ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA
Bu, tevhidin gerçekleşmesi
için gerekli üçüncü unsurdur. Bu, şirkin bütün çeşitlerini, büyüğünü
küçüğünü, açığını gizlisini bilmeyi gerektirir. Şirkin bütün kirlerinden
temizlenmek ve ona giden bütün yollardan kaçınmaktır.
Dediğimiz gibi eşya zıttıyla bilinir. Tevhidin de gerçek şekliyle bilinebilmesi
için, şirkin tanınması gerekmektedir.
Şimdi de şirkin ne olduğuna bakalım.
Şirk
Şirk, insanın Allah'a ait olan hususlarda, O'na ortak koşmasıdır. Bu,
bir tanrı edinerek ona ibadet etmesi, itaat etmesi, ondan yardım dilemesi,
sevmesiyle olur. Bu kendisiyle birlikte, salih amelin kabul edilmediği
büyük şirktir. Bundan da öte, şirkin olduğu yerde salih amel olmaz.
Çünkü amelin kabul ve salih olması için ihlasla Allah için yapılmış
olmalıdır.
Allah şöyle buyurur: "Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel
işlesin ve Rabbine ibadette hiç ortak koşmasın." (Kehf,110) Bu
affedilmeyen bir günah halidir: "Allah kendisine ortak koşulmasını
elbette bağışlamaz. Bundan başkasını (günah) dilediğine bağışlar. "
(Nisa, 48) Müşriklere cennet haramdır. Onun yeri cehennemdir: "Kim
Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun
yeri cehennemdir. Zalimlerin yardımcıları yoktur."
Şirkin Çeşitleri
Şirk iki çeşittir: büyük şirk, küçük şirk.
Büyük şirk, Allah'ın affetmediği, sahibinin kesinlikle cennete giremeyeceği
şirktir. Küçük şirk ise, eğer Allah'ın rahmeti olmaz ve insan ölümünden
önce tevbe etmezse, kendisine yaklaşanın ve üzerinde ısrar edenin kafir
olarak ölmesinden korkulan büyük günahlardır.
Büyük Şirk
Büyük şirkte iki
çeşittir: açık ve görünür; kapalı ve örtülü.
Açık büyük şirk, Allah'la birlikte bir ilaha -ki bu güneş ve
ay gibi bir gök cismi, put ve taş gibi cansız bir varlık, buzağı ve
inek gibi bir hayvan, kendilerinin tanrı olduğunu iddia eden veya onlar
için bu tür iddiada bulunulan ve bazı insanların da tasdik ettiği -Firavun
gibi- ibadet etmektir. Mesih, Meryem oğlu İsa'ya, bizce bilinmeyen cin,
şeytan ve melek gibi mahlukata ibadet edenler de bu cümledendir. Çeşitli
milletlerde onlara tapan kullar buluna gelmiştir.
Gizli büyük şirk: Bunu çoğu insan bilmez. Ölülere ve makamat
sahibi kabirlere dua etmek, onlardan yardım dilemek, hastalara şifa,
zorlukların giderilmesi, darda kalanlara yardım elinin uzatılması, düşmana
karşı yardım gibi ihtiyaçların giderilmesini onlardan istemektir. Ki
bunlara; ancak Allah'ın gücü yeter. Onların zarar ve yarar verdiklerine
inanmaları da böyledir. İbnü'l-Kayyım'ın dediği gibi dünya şirkinin
aslı budur. Bu şirkin gizli olmasının iki nedeni vardır:
a- İnsanlar yaptıkları bu duayı, yardım dilemeyi ibadet olarak isimlendirmiyorlar.
İbadeti sadece rükuya, secdeye, namaz ve oruca hasrediyorlar. Gerçek
olan şu ki, daha önce de açıkladığımız üzre, ibadetin ruhu duadır. Bir
hadiste şöyle buyurulur: Dua ibadettir.
b- Onlar, bizim kendilerine dua ettiklerimizin, yardım dilediklerimizin
bir ilah ya da rab olduklarına inanmıyoruz, diyorlar. Tersine, bizim
gibi yaratık olduklarına inanıyoruz, ancak onlar, bizimle Allah arasında
aracıdırlar, katında bize şefaat edicidirler, diyorlar.
Bu, Allah'ı (c.c.) bilmemekten dolayıdır. O'nu zorba bir hükümdar, müstebid
bir yönetici gibi kendisine ancak aracı ve şefaatçılarla ulaşılabileceğini
sanmalarından dolayıdır. Bu, eskiden müşriklerin de kapıldığı bir vehimdir.
