ACİZLİK VE ALÇALMA VERGİSİ
Ruhları yüce olmayan
ve karekterleri zayıf bazı kimseler, şerefin ve üstünlüğün çok kabarık
ve tahammül edilmez bir vergisi olduğunu sanırlar. Bunlar, zillet ve alçaklığı
seçerek, bu ağır yükten kaçmak isterler. Böylece, bunlar ucuz, boş, korkulu
bir hayat sürmeye başlarlar. Kendi gölgelerinden ürker, seslerinin yankısından
titrer, her bağırmanın kendilerine olduğunu zannederler. Hayatı en çok
seven insanlar da onlardır. Kur'an-ı Kerimde, onlar hakkında şöyle buyurulmaktadır:
"And olsun ki; sen onları hayata, Allah'a eş koşanlardan daha düşkün
olduklarını görürsün. Her biri ömrünün, bin yıl olmasını ister, oysa uzun
ömürlü olması onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yaptıklarını görür."
(Bakara sûresi, âyet: 96.)
Fakat bu alçak adamlar, şerefli olma yükümlülüğünden çok daha ağır vergi
öderler. Onlar, alçalmalarının topyekün vergisini şahsiyetlerinden, manevi
değerlerinden, şereflerinden, iç huzurlarından ve çok kere bilmeden mal
ve kanlarından öderler. Onlar sanırlar ki, harcadıkları şereflerinin karşılığında
nüfuz kazanıyorlar; Oysa onlar, güçlülerin yakınlıklarını, acizlik vergisini
alçalıp ödeyerek kazanıyorlar.
Fakat nice deneyler; Allah'ı bırakıp onun yerine, efendileri tarafından
alçalmayı kabul edenlerin, basit birer çekirdek gibi parmaklar arasında
öğütüldüğü açığa çıkmıştır. Bunlardan kaçı erkekliğini satmamış, efendilerin
ayakları altında yüzünü topraklara sürmemiş, eğilip iki büklüm olmamış,
insanî hayatın her türlü gereğinden, beşeriyetin tanıdığı bu mukaddesatlardan
insanların ve Allah'ın kendilerine donattığı emanetlerden feda etmemiştir
ki...
Bütün bu çabalara rağmen gene de onlar, sonunda yine ucuzun ucuzu, kolayın
kolayıdırlar. Hatta onlar birer alçak köpek gibi hizmet ettikleri, arkasından
izini kokladıkları, onlar için kuyruk salladıkları, rızıklarını almak
için pisliklerde yuvarlandıkları efendilerinin yanında bile değersizdirler.
Oysa bunların pek çoğu, şerefli ve değerli olma imkânına sahipti. Bunlar
Yüce Allah'ın emanetlerini elleri arasında koruyup, hakkı ve insanlık
şerefini saklayabilirlerdi. Böylece, hiç bir kimse onlara kötülük yapamazdı.
Hatta emaneti korumamalarını, hakkın bekçisi olmamalarını, şerefli olarak
yaşamalarını istemeyenler dahi, onlar için kötülük düşünemezlerdi. Fakat
onlar, Yüce Allah tarafından kendilerine tevdi edilen emanete ihanet edince,
şerefin yükümlülüğünü yerine getirmekten aciz kalınca, hakkın üstünlüğünden
vaz geçince, kendilerine saygı duyanların bile gözünden düştüler. Bekçiliğini
yapmakta oldukları haktan titreyenlerin önünde, alçaldılar. Onları satın
almak isteyenlerin karşısında, oldukça ucuzladılar. O kadar ki, onları
satın almak isteyenler bile vaz geçtiler. Sonra leşin koktuğu gibi kokmaya
başladılar.
Ayaklar altında tekmelendiler. Hem de haktan nasipleri, şereften gelen
heybetleri, emanete sadakatlerinden dolayı güvendikleri olduğu günler,
kendilerini sayan ve gıpta edenlerin ayaklarıyla tekmelendiler ve ezildiler...
Hayatta, böyle zirveden düşüp alçalan adamlar pek çoktur. Onlara hiç kimse
acımaz. Hiç kimse onlar için şefkat ve merhamet dileğinde bulunmaz. Onların
cenazesinde kimseler yürümez. Hatta uğrunda, şerefin zirvesinden alçalmanın
derinliğine düştükleri; hakkın üstünlüğünden ve şanından sapıklık uçurumuna
daldıkları efendileri dahi cenazelerinin peşinde gitmezler!..
Öğütlerin, ibretlerin ve tecrübelerin çokluğuna rağmen her gün bir kurbanın,
alçalma vergisini eksiksiz ödediğini, yüce Allah'a, bütün insanlara ihanet
ettiğini, şerefini ve güvenini fedakârca harcadığını görüyoruz.
Bu kurbanlar, önce efendilerinin izinde, ihtiras ve arzularının arkasında,
vaad ve serapları uğrunda köpekler gibi dil çıkararak, yalanıp soluyorlar.
Sonra da uçuruma yuvarlanıp, alçaklığın derinliğine gömülüyorlar. İnsanların
acıyan, efendilerin küçümseyen bakışları altında iki büklüm oluyorlar.
