İDDETLER |
KADININ YAS TUTMASI
Vefat iddeti bekleyen
kadının yas tutması gerekir, ric'ı talakla boşanan kadının ise yas tutması
gerekmez.
Bain talakla boşanan kadının
yas tutması müstehaptır, bir görüşe göre ise zorunludur.
Yas tutmak; kalın bile
olsa süslenmek amacıyla boyalı elbise giymeyi terk etmektir. Bir görüşe göre
yünü boyandıktan sonra dokunmuş olan elbiseyi giymek helaldir.
Boyanmamış olan pamuk, yün
ve ketenden yapılma elbiseyi giymesi mübahtır. Daha doğru görüşe göre ibrişim
de böyledir.
Süslenme amacıyla
giyilmeyen boyalı elbiseyi giymesi de mübahtır.
Altın ve gümüş takı
takması haramdır. Daha doğru görüşe göre inci de böyledir. Bedeni, elbisesi,
yemeği ve sürmesinde güzel koku kullanması haramdır. Göz iltihabı gibi sürme
kullanma ihtiyacının olduğu bir durum olmadıkça rastıktan yapılma sürme
kullanması haramdır. Üstübeç ve allık sürmesi, kına ve benzeri yakınması da
böyledir.
Yatak ve eveşyasını
derli toplu yapması helaldir. Yıkanmak, başını yıkamak, tırnaklarını kesmek ve
kirlerini gidermesi helaldir.
ı
Ben [Nevevi] derim ki:
Haram bir şekilde dışarı çıkmak söz konusu olmazsa saçını taramak ve hamamda
bulunması da haramdır.
Kadın, tıpkı evini terk
etmesi durumunda olduğu gibi yas tutmayı terk ederse günaha girmiş olur,
bununla birlikte iddeti işlemeye devam eder. Kocasının vefat haberi kadına
iddet müddeti sonrasında gelse iddeti bitmiş olur.
Kadın kocasından başka
birinin ölümü için üç gün yas tutabilir, daha fazla yas tutması haramdır. Allah
en iyisini bilir.
107. Kocası ölen bir
kadının, birazdan açıklanacağı şekilde yas tutması gerekir. Bunun delili Buhari
ve Müs!im'de geçen şu hadistir:
> Allah'a ve ahiret
gününe inanan bir kadının bir kimse için üç günden fazla yas tutması
helalolmaz, ancak kocası için dört ayan gün yas tutar.(Buhari, Cenaiz, 1280;
Müs!im, Talak, 3709)
Rafii şöyle demiştir:
İmamlar "kocası hariç" ifadesini "helalolmaz" ifadesinden
istisna olarak kabul etmişlerdir. Bu ifadenin zahiri, koca için yas tutmanın en
fazla caiz olduğunu gösterir. Bununla birlikte alimler bu ifade ile yas
tutmanın gerekli olduğunun kastedildiği ve hadiste haramın içinden vacibin
istisna edildiği konusunda icma etmişlerdir.
Bu meselede icma
bulunduğu iddiası şu şekilde reddedilmiştir: eş-Şamil adlı eserde Hasan-ı
Basrl'nin bunu vacip değil müstehap gördüğü nakledilmiştir.
Not: Burada "Allah'a ve ahiret gününe
inanan" şeklindeki kayıt, yaygın durum dikkate alınarak konulmuştur. Çünkü
İslam ülkesine eman ile girmiş [ama mümin olmayan] kadının da yas tutması
gerekir.
Yine "dört ayan
gün" ifadesi de yaygın durum dikkate alınarak söylenmiştir; çünkü bu süre,
hamile olmayan kadında böyledir. Hamile olan kadın ise Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin Buharl'ye yazdığı haşiyede belirttiği üzere hamileliğinin kalan
süresinde yas tutar.
Nevevi'nin "vefat
iddeti bekleyen" ifadesi hakkında Zerkeşi şöyle demiştir: Bu ifade, kocası
ölmüş olan kadın ifadesinden daha iyidir; çünkü şu durumu da kapsamaktadır: Bir
kimse öldüğünde geride şüphe yoluyla gerçekleşen ilişkiden hamile kalmış karısı
bulunsa ve biz "kadın şüphe yollu ilişki sebebiyle iddet bekler, sonra bu
iddet vefat iddetine intikal eder" görüşünü kabul etsek, hamilelik süresinde
kadının yas tutması gerekmez. Nevevi'nin ifadesi bunu ima etmektedir.
