Yüce Allah buyuruyor:
"Yâ Muhammed! Bir hanif (ehl-i tevhid) olduğun
halde yüzünü dine, Allah'ın fıtratına (tevhid dinine) çevir ki,
O (Allah) insanları bu fıtrat üzerine yarattı." (Rûm, 30)
Bütün canlılar fıtratları, yani yaratılış amaçları
doğrultusunda yaşama zorunluluğundadırlar. Aksi halde, duygusal
açıdan tatmin olamadıkları için bedensel açıdan da sağlıklı olamazlar.
Örneğin; kapalı kümeste dünyaya gelen ördek yavrusunun
iç güdü denilen beyinsel yapısında derelerin, göllerin hayali
ve özlemi vardır.
Sulardan uzak yerlerde yaşama zorunluluğunda kalırsa,
duygusal açıdan tatmin olamadığı için, bedensel açıdan da sağlıklı
olamaz.
İnsan da böyledir.
İslâm fıtratı üzere yaratılan insan, İslâm'dan
uzak, İslâm dışı bir yaşantıya kapılırsa duygusal açıdan tatmin
olamadığı için ruhsal bunalıma sürüklenir ve sonuçta ya alkolün,
kumarın, uyuşturucunun, fuhşun kurbanı olur, ya da aşırı ihtirasla
dünyaya sarılıp, egoist ve zalim olur.
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor:
"Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra,
annesi-babası onu Yahudî, Hıristiyan ya da putperest yapar."
Peki, İslâm fıtratı üzere doğan çocuğu annesi-babası
nasıl Yahudî, Hıristiyan ve putperest yapabiliyor?
Dünyaya gelen her çocuğun fıtratında, bir de konuşma
yeteneği vardır. Çin'de bir Çinli aileden dünyaya gelen çocuk
Çince, İsrail'de bir Yahudî aileden dünyaya gelen çocuk Yahudîce,
Almanya'da, bir Alman aileden dünyaya gelen çocuk Almanca ve Medine'de
bir Arap aileden dünyaya gelen çocuk Arapça konuştuğu gibi,
İslâm fıtratı üzere doğan yavrularda, annesinin,
babasının çevrenin ve sapık rejimlerin baskısı ile, İslâm dışı
sapık inançlara sürüklenebilir.
Ancak, 'DİL' ile 'DİN' arasında manevî ve duygusal
açıdan çok önemli farklılıklar vardır.
Şöyle ki;
Sonsuz ve sınırsız kudret sahibi olan yüce Allah,
insanlara akıl ve gönül
gibi iki kutsal duygu vermiştir
ki, bu duygular kişinin konuştuğu dile tepki göstermezken...
İslâm dışı sapık inançları, akıl kabullenmede zorlanarak
ve gönül tatmin olmayarak tepki gösterir ve kişiyi İslâm fıtratı
doğrultusunda yönlendirmeye çalışır.
Akıl nedir?
Yüce Allah buyuruyor:
"Gerçekten göklerin ve yerin yaratılışında,
gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde (dünyanın dönüşünde),
akıl sahipleri için ibretler vardır." (Âl-i İmrân, 190)
İnsanlarda beyindeki zekânın dışında, madde ötesi
nurani bir duygu vardır ki, bu duyguya akıl denir.
İşte, insanı insan eden ve hayvanlardan ayırt eden
bu akıldır.
Akıl duygusundan yoksun olan hayvanlar, kendi varlıklarından
habersiz yaşarken ve öleceklerini bilmezken...
İnsan, aklı ile kendi varlığını ve bu fâni dünyada
geçici olarak bulunduğunu ve sonuçta ölüp, toprağa dönüşeceğini
bilir.
Hayvanların bazı duyu organları ile fiziksel güçleri
insanlardan kat kat üstün olduğu halde, insanların hayvanlara
karşı üstünlük sağlamaları ve onlardan diledikleri gibi yararlanmaları,
işte bu akıl duygusu iledir.
İmanla ve dinî kuralları uygulamakla mükellef (sorumlu)
olan da akıldır.
Doğuştan aklı olmayanlarla, sonradan aklını yitirenlerin,
fiziksel açıdan, bedensel yapıları güzel de olsa, bunlar dinî
kuralları uygulamakla mükellef değillerdir.
Gönül nedir?
Madde ve madde ötesi âlemlerin odak noktası olan
insanın kalbinde, kalb-i
hakikî (gerçek kalp) denilen madde
ötesi nuranî bir duygu vardır ki, bu duyguya Gönül denir.
Gönül, insanın madde ötesi gayb âlemi ile bağlantı
kurabildiği ve oradan mesajlar alabildiği tek duygusudur.
Günahlardan arınan iyi ahlâklı mü'minler, gönül
penceresinden madde ötesi âlemleri izler ve oradan sinyaller alırlar.
Nefisler, yalnızca dünyayı isteyip, ancak dünya
ile tatmin olurken,
Gönüller de, yalnızca yüce Allah'ı ister ve ancak
yüce Allah ile tatmin olur.
Ve yüce Allah buyuruyor:
"İyi bilin ki! Kalpler (gönüller) ancak
Allah'ın zikri (Allah'ı anmakla) tatmin olurlar."
(Râd, 28)
|