.
64. Koca "ramazan
ayı geldiğinde kendini boşa!" demek suretiyle boşamayı bir şarta bağlarsa;
bunun temlik olduğu görüşünü kabul ettiğimizde kocanın sözlü tasarrufu geçersiz
olur; çünkü temlikin şarta bağlanması sahih değildir.
65. Koca "sana bu
köleyi aybaşında temlik ettim" dese, Ravdatü't-talibin'de şöyle demiştir:
"Bu işlemi temlik olarak kabul edersek, yabancı bir şahsı vekil kılma
durumunda olduğu gibi burada da bu işlem caiz olur."
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
Vekalet konusunda ki
daha doğru görüşe göre vekaletin şarta bağlanması sahih olmaz. Bu yüzden Şarih
Celaleddin el-Mahallı "burada geçen ifade ile vekalet konusunda geçen
ifadenin uzlaştınıması için düşünmek gerekir" demiştir.
Buna şöyle cevap
verilir:
Bu aslen "vekilin
fasid vekalet yoluyla tasarrufu, izne dayalı olarak sahih kabul edilir"
görüşüne dayalıdır, bu sebeple vekalet bölümünde geçen ile bunun arasında bir
çelişki yoktur.
Yukarıda geçen hükümler,
kadına boşama yetkisinin sarih sözcüklerle verilmesine ilişkindi.
Aşağıda kinaye yoluyla
yetki verilmesi ele alınacaktır.
b. Kadına Kinaye
Sözcüklerle Boşama Yetkisinin Verilmesi
Koca boşamaya niyet
ederek "kendini bain olarak ayırl" dese ve kadın da "bain olarak
ayırdım!" dese boşama meydana gelir, aksi takdirde meydana gelmez.
Koca "kendini
boşa!" dediği halde kadın boşamaya niyet ederek "kendimi bain kıldım"
dese veya koca boşamaya niyet ederek "kendini bain kıl!" dediği halde
kadın "kendimi boşadım" dese boşama meydana gelir.
Koca "kendini
boşa!" derken üç talaka niyet etse kadın da üç talaka niyet ederek
"kendimi boşadım" dese üç boşama meydana gelmiş olur, aksi takdirde
daha doğru görüşe göre bir boşama meydana gelmiş olur.
Koca "kendini üç
kere boşa!" dediği halde kadın bir kere boşasa veya aksi olsa bir boşama
meydana gelir.
66. Koca boşamaya niyet
ederek karısına "kendini bain kıl" dediğinde kadın da "kendimi
bain kıldım" derken boşamaya niyet ederek bunu yaparsa boşama meydana
gelir; çünkü niyetle birlikte söylenen kinaye söz sarih gibidir. Aksi takdirde
yani her ikisi veya içlerinden birisi boşamaya niyet etmese boşama meydana gelmez;
çünkü koca bu sözü söylerken boşamaya niyet etmemişse, karısına boşama yetkisi
vermiş olmaz. Şayet kadın niyet etmemişse boşama meydana gelmez; çünkü boşama
yalnızca bu sözcüğü söylemekle meydana gelmez.
67. Koca sarih ifade
kullandığı halde kadın kinaye kullansa veya tersi olsa, örneğin koca
"kendini boşa!" dediği halde kadın boşamaya niyet ederek
"kendimi bain kıldım" dese veya koca boşamaya niyet ederek
"kendini bain kıl" dediği halde kadın "boşadım" dese boşama
meydana gelir; çünkü kadına boşama yapması emredilmiş o da her iki durumda bunu
yapmıştır. Kullanılan sözcüklerin farklı olmasının bir zararı yoktur.
68. Nevevi'nin
ifadesinden anlaşıldığına göre kinaye ve sarih sözcükler arasındaki farklılık
evleviyetle zarar vermez. Örneğin koca "seçimde bulun" dediğinde
kadın "kendimi bain kıldım" dese veya koca "kendini boşa"
dediğinde kadın "kendimi serbest bıraktım" dese bunun zararı olmaz.
