![]() ![]() ![]() |
Sekizinci Şua- s.936 |
hem cifren bakar. Çünkü mim'siz "Kürd"1 kalbidir.
ise
, ve
ye tam
muvafıktır. Öyle de, diğer bir ismi olan "Bediüzzaman" lâkabına dahi
"ez-zaman" kelimesiyle îma etmekle beraber, 1354 veya 1355 makam-ı cifrîsiyle
Said'in (r.a.) hakikat-i halini ve hilâf-ı âdet vaziyetini ve hıfz ve vikaye için
kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamiyle tabir ve ifade ettiğinden,
sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor.
Burada da
sırrına mazhar olan Risale-i Nur'u alkışlıyor.
Malûm olsun ki, Celcelûtiye'nin esası ve ruhu olan İmam-ı Ali Radıyallahu Anhın
en mühim ve en müdakkik üveysî bir şakirdi ve İslâmiyetin en meşhur ve parlak bir
hücceti olan Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazâlî (r.a.) diyor ki: "Onlar vahiyle
Peygambere (a.s.m.) nazil olduğu vakit, İmam-ı Ali'ye (r.a.) emretti, 'Yaz'; o da
yazdı, sonra nazmetti."
İmam-ı Gazâlî (r.a.) diyor:
İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Nureddin'den ders alarak bu Celcelûtiye'nin hem Süryanî kelimelerini, hem kıymetini ve hâsiyetini şerh etmiş.
DÖRDÜNCÜ REMİZ
İmam-ı Ali (r.a.) Siracü'n-Nur'dan haber verdikten sonra, yine otuz üç ve bir cihetle otuz iki adet Süryanîce esmâyı tâdâd ederken, Risale-i Nur'un en kuvvetli, en kıymettar olan Mucizat-ı Kur'âniye Risalesine ve Otuz İkinci Söze kuvvetli işaret ettiği gibi, sair risalelere de remzen veya imâen veya telvihen bakar.
Evet, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Risale-i Nur'a bakarak, Süryanî isimleri derc
ederek diyor:
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
diye dua ile hatmeder. Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) başta sarahatle haber
verdiği Risale-i Nur'u, Siracü'n-Nur ve Siracü's-Sürc namıyla birinci mertebede
âşikâr onu gösterip tâdâd ederken, tâ yirmi beşe geldiği vakit der.
Âyât-ı Kur'âniyenin i'cazlarını beyan ve Kur'ân'ın kırk vecihle mucize olduğunu
yedi adet küllî vecihlerde ispat eden Risale-i Nur'un en meşhur ve parlak risalesi olan
Yirmi Beşinci Söz namındaki Mucizat-ı Kur'âniye risalesine işaret eder. Çünkü
başta Siracü'n-Nur'un birinci mertebede sayılması, hem
fıkrasında
kelimesinin bulunması, hem yirmi beşinci mertebede zikretmesi, kuvvetli bir
karinedir ki, pek çok âyetleri zikredip i'cazları ve sırları beyan eden Yirmi
Beşinci Söze mânâ-yı mecazî ile bakar. Ve sûrelerin tâdâdında dahi yine yirmi
beşinci mertebede ibareyi değiştirip, baştan başlar gibi
diyerek Risale-i Nur'un en mübarek ve bereketli olan Yirmi Beşinci Sözün ehemmiyetini
gösteriyor. Sonra yirmi altı ve yedide
der.