Tanrı ve putları hakkında şöyle diyorlardı: "Onlara, bizi Allah'a
yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz" (Zümer, 3) "Onlar, Allah'ı
bırakarak kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara ibadet ederler;
bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır derler."(Yunus, 18)Hiç
bir zaman tanrılarının ve putlarının yarattığına, rızık verdiğine, dirilttiğine,
öldürdüğüne inanmadılar. Allah şöyle buyurur: "Ey Muhammed! And
olsun ki, onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorsan, onları güçlü
olan, her şeyi bilen yaratmıştır, derler." (Zuhruf, 9) "De
ki, gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi
kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her
işi düzenleyen kimdir? Allah'tır, diyecekler. O zaman O'na karşı gelmekten
sakınmaz mısınız? de. (Yunus, 31).Allah katındaki bu inançlarıyla, Allah'ın
göklerin ve yerin yaratıcısı, rızık veren, her şeyi yöneten, dirilten
ve öldüren olduğu; putların ise sadece Allah katından şefaatçi ve aracı
oldukları inancıyla birlikte; Kur'an onları şirkle nitelendirmiş, müşrik
olarak isimlendirmiştir. Şirkten dönünceye, Lailahe illallah deyinceye
kadar, öldürülmelerini emretmiştir. Kim bunu derse, İslâm'ın hakkı dışında
kanı ve malı korunmuş olur. Allah Teâlâ, aracı ve şefaatçiden müstağnidir.
O, kuluna şah damarından daha yakındır.Şöyle buyurmaktadır: "Kullarım,
sana beni sorarlarsa; bilsinler ki, ben onlara yakınım."(Bakara,
186) "Rabbiniz, bana kulluk edin ki, size karşılığını vereyim,
buyurmuştur. " (Mümin, 60)
Girmek isteyen herkese Allah'ın kapısı açıktır. Ne kapıcısı vardır ne
de örtüsü.
Allah'tan
Başkasını Kanun Koyucu Olarak Kabul Etmek
Çoğu insana gizli
kalan, bilinmeyen büyük şirkin başka bir çeşidi de, Allah'tan başkasını
kanun koyucu olarak ve hakem olarak kabul etmektir. Diğer bir deyişle,
bazı insanlara, fert veya grup olarak, kendileri veya başka birilerine
kesin bir kanun koyma hakkı vermektir. Onlar dilediklerini helal, dilediklerini
de haram kılarlar. Onlar, Allah'ın izin vermediği ve onun şeriatına
zıt olan yöntem ve düşünce koyarlar. Diğerleri de onların koydukları
bu yasalara, sanki isyan edilmeyip itaat edilen bir ilahi yasa, bir
semavî hüküm imiş gibi itaat ederler.
Şüphesiz ki yaratıklar hakkında yasamada bulunmak sadece Allah'ın hakkıdır.
Onları yaratan, rızıklandıran, her türlü nimeti onlara bahşeden O'dur.
Onları sorumlu kılmak, emretmek, nehy etmek, helal ve haramı belirlemek
te O'nun hakkıdır. Çünkü O insanların rabbi, meliki, ilahıdır. O'ndan
başkasının rububiyet, mülkiyyet ve uluhiyyet hakkı yok ki, hüküm ve
teşrii hakkı bulunsun. Dünya O'nun mülküdür. Allah'ın mülkündeki insanlar,
onun kullarıdır. O, bu ülkenin efendisi ve hakimidir, hükmetmek, yasa
koymak helal ve haram kılmak O'na, dinlemek ve itaat etmek ise kullarına
düşer. Bu ülke vatandaşlarından biri, bu ülkenin efendisinin izni olmaksızın
orada bazılarının emir ve nehiy, helal ve haram kılmak, hükmetmek ve
yasa koyma hakkının bulunduğunu iddia ederse; Hakimin kullarının bazısı
O'nun mülkünde O'na ortak koşmuş, yalnızca O'na ait olan yönetim ve
yasama konusunda, O'nunla çatışmış olur. Bundan, Kur'an, ehl-i kitabın
şirk içinde olduğuna hükmetmiştir. onları, müşrikler olarak adlandırmıştır.
Çünkü onlar yasama hakkını, haham ve rahiplere vermişler, onların belirledikleri
haram ve helallere itaat etmişler. Kur'an bunu, Meryem oğlu Mesih'e
yapılan ibadete denk saymıştır. Allah şöyle buyurur: "Onlar Allah'ı
bırakıp hahamları, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak
kabul ettiler. Oysa, tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emr olunmuşlardı.
Ondan başka tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir."
