KİTAP VE YAZARI HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ

Kulağa hoş ve tat'ı gelen parlak sözler "söylemek, müzikli konuşmalar yapmak ve büyüleyici ibareler yazmak pek önemli değildir. Başka bir deyişle; insanları etki altında bırakmanın sırrı ve beğenilen yüce yol da hiç şüphesiz, inanç ve samimiyetten uzak, boş ve ruhsuz parlak sözler söylemek değildir. Ancak, iman gücünün temelinde gizlendiği kelimeler ve onların gösterdiği yüce anlamlar etkili olur ve büyük bir önem taşırlar. Şüphesiz iman ve samimiyet dolu kelimeler, yazılı kâğıtlar üzerinde canlı hale gelir ve anlam yönünden dokunulabilecek birer canlı varlık olarak gözler önünde yaşarlar... Her kelime, başkalarının kalbini harekete getirmek, birlik ve beraberlik içinde fedakârlık yoluna iletmek için etkili olamaz.
Evet, kan damlayan kelimeler; insanların kalpleri üzerinde etkili olur, fedakârlık alanında üstün basanlar yaptırabilir ve kalplerin arasını birleştirebilir. Bu kanlı kelimeler; ölü bir kalbe damlatıldığında onu diriltir ve o insanın kalbinde, bir daha ölmemek üzere sonsuz olarak yaşarlar...
Fakat, sadece ağızdan doğan ve dille ifade edilen sözler ise, ölü olarak doğarlar. Böyle kelimeler, insanlan bir tek karış bile ileriye doğru iletemezler. Hiç kimse, böyle kelimelere sahip çıkmaz ve onları manevi evlât olarak bağrında besleyip büyütmez. Çünkü, hiç kimse ölü doğan çocukları kucağına alıp bakmayı istemez. Onları, bir daha görmemek üzere mezara gömerler...
Hiç şüphesiz, ilâhî kaynaktan doğmayan, kalpte iman ve samimiyetle beslenmeyen kelimeler ölüdürler. Böyle kelimelerin canlanmasına imkân yoktur.
Eli kalem tutan yazarlar, bir tek şartla, istedikleri her şeyi yapabilir ve arzu ettikleri bütün işleri yerine getirebilirler: Düşüncelerinin uğrunda seve seve kendilerini feda etmek ve bu yolda şehit olmak, şehit kanlarıyla düşüncelerini sulayıp yeryüzünde yeşertmek... Söyledikleri sözlerin, hak ve doğru olduğuna önce kendileri bütün kalpleri ile inanmaları ve bu uğurda gerektiğinde, herkesten önce, bizzat kendileri canlarını feda etmelidirler.
Çünkü, söylediğimiz kelimeler, dış dünyada birer cansız kalıp halinde kupkuru olarak dururlar. Ne zaman ki, söylediğimiz bu kelimelerin uğrunda şehid olur ve onlara şehidlik kanımızdan can verirsek, işte o zaman canlanır ve bir daha ölmemek üzere yaşarlar...
Yazıhanelerinde, konforlu koltuklar üzerinde oturup, parlak hayaller kurup, süslü kelimeler ve ifadeler kullanan kimselere sesleniyorum: Geliniz, söylediğiniz her kelimeyi iman ve samimiyetin ilâhî nuru ile aydınlatın. Yazacağınız her kelimeyi Önce, kalbinizde iman ve samimiyetle canlandırın ve sonra başkalarına ulaşmak ve onların kalpleri üzerinde etkili olmak üzere yazınız, iyi biliniz ki, kelimelerin ve ifadelerin sonsuz olarak canlı yaşamalarının yolu budur. Bu yolun dışında başka her hangi bir yolu, boş yere arayıp durmayın...
