DAVA VE ŞAHİDLİK |
2. ŞAHİTLİKLER
Bu bölümde iki farklı
şahsın getirdiği şahitlerin birbiriyle çelişmesi meselesi ele alınacaktır.
2.1. Üçüncü Şahsın Elindeki Malın Mülkiyetine
İlişkin İki Kişinin Şahit Getirmesi
2.2. İki Davacı Arasındaki İhtilaf
2.2.1. İki Davacının Aldtler Konusundaki
İhtilafı
2.2.2. İki Davacının Aldtler Dışındaki
Konularda İhtilafı
2.1. Üçüncü Şahsın
Elindeki Malın Mülkiyetine İlişkin İki Kişinin Şahit Getirmesi
İki kişiden her biri,
üçüncü bir şahsın elinde bulunan malın kendisine olduğunu iddia edip buna dair
şahit getirseler, iki şahitlik de düşer. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre her
iki şahitlikle de amel edilir. Bir başka görüşe göre ise mal taksim edilir.
Başka bir görüşe göre kur'a çekilir. Bir başka görüşe göre durum netlik
kazanıncaya veya iki taraf anlaşıncaya kadar beklenir.
127. İki kişiden her
biri üçüncü bir şahsın elinde bulunan malın kendisine ait oldUğunu iddia
ettiğinde o şahıs her ikisinin sözünü de inkar etse, iki şahıstan her biri
şahitler getirse [hüküm ne olur? Bu meselede İmam Şafii'ye ait beş görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bu şahitliklerin gerektirdiği
hükümler birbiriyle çeliştiği için düşerler. Bu, birbiriyle tearuz eden iki
delilin söz konusu olup da tercih etmeyi gerektirecek bir durumun olmamasına
benzer.
Burada şahitler ister
mülkiyet konusunda bir tarih vermesin, ister ittifak etsinler, ister biri tarih
versin, diğeri vermesin fark etmez.
Buna göre meselede sanki
şahit getirilmemiş gibi hareket edilir ve karşılıklı yeminleşme söz konusu
olur. Malı elinde bulunduran kişi her iki iddia sahibi hakkında yemin eder.
Eğer ikisi tek bir yemin etmesine razı iseler Ravdatü't-talibin'de daha doğru
olduğu söylenen görüşe göre bu yapılamaz. Cüveyni ise bunun caiz olduğunu tek
görüş olarak aktarmış ve Subkl de o görüşü tercih etmiştir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre imkan ölçüsünde şahitlikleri devre dışı bırakmamak adına her iki
şahitlikle de amel edilir. Buna göre mal, onu elinde bulunduran kişinin elinden
alınır; çünkü her iki şahitlik de bu malın muayyen birine ait olmadığı
konusunda ittifak etmektedir. Sonra bu mala ne yapılacağı konusu aşağıdaki
görüşlerde yer alanlarla aynıdır.
Üçüncü görüş
Bir görüşe göre mal, iki
şahıs arasında bölüştürülür. Yani yarı
yarıya olur.
Dördüncü görüş
Aralarında kur'a
çekilir, kur'ada çıkan kişi tercih edilir.
Beşinci görüş
Mal, bu iki kişinin
arasındaki durum netlik kazanıncaya veya aralarında herhangi bir anlaşma
yapıncaya kadar bekletilir; çünkü ortadan kalkması ümit edilen bir belirsizlik
söz konusu olduğunda beklenir. Bu, iki karısından birini boşadığı halde kimi
boşadığını beyan netmeden ölen kişinin durumu gibidir. Bu durumda miras
bekletilir.
Nevevi, meseleyi zayıf
görüşe göre detaylandırmak için bu görüşler arasında bir tercihte
bulunmamıştır. Ancak alimlerin çoğunluğunun ifadelerinden malın bekletilmesi
görüşünün tercih edileceği anlaşılmaktadır. Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'[-kebir'de "karşılıklı yemin etme" bölümünün başlarında
Nevevi ve Rafil bunu tek görüş olarak zikretmişlerdir.
Not: Nevevi'nin "üçüncü bir şahsın elindeki
bir mal" ifadesi iki şahitliğin nesep konusunda çelişmesini dışarıda
bırakabilir. Her iki şahitliği birlikte kullanma görüşüne göre bu durumda
taksim, bekleme söz konusu olmadığı gibi daha doğru görüşe göre kur'a çekme de
söz konusu olmaz. Şöyle denilmiştir: Mezhebimizde İmam Şafii'ye ait üç görüşün
sakıt olduğu bunun dışında bir konu yoktur .
Mal, iki şahsın elinde
olsa ve her ikisi de [malın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna dair] şahitler
getirse mal ikisinin elinde önceden olduğu gibi kalmaya devam eder.
128. İki şahsın mülkiyet
iddiasında bulunduğu mal bu iki şahssın elinde olsa ve her ikisi de malın
kendisine ait olduğuna dair şahitler getirse mal o ikisinin elinde önceden
olduğu gibi kalmaya devam eder. Bu, "bu durumda karşılıklı şahitlik
düşer" şeklindeki doğru görüşe dayalıdır. Çünkü birisi diğerinden daha
öncelikli olmadığından malın taksim edileceği görüşü esas alınarak mal ikisi
arasında ortak kabul edilir. Burada bekleme görüşü uygun düşmez; çünkü bunun
bir anlamı yoktur. Kur'a -çeKme görüşününgeçerli olup olmadığı konusunda ise
iki görüş bulunmaktadır.
Not: Görüş ayrılığının olduğu durum, her iki
tarafın şahitlerinin de malın bütününün kendi lehine şahitlik yaptığı kişiye
ait olduğunu belirtmesi ile ilgilidir. Şahitler, yalnızca lehine şahitlik
ettiği kişinin elindeki yarım hakkında şahitlik ederse bu iki şahitlik aynı
mesele üzerinde çakışmamış olacak, dolayısıyla şahitliklerin çelişmesi ile
ilgili görüş burada geçerli olmayacaktır. Bu durumda hakim, her birinin
elindeki kısmın önceden olduğu şekliyle kendisine ait olduğuna hükmedir. Bu,
iki şahitliğin de devre dışı bırakılması yoluyla verilen bir hüküm değil,
zilyetlik sebebiyle tercihe dayalı verilen bir hükümdür.
Nevevi'nin sözünden
bunlardan önce olanın şahitliğini tekrarlamasına gerek olmadığı anlaşılmaktaysa
da bu kastedilmemiştir. Aksine önce şahit getiren kişi kendisinin elindeki
yarım için şahitlerin şahitliğini tekrarlamak zorundadır ki bu şahitlik, malı
elinde bulundurmayan diğer kişinin şahitliğinden sonra gerçekleşmiş olsun.
Ortada şahit olmadığında
da malonların elinde kalır. İster her birisi diğeri için yemin etmiş olsun
ister yeminden kaçınmış olsun fark etmez.
Taraflardan yalnızca
birisi davasını ispat eder veya yemin ederse malın bütününün ona ait olduğuna
hükmedilir. Şahitler ister malın bütününe ilişkin şahitlik etmiş olsunlar
isterse diğer şahsın elindeki yarıma ilişkin şahitlik etmiş olsunlar fark
etmez.
Bunlardan biri yemin
ettiğinde diğeri yeminden kaçınırsa yemin tekrar ilk şahsa döndürülür. ilk
şahıs yeminden kaçınırsa diğer şahsın bir defa yemin etmesi hem olumsuzlama hem
olumlama için yeterlidir.
Nevevi,
Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de olduğu gibi mal üçüncü bir şahsın
elinde olmadığında ne olacağı konusundan söz etmemiştir. Bazıları bunu akar
veya yola atılan eşyaya ilişkin iki kişinin iddiada bulunması ile ilgili
tasavvur etmiştir. Bunun hükmü, malın ikisinin elinde olmasının hükmü gibidir.
Bir kimsenin elinde
bulunan mal hakkında başka bir kimse malın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna
dair şahitler getirse, malı elinde bulunduran da şahitler getirse malı elinde
bulunduran kimsenin şahitleri tercih edilir. Onun şahitleri ancak davacının
şahitlerinden daha sonra dinlenir.
Kişinin mal üzerindeki
zilyedliğine şahitliğe dayanılarak son verilse sonra bu kişi malın mülkiyetinin
zilyedliğin sona ermesinden öncesine dayalı olarak kendisine ait olduğuna dair
şahit getirse ve şahitlerinin gaib olduğunu mazeret gösterse onun şahitleri
dinlenir ve tercih edilir. [Zayıf] bir görüşe göre ise böyle değildir [yani
onun şahitleri dinlenmez.
Malı elinde
bulundurmayan kişi "bu benim mülkümdür, senden satın aldım" dediği
halde malı elinde bulunduran "hayır bu mal benim mülkümdür" dese, her
ikisi de şahitler getirse malı elinde bulundurmayanın şahitleri tercih edilir.
129. Bir mal, [anlaşmazlık
halindeki] iki taraftan birinin elinde olsa diğer şahıs [o malın kendisine ait
olduğuna dair] şahitler getirse, malı elinde bulunduran kişi de [malın
kendisine ait olduğuna dair] şahitler getirse, malı elinde bulunduran kişinin
şahitlerine öncelik verilir; çünkü her ikisi de şahit getirme bakımından
birbirine eşit olduğundan zilyedin şahitleri zilyetliğe dayalı olarak diğerine
üstün gelir. Bu, iki rivayetten birini kıyasın desteklemesine benzer. Bu
durumda üstün olan şahitliğe göre hüküm verilir, isterse bu kişi bir şahit
getirip yemin etsin, diğeri ise iki şahit getirmiş olsun.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinden şu sonuç
çıkmaktadır:
1. Nasıl ki zilyed
olmayan şahsın şahitlerinin dinlenmesi için o şahsın malın mülkiyetini hangi
yolla elde ettiğini açıkmalarana gerek yoksa zilyedin şahitlerinin dinlenmesi
için de bu malın mülkiyetinin satım veya miras gibi hangi yolla zilyedin eline
geçtiğini açıklamalarına gerek yoktur.
2. Zilyedin, şahitler
getirdikten sonra bir de yemin etmesi şart değildir.
Her iki meselede de daha
doğru görüş yukarıda belirtildiği gibidir.
Nevevi'nin zilyedin
şahitlerinin tercih edileceği ile ilgili ifadesi Rafii ve Nevevi'nin şu
sözleriyle çelişmez: "Her iki şahıs bir buluntu çocuğun kendisine ait olduğunu
iddia ettiğinde çocuk bunlardan birinin eli altında olsa ve her ikisi de
şahitler getirse, zilyedin şahitleri tercih edilmez".