Yaşadığım sınırlı hayatım boyunca gördüğüm ve görmekte olduğum yüzlerce
büyük insan, bir ve her şeyden üstün olan yüce Allah'tan başkasına boyun
eğiyor, itaat içerisinde yürüyor, alçalma vergisinin omuzlarını çökertmesine,
belini iki büklüm yapmasına, kafalarını ezip, boyunlarını kırmasına müsaade
ediyorlar. Yüklerini indirdikten, mallarını teslim ettikten, dünya ve
âhiret iyiliklerinin her ikisinden de mahrum olduktan sonra, köpekler
gibi kovalanıyorlar. Böylece, köleler kafilesine iltihak ediyorlar. Bu
kafilede hiç kimse, onların varlığından haberdar olmuyor. Cellatlar bile...
(Bu makale, 15 Eylül 1952 yılında kaleme alınmıştır.)
Ben onların; hür olma imkânları varken, köleliği seçtiklerini, kuvvet
ve üstünlük ellerindeyken, alçalmayı tercih ettiklerini gördüm... Ben
onların, bir lira vermemek için şereften kaçarken, alçaldıklarını ve milyonlarca
lira ödediklerini; mevki sahiplerine ve ileri gelenlere kendilerini sevdirme,
saydırma imkânları varken, onların mevki ve şereflerini okşamak, dolayısı
ile bu mevkiden ve nüfuztan yararlanmak uğrunda küçük, büyük her türlü
hatayı işlediklerini gördüm.
Hayır, gördüklerim sadece bunlar değildir. Belki ben, hürriyetleri için
bir kere masraf etmekten kaçınan; fakat hürriyetin masrafı ile ölçülemeyecek,
onun onda birine erişmeyecek kadar yüklü vergileri, köleliklerine ödemeye
mecbur kalan nice milletlerin perişan hallerini nıüşahade ettim.
Eski çağlarda Yahudiler, peygamberlerine şöyle demişlerdi;
"Ey Musa! O ülkede çok güçlü insanlar var. Onlar oralarda oldukları
müddetçe, biz, oraya asla giremeyiz. Sen ve Allah'ın gidiniz, onlarla
kendiniz savaşınız. Biz burada oturacağız." (Mâide sûresi, âyet:
24.)
Bu şereflerini elde etmek için masraftan ve zahmetten kaçınarak, bunun
karşılığı olarak ta kırk yıl çölde kum altında aşınarak, gurbetin acı
sefaletini çekerek, vatansızlık ve korkular içinde yaşayarak ödediler.
Eğer bunlar, şerefleri uğrunda mertçe döğüşselerdi, ödeyecekleri masrafları,
bunun onda biri kadar bile olmayacaktı.
Hürriyetin yükümlülüğünden kaçanlara; şeref ve üstünlüğün sonucundan korkanlara;
yüzlerini başkalarının ayakları altında toprağa sürenlere, kutsal emanetlerine,
manevî değerlerine, insaniyetlerine, milletlerin geçmişte yapmış oldukları
büyük fedakârlıklara, insanlığın hürriyet ve kurtuluş için harcamış olduğu
emeklere karşı ihanet edenlere sesleniyorum: Bu kimseler, dönüp tarihin
ibret veren geçmişine ve içinde yaşadığımız yakın olaylara baksınlar.
Ve her zaman tekerrür eden tarihi misâller üzerinde, derin derin düşünsünler..
Bu misâller; alçalma vergisinin, şereflilikten çok daha pahalı, hürriyet
yükümlülüğünden çok daha az olduğunu göstermektedir. Ölmeye hazır olanlara
hiç şüphesiz, hayat bahşedilir. Fakirlikten korkanlar, yeteri kadar nzıklandırılır.
Saltanat ve nüfuzlardan çekinmeyenlerden, saltanat ve nüfuzlar çekinir.
(Peygamber efendimiz (S.A.V.) bir hadislerimde şöyle buyurmuşlardır: "Her
kim Allah'tan korkarsa, her şey ondan korkar. Her kim Allah'tan korkmazsa,
her çey ona korku verlr.")
Bugün elimizde, vicdanlarını satan, kutsal emanetlerine ihanet eden, gerçeği
örterek topraklarda sürünen, insanlar ve Allah tarafından lanetlenmiş
olarak ölürken, arkalarından kimselerin ağlamadığı, üzülmediği rezil ve
alçaklara ait pek çok örnekler vardır.
Yine bugün elimizde, -pek az olmasına rağmen - rezaleti ve alçalmayı kabul
etmeyen ve ihanete razı olmayan, şereflerini ve mertliklerini fedakârca
satmayan kimseler için örnekler vardır. Onlardan yaşayanlar, şeref ve
namus içinde yaşamışlar; ölenler de şeref içinde ölmüşlerdir.
"Müminler arasında öyle kimseler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde
sadık kalmaları uğrunda bazıları can verdiler. Bazıları da vermek için
beklemektedirler. Onları, hiç bir şey döndürememiş, değiştirememiştir."
(Ahzâb sûresi, âyet: 23.)
|
|
 |
|