108. Ric'ı talakla
boşanmış olan kadın üzerine yas tutmak kesinlikle gerekli değildir. Çünkü onun
hakkında pek çok bakımdan evli kadın hükmü geçerlidir. Bununla birlikte
İbnü'l-Mukrl'nin esas aldığı görüşe göre onun da yas tutması sünnet olur. Rafil
bunu Ebu Sevr aracılığıyla İmam Şafii' den nakletmiştir. Daha sonra
alimlerimizin bir kısmından şunu nakletmiştir: "Ric'ı talakla boşanmış
olan kadın kocasını yeniden nikaha teşvik etmek amacıyla süslenebilir." Bu
görüş şu şekilde reddedilmiştir: "Kadının bunu, kocasından ayrıldığına
sevindiğini göstermek için yaptığı zannedilebilir." Bu görüşün sahih
olduğu kabul edildiğinde, [böyle süslendiği takdirde] kocasının kendisine dönüş
yapacağını ümit eden kadınla bunu sınırlamak gerekir.
109. [Bain talakla
ayrılan kadının yas tutmasının hükmü nedir?
Bu konuda farklı
görüşler vardır:]
Birinci görüş
Hul' vb. yollarla
kocasından bain olarak ayrılan kadının süslenerek fesada yol açmamak için yas
tutması müstehap olur.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşlerinden birine göre -ki el-Ümm'de de buna işaret etmiştir- kocası ölmüş
olan kadın gibi bunun da yas tutması gerekir; çünkü her ikisi de nikahtan
dolayı iddet beklemektedir.
Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir: Şayet koca bu kadını boşayarak ondan ayrılmışsa burada terk
edilen kişi kadındır. Nikah feshedilmişse feshi ya kadın talep etmiştir ya da
kadındaki bir durum sebebiyle feshedilmiştir. Her iki durumda da yas tutmayı
ona gerekli kılmak uygun değildir. Kocası ölen kadın ise böyle değildir.
110. "Karısı"
ifadesi şüphe yoluyla ilişkide bulunulan kadını, fasid nikahla evlenen kadını,
ümmüveledi, nikahı kusur sebebiyle feshedilen kadını dışarıda bırakmaktadır.
Onların yas tutması sünnet değildir.
111. Yas tutma [bazı
şeylerden uzak durmak anlamına gelir. Bunların başında] süslenmek için boyalı
elbise giymeyi terk etmek [gelmekte]dir. Bunun delili Ebu Davud'un hasen bir
senetle rivayet ettiği şu hadistir:
> Kocası ölen kadın
aspurla ve kızıl toprakla boyanmış elbise giyemez. Takı takamaz, kına süremez,
sürme çekemez.(Ebu Davud, Talak, 2304)
Not: Metinde geçen "süslenmek için"
ifadesi "boyanmış" ifadesine bağlıdır. Bununla süslenme amacıyla
yapılan kırmızı ve sarı renkli boyalar kastedilmiştir. Saf yeşil ve mavi boyalı
elbise de böyledir. Hadiste buna dikkat çekilmiştir. Çünkü hadiste aspur ve
kırmızı çamurla boyanmış elbiseden bahsedilmiştir. Şayet mutlak olarak boyalı
elbise kastedilseydi o zaman bu iki tür ile kayıtlanmasının bir yararı olmazdı.
112. Nevevi bu boyamayı
"sert bile olsa" diyerek nitelemiştir. Zira bu konuda görüş ayrılığı
bulunmaktadır. Meşhur görüşe göre bu caiz değildir.
Bir görüşe göre -tıpkı
hırkalarda olduğu gibi- ipi boyandıktan sonra dokunmuş olan elbiseleri giymek
helaldir. Çünkü hadiste" eğirilmiş hariç boyanmış elbise giyme"
buyrulmuştur. (Buhari, Hayız, 313; Müslim, Talak, 2302) Bu, bir çeşit yemen hırkası olup yünü bir
araya getirilerek eğirilir sonra boyanır, sonra da dokunurdu.