[Çelişki yoktur;] çünkü
buluntu çocuk zilyetlik altına girmez. Bu sebeple her iki tarafın şahitleri
eşit görülmüştür.
130. Zilyedin şahitleri
ancak davacının şahitlerinden sonra dinlenir; çünkü zilyedin şahit getirme
vakti o zamandır. Zira aslolan onun tarafında yemin etmenin olmasıdır. Bu
yeterli geldiği sürece bu bırakılıp başka şeye gidilmez.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinden anlaşıldığına
göre zilyedin şahitlerinin adalet vasfma sahip oldukları tescil edilmemiş olsa
bile, hariçteki şahsın şahitleriyle birlikte dinlenir.
Daha doğru görüş bu
şekildedir; çünkü zilyedin zilyedliği ortadan kalkma ihtimali ile karşı karşıyadır.
131. Kişinin mal
üzerindeki zilyedliği zilyed olmayan şahsın getirdiği şahitlerin ifadeleriyle
ortadan kalksa ve hakim malın hariçteki şah sa ait olduğuna hükmetse, zilyed
elindeki malın mülkiyetinin, zilyedliği ortadan kalkmadan önceki zamana kadar
kendisine ait olduğu ve dava tarihine kadar da devam ettiğine dair şahit
getirse, şahitleri sonra getirmesine gerekçe olarak da şahitlerinin daha
önceden orada hazır bulunmadığını gerekçe gösterse [bu şahitler dinlenir mi? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Zilyedin şahitleri
dinlenir ve hariçteki şahsın şahitlerine göre öncelenir. Çünkü zilyedin
zilyedtiği delil olmadığından etinden alınmış olsa, delil ortaya çıktığında
zilyetliğe hükmedilir.
Şayet zilyedin getirdiği
şahitler, mülkiyeti belirlenen vakte isnad etmezlerse yahut zilyed belirtilen
şekilde veya benzeri tarzda bir gerekçe ileri sürmezse o zaman onun şahitlerine
öncelik verilmez. Çünkü an itibarıyla o, malı elinde bulundurmayan davacı
hükmündedir.
İkinci görüş
Zilyedin şahitleri
dinlenmez, dolayısıyla daha önceki hüküm bozulmaz.
Kadı Hüseyin bu görüşü
kabul etmiştir. HerevI kendisinden şu ifadeyi nakletmiştir:
Bu mesele bana yirmi
küsür yıl problemli geldi. Çünkü bunda içtihadın ictihadla nakzedilmesi
bulunuyordu. Bu konudaki kararımda tereddüt halindeydim. Daha sonra, hakimin
kararının bozulmayacağı hükmünde karar kıldım.
132. Zilyed malın
mülkiyetini [satım, mirasçılık vb. bir sebep belirtmeksizin] mutlak olarak
iddia ettiği halde zilyed olmayan hariçteki şahıs "bu benim mülkümdür. Onu
senden satın aldım" dese, zilyed ise "hayır bu mal benim
mülkümdür" dese ve her iki taraf kendi iddialarına dair şaihtler
getirseler, zilyed olmayan şahsın şahitleri tercih edilir; çünkü onlarda malın
mülkiyetinin intikal ettiğine ilişkin diğerlerinde olmayan bir bilgi vardır.
133. Yine zilyed olmayan
şahıs dava konusu malın mülkiyetinin kendisine ait olduğunu, zilyedin bu malı
kendisinden gasp ettiğini veya malı ona emanet bıraktığını yahut kiraya
verdiğini iddia edip buna dair şahitler getirse, zilyed de malın kendisinin
mülkü olduğuna dair şahitler getirse daha doğru görüşe göre hariçteki şahsın
şahitlerine öncelik verilir.
134. el-Min hac metninde
geçen durumun aksi söz konusu olsa yani zilyed, hariçteki şahsa "bu mal
benim mülkümdür, ben onu senden satın aldım" dediğinde her ikisi de şahit
getirse zilyedin şahittiği tercih edilir.
135. Zilyed olmayan
şahıs "senin elindeki malın mülkiyeti bana aittir, bana babamdan miras
kaldı" dese, zilyed ise "bu malın mülkiyeti bana aittir, ben onu
babandan satın aldım" dese [ve her iki taraf iddialarına ilişkin şahit
getirseler] hüküm yine böyle olur [yani zilyedin şahitleri tercih edilir.]
Not: Her biri diğerine "ben bu malı senden
satın aldım" diye iddiada bulunup buna dair delil getirse, tarih
bilinmiyorsa zilyedin şahitleri tercih edilir.
İki kişiden her biri bir
devenin mülkiyetinin kendisine ait olduğunu iddia etse, devenin üzerinde
bunlardan birine ait eşya bulunsa yeminle birlikte eşyanın sahibinin sözü kabul
edilir; çünkü deveden yalnızca o istifade etmektedir. Şu durum farklıdır: İki
kişi bir köledin mülkiyetini iddia etse, kölenin üzerinde bunlardan birine ait
elbise olsa kölenin ona ait olduğuna hükmedilmez; çünkü kişinin yükünün devenin
üzerinde olması deveden istifade etmek olup eşyasını ona bağlamıştır. Elbisenin
giyilmesinin menfaati ise köleye ait olup elbise sahibine ait değildir, bu
sebeple elbise sahibinin köle üzerinde zilyedliği yoktur.
İki kişi, hamile bir
cariyenin mülkiyetini iddia etse, her ikisi de cariyenin karnındaki çocuğun
bunlardan birine ait olduğu konusunda ittifak etse Beğavi cariyenin, çocuğun
sahibine ait oldUğunu söylemiştir.
Bir kimse bir başkası
lehine bir şey ikrar ettikten sonra onun kendisine ait oldUğunu iddia etse
getireceği şahitler dinlenmez. Ancak malın kendisinden ona intikal ettiğini
belirtirse o zaman dinlenir.
136. Bir kimse başka bir
şahıs lehine hakikaten veya hükmen bir şey ikrar ettikten sonra o şeyin
kendisine ait olduğunu iddia etse, o şeyin lehine ikrarda bulunduğu şahıstan
kendisine intikal ettiğini zikretmediği sürece iddiası kabul edilmez; çünkü
kişi ikrarından gelecekte de sorumludur. Nitekim dün bir şey ikrar eden
kimseden ikrar ettiği şeyin bugün talep edilmesi de bunu göstermektedir. Böyle
olmasaydı ikrarın büyük bir yararı olmazdı. Durum böyle olunca kişinin ikrarı,
malın intikali sabit oluncaya kadar varlığını korur.
137. Malın intikalini
idida ederken "bana sahih bir sebeple intikal etti" demesi yeterli
midir yoksa sebebin ne olduğunu açıklaması gerekir mi?
İbn Şühbe şöyle
demiştir:
Bu delilin dinlenmesi
konusunda hakimin görüşüne uygun görüşü bulunan fakih ile başkası arasında aynm
yapılması gerekir. Nitekim alimler suyun necis hale geldiğine ilişkin haberler
konusunda da böyle aynm yapmışlardır.
Not: Kişi "ben bu malı ona hibe ettim o da
malik oldu" dese, bu ifadesi hibenin bağlayıcılığını ikrar etmek anlamına
gelmez; çünkü kişi hibenin akitle bağlayıcı hale geldiğine inanıyor olabilir.
Bu, Ravdatü 't-talibın ve eş-Şerhu'l-kebir'de zikredilmiştir.
Kişi bir şey sattıktan
sonra bunun vakıf olduğunu iddia etse, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebır'de
Kaffal'den ve başkasından nakledildiğine göre onun bu iddiası dinlenmez.
Bir kimseden bir mal
şahitlerin ifadesine dayanılarak alınsa, sonra kişi bu malın kendisine ait
olduğunu iddia etse daha doğru görüşe göre malın kendisine intikalinden söz
etmesi gerekmez.
138. [Bir mal davasında
malı elinde bulunduran] kimse aleyhinde şahitlerin bulunması sebebiyle mal bu
kimsenin elinden alınsa, daha sonra bu kişi malın kendisine ait olduğunu iddia
etse, bu davasında malın davalıdan kendisine intikal ettiğinden söz etmesi
[şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre söz
etmesi şart değildir. Çünkü kişinin malın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna
dair şahitleri bulunabilir ve bu şahitler, önceden malın onun elinde
bulunmasına binaen terih edilebilir. Bu mesele, Nevevi'nin daha önce söylediği
"malın mülkiyeti kişinin elinden gitse" ifadesinin kapsamındaki
meselelerdendir.
Bu meseleyi hemen onun
peşinden zikretmiş olsa daha iyi olurdu.
İkinci görüş
İkrarda olduğu gibi
burada da şarttır.
İlk görüş sahipleri buna
şöyle cevap vermişlerdir: İkrarda bulunan kişi kendisiyle ilgili söylediği
sözden gelecekte de sorumlu tutulur. Oysa şahitler böyle değildir. Şahitler
ancak an itibarıyla hakkın alınmasına ilişkin şahitlik ederler. Bunun etkisi
gelecekte görülmez.
Not: Bulkınl'nin belirttiği üzere ilk görüşün
etkisi şahiderin mülkiyet konusunda şahitlik edip bu şahitliklerini [bir tarih
belirtmeksizin] mutlak olarak yapmaları durumunda gösterir.
Şahitler mülkiyet için
alınan malla ilgisi olmayan satım, kişiden sadır olmuş ve teslim edilmiş bir
hibe gibi bir sebep zikrederlerse bu, ikrar gibidir.
Mezhepte esas alınan
görüşe göre iki taraftan birinin şahitlerinin fazla sayıda olması onu tercih
etmeyi gerektirmez. Aynı şekilde bir tarafın iki erkek şahidi, diğer tarafın
bir erkek iki kadın şahidinin bulunması da böyledir.
Diğer tarafın bir şahidi
ve bir de kendisinin yemini olsa, daha güçlü görüşe göre iki şahit buna tercih
edilir.
139. [Bir tarafın
şahitlerinin sayısının fazla olması, onun şahitlerinin tercih edilmesini
gerektirir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre iki davacıdan birinin şahitlerinin sayısının fazla olması ve vera'
vb. gibi özellikleri bakımından bu şahitlerin daha ileride olması onun
şahitlerinin tercih edilmesini gerektirmez. Her iki tarafın delili de tam
olduğundan bu deliller birbiriyle çelişir.