(Tevbe, 31) Nebi (a.s.) bu ayeti, cahiliye günlerinde hristiyan olan
Adiy b. Hatem et-Taî'ye şöyle tefsir etmiştir: Müslüman olup Peygamberin
yanına gelen Adiy'e, Efendimiz bu ayeti okudu. Adiy diyor ki; hristiyanların
onlara (hahamlara) ibadet etmediklerini söyledim. Peygamber Efendimiz
(s.a.s.): "Elbette, onların haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını
da helal kabul ettiler ve onlara tabi oldular. Bu onların, onlara ibadetidir.
(Ahmed,Tirmizi) Bu ayet ve Rasûlullah'ın hadisinin bunu tefsiri, kim
Allah'tan başkasına kötülükte itaat eder, ya da Allah'ın izin vermediği
bir konuda ittiba ederse; onu bir rabb ve mabud edinmiş, Allah'a ortak
koşmuş olur. Bu da Allah'ın dini olan tevhide terstir. İhlas kelimesinin,
Lailahe illallah'ın delalet ettiği; ilahın, kendisine ibadet edilen
olduğudur. Allah, onların haham ve papazlarına olan itaatini, ibadet
olarak isimlendirmektedir. Ve onları, erbab, yani ibadette Allah'ın
ortaklan olarak adlandırmaktadır. İşte bu, büyük şirktir. Bir mahluka
itaat eden, Allah ve Rasûlü'nün koyduğu hükümden başkasına tabi olan
herkes, onu böylece adlandırmasa bile, onu bir rab ve mabud edinmiştir.
Bir ayette Allah şöyle buyurur: "Eğer onlara itaat ederseniz, müşrik
olursunuz." (Enam, 121) Aynı anlamda başka bir ayet ise şöyledir:
"Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak
ortakları mı vardır? (Şura, 21)Kur'an ve sünnetin, Allah'tan başkasını
kanun koyucu olarak kabul edip Allah'ın izni olmadığı konularda tabi
olan hakkında hükmü buysa; kendisini Allah'a denk tutan, uluhiyyetin
özelliklerinden olan hükmetme, kanun koyma, helal ve haram kılma hakkını
ona veren hakkındaki hükmü nasıl olur?
Küçük Şirkin Çeşitleri
Büyük şirkin dışında şirkin başka tür ve çeşitleri de vardır. Küçük şirk
olarak adlandırılan bu şeyler, büyük günahlardandır. Belki de, Allah katında
diğer büyük günahlardan daha büyüktür. Bunlardan bazıları:
Allah 'tan başkası adına yemin etmek
Bu, küçük şirktir. Peygamber adına, Kâbe-i şerif adına, evliyadan biri
adına, büyüklerden biri adına, vatan adına, baba, dede, v.d. mahlukat
adına yemin etmektir. Bunların hepsi şirktir. Hadis'te şöyle buyurulur:
"Kim Allah'tan başkası adına yemin ederse kafir olur, ya da müşrik
olur." (Tirmizi)
Bu, yeminde, yemin edilene tazimin bulunmasından dolayıdır. Oysa; tazim
ve takdise layık olan sadece Allah'tır. Bundan dolayı, başkası adına yemin
nehy edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Babalarınız
adına yemin etmeyin." "Kim yemin ederse, Allah adına yemin etsin
veya terk etsin."
İbn-i Mesud (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Allah adına yalan yere yemin
etmek, başkası adına doğru yere yemin etmekten daha iyidir. Dindeki bilinen
gerçeklerden biri de, Allah adına yalan yere yemin etmek büyük günahtır.
Ancak, şirkin hem büyüğü,hem küçüğü sahabenin fakihlerine göre; en büyük
günahtır.(Allah'tan başkası adına yemin edene, ne bunu yerine getirmesi
gerekir, ne de bunun bir kefareti vardır. Çünkü bu, şirktir. Ve şirkin,
bir değeri yoktur. Ona düşen ancak şudur: Allah'tan istiğfar dilemesi,
Resulullah'ın (s.a.s.) dediğini demesidir: "Kim Lat ve Uzza adına
yemin ederse, Lailahe illallah desin."(Buhari) Bu hadisin belirttiğine
göre; şirkin kefareti yedirmek içirmek değil, tevhidi yenilemektir.)
Halka
ve ip Takmak:
Tevhid,
Allah'ın kainatta koyduğu sebeplere sarılmaya karşı çıkmaz. Açlığı gidermek
için yemek, susuzluğa karşı su, tedavi için ilaç, savunma için silah gereklidir.
İnsan hastalığında doktora gider. Doktor da ona bir ilaç verir ya da ameliyat
veya başka bir şeyi uygun görür. O da bunlara kulak verir, yerine getirir.