Bu, "eğirilmiş
elbise de giyme" rivayeti ile çelişik olduğu için reddedilmiştir. Ebu
Davud'un bir rivayetinde "eğirilmiş elbise hariç" yerine
"yıkanmış elbise hariç" ifadesi yer almaktadır.(Ebu Davud, Talak,
2302)
Bu durumda rivayetler
çelişmiş olmaktadır.
Yahut da yukarıdaki
hadis, siyah renk gibi haram olmayan boyalar şeklinde yorumlanır. Çünkü dokuma
öncesinde boyanan elbise genellikle dokuma sonrasında boyanan elbiseden daha
güzelolur. Zira genellikle dokuma öncesinde pahalı elbiseler boyanır.
113. Pamuk, yün ve
ketenden yapılma boyanmamış elbise giymek mübahtır. Tabi rengi değişse ve
değerli olsa bile böyledir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)'in elbiseyi
"boyanmış" diye kayıtlamasından, boyanmamış elbisenin mübah olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca elbisenin değerli olması yaratılışından kaynaklanmakta
olup ona eklenen süsten değildir.
Nitekim güzel kadının
süslenmek için rengini siyah vb. bir şeye değiştirmesi gerekmez.
114. Aynı şekilde yas
tutan kadının, şayet keten gibi sonradan süs eklenmemişse ipekli elbise /
ibrişimden yapılma elbise giymesi de daha doğru görüşe göre mübahtır. Diğer
görüşe göre ise haramdır; çünkü bunu giyrnek süslenmektir.
115. Yumuşak ipeğin yün
vb. bir şeyle örtüldüğü kalın ipek giymek kesin olarak mübahtır.
116. Siyah renkte olduğu
gibi süslenme amacıyla kullanılmayan boya ile boyanmış elbise giymek mübahtır.
Başka renklerle karıştırılmış olup saf halde olmayan mavi ve yeşil renk de
böyledir; çünkü bu boyalar süslenme amacıyla kullanılmaz, aksine kiri kaldırmak
veya bir musibetten dolayı kullanılır.
Not: Yukarıdaki durumu özetleyecek olursak: Süs
amacıyla kullanılan boya ile boyanmış elbise giymek haram olur. Siyah gibi süs
amacıyla kullanılmayan boyayla boyanmış elbise giymek ise bu fiilde bir
süslenme bulunmadığı için haram olmaz. Yeşil ve mavi boyada olduğu gibi bir
boya süslenme ve başka amaçlarla da kullanılıyorsa bakılır: Berrak ve saf boya
olursa haram olur; çünkü bu güzel görünür ve süslenmede kullanılır. Kirli,
koyulaştırılmış, toz rengine çalacak şekilde olursa haram olmaz; çünkü yeşil ve
mavi birbirine karıştırıldığında siyaha yakın olur. Mavi koyulaştırıldığında
sürme rengine yaklaşır. Toz rengi koyulaştırıldığında o da bu ikisine yaklaşır.
117. Yas tutan kadının
büyük işlemeleri bulunan elbise giymesi haramdır. Küçük işlemelere gelince;
şayet elbiseye birleştirilmişse o da böyledir. Ancak elbise ile birlikte
dokunmuş ise el-Envar'da tek görüş olarak belirtildiği ne göre haram olmaz.
118. Kadının ister
halhal ve bilezik gibi büyük olsun ister yüzük ve küpe gibi küçük olsun altın
ve gümüşten takı takması haram olur; çünkü Ebu Davud ve Nesal'nin hasen senetle
rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Kocası ölmüş olan
kadın takı takamaz, sürme çekemez, kına yakamaz. (Ebu Davud, Talak, 2304; Nesai,
Talak, 3537)
Bunun haram olma sebebi
kadının güzelliği ni arttırmasıdır. Nitekim bir şair şöyle demiştir:
Takılar ancak, güzelliği
az olanın güzelliğini arttıran bir süstür.
Güzellik senin
güzelliğin gibi tam ise o yalnızca ortaya çıkmaya muhtaçtır,(93)
Not: Nevevi, gece gündüz ayrımı yapmaksızın takı
takmayı mutlak olarak haram kabul etmiştir. Şerhlerde ve Ravdatü 'ttalibın'de
ise şöyle denilmiştir: Yas tutan kadının koruma vb. bir ihtiyaç sebebiyle
geceleyin takı takması kerahet söz konusu olmaksızın caizdir. Bir ihtiyaç söz
konusu olmaksızın takı takması ise kerahetle birlikte caizdir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Boyalı elbiseyi geceleyin giymek haram olmadığına göre bu da
öyle olmalıydı.