İkinci rivayet
İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre rivayette olduğu gibi burada da bu durum tercih sebebidir.
İlk görüş iki meseleyi
şu şekilde ayırmıştır: Şahitliğin bir nisabı bulunduğundan o nisap dikkate
alınır. Buna karşılık rivayetin bir ölçüsü yoktur. Bu sebeple iki zan içinden
daha güçlüsüyle am el edilir.
140. Yine iki davacıdan
birinin şahitleri iki erkek, diğerinin şahitleri ise bir erkek ve iki kadın olsa
mezhepte esas alınan rivayete göre iki erkek tercih edilmez; çünkü her iki
tarafın da delili tamdır. İkinci rivayette yer alan bir görüşe göre ise
erkeklerin sözüne daha çok güvenileceğinden erkeklerin bulunduğu taraf tercih
edilir. Bu sebepledir ki bir erkek ve iki kadının şahitliğiyle sabit olmayan
şeyler iki erkeğin şahitliğiyle sabit olmaktadır.
141. İki davacıdan
birinin bir şahidi ve kendisinin edeceği yemini diğerinin ise iki erkek şahidi
bulun sa [ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
iki erkek şahidin şahitliği diğerine tercih edilir; çünkü bunların hüccet
olduğu konusunda icma vardır. Oysa bir şahit ve yeminin hüccet olduğu konusunda
ihtilaf vardır.
İkinci görüş
Bu iki şahitlik
birbirine denktir; çünkü her biri tek başına bulunduğunda mal konusunda
hüccettir.
Not: Görüş aynlığı, şahid getirip kendisi de yemin
etmek isteyen kimse zilyed olmadığında söz konusudur. Şayet bu şahıs zilyed ise
o zaman daha doğru görüşe göre onun tarafı, gözle görülür bir durum olan
zilyedlikle desteklendiğinden şahit ve yeminin sahibi diğerine tercih edilir.
Görüş aynlığı Dariml'nin
de belirttiği üzere bir erkek ve iki kadından oluşan şahiderin, bir şahit ve
yeminden oluşan delile tercih edilip edilmeyeceği konusunda da geçerlidir.
Bir tarafın şahitleri,
lehine şahitlik ettikleri kişinin mala bir yıldır sahip olduğuna, diğer tarafın
şahitleri ise lehine şahitlik ettikleri kişinin mala daha uzun süredir sahip
olduğuna şahitlik etseler daha güçlü görüşe göre daha uzun süre bildiren
şahitler tercih edilir. Bu şahitleri getiren kişi o tarihten itibaren diğer
taraftan ücret ve malda meydana gelen fazlalığı alır.
142. Bir tarafın
şahitleri bir malın bir yıldan beridir lehine şahitlik ettikleri kişinin mülkü
olduğuna şahitlik etse, diğer tarafın şahitleri ise malın mülkiyetinin bir
yıldan daha uzun mesela iki yıl gibi bir süreden beri lehine şahitlik ettikleri
kişiye ait olduğunu belirtse [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
daha uzun süre belirten şahitlerin şahitliği tercih edilir; çünkü bu şahitlik
mülkü, diğer tarafın şahitlerinin ona muarız olmayacağı bir zaman diliminde
[lehine şahitlik ettikleri kimse adına] ispat etmektedir. Bu durumda tearuz
ettikleri vakitte karşılıklı olarak bu şahitlikler ıskat olur, tearuz
öncesindeki zaman diliminde ise uzun vakit belirten şahitlerin yaptığı
şahitliğin gereği sabit olur. Aslolan, sabit olan şeyin devam etmesidir.
İkinci görüş
Bu bir tercih sebebi
değildir; çünkü şahitlik, malın şu anki mülkiyetine dayanır. Şu an mala malik
olma bakımından iki şahıs da eşittir.
Not: Meseleyi malın her ikisinin veya üçüncü bir
şahsın elinde iken tasavvur edebiliriz. Şayet mal, önceki tarihi mülkiyet
tarihi olarak bildiren şahitlerin lehine şahitlik yaptığı kimsenin elindeyse o
zaman kesinlikle o tercih edilir. Şayet sonraki tarih bildirilen kimsenin
elindeyse bunun hükmü ileride gelecektir.
İbnü'r-Rif'a bu meseleyi
şahitlerin bununla birlikte malın mülkiyetinin şu an da o kişiye ait olduğuna
şahitlik ettiği durum şeklinde tasvir etmiştir. Nevevi'nin ve bu meseleyi
mutlak olarak zikredenlerin kastı da budur. Bu sebeple ben meseleyi açıklarken
ileride geleceği üzere şu açıklamayı yaptım: Önceki mülkiyete şahitlik tercih
sebebi olmanın da ötesinde dikkate bile alınmayacak şahitliktir.
143. Zaman olarak daha
uzun bir zaman konusunda şahitlik yapanların şahitliği tercih edildiğinde, bu
şahıs şahitlikle mala sahip olduğu tarihüten itibaren malın ücretini ve malda
meydana gelen fazlalığı alır; çünkü bu ikisi malının nemasıdır. Ücretten şu
durum istisna edilir: Mal, teslim öncesinde satıcının elinde olsa Bulkınl'nin
aksine NevevI'nin satım ve mehir konusunda daha doğru olarak nitelediği görüşe
göre bunun için ücret ödenmez.
144. İki tarafın
şahitlerinden biri mülkiyet konusunda mutlak şahitlikte bulunsa, diğeri
mülkiyet sebebini beyan etse veya -mesela- meyvenin hangi ağaçtan olduğunu,
ekinin tohumunu belirtse bu şahitlikte diğerine dair daha fazla bilgi
olduğundan ayrıca sahibi için mülkiyetin ne zaman başladığını belirttiğinden bu
şahitlik tercih edilir.
Hocamız Zekeriya
el-Ensari'nin de dediği gibi bu, ikisinden birisi zilyed olmadığında söz konusu
olur. Aksi takdirde -yukarıda geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere- zilyedin
şahitliği tercih edilir.
İki taraftan birinin
şahitleri [zaman belirtmeksizin] mutlak şahitlik ederken diğeri tarih belirtse,
mezhepte esas alınan görüşe göre;
İkisi birbirine eşittir.
Mala daha sonraki
tarihte sahip olduğuna dair şahitlik edilen kişi malı elinde bulunduruyorsa
onun şahitleri ttercih edilir.
Şahitler kişinin mala
dün sahip olduğunu belirtip şu ana temas etmeseler "mal hala onun
mülküdür" veya "malın mülkiyetini ondan gideren bir sebep
bilmiyoruz" demedikçe bu şahitlik dinlenmez.
145. İki taraftan
birinin şahitleri şahitlik ederken tarihten söz etmeyip mutlak şahitlik yapsa
diğeri ise bir tarih belirterek şahitlik yap sa [ne olur? Bu konuda iki rivayet
bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre bu ikisi birbirine eşittir. Bu sebeple iki şahitlik birbiriyle
tearuz eder. Çünkü mutlak şahitlik bütün zamanları kapsayan şahitlik gibidir.
Şahitler bu mutlak şahitliğin ne olduğunu açıklayacak olsalar belki de tarih
zikreden diğer şahitlerinkinden daha uzun bir tarih zikredebilirler.
İkinci rivayet
eş-Şerhu'l-kebir'de de
yer aldığı üzere bu durumda tarih belirten şahitlerin tercih edileceği
söylenmiştir. Çünkü bu şahitlik malın mülkiyetinin şu anda da lehine şahitlik
ettikleri kimseye ait olmasını gerektirir ama mutlak şahitlik bunu gerektirmez.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Ancak mutlak şahitlik, malın şu anda, lehine
şahitlik ettikleri kimseye ait olmadığını göstermez.
eş-Şerhu'l-kebır'de bu
iki rivayet, önceki meseledeki iki görüşe paralelolarak nakledilmiş, iki
şahitliğin eşit olduğu kesin olarak belirtilmiştir. Durum nasıl farz edilirse
edilsin zahir olan, bu iki şahitliğin birbirine eşit olmasıdır.
146. Mezhepte esas
alınan görüşe göre şu durum istisna edilir: İki taraftan birinin şahitleri
hakkın varlığına diğeri ise ibra edildiğine şahitlik etse, birisi mutlak
şahitlik ettiği halde diğeri tarih beilrtse Şüreyh'in Ravd adlı eserinde
belirtildiğine göre ibra ile ilgili şahitler tercih edilir; çünkü ibra ancak
borcun gerekli olmasından sonra olur.
147. [İki tarafın
şahitlerinden biri mülkiyet için tarih belirtse ve tarih belirtilen kişinin
aynı zamanda zilyedliği söz konusu olsa, bu durum bir tercih sebebi olur mu? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş vardır:
Birinci görüş
Mezhepte esas alınan
görüşe göre tarih belirten şahitlerin lehine şahitlik ettiği kişinin mal
üzerinde zilyedliği var idiyse onun şahitleri, sonraki tarihi belirten
şahitlere tercih edilir; çünkü her iki şahitlik de an itibarıyla mülkiyeti
ispat etme bakımından birbirine eşit olduğu için şu ana ilişkin şahitlikler
karşılıklı olarak düşer. Geriye bir tarafın zilyedliği, öbür tarafın da daha
önceki tarihli mülkiyeti kalmıştır. Zilyedlik, önceki tarihli mülkiyet
konusundaki şahitlikten daha güçlüdür. Bu sebeple bununla zilyetlik ortadan
kalkmaz.
İkinci görüş
Diğer bir görüşe göre
önceki tarihi belirten şahitlerin şahitliği
tercih edilir.
Üçüncü görüş
Her iki şahitlik de
düşer.
İbnü's-Sabbağ ilk
görüşün tek olarak kabul edildiği bir rivayet nakletmiştir. Böylece bu meselede
iki rivayet gerçekleşmiş olmaktadır. Nevevi bu sebeple ilk görüşü
"mezhepte esas alınan görüş" olarak nitelemiştir.
Zilyedlik, önceki
tarihte mülkiyeti ispat eden şahitlerin tarafındaysa o zaman kesinlikle
diğerine tercih edilir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesi mülkiyet için daha
önceki bir tarihi zikreden şahitler vakfa şahitlik ederken zilyedliğin de söz
konusu olduğu sonraki tarihli şahitlerin mülkiyet veya vakfa şahitlik etmesini
de kapsamaktadır. Nevevi bu şekilde fetva vermiştir.