Bu, tevhidden dışarı çıkmak değildir. Tevhidin karşı çıktığı, meydana
gelen veya meydana geleceği sanılan bir belayı defetmek için, Allah'ın
meşru kılmadığı gizli sebeplere sarılmaktır.
Madeni halkalar takmak, kollara ip bağlamak bu türdendir. İmam Ahmed,
İmran b. Husayn'den şöyle rivayet etmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.s.)
bir adamın kolunda halka gördü. Sende tunçtan bir şey görüyorum, yazıklar
olsun, nedir bu, dedi. Zayıflıktan deyince, o, senin ancak zayıflığını
artırır, çıkar onu, üzerinde iken ölürsen, kesinlikle kurtuluşa eremezsin,
buyurdu.
Peygamber (s.a.s.)'in, bunun üzerinde bu derecede durmasının nedeni, şirkin
türlerinden sakınmak, sahabeye bu kapının tamamen kapatılmasını öğretmek
içindir. Bundan dolayı, Huzeyfe b. Yemame ziyaretine gittiği bir hastanın
yanma girdiğinde kolunda sıtmayı önlediği söylenen bir ip görünce; onun
kesilmesini istedi ve şu ayeti okudu: "Onların çoğu, ortak koşmadan
Allah'a inanmazlar." (Yusuf, 106)
Nazar
Boncuğu, Muska Takmak:
Bu da,
şirkin bir çeşitidir. Arapların, özellikle çocuklara taktığı bir boncuk
ve muskadır. Bunun onları, cinlerden koruduğu, nazar değmesini önlediğini
sanıyorlardı. İslâm bunu ortadan kaldırdı, koruyucu ve engelleyici olmadığım
öğretti.
Ahmed, Ukbe b. Amir'den merfu olarak rivayet etmiştir: "Kim boncuk
asarsa, Allah onun işini bitirmez: Kim katır boncuğu takarsa Allah onu
korumaz." Diğer bir rivayette ise, "Boncuk takan şirk koşmuş
olur." Boncuk takmanın anlamı, bunun bir hayrı celb ettiğine veya
bir şerri defettiğine kalbin inanmasıdır. Bu, kesinlikle şirktir. Çünkü,
bu işte, Allah'tan başkasından zararın defedilmesini istemek vardır. Allah
şöyle buyurur: "Allah sana bir sıkıntı verirse; O'ndan başkası gideremez.
Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye gücü yetendir.
"(Enam, 17)
Bu boncuk türleri, camia, haraz, hicab olarak adlandırılan eşyalardır.
Bunları kullanmak büyük günahlardandır. Gücü yeten herkesin, bunu yok
etmesi vacibtir. Said b. Cübeyr'den rivayet edilmiştir: "Kim bir
insanın boncuk ve muska takmasını engellerse, bir köle azad etmiş gibi
sevaba girer."
Eğer bu muska, Kur'an ayetlerinden bir ayet veya Allah'ın isim ve sıfatlarından
biri olursa, bu durumda bunu kullanmak nehy kapsamına girer mi? Yoksa;
istisna edilip takılması caiz olur mu? Selef bu hususta ihtilaf etmiştir.
Bazıları ruhsat vermiş, bazıları ise menetmiştir. Şu delillerden dolayı,
Kur'an'dan bile olsa; her türlü muskanın kullanılmasının caiz olmadığı
görüşünü tercih ediyoruz:
1-Muska,boncuk konusundaki nehyin genel olması.Bu konudaki hadisler,hiçbir
istisnaî durum belirtmemektedir.
2-Seddüzzeria (Şerre giden yolun kapatılması).Kur'an'dan olan muskanın
takılmasına ruhsat verildiğinde başka şeylerin takılmasına kapı aralanmış
olur. Şer kapısı açıldığında, bir daha kapanmaz.
3-Bu, Kur'an'ın pisliklerle karşı karşıya gelmesine neden olur. Çünkü,
bunu takan defi hacet, cünüplük v.b. durumlarda bunu üzerinde bulundurur.
4-Bu işte, Kur'an'ı hafife alma, getirdiklerine muhalif bir tavır sergileme
vardır. Dosdoğru olan bu kitabı Allah, insanlara hidayet rehberi olsun,
karanlıklardan nura çıkarsın diye indirmiştir, kadınlara ve çocuklara
muska ve boncuk olsun diye değil.