Buna şöyle cevap
verilir: Takının aksine boyalı elbise şehveti tahrik eder.
Takıyı gündüz takmak ise
haramdır. Ancak takının korunmasının tek yolu bu ise -Ezrai'nin de belirttiği
üzere- zaruret sebebiyle caiz olur.
Takıyı "altın ve
gümüş" diyerek kayıtlamasından demir ve kurşun gibi başka takıların caiz
olduğu anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur. Ancak kadının kavmi bunları süs
eşyası olarak kullanmayı adet edinmişse yahut bunlar altın ve gümüşe benziyor
ve ancak iyice incelenerek farkı anlaşılıyorsa yahut altın ve gümüş suyuna
batırılmışsa o zaman haram olur.
Ezrai şöyle demiştir:
Altın ve gümüş dışında süslenmesi haram olan başka bir şeyin suyuna batırmak
altın gümüş suyuna batırmak gibidir. Alimler yaygın durumu dikkate alarak altın
ve gümüşü zikretmişlerdir.
119. [Yas tutan kadının
inci ile süslenmesinin hükmü nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu da haramdır. Çünkü inci takmanın süslenme anlamına geldiği açıktır. Nitekim
[cennetliklerden bahseden ayette] "Onlara orada altın ve inciden
bilezikler takılacak" [Hac, 23] buyrulmuştur. Cüveyni bu konuda tereddüt
etmiştir; çünkü inci erkeklere mübahtır.
İkinci görüş
Daha doğru görüşün
karşısında yer alan görüş, ashab-ı vücuha ait bir görüş olmayıp Cüveyni'nin bir
ihtimalolarak belirttiği görüştür.
120. Yas tutan kadının
beden veya elbisesine güzel koku sürmesi haramdır. Bunun delili Buhari ve
Müslim'in Ümmü Atıyye'den rivayet ettiği şu hadistir:
Bizim herhangi bir ölü
için üç günden fazla yas tutmamız yasaklandı. Ancak koca için dört ay on gün
yas tutmamız hariç. Ayrıca bizim sürme çekmemiz, güzel koku sürünmemiz, renkli
elbise giyinmemiz de yasaklandı. (Buhari, Hayız, 313; Müslim, Talak, 3722)
121. Kadının yiyecekte
veya haram olmayan sürmede güzel koku kullanması da bedene haramdır.
Haram kılınan güzel
kokunun ölçüsü "ihramlıya haram olan her güzel koku, yas tutan kadına da
haramdır" şeklindedir. Bunun ayrıntısı hac bölümünde geçmişti. Bununla
birlikte ayrıca kadın iddet beklemeye başlarken üzerinde bulunan güzel kokuyu
da gidermesi gerekir. İhramlının aksine güzel koku kullanması halinde fidye
ödemesi gerekmez.
Hayızdan temizlenirken
güzel koku kullanması bundan istisna edilmiştir. Ezrai ve başkalarının
belirttiğine göre loğusalık da böyledir.
Bu durumda az miktarda
kıst ve ezfar adı verilen kokular kullanılabilir. Bunlar, Müslim'in hadisinde
geçtiği üzere iki tür güzel kokudur.
Kadın güzel koku sürmeye
ihtiyaç duyarsa -birazdan gelecek sürme çekme meselesine kıyasla- bunu yapması
caiz olur.
122. Kadının başındaki
saçları -ve şayet yüzünde tüy çıkıyorsayüzündeki tüyleri yağlaması haramdır.
Çünkü bu da süslenmektir. Ancak bedeninin diğer yerlerini yağlaması böyle
değildir.
123. Kadının rastık
taşından sürme çekmesi de -her ne kadar bunun güzel kokusu yoksa bile-
haramdır. Rastık taşı, siyah sürme elde etmek için kullanılan bir taştır. Buna
"Isbahanı" adı da verilir. Bunun haram olma sebebi, biraz önce geçen
Ümmü Atıyye hadisidir. Ayrıca bu, gözü güzel ve süslü gösterir. Bu konuda teni beyaz
olan ile siyah olan kadın aynıdır. Bir görüşe göre bu, siyah tenli kadına
caizdir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden tlitiya gibi beyaz
sürme çekmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır ki bu doğrudur; çünkü bunda süslenme
yoktur. Ancak Nevevi'nin ifadesi sarı sürmenin caiz olduğu anlamını da
düşündürmekteyse de siyah üzerine bunu çekmek haramdır. Daha doğru görüşe göre
beyaz sürme üzerine çekmek de haramdır; çünkü gözü güzel gösterir.