Bulkın! şöyle demiştir:
Zilyedliğin vakıf ehlinden veya bir kısmından şer'! bir sebebe dayalı
olmaksızın yapılan bir satım sonucunda elde edilmiş haksız bir zilyetlik
olmaması şartıyla uyguluma bu şekildedir. Eğer böyle bir haksızlık varsa o
zaman vakıf uygulaması tercih edilir.
İbn Şühbe şöyle
demiştir: Bu, tek seçenektir.
148. Mülkiyet konusunda
daha önceki bir tarihi belirten şahitlerin şahitliğinin dinlenilebilmesi için bu
mülkiyetin şu ana kadar devam ediyor olması gerekir. Nitekim bu Nevevi'nin şu
sözünden anlaşılmaktadır:
[Malın mülkiyetinin şu
anki durumuna şahitlik esnasında temas etmek gerekir mi konusunda iki rivayet
bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
[Bu meselede İmam
ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır.]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre bir tarafın şahidi, malın mülkiyetinin dün gerçekleştiğini veya
mesela geçen ay gerçekleştiğini belirtirken kişinin şu anda mala sahip olup
olmadığına temas etmese, bu şahitlikle birlikte "mal, halen onun
mülküdür" veya "onun mal üzerindeki mülkiyetinin ortadan kalktığını
bilmiyoruz" demeleri de şarttır. Çünkü önceki tarihte malın mülkiyetine
sahip olduğuna ilişkin kişinin davası dinlenilmediği gibi şahitleri de
dinlenilmez. Ayrıca şahitler, kişinin iddia etmediği bir şeye şahitlik
etmişlerdir.
İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre şahitler bu sözleri söylemeseler de onların şahitliği dinlenir ve
bununla, malın mülkiyetinin dün o şah sa ait olduğu anlaşılır.
İkinci rivayet
İkinci bir rivayete göre
ise [ilk rivayetle yer alan] ilk görüş tek görüştür.
Not: Nevevi'nin şahitlerin dinlenmeyeceğine
ilişkin ifadesinin kapsamından aşağıdaki meseleler istisna edilir:
1. Bir kimse elindeki
şahsın köle olduğunu iddia ederken bir başka şahıs o kölenin dün kendisine ait
olup azat ettiğini iddia etse ve buna dair şahit getirse, şahitleri kabul
edilir; çünkü amaç kölenin azat edildiğini istap etmektir. Önceden o köleye
sahip olduğu buna tabi olarak zikredilmiştir.
2. Kişi "bu köleyi
benim cariyem benim mülkiyetimdeyken doğurdu" veya "bu meyve benim
hurma ağaçlanmdan benim mülkiyetimde iken yetişti" dese, çocuk ve meyvenin
an itibarıyla kendisine ait olduğunu belirtmese et-Tenbıh adlı eserde
belirtildiğine göre bu şahitler dinlenir. Eserde devamla "bunun mülkiyete
ilişkin şahitlik gibi olduğu söylenmiştir" demiştir.
3. Şahitler bu
dokumanın, şahitlik ettikleri kişinin pamuğundan olduğuna şahitlik etseler yine
et-Tenbıh'te açık olarak belirtildiğine göre şahitlik dinlenir. Eserde bunun yanında
"şu kuş, bu şahsın yumurtasındandır", "şu tuğla bu şahsın
çamurundandır" şeklindeki şahitlikten de söz edilmiştir.
4. Şahitler, lehine
şahitlik ettikleri kişinin mala dün sahip miras olarak sahip olduğuna şahitlik
etseler İmranı şöyle demiştir: Daha doğru görüşe göre malın ona ait olduğuna
hükmedilir. İmranı, Rebi' ve Müzeninin bunu naklettiğini belirtmiştir.
5. Şahitler malın dün,
lehine şahitlik yaptıkları şahsa ait olduğunu, onu davalıdan satın aldığını
belirterek şahitlik etse veya davalı malın dün davacıya ait olduunu ikrar
etmekle birlikte satın almaya temas etmeze şahitlik kabul edilir.
6. Şahitler, dava konusu
evin davacı tarafından belirli bir şahıs ona sahipken ondan satın alındığını
belirtip evin mülkiyetinin şu ana kadar davacıya ait olduğundan söz etmeseler
alimlerin çoğunluğunun ifadesinden anlaşıldığına göre bu şahitlik kabul edilir.
Şahitler aslen mülkiyete
şahitlik etmeyip geçmiş zamanda bir hakimin nezdinde mülkiyetin sabit olduğuna şahitlik
etseler, - ki İbn Kasım'ın belirttiğine göre onun dönemindeki mekteplerde adet
bu şekildeymiş- bazıları bu konuda bir nakil göremediğini belirtmiştir, bu
mesel e tevakkuf etmeye ihtimallidir.
Şahitlerin, geçmişte bu
kişinin mirasçılık, satım vb. yollarla mala malik olmasını ıstıshab yoluyla şu
anda da geçerli sayarak o kişinin mala şu an sahip olduğuna şahitlik etmeleri
caizdir.
149. Daha önce
mirasçılık, satın alma vb. yollarla kişinin mala malik olmasını, ıstıshab
deliline dayanarak şu anda da geçerli saymak suretiyle şahitler bu kişinin o
mala an itibarıyla sahip olduğuna dair şahitlik edebilir. Çünkü aslolan malın o
kişinin mülkiyetinde kalmasıdır. Her ne kadar malın onun mülkiyetinden çıkmış
olması mümkün olsa da ihtiyaç sebebiyle bu şekilde şahitlik etmek caizdir.
Çünkü ıstıshab delili esas alınmadığı takdirde aradan uzun zaman geçtiğinde
mülkiyetlere ilişkin şahitlik etmek zor olur.
Bu hüküm, şahitlik
mutlak olarak yapıldığında söz konusudur.
Şayet şahitlik yapan
kişi ıstıshaba dayanarak bu şekilde şahitlik ettiğini belirtirse alimlerin
çOğunluğuna göre bu kabul edilmez.
Kadı Hüseyin kabul
edileceğini söylemiştir.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği üzere ilkinin ıstıshabın zikredilmesi durumunda bir
tereddüdün ortaya çıktığı duruma hamledilir. Kadı Hüseyin'in görüşü bundan
farklıdır.
150. Şahitler "bu
şahsın mülkiyetinin ortadan kalkıp kalkmadığını bilmiyoruz" derlerse o
zaman şahitlikleri kesin olarak kabul edilmez; çünkü bu şahitliği eda etmekten
uzak, şüphe eden bir kimsenin kullandığı ifadedir.
Şahitler, [davalı
durumundaki] kişinin dün malın mülkiyetini[n davacıya ait olduğunu] ikrar
ettiğine şahitlik etseler ikrarın hükmü devam eder.
151. Şahitler davalının
dün malın mülkiyetinin davacıya ait olduğunu ikrar ettiğine dair şahitlik
etseler -her ne kadar şahıs, şu anda malın mülkiyetinin davacıya ait olduğunu
açıkça ifade etmemiş olsa bile- bu ikrarın hükmünün devam ettiğine hükmedilir.
Çünkü şahit, malın mülkiyetini kesin bir bilgiye isnad etmiştir. Bununla mülkiyet
davacıya ait olur, sonra da ıstıshab yoluyla bu hüküm devam ettirilir.
152. [Anlaşmazlık
halinde olan iki] hasımdan [malı elinde bulunduran] biri [diğerine] "dava
konusu mal dün sana aitti" dese ve biz bu kişiyi ikrarı ile sorumlu
tutsak, mal kendisinden alınır. Bu şuna benzer: Kişinin malın mülkiyetini diğer
şahıs lehine ikrar ettiğine dair şahitler bulunsa malondan alınır. Bu durum
şahitlerin malın dün onun mülkü olduğuna şahitlik etmelerinden farklıdır; çünkü
ikrar ancak kesin bilgiye dayanır. Mülkiyete şahitlik eden kişi ise işi hafife
almış ve tahmine dayanmış olabilir. Buna şu an [kişinin malı elinde
bulundurması yoluyla bir] kesinlik eklenmediğinde bu bilgi zayıf olur.
Not: İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre genel
kural şudur: Davacının mutlak mülkiyete şahitlik eden şahitleri mülkiyetin ona
ait olduğunu kabul etmeyi gerektirmez, sadece bunu ortaya çıkarır. Bu sebeple
kişinin mülkiyetinin, şahitleri getirmesinden önce bulunması gerekir. Ancak
şahitlerin doğru söyleyebileceği kadar uzun bir sürenin geçmesi şart olmayıp
kısa bir sürenin geçmesi yeterlidir; çünkü bu gerçek anlamda bir zaman aşımı
değil görünürde zaman aşımıdır. Bu sebepledir ki Nevevi'nin aşağıda belirttiği
gibi kişi bu zamandan önce hasıl olan ürün ve yavruda hak sahibi olamaz.
Kişi bir hayvan veya
ağacın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna dair şahit getirdiğinde o ağacın
üzerindeki mevcut meyveyi ve o hayvanın doğurmuş olduğu yavruyu almayı hak
etmez, hayvanın karnındaki yavruyu ise daha doğru görüşe göre hak eder.
153. Bir kimse, bir
hayvan veya ağacın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna dair şahit getirdiğinde
o ağacın üzerindeki mevcut meyveyi hak etmediği gibi öncesinde mülkiyetin
bulunduğu şahitlik yapıldığı esnada anasından ayrılmış olan yavruyu almayı da
hak etmez.
Ürün ve yavru davalıya
ait olmaya devam eder; çünkü ürün ve yavru hayvan ve ağacın parçalarından
değildir. Bu sebeple mutlak satım akdinde bunlara tabi olmaz.
Not: Bulkın!
"mevcut meyve" ifadesini "satım akdinin kapsamına girmeyen"
şeklinde kayıtlamıştır. Bu ise hurma ağacında aşılanmış olması, incir ve üzüm
gibi meyvelerde ise meyvelerin ÇıkmıŞ olması durumunda söz konusu olur. Şayet
ağacın mutlak olarak satımında meyveler satım akdinin kapsamına girecek şekilde
ise, ağacın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna dair şahit getiren kişi bu
meyveleri hak eder. Bulkın! "alimlerimizin sözleri de bunu
desteklemektedir" deyip bu konuda uzun açıklamalar yapmıştır. el-Matlab
adlı eserde de buna işaret etmiştir. Ravdatü't-talibin'deki "zahir"
ifadesinden çıkan sonuç da budur.