Özet olarak sizlere sunduğumuz bu kelimeler, Kur'an-ı Kerimin yüce hükümleri uğrunda canım feda etmekten çekinmeyen büyük şehid Seyyid Kutub'un sözleri ve ifadeleriydi. Söyledikleri ve yazdıkları uğrunda canını feda eden, inandığı hak ve doğru yolda temiz kanını, çekinmeden akıtan büyük mücahidin bu çok değerli eserinin ön sözüne, gene kendilerinin yazmış oldukları bu sözleri koymaktan başka her hangi bir sözü uygun bulmadım. O, yazdığı bütün kelimelerin uğrunda şehid olan ve şehidlik kanı ile kelimelerine can veren büyük bir mücahittir.
Evet, büyük şehid ve büyük mücahit Seyyid Kutub, yeryüzünde yasayan bütün müslümanlar için bir numunedir. O'nun yüce ve temiz hayatı ise, her müslüman için gıpta edilmesi ve uyulması gereken örnek bir hayattır.
Küfrün ve emperyalizmin karanlık gecelerinin örttüğü ve ölüm uykularının alabildiğine uzandığı, her türlü haramın ve kötülüğün açıkça işlendiği, hakkın çiğnendiği, bâtılın egemen kılındığı bir ülkenin insanları için o bir örnektir ve onun yüce hayatı uyulması gereken bir numunedir.
Böyle bir ülkede bütün insanlar, dünya hayatının geçici menfaatlerine göz dikerler, O'nu ve O'nun yüce hayatını kendileri için bir örnek ve rehber seçerler, bundan yüz çevirecek ve hak bildiği yoldan büyük bir azim, iman ve cesaretle yürüyebileceklerdir. Zor bir durumda ve zâlim bir bakışın yanında İslâm dini, kendilerinden hak sözün söylenmesini istediğinde, iki yüzlü ve sadece dünya çıkarının peşinde koşanlar korkup arka dönerlerken. O'nu ve O'nun yüce hayatını kendileri için örnek ve rehber seçerler ise, hakkı söylemekten asla çekinmeyecekler ve başlarının kesileceğini bilseler bile asla susmayacaklardır...
Cihâd yolunu seçenler, hakka ve İslâm'a çağıranlar, İslâm hükmünü yaşamak isteyenler, kalplerinden coşan İslâm'ın yüce nuru ile tarihlerini yazmayı düşünenler gene onun yolunu ve hayatını kendileri için Örnek seçmek zorundadırlar.
Çünkü o, mübarek İslâm sancağını omuzlarında taşıyan ve bu yolda yürüyenler için işaretler koyan mücahitler kafilesinin öncüsüdür. Evet O, bu yolun haritasını kam ile çizmiştir. Artık yol açılmış, işaretler konmuş ve plân çizilmiştir.
Ülkelerinde, emperyalizmin her türlü baskılarını ve ağırlığını görmek istemeyen, kurtuluş yolunu arayan, hür ve bağımsız yaşamayı arzu eden, yeryüzünü cehenneme çeviren her türlü bozgunculuğa karşı durmak ve sadece yüce Allah'ın hükmünü egemen kılmak için çabalayan her insan için O'nun temiz ve yüce hayatı bir örnektir.
Her inanan insanın, büyük şehit Seyyid Kutub'a gıpta etmesi gerekir. Başkaları basit maddi menfaatlar uğrunda savaşırken, Seyyid Kutub din ve inancı uğrunda savaşmış, bu temiz inancı ile yüce ve kutsal davası uğrunda can vermiştir. Dünyanın yalancı ve aldatıcı süsüne gönlünü kaptırmamış, bütün kalbiyle yüce Ve üstün davasına sımsıkı sarılmıştır.