Ancak koca "kendini sarih ifade ile boşa" veya "kinaye sözcükler
boşa", "serbest bırakma ifadesiyle boşa" gibi bir şey söylediği
halde kadın, kendisine izin verilen sözcüğü bırakıp başkasını kullanırsa,
kocanın açık ifadesine aykırı davrandığından boşanmış olmaz.
Not: Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de ilk
ifade "kendini boşa!" şeklinde, ikinci ifade "kendini bain
kı!!" şeklindedir. Bu, hükümde "kendini" sözcüğünün dikkate
alındığını düşündürmektedir. Nevevi "kendini" kelimesini her iki
ifadede de zikretmemişse de ben şerhte bunu ekledim. Nevevi'nin bunu yapması,
bu kelimeyi kullanmanın şart olmadığını düşündürmekle birlikte bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:
Birincisi: Kadın
kendisini boşamaya niyet etse bile boşama meydana gelmez; çünkü onun ifadesinde
ayrılığı düşündürecek bir şey bulunmamaktadır. Kadı Hüseyin ve et- Tehzib adlı
eserinde Beğavı bunu söylemiştir.
İkincisi: Kadın
kendisini boşamaya niyet ettiğinde boşama meydana gelir. Buşenci ile Ta'lik
adlı eserinde Beğavı bunu söylemiştir. Ezrai'nin belirttiği üzere bu, doğru
olan görüştür. Iraklılar ve başkalarının sözlerinden çıkan sonuç da böyledir.
Hocamız Zekeriya el-Ensarı, Şerhu'l-Behce adlı eserinde bunu esas almıştır.
69. Koca, üç boşamaya
niyet ederek karısına "kendini boşa!" dese, kadın da kocasının
niyetini bilerek veya -eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadeden anlaşılacağı üzere- rastgele
üç boşamaya niyet ederek "boşadım" dese, üç boşama meydana gelir;
çünkü ifade, birden fazla niyet etmeye mÜsait olup her ikisi de buna niyet
etmiştir. Aksi takdirde daha doğru görüşe göre bir boşama meydana gelir; çünkü
sarih boşama sözcüğü, sayı belirtme konusunda kinayedir. Diğer görüşe göre ise
niyet edildiği şeyesas alınır ve üç boşama meydana gelir.
Not: Nevevi'nin "aksi takdirde" ifadesi
kocanın üçe niyet ettiği halde kadının herhangi bir sayıya niyet etmemesini
içerdiği gibi her ikisinin niyet etmediği veya yalnızca birinin niyet ettiği
durumu da kapsar. Nevevi'nin sözünün zahirinden görüş ayrılığının bunların
tümüyle ilgili olduğu anlaşılmaktaysa da ikinci ve üçüncü durumda bir boşamanın
meydana geleceği konusunda görüş ayrılığı yoktur.
70. Koca "kendini
üç kere boşa!" dediği halde kadın "kendimi bir kere boşadım"
dese veya aksi olsa, yani koca "kendini bir bere boşa!" dediği halde
kadın "kendimi üç kere boşadım" dese her iki durumda da bir boşama meydana
gelir.
İlk durumda bir boşama
meydana gelir; çünkü kadının yaptığı boşama, kendisine verilen yetkinin
sınırları içindedir.
İkinci durumda bir
boşama meydana gelir; çünkü kadına verilen yetki bir boşama ile ilgilidir, daha
fazlası için izin verilmediğinden yalnızca kadının elinde olan boşama meydana
gelmiş olur.
Not: İlk durumda kadın kendini bir defa boşadıktan
sonra kocası kendisine dönsün veya dönmesin kalan iki boşamayı,
gerçekleştirdiği bir boşamaya derhal ekleyebilir; çünkü kadının üç boşamayı bir
anda meydana getirmesiyle "bir defa boşadım, bir defa daha, bir defa
daha" demesi arasında bir fark yoktur. Arada kocanın kadını tekrar
nikahına alması zarar etmez.
