GERÇEK KÖLELER!..
"Bu makalenin
yayınlanması, Mısır'ın zulüm ve istibdat devrinde yasaklanmıştı. Şimdi
bu, Mısır'ı zulüm ve istibdatdan temizleyen ve yücelten hür insanlara
armağandır!"
Ekonomik ve sosyal yükümlülüklerin altında köle olmak zorunda kalıp da,
efendilerinden eşya ve hayvan gibi muamele görenler, köle değildir. Gerçek
anlamda köleler, ancak şunlardır: Ekonomik ve sosyal durumları, onları
köleliğe zorlamadığı halde onlar, kendi istekleriyle köle olmaya koşarlar...
Bu anlamdaki köleler, saraylara ve çiftliklere sahiptir. Ellerinde yeteri
kadar mal ve servet vardır. İş yapma ve kazanma imkânlarına da sahiptirler.
Hiç kimse, onların malları ve canları üzerinde söz sahibi değildir. Buna
rağmen onlar, efendilerinin kapıları önünde kuyruğa geçerler. Hizmetkârlık
ve kulluk için koşuşurlar... Kendi elleriyle başlarına boyunduruk zincirleri
ve ayaklarına prangaları vururlar... Kulluk ve hizmetkârlık armasını,
böbürlenerek ve büyüklük taslayarak taşımaktan çekinmezler...
Gerçek köleler: Efendilerin, aciz köleleri içeride ayağının topuğu ile
nasıl tekmelediğini, hiç bir ihtar ve uyarmada bulunmadan, onları hizmetinde
nasıl koşturduklarını, önünde eğilen başlarını tokatlayarak nasıl hakaretle
kapı dışarı edilmeleri için emir verdiklerini gördükleri halde, kuyruğa
giripte kovulan hizmetkarların yerine geçmek için kendilerini takdim edenler;
efendileri onlara yaptığı hakarette daha ileri gittikçe arı gibi etrafına
üşüşenlerdir...
İşte, gerçek köleler kendi arzuları ile esareti kabul eden bu serseriler
güruhudur. Gerçek köleler; hürriyetten köşe bucak kaçanlar, efendileri
tarafından kovulduklarında, kendilerine bir başka efendi arayanlardır.
Çünkü, onların benliğinde yerleşmiş olan kölelik duygusu ve ihtiyacı,
onları buna zorlamaktadır. Bu kölelik ve alçalma duygusu onlar için bir
altıncı veya yedinci duyu olmuştur. Bu aşağılık komplekslerini, mutlaka
tatmin etmeleri gerekir. Eğer, onlardan birisi kölelik bağı altında olmazsa,
onların kölelik duyguları benliklerinde susuzlukla kıvranır, efendiler
bulabilmek için eşikten çekilir, kapı önünde sürünürler. Önünde secdeye
kapanmak için, efendilerinin parmağından gelecek işareti beklemeye sabırları
kalmaz.
Gererk köleler: Hürriyetlerine kavuştuklarında ve hür bırakıldıklarında,
hür ve serbest olanları değil, geride, ahırda bağlı kalan kölelere gıpta
ederler, onları kıskanırlar. Çünkü, hürriyet bu adamları ürkütür, şeref
bellerini büker, onlar için kuşandıkları hizmetkârlık kemeri öğünme işareti,
giydikleri altın yaldızlı kapıcı elbisesi, âşık oldukları en parlak ve
şık kıyafettir.
Gerçek Köleler: Boyunduruk
zincirlerini kafalarında değil, benliklerinde duyanlardır. Bu boyunduruk
zinciri, onların derilerini kamçılayıp, kurtuluş için alevlendirmez. Fakat,
bu boyunduruk zinciri, onların ruhlarını alçaltma kamçıları olur ve bu
hususta ruhlarını alevlendirir ve harekete getirir. Onları yürekten sürükleyen,
burunlarına takılı kölelik halkaları değildir. Onlar, efendilerinin arkasında
halkasız olarak sürüklenirler. Çünkü, onların kanlarında kölelik halkası
daha önceden vardır.
Gerçek köleler: Kendilerini
sadece, esaret zinciri arasında ve yuları ellerinde bulunduran kimselerin
ahırlarında bulunurlar. Başı boş bırakılacak olursa, hayatın akısı içinde
kaybolurlar. Sosyal hayatın kalabalığı içinde ve zorlukları arasında şaşırıp
kalırlar. Bunlar, ışıkla karşılaşmaktan ürkerler; kendi arzuları ile ahırların
kapılarını çalmaya başlarlar ve bekçilerine, kendidilerine bu kapıları
açmaları için yalvarırlar...
Bu gerçek köleler; - böyle basit ve alçak olmalarına rağmen- zâlim ve
gaddardırlar. Hür olanlara karşı güçlü ve katı yürekli olup, onları yok
etmek için arzu duyarlar. Onlara işkence yapmaktan ve yaptırmaktan hoşlanır;
sadist cellâtlar gibi canavar duygularını onlarla tatmin ederler. Onlar,
hür insanları, hürriyete iten etkenlerin ne olduğunu bilmezler.
