Sevgili Peygamberimiz:
"Nefsini (kendini) bilen, Rabbi'ni
bilir" buyurdu.
Öncelikle geçmişimize baktığımızda!..
Bir zamanlar bu dünya gezegeninde başka yolcular
vardı ve biz o zaman, kuru topraklarda ölü atom yığınları halinde
idik.
Gökten yağmurlar yağdı, çözümlendik ve çamur adını
aldık. Bitki kökleri tarafından emildik, bitkisel hayata dönüştük
ve bitki adını aldık.
Yenilip, sindirildikten sonra, üreme hücrelerine
dönüştük, yumurta (ovum) veya sperm adını aldık.
Döl yatağına atılıp, döllendik ve embriyon adını
aldık.
Organlarımız teşekkül edince cenin ve dünyaya gelince
bebek adını aldık.
Ölü atom yığınlarından, insan şekline dönüşünceye
ve canlı bir bebek halinde bu dünyaya gelinceye kadar, nice karmaşık
kimyasal işlemlerden geçtik, nice fiziksel olaylar yaşadık, nice
âlemlere uğradık ve son olarak 9 ay ana karnında kaldık.
Bu işlemleri biz yapmadığımıza ve yapamayacağımıza
göre!..
Allah aşkına bunları yapan, yaratan ve yöneten
kimdir?
Geleceğimize baktığımızda!...
Alın yazımızda ve kader çizgimizde, hakkımızda
kesinleşen ölüm fermanını görüyoruz.
Ya Rab! Ölüm fermanına baka baka ve ölümü bile
bile yaşama!...
Alın yazımızı kim yazdı? Ölüm fermanımızı kim hazırladı?
Ve kader çizgimizi kim çizdi?
Ah insan oğlu ah!.. O kadar âciz, o kadar âcizsin
ki!..
Bugünkü yaşantımıza baktığımızda!...
Bedensel yapımızın motoru olan ve kanda erimiş
potasyum atomunun elektronları ile çalışan kalbimizi, yaratan
ve düzenleyen kimdir?
Dokularda kullanılıp, kirlenen kanı toplardamarların
içinde kalbe ve oradan akciğerlere taşıyan, akciğerlerde karbondioksiti
bırakıp oksijeni alan,
Sonra atardamarlara geçip, oksijeni bütün dokulara
ulaştıran, alyuvarları yaratan, yöneten ve denetleyen kimdir?
Soluduğumuz havada azot, oksijen, karbondioksit,
argon, neon, helyum ve hidrojen gibi gazlar bulunduğu ve bu gazlar
karmaşık bir halde akciğerlerimize girdiklerinde,
Akciğerlerimizin anında tahlil yaparak, karmaşık
gazların arasından saf oksijeni alıp, diğer gazları dışarı atmalarında
bizim zerre kadar etkimiz, yetkimiz, bilgimiz var mı?
Solunum sistemine baktığımızda!...
Burun boşluğu çok damarlı mukoz zarlarla kaplıdır
ve ayrıca burun duvarında konka adı
verilen çıkıntılar vardır.
Neden mi?
Soluduğumuz hava burun boşluğundan geçerken, bu
konkalara çarparak yön değiştirirken, havanın ısısı, vücut ısısına
göre düzenlenir, kuru ise nemlenir ve havadaki tozlar burada tutulur.
Ses ve solunum organımız olan gırtlak, bazı zararlı
maddelerin ve tozların hava ile birlikte burun boşluğundan geçtiği
sinyalini alınca, anında üst deliğini daraltarak ya da kapatarak,
zararlı maddelerin ve tozların akciğerlere gitmelerini engellemeye
çalışır.
Gırtlaktan da geçmeyi başaran zararlı maddeler
ve tozlar, son aşama olarak nefes borusundaki bezler tarafından
salgılanan yapışkan maddeler ve tüyler tarafından tutulur ve akciğerlere
girmeleri önlenir.
Sevgili kardeşlerim!
Burun boşluğu ile başlayan solunum sistemimizi
yaratan, düzenleyen ve koordineli bir şekilde çalıştıran kimdir?
Sindirim sistemine baktığımızda!...
