Biz deriz ki:
Bu soru daha önce açıkladığımız gibi, iki yönden bozuk bir temele dayanmaktadır:
Hem Kitap'tan ve Sünnet'ten yüz çevirilmekte
hem de birbiriyle sürekli nehiy ve ispat konusunda ihtilaf eden, mücmel ve müteşabih (kapalı ve anlaşılmaz) ifadelerle tartışıp duran kimselerden hidayet umulmaktadır. Halbuki Allah bu gibi kimseler hakkında:
"Kitap hakkında ayrılığa düşenler doğrusu derin bir çıkmazdadırlar."
(Bakara: 2/176)
"İnsanlar tek bir ümmettiler; sonra ayrılığa düştüler."
(Yunus: 10/19)
"Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler."
(Al-i İmran: 3/19)
"Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular: Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur."
(Mü'minun: 23/53)
Yukarıdaki geçen soru ve ona benzeyenlerde sapma noktasının neresi olduğuna daha önce işaret edilmişti. Bütün bunlar, gerek lafız ve delalet yüzünden ve gerekse lafzın asıl manası dışında kullanılması yönünden mücmel, müteşabih ve bidat sözlerdir. Mesela
"Usulü'd-din" kelimesinde olan durum...
Her fırka, Allah'ın Rasulune gönderdiği ve kitap indirdiği dinin usulü olmasa da, dinin usulü sandıkları her-bir meseleyi ve delili bu kelimenin için sokuşturmuşlardır.
Biz bu konuyu önceden ele almıştık. İspat ve nefy konusunda muhdes mücmellerin (karışık bidatler) kullanımı men edilir ve konu güzel bir şekilde ele alınır açıklanırsa yolun doğrusu açığa çıkar.
|