Sonra otuz ve otuz birincide deyip yine ibareyi değiştirip
kelimesini zikreder. Gayet zâhir ve kuvvetli bir karine ile, içtihada dair Yirmi Yedinci
Sözün Sahabeler hakkındaki çok mühim ve kıymettar zeylini ve Miraca dair Otuz
Birinci Sözün şakk-ı kamere dair ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini
kelimesiyle gösterir gibi, kuvvetli işaret eder. Ben itiraf ediyorum ki, ben bu
zeyilleri unutmuştum. İmam-ı Ali'nin (r.a.) bu ihtarıyla tahattur ettim. Şakk-ı
kameri sabıkan yazdım. Şimdi bu anda Sahabeler hakkındaki zeyli hatırladım. İşte
madem ilm-i belâğat ve fenn-i beyanda birtek karine ile mecazî bir mânâ murad
olunabilir ve birtek münasebetle, bir mefhuma işaret bulunsa, o mefhum bir mânâ-yı
işârî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emârelerden kat-ı
nazar, yalnız bu iki yerde tam zeyillerin bulunduğu aynı makamda ve zeyl mânâsında
olan
kelimesini tekrar suretinde ifadeyi değiştirerek söylemesi tam bir
karinedir ki, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) mânâ-yı hakikîsinden başka, bir mânâ-yı
mecazî ve işârîyi dahi ifade etmek istiyor.
Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda der. Yirmi beşte geçen ve
sırları bilmek mânâsında olan
kelimesini tekrarla sabıkan beyan
ettiğimiz harikalı
Sekizinci Şua - s.937
Yirmi Dokuzuncu Söze kuvvetli bir karine ile işaret eder.
Sonra otuz ikinci mertebede, sûrelerin tâdâdında ehemmiyetle işaret ettiği
risale-i câmia olan Otuz İkinci Söze yine nazar-ı dikkati kuvvetli celb etmek için ve bir
nüshada
yani "ism-i Adl ve ism-i Hakemin tecellîsiyle ve adalet ve mizanıyla ve
intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahripten kurtulur." İkinci nüsha ile,
"O iki ismin râyiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular
alır, attar dükkânı gibi râyiha-i tayyibe verir."
İşte, ism-i Adl ve ism-i Hakemin parlak bir aynaları ve bir tefsirleri hükmünde
olan Otuz İkinci Söze parmak basıyor ve mânâ-yı mecazî suretinde ifade eder.
kelimesinin tekrarıyla, Sözler otuz üç iken bir mertebesi mektuplardan ibaret
olduğuna ve Otuz İkinci Söz, son mertebesi bulunduğuna îma eder. Ben Süryanî
kelimelerinin mânâlarını tamamıyla bilemediğimden ve İmam-ı Gazâlî (r.a.) dahi
tamamıyla izah etmediğinden, Hazret-i İmam-ı Ali'nin (r.a.) o kelimelerle sair
risalelere işârâtını şimdilik bırakıyorum.
BEŞİNCİ REMİZ
Madem Celcelûtiye vahiyle Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma nazil olmuş ve
Allâmü'l-Guyûbun ilmiyle ifade-i mânâ eder. Hem madem Celcelûtiye ve
fıkralarında mânâ-yı mecazî ile o kasidenin hakikatini ispat eden Risale-i Nur'a
sarîhan ve onun on üç ehemmiyetli risalelerine işareten haber vermekle beraber
de
dahi o kasidenin bir esası olan
ile çok iştigal ve istimdat eden
Risale-i Nur Müellifine ve bunun on üç ehemmiyetli vâkıât-ı hayatına îmaen,
remzen, işareten, mânâ-yı mecazî ile haber veriyor. Hem madem mânâ-yı mecazî ile
ve mefhum-u işârînin murad olmasına bir zayıf karine ve bir gizli emare ve birtek
münasebet kâfi geliyor. Hem madem Risale-i Nur ve risalelerine ve müellifi ve ahvâline
olan işaretler birbirine karine olur. Belki meselenin vahdeti itibarıyla umum
işaretler, karineleriyle beraber herbirisine kuvvetli bir karine ve kavî bir emare
hükmündedir. Elbette diyebiliriz ki, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) nasıl ki başta
yani, "Hazine-i esrar olan ile başladım. Ruhum, onunla o
hazineyi keşfetti" diyerek sâir işarâtın karinesiyle bir mânâ-yı işârî ve
bir medlûl-ü mecazî suretinde Risale-i Nur'un Bismillâh'ı hükmünde ve