Maddi menfaatlar peşinde koşmayı bırakıp, imanıyla temiz yaşamayı isteyen herkes, Seyyid Kutub'a gıpta etmelidir. Her gün biraz daha O'nun gibi yüce bir ruhî seviyeye ulaşmaya gayret sarf etmelidir. Çünkü, içinde yaşadığımız çağ, bütün ruhların maddi menfaat bataklığına batıp kirlendiği bir çağdır. Bu bataklığa batmak için binlerce kişi, çeşitli vasıtalarla çağında bulunmaktadır. Zayıf inançlılar, bu bataklığın kenarında sarsıntı geçirmekte ve içine düşmekten kendilerini alı koyamamaktadırlar. Bu bataklığın içine düşenler ise, bundan kurtulmanın çaresini bulamamaktadırlar. Ruhen ölmek, fikren sönmek neticesinden de ümitsizlik bataklığına yuvarlanmakta ve pislik üstüne pislikle kirlenip durmaktadırlar...
İşte, böyle bir çağda ve böyle bir durumda temiz yaşamak pek zorlaşmakta ve temiz yaşamak isteyenlerin önüne binlerce engel duvarı örülmektedir. Bu gibi zor engelleri yenmek ve herhangi bir pisliğe bulaşmadan ruhen temiz yaşamak için devamlı olarak nefisle mücadelede bulunmak ve ruhen uyanık olmak gerekir.
Büyük şehit Seyyid Kutub, bu alanda en büyük mücadeleyi vermiş ve bu mücadelesinde başarılı olmuştur. Daima yüce ve temiz olarak yaşamış ve ruhen uyanık bulunmuştur. Yüce Allah'a ibadet etmek, O'na sığınmak, iffetli olmak, zühd ve takva yolundan ayrılmamak hususunda son derece dikkatli ve titiz idi. Hiç bir maddi güç onu, bu yüce ve temiz yoldan ayırmamıştır. Çünkü, bu yüce ve temiz esaslar, onun ruhunu sarmış ve iliklerine kadar işlemişti.
Seyyid Kutub, bu yüce ve temiz hayatıyla bir çok kimseye örnek olmuştur. O'nun yüce ve temiz hayatına bakanlar, imanlı ve şerefli yaşamanın hayalî bir şey olmadığını öğrenmişler, pislikten arınıp imanın en yüce mertebelerine ermenin mümkün olduğuna inanmışlardır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır: "Bizim uğrumuzda cihâd edenleri, elbette onları yollarımıza eriştireceğiz. Şüphesiz Allah, iyi davrananlarla beraberdir." (Ankebut sûresi âyet- 69)
İslâm dünyasında, izzet ve şeref içinde her türlü emperyalizme karşı hür ve bağımsız yaşamak isteyen her insan, Seyyid Kutub'a gıpta etmelidir. Seyyid Kutub, imanın şeref ve izzetinden uzak bir hayatı yaşamaması için kendisini çevreleyen her türlü pislik ve menfaat çemberini kırdığı gibi, emperyalist güçler ve onların uşakları tarafından kendisine " yöneltilen her türlü baskı ve işkence azabına karşı da son derece güçlü bir irade ve cesaretle karşı koymuştur. Hiç bir güç, onu, inandığı yoldan alı koymamıştır. Tam aksine, kendisine yöneltilen baskı ve işkenceler O'nu, imanın şeref ve izzetine daha güçlü sarılmaya ve bu yolda daha hızla mesafeler almaya itmiştir. Yüce Allah'a inanan ve O'nun sonsuz kudretine ve yardımına dayanan, bütün dünya ateş kesilip işkence ve sıkıntılar yöneltse de gene ona bir zarar veremez ve onun üstün azim ve sebatını kıramaz...
Aziz ve şerefli yaşamak isteyenlere, yüce Allah yardım eder. İman, şeref ve izzet uğrunda mücadele verenlerin, çalışma ve çabalarını boşa çıkarmaz. Yüce Allah, nefislerinde korkaklığın alçaltıcı duygusunu yenen kimselere daima yardım etmiş ve düşmanlarına üstün kılmıştır. Bu yüce duyguya ve olgun ruha sahip olmak ancak, imanın en üstün derecesine eren müminler için müyesser olmaktadır.