Üfürükçülük
Bu da
tevhide zıt olan şeylerdendir. Üfürükçülük, cahiliye araplarının kendilerinden
afetleri koruduğu inancıyla; cinlerden yardım dileyerek söyledikleri bazı
yabancı ve anlamsız ifadelerdir. İslâm gelince bunu kaldırmıştır. Bir
hadis şöyledir: "Üfürükçülük, muska, boncuk ve sihir şirktir."
Sahabeden şöyle rivayet edilmiştir: Abdullah b. Mesud (r.a.) hanımının
boynunda bir ip görünce bunun ne olduğunu sordu. Beni sıtmadan koruyan
okunmuş bir iptir, cevabını verdi. Çekip kopardı ve attı. Sonra şöyle
dedi: "Abdullah'ın ailesi şirkten uzaktır. Rasulullah'ın şöyle dediğini
işittim: Üfürükçülük, muskacılık ve sihir şirktir." Kadın "gözüm
seyriyordu, falan yahudiye gittim, üfürünce geçti" dedi. Abdullah,
bu şeytanın işidir, karşılığını verdi. Şeytan bunu eliyle yapıyor. Okuyup
üflediğinde şunu söyleseydin sana yeterdi: "Ey insanların Rabbi!
Bu darlığı kaldır, şifa ver, şifa veren sensin. Şifan öyle bir şifadır
ki, ondan başka şifa yoktur. Ve o hiçbir hastalığın izini bırakmaz."
Haram olan okuyup üfleme, içinde Allah'tan başkasından yardım isteme bulunan
veya küfür ya da şirk bulunan, arap dilinden başka bir dilde yapılmış
olanıdır. Bunun dışındaki okuyup üflemenin bir zararı yoktur. Sahih-i
Müslim'de, Avf b. Malik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cahiliyyede
üfürükçülük yapıyorduk. Rasulullah'a, bunun hakkında ne diyorsun, dedik.
Yaptığınızı bana gösterin, şirk bulunmayan okuyup üflemede bir beis yoktur."
Suyutî diyor ki, şu üç şart bulunursa, okuyup üflemenin caiz olduğu hususunda
ulemanın ittifakı vardır:
1 Allah'ın kelamı, isimleri veya sıfatlarıyla olması.
2 Arapça ve anlaşılır bir şekilde olması.
3 Gerçekte bunun bir etkisinin bulunmadığına,bunun Allah'ın takdiriyle
olduğuna inanılması.
Hadiste zikredilen sihir, erkeğin kadını, kadının da erkeği sevmesi için
yapılan sihirdir.
Büyücülük:
İslâm'ın
yasakladığı şirkin başka bir çeşidi de büyüdür. Büyü, hayal ve vehmin
bir türüdür. Büyü, üfürükçülük, düğüm bağlama bu türdendir. Allah'ı bırakıp,
cin, şeytan ve yıldızlardan yardım dileme bulunduğundan dolayı şirktir.
Hadiste şöyle buyurulu yor: "Kim bir düğüm bağlar ve üfürürse; sihir
yapmıştır. Kim de sihir yaparsa, şirk koşmuş olur."
Bu İslâm'da ve diğer semavî dinlerde büyük günahlardandır. Musa'nın (a.s.)
diliyle Kur'an'da şöyle denilmektedir: "Sihirbaz nereden gelirse
gelsin başarı kazanamaz."(Taha, 69)"Yaptığınız sihirdir. Ancak
Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah fesad edenlerin işini elbette düzeltmez."
(Yunus, 81)Peygamber Efendimiz bunu, şirkten sonra, helak edici yedi şeyden
biri olarak saymıştır.
Kur'an bize, sihrin ve onu yapanların şerrinden Allah'a sığınmayı öğretmektedir:"Düğümlere
nefes eden büyücülerin şerrinden (Allah'a sığınırım)."(Felak, 4)
Büyücüler, büyü yapmak istedikleri zaman ip bağlarlar, her düğüme üflerler,
ki istedikleri olsun.
Selef imamların çoğu, büyü yapanın kafir, büyünün de küfür olduğu görüşündedir.
Malik, Ebu Hanife, Ahmed bu görüşte olanlardandır.Birçok sahabeden rivayet
edildiğine göre; büyücünün cezası kılıçla öldürülmektir. Buhari'de, Bicale
b. Abde'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ömer b. Hattab, büyücü
kadın ve erkeklerin öldürülmelerini emretti. Biz de üç tanesini öldürdük."
Müminlerin annesi Hafsa (r.a.) ve sahabeden Cendeb (r.a.) den büyücünün
öldürülmesi hakkında sahih rivayet vardır. Sihrin kendisinin haram olduğu
gibi, bunu tasdik eden, bu işte çalışan ve katkısı bulunan bu günaha ortaktır.
