Tefsir Dersi

 ASR SURESİ
TEFSİR
Ayet: 1


Asr kavramının tefsiri:

 1- İkindi namazı: Mukatil demiştir ki: Allah Teâlâ ikindi namazına yemin etmiştir. Zira "Namazları ve orta namazı koruyun." (Bakara, 2/238) âyetinde "salat-ı vusta" (orta namaz) çoğunluğa göre ikindi namazı olduğu için onun bir özel fazileti vardır. Hendek vak'asında Peygamber (s.a.v.) "Bizi, orta namaz olan ikindi namazından alıkoydular." buyurmuştu. Bir hadiste de "İkindi namazı geçen, sanki ehli ve malı yok edilmiş gibidir." diye rivayet edilmiştir. İkindi vakti, gündüzün sonuna doğru insanların en çok kazanç ve ticaret için dünya işlerine daldıkları meşguliyet zamanı olması itibarıyla, ikindi namazının o sırada, zorluğuyla beraber yüksek bir uyarıcı özelliği vardır. Şu halde ona yemin ile faziletine dikkat nazarını çekmekte önemli bir mânâ vardır.

2- İkindi vakti: Katade demiştir ki: İkindi namazının vakti olması ve kuşluk vaktine karşılık birtakım kudret delillerini içermiş olması bakımından Allah Teâlâ "duhâ" (kuşluk vakti)ya yemin ettiği gibi ikindi vaktine yemin etmiştir. Gerçekte ikindi vakti gündüzün sonu olması bakımından, dünyada diğer yaratık ve hayvanların yaratılışından sonra yaratılan ve bundan dolayı yaratılış gününün ikindisinde yaratılmış demek olan insan türünün yaratılış zamanını andırdığı gibi, dünyada bir gün değerinde demek olan insan ömrünün de son demlerini andırdığı ve ikindi vakti geçip de bir şey kazanamadan evine dönecek olanların hali de pek acıklı, hüsranlı olduğu için, önceki sûredeki çokla öğünmenin aldatmasını açıkladıktan sonra bu sûrede insanların zararı anlatılırken ikindi vaktine yemin olunarak dikkat nazarı celbedilmesinin de ikindi namazına yemin olunmak gibi önemli bir mânâsı vardır.

3- "Dehr": İnsan Sûresi'nde açıklandığı üzere "dehr"in asıl mânâsı, Rağıb'ın dediği gibi, âlemin varlığının başlangıcından sona ermesine kadar olan müddet, yani zaman-ı kül (tüm zaman)dür. Bu mânâca tüm zamana ve bir kısmına söylenilen zamandan daha özeldir. Zaman ona da, kısımlarına da söylenir. Bununla beraber "dehr", uzun zamana ve âlemin yaşama müddetine, yani ömrüne ve mutlak zaman mânâsına da kullanılır ki daha kapsamlıdır. Bundan dolayı çoğunlukla "asr"ı, "dehr" ile tefsir ederken tefsirciler "dehr" ve "zaman" demişler ve "asr"ı dehr ile tefsirin tarzında, dehr ve zamana yeminin hikmetinde de bir kaç açıklama şekli göstermişlerdir:

 Asr’ı dehr (zaman) manasına tefsir eden müfessirlere göre zamana yemin etmenin izah ve hikmetleri:

 Birincisi: İbnü Cerir'in rivayet ettiği üzere Hz. Ali (r.a)'den: yani "Asra ve dehrin belalarına, nöbet nöbet gelen musibetlerine yemin olsun ki, doğrusu insan bir hüsran içindedir ve zamanın sonuna kadar onun, o hüsranın içindedir." diye okuduğu işitilmiş ve bu, bir tefsir sayılmıştır. Demek ki "asr", dehr (zaman) mânâsınadır. Ve zamana yeminin hikmeti de onun insana devamlı musibetler yağdıran acı ve büyük olaylarına ve değişmelerine karşı uyarmadır.

