HIRSIZLIK |
2.1.4. Malın Koruma
Altında Olması
1. Malda bulunması
gereken şartların dördüncüsü malın ya gözetim altında tutmak veya bulunduğu
yere birinin girmesini engellemek suretiyle koruma altında tutulmasıdır. Şayet
mal açık alanda veya mescitte ise sürekli gözetim altında tutuluyor olması
şarttır.
2. Mal bir kalede ise
adete uygun bir şekilde gözetim altında tutulması yeterlidir.
3. Ahır, hayvanlar için
koruma yeridir ancak kap ve kumaş gibi şeyler için koruma yeri değildir.
4. Evin arsası ve sofası
kapkacak ve iş elbisesi için koruma yeridir. Takılar ve paralar için koruma
yeri değildir.
5. Kişi açık alanda veya
mescitte bir elbise üzerinde uyusa veya bir malı yastık gibi kullansa o mal
koruma altında olmuş olur. Bir tarafa döner de malondan giderse o zaman koruma
yeri olmaz.
6. Kişi açık alanda
yakınına koydUğU elbise ve eşyayı gözetim altında tutuyorsa bu eşya koruma
altında olmuş olur, aksi taktirde koruma altında değildir.
7. Gözeten kişinin
hırsızı kuvvet kullanarak veya yardım isteyerek engelleme gücüne sahip olması
şarttır.
8. Mamur bölgeden ayrı
bulunan ev içinde uyanık halde ve güçlü-kuvvetli bir kimse bulunuyorsa evin
kapısı açık olsun kapalı olsun orası eşya için bir korunaktır, aksi taktirde
korunak olmaz.
9. Mamur bölgeye bitişik
olan ev kapalı ise ve -uykuda bile olsa- gözetleyen birisi varsa korunaktır.
10. Çöldeki çadır, şayet
ipleri bağlanmamış ve kumaşları aşağıya doğru sarkıtılmamışsa kendisi ve
içindeki eşyalar, çöldeki [açık alandaki] eşya gibi kabul edilir. Şayet bunlar
yapılmışsa çadırda -uyur bile olsa- güçlü bir koruyucunun bulunması şartıyla
korunak kabul edilir.
11. Mamur yapılara
bitişik olan ve kapıları kapalı binalarda bulunan hayvanlar, bekçi olmasa da
koruma altında kabul edilir. Açık alanda ise uyur bile olsa bir bekçinin olması
gerekir.
12. Çöldeki deve sürüsü,
onu gören bir bekçinin bulunması halinde koruma altında kabul edilir.
13. Deve kervanının
koruma altında sayılması için önde giden kişinin her an develeri görecek
şekilde arkaya dönüp bakması ve bir kervanda dokuzdan fazla devenin bulunmaması
şarttır.
14. Daha doğru görüşe
göre kervan halinde olmayan develer koruma altında değildir.
15. Korunaklı haldeki
bir evde bulunan kabirdeki kefen koruma altındadır. Daha doğru görüşe göre
mamur bölgenin kenarındaki kabristandaki kefen de böyledir. Daha doğru görüşe
göre açık alandaki kabristandaki kefen ise koruma altında değildir.
60. [Hırsızın elinin
kesilebilmesi için] çalınan malda bulunması gereken şartların dördüncüsü malın
koruma altında olmuş olmasıdır. İbnü'l-Münzir ve başkalarının belirttiğine göre
bu konuda icma bulunmaktadır. Buna göre koruma altında olmayan bir malın
çalınması durumunda kesme cezası uygulanmaz. Bunun delili Ebu Davud'un rivayet
ettiği şu hadistir:
> Ağıla sığınmış
olanlar dışında hayvan çalma sebebiyle el kesme cezası uygulanmaz. (Ebu Davud,
lukata 1710)
Ayrıca kişi, bir malı
koruma altında olduğu yerden kendini tehlikeye atarak almaya çalıştığında suç
büyük olmuş olur, bundan caydırmak için de kesme cezası uygulanır. Ancak malın
sahibi [malını koruma altına almayarak] hırsızı cesaretlendirmiş ve malın zayi
olmasına imkan tanımış olursa durum farklı olur.
61. Malın koruma altına
alınması ya gözetim altında tutulması veya bulunduğu yere başkalarının
girmesinin engellenmesiyle olur.
62. Malın nerede
korunacağı konusunda örf hakem tayin edilir. Bunun -tıpkı "malı teslim
alma", "araziyi ihya etme" meselelerinde olduğu gibi- ne dinde
ne de dilde belirlenmiş bir sınırı olmadığından bu konuda örfe müracaat edilir.
Şüphesiz ki husus mallara, durumlara ve zamanlara göre değişir. Bir şey
insanların durumunun düzgün veya bozuk olmasına, devletin güçlü veya zayıf
olmasına bağlı olarak bir zamanda mal için korunak kabul edilirken başka bir
zamanda korunak olarak kabul edilmeyebilir. Gazzali bunun ölçüsünü şu şekilde
koymuştur: "Bir kimse malını oraya koyduğunda halk nazarında malını zayi
etmiş nazarıyla bakılmıyorsa orası malın korunağıdır."
63. Maverdi şöyle
demiştir: Malın korunduğu korunaklar beş açıdan farklılık gösterir:
> Malın değerli ve
değersiz oluşu,
> Şehrin büyüklüğü ve
o şehirde kötü kimselerin çokluğu yahut bunun aksi,
> Zamanın güvenli
olup olmama açısından farklılığı,
> Devlet başkanının
adil olması, bozgunculara karşı sert davranıp davranmaması,
> Gece ve gündüz.
Geceleyin malın korunması daha sıkı olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
1) Nevevi'nin, korumayı
yalnızca zikrettiği şeylerle sınırlamasına itiraz olarak elbisesinin üzerinde
uyuyan kişinin durumu zikredilebilir. O, elbisesini gözetim altında tutmadığı
ve elbise de korunaklı bir yerde olmadığı halde elbiseyi çalan kişinin eli kesilir.
2) Yine yol kesici de
yoldan geçen kişilerin malını aldığında bu mal koruma altında olmadığı halde
onun eli kesilir.
Buna şu şekilde cevap
verilir:
1) Elbise üzerinde
uyumak onu gözetleme altında tutmak gibidir.
2) Yol kesen kimseye
"hırsız" adı verilmez.
