Onlara denilir ki:
Durum sizin dediğiniz gibi değildir. Çünkü "Onların tevlini Allah'tan başkası bilmez"
diyen selef, kendi aralarında anlaştıkları konuşuyorlardı. Onlar "tevil" sözünden özel istılahi anlamda te'vil manasını kastediyorlardı.
"Te'vil" lafzın, işaret edilen ve anlaşılan manasından çıkarılıp aykırı bir anlama sokulması demektir. Bu mananın te'vil olarak isimlendirilmesi sadece muteahhirinden
bazı fakihlerin mütekellimlerin ve diğerlerinin ıstılahında vardır. Sahabe, tabiin ve dört imam gibi selefinin örfünde böyle bir mana yoktur.
Özellikle te'vili bu manaya anlayanlar:
"lafız, kendisinde bulunan bir delilden dolayı tercih edilen bu manayı mahluklardan kimse bilmez; ayetten çıkan racih manayı Allah kastetmemiştir"
derler.
Selefin örfünde "te'vil" lafzıyla Allah Teala'nın
"te'vil" lafzıyla kastettiği anlam kastedilmiştir.
Allah Teala buyurur ki:
"Onlar (işin sonu nereye varacak diye) onun ancak tevilini gözetiyorlar onun te'vili
geleceği gün, önceden onu unutmuş olanlar şöyle diyecekler: Gerçekten Rabbimizin elçileri hakkı tebliğ etmişler."
(A'raf: 7/53)
"Bu hayırlı ve te'vil olarak daha iyidir." (Nisa: 4/59)
"Yusuf dedi ki: Ey babacığım işte bu önceden görmüş olduğum rüyanın te'vilidir." (Yusuf: 12/100)
"Yakup ona dedi ki: "Sana olayların te'vilini öğretiyor"
(Yusuf: 12/6)
"Hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı nice zaman sonra Yusuf'u hatırladı ve
"Ben size bunu yorumlayacağım" dedi." (Yusuf: 12/45)
"Yusuf dedi ki: Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile yiyeceğiniz yemek daha
gelmeden size onu yorumlarım" (Yusuf: 12/37)
Emir olsun, nehiy olsun istek belirten sözün te'vili, emredilen fiilin kendisi, nehyedilen şeyin terkidir.
Nitekim Süfyan b. Uyeyne:
"Sünnet emir ve nehyin te'vilidir" der.
Aişe (r.a.) da şöyle demiştir:
"Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) rukuunda ve secdesinde:
"Allah'ım münezzehsin ey Rabbim sana hamdederim beni affet,"
Kur'an'ı tevil eder.
Urve b. Zubeyr'e:
Aişe neden yolculukta dört
rekat kılıyor? diye sorulduğunda o:
"Osman'ın tevil etmesi gibi tevil etti" dedi.
Buna benzer örnekler çoktur.
Allah Teala'nın kendi nefsi ve ahiret günü hakkında bildirdiği haberlerin te'vili,
haber verilen hakikatin kendisidir. Bu Allah hakkında:
Onun zatının ve sıfatının O'ndan başka kimse
tarafından bilinemeyeceğidir. Bu sebeple İmam Malik, Rabia ve diğerleri:
"İstiva malumdur onun nasıl olduğu meçhuldür"
demişlerdir.
Aynı şekilde Macişün, Ahmed İbn Hanbel ve diğer bazı selef şöyle der:
"Biz, Allah'ın kendi nefsiyle ilgili bildirdiği haberlerin keyfiyetini, o haberlerin tefsirini ve manasını bilsek de, bilmeyiz"
Bu yüzden Ahmed İbn Hanbel, Cehmiyye ve Zenadıkayı Kur'an'ın müteşabihine hücum etmeleri ve asıl te'vilinin dışında te'vil etmeleri sebebiyle reddetmiştir. O, asıl muradın dışındaki yorumları reddetti ve bütün müteşabih
ayetleri tefsir edip ondan ne kastedildiğini açıklarız. Sahabe ve tabiun da aynı şekilde Kur'an'ın tümünü tefsir etmişlerdir. Onlar:
"Alimler Allah'ın kendi nefsiyle ilgili bildirdiği haberlerin keyfiyetini bilmeseler de onların tefsirini ve onlardan ne kastedildiğini bilirler" demişlerdir.
Aynı şekilde onlar gaybın keyfiyetini de bilmezler. Bununla birlikte Allah, kendi dostları için gözün görmediği kulağın işitmediği, hiçbir insanın aklına hayaline getirmediği nimetler hazırlar. Bu manada Allah Teala'nın haber verdiği şeyleri ancak o bilir; bu doğrudur. Amaç "O haberlerin tefsiri ve beyanı olan tevili Allah'tan başkası bilmez"
sözünü söyleyen kişi, Kur'an'ın tümünü tefsir etmiş olan ashab ve tabiine ters düşer.
Dediler ki:
Onlar onun manalarını biliyorlardı."
Nitekim Mücahid şöyle demiştir:
"Mushafı, Fatihasından sonuna kadar İbn Abbas'a arz ettim. Her ayette duruyor ve onun hakkında soru soruyordum."
İbn Mesud der ki:
"Allah'ın kitabında niçin indiğini bilmediğim tek bir ayet yoktur."
Hasan el-Basri der ki:
"Allah indirdiği her ayetten ne kastedildiğinin
bilinmesinden hoşlanır."
Bu yüzden onlar din bilgisinden istenilen her şeyi Kur'an'da bulmuşlardır.
Nitekim İbn Mesruk şöyle der:
"Muhammed'in ashabına sorduğunuz herşey, Kur'an'da mutlaka öğretilmiştir. Fakat bizim onun hakkında bilgimiz azdır."
Şa'bi der ki:
"Kavmin ortaya çıkardığı her bid'atın beyanı mutlaka Allah'ın kitabında vardır."
Buna benzer, senetleri sabit olarak zikredilmiş eser çoktur ancak bunları sıralamadan yeri burası değildir.
|