İşin gerçeği şudur:
Vacip "üç" arasında müşterek miktardır. O, üçten biriyle isimlendirilmiştir. Vacip olan üçün biridir. Bu, emredilen için bilinen, ayrı ve tanınan bir şeydir. Onunla isimlendirilen, bunda da muayyen bunda da muayyendir. Onlardan biri muayyen olmaksızın aynıyla vacip olmaz. Aksine muayyen olan şeylerden biri vacip olur. Hangisi olduğu belirlenmiş olsa da onlardan biriyle yapışmak vücuduna gelir. Emir çelişkilidir:
Belirlenmeyen bir belirlilik gerekmektedir. Ama vacip belirlenmemiş (gayr-i muayyen) olup, aksine müşterek ölçüde olursa icap ile belirlemeyi terk arasında bir çelişki olmaz. Bu durum mutlak vaciple zahirdir. O, köleyi hiçbir kayıt olmaksızın serbest bırakma gibi külli mahiyette bir emirdir. Mutlak, mutlaka muayyendir, ancak bagide ve amaçta muayyen değildir. Emri veren, onun sadece muayyen olarak bulunduğunu bilmekle birlikte, aynıyla birini kastetmemiştir. Mutlak küllinin varlığı gerçekte değil, inşaların zihinlerindedir. İnsanların zihinlerinde olan mutlak külli şey, gerçekte belirli, somut ve mütemeyyizdir. Onun külli olarak isimlendirilmesi, insanların zihninde külli olmasındandır. Hariçte ise, o asıl olarak külli değildir.
Bu temel, diğer ilimler için de kullanılır. Bu yüzden sözümüz esnasında yeri geldikçe ona değinilmektedir. Anlaşılması gereken her mevzuda, bu çözümlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konuda hata edildiğinden insanlardan bazı gruplar şaşırmışlar, hatta Rabb Teala'nın varlığı konusunda bile delalete düşüp, gerek ıtlak şartıyla ve gereksi ıtlak
şartı olmaksızın onu mutlak varlık olarak kabul etmişlerdir. Onların kabulüne göre her iki durumda da onun hariçte varlığı yoktur! O gruplardan felsefeci olanlar onun hariçte ıtlak şartıyla mutlak olarak var olduğunu söyler.
Nitekim Eflatun'un izinden gidenler böyle demektedirler. Felsefecilerden bir grup da muayyen şeylere bitişik, hariçte mutlak şeylerin var olduğunu kabul etmektedir. Bunlara göre mutlak külli, muayyen cüz'iden bir parçadır. Nitekim
Aristo'nun izleyicilerinden nakilde bulunanlar böyle der.
Her iki görüş de açıkça yanlıştır. Çünkü biz his ve aklın gereğiyle biliriz ki, hariçte sadece belirli özel ve asıl olarak kendisinde müştereklik olmayan şeyler bulunur.
Külli, genel ve mutlak manalar ise zihindedir.
Mesela dilde bulunan genel, mutlak kavramlar veya bu kavramları gösteren
yazılmış kelimeler gibi. Yazılı kelime, kavrama örtüşmekte, kavram da olan
gerçekleri içermekte, kapsamakta ve onları genelleştirmektedir. Yoksa o,
gerçekte bunu ve şunu genelleştirmemekte, bunu ve şunu var kılmamakta şunda ve bunda müşterek olmamaktadır. Söylediğini düşünen biri bunun aksini söylemez.
Söyleyenler ancak harici şeyler hakkında zihni karışmış olanlar veya hata yapanların görüşlerini taklit ederek söyleyenlerdir. Bu hususu bilen kimse Mantık'ta külli ve cüz'i şeyler hakkında söylenen birçok hatayı bilir.
Örneğin Beş külli: cins, fasl, ne', hassa ve genel araz konusunda olduğu gibi.
|