Not: Nevevi'nin meseleyi "veya"
kelimesiyle ifade etmiş olması, gözetim olmaksızın yalnızca engellemenin
yeterli olmasını gerektirdiği halde bu kastedilmemiştir. Zira Nevevi ileride
"mal, korunaklı bir yerde ise, adete uygun bir şekilde gözetlemek
yeterlidir" diyecektir. Bu da gösteriyor ki gözetim altında tutmanın
dikkate alınması şarttır. Ancak korunaklı olmayan bir yerde buna devamlı
ihtiyaç duyulurken korunaklı bir yerde adete göre yapılması yeterlidir. Bu
sebeple Rafii şöyle demiştir: "Malın bulunduğu yeri korumak, malı
gözetleme görevinin yerine geçmez. Buna göre şehirden uzakta olan ev ne kadar
korunaklı olursa olsun malın koruma altında tutulduğu bir yer olamaz."
64. Çalınan mal, koruma
altında olmayan açık alanda, mescitte, caddede ise malı devamlı gözetim altında
bulundurmak şarttır.
Çünkü mal, örfe göre bu
şekilde koruma altına alınır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu sonuç çıkmaktadır:
"Adete göre [gözetimin] arasına giren zamanlar bu gözetimi zedeler.
Hırsız, kişinin gaflet anını kollayıp o anda malı alsa eli kesilmez."
Mezhepteki meşhur rivayete göre ise bu ara zamanlar gözetimi zedelemez,
hırsızın eli kesilir. Dolayısıyla "o malın benzerinde adet olduğu üzere
gözetim altında tutulması gerekir" demesi uygun olurdu. Aynı şey,
aşağıdaki ifade için de söz konusudur.
65. Mal; han, ev, dükkan
gibi korunaklı bir yerde ise o türden bir malda adet olan bir gözetleme ile
malın gözetim altında tutulması yeterlidir, örf ile amel edilerek gözetimin
devamlı olması şart koşulmaz.
66. Yukarıda geçen
açıklamalardan, her şeyin korunmasının o şeye göre olacağı anlaşılmaktadır.
Buna göre ahır, değerli ve pahalı bile olsa hayvanlar için bir korunak olarak
kabul edilir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) ağılı hayvanların korunağı olarak
kabul etmiştir. Ahır da böyledir.
Not: el-Vasit adlı eserde "ahır", evlere
bitişik olmakla kayıtlanmıştır. Buna göre evlerden ayrı olan ahırdaki hayvanlar
için Nevevi'nin sözünden anlaşılmasa da sürekli gözetim gereklidir.
67. Değersiz de olsa
kaplar ve elbiseler için ahır koruma yeri sayılmaz. Çünkü hayvanları ahırdan
çıkarmak insanların göreceği bir şeyolduğu için buna cür' et etmek zordur.
Hafif olan ve kolayca taşınabilen bir şey ise böyle değildir.
Bulkini ve başkalarının
belirttiği üzere ahırda kullanılan leğen, kölelerin elbisesi, hayvanlar için
kullanılan eyer, palan, gem, develerin denkleri, su kırbaları, su dolabı gibi
adete göre ahırda bulundurulan şeyler yukarıdaki hükümden istisna edilir.
Not: Samanlık -ahır konusunda da olduğu gibi- eve
bitişik ise saman için korunak olarak kabul edilir.
68. Evin arsası -yani
sahanlığı- ve sofası -Ezrai'nin belirttiğine göre değersiz olan- kaplar için
korunak olarak kabul edilir. Yine burası iş elbisesi, halılar ve kaplar için
korunak olarak kabul edilir; çünkü örf bu şekildedir. Bunların değerli
olanlarına gelince onların korunağı evler, hanlar ve belirli çarşılardır. Kişi
malı dükkanlardan çaldığında bu dükkanların gece bekçisi varsa hırsızın eli
kesilir.
69. Evin sahanlık ve
sofası takılar, paralar, değerli elbise ve kaplar için korunak olarak kabul
edilmez. Çünkü adete göre bunlar evlerde kapalı oda veya mahzenlerde saklanır.
Bazı ayrıntılar:
Atlar veya bakkal gibi
esnaf gündüz vakti eşyalarını bir araya getirip dükkanın kapısında iple bağlasa
veya üzerine ağ sarkıtsa yahut da dükkanının kapısında iki levhayı birbirine
karşı gelecek şekilde koyarak kapatsa bu koruma sayılır; çünkü komşular ve
gelip geçenler bu eşyalara bakmaktadır. Dükkan sahibinin bunu yapması, onlara
yönelik hırsızın amaçladığı şey konusunda bir uyarıdır. Şayet dükkan sahibi
bunlardan herhangi birini yapmazsa eşyası korunmuş olmaz. Geceleyin ise bunları
yaptığında koruma altına alınmış olur, ancak bekçinin de bulunması gerekir.
Bakla, turp vb. şeyler
bir araya getirilip dükkanın kapısında bırakılsa ve üzerine hasır vb. bir
şeyatılsa şayet bekçi varsa bu mallar koruma altında olmuş olur. Bekçi bir saat
uyuyup bir saat de gözetimi altında olan eşyaları dolaşsa bile hüküm böyledir.
Bayram vb. gecelerde
hanları süslemek üzere oralarda bırakılan ve üzeri deri vb. bir şeyle örtülen
değerli eşyalar orada bekçinin de olması kaydıyla koruma altında olmuş olur;
çünkü çarşı esnafının adeti bu şekildedir. Onlar birbirinden güç alır. Diğer
gecelerde ise durum farklıdır.
Çamaşır beyazlatıcısının
dükkanının kapısına bırakılan elbise vb şeyler, daha önce geçen hüküm
bakımından atların dükkan kapısının önüne bırakılan eşyalar gibidir.
Hanlarda yemek yapmada
kullanılan tencereler han kapısının kapalı tutulmasıyla koruma altına alınır.
Çünkü bunları binaya taşıyıp kapısını kapatmakta zorluk bulunmaktadır.
Güvenliğin yaygın olduğu
dönemlerde, kapısı kapalı olmakla birlikte bekçisi bulunmayan han, bakkala ait
eşyalar için geceleyin bile olsa korunaklı bir yerdir. Çünkü kumaşçılar geceden
yararlanır. Ancak kapısı açık olan veya korkulu zamanlarda kapısı kapalı olan,
yahut kumaşçının geceleyin eşyalarını bıraktığı hanlar böyle değildir.
Tarla, adete göre tohum
ve ekin için korunaktır. [Zayıf] bir görüşe göre ise bekçi olmadıkça korunak
sayılmaz. Ezrai şöyle demiştir: "Bu, bölgelerin örflerine göre değişiklik
gösterir. Bir bölgede bekçi ile korunak sayılırken, bir başka bölgede mutlak
olarak korunak kabul edilebilir." Bu daha uygun görüştür.
Meyveler ağaç dallarında
olsa bile bahçenin etrafını çitle çevirmek bekçi olmadıkça korunak sayılmaz.
Ancak adete göre bu bahçeyi gözetleyen komşulara bitişik ise o zaman korunak
kabul edilir.