124. Rastık taşı veya ödağacından
yapılma sürmeyi çekmek ancak ve ancak göz iltihabı sebebiyle bunları kullanmaya
ihtiyaç olursa zaruret sebebiyle caiz olur. Bunun delili Ümmü Seleme'nin
rivayet ettiği şu hadistir:
Ümmü Seleme, vefat etmiş
olan kocası Ebu Seleme sebebiyle yas tutarken peygamberimiz onun yanına girdi.
Ümmü Seleme gözüne ödağacından sürme çekmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona
"bu da neyin nesi Ey Ümmü Seleme!" dedi. Ümmü Seleme "güzel
kokusu olmayan ödağacı" dedi. Peygamberimiz "bu, yüzü genç ve güzel
gösterir. Bunu yalnızca geceleri yüzüne sür, gündüzleri temizle!" buyurdu.
(Ebu Davud, Talak, 2305)
Alimler bunu şöyle
yorumlamışlardır: "Ümmü Seleme'nin bunu geceleyin sürmesine ihtiyaç
bulunduğundan Hz. Peygamber (s.a.v.), ihtiyaç olduğunda kullanılabileceği ni beyan
etmek için ona geceleyin izin verdi. Bununla birlikte terk etmek daha
iyidir."
Müslim'de yer alan
rivayet ise şöyledir:
Bir kadın, Resaluilah
(s.a.v.)'a gelerek "Ey Allah'ın elçisi! Kızımın kocası vefat etti. Onun
gözlerinde hastalık var, sürme çekebilir mi?" diye sordu. Hz. Peygamber
(s.a.v.) "hayır" dedi. Kadın bu soruyu iki ya da üç kere tekrarladı,
Hz. Peygamber (s.a.v.) de her seferinde "hayır" dedi.
Bu hadis şu şekilde
yorumlanmıştır: Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu yasağı "haramlık" için
değil "tenzihen mekruhluk" içindir. Yahut da Hz. Peygamber (s.a.v.)
belirtilen durumda kadının gözü için gerçek bir tehlikenin olduğuna tam
güvenmemiştir. Yahut da başka bir yolla da gözün iyileşeceğini düşünmüştür.
Abdülhak'ın eklediği
rivayette ise kadın, "ben kızımın gözünün çıkacağından korkuyorum"
demiş Hz. Peygamber (s.a.v.) de "gözü çıksa bile!" buyurmuştur. (96)
Bu hadise şöyle cevap
verilmiştir: Burada "gözü çıksa bile" ifadesiyle kastedilen
"senin iddiana göre gözü çıkacak olsa bile sürme çekmesin. Zira ben
biliyorum ki onun gözü çıkmayacak" demektir.
Bu açıklamalardan
anlaşılacağı üzere Nevevi'nin "ihtiyaç varsa caizdir" şeklindeki
mutlak ifadesi uygun değildir. Zira bu görüşte olanlar, hadisin de işaret
ettiği üzere bunu gündüz değil gece ile sınırlamışlardır. Ezrai ve başkalarının
rivayet ettiğine göre İmam Şafii el-Ümm'de bunu açık olarak ifade etmiştir.
Ancak kadın bunu gündüz de kullanmaya ihtiyaç duyarsa bunu yapması caiz olur.
Nevevi'nin "caizdir" şeklindeki mutlak ifadesini de bu şekilde yorumlamak
gerekir.
125. Kadının üstübeç
kullanması da haramdır. Çünkü bu, yüzü süsler. Üstübeç, yüzü beyazlatmak için
sürülen bir süs aracıdır. (98)
126. Kadının -yüzü
süslemede kullanılan- allık kullanması da haramdır. Bunun Arapçası olan (....)
kelimesi duman veya diman şeklinde okunur. Nevevi Ravdatü't-talibin' de kendi
yazısıyla bunu "duman" şeklinde harekelemiştir. Yüzü gül rengi gibi
yapmakta kullanılan bir maddedir.