İkincisi: Denilmiştir ki: "Dehr" (zaman) yaratıcı Allah'ın kudretine delalet eden her türlü acaiblikleri, gariplikleri içerir. Küllî (tümel) veya cüz'î (tikel), alışılmış veya alışılmamış, acı veya tatlı, kârlı veya zararlı her türlü hareket ve olay, değişim ve başkalaşımlar onda vaki olur. Devletler, milletler, nimetler, felaketler onda ortaya çıkar, onda büyür, onda son bulur, onda kalır.

Zaman, varlıkla yokluk arasında iyi ve kötü, nimet ve bela, genişlik ve darlık, sıhhat ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, kâr ve zarar gibi zıtları toplayan, türlü şaşılacak şeyleri içermesi itibarıyla önemine binaen ona yemin edilerek onun içinde bulunan insanın zarar veya kazanç açısından durumlarına dikkat çekilmiştir.

Üçüncüsü: İnsanın ömrü en kıymetli sermayesidir. Ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. O ömür ise dehir (zaman)den biz cüzdür. Onunla akmaktadır. Hatta insan için zaman ömründen, hatta ömrünün içinde bulunduğu anından ibaret değildir. Kârsız geçen her an, o güzel sermayeden heder edilen bir ziyan, bir hüsrandır. Bununla beraber senelerce kaybedilen bir ömür, içinde bulunduğu son bir lahzada kendisine ebedî cenneti kazandıracak güzel bir iş yapmaya muvaffak olabilirse, geçen bütün kayıpları telafi ederek o zarardan kurtulmuş ve o insan için en şerefli şey ve bütün zaman ve lahzadan ibaret olmuş olur. Bu sayede insan, ömrünün içinde bulunduğu her saniyesini fırsat bilerek, onunla geçirmiş olduğu fırsatları kaza ile telafi etmeye bir dereceye kadar imkan bulur. Onun için ömrünün ve özellikle fiilen içinde bulunduğu vaktin kıymetini bilmeli ve onunla yarın ahireti için ne kâr, ne hayır edebilmek mümkün ise onu kazanmaya çalışmalıdır. İşte bir taraftan artmak üzere bulunan nimetlerin asıllarından bir nimet olmak hasebiyle vakit ve zamanın kadrini takdir ile ömrün kıymet ve mahiyetine dikkat nazarını çekmek için asra yemin edilmesinde mühim mânâlar vardır.

Dördüncüsü: Yine anılan vech üzere insan, ömrünün semeresi demektir. Zaman geçtikçe insanın ömrü eksilir ve bundan dolayı kendisinden bir cüz gitmiş bulunur. O halde o gidenin karşılığında bir çalışma olmazsa o noksan tam zarardan ibaret olur. Bununla beraber şaşılacak şeydir ki insan geçen cüz'ünün yerine ne kazandığını hesap etmez de gün geçtikçe büyüdüğünü sanır. Hatta vakit geçirmekle eğleniyorum, rahat ediyorum, diye sevinir. Bu itibar ile "asr"a yeminde şu mânâ olur: "O şaşılacak olan asra, zamana iyi dikkat ediniz. Çünkü o geçtikçe insan büyüyorum, çoğalıyorum, yaşıyorum zanniyle sevinir, halbuki o asır devamlı onun ömrünü yemekte, o geçen gece ve güdüz vücudunu kemirmekte ve bu şekilde o, her an zarar içinde kalmaktadır. Ancak iman edip de güzel ameller yapanlar... müstesnadır. Onlar zarar etmez, kâr ederler.

