CİHAD
"İman edenler
Allah yolunda cihad ederler. Küfredenler de tağut yolunda!.."
"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan,
Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din
edinmeyen kimselerle, küçülüp boyun eğerek elleriyle cizye verecekleri
zamana kadar savaşın." (Tevbe Suresi, 24)
Bu ayet-i kerimeler: İnsanları insanlara köle yapan sistemleri yıkmayı
açıkça emrediyor. Bütün insanlar Allah'ın kuludur. Hiç kimse kendinden
uydurduğu sistemlerle Allah'ın kullarına hükmedemez. Bununla birlikte
"Dinde zorlama yoktur" prensibi de mühimdir. Kulların kulluğundan
kurtulduktan sonra inanç için zorlama yoktur.
Yukarıda açıkladığımız deliller İslam erlerinin benliğinde yer etmişti.
Onlara niçin cihad ediyorsun diye sorulduğunda düşmanlara karşı vatanımızı
korumak, İran ve Rumların bize karşı düşmanca davranışlarını önlemek,
sınırlarımızı genişletmek, ganimet elde etmek için savaşıyoruz, diyene
rastlanmamıştır. Onlar Allah'ın uluhiyetini yeryüzünde açıkça ilan etmek,
O'nun sistemini hayata hakim kılmaya, şeytanların sistemini kovmaya, insanları
kula kulluktan kurtarmayı gaye edindiklerini söylüyorlardı.
Onlar Rebia bin Amr, Huzeyfe bin Muhsin ve Muğire bin Şube'nin İran orduları
baş komutanı Rüstem'e söylediklerinin aynısını ifade ediyorlardı. Rüstem
bu İslam mücahitlerinin her birisini kadisiye savaşından üç gün önce:
"Siz buralara niçin geldiniz?" diye sorduğunda şu ölümsüz cevabı
almıştı: "Allah bizi yeryüzündeki insanları kullara kul olmaktan
kurtarıp tek bir olan Allah'a kul etmek için gönderdi. Allah insanlara
en son elçisini ve en son hak dinini gönderdi. Kim O'nun dinini kabul
ederse, ona dokunmadan tekrar yurdumuza döneriz. Kim karşı çıkarsa onunla
ya şehid olup cennete gidinceye kadar savaşırız, ya da galip gelip gazi
oluncaya kadar cihad ederiz."
Müslüman, savaş meydanına atıyla cihada çıkmadan önce kendi içinde cihad
yapar. Kendi nefsi istekleri, şehevi duygulan ve kötü istekleriyle cihad
eder.. Kendi menfaatleri ve kabilesinin menfaatleri ile İslam dışı her
şeyle cihada çıkar. Yalnız Allah'a kulluk fikrini gerçekleştirmek, yeryüzünde
Allah'ın saltanatını gasb eden putları ve putçuları yıkmak ve Allah'ın
hakimiyetini sağlamak için cihada çıkar.
İslam'ın doğrudan doğruya fertlerin vicdanına hitap edebilmesi için, maddi
otorite, eski toplum düzeni gibi engelleri yıkmak ister. Önce fertleri
bu maddi zincirlerden kurtarır, sonra inancı seçme hürriyeti verir. Müsteşriklerin
hileli tuzaklarına kapılıp Müslümanların bu günkü halini görüpte cihad
sistemini gerçek şeklinden çıkarıp onu kelime oyunlarıyla savunma savaşı
şeklinde göstermeye çalışmayalım.
İslam dini kendisine hücum edenlere karşı yalnızca savunma savaşı yapmamıştır.
Çünkü İslam'ın varlığı sırf "Allah'ın, alemlerin Rabbi oluşu"
ilahi emrini ilan edip yeryüzünde kulları kullara kul olmaktan kurtarmak
içindir. Bu varlık hiçbir insana kayıtsız şartsız hak tanımayan, bağımsız
ve örnek bir topluluğun ortaya çıkışıyla kendini gösterir. Bu örnek topluma
hakim olan yalnız Allah ve Allah'ın kitabıdır. İslam'ın var oluşu bu gaye
için olunca tabii olarak yeryüzünde hakim olan kulların kullara kulluğu
prensibine dayalı cahiliyye toplumlarını yok etmesi, onlarla mücadele
etmesi, kendi varlığının gereğidir.
Yeryüzünde Allah'ın hükmüyle hükmeden bir topluluk oluştuğunda kendisini
savunacaktır. İşte savunma ile cihad arasındaki ilgi bu durumda anlam
kazanır.
İslam'ın varoluşu gereği insanları kullara kulluktan kurtarmak için her
zaman önde gitmesi gerekir. Bunun neticesinde İslam'ı coğrafi sınırlar
içerisine sıkıştıranlayız. İslam basit ırkçılık çerçevesine de sokulamaz.
İslam insanları kötülük odaklarına ve Allah'tan başkasına kulluğun pençesine
terk edemez.