Seyyid Kutub'un önünde, baskı ve işkencelerden kurtulması için bazı fırsatlar ve imkânlar vardı. Zorluk anında, el uzatıp kurtulması için kendi açısından geçerli bazı mazeretleri vardı. Bu fırsat ve mazeretlerin arkasına sinip kurtulabilirdi. Fakat o, bunlardan hiç birine iltifat etmedi. Böyle basit mazeretlerin arkasına sinip gizlenmedi...
O'na yürekten bağlı olan arkadaşları, "Ey Seyyid Ktıtub! Nefsini şehitlik için bize tercih etme. İslâm davası senin yaşamanı istiyor. Bizim nefsimiz ve ruhumuz sana feda o!sun. Günümüzde, İslama çağıran ve bu uğurda hizmet edenler pek azdır. Senin gibi büyük bir âlim ve mücahidin yetişmesi zordur. Ey Seyyid Kutup! İslâm'ın sana ihtiyacı vardır. Senin vefatınla İslâm, büyük bîr mücahidini ve çağırıcısını yitirmiş olacaktır. Fakat, bizim gibi basit kişilerin vefatı ile İslâm'ın hiç bir kaybı olmaz..." dediler.
Ancak, Seyyid Kutub yüce bir azim, üstün bir irade ve himmete sahipti. Kendisini, arkadaşları ve davası uğrunda seve seve feda etmeye hazırdı. O'nu yakından tanıyanlar, bu üstün özelliğini çok iyi biliyorlardı, İslâm davası uğrunda verilecek her hangi bir savaş için O, daima öncü idi. Böyle durumlarda o, asla geride durmazdı. Hayatta kalmak için nefsini, hiç kimseye tercih etmezdi...
Bir çok insan, bazı mazeretleri ileri sürerek, kendileri için bahaneler ararlar ve ruhsatlara tutunup cihâdı ve İslâm dini uğrunda çalışmayı bırakırlar. Bu basit bahaneler yüzünden, günümüzde İslâm uğrunda yapılacak en basit bir çalışma stratejisi bile konulmamıştır. Hep sıkıntılardan kurtulma ve rahatça oturup dinlenme yolları aranmıştır. Bu yanlış tutum ve kanaatın sonunda yer; yüzünü bozgunculuk: kaplamış, emperyalizmin dipçiği altında hür olanlar ezilmiş, İslâm uğrunda çalışanlar azalmış ve cihadın yüce ruhu müslümanlar arasında sönmeye başlamıştır. Peygamber efendimiz (S.A.V.) in bir hadislerinde: "Cihâdın en faziletlisi, zâlim bir başkana karşı söylenilen hak sözdür." diye buyurmuş oldukları İslâmî esasa, uyanlar kalmamıştır. Fedakârlık ve kahramanlık ruhu tamamen ortadan kalkmış, bunun yerine menfaatçilik ve ihtirascılık duygusu yerleşmiştir.
Bu durumda tehlike o kadar ileri gitmiş ki, müslüman fertler arasında şahsi menfaat ve ihtiraslar, dinî inanca tercih edilmiştir. Menfaat duygusu, iman duygusundan daha güçlü olmaya başlamıştır. İslâmî anlayış ve değerler, anlamlarım yitirmiş ve her gün biraz daha silinmeye ve unutulmaya yüz tutmuştur. Kölelik ve aşağılama dereceleri, siyaset, sabretme ve hale rıza gibi sapık ve yanlış anlamlarla yorumlanmaya kalkışılmıştır...
