بســـم الله الرحمن الرحيم

 

İbrahim Halil Kıssası

 

İbrahim Halil kıssasına gelince;

Dilciler ve müfessirler ittifakla bilir ki "uful", -ister intikal anlamında mekansal, isterse çoğalmak gibi sayısal veya siyahlaşma-beyazlaşma gibi niteliksel olsun- hareket anlamına gelmez. Bu kelime değişme anlamına da gelmez. Dilde, her hareket eden veya değişene ( ); Onun yaptığı eyleme "efele" denmez namaz kılana veya yürüyene "afele" denmez. Bir halden bir hale geçme anlamında değişiklik için -mesela hastalanmak veya güneşin sararması gibi- "eful" denmez. Güneş sarardığında "in-neha efelet" denmez; Ancak kaybolduğunda gizlendiğinde "efelet" denir.

Arap diliyle ilgili olarak zorunlu bir şekilde mütevatir ve malumdur ki, "Afil", gaib kaybolan anlamındadır. "Efeletişşemsu te'filu ve te'fulu afulen"; Güneş kayboldu (battı) demektir. Buradan da anlaşılıyor ki Allah Teala, Halil'in kıssasını anlatırken şöyle buyurur:

"Üzerine gece (nin karanlığı) çöktüğünde bir yıldız gördü. Dedi ki: "(İşte) bu benim rabbimdir." (Yıldız) kaybolduğunda dedi ki: "Ben kaybolanları sevmem."

"Ay’ı doğarken gördüğünde: "(İşte) bu benim rabbimdir." dedi. (Ay) kaybolduğunda dedi ki: "Şayet rabbim bana hidayet etmeseydi muhakkak ki ben sapmış olan kavimden olurdum."

"Güneşi doğarken gördüğünde: "(İşte) bu, benim rabbimdir. Bu daha büyüktür" dedi. (Güneş) kaybolduğunda dedi ki: "Ey kavmim! Muhakkak ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım." (En'am: 6/76-79)

Malum, ay ve güneş parlak haldeyken hareketlidir. İşte bu hal, onların "değişim" olarak isimlendirdikleri şeydir. Eğer Halil (a.s.) değişim denilen hareketten yola çıkmış olsaydı, onları parlakken gördüğünde söylediği sözü söylerdi.

Halil'in "Bu Rabbimdir" sözünden kastı, alemlerin Rabbi olmayacağı gibi Kadim, Ezeli, kendisinden başka her varlığın muhdes, mümkin ve kendisinin mahluku olduğu bir vacibu'l-vucudu da kastetmemiştir. Onun kavmi güneşin ve ayın böyle bir rabb olduğuna inanmıyordu ki, bunun boş bir inanç olduğu ortaya çıkarsın...

Görüşleri bilinen hiçbir kavmin böyle bir inancı yoktur. Aksine onun kavmi yıldızlara ve putlara tapan, bununla birlikte Sani'i kabul eden müşrik kimselerdi.

Bu yüzden kıssada Halil (a.s.) şöyle diyor:

"Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır; ancak alemlerin Rabbi hariç..." (Şuara: 26/75-77)

"Beni yaratan hariç, sizin taptığınız şeylerden uzağım" Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur! İbrahim ardından geleceklere bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler." (Zuhruf: 43/26-28)

Böylece o, güneşi, ayı, yıldızları rabb olarak kabul edip onlara kulluk ettiklerini ve onlarla Rabbe yaklaşmaya çalıştıklarını hatırlatmıştır. Nitekim bunlar, yıldızlara tapanların ve yıldızların ruhaniyetinin tesir etmesini isteyenlerin tapınmalarıdır. Bunlar bilenin bir grup olup, onlardan bazı müşrik taifeler günümüzde bile bulunmaktadır.

Razi'nin "Es-Sir-ru'l-Mektum" adlı kitabı ve diğer bazı kitaplar özel olarak onlar hakında yazılmıştır.

Eğer tartışanlar:

"Hayır , Halil (a.s.) söylediği sözünde, onun alemlerin Rabbin olduğunu zannetti" derlerse;

onlara şöyle cevap verilir:

Öyleyse Halil'in (a.s.) ikrarı sizin görüşünüzün bozuk olduğuna delildir. Çünkü bu durumda o, güneş ve ayın alemlerin Rabb'inin mütehayyiz bir yerden bir yere hareket eden ve değişen bir varlık olduğunu kabul ediyor demektir. Çünkü ay ve güneşin hareket etmesi onun varlığını ortadan kaldırmamakta bilakis onun kaybolmasını kaldırmaktadır.

Böylece Halil (a.s.) kıssasının, onların lehine olmaktan çok aleyhine delalet ettiği ortaya çıkmış oldu. Bu kıssada onlara hüccet olabilecek hiçbir delil yoktur.

 

İÇİNDEKİLER