Hürriyet için uğraşmayı isyan; yükselme ve kurtuluş arzusunu baş kaldırma,
izzet ve şeref isteğini cinayet sanırlar. Bu yüzden de esirler kafilesinde,
kendileri gibi yürümeyen, gururlu ve hür kimselere, içlerindeki intikam
duygularını zulüm yaparak açığa dökerler...
Onlar, efendilerinin rızalarını kazanmak için olduğu kadar, hür insanları
yok etmek için vasıtaları keşfetmede de yanşıyorlar. Buna rağmen efendileri
onlardan usanıyor, hizmetlerinden kovuyorlar. Çünkü, aynı oyunun tekrar
tekrar oynanması, zevklerini okşamıyor ve onları bıktınyor. Bu yüzden
de oyuncularını değiştirerek, kapıda gönüllü bekleyenlerden başkalarını
getirip sahneye koyuyorlar.
Fakat, ne olursa olsun bütün bunlara rağmen gene de istikbâl hür olanlarındır...
Evet istikbâl ne kölelerin, ne de onların ayakları altında yuvarlandıkları
efendilerinindir. Evet istikbâl ancak, hür olanlarındır. Çünkü, insanlığın
hürriyet için yaptığı mücadeleden hiç biri kaybolmamıştır. Artık, yıkılmış
olan kölelik ahırları, tekrar yeniden inşa edilmeyecek, kırılmış olan
esaret zincirlerinin halkaları yeniden dökülmeyecektir.
Evet, bu günlerde kölelerin sayısı çoğalmaktadır... Fakat, hür olanların
sayı ve ölçüleri de kat kat artmakta, bütün milletler gün geçtikçe esaretlere
karşı nefret ederek, hürriyet kervanına katılmaktadır. Hürriyet kervanına
katılmak, kölelerin ellerinde olan bir şeydir. Çünkü, bu gün artık, ne
cellâtların pençeleri, dizginleri tutacak kuvvettedir ve ne de esaret
boyunduruğu, kervanı götürecek güçtedir. Yalnız - dediğimiz gibi - köleler
esaret zincirinin halkalarını burunlarına taktırmak için kölelik ahırlarının
kapılarını, kendileri çalıp açmaya çalışıyorlar...
Fakat, bütün bu engellere rağmen hürriyet kervanı bütün hızı ile ilerliyor.
Yolunda ilerlerken bu kervana binler, milyonlar iltihâk ediyor. Cellâtlar
bu kervanın hızını durdurmak yahut köleleri üzerine saldırtarak dağıtmak
için boşuna uğraşıyorlar. Kölelerin kırbaçları, hür olanların vücutlarını
parçalasa dahi, onları, engelleri yıktıktan, dağları devirdikten sonra
geri döndüremezler. Artık yolları üzerinde, basit dikenlerden başka bir
şey kalmamıştır...
Bu kervanın arkasından, başka bir kervan daha takip edecektir. Geçmişin
bütün tecrübeleri, esaretle hürriyet arasında meydana gelen savaşlarda,
üstünlüğün ve zaferin daima hürriyetten yana olduğu ortaya çıkmıştır.
Hürriyetin yumruğu, zulüm karşısında kanayabilir. Fakat öldürücü darbeler,
daima onundur. Yüce Allah'ın yeryüzündeki kanunu böyledir. Çünkü, hürriyet
geleceğin zirvesinden en yüce ideal, esaret ise geçmişin karanlıklarına
gömülmüş sapık bir dönüştür.
Esaret kafilesi, her zaman için hürriyet kervanının yolunu kesmeye çalışmışsa
da, bütün kıtalara hâkim olduğu zamanlarda bile bir kaç hürriyet öncüsünün
dahi önüne geçememiştir. Kaldı ki bugün, pek az olan sayısı ile bütün
insanlığı içine alan hürriyet kervanının yolunu kesebilir mi?
Bu kesin hüküm, ifade ettiği gerçeğin yanı sıra, bir başka gerçek daha
vardır. O da:
Hürriyet kervanının gayesi uğrunda bir çok kurban vermesi, kervanın bazı
kıyılarını esaret kafilesinin parçalaması, bazı hür kimselerin sırtları,
kölelerin kırbaçlarına hedef olması gereğidir.
Hürriyetin hiç şüphesiz bir karşılığı vardır. Esaret, nasıl ki esaret
olmak için kurbanlar vermiştir. Hürriyetin de, hürriyet olması için kurbanları
olmasın mı?
Bu ve diğeri de birer gerçektir. Fakat sonuç bellidir, açıktır. Yol aydınlıktır.
Tecrübeler çoktur. Bakalım, esaret kafilesinin ve kuşandıkları yaldızlı
kemerleriyle göğüslerindeki işlemeli elbiseleri ile süslenen kölelerine.
Hürriyet kervanına ve beraberinde yürüyen fedakârlara, kahramanlık madalyasının
süslediği alınlara, şerefin kabarttığı göğüslere bakalım. Dikenlerle dolu
yoldan yürüyen şanlı kervanı takip ederek, kesin olduğuna inandığımız
sonucu bekleyelim. Hiç şüphesiz, sonuç; sabır edenlerindir...
|
|
|
|