İşte Seyyid Kutub, böyle bir ortamda ortaya atıldı ve İslâm adına uydurulan bu gibi yalanlan ve hurafeleri yırtıp attı. Korkaklık ve maddi menfaat edına uydurulmuş olan çirkin ve utandırıcı yorumlara sapmadı. Köleliği ve aşağılamayı kabullenip, bazı satılmış yazarların yaptığı gibi, sadece rahatını ve maddi çıkarla, rını düşünmedi. Boyun eğmeye, miskin miskin göz yaşlan içinde düşmanına yalvarmaya, acizlik ve zillet için-
de kara kara düşünüp ümitsizlik bataklığına batmaya, hürriyeti bırakıp emperyalistlerin ayaklan altında toz toprak gibi çiğnenmeye razı olma yoluna sapmadı ve bu gibi aldatıcı kanaatlara kanmadı.
O, bütün gücü ile yalnız İslâm'a ve Kur'an-a sarıldı. Allah yolunda, canını ve bütün varlığını adadı. Söyledi ği her sözde ve yazdığı her yazıda sadece, bunu dile getirdi. Kendisine ait olan her kelimede, bu inancını bulmak mümkündür. Bütün çabası, "Allah Hükmünü" yeryüzünde hâkim ve üstün kılmaktır. Büyük Şehit Seyyid Kutub, bu gaye ile yaşadı ve bu gaye uğrunda şehit oldu. Hayatı boyunca, imanın şeref ve izzetiyle yaşadı. Ve bu dünyadan ayrılırken de gene imanın şeref ve izzetiyle ayrıldı...
Düşüncesiyle etrafını aydınlatan, ileriyi çok iyi gören ve yüklendiği davayı ölümsüzleştiren her düşünce ve dava adamı, Seyyid Kutub'a gıpta etmelidir. Seyyid Kutub, İslâm dininin bütün hüküm ve esaslarını çok iyi biliyordu, İslâm hakkında, kitap ve sünnette ne buyurulmuş ise, onu iyi kavramış ve ona yürekten bağlı kalmıştır. Zaten İslâm dini, kendi tabiî haliyle güneş gibi aydın ve açıktır. Kur'ân-ı Kerimde bu hususta söyle buyurulmaktadır: "Fakat biz onu, kullanmazdan dilediğimizi, onunla doğru yola iletmek için bir nur (ışık) kıldık." (Şura suresi ayet: 52)
İslâm'ın bu aydınlığı, bütün karanlıkları dağıtan aydınlıktır. Yeryüzünde onun aydınlığı kadar parlak, başka bir aydınlık yoktur. Ne yazık ki, bazı insan lar bilgisizlik ve maddi çıkarlarından dolayı onun parlak aydınlığı önünde perde olmaya ve onun yer yüzüne, bütün aydınlığı ile yansımasına engel olmaya sebep olmuşlardır. Bu insanların, arzu ve ihtirasları; yüce islam güneşini arkasında gizleyen sıkıntılı ve kâbuslu kara bulutlar halinde, yeryüzünü karanlığa boğmuştur. Evet, nefsi arzuların hâkim olduğu bir işten hayır gelmez. Çünkü nefis, daima rahatı ve menfaati ister. Din ve dünya için hayırlı olan yoldan yürümeyi istemez. Cihâd enirinden asla hoşlanmaz. Cihâdın dışında, okşayıcı ve aldatıcı yollar arar. Böylece, yüce Allah'ın cihâd emrini dinlemeyen ve buna boyun eğmeyenler, nefislerinin kendilerine süslü gösterdiği sapık yollara saparlar...
İş yapma ve çalışma hususunda nefislerine uyup hareket edenler, daima zararlı çıkmışlardır. Bu, yüce Allah'ın değişmeyen bir kanunudur. İnanan insanlar için en doğru yol, bütün iş ve çalışmalarında yüce Allah'ın emirlerine uymaktır. Bunun dışında, başka her hangi bir yol aramamaktır. Kesin olarak o bilinmelidir ki; yüce Allah'ın vaadi haktır. Hak yol, apaydın olarak önümüzde durmaktadır. Ona uymak ve sadece onda yürümek gerekir. Eğer, islâm uğrunda yapacağımız çalışma hususunda bu esasa uyarsak, mutlaka başarılı olacağız.