Efendimiz (s.a.s.) buyurmuştur: "Üç kişi cennete girmeyecektir: Sürekli
içki içen, sihri teyid eden, sılayı rahmi kesen. "( Ahmed ve İbn-i
Hibban.)
Müneccimlik:
Büyünün
bir çeşidi de müneccimlik diye bilinen şeydir. Burada kastedilen ve bunu
yapanların da zannettikleri şey, gelecekte meydana gelecek, özel ve genel
olayları yıldız aracılığıyla, onlara bakarak haber vermektir. Bu büyünün
bir çeşitidir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kim yıldızlarla haber
vermeye çalışırsa, büyüyle haber vermiş olur(Ebu Davud.)
Bu hadis, astronomi ilmi, yıldızların uzaklığını, yerlerini, yörüngelerini,
gözlem ve araçlarla inceleyen ilim, hakkında değildir. Bu, ilm-i felek
(astronomi)tir. Bu, ilkeleri, kuralları ve araçları olan bir ilimdir.
Ancak bu hadis, bu ilmi küfre götürecek şekilde, gaybı bildiğini iddiasıyla
-ki, gayb bilgisine sadece Allah'ın sahip olmasından dolayı şirke düşülmüş
olmaktadır- öğrenen hakkındadır.
Tivele,
Büyü ve Şirktir:
Bu, eskiden
büyücüler arasında yaygın olan bir büyü türüdür. Harf, kelime v.b. bazı
şeyleri yorumlamaktan ibarettir. Bununla kadının erkeği, erkeğin de kadını
sevdirilmesi hedeflenmektedir. Daha önce şöyle bir hadis zikretmiştik:
"Okuyup üfleme, muska ve sihir şirktir."
Kahin
ve Falcılar:
Kahin
ve falcı, müneccim gibidir. Kahin gelecekte olacak ve insanın içindekilerden
haber veren kişidir. Falcı da, kahin, müneccim ve rammel gibi gaybı bildiğini
iddia eden kimsedir. İster gelecek için kehanette bulunsun, isterse insanın
içindekiler için..İsterse de cinlerle ilişki kurarak, bakarak, kumu çiziktirerek,
fincana bakarak..
Müslim, Sahihinde Nebi'nin (s.a.s.) şöyle dediğini rivayet etmektedir:
"Kim bir falcıya gidip bir şey sorar ve ona inanırsa, kırk namazı
kabul olmaz." Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadiste ise; "kim
bir kahine gider ve onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed'e indirileni
inkar etmiş olur." Bunun nedeni, Muhammed (s.a.s.)'e indirildiğine
göre; gaybı Allah'tan başkasının bilemeyeceğidir. Allah şöyle buyurur:
"Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur, de."(Neml,
65)"Gaybın anahtarları O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. "(Enam,
59)"Gaybı bilen Allah, gayba kimseyi muttali kılmaz. Ancak peygamberlerden,
bildirmek istediği bunun dışındadır.(Cin, 26-27)O kadar ki; Peygamber
Efendimiz, vahiy aracılığıyla, Allah'ın kendisine bildirdiğinin dışında,
gaybı bilmiyordu. Bundan dolayı, ona şöyle hitap etmektedir: "De
ki: Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda
değilim. Gaybı bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi.
Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim."
(A'raf, 188)Büyücü ve kahinlerin yardım istedikleri cinler, gayb bilgisini
elde etmeye güçleri yetmez. Kur'an, Süleyman'ın (a.s.) ölümünü, cinlerin
bilmediklerini zikretmektedir: "O, ölü olarak yere düşünce, ortaya
çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı, alçak düşüren bir azab
içinde kalmazlardı.-"( Sebe, 14) kahin ve falcıları, gaybı bildikleri
zannıyla tasdik etmek, Allah'ın açık ayetlerle indirdiğini inkardır. Onlara
gitmenin, din adına yaptıkları fecaati tasdik etmenin hükmü bu ise; kahin
ve falcıların kendi durumları ne olur? Din onlardan uzak olduğu gibi,
onlar da dinden uzaktır. Bir hadis şöyledir: "Uğursuzluk yapan, uğursuzluğa
yol açan, kahinlik yapan ve buna neden olan, büyü yapan ve büyüye yol
açan bizden değildir." (Bezzar.)
Allah'tan Başkasına Adakta Bulunmak:
Bu da
bir şirktir. Kabir ve ölülere adakta bulunmak gibi. Bu, adağın ibadet
ve kurbet (yakınlık) olmasından dolayıdır İbadetin ise, Allah'tan başkasına
yapılması caiz değildir. Allah şöyle buyurur: "Sarfettiğiniz harcı
ve adadığınız adağı şüphesiz Allah bilir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı
yoktur."(Bakara, 270.)Ayetteki zalimlerden maksat, müşriklerdir.