Evlerin avlularındaki
ağaçlar, bekçisiz olarak koruma altındadır, açık alandaki ağaçlar ise öyle değildir.
Kar ve buz depolanan
yerdeki kar ve buz, samanlıktaki saman, ambardaki buğday şayet açık alanda ise
bekçi olmadıkça korunak altında sayılmaz.
Konak ve bu konak
içindeki evlerin ve ayrıca hanların kapıları, üzerindeki kilitler, halkalar ve
çivilerle birlikte kapı şeklindeki yapısıyla birlikte koruma altındadır. Bu
kapılar açık olsa veya evlerde ve hanlarda hiç kimse olmasa bile böyledir.
Zerkeşi ve başkalarının dediğine göre evlerin ve hanların tavanları, mermerleri
ve tuğlaları evin binası ve ahşabı sayesinde koruma altındadır.
Odun, satıcıların
yiyecekleri, bağı çözmedikçe veya bazı çuvalları delmedikçe içlerinden herhangi
birini alamayacak şekilde birbirine bağlandıklarında -adet böyle ise- koruma
altında olmuş olur. Ancak adet böyle değilse o zaman bunların üzerine kapının
kapatılmış olması gerekir.
70. Kişi açık alan,
mescid, sokak gibi herkesin kullanımı serbest olan bir yerde bir elbise
üzerinde uyusa veya sarığı, ayakkabısı ve yüzüğü gibi bir şeyiyle uyusa yahut
başının altına bir şeyi yastık gibi alsa veya ona dayansa bu eşya koruma altına
alınmış olur. 00-
layısıyla onu çalan
kişinin eli kesilir. Bunun delili, Safvan'ın kaftanını çalan kimsenin elini
kesmenin emredilmesidir. Imam ŞafiI şöyle demiştir: "Safvan'ın kaftanı
onun, üzerine yatmış olması sebebiyle koruma altına alınmıştı." Ayrıca ört
de bunu gerektirmektedir.
71. Hırsız bu malı
sahibinin elinden -isterse toprağa gömerek olsun- giderdiğinde eli kesilir;
çünkü böyle bir mal göz önünde tutulmakla koruma altına alınır. Hırsız, malı
bekçinin gözünün önünden giderdiğinde yani bekçi uyarıldığında hırsızın malı
toprağa gömmesi sebebiyle göremese veya kendi elbisesinin altına saklasa yahut
bekçi ile mal arasına bir duvar girse hırsız malın korunma durumunu ortadan
kaldırmış olur.
Not: Maverdi ve Ruyanı şu durumu istisna
etmişlerdir: Kişi, bir malı yastık gibi kullandığında bu fiil o mal için koruma
olarak kabul edilmeyecek ise yani mesela içinde para veya mücevher bulunan bir
keseyi yastık olarak kullanıp üzerine yatsa, kırbacıyla onu bağlamadıkça mal
koruma altında olmuş olmaz. Ezrai "yani elbisesinin altından" diye
kayıtlamıştır.
Mervezi, yüzük
çalındığında elin kesilmesini "yüzük [bololup] kişinin parmağında
oynamıyorsa ya da yüzük, parmağın en üst boğumuna takılmış değilse"
şeklinde kayıtlamıştır. Şayet yüzük bu şekilde takılmışsa hırsızın eli
kesilmez.
72. Kişi uykusundayken
dönse ve elbise [başının altından] gitse o zaman koruma altında olmaktan çıkar
ve çalanın eli kesilmez.
73. Kişi, uyuyan şahsı
elbisenin üzerinden ayırdıktan sonra elbiseyi alsa yine hırsızın eli kesilmez.
Bu hüküm, eş-Şerhu'l-kebir'de Beğavl' den açık bir şekilde aktarılmış ve
onaylanmıştır.
Bulkini şöyle demiştir:
Bu, bize göre şazzdır,
reddedilir, herhangi bir delili yoktur. Biz bu durumda elin kesilmesi
gerektiğine inanıyoruz; çünkü burada hırsız korumayı giderdikten sonra nisap
miktarı malı çalmıştır. Bu, onun duvarı delerek, kapıyı kırarak veya açarak
içeriye girip nisap miktarı malı almasına benzer. Böyle bir durumda ise
hırsızın elinin kesileceği konusunda ittifak bulunmaktadır.
İkisi şu şekilde ayırt
edilmiştir: Diğer mesel ed e mal, hırsız tarafından alındığında genel
itibarıyla da olsa koruma altındaydı. Bu meselede ise kişi kusurlu davranmakla
nitelenmektedir. Beğavı'nin -her ne kadar Cüveyni ve İbnü'l-Kattan kendisine
muhalif görüş belirtmişlerse de- şu sözü de bunu desteklemektedir: "Bir
kimse devesi üzerinde uyurken bir başka şahıs sahibini devenin üzerinden atıp
deveyi alsa eli kesilmez."
74. Bir kimse açık
alanda veya sokak ya da mescit gibi bir yerde elbise veya eşyasını yakınına
koysa bakılır:
> Bunu gözetim
altında tutuyorsa eşyası koruma altında kabul edilir; çünkü örf bunu
gerektirmektedir.
> Şayet gözetim
altında tutmuyor da uyumuşsa veya arkasını dönmüş yahut ondan gaflete düşmüşse
eyası koruma altında kabul edilmez.
Not: Bu mesele, Nevevi'nin daha önce geçen
"şayet açık alandaysa" ifadesinden anlaşılmakla birlikte burada bu
hükme "yakınında" kaydını koymuştur ki eşyasını kendisine nispet
edilmeyecek şekilde uzağa koyması durumu dışarıda kalsın. Zira kişinin böyle
yapması malını korumak değil zayi etmektir.
Malı gözetim altında
tutmakla birlikte iki şey daha şarttır:
a) Malın olduğu yerde yoldan
gelip geçenlerin kalabalık olmaması. Şayet gözetleyenler çok ise bu, gelip
geçenlerin çok olmasını dengeler. Bunu Rafiı ve Nevevi, Cüveyni'den aktarıp
onaylamışlardır.
b) Gözetleyen kimse,
hırsızın görebileceği bir yerde olmalı ki hırsız -onu gaflete düşürmedikçe-
malı çalmaktan kaçınsın. Şayet hırsızın görebileceği bir yerde değilse çalan
kişinin eli kesilmez. Çünkü hırsız açısından bir koruma söz konusu değildir ki
hırsızlıktan kaçınsın. Bunu Bulkini söylemiştir. eş-Şerhu'l-kebir'de şöyle
denilmiştir: "Belirttiğimiz bu hüküm açısından malın açık alanda ölü bir
arazide veya başka bir yerde olması arasında fark yoktur. "
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: İmam Şafii, el-Ümm'de "mübah arazi" diye kayıtlamış,
Kadı Ebu't-Tayyib de bunu esas almıştır.