154. [Kişi, bir kimsenin
elindeki gebe hayvanın kendisine ait olduğuna dair şahit getirse o hayvanın
karnındaki yavruda da hak sahibi olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
şahitler hayvanın karnındaki yavrudan bahsetmemiş olsalar bile şahitlik
esnasında hayvanın karnında olan yavruda da anasına bağlı olarak hak sahibi
olur.
İkinci görüş
Cüveyni'nin bir
ihtimalolarak belirttiği görüşe göre bu yavrunun, ana hayvanın sahibinden başka
birine vasiyet yoluyla ait olma ihtimali bulunduğundan davacı bunda hak sahibi
olmaz.
Not: Nevevi'nin belirttiği hüküm mutlak şahitlik
durumunda geçerlidir. Şayet lehine şahitlik yapılan kişinin iddia ettiği özel
bir vakitten söz ederlerse o zaman hasıl olan yavru ve meyveler, şahitliğin eda
vaktinden önce bile olsa hak sahibi olan şahsa ait olur.
Kişi bir bahçenin veya
ağacın mülkiyetinin kendisine ait olduğuna dair şaiht getirse bu, arazinin ve
bahçenin esasına dair getirilen bir şaiht olup arazide dikilen şeye dair
getirilmiş değildir. Bu, Cüveyni'nin ifadesinden çıkan sonuçtur.
Bir kimsenin satın
aldığı bir şey, tarih belirtmeyen bir şahitliğe dayalı olarak [başkasının malı
olduğu gerekçesiyle] kendisinden alınsa bu kimse [satım akdinde ödediği] bedeli
geri alır. [Zayıf] bir görüşe göre satım öncesindeki bir mülkiyet iddiasında
bulunulmamışsa müşteri, ödediğini geri alamaz.
155. Bir kimsenin satın
aldığı bir şey, mutlak bir şahitlikle yani mülkiyete dair tarih ve sebep belirtmeyen
bir şahitliğe dayanılarak kendisinin elinden alınsa [hüküm ne olur? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Müşteri, satıcıya
verdiği satım bedelini ondan geri alır. Her ne kadar malın davacıdan satıcıya
intikal etmiş olması mümkün olsa da akitlere ilişkin sorumluluklarda buna
ihtiyaç bulunduğundan böyledir. Ayrıca aslolan malın davacıdan satıcıya intikal
etmemiş olmasıdır. Bu durumda şahitlik edilen mülkiyet, satın alma işlemi
öncesine dayanmış olur.
Açıklamada geçtiği üzere
maldan ayrı olan fazlalıkların davalıda kalmasına hükmedilmiştir; çünkü malın
davalıya intikal etmiş olması mümkündür. Üstelik bu fazlalıklar asıl malın bir
parçası da değildir.
İkinci görüş
Satım akdi öncesinde malın
mülkiyetinin davacıya ait olduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmadıkça müşteri,
satıcıdan ona ödediği parayı geri alamaz; çünkü mülkiyetin müşteriden davacıya
intikal etmiş olması ihtimal dahilindedir.
Bulkın! bu görüşü tercih
edip şöyle demiştir:
Doğru olan budur.
Mezhepte esas alınan ve başka türlüsü caiz olmayan görüş de budur.
Kadı Hüseyin ilk görüşü
alimlerimizden nakletmiştir. O, alimlerimizin kitaplarından her iki rivayet
yoluna ait kitapları bilmemektedir. Onun belirttiği rivayet muhal olan şeyleri
bir araya getiren ve doğru olmayan bir rivayettir. Bu da davacının maldan ayrı
olan bütün yavru ve meyveleri almasıdır. Bu, satım akdinin sahih olmasının
sonucudur. Bu durumda müşteri satım bedelini müşteriden geri alır. Bu ise satım
akdinin fasit olmasını gerektirir.
Bu imkansızdır.
Bulkınl'nin bu sözlerine
yukarıda belirtildiği şekilde cevap verilmiştir.
Not: Nevevi "mutlak" ifadesi ile hak
sahibi olmanın akit anına dayanması durumunu dışarıda bırakmıştır ki bu durumda
müşteri kesin olarak ödediği satım bedelini geri alır.
Satım bedelinin geri
alınacağı durum müşterinin, o malın davalıya ait olduğunu tasdik etmediği
durumdur. Şayet tasdik ederse veya şahitler, müşterinin hakikaten veya hükmen
ikrarda bulunduğuna şahitlik ederse davalının mazlum olduğunu itiraf etmiş
olacağından ödediği satım bedelini geri alamaz. Şayet şahitleri tasdik ederse
veya husumet yoluyla "bu mal benim mülkümdür" derse ve zahiren onun
malın zilyedi olması esas alınırsa sonradan bunun aksi ortaya çıktığında kişi
ödediği satım bedelini geri alır.
Yine kişi ilk olarak
"bana bu evi sat, bu ev senin mülkündür" dedikten sonra o evde
başkasının hak sahibi olduğuna dair şahitler çıksa veya kişi zahiren köle olan
birini satın aldığında o şahıs "ben aslen hürüm" deyip buna dair
yemin etse hür olduğuna hükmedilir.
Müşteri, çekişmesinde o
şahsın köle olduğunu açık olarak ifade ettiğinden ödediği satım bedelini geri
alır.
Nevevi
"satıcısından geri alır" demekle şu durumu dışarıda bırakmıştır:
Müşteri bu malı başkasına satmış olsa ve mal ikinci müşterinin elinden alınmış
olsa, ikinci müşteri, kendisine satım yapan satıcının elinde kendi hakkını
tahsil edeceği bir mal bulamamış olsa bile ödediği bedeli ilk satıcıdan alamaz.
herhangi satıcıdan kendi alacağını tahsil edecek bir mal ele Bunların her biri
kendi satıcısına rücu eder.
Bir kimse mutlak
mülkiyet iddiasında bulunsa, şahitler bu kimse lehine mülkiyetin sebebini
belirterek şahitlik etseler bunun zararı olmaz. Davacı mülkiyet sebebi olarak
bir şey zikredip şahitler başka bir sebep zikrederse bunun zararı olur.
156. Bir kimse mutlak
mülkiyet iddiasında bulunduğunda kendisinin şahitleri bunun sebebini belirterek
şahitlikte bulunsalar fazladan zikrettikleri bu şeyin bir zararı olmaz. Yani
onların şahitliği bu sebeple batılalmaz. Çünkü mülkiyet sebebi mülkiyete
tabidir, kendi başına amaçlanan bir şey değildir. Amaçlanan şey mülkiyettir. Bu
açıdan bakıldığında ise şahitlik ile dava arasında uyum vardır.
Not: Bu şahitlik, sebebin zikredilmesi sebebiyle
başka şahitliğe tercih edilmez. Bu, "sebebi zikretmek tercih
sebebidir" görüşüne daya!ıdır. Çünkü şahitler sebebi dava öncesinde ve bu
konuda şahitlik etmeleri istenmediği esnada zikretmişlerdir. Davacı mülkiyet
iddiasını ve sebebini tekrarlar da şahitler buna şahitlik ederse o zaman onun
şahitlerine öncelik verilir.
157. Davacı mülkiyet
için bir sebep zikretmekle birlikte şahitler başka bir sebep zikretseler [ne
olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bunun şahitliğe zararı olur,
dava ile şahitlik arasında tenakuz bulunduğundan şahitlik reddedilir.
İkinci görüş
Bunun zararı olmaz. Bu
şahitlik mülkiyetin aslı bakımından kabul edilir, sebep bakımından ise dikkate
alınmaz. Bu, zayıf görüşün şu mesel ed eki benzeridir: Bir kimse "onun
bende bir kölenin satım bedelinden bin dirhem alacağı vardır" dese, lehine
ikrarda bulunulan kişi "aksine ev satımından" dese bunun bir zararı
olmaz. Bu durumda ikisini ayırmaya ihtiyaç vardır.
2.2. İki Davacı
Arasındaki İhtilaf
Bu bölümde akitler ve
başka konularda iki davacı arasındaki ihtilaf meselesi ele alınacaktır.
2.2.1. İki Davacının
Aldtler Konusundaki İhtilafı
Nevevi buna şu
sözleriyle işaret etmiştir:
Kişi "bu evi sana
on dirheme kiraya verdim" dediğinde diğer şahıs "aksine konağın
bütününü on dirheme kiraya verdin" dese her ikisi de şahit getirseler bu
şahitlikler birbiriyle tearuz eder. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre kiracının
getirdiği şahitlere öncelik verilir.
158. Bir kimse "ben
bu konaktaki şu evi sana bir aylığına şu kadara kiraya verdim" dese,
muhatap ise "aksine sen o evin de dahil olduğu bütün konağı bana aylık on
dirheme kiraya verdin" dese, her ikisi de söylediklerine dair şahit
getirseler,
> Her iki tarafın
şahitleri tarih belirtmeksizin şahitlik etse,
> Veya her ikisi de
tarih konusunda ittifak etse,
> Tarih konusunda
ihtilaf etseler de iki tarafın şahitleri de yalnızca bir akdin yapıldığı
konusunda ittifak etse,
[Yukarıda belirtilen
durumlarda ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bu durumda iki tarafın
şahitleri birbiriyle çelişmiş olur; çünkü birbirlerini yalanlamaktadırlar. Daha
doğru görüşe göre bu durumda her iki şahitlik de düşer. Çünkü akit tektir.
Her iki şahitliği de kullanmayı
gerekli gören görüşe göre daha doğru görüşe göre kur'a çekilir.
Bu durumda malın iki
şahıs arasında taksimi görüşü esas alınmaz; çünkü anlaşmazlık burada akit
konusundadır. Akdin ise mülkiyetin aksine bölünmesi mümkün değildir.
Bu durumda tevakkuf etme
[bekleme] görüşü de uygulanmaz; çünkü malın menfaatleri tevakkuf esnasında
ortadan kalkar.
İkinci görüş
Bizzat İmam Şafii'ye ait
olmayıp İbn Süreye'in tahric yoluyla çıkartığı bir görüşe göre -ki bu görüş
tarihleri farklı olmayan şahitliklerle ilgilidir- kiracının getirdiği şahitler
tercih edilir; çünkü kiracının delilinde bir fazlalık bulunmaktadır ki bu da ev
dışındaki yerlerin de kiralanmasıdır.