Bir de İslâmi çalışmalar alanında, uyulması gereken bazı özellikler ve esaslar vardır. Buna son derece bağlı kalmak gerekir. "Nafile olanlar, farzlara tercih edilmemeli ve onlardan önce yapılmamalıdır." Bu esas,
İslâm uğrunda çalışanların hayatında, daima kendisine uyulması gereken temel şart olmalıdır, Bu da ancak,
Kur'an'a ve yüce Allah'ın hükmüne kayıtsız ve şartsız olarak bağlı kalmakla mümkün olur.
Büyük şehit Seyyid Kutub, nefsini Kur'an-ı Kerime ve yüce Allah'ın hükmüne teslim etmiştir. Şuur ve düşüncesiyle kendisini tamamen bunlara vermiştir. Hayatı boyunca, sadece Kur'an-ı Kerimin tellâllığını yapmıştır. Yalnızca, "Kur'an-ı Kerimin ilkeleri" etrafında hizmet etmiştir. Meselâ: Kur'an-ı Kerimde, "Allah yolunda cihâd ediniz" diye buyurulmuştur. Seyyid Kutup, bütün gücü ile bu emri yerine getirmiş ve Allah yolunda nasıl cihâd yapılması gerekli ise, onu en güzel şekilde yapmıştır. Tereddütsüz olarak cihâd emrine sarılmış ve Allah yolunda hizmet için koşmuştur. Cihâd hususunda, gizlilik ve hayret içinde kalmadan kararım vermiştir. Bu durum, yüce Allah tarafından kendisine bahsedilen en güzel bir başarıdır. Oysa, cihâd emri hususunda bir çok insan çekingen kalmış ve gerekeni yerine getirememiştir. Bu yüzden de çalışma hayatlarında, istedikleri hedeflere erişememişlerdir. Şehit olmak suretiyle istediği zaferi elde etmek isteyen her insan, büyük şehit Seyyid Kutub'a gıpta etmelidir. Müslümanların hayatta, birbirine gıpta etmesi gereken hususun basında, şehitlik mertebesi gelır. Allah yolunda şehit olmak için ancak, Allah'ın sâlih kulları birbirleriyle yansırlar. Çünkü şehitlik, yüce Allah'ın katında peygamberlik mertebesinden sonra gelen, manevi mertebelerin en yücesidir. Şehitlikı mertebesi, Seyyid Kutub'a. yolda yürürürken tesadüfen kendisine isabet eden bir durum değildi. Şüphesiz Sevyid Kutup için şehitlik, arzulanan ve istenilen bir şeydi. O, her duasında yüce Allah'tan, şehit olmayı diliyordu. Şehitlik onun için düşünce ve inancın doruk noktasıydı. Hayâlinde, hep bu yüce makamı canlandırır ve ona ermeyi düşünürdü. Onunla ne zaman karşılaşacağını hayal eder ve o anı sabırsızlıkla beklerdi...