Buna şöyle cevap
verilir: Burada "mübah" kelimesi "haram" kelimesinin
karşıtı anlamında kullanılmış olup "sahibi bulunmayan arazi"
anlamında kullanılmamıştır. Bu sebeple ortada bir çelişki yoktur.
75. Elbise vb. eşyaları
gözetleyen kişinin, bu malı almaya çalışan bir hırsız görürse onu kuvvet
kullanarak veya yardım isteyerek engelleyebilecek bir kimse olması gerekir.
Şayet gözetleyen kişi hırsı-zın kuvvetli olması sebebiyle onun malı almasına
aldırış etmeyen bir kimse olursa ve hırsızlığın gerçekleştiği yer de yardım
istenilmeyecek kadar uzak bir yer olursa bu gözetleme malı koruma anlamına gel-
mez.
76. Hırsız zayıf olup
gözetleyen kimse fark etmeden malı almış olsa, gözetleyen kimse bunu görmüş
olsaydı müdahale edip hırsızı kovacak bir durumda olsa Cüveyni'nin güçlü
gördüğü görüşe göre hırsızın eli kesilir. Aynı durumdayken güçlü bir hırsız bu
malı alsa
onun eli kesilmez.
77. Bir ev, mamur
bölgeden ayrı olsa yani harap olan bölge veya bahçelere yakın bulunsa bakılır:
> Şayet burada güçlü
ve uyanık bir gözetleyici varsa o ev, kapısı açık da kapalı da olsa içindeki
eşya için bir korunak olarak kabul edilir; çünkü örf bunu gerektirir.
> Şayet böyle değilse
dört durum söz konusu olur:
a) Evde hiç kimsenin
bulunmayıp kapının kapalı olması,
b) Evde bir kimse
bulunmakla birlikte -el-Muharrer'de yer alan kayda göre- bu kişinin kendisine
aldırış edilmeyecek derecede güçsüz olması ve evin de yardım istenmeyecek kadar
uzakta olması,
c) Evde güçlü ancak
uyuyan bir kişinin olması, kapının da açık olması,
d) Evde güçlü, uyuyan
bir kimsenin olması, kapının kapalı olması.
İşte bu durumların
dördünde de mal koruma altında olmuş olmaz.
Son durumla ilgili
olarak mezhep içinde iki görüş vardır.
Birincisine göre
-NevevI'nin, el-Muharrer'e tabi olarak belirttiği ifadenin zahirinden de
anlaşılacağı üzere burası mal için bir koruma değildir.
İkincisine göre bu bir
korumadır. eş-Şerhu's-sağir'de bu "daha yakın olan görüş",
Ravdatü't-talibin'de
"daha güçlü görüş" olarak belirtilmiştir. Ezrai şöyle demiştir:
"ez-Zehair ve başka eserlerde Iraklı alimlerimizden bu görüş aktarılmış,
başka bir görüşe yer verilmemiştir." Bu, ileride geleceği üzere çadır
konusunda alimlerimizin görüşlerine de uygundur.
Kapalı olan ev, malı
koruma bakımından çadırdan daha iyidir.
78. Mamur bölgede,
içinde oturulan evlere bitişik olan ev, şayet kapısı kapalı ise ve -ister güçlü
olsun ister zayıf olsun- bir bekçisi varsa o evin içinde bulunan eşya için gece
ve gündüz korunak olarak kabul edilir. Bekçi uyuyor olsa ve zaman, korkulu
zaman olsa bile hüküm böyledir. Çünkü hırsız, her an bekçinin kendisini
görmesi, hareketlerini fark edip komşulardan yardım istemesi riski ile karşı
karşıyadır.
Ezrai şöyle demiştir:
"Zayıf bekçinin hiç yok gibi kabul edilmesi daha mantıklıdır"
demiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Zayıf olan kişi yardım istemekten aciz ise onun hiç yok gibi kabul
edilmesi uygundur."
Ezrai'nin görüşünü de bu
şekilde yorumlamak mümkündür. Bu durumda söz konusu görüş güçlü bir görüş olur.
79. [Şehirdeki] diğer
evlere bitişik olan evin kapısı açık olur ve bekçisi de uyur halde olursa
geceleyin kesinlikle korunaklı olarak kabul edilmez.
80. [Yukarıdaki durum
gündüz olursa, söz konusu evdeki eşyalar koruma altında kabul edilir mi? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre o
ev, gündüz vakti de tıpkı içinde hiç kimse yokmuş ve kapı açıkmış gibi kabul
edilir, eşyalar için korunaklı kabul edilmez.
İkinci görüş
Komşuların eve bakması
ve gözetlemesine itimad edilerek o ev, gündüz vakti korunaklı kabul edilir.
Not: Görüş ayrılığı, eşyaların yağmalanması vb.
tehlikelerden emin olunduğu zamana özgüdür. Aksi taktirde gündüzleri de geceler
gibidir. Nitekim bu, eş-Şerhu'l-kebir'de tek görüş olarak belirtilmiştir.
Nevevi'nin ifadesi
evdeki menkul eşyalar şeklinde yorumlanır. Böylece açık olan kapının kendisi ve
içeride bulunan monte edilmiş kapıların çalınması bu kurala bir itiraz teşkil
etmez. Zira bu kapılar, takılı halde iken kapanmış olmasa bile koruma
altındadır. Yine kapının çivilenmiş olan halkaları, tavanı ve mermeri de
böyledir.
81. Bir evde uyanık
halde bekçi bulunsa ancak bir hırsız onu gaflete düşürerek bir şey çalsa, o ev
içindeki eşya koruma altında [sayılır mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre o
ev, eşya için korunaklı sayılmaz. Bu sebeple çalan kimsenin eli kesilmez; çünkü
bekçi gözetlemeyi terk etmek ve kapıyı açık bırakmakla ihmalkar davranmıştır.
İkinci görüş
Sürekli gözetleme yapmak
zor olduğU için o ev, korunaklı olarak kabul edilir.
Not: Görüş ayrılığı, gözetleme konusunda işin sıkı
tutulmamasına özgüdür. Şayet bekçi işi sıkı tuttuğu halde hırsız bir fırsatını
bularak onu atlatılp çalmışsa -Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de
belirtildiğine göre- elinin kesilmesi gerektiği konusunda görüş ayrılığı
yoktur.
Bulkıni'nin belirttiğine
göre kapı ters çevrilmiş ve açıldığı taktirde bekçiye çarparak onu uyandıracak
şekilde olup bekçi onun arkasında uyumuş olsa bu da kapalı kapı gibi
değerlendirilir. Yine -Darimı ve başkalarının belirttiğine göre- bekçi bu
kapının önünde uyur da birisi kapıyı açtığında onun gıcırtısından uyanacak
şekilde olursa bu da kapalı kapı gibi değerlendirilir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Fecirden sonra etrafın ağarmasına kadar geçen sürenin hükmü gece hükmü
gibi, güneşin batmasından etraf tamamen kararmadan hemen öncesine kadar olan
geçen sürenin hükmünün de gündüzün hükmü gibi olması gerekir. "
82. Şayet diğer evlere
bitişik olan evde bir koruyucu / bekçi bulunmuyorsa mezhepte esas alınan
rivayete göre güvenli zamanlarda ve kapının kapalı olduğu durumlarda o ev,
içindeki eşya için korunak olarak kabul edilir. Bu üç şarttan herhangi birisi
bulunmadığında yani kapı açıksa veya zaman, korkulu bir zaman ise yahut vakit
gece ise o zaman bu ev, içindeki eşya için bir korunak kabul edilmez.
Not: Ravdatü't-talibin'de de bu görüş
"mezhepte esas alınan rivayet" şeklinde belirtilmiştir.
eş-Şerhu'l-kebir ve el-Muharrer'de ise "zahir" diye belirtilmiş, bu
görüşün karşısındaki görüş zikredilmemiştir.
Nevevi'nin "gündüz
vakti kapısı kapalı olan ev, korunaklı kabul edilir" şeklindeki mutlak
ifadesinin kapsamından şu istisna edilir: Kişi gündüz vakti evin kapısını
kapattığı halde anahtarı kapının yakın bir bölmesine koyar da hırsız bunu
araştınp bulur ve kapıyı açarsa o zaman Bulkıni'nin fetvasında belirtildiği
üzere eli kesilmez; çünkü anahtarı oraya koymak tedbirsizlik olduğundan had
cezasını uzaklaştıran bir şüphe olarak kabul edilir.
83. Çöldeki çadırın
ipleri bağlanmamış ve çadırın etekleri aşağıya doğru sarkıtılmamış ise çadırın
kendisi ve içindeki eşyalar, açık alandaki eşyalar gibidir. Dolayısıyla orada
geçerli olan hükümler bunlar hakkında da geçerlidir.
84. Çadır, mamur evlerin
arasına kurulmuş olsa onun durumu çarşıda insanın önünde duran eşyanın hükmü
gibi olur.
85. Çadırın ipleri
bağlanmış, örtüleri sarkıtılmış ise o zaman çadırın içinde veya yakınında güçlü
olan veya zayıf olsa bile dikkate alınacak durumda olan bir koruyucu varsa
-Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiği üzere- bu koruyucu
çadırda veya yakınında uyuyor bile olsa çadır korunaklı bir yer olarak kabul
edilir; çünkü adete göre bu durumda koruma gerçekleşmiş olur.
86. Çadırın içinde veya
yakınında hiç kimse yoksa veya [dikkate alınmayacak derecede] zayıf bir kimse
varsa ve çadır da yardım istenmeyecek kadar uzakta olursa bu çadır korunaklı
bir yer olarak kabul edilmez. Şayet kişi uyanık ise o zaman yardımın yakın
olması .dikkate alınmaz, gözetlemenin yapılacağı bir yerde olması ve hırsızın
da çalma işinden uzak duracak şekilde gözetleyen kişiyi görüyor olması
yeterlidir. Bunu Bulkın! belirtmiştir.
87. Ravdatü't-talibin'de
çadırın içinde uyuyan birisi varsa kapısının ortülmüş olmasının şart olmadığı
görüşünün doğru olduğu belirtilmlştir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Daha önce geçtiğine göre evin kapısı açık olsa ve içeride
uyuyan bir bekçi olsa bu ev, içindeki eşyalar için bir korunak olarak kabul
edilmez. Burada da böyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Evden farklı olarak genelde çadıra girmekten sakınılır. Bundan dolayı
bununla yetinilmiştir.
88. Çadırın ipleri
çekilmiş olduğu halde kumaşları indirilmemişse çadırın kendisi koruma altında
olmuş olur, ancak içindekiler olmaz. Dolayısıyla çadırın kendisinin koruma
altında olmuş sayılması için iki şeye dikkat edilir: Bekçinin olması ve
iplerinin bağlanmış olması.
Çadırın içindeki eşyanın
koruma altında olmuş olması için üç şeye dikkat edilir: Yukarıdaki ikisi ile
birlikte çadırın kumaşlarının indirilmiş olması. Nevevi'nin ifadesinin
zahirinden çadır ile içindekinin hüküm bakımından eşit olduğu anlaşılsa da
böyledir.
89. Nevevi'nin mutlak
ifadesine itiraz olarak şu söylenmiştir:
Çadırda uyuyan bir kimse
olsa, hırsız onu bir kenara iterek çadırdan bir şey çalsa, "kişinin
altında bulunan elbiseyi çalmak" konusunda geçtiği üzere bu durumda
hırsızın eli kesilmez.
90. Deve, at, katır,
eşek vb. hayvanlar kapıları kapalı olan ve mamur bölgeye bitişik olan binalarda
olduğunda bekçi bulunmasa bile -örf sebebiyle- koruma altında olmuş olur.
Alimler bunu mutlak
olarak belirtmiştir. ZerkeşI'nin belirttiğine göre bunun "çevresinde
insanların oturduğu evler bulunan binalar" şeklinde kayıtlanması gerekir.
Şayet hayvanların konulduğu bu binaların bir yanı mamur bölgeye diğer yanı ise
açık araziye bitişik ise o zaman bu hayvanlar açık arazide gibi kabul edilir.
Bunun hükmü ileride gelecektir.
91. Nevevi'nin
"kapalı" ifadesi kapılarının açık olması durumunu dışarıda
bırakmaktadır.
Zira bu durumda
-el-Mu'temed adlı eserde açık olarak belirtildiği üzere- uyuyor bile olsa bir
koruyucunun / bekçini n bulunması şarttır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Nevevi daha önce mamur bölgeye bitişik olan evi "güvenlik
zamanında gündüz vakti korunaklı kabul edilir" diye kayıtlamıştı.
Sonrakilerden birinin de belirttiği üzere bu ikisi arasında herhangi bir fark
görünmemektedir.
Buna şöyle cevap
verilir: Hayvanlar konusunda diğer mallardakine göre daha esnek davranılır.
92. Açık alandaki
binalarda bulunan hayvanların koruma altında sayılması için orada güçlü olan
veya zayıf olsa bile dikkate alınacak durumda olan bir bekçinin bulunması
gerekir. Bu bekçi uyuyor olsa bile fark etmez. Şayet kapı açık olursa o zaman
uyanık bir bekçinin bulunması gerekir. Bu, Nevevi'nin daha önce geçen
"kapalı" ifadesinden anlaşılmaktadır.