İslam'ı bir toplumun mezhebi, bir ırkın düzeni, bir kişinin sistemi olarak
kabul etmeyip Allah'ın yeryüzüne indirdiği hayat prensibi olarak kabul
ederek, neden çok çabuk bir şekilde yeryüzüne yayıldığını anlarız. Bundan
başka da yayılış sebebi aramak boşunadır. İslam'ın Allah'ın uluhiyeti,
kulların Allah'a kulluğu davası olduğunu unuttuğumuz zaman başka deliller
aramaya ihtiyaç duyarız ki İslam'da cihadın niçin ve neden yapıldığı ortadayken
hiçbir kişi başka deliller ortaya atmaya cesaret edemez.
İslam'ı, Allah'ın yeryüzünde uluhiyetini ilan ettiren, bütün varlıkları
tek bir Allah'a kul edip kulları kullara kul olmaktan kurtaran ilahi bir
sistem; Allah'ın saltanatını temsil eden bir toplum kalıbına dökülmüş
sistem olarak değerlendirirsek elbette o zaman fertlerin vicdanına hitap
edebilmek için siyasi, toplumsal tüm otoritelerin yıkılmasının gerekli
olduğunu kabul etmek zorundayız. İslam'ı bu şekilde anlamakla, sınırlı
bir toprak parçasına özgü bir sistem olarak değerlendirdiğimiz zaman tabii
olarak onun cihadını kendi toprağına yapılan hücuma karşı savunma harbi
şeklinde kabul etmek zorundayız.
İslam bir kavmin, bir mezhebin veya bir bölgenin sistemi olmayıp evrensel
ve ilahi bir sistemdir. Bundan dolayı herkesten çok aksiyoner olacaktır.
Ve insanların inanç seçme hürriyetini engelleyen tüm otoriteleri devirecektir.
İslam insanları hürriyetine kavuşturup alemlerin Rabbi olan Allah'ın uluhiyetini
ilan edip kulları kullara kul olmaktan kurtarmak için harekete geçmek
zorundadır. Tek bir Allah'a kulluk ise İslam'a göre ancak İslam düzeninin
gölgesinde oluşabilir. Yalnız İslam düzeninde kanunlar Allah tarafından
konulur. Yalnız İslam nizamında, kulların hakimine de, mahkumuna da, siyahına
da, beyazına da, zenginine de fakirine de, haklısına da haksızına da Allah'ın
hükmü uygulanır. O'nun kanunlarının huzurunda herkes eşittir. İslam'ın
dışındaki sistemlerde hayata hakim olan kulların kanunlarıdır. Kanun koymak
ise uluhiyetin bir özelliğidir. Her kim kafasından çıkardığı sistemleri
kulların hayatına tatbik etmek isterse uluhiyet etmek istiyor demektir.
İster bunu açıktan açığa söylesin ister söylemesin fark etmez. Her kim
insanlara böyle sistem koyma hakkını tanırsa onların uluhiyetini kabul
ediyor demektir. İster onlara ilah adını versinler, isterse vermesinler!..
İslam soyut inanç ve imandan ibaret değildir ki inançlarını yalnız açıklama
yoluyla kabul ettirsin... İslam, bütün insanlığı özgürlüğe kavuşturan
aksiyoner bir sistemdir. Diğer topluluklar ise sistemleri altında Müslümanları
idare edebilecek kapasitede değildirler. Onun için İslam bu evrensel özgürlüğe
engel olan diğer sistemleri yıkmak zorundadır. İşte "Dinin Allah
için olması" budur. Onda diğer sistemlerde olduğu gibi kullara kul
olmak yoktur.
Batı kültürünün baskısı altında ezilenler, müsteşriklerin oyununa gelenler
İslam'ı bu şekilde anlamak istemezler. Çünkü müsteşrikler İslam'da cihadı:
"Dine sokmak için fertlere zorla baskı yapmak" diye anlatırlar.
O soysuz müsteşrikler aslında bunun anlattıkları şekilde olmadığını da
çok iyi bilirler. Ancak, bu yollarla İslam'ı ve İslam'da cihadın anlamını
yitirmeye çalışırlar. Bizim beyinsiz papağanlar ise hemen bu suçlamayı
kaldırmak için cihadı savunma harbi şeklinde göstermeye başlıyorlar. İslam'ın
doğal ve asli görevlerini unutuyorlar. İslam'ın ilk hedefinin insanlığın
özgürlüğü olduğunu görmek istemiyorlar. Bu bizim papağanların İslam anlayışını
batılı müsteşrikler bozmuşlardır. Güya din bir vicdan meselesiymiş, İslam
yalnız vicdanlara hitap edermiş, pratik hayatla ilgili değilmiş, bundan
dolayı İslam için olan cihad, inançları zorla vicdanlara yerleştirmek
için yapılırmış.
Halbuki İslam hiçte böyle değildir. İslam Allah'ın hayata hakim olan sistemidir.
Pratik hayatın bütün ihtiyaçlarını karşılar.
İslam'da cihad: İslam sistemini getirme, İslam sistemini hayata hakim
kılma fiilidir. İnanç meselesi ise bütün siyasi etkiler ortadan kalktıktan
sonra evrensel İslam sisteminin gölgesinde ferdi vicdanen ikna etmeye
bağlıdır. Fert ikna olursa boyun eğip eğmemekte hürdür.
|
|
 |
|