Şirk, büyük bir zulümdür. Allah'tan başkasına ibadete yönelen kesinlikle
şirke düşmüş olur.
Bazı alimler şöyle diyor: Çoğu avamda gördüğümüz adak, kaybolan bir insan,
bir hasta veya bir ihtiyaç içinde olanın bazı salih insanların kabirlerine
gitmesi şeklinde yapılan adaktır. Orada şöyle der: "Ey falan efendi!
Eğer Allah kaybolanı geri döndürürse veya hastam şifa bulursa ya da ihtiyacım
giderilirse, sana bu kadar altın veya bu kadar yiyecek ya da şu kadar
mum ve yağ!.."
Şu delillerden dolayı bu adak batıldır:
1 Çünkü bu, bir mahluka yapılan adaktır. Bu ise; caiz değildir. Bu ibadettir.
İbadet mahluka yapılmaz.
2 Adakta bulunulan ölüdür. Ölünün yapabileceği bir şey yoktur.
3 Bunu yapan, Allah'tan başkasının, ölünün, hayata yaptırımı olduğunu
zannetmektedir. Bu inanç küfürdür.
Görüldüğü gibi, para, mum, yağ v.b. şeyler alıp bunları evliyanın mezarlarına
yakınlık olsun diye götürmek müslümanların icmasıyla haramdır. Bu tür
adak, haram olduğuna göre, bunun yerine getirilmesi gerekmez. Üstelik,
şu üç delilden dolayı caiz olmaz:
1- Yapılan bu iş, Peygamberimizin emrine muhaliftir. Şöyle buyurur:"Kim,
bizde olmayan bir iş yaparsa, bu merduddur (reddedilir)." (Müslim.)
2- Allah'tan başkasına adakta bulunmak şirktir.Şirkin bir değeri yoktur.
Bu, yaratıklar adına yemin etmek gibidir. Yerine getirilmesi gerekmez.
Kefareti de yoktur. Şeyhu'l-İslâm İbn-i Teymiyye'nin dediği gibi, ancak
istiğfar gerekir.
3-Temelinde günah bulunan bir adaktır. Sünnetin belirttiğine göre, içinde
günah ve şirk bulunan adağın yerine getirilmesi gerekmez. Tersine yerine
getirilmemesi gerekir. Sahih-i Buhari de Hz. Aişe'den (r.a.) merfu olarak
rivayet edilmiştir: "Kim Allah'a itaat etmek için adakta bulunmuşsa,
itaat etsin, kim de Allah'a isyan etmek için adakta bulunmuşsa, isyan
etmesin."
Sabit b. Dahhak'tan rivayet edilmiştir: Bir adam, Buvane'de bir deve kesmeyi
adamıştı. Bunu, Efendimize sordu. Şöyle dedi: "Orada ibadet edilen
bir cahiliye putu var mı? Hayır, dediler. Orada, bayram yapıyorlar mı?
diye sorduğunda, yine hayır, dediler. O zaman, Peygamber (s.a.s.) buyurdu:
Adağını yerine getir. Allah'a isyanda ve hiçbir şeye güç yetiremeyen insanoğluna
yapılan adak yerine getirilemez.
Allah'tan
Başkasına Kurban Kesmek:
Şirkin
başka bir çeşidi de Allah'tan başkası için kurban kesmektir. Tanrılarına
ve putlarına kurban kesmek bütün arap toplumunun adetiydi. İslâm, bunu
kaldırdı. "Allah'tan başkası adına kesilenler haram kılındı."(Maide,
30)'' Yani, Allah'ın ismi dışında put v.b. şeylerin ismi anılarak kesilen
hayvanlar, ibadet, tazim ve kutsamak için taş, ağaç v.b. putlara kesilen
hayvanlar haramdır. Çünkü kesme işi ancak Allah için olur. Bundan dolayı
Allah, Resûlüne namazını Allah için kılmasını,kurbanı da yine Allah için
kesmesini emreder:"Allah için namaz kıl ve kurban kes."(Kevser,
2)Aynı şekilde, O'nun yolunun namazında ve ibadetinde, onlarınkine zıt
olduğunu müşriklere ilan etmesini emreder: "De ki namazım, ibadetlerim,
hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi içindir. O'nun hiç bir ortağı yoktur,
böyle emrolundum." (Enam, 162-163)Buradaki ibadet, yakınlık niyeti
ile kurban kesmektir.