Eğer, büyük şehidin, bu husustaki inancını ve arzusunu daha kesin ve açık olarak öğrenmek istiyorsan, Allah yolunda Ölmenin ve şehitlik mertebesine ermenin her müslüman için istenilmesi gereken bir durum olduğunu bildiren ve kendi elleriyle yazdığı "Cihâd Risâlesi" adlı eserinde, nasıl dile getirdiğine bak. Büyük şehit Seyyid Kutup, adı geçen eserinde, şehitlik hususunda şöyle demektedir:
"Hak uğrunda ve Allah yolunda şehit olmak, her müslüman için ertelenmeyen bir arzudur. Bu arzu çok temiz, açık ve şereflidir. Dostlara ve çok sevilenlere kavuşma vesilesidir. Allah yolunda çarpışanlar ve, hak uğrunda savaşanlar, insanların en iyisi ve en şereflisidirler. Bu yolda seve seve feda edilen ruhlar ise, ruhların en temizi ve en yücesidir. Allah yolunda, canlarını seve seve verenler "ölü" değildir. Onlara "ölü" demek asla doğru olmaz. Onlar "şehid"dir. Şehitler ise, asla ölmezler. Şüphesiz onlar, "diri"dirler. Duygu ve şuurunu yitiren anlamına gelen "ölü" kelimesini, onlar için kullanmak asla doğru olmaz. Evet, dil ve dudaklarla ifade edilmesi pek kolay olan "ölü" kelimesini, onlar için kullanmamızın doğru olmayacağını, yüce Allah, Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır: "Allah yolunda öldürülenlere "ölüdür" demeyin. Çünkü onlar "diri"dirler. Fakat siz, farkında değilsiniz." (Bakara sûresi, ayet: 154)
Anlaşıldığı gibi, şehitlerin "diri" olduklarına dair Allah, Kur'an.ı Kerimde şahadette bulunmaktadır.
Şüphesiz yüce Allah'ın, "diri" olduklarına dair şahadette bulunduğu kimseler diridir. Onların diri oldukları kesindir. Bu yüzden de şehitler, diğer ölülerin, yıkanıp kefenlendikleri gibi yıkanıp kefenlenmezler. Onlar; yıkanmadan içinde şehid oldukları kanlı elbiseleri ile birlikte toprağa gömülürler. Onlar; yıkanmazlar, çünkü su, sadece vücuttaki kirleri temizler. Şehidin temiz ve yüce kanı ise, kıyamet gününde şeref kanı olarak taşınacaktır. Şehitler, elbiseleriyle gömülürler. Çünkü onlar, "diri"dirler. Hayatta giydikleri ve şehitlik kanını taşıyan elbiselerle kıyamet gününde, yüce Allah'ın huzuruna çıkacaklardır. Evet, şehitler "diridirler... Çünkü, onların ölümü ailelerine, dost ve arkadaşlarına .pek fazla üzüntü vermez. Şehidin kahramanlığından dolayı onların yürekleri, manevi huzurla doludur. Şehitler "diri"dir... Çünkü şehitler; aile, dost ve arkadaşlarının hayatına ortak olurlar ve onların kalbinde sonsuz olarak yasarlar. Ruhunu ve canını hak yolunda seve seve feda eden kimselerin ölümü, yakınlara, dost ve ahbaplara asla zor gelmez...
Şehitler, yüce Allah'ın katında sonsuz nimetlerle mükâfatlandırılacak ve ebedî olarak saadet içinde kalacaklardır. Peygamber efendimiz (S.A.V.) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: "Şehitlerin ruhları cennette, yeşil kuşların kursağında olacaktır. Diledikleri yerlere rahatlıkla uçup gideceklerdir. Daha sonra Arşın altında, nurdan bağlı olan kandillerin etrafına gelecekler ve yüce Allah onlara: "Ne istiyorsunuz?" diye buyuracaktır. Onlar ise: "Ey Allah'ım, senden daha ne isteyebiliriz! Sen, kullarından hiç kimseye vermediğin nimetleri bize verdin."'derler. Yüce Allah onlara: "Daha ne istiyorsunuz?" diye sorar ve onlar da her seferinde: "Daha ne isteyelim. Kullarından hiç kimseye vermediğin nimetleri bize verdin..." diye tekrarlarlar. En sonunda şehidlerin ruhları: "Ey Allahımız! Bizi dünyaya bir daha gönder ki, senin yolunda tekrar şehid olalım" derler. Çünkü onlar, şehidler için hazırlanan sevabı ve ilâhi nimetleri gördükleri için bu dilekte bulunurlar. Fakat, yüce Allah onlara: "Hiç bir insanın tekrar dünya hayatına dönmeyeceğini takdir kıldım" diye buyuracaktır." (Bu hadisi, imamı Müslim "Sahih"inde rivayet etmiştir.)