Ezrai şöyle demiştir:
"Anlaşılacağı üzere bekçinin açık olan kapıda uyuması yeterlidir. "
93. Ahırın ahşaptan,
kamıştan vb. şeylerden yapılması yeterlidir.
94. Maverdi, açık alandaki
ahırın korunaklı kabul edilmesi için hayvanların orada birbirinin hareketini
hissedeceği şekilde bir arada toplanmış olmasını ve hayvanların yanında bir
bekçinin bulunmasını şart koşmuştur. Bu bekçi uyanık ise yeterli olur. Şayet
uyursa üçüncü bir şarta daha ihtiyaç duyulur ki o da hayvanlar çalınmak
istendiğinde bekçiyi uyandıracak bir şeyin mesela havlayan köpeklerin veya
hareket eden zillerin bulunmasıdır.
Kişi uyurken bunlardan
birini ihlal ederse orası korunaklı kabul edilmez.
Ezrai bu görüşü beğenmiştir.
Bekçi zayıf olup
hırsızın dikkate almayacağı durumda olur ve kendisine yardımın ulaşması da söz
konusu olmazsa onun varlığıyla yokluğu eşittir.
Not: Nevevi'nin "binalarda" ifadesi
hayvanların korunmasında binaların dikkate alınmasını gerektirirse de bu
kastedilmemiştir. Zira Nevevi ve Rafii çöktürülüp bağlanmış olan develerin,
onların yanında uyur halde bile olsa bir bekçi ile koruma altına alınacağını
kesin olarak belirtmişlerdir. Çünkü onların bağlarını çözmek kişiyi uyandırır.
Ayrıca çobanlar uyumak istediklerinde develerini bağlarlar.
95. Deve ve onunla
birlikte yukarıda zikredilen at vb. hayvanlar, gelip geçenlerin olmadığı açık
alanda otlarken yanlarında bulunan ve onları gören, sesi onlara ulaşan bir
bekçinin olması halinde koruma altındadır.
96. Şayet bekçi uyur
veya hayvanlardan gafil olursa yahut hayvanların bir kısmı onun gözünün önünden
kaybolursa ilk iki durumda bekçi hayvanların tümünü son durumda ise bir kısmını
zayi etmiş olur. Otlaktan gelip geçenler eksik olmuyorsa onların görmeleri ile
hayvanlar koruma altında olmuş olur. Rafii, Gazalinin açıklamalarından elde
ettiği bu sonuca dikkat çekmiştir.
97. Bekçi, hayvanların
bir kısmından sesi onlara ulaşmayacak şekilde uzaklaşırsa [bu durumda
hayvanların koruma altında olup olmayacağı konusunda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Sesin onlara ulaşmaması
sebebiyle hayvanlar koruma altında değildir.
İkinci görüş
Bu hayvanlar bekçinin
görmesi halinde koruma altında sayılır. Çünkü kişinin, sesinin ulaşmadığı yere
gitmesi mümkündür. Bu, zahir olan görüştür. Rafii eş-Şerhu's-sağir'de bu görüşü
tercih etmiş, Kamuli ve İbnü'r-Rif'a da bu görüşü alimlerin çoğunluğuna nispet
etmişlerdir.
98. Ön tarafta bir
kimsenin idare ettiği deve veya katır kervanının koruma altında sayılması için
idare eden şahsın veya en öndeki hayvana binen kişinin her an develerin
bütününü görecek şekilde onlara dönerek bakması gerekir; çünkü kervan bu
şekilde kontrol altında sayılır. Şayet bir kişi kervanı arka taraftan sevk
ediyorsa bütün hayvanları görmesi halinde develer koruma altında olur. Kervanın
en sonundaki hayvana binen kişi de aynı şekilde değerlendirilir.
99. Kişi, araya tepe
veya bina girmesi sebebiyle hayvanların bir kısmını göremiyorsa o hayvanlar
koruma altında olmuş olmaz.
100. Kervanı idare eden
kişi en baştaki veya en sonraki hayvana binmemiş ise bu kişi ön tarafındaki
hayvanlar için "sevk edici" , arka taraftaki hayvanlar için ise
"idareci" konumunda olmuş olur.
101. Rafii ve Nevevi
şöyle demiştir: Kişi kervanı çarşı vb. bir 'Yerde yürütüyorsa gelip geçenlerin
kervanı görmesi halinde kendisinin bütün hayvanları görmesine gerek olmaz.
Sesin hayvanlara
ulaşması konusunda ise daha önce geçen hükümler geçerlidir.
102. Kervanda bir
katarın dokuz hayvandan fazla olmaması şarttır. Çünkü yaygın adet bu
şekildedir. Eğer sayı dokuzdan fazla olursa o zaman bu hayvanlar bir katar
olmamış olur.
İbnü's-Salah şöyle
demiştir: el-Vasit'in bazı nüshalarında bu şekilde yazılmışsa da bu bir yazım
hatasıdır. Doğrusu "yedi" olması gerekir, örf de bunagöredir.
Ezrai buna itiraz
ederek, nakledilen bilginin "dokuz" şeklinde olduğunu belirtmiştir.
Furanı de bunu zikretmiş, İmranı kendisinden bunu nakletmiştir. Beğavı böyle
söylediği gibi Gazali de el-Veciz ve el-Vasitte bunu nakletmiştir. Gazall,
el-Vasit'te bu görüşü alimlerimize nispet etmiştir.
Rafii, ";en iyisi
ikisinin ortalamasını almaktır" demiştir. Bunu Ebu'l-Ferec es-Serahsı de
söylemiş ve şöyle demiştir: "Kırsal alanda katar herhangi bir sayıyla
sınırlandınlamaz.
Mamur bölgede ise adet
neyi gerektiriyorsa o dikkate alınır. Buna göre bir katar yediden ona kadar
olabilir." Ravdatü't-talibin'de bu görüş doğru kabul edilmiş, İbnü'l-Mukrı
Ravd adlı eserinde bunu esas almıştır. Zahir olan da budur.
Bulkini şöyle demiştir:
"Katarın sayısını dokuz veya yedi şeklinde sınırlandırmak İtimad edilecek
bir görüş değildir. Zira İmam Şafii bunu esas almadığı gibi alimlerimizin çoğu
da böyle bir sınırlama yapmamıştır. Nitekim Ebu Hamid ve öğrencileri de bu
gruptadır."
Ezrai ve Zerkeşi de
benzer şeyler söyledikten sonra şöyle demişlerdir: "En uygun olan, her bir
bölgenin kendi örfünün esas alınmasıdır." el-Va!ı yazarı da bunu açık
olarak ifade etmiştir.