Koca kadına
"kendini üç kere boşa!" dediği halde kadın herhangi bir niyeti
olmaksızın "boşadım" dese üç boşama meydana gelir; çünkü kadının sözü
kocanın sözüne verilmiş bir cevaptır. Bu yüzden kocanın söyledikleri, sanki
kadının verdiği cevapta tekrarlanmış gibidir. Ancak koca "üç"
kelimesini söylemediği halde kadının niyet etmesi bundan farklıdır; çünkü niyet
edilen bir şeyin cevapta aynen tekrar edilmiş olduğunu varsaymak mümkün
değildir. Zira insanlar arası karşılıklı hitap niyetle değil sözle olur.
Kadın kendisini tamamen
abes olarak boşasa ve bunu yaparken boşamaya niyet etse, tam da bu durum
kocanın boşama yetkisini kadına verdiği ana denk düşse arada uzun zaman
geçmemişse kadın boş olur. Bu tıpkı bir çocuğun, babasının hayatta olduğunu
zannederek onun malını satmasına ve sonradan babanın ölmüş olduğunun
anlaşılmasına benzer.
Koca, karısını boşama
yetkisini iki kişiye verse, bu iki kişiden biri kadını bir defa diğeri üç defa
boşasa yalnızca bir boşama meydana gelir. Bendenkı'nin belirtitğine göre mezhep
görüşünün gerektirdiği hüküm budur; çünkü her iki şahıs da bir boşama üzerinde
ittifak etmektedir.
Koca, karısını boşamayı
Allah'ın ve Zeyd'in eline verdiğini söylerse şayet bununla ikisini ortak
kılmayı kastetmişse, sözü geçersiz olur. Zeyd'in kadını boşama yetkisi olmaz.
Allah'ın adını anarken teberrükte bulunmayı veya her işin Allah'ın elinde olduğunu
belirtmeyi kastetmişse o zaman bu söz boş olmaz. Ezrai şöyle demiştir:
"Bana göre, herhangi bir şeyi kastetmediğinde de böyledir." Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere daha doğru görüşe göre bu durumda sanki
ortak kılmayı kastetmiş gibi kabul edilir; çünkü atıftan ilk anda akla gelen
budur.
Koca, "benim senin
üzerinde bulunan bütün yetkilerimi sana ait kıldım" dese bu, kadına boşama
yetkisi verme konusunda kinaye bir ifade olur. Bu durumda koca niyet etmedikçe
kadın kendisini üç kere boşayamaz.
Koca "kendini üç
kere boşa, dilersen" dese kadın da kendisini bir kere boşasa veya koca
"kendini bir kere boşa dilersen" dediğinde kadın kendisini üç kere
boşasa, "dilersen" demediği durumda olduğu gibi burada da bir boşama meydana
gelir. Koca "dilersen" ifadesini sayıdan önce söyleyerek
"kendini dilersen bir kere boşa" der ve kadın da üç kere boşarsa
yahut tersi olursa bu işlem geçersiz olur; çünkü burada kadının dilemesi,
boşamanın aslen oluşması için şart kılınmıştır. Bunun anlamı "üç kere
boşamayı tercih edersen kendini boşa" demektir. Kadın üçten başka boşamayı
tercih ettiğinde şart yerine gelmemiş olur, ancak "dilersen"
ifadesini en son söylediğinde bundan farklı olarak dileme ifadesi, sözün
anlamının kadına terk edilmesine döner. Sözün anlamı ise "kendini üç kere
boşama işini sana bıraktım, dilersen sana bıraktığım şeyi gerçekleştir"
demektir. Bu ifade, bu muayyen [yani üç kere] boşamanın gerçekleşmesini
engellemediği gibi onun altına giren şeyin gerçekleşmesini de engellemez.
Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere zahir olan şudur: Koca dileme
sözcüğünü boşamadan önce zikrederek "dilersen kendini üç kere boşa"
dese ve kadın da bir kere boşasa bunun hükmü, "dilersen" sözünü üç
sayısından sonra zikretmesi gibi olur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ
LİNK’E TIKLAYIN
C. KASIT (BOŞAMA
KASTI OLMASI ŞARTI)