Beşincisi: Bir de bir takım kimseler, gördükleri fenalıkları, çektikleri hüsranları hep dehre, zamana yükleyerek zamandan şikayet ederler. Ve zamanların uğursuzluğundan bahsederler. Halbuki fesat, fenalık zamandan değil, insanların kendilerindendir. İşte asra yemin edilmekte zamandan önemini hatırlatmakla bir de o zaman bozulduğu iddiasını red mânâsı vardır. Zira kasem, (yemin) edilen şeyin şerefine işaret eder. Bu şöyle demek olur: Hadd-i zatında asrın, zamanın ayıbı, kabahati, zararı yoktur, o değerli bir nimettir. İnsanlar zamanın kadrini bilip de hepsi iyiliğe çalışmadıkları için, iyiliğe çalışmayanlar zarardadır, Allah cezalarını verir.

 4- Nübüvvet asrı yani Muhammed aleyhisselam'ın asrı: Bunda mutlak asrın her mânâsı bulunmakla beraber hepsinden seçkin olan bir fazilet ve özellikle büyük bir toplum da vardır. Bu da üç mertebe üzere düşünülebilir:

Birinci olarak, peygamberlerin sonuncusu olan Resulullah'ın ilk gönderilmiş olduğu zaman ki, her tarafta dinler çığırından çıkmış, peygamberlik, fazilet, hak ve adalet, Allah'ı bilme ışıkları sönmüş, âlemi cehalet, küfür ve şirk karanlıklarıyla zulüm ve cefa, azgınlık ve fesat, şer ve hasar kaplamakta bulunmuşken bir "Kadir gecesi"ne "Rabb'in adıyla oku." (Alâk, 96/1) emriyle Kur'ân nazil olarak Peygamberlik nuru doğmuştu. Beyyine Sûresi'nde geçtiği üzere kıymetli dinin neşriyle insanlığı "şerru'l-beriyye" (yaratılanların en kötüsü)nin istilasından, küllü hüsrandan kurtarmak için kurtuluşa davet ile cennet ve rıdvan yolunu göstermeye başlamış, bu şekilde ortaçağdan son asra geçiren değişmelerin ve ınkılabların başlangıcı olmuştu. O zaman, bu asra yemin ederek "Muhakkak insan zarardadır, ancak iman edenler... müstesna." buyurulmasının mânâsı şüphesiz ki mühimdir.

İkinci olarak, Peygamberimiz'in gönderilişinden vefatına kadar olan "saadet asrı"dır ki biri mücahede, biri de fetih ve üstünlük ile başarı iki bölümden ibaret olan bu asırda peygamberlik nuru gittikçe parlamaya başlayıp hidayet ve Hak din, "Bütün dinlere üstün kılsın için." (Fetih, 48/28) bütün âleme yayılmak üzere hak ve batıl birbirinden ayrılmış, kazanç ve zarar yolları ayırdedilerek "Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur." (Bakara, 2/256) hükmü ortaya çıkmıştı. Bu asra kasemdeki mânâ ise daha önemlidir. Nihayet Peygamber'in gönderilmesinden, daha doğrusu Resulullah'ın hicretinden son zamana kadar bütün son asırları içeren ahir zamandır ki, bu asır bütün zamanın ve bütün peygamberlerin asırlarının hükümlerini ve eserlerini gayesine erdirecek olan Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliğinin devamı müddeti mânâsına Muhammed (s.a.v.)in asrıdır. Ve işte asrın en kapsamlısı bu asırdır. Bir kısım müfessirlerin dediği gibi bizce de(M. Hamdi yazır) en çok akla gelen bu asırdır. Burada özellikle bunun önemi hatırlatılmak üzere asra yemin edilmiştir.