Şehitler kafilesinin ardı kesilmez. Onların temiz ve yüce ruhları nurdan yapılan kandillerin etrafında pervaneler gibi ilâhî muhabbetle dönerler. Buna şu şiirde (Bu şiir, büyük şehit Seyyid Kutub'un şiiridir. Onun şiir denemelerinden biridir.) şöylece işaret edilmiştir:
"Ey kardeşim, şayet bu savaşta ölürsek, dostlarımıza kavuşacağız.
Rabbimizin Cennet ve nimetleri bizim için hazırlanmıştır.
Cennet kuşları, etrafımızda uçacaklardır. Sonsuz hayat bizimdir, ne mutlu bizlere!
Ey kardeşim, eğer ben ölürsem şehit olurum. Sen ise, omuzlarında zafer sancağını taşıyıp ilerleyeceksin. Her gelen dalgadan sonra yeni dalgalar gelecektir.
Ey kardeşim, eğer şehit kanım üzerinde göz yaşı döker,
Ve onunla huşu içinde uzanan göğsümü ıslatırsan, Sakın bununla yetinme, döktüğün göz yaşlarını yanan birer mum yap.
Yaktığınız bu mumların ışığında, kahramanlık yolunda yürüyün."
İşte, bu sözler ve bu şiir büyük şehit Seyyid Kutub'undur. O'nun kahraman kaleminden dökülmüştür. Bu sözler ve bu şiir, onun şehitlik mertebesini ne kadar hararetle arzuladığını göstermektedir. En sonunda yüce Allah, onun arzusunu yerine getirmiş ve şehitlik mertebesine ermeyi ihsan buyurmuştur.
Büyük şehit Seyyid Kutub, idam sehpasına yürürken gülümsüyordu. Güçlü ve sabit adımlarla yürüyordu. Başı dimdikti. Dünya hayatının yalancı süsüne tapanları, hayret ve dehşet içinde bıraktı, âhiretin sonsuz saadetini umanları ise imrendirdi...
Dünya hayatının yalancı süsüne tapanlar, Seyyid Kutub'un hayatını sona erdirdiklerini sandılar. Fakat, daha sonraları bu noktada yanıldıklarını anladılar. Çünkü o, gerçek hayatta fikir ve inanç olarak yaşadı. Uğrunda şehit olduğu davayı, ondan sonra binlerce kişi omuzlarında taşıdı. Düşmanları, onu idam etmekle hayatını sona erdiremediler. O, yüce Allah katında, sonsuz olarak cennetle mükâfatlandırıldı. Cennette, dost ve ahbapları ile ilâhî nimetlere nail oldu...
Değerli okuyucular, bu kısa girişten ve büyük şehit Seyyid Kutub'un şahsiyeti hakkında verdiğimiz bil giden sonra, elinizdeki bu kitap, Seyyid Kutub'un çeşitli zamanlarda kaleme aldığı ve müslümanları "Siyonizm" tehlikesine karşı uyardığı değerli makalelerinden topladığımız bir eserdir. Bu makaleler, bir tek noktada birleşmektedir: İman ve İslâm noktasında birleşmek ve İslâm düşmanı yahudiye karşı gerekli savaşı birlik içinde vermektir. İşte bu yüzden kitaba "Yahudiyle Olan Savaşımız" adını verdik.
İslâm ümmetinin bu konuya en çok muhtaç olduğu bir zamanda, büyük şehidin bu eserini, sizlere sunmakla sevinçliyiz. Bu eserdeki yazılar, doğruluk, kahramanlık, gerçekçilik, cesaret ve imanla doludur. Yüce Allah'tan bu eseri, etkili ve uyandırıcı kılmasını dilerim.
Zeynelabidin Er-Rikâbî 1978 Beyrut

Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa