Hitap etmekle haber vermek konumu arasında fark vardır. Bu fark şeriat ve akıl ile sabittir. Bu, Allah'a dua edilen isimlerle, ondan haber verilen isimler arasındaki farkta da görülür.
Allah subhanehu'nun kemal sıfatlarından onun uzak olduğu kusur ve eksikliklerden haber verirken söylenen isimler diğerinden farklıdır. Kuşkusuz o,
"Melik" "Kuddus" ve "Selam"dır.
"Allah onların söylediklerinden münezzehtir, son derece yüce ve uludur."
(İsra: 17/43)
Allah Teala buyurur ki:
"En güzel isimler onundur. Ona onlarla dua edin ve onun isimleri hakkında ilhad edenleri bırakın"
(A'raf: 7/180)
"De ki şehadet olarak hangi şey en büyüktür? Allah benimle sizin aranızda şahittir" (En'am: 6/19)
Dua edilirken (mesela) "Ey şey" diye dua edilmez.
Bu açıklamaların akıl için yararına gelince:
Kim bir çok manalara gelen bir söz kullanırsa, o, bu sözle neyi kastettiğini açıklayıncaya ve ne denilmek istendiği belli oluncaya kadar onun sözü kabul edilmez. O söz akli bir mana olarak kalır tartışılan bir lafız olmaz. Akıl sahiplerinin tartışmalarının en çok müşterek isimlerden çıktığı söylenir. Hiçbir lafızla kayıt altına almaksızın sırf soyut konuşulursa bundan elbette bir şey anlaşılmaz.
Makale yazarları, kendilerinden öncekilerden onların lafızlarıyla makaleler aldılar. Onlar yabancı dilde olduğundan onları Arapça'ya çevirdiler. Nitekim Yunanca'dan Hint'çe den ve Fars'ça dan tercümeler yaptılar. Onları çeviren bazen doğru çevirdi, bazen de çevirdiği doğru olmadı. Çevirenlerin bir bölümü Arap değildi. Biz ümmete ana dilimiz olan Arapça'yla hitap ederiz. Onlar seleflerinden
Heyula, suret, madde, akıl, nefs, sıfat-ı zatiyye ve sıfat-ı araziyye, mücerred, terkib, te'lif, cisim, cevher, araz, mahiyet, cüz
v.b. sözleri naklettiler.
Bu lafızların her biri değişik manalara gelebilir.
Örneğin birisi:
"Nevi cinsten ve fasıldan mürekkeptir örneğin insanın canlı ve konuşan veya canlılık ve konuşabilirlikten terkibi gibi. Bunlar insanın cüzleridir. Eğer vacip teala'nın sıfatları olsaydı onun mürekkep olması gerekirdi. Mürekkep cüzlerine muhtaçtır. Cüzlerine muhtaç olan vacip olamaz." dediğinde ona terkibin cüzün, iftikarın, gayr'ın ne anlama geldiği sorulur. Çünkü bütün bu lafızlar kapalı, karışık ve müşterektir.
Birisi: "İnsan canlı ve konuşandan
mürekkeptir v.s." dediğinde ona sorulur:
- Sen bununla hariçte var olan insanı mı
kastediyorsun?
- Konuşan ve canlı ayrı ayrı şahıs mı var?
- Yoksa bu zihinde düşünülen mutlak insanın o ve o
olması mı dır?
Eğer birinciyi kasdetmişse ona:
Bu takdirde bu insandır Eğer sen insan bu iki şeyden mürekeptir
diyorsan sana:
"Bu takdirde canlı ve konuşan kendi başına kaim iki
cevherdir" denilir. Sen:
"Bunlar hariçte var olan insanda iki cevher vardır;
biri canlı, diğeri konuşan." dersen bu durumda hariçte mevcut olan insanın,
muayyen insanın dışında iki cevherin olması gerekir. Bu duyulursa ve akla ağır
gelen bir şeydir.
Eğer o: "Ben bununla insanın canlı ve konuşan olarak tarif edilmesini kastediyorum" derse ona denilir ki:
"İşte sahih olan mana budur, ancak sıfatlar cüzler
olarak isimlendirilmiştir. Mevsuf, bu,sıfatlardan mürekkeptir. Bu sıfatlar ondan
öncedir. Zihinde ve hariçte varlığı onlara dayanmaktadır tıpkı cüzün kül olana,
basitin mürekkep olana takdimi gibi. Bütün bu (takdimler) fasit olduğu sarih
akılla bilinen şeylerdir."
Eğer o: "İnsan canlılık ve konuşabilirlikten mürekkeptir"
derse ona:
"Eğer sen canlılık ve konuşabilirlikle "canlı" ve "konuşan"ı kasdediyorsan, önceki söylediğimiz
geçerlidir. Eğer sen canlı ve konuşanla iki sıfat olarak kaim olan iki araz
kastettiysen bu şu anlama gelir:
"Mevsuf sıfatlarından mürekkeptir, onlar onun
cüzleridir ve ondan öncedirler" Malum cevher arazlardan mürekkep değildir ve
Mevsufun sıfatları harici varlıkta onun önüne geçmez."
Eğer o: "Ben bununla insanın, o olması yönüyle bundan mürekkep olduğunu kastediyorum"
derse ona denilir ki:
"O o yönüyle insan hariçte varlığı olmayan insandır.
Bilakis o, mutlak insandır. Mutlak olan şeyler sadece zihindedir. O zihinde
mürekkep olarak takdir edilmiştir. Sen cisim, hassas, kendi iradesiyle hareket
eden ve konuşan takdir etmişsen bu varlık sadece zihinde bu şeylerden mürekkep
bir varlık olur."Eğer sen canlı ve konuşan olarak nefiste takdir ettiysen o
zihinde onlardan mürekkep olur."
Ama "hariçte var olan gerçekler bu zihni
şekillerden mürekkeptir" diyorsa bu bozuk olduğu zorunlu olarak bilinen bir
şeydir.
Eğer sen: "Bu ona mutabık ve onu doğrulamaktadır"
dersen nefisle cehalet değil ilim olduğuna göre bu doğrudur. Bu konuda
çeşitli yerlerde geniş açıklamalar yapılır.
|