Üçüncü olarak, Bir kısım Müfessirler  „Sizden önce geçmişlere oranla sizin vaktiniz ikindi namazıyla güneş batımı arası kadardır...“ (Buhari) hadis-i şerifini delil getirerek demişlerdir ki: Bu hadis, asrın Hz. Peygamber'e ve "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz." (Âl-i İmran, 3/110) buyurulan ümmetine mahsus olan zaman olduğuna delalet eder.  Allah Teâlâ Resulü’nün „İçinde oturmakta olduğun Belde’ye.“ (Beled, 90/2) diye mekanına ve „(Ey Resulüm) senin ömrüne andolsun.“ (Hicr, 15/72) diye ömrüne yemin ettiği gibi, burada da asrına yemin etmiştir. Şu halde bu açıklamadan sonra mânânın sonucu şu olur: Ey Muhammed! Her mânâsıyla asra ve özellikle pek büyük olaylara sahne olmak, gerek baskısı, gerek verimi itibarıyla bütün geçmiş zamanların özeti, zamanın ikindisi demek olan son asra, yani bütün ümmetlerin hesabı görülmek üzere bulunan ve senin asrın olan ahir (son) zamana yemin olsun ki...

 Mevdudi (rh.a) şöyle der:

Bu surede „asr“a yemin edilmesi, insanın hüsranda olduğuna ve bu hüsrandan dört özellik taşıyan kimselerin kurtulacağına dikkat etmek içindir. Bu dört özellik iman, salih amel, hakkı tavsiye etmek ve sabrı telkin etmektir.

Burada zaman üzerine yemin edilmesinin anlamı, zamanın insanın, büyük hüsran içinde olduğuna ve ondan ancak dört özellik sahibinin kurtulacağı gerçeğine şahit olmasıdır.

Zaman kelime olarak, geçmiş zaman ve (pek uzun olmayıp her an geçmişe dahil olan) şimdiki zaman için de kullanılır. Burada mutlak olarak zamana yemin edilmesinin anlamı, insanlık tarihinin, yukarıda adı geçen dört özellikten uzak olan kişilerin hüsrana uğradıklarına şahit olmasıdır. Geçmekte olan (şimdiki) zamana edilen yemini anlamak için, geçmekte olan zamanın, her bir insana, her bir millete bu dünyada çalışmak için fırsat verildiği zaman olduğunu bilmek gerekir. Zaman çok hızlı geçmektedir. Saatimizin saniyesi, zamanın hızlı geçtiğine dair yeterli fikir verebilir. Halbuki bir saniyelik zaman da uzun bir süredir. Bu bir saniyelik sürede ışık 186.000 mil kateder. Kainatta bilmediğimiz öyle unsurlar vardır ki, bundan da hızlı yol alabilirler. Iyi veya kötü herhangi bir işle uğraşırken saatin saniyesine bakarak geçen zamanı düşünürsek, bunların ömür dediğimiz sürenin belli bir kesitinde vuku bulduğunu anlarız. Bu süre bize bu dünyada bir fırsat olarak verilmiştir. Buradan asıl sermayemizin çok hızlı geçen zaman olduğunu anlayabiliriz.

İmam F. Razi (rh.a), bir şahsın sözünü naklederek, „Ben bu sözden sonra Asr suresinin manasını anladım.“ demiştir. İmam şöyle der: "Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu; ’sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!... Onun bu sözünü işitince, bu söz Asr suresinin anlamıdır' dedim. İnsana verilen ömür bir buz gibi hızla erimektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa insanın hüsranına neden olur." Onun için geçen zamana yemin edilmesinin anlamı, hızla geçen zamanın, söz konusu dört özellikten yoksun insanın dünyada ne işle meşgul olursa olsun hayatını harcadığına ve hüsranda olduğuna şehadet etmesidir. Kârlı çıkanlar ancak bu dört özelliği taşıyanlar ve bu dünyada hayatlarını ona göre düzenleyenler olacaktır. Bu, sınav salonunda kendisine belli bir süre tanınan öğrencinin, bu süre içinde sorulara cevap vermek yerine başka işlerle uğraşması gibidir. Öğrenciye, saate işaret edilerek geçen zamanın zararına olduğu hatırlatılır. Karlı çıkan öğrenciler ise, kendilerine tanınan zamanın her anını soruları cevablamak için kullananlardır.



 
Önceki Sayfa       Ana Sayfa       Sonraki Sayfa