MÜZZEMMİL
SURESİ
TEFSİR
Ayet: 15-19
15. Doğrusu biz size
tanıklık edecek bir elçi gönderdik. Nitekim Firavun'a da bir elçi
göndermiştik.
16. Firavun o elçiye isyan etmişti. Biz de onu ağır bir
yakalayışla yakaladık.
17. Peki inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatacak o günden (kıyamet
gününden) kendinizi nasıl kurtaracaksınız?
18. O günün dehşetinden gök yarılır. Allah'ın sözü
kesinlikle gerçekleşmiştir.
19. İşte bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol
tutar.
Buraya kadar hitap Peygamber (s.a.v)'e idi.
Peygamber'i bu şekilde hazırladıktan sonra, ilk önce âyetlerin
iniş sebebi olan Mekke müşrikleri dahil olmak üzere inkârcılara
hitap edilerek Hz. Muhammed (s.a.v)'in Peygamber olarak gönderildiğini
duyurmak için buyuruluyor ki: Haberiniz olsun, biz size bir elçi gönderdik.
Allah'ın emirlerini size ulaştıracak; üzerinize şahit,
kendisine karşı yaptıklarınıza şahit olarak inkârlarınıza,
yalanlamalarınıza o kıyamet günü aleyhinizde tanıklık
edecek. Aynı şekilde biz Firavun'a da bir elçi göndermiştik.
15. Doğrusu
biz size şahitlik edecek bir elçi gönderdik. Nitekim
Firavun'a da bir elçi göndermiştik. Allah Rasulünü
insanlar üzerine şahit olarak göndermenin anlamı, dünyada onlar için
hem söz, hem de eylem ile hakka işaret etmesidir. Ayrıca şu
da düşünülebilir; ahirette Allahın mahkeme-i kübrası
kurulduğu zaman Allah Rasulü (sav) Ben onlara doğruyu göstermiştim
diye şahitlikte bulunacaktır.
Müfessirlerden
Hazin (rh) şöyle der: Yüce Allah (cc), diğer ümmetler ve
peygamberler arasından özellikle Musa (as)ı ve Firavunu
zikretmiştir. Çünkü, Muhammed (sav), kendi içlerinde doğduğu
için Mekkeliler Onu hafife alıp eziyet ettiler. Aynı şekilde
Firavun da, Musa (as)ı terbiye edip büyüttüğü için onu küçümseyip
eziyet etmişti. Burada Mekke Cumhuriyeti'ni idare eden müşriklerin
Firavun gibi zalim ve zorba olduklarına işaret de vardır.
16. Firavun o elçiye isyan etmişti.
Biz de onu ağır bir yakalayışla yakaladık.
Yani; Ey Kureyş topluluğu! Siz nasıl Muhammede (sav) isyan
edip onu yalanlamışsanız, Firavun da Musayı (as)
yalanlamış, Ona iman etmemiş ve emrine karşı çıkmıştı.
Biz de onu, şiddetli ve korkunç bir azabla helak etmiştik. Bu,
kavmiyle birlikte denizde boğulmaları ile gerçekleşmişti.
Allah (cc) Firavunu
cezalandırdığını, mülk ve zorbalığının
ondan azabı savamadığını anlattıktan sonra,
tekrar Mekke kafirlerine dönerek, onlara kıyameti ve onun korku veren
halerini anlattı ki, başına gelen olaydan Firavun nasıl
kurtulamamışsa onların da asla kurtulamayacağını
açıklasın:
17. Peki
inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatacak o günden (kıyamet gününden)
kendinizi nasıl kurtaracaksınız? Çocukları ak saçlı
ihtiyarlara çevirecek olan o günden nasıl korunacaksınız? Bu
o kadar korkunç, o kadar şiddetli acı bir gündür. Son derece
korkunç ve çetin olduğu için, çocukların saçlarının ağardığı
o korkunç günden nasıl emin oluyorsunuz? Farzedelim ki bu dünyada
sizin üzerinize azab gelmeyecek, peki kıyamet günü nasıl
kurtulacaksınız?...
18. O günün
dehşetinden gök yarılır. Allah'ın sözü kesinlikle gerçekleşmiştir.
O gün sebebiyle gök çatlayacaktır. O öyle dehşetli bir gün
ki yalnız dağlar erimek, çocuklar kocalmakla kalmayacak, o yüksek
gök bile yarılıp ayrılacak, ilâhî emir gelip yeni bir âlem
kurulacak. O günün geleceğine dair Yüce Allahın (cc) vadi
kesinlikle gerçekleşecektir. Zira Allah (cc) verdiği sözden dönmez.
Yüce
Allah hem evrende ve hem de insanın kendisi üzerinde somutlaşan bu
dehşetin önünde müşriklerin kalplerine dokunuyor, onları
ders almaya, kurtuluş yolunu, yani O'nun yolunu seçmeye özendiriyor:
19. İşte
bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.
İşte (bu hatırlatmaları, bu uyarıları
kapsayan) âyetler bir tezkire yani bir öğüt ve nasihat mânâsı
taşıyan bir duyurudur. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar. O günün
şiddet ve dehşetinden korunmak ve Rabbine esenlik içinde ermek için
iman, itaat ve güzel amelle Allah'a yaklaşmaya çalışır.
Bundan maksad; imana, Allaha itaata ve salih amel işlemeye teşvik
ve özendirmedir.
Seyyid Kutub (rh)
şöyle der: Bu ayetler
yalanlayıcıların dizlerini titretirken Peygamberimiz ile o günün
bir avuçluk güçsüz mümin azınlığın kalplerine huzur,
güven ve sarsılmazlık duygusu aşılıyor. Çünkü
Peygamberimiz ve müminler bu ayetleri okurken şunları
hissediyorlar: Yüce Allah onlarla beraberdir, düşmanlarını
tepeliyor, ağır cezalara çarptırıyor. Şu anda onlara
kısa bir mühlet verilmiştir, o kadar. Bu mühletin süresi dolunca
işlerini bitirecektir; tanınan mühletin sonu gelince yüce Allah,
hem kendisinin hem de müminlerin düşmanları olan bu sapıkları
yakalarından tutarak ağır zincirlere vuracak, cehenneme atacak
ve acıklı azaba uğratacaktır. Yüce Allah gerçi düşmanlarına
bir süre için mühlet tanır, ama hiçbir zaman dostlarını
onların ellerine bırakmaz.
Şimdi
surenin ikinci yarısı gelmektedir. Tek ve uzun bir ayetten oluşan
bu bölüm, bu konudaki en tutarlı vè güvenilir görüşe göre
surenin girişinden bir yıl sonra inmiştir.
|