fâtihası ve besmelesi ve Bismillâh'daki büyük sırrın hakikatini beyan eden
ve kısa ve gayet kuvvetli Birinci Söz namında olan Bismillâh Risalesine îma,
belki remiz, belki işaret ediyor. Aynen öyle de, sair işârâtın karine ve
münasebetiyle ve huruf-u Kur'âniyenin esrarından bahseden ve Rumuzât-ı Semaniye
namında bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andırır bir tarzda, ibareyi
değiştirerek hurufların esrarıyla istimdat etmeye başlaması, karine-i lâtifesiyle
muazzam dua ve münâcât ve câmi kasem-i istimdadînin âhirlerinde ve Sözlere ve
Mektuplara işaretten sonra
fıkrasıyla Yirmi Dokuzuncu Mektubun bir kısım esrar-ı
huruf-u Kur'âniyeyi beyan eden Rumuzât-ı Semaniye namında sekiz küçük risalelerin
en mühimleri ve feth-i Mekke ve feth-i Şam ve feth-i Kudüs ve feth-i İstanbul gibi
çok fütuhat-ı İslâmiyeden gaybî haber veren sûre-i 2
nun esrarını beyan ile,
fütuhat-ı İslâmiyenin pehlivanı olan Hazret-i İmam-ı Ali'nin (r.a.) nazar-ı
dikkatini celb eden Feth ve Nasr risalesine, hem sûre-i Feth'in en mühim ve en âhir
âyetin beş vecihle i'câzını beyan ve ispat ile, kahraman-ı İslâm Hazret-i İmam-ı
Ali'nin (r.a.) nazar-ı dikkatini celb eden gayet kıymetli olan âyet-i Feth risalesi
namındaki küçük bir risaleye îma, belki işaret eder itikadındayım. Böyle itikada
iştirak edilmezse de itiraz edilmemeli.
ALTINCI REMİZ
Madem Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.), üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur'ân'a taallûk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve "Benden sorunuz" diye müteaddit ve doğru haberleri verip bir şah-ı velâyet olduğunu öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalâlet münâfıkları, dehşetli bir surette Kur'ân'a hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalâlete karşı mukavemet edip, Kur'ân'ın tılsımlarını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem
fıkrasıyla, Yirmi Sekizinci Lem'ada ispat edildiği
Sekizinci Şua - s.938
gibi sarahata yakın bir surette Risale-i Nur'a işaret etmekle beraber, Sûre-i Nur'daki Âyetü'n-Nur'un Risale-i Nur'a işaretine işaret eder.
Ve madem mânâ ve cifirce tam tamına Risale-i Nur'a tevafuk ediyor.
Elbette diyebiliriz ki, bu fıkranın akabinde
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
fıkrasıyla Risale-i Nur'un bidayette On İki Söz namında iştihar ve
intişar eden on iki küçük risalelerine karinesiyle, bu fıkradaki on iki
Süryanî kelimeler onlara birer işarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelûtiye nüshası
en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazâli (r.a.) gibi çok imamlar Celcelûtiye'yi şerh
etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerinin mânâsını tam bilmediğimden ve nüshalarda
ihtilâf bulunduğundan, herbirisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik
bilmediğimden bırakıyorum.
Elhasıl: Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) bir defa fıkrasıyla âhirzamanda Risale-i
Nur'u dua ile Allah'tan niyaz eder, ister ve bidayette on iki risaleden ibaret
bulunduğundan, yalnız on iki risalesine işaret ediyor. İkinci defada
fıkrasıyla daha sarîh bir surette Risale-i Nur'u medh ü senâ ile göstererek,
tekemmülüne işareten, umum Sözleri ve Mektupları ve Lem'aları remzen haber verir.
Hem On İki Söz namıyla çok intişar eden o küçücük risaleler bu fıkradaki kelimeler gibi birbirine ismen ve sureten benzedikleri gibi, "bedi" mânâsında olan Celcelûtiye kelimesine mutabık olarak, herbiri gayet bedi' bir tarzda, güzel bir temsille, büyük ve derin bir hakikat-i Kur'âniyeyi tefsir ve ispat eder.