İlk görüş buna şu
şekilde cevap verir: Tercihi gerektirecek fazlalık, şahitlerin diğerlerine göre
daha fazla şey bildiği ve çelişme bulunan iki taraftan birinin durumunda
açıklığın meydana geldiği durumdur.
159. İki şahitliğin
tarihleri farklı olup tek bir akitte ittifak etmeseler, mesela şahitlerden
birisi "falan kişi evi Ramazan ayının başından itibaren bir yıllığına şu
kadara kiraya verdi" derken diğeri "Şevval'in bayından itibaren
kiraya verdi" dese daha doğru görüşe göre daha önceki tarihi belirten
şahitlerin şahitliği kabul edilir. Çünkü iki akitten daha önce olan kesinlikle
doğrudur. Şayet konak hakkındaki akit daha önce yapılmışsa bu aikt sahih olur,
bundan sonra konaktaki ev için yapılmış akit geçersiz olur. Şayet ev üzerinde
yapılan akit sahih olmuşsa o zaman bundan sonra konak üzerinde yapılan akit
sebebiyle ev üzerindeki akit batıl olur. Konağın geriye kalan kısmındaki akdin
batıl olup olmayacağı konusunda "akit bölünebilir mi?" konusundaki
görüş aynlığı bulunmaktadır.
İki kişi, üçüncü bir
şahsın elindeki malın mülkiyetini iddia ederek her biri bu malı satın aldığı ve
müşteriye bunun bedelini ödediğine dair delil getirse [bakılır]: Eğer tarihleri
farklı ise önceki tarihli şahitlerin şahitliğine bakılarak hüküm verilir. Aksi
takdirde bu iki şahitlik birbiriyle çelişir.
160. İki kişiden her
biri üçüncü bir şahsın elinde bulunan malın kendisine ait olduğunu iddia ettiği
halde o şahıs bunların her ikisini de inkar etse, iki şahıs da evin kendisine
ait olduğunu ve üçüncü bir şahıstan evi satın aldığını, parayı da satıcıya
ödediğini iddia ederek zilyedin satın aldığı şeyin teslimini talep etse, her
iki şahitliğin tarihleri farklı olsa, şahitlerden bir grubu kişinin bu evi
Recep ayında aldığına diğeri ise Şaban ayında aldığına şahitlik ediyorsa tarih
bakımından daha önce olan esas alınır; çünkü önceki tarih esnasında ona muhalif
olan yoktur. Bu kişi diğer şahıstan mal için ödediği bedeli ister.
Not: Metinde geçen "vezn" kelimesi
Nevevi'nin kullandığı gibi lam harf-i ceriyle müteaddi olduğu gibi kendi başına
[doğrudan] müteaddi de olabilik ki doğru görüş budur.
161. Şayet iki tarafın
şahitleri tarih konusunda birleşirse veya mutlak olarak şahitlik yaparlarsa
veya bunlardan birisi mutlak olarak şahitlik ederse o zaman her iki şahitlik
birbiriyle çelişir. Daha doğru görüşe göre her iki şahitlik de devre dışı
kalır. Her biri diğerine malı satmadığına dair yemin eder.
Satım bedelleri
konusunda bir tearuz söz konusu olmadığından bu iki bedelin ödenmesi gerekli
olur. Bu, şahitler malın teslimi konusunda çelişkiye düşmediğinde söz konusu
olur.
Şayet çelişkinin var
olduğu farz edilirse kişi ödediği bedeli geri alamaz; çünkü malın teslimi ile
akit kesinleşmiştir. Bundan sonra gerçekleşecek bir durum sebebiyle satıcının
bir sorumluluğu yoktur.
162. Bir tarafın
şahitleri malın mülkiyetinin satım anında satıcıya ait olduğuna veya şu an
müşteriye ait olduğuna yahut satım bedelinin ödendiğine şahitlik ettiği halde
diğer tarafın şahitleri buna şahitlik etmese, diğeri daha önce bile şahitlik
etmiş olsa bu şahitlik tercih edilir; çünkü bu şahitlerde, diğerlerinde
bulunmayan fazlalık bir bilgi vardır.
Not: el-Minhac metninde mutlak olarak ifade edilen
hüküm, satıcının bu iki davacıdan birini doğrulamadığı duruma özgüdür. Şayet
tasdik ederse daha doğru görüşe göre her iki şahitlik de düşer ve dava konusu
mal tasdik eden kimseye teslim edilir.
Nevevi daha sonra
aşağıda olduğu üzere bunun aksi durumdan şu şekilde söz etmiştir:
İki davacıdan her biri
[malı elinde tutan üçüncü şahsa] "ben bu malı sana şu kadara sattım"
diye iddiada bulunup buna dair şahit getirse bakılır:
Bunların tarihleri aynı
ise şahitlikler tearuz etmiş olur.
Tarihleri farklı ise her
iki satım bedeli de gerekli olur.
Daha doğru görüşe göre
şahitliklerin her ikisi veya biri mutlak olduğunda da böyledir.
163. Üçüncü bir şahsın
elindeki malın kendisine ait olduğunu iddia eden iki davacıdan her biri
"ben -mesela- bu elbiseyi benim mülkümde iken sana şu kadara
satmıştım" diye iddiada bulunup her biri söylediği şeye dair şahit getirse
ve malı elinde tutan şahıstan satım bedelini istese bakılır:
> İki tarafın
şahitlerinin ifadelerini uzlaştırmak mümkün olmazsa, yani her ikisi de [malın
mülkiyeti için] aynı tarihi belirtse o zaman iki şahitlik birbiriyle çelişir;
çünkü bir malın aynı zamanda tek başına hem bu şahsa hem de diğer şahsa ait
olması imkansızdır. Daha doğru görüşe göre bu durumda iki şahitlik de düşer.
Her biri bir yemin eder.
> Her iki şahitliğin
tarihi farklı ise ve aradan ilk akdin yapılmasına ve sonra da malın müşteriden
ikinci satıcıya intikal etmesine yetecek kadar bir süre geçmiş olsa malı elinde
tutan kişinin [her iki davacıya] iki satım bedelini ödemesi gerekli olur; çünkü
malı elinde tutan kişi malı önce ilk tarihi belirten kişiden satın almış
olması, sonra satmış olup daha sonra ikinci tarihi belirten şahıstan satın
almış olması mümkündür. Aradan malın intikal edeceği kadar bir zaman geçmemişse
bu durumda bir tearuz söz konusu olduğu için malı elinde tutan kişinin iki
satım bedeli ödemesi gerekmez.
> İki tarafın
şahitleri de tarih belirtmemiş olsa veya biri tarih belirtmeyip diğeri belirtse
[ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu durumda da malı elinde tutan kişinin iki satım bedeli ödemesi gerekir; çünkü
her iki satımın iki farklı zamanda gerçekleşmiş olması mümkündür.
İkinci görüş
Bu iki delil, tıpkı
tarihleri eşit olan deliller gibi birbiriyle çelişmektedir; çünkü aslolan
müşterinin zimmetinin borçsuz olmasıdır. Dolayısıyla kesin delil olmadıkça
müşteri herhangi bir şeyden sorumlu değildir.
2.2.2. İki Davacının
Aldtler Dışındaki Konularda İhtilafı
Bir kimse geride biri
Müslüman biri Hristiyan iki oğul bırakarak ölse ve oğullardan her biri
"babam benim dinim üzere öldü" dese bakılır:
Ölen adamın daha önceden
Hristiyan olduğu biliniyorsa Hristiyan olan oğulun sözü tasdik edilir.
Her biri kendi iddiasına
dair [tarih belirtmeye] mutlak delil getirirse Müslümanın delili terih edilir.
Bir tarafın şahitleri,
ölen şahsın son sözünün İslam [üzere] olduğunu belirtirken diğer tam aksi yönde
şahitlik etse iki delil birbiriyle tearuz eder.
Ölen adamın dini
bilinmiyorsa ve her biri ölen şahsın kendi dini üzere öldüğünü iddia etse bu
iki delil birbiriyle tearuz eder.
164. Bir kimse, geride
biri Müslüman biri Hristiyan iki oğul bırakarak ölse, oğullardan her biri
"babam benim dinim üzere öldü, bu sebeple ona ben mirasçı olacağım"
dese [burada iki durum söz konusudur: ]
Birinci durum: Ölen
şahsın daha önceden Hristiyan olduğunun bilinmesi
> Ölen şahsın daha
önceden Hristiyan olduğu biliniyorsa ve oğullardan ikisinin de [şahsın hangi
din üzerinde öldüğüne dair] delili yoksa ve Hristiyan oğulun sözü yeminle
birlikte kabul edilir; çünkü aslolan bu kişinin küfrü üzerinde kalmış
olmasıdır. Müslüman ise o adamın bu durumdan başka duruma [Müslümanlığa]
intikal ettiğini iddia etmektedir. Aslolan, intikal etmemiş olmasıdır.
> Her ikisi de
söylediklerine dair, herhangi bir tarih zikretmeyen şahitler getirseler bir
tearuz söz konusu olmaz. Bu durumda Müslümanın getirdiği şahitler
Hristiyanınkine tercih edilir. Çünkü Müslümanın şahitlerinde diğerlerinde
bulunmayan fazladan bir bilgi, yani ölen şahsın İslam'a intikal ettiği bilgisi
vardır. Diğer şahitler ise önceki durumun devam ettiğini belirtmektedirler.
Nakleden delil, önceki durumun devam ettiğini belirten delilden daha
önceliklidir. Bu, birbiriyle çelişen şahitliklerin tercihinde kullanılan genel
bir ilkedir. Nitekim şahidin şahitliğe elverişli olmadığına dair delil, onun
elverişli olduğunu belirten delile öncelenir.
> Müslümanın
şahitleri, ölen şahsın son sözünün İslam olduğunu belirtirken diğerinin
şahitleri bunun aksini yani son sözünün Hristiyanlık olduğunu ortaya koysa, bir
tenaruz olması sebebiyle burada bir çelişki söz konusu olur. Çünkü kişinin her
iki din üzere ölmüş olması mümkün değildir. Bu durumda her iki şahitlik de
düşer, ortada bir delil yokmuş gibi kabul edilir. Yeminle birlikte Hristiyanın
sözü kabul edilir; çünkü aslolan, babanın küfür halinin devam ediyor olmasıdır.
> Sadece Hristiyan
şahsın şahitlerinin "son sözü Hristiyanlık oldu" diye kayıt koyması
halinde de durum böyledir.