127. Yüze ödağacı sürmek
de haramdır; çünkü bu yüzü tıpkı kına gibi sarartan bir maddedir.
128. Kına sürmek de
haramdır. Yine kınaya benzeyen safran ve çövenotu gibi şeyleri sürünmek de aynı
şekilde haramdır; çünkü bunlar da süslenmek için kullanılır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden bunları bedenin
tümünde kullanmanın haram olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim İbn Yunus bunu açık
olarak ifade etmiştir. Ancak Rafii ve Nevevi Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'[-kebır'de RGyanl'den kendileri de onaylamak suretiyle bunun
haramlığının yalnızca başkalarınca görülen yüz, eller ve ayaklarda olduğu, elbisenin
altında kalan kısımda olmadığı görüşünü aktarmışlardır. Çünkü Hz. Peygamber
(s.a.v.), Ümmü Seleme'nin geceleyin gözlerden gizlendiği için ödağacı
kullanmasına izin vermiştir.
Elbisenin örttüğü yerler
de [geceleyin kullanmak gibidir.]
Rafii şöyle demiştir:
Galiye de -kokusu gitmiş olsa bilekına gibidir.
129. Yas tutan kadının
parmak uçlarına kına sürmesi, saç perçemlerini düzleştirmesi, şakak saçlarını
[zülüflerini] kıvırcık yapması, kaşlarını sürme ile kalınlaştırması, kaş
tüylerini alarak inceltmesi haramdır.
130. Kadının üzerinde
yattığı veya oturduğu döşeğini üzerine nevresim sermek, düzeltmek, yastık
koymak vb. işlemler yoluyla güzelleştirmesi ve yine eveşyasını güzelleştirmesi
helaldir. Çünkü yas tutmak yatak vb. şeylere ait değil bedene ait bir
uygulamadır. Örtülere gelince, Zerkeşi bunu gündüz vaktiyle sınırlamış olmakla
birlikte İbnü'r-Rif'a'nın belirtitği üzere bunlar gece ya da gündüz elbiselerin
durumu gibidir.
131. Kadının başını
yıkama, tırnaklarını kesme, kasıklarındaki ve koltuk altındaki tüyleri giderme,
necis sayılmasa bile pislikleri bertaraf etmek yoluyla temizlenmesi helaldir.
Çünkü bunların tümü süslenme yani cinsel ilişkiye davet amacıyla yapılan şeyler
değildir.
Cuma namazı vb. şeylere
giderken bunları yapmak her ne kadar "süslenme" diye isimlendirilse
de bu durum belirttiğimiz hükme bir aykırılık teşkil etmez.
132. Süslenme / makyaj
yapma anlamına gelecek şekilde saçı kestirmek, kaşların etrafını, alnın üst
kısmındaki tüyleri almak -sonrakilerden birinin şahsi görüş olarak belirttiği
üzere- haramdır. Hatta Maverdi, yas tutmayan kadınlar için bile bunu yapmanın
yasak olduğunu açık olarak ifade etmiştir.
133. Kadının yüzünde
biten sakal veya bıyığa benzeyen tüylerin alınması ise -İbn Cerir'in haram
demesine aykırı olarak- Nevevi'nin Müslim şerhinde belirttiği üzere sünnettir.
Bu konu "namazın şartları" bölümünde de geçmişti.
134. [NevevI şöyle
demiştir:]
Ben [Nevevi] derim ki:
Kadının saçına yağ vb. sürmeksizin saçlarını taraması helaldir. Yine sidr vb. bir
şeyle taraması da caizdir. Çünkü Ebu Davud'un süneninde bu konuda nas
bulunmaktadır. (Ebu Davud, Talak, 2305)
"[Yas tutan kadın] saçını taramasın" ifadesi, "güzel koku
sürerek saçını taramasın" anlamındadır.
135. Kadının hamama
gitmesi de helaldir. Bu, Nevevi'nin "kadın, bir zorunluluk olmaksızın
hamama gidebilir" şeklindeki görüşüne dayalıdır. İleride -nafakalar
bölümünde- bu konu gelecektir.
Daha sonra NevevI,
kadının hamama gitmesini -Ravdatü'ttalibın'de yer almayan- güzel bir kayıtla
"şayet haram bir çıkış bulunmuyorsa" şeklinde kayıtlamıştır. Şayet
[evden] çıkma haramsa hamama gitmesi helal olmaz.