Rafil şöyle demiştir:
"Bazıları, hayvanların katar haline getirilmesinden söz etmekle birlikte
bunu herhangi bir sayıyla sınırlamamıştır. " Ezrai "alimlerin
çoğunluğu bu görüştedir" demiştir. İmam Şafii de el-Ümm ve
Muhtasaru'l-Müzenl'de sayıdan söz etmemiştir.
Alimlerimizin,
katarlardaki hayvan sayısı konusundaki farklı görüşleri bu konuda farklı
örflerin bulunmasından kaynaklanmaktadır.
103. Katar haline
getirilmeden sevk edilen develer [koruma altında kabul edilir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
koruma altında kabul edilmez. el-Muharrer'deki ifade şöyledir:
"Develer genellikle
bu şekilde yürümez.
İkinci görüş
Hayvanların arkasından
onları sevk eden kişi bütün hayvanları görebiliyorsa bu hayvanlar, katar
halindekiler gibi koruma altında kabul edilir. eş-Şerhu's-sağir'de bu görüş
kabul edilmiştir.
Ezrai şöyle demiştir:
"Mezhepte esas alınan görüş budur, alimlerin çoğunluğu da bunu
nakletmiştir."
[İsnevi] el-Mühimmat
adlı eserde şöyle demiştir: "Fetva, elMinhac ve el-Muharrer'de
belirtildiği şekildedir. İmam Şafii, bunu el-Ümm'de açık olarak ifade
etmiştir."
104. eş-Şerhu'l-kebir'de
şöyle denilmiştir: "Yürümekte olan at, katır, eşek ve küçük baş hayvanlar,
katar halinde olmaksızın yürüyen develer gibidir. Alimler bu hayvanların katar
halinde olmasını şart koşmamıştır. Ancak katırlarda adet bu şekildedir. Tek bir
çobanın gözetlemesiyle koruma altında kabul edilen küçük baş hayvan sayısı
şehirde ve açık alanda farklılık gösterir."
İbnü'l-Mukrl'nin esas
aldığı görüşe göre katar olup olmaması bakımından katırlar da develer gibidir.
"Diğer hayvanların
katar yapılıp yapılmaması, deve ve katırın katar yapılması gibidir"
şeklindeki görüş daha uygundur.
Bazı ayrıntılar:
1. Koruma altında kabul
edilen hayvanın üzerindeki eşya da koruma altında olmuş olur. Onu çalan kişi
ister tek başına ister hayvanla birlikte çalsın, eli kesilir.
2. Kişi bir inek çalsa,
buzağısı da onun ardına düşüp gelse buzağı koruma altında olmuş olmaz. Ancak
kişi arkasına döndüğünde buzağıyı görecek şekilde yakında olsa ve -daha önce
deve katarını idare eden kişinin durumunda belirttiğimiz gibi- her an arkasına
dönüp bakıyor olsa o zaman buzağı da koruma altında olmuş olur.
3. Kişi ağıla
giripkoyunların sütünü sağsa veya hayvanların yününü, tüyünü tıraş etse, bunlar
nisap miktarına ulaşıyor olsa, daha sonra bunları ağıldan dışarı çıkarsa eli
kesilir. İki görüş içinden daha doğru olanına göre sütün tek bir hayvandan elde
edilmiş olması şart değildir; çünkü ağıl, bütün hayvanlar için tek bir korumadır.
Ruyani "alimlerimiz
içinden bir grubun tercihi bu şekildedir" demiştir. Diğer görüşe göre ise
hırsızın eli kesilmez; çünkü bu, farklı koruma yerlerindeki mallara ilişkin
birden fazla hırsızlık fiilidir. Zira her bir meme, o hayvanın sütü için bir
korunak sayılır. Ezrai "aynı şey, yünün kırpılması konusunda da söz
konusudur" demiştir.
Ezrai'nin belirttiğine
göre buradaki görüş aynlığı, hayvanlar tek bir kişiye ait olduğunda veya ortak
olduğunda söz konusudur. Şayet böyle olmazsa Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin
belirttiğine göre o zaman ikinci görüş ihtilafsız kabul edilir [yani kesinlikle
kişinin eli kesilmez.]
105. Korunaklı kabul
edilen bir evde bulunan kabirdeki meşru ölçülere uygun kefen de koruma altındadır.
Dolayısıyla bu kefeni o kabirden çalan kimsenin eli kesilir. Çünkü Beyhaki'nin
Bera aracılığıyla rivayet ettiği merfu hadiste şöyle denilmiştir: "Kim
kefen soyarsa onun elini keseriz. "(İbn Hacer, Telhisu'l-habir, 4, 65)
Buhari de Tarih'inde Zübeyr'in,
kefen soyucusunun elini kestiğini rivayet etmiştir. (Buhari, Tdrihu'l-kebir, 4,
104)
106. Mamur bölgenin bir
köşesindeki mezarlıktaki bir kabirde bulunan kefeni [çalan kimsenin hükmü
nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu kefen koruma altında kabul edilir. Orada bekçi bulunmasa bile o kefeni soyan
kişinin eli kesilir. Çünkü normal şartlarda mezarlıktaki kabir koruma
altındadır. Nitekim içinde kimse olmasa bile mamur bölgedeki kapalı ev de
koruma altındadır.
İkinci görüş
Orada hiç kimse yoksa
kefen koruma altında değildir.
107. Nevevi'nin mutlak
ifadesinden anlaşıldığına göre yukarıdaki ilk görüşe göre kefen ister ölünün
kendi malından olsun isterse kendi malı dışında olsun hatta beytülmalden bile
olsa kişinin eli kesilir. Beytülmalden olsa bile burada hırsızın elinin
kesilmesi, kefenin ölüye sarf edilmesi sonucunda artık hırsızın beytülmalden
olan bu malda ortaklığının kalmamış olmasıdır. Nitekim beytülmalden bir şey
hayatta olan bir kimseye sarf edildiğinde de artık başkasının o malda ortaklığı
sona erer. Burada ister "kefenin mülkiyeti Allah'a ait olmuş olur"
veya ister daha doğru olan "kefenin mülkiyeti mirasçıya ait olmuş
olur" görüşünü kabul edelim hüküm böyledir; çünkü kefen ölüye özgü
olmuştur. Ancak kefeni, mirasçılardan biri veya onların oğullarından biri
çalarsa hırsızın eli kesilmez.
Ravda tü 't-talibın'
deki ifadeden şu sonuç çıkmaktadır: "Mezar bekçisi mezardaki kefeni soysa
onun eli kesilmez."