Hz. Ali'den rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.s.) bana dört şey
söyledi: "Allah'tan başkasına kurban kesene Allah lanet etsin, anne
babasına lanet edene Allah lanet etsin, bir suçlu saklayıp koruyana Allah
lanet etsin, tarla, arsa v.b. şeylerin sınırını değiştirene de Allah lanet
etsin." (Müslim)
Tarık b. Şihab'dan rivayet edilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Bir insan cennete bir sinekten dolayı girdi. Başka biri de cehenneme,
sinekten dolayı girdi. Bu nasıl olur, ey Allah'ın Rasûlü dediler. İki
adam, putu bulunan bir millete uğradılar. Bu puta bir şeyin kurban edilmesi
gerekiyordu. Biri diğerine, benim keseceğim bir şey yok, dedi. Ona sinek
bile olsa bir şey kes dediler. O da tuttu bir sinek kesti. Cehennemlik
oldu. Diğerine de, bir kurban kes, dediler. Ben Allah'tan başkasına kurban
kesmem, dedi. Başım vurdular. Ve cennetlik oldu." (Ahmed)
Peygamber (s.a.s.), bu mümin kişiyi övdü. Cennete girdiğini haber verdi.
Çünkü o, ölüme sabretmiş, Allah'tan başkasına kurban kesmeye razı olmamıştı.
Çünkü sorun, çok boyutluydu. Bugün Allah'tan başkasına sineği kurban eden,
yarın da deveyi kurban edebilirdi.
İslâm tevhide ve şirkten kaçınmaya o kadar önem vermiştir ki; Allah'tan
başkasına kurban kesilen bir yerde, Allah (c.c.) için kurban kesilmesini
yasaklamıştır. Sabit b. Dahhak'ın Buvane'de bir deve kesmeyi adayan adam
hakkında rivayet ettiği hadis bunu göstermektedir.
Uğursuzluğa
İnanma Şirktir:
Şirkin
bir başka çeşidi de uğursuzluğa inanmaktır. Bu, duyulan ve görülen bazı
şeyleri uğursuz saymaktır. Niyet ettiği yolculuk, evlenme, ticaret v.b.
şeylerden, bundan dolayı vazgeçmektir. İhlasla Allah'a (c.c.) tevekkül
etmediği, O'ndan başkasına yöneldiği ve kalbinde uğursuzluğa itikad bulunduğundan
dolayı şirke düşmüş olur.
İmam Ahmed, Peygamber'in (s.a.s.) şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kim,
uğursuzluğa inandığından dolayı, işinden vazgeçerse, şirk koşmuş olur.
Bunun kefareti nedir, dediklerinde, şöyle söylemendir buyurdu: "Allah'ım!
Senin hayrından başka hayır yoktur. Senin uğursuzluk olarak bildirdiğinden
başka da uğursuzluk yoktur. Senden başka tanrı da yoktur."
İnsanın nefsindeki bazı tedirginlik ve tereddütlerin bir zararı yoktur.
Allah'a tevekkül ederek onun yolunda yürürse; uğursuzluk onu, niyet ve
amacından alıkoyamaz. Ebu Davud ve Tirmizi, İbn-i Mesud'dan (r.a.) merfu
olarak rivayet etmişlerdir. Uğursuzluk şirktir, uğursuzluk şirktir. Bizden
değildir. Bunu ancak Allah'a tevekkül yok edebilir."
"Bizden değildir, ancak"ın anlamı, beşerî zayıflığın gereği
olarak kalbinde bir şey kalırsa, bu istisnadır. Allah, kendisine yapılan
tevekkülden dolayı, bunları onun kalbinden söküp alır. "Allah'a tevekkül
eden kimseye, O yeter." (Talak, 3)
Uğursuzluğun karşıtı, fe'l uğura inanmakdır. İnsanın duyduğu bir söze,
gördüğü bir şeye binaen, hayırlı bir şeyin olacağını sanmasıdır. Efendimiz
(s.a.s.) güzel uğuru severdi. Şöyle buyurdu: Uğur (fe'l) hoşuma gidiyor.
O nedir, diye sorulduğunda, güzel sözdür, karşılığını verdi.
Buna bir örnek verelim: Hasta bir adamın, başka birini şöyle derken duymasıdır:
Ey sağlam kişi. Bundan dolayı, bu insan bir hayır umar. Bu, güzel bir
şeydir. Çünkü geniş emel ve Allah hakkında hüsnü zan beslemeye çağrıdır.
Uğursuzluk ise, Allah (c.c.) hakkında suizan ve boşu boşuna başkasından
bir şey beklemektir.
|
|
 |
|