Hazret-i
Âdem'den Nuh Kavmi'ne kadar, bazı münferit (kişisel) olayların
dışında toplumsal günahlar işlenmedi ve inanç açısından sapıklık
hareketleri olmadı.
Dünyanın
en doğal ve en huzurlu dönemini yaşayan o günün insanları bedensel
açıdan sağlıklı, ruhsal açıdan huzurlu ve uzun ömürlü idiler.
Yeryüzünde
ilk putçuluk hareketi Nuh kavminde başladı. Ved, Suva'a, Yegus,
Yeuk ve Nesr adındaki kişiler adına yaptıkları heykellere tapınmağa
başlayan Nuh kavmi aşırı derecede sapıtınca, yüce Allah onlara
Hazret-i Nuh'u peygamber olarak gönderdiğini şöyle bildiriyor:
"And olsun ki Nuh'u, kendi kavmine peygamber
(olarak) gönderdik. (Nuh onlara) "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin,
sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Üzerinize gelecek büyük bir
günün azabından korkuyorum, dedi."
(Âraf, 59)
Hazret-i
Nuh, "yalnızca yüce Allah'a kulluk
edin, başka ilâhlar edinmeyin, putlaştırdığınız heykellere tapınmayın"
deyince,
Kavminin önde gelenleri: "Ey Nuh! Biz seni apaçık bir sapıklığın içinde
görüyoruz, dediler." (Âraf, 60)
Elleri
ile yaptıkları heykelleri putlaştıran ve karşılarına geçip onlara
tapınan gerçek sapıklar, Hazret-i Nuh gibi bir peygambere sapık
deyince,
"(Hazret-i Nuh) Ey kavmim! Bende bir sapıklık
yoktur. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi (olan Allah) tarafından gönderilen
bir peygamberim, dedi." (Âraf, 61)
En uzun
ömürlü peygamberlerden biri olan Hazret-i Nuh, en çok ezâ, cefâ
çeken ve kavmi tarafından pek çok dövülen ve taşlanan bir peygamberdi.
Çaresiz
bir annenin çırpınışı gibi durmadan, dinlenmeden kavmini imana
davet eden Hazret-i Nuh,
Dövülüp,
taşlanmayı göze alarak kavmini açıkça imana davet ederken, bazı
onurlu kişileri de geceleri gizlice imana davet ediyordu.
Hazret-i
Nuh'un insanları hiç kesintisiz imana davet ettiğini gören sapık
Nuh kavmi,
"Dediler ki; Ey Nuh! bizimle çok mücadele
ettin (uğraştın) ve bu mücadelede ileri gittin. Eğer doğrulardan
isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir bakalım!"
(Hûd, 32)
Nuh
kavmi, peygamberleri Hazret-i Nuh'a ve dolayısı ile yüce Allah'a
açıkça meydan okuyarak, "Eğer
doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir bakalım!"
demeleri, gayretullah'a dokundu ve yüce Allah, Hazret-i Nuh'a;
"Bizim gözetimimiz altında ve vahyettiğimiz
gibi bir gemi yap ve zalimler hakkında bana hitab etme (af dileme).
Çünkü onların hepsi suda boğulacaktır." (Hûd, 37)
Hazret-i
Nuh, yüce Allah'ın "gemi yap"
emri üzerine, tebliğ görevini bıraktı ve gemiyi yapmaya başladı.
Hazret-i
Nuh'un tebliğ görevini bırakıp, denizden uzak bir yerde çok büyük
bir gemi yapmaya başladığını gören kavmi, Hazret-i Nuh ile alay
etmeye ve O'nun gerçekten sapık olduğunu söylemeye başladılar.
Hazret-i
Nuh, olağanüstü bir gayretle gemiyi yapmaya çalışırken ve kavmi
onunla alay edip gülüşürken..
İlâhî
gazabın öncü belirtileri olan doğal dengeler hızla bozulmaya başladı.