Eğer bir muannid tarafından denilse, "Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) bu umum mecazî mânâları irade etmemiş." Biz de deriz ki:
Faraza Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) irade etmezse, fakat kelâm delâlet eder. Ve karinelerin kuvvetiyle işârî ve zımnî delâletle mânâları içine dahil eder.
Hem madem o mecazî mânâlar ve işârî mefhumlar haktır, doğrudur ve vâkıa mutabıktır; ve bu iltifata lâyıktırlar ve karineleri kuvvetlidir. Elbette Hazret-i İmam-ı Ali'nin (r.a.) böyle bütün işârî mânâları irade edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa-Celcelûtiye vahiy olmak cihetiyle-hakikî sahibi, Hazret-i İmam-ı Ali'nin (r.a.) üstadı olan Peygamber-i Zîşanın (a.s.m.) küllî teveccühü ve üstadının Üstad-ı Zülcelâlinin ihâtalı ilmi onlara bakar, irade dairesine alır. Bu hususta benim hususi ve kat'î ve yakîn derecesindeki kanaatimin bir sebebi şudur ki:
Müşkülât-ı azîme içinde el-Âyetü'l-Kübrânın tefsir-i ekberi olan Yedinci Şuâyı yazmakta çok zahmet çektiğimden, bir kudsî teselli ve teşvike cidden çok muhtaçtım. Şimdiye kadar mükerrer tecrübelerle bu gibi haletlerimde inâyet-i İlâhiye imdadıma yetişiyordu. Risaleyi bitirdiğim aynı vakitte, hiç hatırıma gelmediği halde, birden bu keramet-i Aleviyenin zuhuru bende hiçbir şüphe bırakmadı ki, bu dahi benim imdadıma gelen sair inâyet-i İlâhiye gibi Rabb-i Rahîmin bir inâyetidir. İnâyet ise aldatmaz, hakikatsiz olmaz.
YEDİNCİ REMİZ
Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) nasıl ki,
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuâya işaret etmiş. Öyle de, aynı fıkra ile
"âlî bir tefekkürnâme ve tevhide dair yüksek bir mârifetname" namında
olan Yirmi Dokuzuncu Arabî Lem'aya dahi işaret eder. İkinci fıkrasıyla İsm-i Âzam
ve Sekîne denilen esmâ-i sitte-i meşhurenin hakikatlerini gayet âlî bir tarzda beyan
ve ispat eden ve Yirmi Dokuzuncu Lem'ayı takip eyleyen Otuzuncu Lem'a namında altı
nükte-i esmâ risalesine cümlesiyle işaret ettiğinden, sonra akabinde risale-i
esmâyı tâkip eden Otuz Birinci Lem'anın Birinci Şuâsı olarak otuz üç âyet-i
Kur'âniyenin Risale-i Nur'a işârâtını kaydedip hesab-ı cifrî münasebetiyle
baştan başa ilm-i huruf risalesi gibi görünen ve bir mucize-i Kur'âniye hükmünde
bulunan risaleye
kelimesiyle işaret edip, der'akap
kelâmıyla dahi risale-i hurufiyeyi takip eden ve el-Âyetü'l-Kübrâ'dan ve başka
Resâil-i Nuriyeden terekküp eden ve Asâ-yı Mûsâ namını alan ve Asâ-yı Mûsâ
gibi, dalâletin ve şirkin sihirlerini iptal eden Risale-i Nur'un şimdilik en son ve
âhir risalesine Âsâ-yı Mûsâ nâmını vererek işaretle beraber mânevî
karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor.
Evet, kelimesiyle Yedinci Şuâya işareti kuvvetli karinelerle ispat edildiği
gibi, aynı kelime, diğer bir mânâ ile elhak Risale-i Nur'un Âyetü'l-Kübrâsı
hükmünde ve ekser risalelerin ruhlarını cem eden ve Arabî bulunan Yirmi Dokuzuncu
Lem'aya bu kelâm "müstetbeâtü't-terâkib" kaidesiyle ona bakıyor, efradına
dahil ediyor. Öyleyse; Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) dahi bu fıkradan ona bakıp işaret
eder diyebiliriz.