> Hristiyan şahsın
getirdiği şahitlerin, kişinin Hristiyan olmasını sağlayan bir şeyi zikretmesi
-mesela Allah üç parçadan meydana gelir (baba, oğul, kutsal ruh)- gerekir.
Müslümanlığa dair şahitlerin, ölen şahsın İslam'a ilişkin kelimeyi söylediğini belirtmeleri
şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Ezrai,
Bendenlel'nin itirazından bunun gerekli olmadığı görüşünü nakletmiş sonra da
şöyle demiştir: "Daha doğru görüşe göre şahitlik eden kişi ilim ehlinden
değilse veya kMirin nasıl Müslüman olmuş sayılacağı konusunda hakimden farklı
düşünyüorsa bu şart koşulur."
İkinci durum: Ölen
şahsın önceden hangi dine bağlı olduğunun bilinmemesi
Ölen şahsın dininin ne
olduğu bilinmiyorsa ve [ölen şahsın biri Müslüman diğeri Hristiyan olan iki
oğlundan] her biri babasının kendi dini üzerine öldüğü konusunda delil
getirseler bu iki delil birbiriyle çatışmış olup sanki hiç delil yokmuş gibi
kabul edilir. Bu iki delil ister mutlak olarak şahitlik etmiş olsun isterse
yukarıda belirtildiği şekilde sadece Hristiyan oğulun getirdiği şahitler
[" son sözü Hristiyanlık oldu" şeklinde] kayıt koymuş olsun fark
etmez. O zaman şuna bakılır:
> Mal, iki oğulun
dışında üçüncü bir şahsın elindeyse onun sözü kabul edilir.
> Mal, her iki oğulun
elindeyse her biri diğeri için yemin eder ve mal ikisi arasında ortak kabul
edilir.
> Mal, oğullardan
birinin elindeyse daha doğru görüşe göre hüküm yine böyledir; çünkü malı elinde
tutan kişinin malın daha önceden ölen şahsa ait olduğunu, kendisinin bu malı
miras olarak aldığını itiraf etmesinden sonra artık malı elinde tutuyor
olmasının bir etkisi yoktur.
Not: Bu çelişki yalnızca mirasa özgüdür. Defin ve
diğer konulara gelince ölen şahıs Müslüman mezarlığına konulur, cenaze namazı
kılınır. Namazı kılan kişi tıpkı Müslümanların ölüleri ile kafirlerin ölüleri
birbirine karıştığında yapıldığı gibi [niyet ederken] "Müslüman ise onun
namazını kılıyorum" der.
Hristiyan olan bir kimse
geride bir Müslüman bir de Hristiyan çocuk bırakarak ölse, Müslüman olan kişi
"ben, babamın ölümünden sonra Müslüman oldum. Bu sebeple miras
[kardeşimle] aramızda ortaktır" dediği halde Hristiyan olan kişi
"aksine sen daha önce Müslüman olmuştun" dese yeminle birlikte
Müslüman olanın sözü kabul edilir. Her ikisi de şahit getirse, Hristiyanın
getirdiği şahitler tercih edilir.
165. Hristiyan bir kişi
geride bir Müslüman ve bir Hristiyan çocuk bırakarak ölse, Müslüman olan oğul
"ben babamın ölümünden sonra Müslüman oldum. Bu sebeple miras aramızda
ortaktır" dediği halde Hristiyan olan oğul "aksine sen daha önce
Müslüman olmuştun. Senin mirasta payın yoktur, miras bana aittir" dese
[bakılır:]
> [Eğer her ikisinin
de şahitleri yoksa] yeminle birlikte Müslüman olan oğulun sözü kabul edilir;
çünkü aslolan onun dini üzere devam etmesidir. Burada ister her iki kardeş
babanın ölüm tarihi konusunda ittifak etmiş olsun, isterse mutlak olarak
iddiada bulunsun fark etmez.
> Her bir oğul,
söylediğinin doğruluğuna dair şahit getirse Hristiyan olan oğulun getirdiği
şahitler kabul edilir; çünkü bu şahitlik, asrı durumdan başka bir duruma
nakleden şahitliktir. Müslümanın getirdiği şahitler ise onun önceki dininde
kaldığını ortaya koyan şahittir. ilk şahitlerde ikincilerde olmayan fazladan
bir bilgi bulunmaktadır.
Not: Hristiyan olan
oğulun şahitlerinin tercih edileceği durum, Müslümanın şahitlerinin, "biz
lehine şahitlik ettiğimiz bu kişinin, babası öldükten sonraki zaman dilimine
kadar Hristiyan olduğunu söylediğini işitiyorduk" demeleri durumundadır.
Eğer böyle demezlerse iki şahitlik birbiriyle çelişir. Bu durumda yeminle
birlikte Müslümanın sözü kabul edilir.
Bulkın! şöyle demiştir:
Hristiyan şahitlerin tercih edileceği durum, Müslümanın şahitlerinin "biz
bu şahsın babasının öldüğünde ve sonrasında Hristiyan olduğunu biliyoruz, bunu
ıstıshab deliline dayalı olarak söylemiyoruz" diye şahitlik etmedikleri
takdirdedir. Şayet bunu söylerlerse o zaman Müslümanın şahitlerine öncelik
verilir. Çünkü Hristiyanın şahitlerini öncelersek bu kişinin babasının ölümü
esnasında mürted olması gerekir, aslolan irtidadın olmamış olmasıdır.
[Ölen şahsın iki oğlu
da] Müslüman olan oğulun Ramazan ayında Müslüman olduğu konusunda ittifak
etmekle birlikte Müslüman olan oğul "babamız Şaban ayında öldü"
derken Hristiyan olan oğul "Şevval ayında öldü" dese Hristiyan olan
kişinin sözü tasdik edilir. [Her ikisi de şahit getirirse] Müslümanın şahitliği
diğerinin şahitliğine tercih edilir.
166. [Hristiyan olarak
ölen bir adamın] iki oğlu, Müslüman olan oğulun Ramazan ayında Müslüman olduğu
konusunda ittifak etseler, Müslüman olan oğul "babamız Şaban ayında öldü,
bu sebeple miras ikimizin arasında ortaktır" dediği halde Hristiyan olan
oğul "babamız Şevval ayında öldü, miras yalnızca bana aittir" dese
bakılır:
> Şayet her iki
tarafın da şahidi yoksa yeminle birlikte Hristiyanın sözü kabul edilir; çünkü
aslolan, kişinin [öldüğü kesin olarak ispatlanıncaya kadar] hayatta olmasıdır.
> Her iki taraf da
söylediğinin doğruluğuna dair şahit getirirse Müslümanın şahitleri, Hristiyanın
şahitlerine tercih edilir; çünkü Müslümanın şahitleri, babanın Şaban ayında
hayattan ölüme intikal ettiğini ortaya koyarken diğerinin şahitleri ise
hayatının Şevval ayına kadar devam ettiğini istishab yoluyla ortaya
koymaktadır. Bununla birlikte Hristiyanın şahitleri, oğulun Müslüman olmasından
sonra babayı gözleriyle hayatta iken gördüklerine şahitlik etseler Ravdatü
't-talibın ve eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiği ne göre o zaman iki şahitlik
çelişmiş olur. O zaman yeminle birlikte Müslümanın sözü kabul edilir.
Bir kimse öldüğünde
geride her ikisi de kafir olan ana-babasını ve Müslüman olan iki oğlunu
bıraksa, her biri "ölen şahıs bizim dinimiz üzere öldü" dese, yeminle
birlikte ana-babanın sözü kabul edilir. Bir görüşe göre durum netlik
kazanıncaya veya iki taraf arasında anlaşıncaya kadar durum bekletilir [miras
taksim edilmez].
167. Bir kimse ölüp de
geride her ikisi de kafir olan ana-babasını ve Müslüman olan iki oğlunu bıraksa
-bir oğul, oğlun oğlu, kız ve oğlun kızı da böyledir- her iki grupta yer
alanlar "ölen şahıs bizim dinimiz üzere öldü" dese [hüküm ne olur? Bu
konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Yeminle birlikte
ana-babanın sözü kabul edilir; çünkü çocuğun başlangıçta ana-babasına tabi
olarak kafir olduğuna hükmedilir. Sonra aksine bir durum bilinmediği sürece bu
hüküm ıstıshab yoluyla devam ettirilir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin kendi
ifadesi olmayıp İbn Süreyc tarafından tahric edilen bir görüşe göre durum
netlik kazanıncaya veya her iki grup da bir şey üzerinde anlaşıncaya kadar
durum bekletilir. Çünkü buluğdan sonra her iki durum da birbirine eşittir. Zira
buluğ ile birlikte
çocuğun ana-babasına
tabi olması durumu sona ermektedir.
Not: Durum tam tersi olsa yani ana-baba Müslüman
olup oğullar kafir olsa ve her iki grup da yukarıdaki iddiayı ileri sürse
bakılır:
a) Ana-babanın daha
önceden kafir olduğu biliniyor olup bunlar "biz ölen çocuğumuzun buluğa
ermesinden önce Müslüman olduk" veya "ölen çocuğumuz bizim Müslüman
olmamızdan sonra Müslüman oldu Ibuluğa erdi" dedikleri halde ölenin iki
oğlu "hayır" deseler ve ölen şahsın ne zaman Müslüman olduu konusunda
ittifak edemeseler, iki oğlun sözü tasdik edilir; çünkü aslolan ölen şahsın
küfrünün devam etmesidir.
b) Şayet ana-babanın
daha önceden kafir olduğu bilinmiyorsa veya ölen şahsın ne zaman Müslüman
olduğu konusunda taraflar birbiriyle ittifak ediyorsa o zaman ilk durumda
zahirle amel ederek ana-babanın sözü tasdik edilir. Ayrıca aslolan, ölen şahsın
çocukluğunun devam ediyor olmasıdır.
Not: 1.
Bir kimsenin bir oğlu ve bir karısı ölse, daha sonra bu şahıs ila kayın
biraderi arasında bir anlaşmazlık olsa, bu şahıs "karım oğlumdan önce
vefat etti. Ona ben ve oğlum mirasçı olduk. Sonra oğlum öldü ve ben ona mirasçı
oldum" dediği halde kayın biraderi "kız kardeşim daha sonra öldü.