136. Yas tutması gerekli
olan mükellef kadın, yas tutma süresinin tümünde veya bir kısmında bunu terk
ederse, terk etmenin haram olduğunu bilerek bunu yapmışsa İbnü'l-Mukrl'nin
belirttiği üzere tıpkı [başka bir] vacibi terk etmesi durumunda olduğu gibi
isyan etmiş [günah işlemiş] olur.
Küçük kız veya akıl
hastası olan kadına gelince, velisi onun yas tutmayı terk etmesine engelolmazsa
günaha girmiş olur.
137. Kadın yas tutmayı
terk ettiğinde günaha girmiş olmakla birlikte iddet süresi işlemeye devam eder.
Bu şuna benzer: Yas tutması gereken veya gerekmeyen bir kadın iddet süresi
içinde, terk etmemesi gereken evi özürsüz olarak terk ettiğinde günaha girmiş
olur ancak bununla birlikte süre geçtiğinde iddeti bitmiş olur. Çünkü iddetin
bitmesi konusunda sürenin geçmesine bakılır.
138. Kadına kocasının
vefat ettiği veya kendisini boşadığı haberi iddet süresi dolduktan sonra
ulaşsa, kadının başka bir iddet beklemesi gerekmiyorsa iddeti bitmiş olur.
139. Kadın, kocası
dışında ölen bir şahıs için üç gün süreyle yas tutabilir, bundan fazla sürede
yas tutma amacıyla bunu yapması haram olur. Allah daha iyi bilir.
Kadın, herhangi bir kasıt
olmaksızın süslenmeyi terk etse bundan dolayı günahkar olmaz.
Bu, eş-Şerhu'l-kebır'de
"karı-koca arası geçimsizlik" konusunda zikredilmiştir. Bu hüküm,
daha önce geçen iki hadisten alınmıştır.
Ayrıca kadının yas
tutması, Allah'ın takdirine rıza göstermeme anlamına gelir.
Böyle bir durumda kadın
için en uygun davranış, ödağacı ile kokulandırılmış dış örtüsünü örtünmektir.
İddet bekleyen kadına
iddeti esnasında iddetin asıl maksadı olan şey için alıkonulduğundan, iddet
beklemeyen kadına da üç gün süreyle yas tutmaya izin verilmiştir; çünkü
nefisler bu süre zarfında [bir yakınının ölümüne] sabredemeyebilir. Bu
yüzdendir ki taziye üç gün süreyle sünnettir. Bu süreden sonra insanın üzüntüsü
azalır.
Ezrai şöyle demiştir:
"Kocanın dışında" ifadesiyle kastedilmesi en uygun olan, kişinin
akrabasıdır. Kadı Hüseyin de buna işaret etmiştir. Bir kadının kendisine
tamamen yabancı olan bir erkek için yas tutması, günün bir kısmında bile olsa
caiz değildir. Bunu açık bir ifade olarak görmedim.
Gazxi şöyle demiştir:
Bana göre kişinin arkadaşı da akrabası gibidir. Yine alim ve salih zatlar da
böyledir. Bunun ölçüsü şudur: Ölümü ile üzüntünün söz konusu olduğu kimse için
yas tutmak caizdir. Buna göre kişi kimin ölümüyle üzülüyorsa ondan dolayı üç
gün süreyle yas tutabilir. Bu, benim düşüncemdir.
Hadisteki mutlak ifadeyi
ve alimlerimizin mutlak ifadelerini bu şekilde yorumlamak mümkündür. Bunda bir
sakınca yoktur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre bir
erkeğin akrabası için üç gün boyunca yas tutma hakkı yoktur. Bu doğrudur.
Cüveyni'nin "bu süre zarfında üzülmek yalnızca kadınlara özgü
değildir" ifadesini İbnü'r-Rif'a reddetmiştir. Çünkü yas tutma kadınların
Allah'ın takdirine sabretmelerine engel olabilecek duygusallıkları sebebiyle meşru
kılınmıştır. Üstelik Şari, erkeklere değil kadınlara yas tutmayı gerekli
kılmıştır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
İDDET BEKLEYEN
KADININ MESKEN KONUSUNDAKİ HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