Sindirim işlemi ağızda başlar. Dişlerin yardımı
ile parçalanan ve tükürük bezlerinin salgıları ile yoğrulup, yapışkan
bir kıvama gelen yiyecekler yutaktan, yemek borusundan geçip mideye
ve ince bağırsaklara doğru ilerlerken,
Tükürük bezlerinin, midenin, pankreasın, safra
kesesinin ve ince bağırsakların salgıladığı farklı salgıların
ve suyun etkisi ile bölüne bölüne ve karmaşık kimyasal işlemlerden
geçe geçe, vücut tarafından emilebilir ve dokularda kullanılabilir
olanlar vücuda çekilirken, artık ve posalarda dışarı atılmak üzere
kalın bağırsakların son bölümüne sevk olunur.
Acıktığımız ve sevdiğimiz yiyecekleri de bulduğumuz
zaman, lokmaları birbiri ardınca yutar ve sonrasına karışmayız.
Açlığımızı giderme ve tad alma duyumuzu tatmin
etmenin dışında, elimizden hiçbir şey gelmediğine göre, bu işlemleri
yapan kimdir?
Sinir sistemine baktığımızda!...
Sinir sistemi, vücudun her tarafını ağ gibi saran
ve sinir hücrelerinden meydana gelen bir sistemdir.
Sinir hücrelerinin diğer hücrelerden farklı özelliği,
iç ve dış etkilerle uyarılabilir olmalarıdır.
Bir sinir hücresi içten ya da ses, ışık ve dokunma
gibi dıştan bir uyarı aldığı zaman, bu uyarı dalgası, hücreden
hücreye yayılarak anında beyne ya da ilgili organa ulaşır.
Sinir sisteminin merkezi beyindir. İşitme, görme,
koku alma, düşünme ve bilgi saklama gibi duygularla, dolaşım,
solunum ve sindirim gibi sistemlerin komuta merkezi beyindir.
Sinir hücreleri, beyindeki komuta merkezlerinden
aldıkları emir ve uyarıları anında ilgili organlara ulaştırır
ve bu organların otomatikman emir ve uyarılara uymalarını temin
eder.
Atom ve elementlerden hücreleri, hücrelerden dokuları,
dokulardan farklı organları, farklı organlardan farklı sistemleri
ve farklı sistemlerden bedensel yapımızı yaratan yüce Allah...
Nefsimizi, yani haddimizi, aczimizi bilmemiz ve
sonsuz, sınırsız kudret sahibi olan Rabbimizi tanımamız için,
Hayatî organlarımızın ve hayatî sistemlerimizin
çalışma ve denetimini bizlere bırakmayıp, vücudumuzun her tarafını
bir ağ gibi saran sinir sistemlerine vermiş ve sinir sistemlerini
de beyindeki komuta merkezlerine bağlayarak, biz âciz kullarını
devre dışı bırakmıştır.
Duygusal yapımıza baktığımızda!...
Dilediği an dünyaya gelme, dilediği kadar dünyada
kalma ve dilediği an âhiret âlemine göç etme yetkisine sahip olamayan,
organları ve sistemleri üzerinde etkili denetim kuramayan insan,
Duygusal açıdan da karmaşık ve çelişkili bir yapıya
sahiptir.
Zaman gelir, kendi içinde duygular arası çelişkiye
düşer. Farklı duygularından, farklı sesler ve çelişkili sinyaller
gelip, her biri akıl ve irade gücü üzerinde etkili olmaya kalkışınca...
Zavallı insan, ya kararsızlıktan karamsarlığa ve
bunalıma sürüklenir ya da gerçekten çok âciz, etkisiz, yetkisiz
bir varlık olduğunu anlamaya ve gerçek kimliğini araştırmaya başlar.
Farklı hücrelerden, farklı dokulardan, farklı organlardan
ve farklı sistemlerden meydana gelen karmaşık bir bedende,
Karmaşık ve çelişkili duygular arasında kendini
bulunca; Acaba 'BEN' kimim? Neyim? Bu bedensel yapının nesiyim?
Ve neresindeyim? diye , kendi kimliğini araştırmaya başlar ki,
işte o zaman gafletten uyanır ve nefsini bilmeye başlar.