108. Kefen soymanın gerçekleştiği
zamanlarda gelip geçenlerin eksik olmadığı mamur bölgede kazılmış kabristan
veya düzenli bekçileri bulunan kabristanlara gelince Rafii ve Nevevi'nin
Cüveyni' den aktarıp onayladıkları üzere korunaklı ev gibidir.
109. Hırsız kefeni
kabirden bütünüyle dışarıya çıkardığında eli kesilir ama lahidden kabir
boşluğuna çıkarıp korku vb. bir sebeple orada bıraksa eli kesilmez; çünkü
kefeni, koruma altında olduğu yerden bütünüyle çıkarmamıştır.
110. Şeriat ölçülerine
uygun olmayan kefene gelince, örneğin beş parçadan daha fazla kumaştan yapılan
kefenlerde fazlalık olan kısım kabirde koruma altında olmuş olmaz. Bu, kabire
kefenle birlikte başka bir şey koymaya benzer. Ancak kabir, koruma altındaki
bir evin içinde ise o zaman fazlalık olan kefen de koruma altında olmuş olur.
111. Kefen konusunda
aşırıya kaçılsa ve adete göre, başında bekçi olmaksızın tek başına
bırakılmayacak kadar pahalı bir kefenle defin yapılsa Ebu'l-Ferec ez-Zaz'ın
belirttiğine göre bunu çalanın eli kesilmez.
112. Harap olan kabirdeki
kefeni soyma durumunda [el kesme cezası uygulanır mı? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
burası koruma altında olmadığı için -tıpkı mamur bölgeden uzaktaki evde olduğu
gibi- hırsızlık yapan kişinin eli kesilmez; çünkü hırsız, hiçbir tehlikeye
maruz kalmadan bu kefeni soymaktadır.
İkinci görüş
Kabir, her nerede olursa
olsun kefen için korunak kabul edilir.
Çünkü insanlar ölülerden
korkarlar.
Bazı ayrıntılar:
Ölen şahıs, geride
bıraktığı mal varlığından harcama yapılarak kefenlense, kabri açılıp kefeni
alınsa, mirasçılar kefeni alan şahıstan bunu isterler. Çünkü ölü mezara kefenle
konulmuş olsa bile bu kefen mirasçıların mülküdür. Yine mirasçılardan biri veya
onun çocuğu kefe ni çalsa -daha önce belirttiğimiz üzere- onun eli kesilmez
[ancak kefen parası diğer mirasçılar tarafından talep edilir].
Ölüyü yırtıcı bir hayvan
yese veya bir sel götürse, geriye kefeni kalsa, mirasçılar kefeni mirastaki
payları oranında paylaşırlar.
Ölüyü yabancı bir şahıs
veya [ölen kişi köle ise] efendisi kendi malından kefenlese veya beytülmalden
yapılan harcamayla kefenlense bu kefen ölü için bir tür ödünç gibidir. Rafii
şöyle demiştir: Çünkü mülkiyetin ona nakledilmesi mümkün değildir. Zira ölen
şahıs, doğrudan mülkiyet sahibi olamaz. Bu durumda onu kefenleyen kişi kefeni
kendisine -bir daha geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde- ödünç vermiş olur.
Bu, bir araziyi ölüyü defnetmek üzere ödünç vermek gibidir. Bu durumda ölünün
kefenini, kefenleyenlerden başkası çalsa eli kesilir. ilk iki durumda bu konuyu
mahkemeye götürecek olan kişi mal sahibidir, üçüncü durumda ise devlet
başkanıdır.
Terike taksim edilmeden
önce kefen çalınıp kaybolsa terikeden bunun yerine yeni kefen için ödeme
yapılması gerekir. Kefen onun malından olmasa bile öyledir. Şayet terikede
kefen alacak kadar mal yoksa onun durumu terikesi olmayan kişinin durumu
gibidir.
Terike taksim edildikten
sonra kefen soyulsa, yerine yeni kefen alınması müstehap olur.
Bu, kişi ilk olarak
kendisinin hakkı olan üç parça kumaşla kefenlenmişse söz konusudur.
Zira üç kumaşla
kefenlenmek, mirasçıların rızasına bağlı değildir. Ancak Ezrai'nin belirttiği
üzere bir parça kumaşla kefenlenmişse o zaman o şahsın, terikesinden ikinci ve
üçüncü kumaş alınarak kefenlenmesi gerekir.
Kime ait olduğu bilinen
kümbet / türbe gibi yerler, dikili evler gibidir. Buralar koruma altında
olmadığında ve bekçisi olmadığında oradan kefen çalanın eli kesilmez. Bunu
Ezrai kendi görüşü olarak belirtmiştir. Çünkü hırsız, adeten muhkem olan bir
kabrin aksine kümbetten kefe ni soyarken herhangi bir zorlukla
karşılaşmamaktadır.
Ölüyü defnetme imkanı
bulunmadığında [toprağa gömmeyip] yerin üzerine koysalar ve üzerine de taş
yığsalar bu, zaruret sebebiyle kabir gibi kabul edilir. Ancak kabir kazmak
imkansız değilse D zaman durum farklıdır.
Deniz, oraya atılan
ölünün kefeni açısından bir korunak olarak kabul edilmez, dolayısıyla o kefeni
alan kişinin eli kesilmez. Çünkü [denize atılan ölü] su yüzüne çıkar. Bu, ölen
kimsenin kabrin [içine gömülmeksizin] kenarına konulmasına ve hırsızın da onun
kefenini almasına benzer. Şayet ölü suya batarsa bu durumda da onunkefenini
alanın eli kesilmez; çünkü ölüyü suya atmak, koruma altında tutmak anlamına
gelmez. Bu, yerin üstüne bırakılan kişinin üzerinin rüzgarın getirdiği toprakla
örtülmesine benzer.
Ölü kefeniyle birlikte
çıkarılırsa, kefeni soyan kişinin elinin kesilip kesllmeyeceği konusunda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır. Zerkeşi şöyle demiştir: İleride gelecek şu
görüşten anlaşılacağı üzere o kişinin eli kesilmez: "Akıllı ve hür bir
kimsenin üzerinde bulunan elbise çalınsa hırsızın eli kesilmez." Burada da
hüküm böyledir. Bu durumdayken kefen alınsa el kesme uygulanmaz; çünkü alan
kişi kefeni, korunaklı yerden almamıştır.
Zerkeşi "harbi vb.
kimselerin bu hükmün dışında kalması için ölen şahsın, dokunulmazlığının
bulunması şarttır. Nevevi onu zikretmemiştir." Bu doğrudur. Yine
bazılarının belirttiği üzere gasp edilmiş arazideki kabrin dışarıda kalması
için kabrin de dokunulmaz olması gerekir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
Hırsızlık Fiiline
İlişkin Şartlar