Önce
ısı dengesi bozuldu ve aşırı sıcaklar başladı. Aşırı sıcaktan
ve kuraktan yeryüzü Cehennem'e dönmüştü. Kuraklıktan çatlayan
topraklarda bir tek ot bitmiyordu.
Su dengesi
de bozulmuştu. Gökten bir tek yağmur tanesi yere düşmüyordu. Dereleri,
kuyuları kurumuş, korkunç bir açlık ve su sıkıntısı başlamıştı.
Rabbü'l-âlemin
olan yüce Allah, yeryüzündeki suları buharlaştırarak atmosferde
depoluyordu ve tufan yaklaşıyordu.
Ve yüce
Allah buyurdu:
"Derken (tufanla ilgili) emrimiz geldiği ve
Tennûr feveran ettiği zaman, Dedik ki; her çiftten ikişer tane
ve ailenden üzerine azap sözü kesinleşmemiş olanlarla iman edenleri
al, onunla birlikte iman edenler, ancak az kişilerdi ki!" (Hûd 40)
Yüce
Allah, Tennur (tandır)
denilen yerden, yani Hazret-i Havvâ'nın ekmek pişirdiği taş fırının
bulunduğu yerden, tazyikli sular fışkırmaya başladığı an, her
cins hayvandan birer çift ile eşin ve oğlun Kenan'ın dışındaki
aile fertlerini ve iman edenleri derhal gemiye al buyurdu.
Hazret-i
Nuh geminin son aşamalarına gelmişti ki, gökyüzü kararmaya ve
kapkara bulutlar her tarafı kaplamaya başladı. Yeryüzü kararmış,
gerilim olmuş ve hava elektriklenmişti.
Halk,
korku ve panik içinde sağa sola koşuşmaya ve tapındıkları heykellerin
(putların) önünde toplanıp, kurtuluşları için onlara yalvarmaya
başladılar.
Artık
iş işten geçmiş, takdir olunan zaman gelmiş ve sapık Nuh kavminin
tufanla helak olması için geriye sayım başlamıştı.
Derken,
Tennur'un bulunduğu yerden korkunç sesler çıkararak sıcak sular
fışkırmaya başlayınca, Hazret-i Nuh:
"Binin (geminin) içine dedi. Onun hareket
etmesi de, durması da Allah'ın adı iledir. Benim Rabbim, Gafur'dur,
Rahîm'dir." (Hûd, 41)
Hazret-i
Nuh önce hayvanları, sonra eşi ve Kenan'ın dışındaki aile fertleri
ile, iman edenleri gemiye bindirdi ve en son kendi bindi.
Yüce
Allah'ın takdiri ile atmosferde depolanan su buharı, aniden yağmur
şeklinde yere inmeye başlayınca ve yerden fışkıran sıcak sularla
birleşince, bir anda yeryüzü sular altında kaldı.
Hazret-i
Nuh'un eşi ve oğlu ile birlikte bütün sapıklar feci şekilde boğulurken,
Kutsal
gemi, içindekiler ile birlikte dağlar gibi dev dalgaların arasından
yüce Allah'ın adı (ilâhî irade) ile akıp gidiyordu.
Nereye
gideceğini? Ne zaman ve nerede duracağını kimse bilmiyordu!..
Takdir
edilen an gelince, yüce Allah tarafından,
"Buyuruldu ki; Ey yer! Suyunu yut ve ey gök!
Sen de (suyunu) tut. Su çekildi ve (ilâhî) emir yerine getirildi
(ve gemi) Cûdi (Dağı'nın) üstüne oturdu." (Hûd, 44)
Dağ
gibi dalgaların arasında ve aylarca süren heyecanlı bir yolculuktan
sonra, gemi Cudi Dağı'nın üstüne oturdu.
Hazret-i
Nuh ve beraberindekiler aylar sonra ilk defa karaya ayak bastılar
ve secdeye kapanıp, şükür namazı kıldılar.
|