Sonra günahlarından arınıp, tevbe edince, imanın
nuru ve ibadetlerin manevî feyizleri ile gönlü şeffaflaşınca,
'BEN' dediği zaman, gerçek ve kalıcı kişiliğinin
bu 'BEN' olduğunu ve insanın et ve kemik yığınlarının ötesinde
bir varlık olduğunu ve tüm insanlık sırlarının bu 'BEN' de olduğunu
anlar.
İnsanın dış ortamla bağlantısına gelince!...
Bazı ülkeler gıda ve bazı ülkeler enerji açısından
dışa bağımlı oldukları ve dış ülkelerle alış-veriş yaptıkları
gibi,
İnsan da gıda, su, hava ve enerji açısından dışa
bağımlı olup, dış ortamla alış-veriş yapma zorunluluğundadır.
Örneğin; atmosfere karbondioksit gazı satıp, yerine
oksijen gazı alması gibi..
Peki, insan bu alış-verişi nasıl yapıyor?
Ana karnındaki cenin göbek kordonu ve plasenta
(eş) vasıtası ile annesinin dolaşım sistemine bağlı olduğu ve
her türlü alış-verişini bu yolla yaptığı gibi...
İnsan da solunum, dolaşım, sindirim ve sinir sistemleri
ile dış ortama bağlıdır ve her türlü alış-verişini bu sistemleri
ile yapmaktadır.
İnsanın dış ortamla olan alış-verişinin sürekli
ve kesintisiz olması zorunludur. Çünkü bu alış-verişin kesilmesi,
insanın ölmesi demektir.
Bu alışverişin sürekli ve kesintisiz olabilmesi
için;
1-İnsanın tüm iç organlarının ve özellikle solunum,
dolaşım, sinir ve sindirim sistemlerini oluşturan organların sağlıklı,
düzenli olup, hem kendi aralarında ve hem de dış ortamla, dengeli,
düzenli, uyumlu ve koordineli bir şekilde çalışmaları,
2-Dış ortamı oluşturan toprak, su, hava ve ısı
(güneş enerjisi) dengesinin korunması, bunların hem kendi aralarında
ve hem de insanın bedensel yapısını oluşturan sistemlerle dengeli,
düzenli, uyumlu ve koordineli bir şekilde çalışmaları gerekmektedir.
Peki, bu işlemleri kim yapacak?
İnsanın vücudundaki organları, hava dengesini,
su dengesini ve ısı dengesini (güneş enerjisini) kim denetleyecek?
Organlarının yerlerini, görevlerini bilmeyen ve
bir tek hücreye sözünü geçiremeyen insanoğlu mu?
Atmosferik olaylar ve doğal âfetler karşısında
korkudan çılgına dönen insanoğlu mu?
Isı dengesinin ve atmosferik olayların temel kaynağı
olan güneşteki milyonlarca atom bombasına eş değerdeki patlamaları
ve açığa çıkan korkunç enerjiyi insanoğlu mu denetleyecek?
Sevgili kardeşlerim!
Bu kesin gerçekler karşısında insan kendisinin
ancak bir 'HİÇ' olduğunu anlayınca!...
Sevgili Peygamberimizin; "Nefsini bilen, Rabbini bilir" hadisi
şerifinin gerçek anlamı ortaya çıkınca,
Doğumu-ölümü elinde olmayan, kendi kaderini, kendi
belirleyemeyen ve gerçekten ancak bir 'HİÇ' olan insanın...
Yerleri, gökleri yaratıp düzenleyen, denetleyen
ve bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ı bilip, iman etmekten ve
secdeye kapanıp, O'na teslim olmaktan başka bir seçeneği yok ki!...
Nefsini bilmeyen gafiller, fıtratlarından kaynaklanan
din duygusunu tatmin edebilmek için...
Kaynağı insana dayanan sapık inançlara ve sapık
rejimlere din gibi bağlanırken ve kurucuları adına törenler düzenleyip
onları putlaştırırken,
Nefsini bilenler, kendilerini ve bütün âlemleri
yaratan yüce Allah'tan başkasına kul
olamazlar ki!...
|