Ölmeden önce oğluna mirasçı oldu, sonra ben her ikisine mirasçı oldum"
dese bakılır:
a) Ortada bir şahit yok
ise kız kardeşinin malı konusunda kayınbiraderin, oğulun malı konusunda ise
ölen kadının kocasının sözü yeminleriyle birlikte kabul edilir. Her ikisi de
yemin eder veya her ikisi de yemin etmekten kaçınırsa ölen şahıs diğer ölen
şahsa mirasçı olmaz. Bu durumda oğulun malı babasına ait olur. Ölen kadının
malı ise kocası ve erkek kardeşi arasında ortaktır.
b) Her ikisi de buna
dair şahit getirirse kadının daha önce öldüğünü iddia eden kimsenin getirdiği
şahit tercih edilir; çünkü o, aslı durumdan başka bir duruma nakletmektedir.
2. Ölen şahsın
mirasçıları onun karısına "sen cariye idin, kocanın ölümünden sonra azat
edildin" veya "sen kafirdin, kocanın ölümünden sonra Müslüman
oldun" dese, kadın "aksine ben daha önce azat edildim / Müslüman
oldum" dese yeminle birlikte mirasçıların sözü esas alınır; çünkü aslolan
kölelik ve kafirliğin devam etmesidir. Kadın "ben öteden beri hürüm /
Müslümanım" dese yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir,
diğerlerininki kabul edilmez; çünkü görünür durum kadını desteklemektedir.
Bir grup şahit bir
şahsın ölüm hastalığı esnasında Salim isimli
kölesini azat ettiğine,
diğer bir grup şahit ise Ganim isimli kölesini azat ettiğine şahitlik etseler,
bu kölelerden her birinin değeri, ölen şahsın malının üçte birine denk düşüyor
olsa bakılır:
Her iki şahitlikte tarih
farkı varsa daha öncki tarihte azadın gerçekleştiğini belirten şahitlerin sözü
kabul edilir.
Her iki tarih de eşitse
kura çekilir.
Şahitler tarih
belirtmemişse [zayın bir görşe göre kura çekilir. Bir görüşe göre her bir
kölenin yarısı azat olur.
Ben [Nevevi] derim ki:
Bu durumda her her birinin yarısı azat olur.
168. Bir grup şahit, bir
hastalıktan ölmüş olan kişinin ölüm hastalığı esnasında Salim isimli kölesini
azat ettiğine şahitlik ederken başka bir grup şahit adı geçen kişinin ölüm
hastalığı esnasında Ganim isimli kölesini azat ettiğine şahitlik etse,
kölelerden her hirinin değeri, ölen şahsın malvarlığının üçte birine denk olsa,
mirasçılar da üçte birden fazla vasiyeti onaylamasalar bakılır:
> İki grup şahidin,
kölenin azadı konusunda verdiği tarih farklı olursa, daha önceki tarihte azat
edildiği belirtilen kölenin azadına öncelik verilir; çünkü ölüm hastalığı
esnasında derhal gerçekleştirilen tasarruflarda öncelik sırasına dikkat edilir.
Ayrıca bu şahitlerde diğerlerinde olmayan fazladan bir bilgi bulunmaktadır.
> İki grup şahit,
kölelerin azadı konusunda aynı tarihi zikrederse aralarında kura çekilir.
Çünkü birinin diğerine
bir üstünlüğü yoktur. Buna göre kölelerden birisi terikenin altıda birine denk
olup kurada onun adı çıkarsa bu köle ile diğerinin yarısı azat olur. Şayet kura
diğer köleye çıkarsa o zaman sadece o köle azat olur.
> şahitler herhangi
bir tarih belirtmezse [hüküm ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
> Birinci görüş
> [Zayıf] bir görüşe
göre aralarında kura çekilir; çünkü azat işleminin aynı anda veya sırayla
yapılmış olması ihtimal dahilindedir.
> İkinci görüş
> Bir rivayette yer
alan İmam Şafii'ye ait bir görüşe göre her bir kölenin yarısı azat olur; çünkü
ikisi birbirine eşittir. Bu durumda kura çekilemez; çünkü kura çekersek köleliğin,
daha önce azat edilmiş olan köleye çıkmayacağından emin olamayız. Şayet böyle
çıkarsa ve biz bunu esas alırsak bundan hür bir insanı köleleştirmek ve bir
köleyi hürleştirmek gibi bir sonuç ortaya çıkar. Bu sebeple Nevevi
"mezhepte esas alınan görüşe göre her bir kölenin yarısı azat olur"
demiştir. Nevevi "mezhepte esas alınan görüş ikincisidir" demiş olsa
daha kısa olmuş olurdu.
> İki tarafın
şahitleri de kişinin köleyi azat etmeyi ölüme bağladığını veya her ikisinin de
azat edilmesini vasiyet ettiğini belirtirse, kölelerden her biri malın üçte
birine denk düşüyor olup mirasçılar her iki kölenin az at olmasını onaylamazsa,
şahitler ister tarih belirtmesin, ister biri belirtsin isterse her ikisi
belirtsin aralarında kura çekilir .
[Ölen şahsın mirasçısı
olmayan] iki yabancı şahıs, bir kişinin kölesi Salim'in azat edilmesini vasiyet
ettiğini belirtse, Salim, ölen şahsın malvarlığının üçte birine denk olsa,
ölenin mirasta pay sahibi olan iki mirasçısı şahsın vasiyetten döndüğünü
belirterek kölesi Ganim'in azat edilmesini vasiyet ettiğini belirtseler ve
Ganim de terikenin üçte birine denk olsa, vasiyet Ganim için sabit olur.
İki mirasçı fasık olsa,
ölen şahsın ilk vasiyetinden döndüğü sabit olmaz, Salim azat olur. Salim'in
azat olması sonrasında terikenin üçte birinden geriye ne kadar kalmışsa
Ganimden de o miktar azat olur.
169. [Ölen şahsın
mirasçısı durumunda olmayan] iki yabancı kişi, şahsın [ölmeden önce] kölesi
Salim'in azat edilmesini vasiyet ettiğini belirtse, Salim, ölen şahsın geride
bıraktığı malvarlığının üçte birine denk olsa, Ölen şahsın adalet vasfına sahip
ve terikede hak sahibi olan iki mirasçısı, şahsın ilk yaptığı vasiyetten
döndüğünü ve Ganim'in azat edilmesini vasiyet ettiğini belirtseler, Ganim de
terikenin üçte birine denk olsa, bu iki kişinin şahitliğiyle ölen şahsın,
Salim'in azadına ilişkin vasiyetten döndüğü ve Ganim'in azat olduğu sabit olur.
Çünkü bu ikisi Salim'in azat edilme vasiyetinden dönmeye bedelona denk başka
bir vasiyet ispat ettikleri için [mirastaki paylarını çoğaltmaya çalıştıkları
şeklinde] bir töhmet söz konusu değildir. Burada velanın el değiştirmiş olması,
ikincisinin mal toplama konusunda daha elverişli olması ve kendisine mirasçı
olunacak olması dikkate alınmaz; çünkü bu, uzak bir ihtimaldir.
170. "Üçte
bir" ifadesi şunu dışarıda bırakmaktadır: Ganim'in değeri terikenin üçte
birinden daha az mesela altıda bir olsa bu durumda iki mirasçının bedel
belirlemediği miktar konusundaki şahitliği kabul edilmez ki bu da Salim'in
yarısıdır. Kalan kısımda ise şahitliğin bölünmesi konusundaki görüş ayrılığı
devam etmektedir. Alimlerimizin şahitliğin bölünmesinin sahih olduğu konusunda
doğru kabul ettiği görüşe göre Ganim'in bütünüyle birlikte Salim'in yarısı azat
olur. İkisinin toplamı, terikenin üçte biri kadardır.
171. Mirasta hak sahibi
olan iki mirasçı fasık ise ölen şahsın Salim lehine yaptığı vasiyetten döndüğü
sabit olmaz; çünkü fasığın şahitliği kabul edilmez. Bu durumda Salim, iki
yabancı şahsın şahitliğiyle azat olur; çünkü terikenin üçte biri buna müsaittir.
Bu vasiyetten dönme sabit olmaz. Ganim'in ise Salim'in azat olmasından sonra
üçte birlik kısımdan geriye kalan miktarı azat olur. Bu durumda ikrarda bulunan
mirasçıları ikrarlarıyla sorumlu tutmak adına sanki Salim ölmüş veya terike
içinden azat edilmiş gibi kabul edilir.
Not: Mirasçılar, ölen şahsın vasiyetten rücu
ettiğine temas etmezlerse o zaman ikisi arasında kura çekilir. Sonraki
alimlerden birinin belirttiği üzere şayet bunlar fasık ise Ganim azat olur ve
Salim'in de üçte biri azat olur.
Not: Efendi kölesine "ben Ramazan ayında
öldürülürsem veya ölürsem sen hürsün" dese, köle efendisinin ilk durumda
Ramazan ayı içinde öldürüldüğüne veya ikinci durumda öldüğüne dair şahitler
getirse, şahsın mirasçısı ise ilk durumda şahsın Ramazan ayında kendiliğinden
öldüğüne, ikinci durumda ise Şevval ayı içinde öldüğüne şahit getirse kölenin
şahitleri tercih edilir; çünkü bu şahitlerde ilk durumda şaşın öldürüldüğüne,
ikinci durumda ise ölümün Ramazan ayında gerçekleştiğine dair fazladan bir
bilgi vardır. İlk durumda kısas söz konusu olmaz; çünkü mirasçı, murisin
öldürüldüğünü inkar etmektedir. Mirasçı ikinci durumda murisin Şaban ayında
öldüğüne dair şahit getirse onun deliline öncelik verilir; çünkü bu delil aslı
durumu nakletmektedir.
Salimin azat olması
efendinin Ramazan ayında ölmesine veya hastalıktan ölmesine bağlanırken
Ganim'in azat olması efendinin Şevval ayı içinde ölmesine veya hastalıktan
iyileşmesine bağlansa, her ikisi de azat olmalarını gerektirecek şeyin
gerçekleştiğine dair şahit getirseler [hükmün ne olacağı konusunda üç görüş söz
konusu olur:]
Birinci görüş:
İbnü'l-Mukrl'nin belirttiği üzere bu deliller çelişir.
İkinci görüş: el-Envar
yazarının belirttiği üzere Salim'in şahitleri öncelenir.
Üçüncü görüş: Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin daha uygun gördüğü üzere Ganim'in şahitleri tercih
edilir.
Sonuncusu en güçlüsüdür.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
3. KİŞİNİN SOYUNUN
KAİF [NESEP UZMANI] ARACILIĞIYLA BELİRLENMESİ