Bu görüşten daha fasidi, "uful"u imkan manasına alan Allah'ın dışındaki herşeyi kadim ve ezeli oluş anlamında
"afil" kabul edenlerin görüşüdür. Onların görüşüne göre:
"dağlar, güneş, ay ve yıldızlar ebedi ve ezeli olarak afil'dirler. Çünkü ufulet, onların lazimi sıfatlarıdır. Çünkü bu sıfat onların mümkin oluşu anlamına gelir. Mümkin oluş da onların ayrılmaz sıfatlarıdır."
Bu hem dile hem de Kur'an'a karşı yapılmış bir iftira olup, onun açık bir iftira olduğunu herkes bilir. Bu tıpkı kadim ve ezelinin muhdes ve masnu olarak isimlendirilmesi iftirasına benzemektedir. Halil'in (a.s.) kıssası bunların aleyhine hüccettir. Çünkü o, ayı parlak bir şekilde gördüğünde:
"İşte bu benim Rabbim" demişti. Güneşi parlakken gördüğünde de
"işte bu benim Rabbim" dedi. Güneş kaybolduğunda "Ben kaybolanları sevmem" dedi.
Açıktır ki Ay gaib değilken sonradan kaybolmuştur. Güneş, ay yıldız ve Allah'ın dışındaki herşeyin mümkin oluşu onların lazîmi vasfı olup, önceden yokken sonradan ortaya çıkmış şey olmazlar.
Onlar ise "mümkin oluşları zatlarından varlıkları ise başkalarındandır" diyorlar. Onlar bu sözü
"Hariçte, bir şeyin varlığı ile onun zatını ayırmalarına" bina ediyorlar. Onlara göre zatiyla mümkin olmak, vücutla mümkin olmaktan daha evladır.
Eğer:
"O var olduğunda veya yaratıldığında veya hiç yoktan yaratıldığında Ben mevcudları; mahlukları sevmem deseydi bu çirkin ve çelişik bir şey olurdu. Çünkü o
(ay veya güneş) ezeli olarak var kılınmış ve yaratılmışlardır. Öyleyse O mümkin olduğunda o ezeli olarak mümkindir"
sözü nasıl olur?!
Aynı şekilde parlaklık halinden kaybolmaya kadar, varlığı ve yokluğu kabul eden, zatıyla mümkin varlıktır. Bununla beraber o, onlara göre yok olması mümteni olan kadim ve ezelidir. Bu durumda onun (ay ve güneşin) hareketli oluşu İbrahim'in (a.s.) yanında varlığı veya yokluğu kabul edilen mümkin bir,varlık olduğunu göstermemektedir.
|